Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM1993 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Yaukalasuı
yayoksun,
iştesorun
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Falanca nasıl
bir insandır?
îyidir, efendi
çocuktur...
Bu konuşma-
lan az duy-
madım Tür-
kiye'de. Öncele-
ri ben de kullanırdım, bu ganp tanımla-
mayı. kimin ağzında ne anlama geldıği
belü olmayan 'efendi' kavramını.
Artık başka anlatımlar bulmaya çalı-
şıyorum. Benımle ilgjli olumlu kanısını
'efendi çocuk' diye başlayarak ifade
edenler de artık bende bir kuşku yaratı-
ytor. Bakıyorum, bu 'efendi' sıfaü, başka
pek çok insana da uyuyor. onlar için de
kullanılıyor.
Ne kastediyor bu efendibk? Kendi
kendisının efendisı olabilen insanlar mı?
Hayır. Kimisi için, saygı göstermesini
becerebilen, kibar insanlar bu sıfaü hak
ediyor. Çoğunluk ise, büyüklennin ve
başka otoritelerin yanında oturmasını
kalkmasını bilen, gereksiz yere lafa gir-
meyen, aykın görüşler ortaya atmayan.
"pe'ki efendim", "hakhsuuz" veya "döğru
söylüyorsun ağabey" sözcüklerini güzel
telafuz eden, uysal görünüşlü insanlara
"efendT diyor.
Tam tersi izlenim bırakan kişiler ise
genellikle "ukala" olarak nitelendirili-
yor. özellikle de genel doğrulan yinele-
mek yerine, kendi düşüncelerini üretıp
onlan savunma cesareti olan kişiler böy-
le damgalanabiliyor.
Rusya'nın altüst olduğu şu günlerde
nerden akhma geldi bu efendi-ukala ni-
telemeleri? Muhalefetin köşeye sıkıştığı,
sıralarda baktım, daha öncelen tarafsız
izlenımi veren pek çok kişiden, muhale-
feti kastederek "Kurşuna dizmeü bun-
Un" gibi tepkilerduyulur oldu.
Bir komedyen. televizyonda herkesin
gözünün içıne bakarak "Zaten biz hep
böyleydik, güclfi olanları başanyla des-
tekledik, dûşene ise bir tekme de biz attık"
dedı. 70 yılbk Şovyet dönemınden fıkra-
lar anlattı; seçimlerde, parti, komsomol
ve çahşma kolektifi toplanülannda her-
kesin nasıl hep bir ağızdan 'onaylıyonız'
diye slogan atüğını anımsattı. Şimdi yine
halkın 'efendiliği tuttu.' Güçlü görünene
karşı 'ukalalık etmemek' için aşın özen
gösterilmeye başlandı.
tlkokulda futbol oyunlanmızdan önce
herkesin, hem daha iyı oynayan, hem de
yaşça ve boyca daha büyük olan bir-iki
çocukla aynı takıma düşmeye çalıştığı;
bu gerçekleşince nasıl sevindikleri, hatta
o iri yanlann bilerek yapüklan kabalık-
lara göz yumduklan gözümün önüne
geldi.
Bir poliükaa, bir gazetecı, bir yurttaş,
bir üye, bir oğul, bir öğrenci ne kadar
'efendf, ne kadar 'ukala' olmah diye dü-
şündüm. Birinci, -olumlu- sıfata göre
ikinci -olumsuz- olanı daha çekici görün-
dü bana. özellikle de Türkiye ve Rusya
gibi otoriter yaklaşımlann (ailede. okul-
da, çahşma yaşamında ve politikada)
egemen olduğu toplumlarda, çıkardıkla-
n tüm tatsızlıklara ve çatlak seslere kar-
şın: Varsın ukalalar, efendilerden fazla
olsun!..
Bir zamanlarseııyordu^ şimdipepetşsizim. "tşsz" sözcüğünden ilk kez bu
kadar nefret ediyorum. Iş telefonum çalmı-
yor artık: Halo, Senyor Pepe.. Artık bir
"senyor" değılim. Bir iş yapmanın. bir şey-
ler üretmenın getirdiği saygınhk yok artık.
"Çalışmak". "kişUik" demekmiş meğer.
Artık yalnızca bir Pepe'yim.
İşsızim. Bir "kadm" gibi evdeyim. Evde
olmak, kadınlara özgü değil midir? Çalış-
mak, erkeklerin işi. Universite öğrencileri-
nın yansı kadm, çalışanlann yansı kadın.
Franco zamanında öyle miydi? Kadm de-
diğin evinde otururdu. Gel de özleme o dö-
nemleri. Sosyalist Parti'nin Kadın Ko-
nulan Sekreteri Josefa Pardo, partıye yeni
kadın üyeler kazandırabilmek için hanl ha-
nl çalışıyor. Önümüzdekı kurultayda par-
tinin "kadın kotası tavsyesni" yüzde 50'ye
çıkaracakmış. Hedef, eşitbkçi demokrasi.
Her yerde kadın parmağı görülmeye başla-
dı. Diyeceksiniz ki, kaç yüzyıldan beri er-
kekler politıkanın başında da ne oldu san-
ki? Ellerine yüzlerine bulaşürdılar. Bir de
kadmlar gelsinler, onlan da görelim. Ama
biliyorsunuz, en büyük sorun, seçimle de
gelse bir kez geldi mi, bir daha indiremezsi-
nız.
İşsizim. Avrupa'da işsiz olmak, Somali'-
de Başbakan olmaktan iyidir diye düşü-
nürdüm. Şimdiye kadar da öyleydi ama.
Işsizlik sigortası vardı. Şimdi de var, ama iç
ve dış kamu ve bilumum borçlar büyüdük-
çe, Felipe de işsizlik sigortasmı iyice kuşa
çevirdi. Yok, artık 65 yaşından önoe emekli
olamayacakmışız falan. Sosyal refah dev-
leti de gidecek yakında. Sanki bir "görim-
mez" el, yukanlardan tüm dünyayı idare
ediyor. Görünmez olur mu canım, bal gibi
görünüyor. Yeni dünya düzeni dedikleri iş-
te bu ya. Dünya Bankası, "özeUeştir!" ko-
mutunu veriyor tüm ülkelere aynı anda.
Tek yönlü, yukandan aşağı bir komut. Ay-
nı anda bak sizin ülkenizde de PTTnin T'-
sini özelleşüriyorlar. Ispanya'da da. tyi de
kuzum tspanya'da "T", zaten çoktan
aynlmışü. Işimiz daha kolay olacak gibi.
Ama ille kötü huylu bir "mohalif' çıkacak.
Sosyalist Parti'nin sol kanadı ile komünist-
ALİ
KIŞLAK
ler "olmaz" diyorlar. Olmaz mı hiç. Kamu
borçlan neyle ödenecek ki? Bahane mi
yok.
tşsizim. Evdeyim. Işin tersliğine bakın,
kanm çalışıyor. Eve ekmek parasını geti-
ren o. Cebime bir kadeh kırmızı şarap pa-
rası koyan o. "Bulaşıklan yıka" dedi çıkar-
ken. Olur mu kardeşim? İspanyol toplumu
maçodur. Niye saklayayım, ben de maço-
yum. Yıkasam bir türlü, yıkamasam bir
türlü. Canım sıkıhyor. Televizyonu açtım.
Bir Brezilya dizisi. Otur da, kadın gibi Bre-
zilya dizisi seyret. Sağıma, soluma baktım.
Korkak, utangaç, seyretmeye başladun.
Bu Brezilya aksanına da bayıbyorum. Söz-
cükleri yaya yaya, uzata uzata, hiç acelesiz,
sözcüklerin tadına vara vara, okşar gibi
konuşmalan... Komünist Partisi liden Ju-
lio Anguita. seçim kampanyalannda tüm
bu ıvır zıvır dızileri devlet televizyonlann-
dan kaldırmayı, toplumun gellşmesine,
eğitimine yönelik programlar koymayı va-
at ediyordu. tyi ki Anguita kazanmadı,
yoksa ne güzel uyumakta olan toplumu-
muz uyanıverecekti.
tşsizim. İşsiz olmayı, çalışmamayı iste-
miyor muydu insanoğlu da? Robotlar yap-
tık, bizim yerimize çahşsınlar diye. Bılgisa-
yarlar yaptık. Daha az işçiyle üretkenlık
daha da artmış, hani nerede? Bazen zor ge-
lırdi çabşmak, ah bir çahşmasam, derdim;
akşama kadara gezsem. dolaşsam. Ama
şarap parasını, ekmek parasını düşünmez-
dim. Robotlar, bilgjsayarlar yetennce ek-
mek ve şarap üretmiyorlar henüz. Sorun
da_burada işte!
İşsizim. Her gün yüzleroe. binlerce ls-
panyol bu uğursuz kelimeyle tanışıyor.
Tanışmaya da devam edecek. Önümüzde-
kı yıl bile 150 bin kişinin işini yitirmesini
bekliyor hükümet. Çözüm? Julio Anguita,
yülık ızını beş haftaya çıkarahm, haftahk
çahşma saatlerini azaltahm, diyor. Komü-
nizmin dayanışmaa, paylaşmaa ruhu işte.
Bu adamlar nasıl iflas ettiler anlamıyo-
nım... Bu yıl memurlara zam yok. tyi ki
enflasyon yüzde 5. Yani, alım güçleri yal-
nızca yüzde 5 azalacak. Ama büıyorsun,
yüzde 5 bıle büyük bir oran Avrupa'da. tş-
siz olmaktan iyidir yine de. Seat otomobil
febnkası bile üretim kapasitesini yanya
düşürmüş, on binlerce işçi çıkanlmış; Seat-
lar, Toledolar peynir ekmek gibi saülmıyor
artık. Yürüyen toplum olacağız bir süre.
Yürümek sağlıktır. Daha az hava kirliliğj
olacak, daha yeşil yaşayacağız.
"Estoy en paro" diyor Pepe. "İşHZBn" di-
yor. Barmenden iki kadeh daha kırmızı şa-
rap istiyonız. tnsanlann da robotlarla, bil-
gisayarlarla birlikte çalıştıklan, "saygm-
lıklann" insandan tümüyle ahnıp robotla-
ra, bilgisayarlara verilmediği bir dünya için
kaldınyoruz kadehlerimizi: "Şerefeî", "Sa-
lud!"
Maha'nın en büyük yerleşim merkezi La Vaktta'nın neresine gkkrseniz gktin tarihk burun bunına geliyorsunuz. (Fotoğraf: ARİF KIZILYALIN)
AmerikanDolan:'Valettalin aminBirkaç ülke dışında, dünyanın ne-
resine giderseniz gidin, cebinizdeki
Amerikan Dolan, sizin bir ayncalık
sağlar. Kimi yerde, 10-12 dolar, sizi o
ülkenin parasıyla milyoner bile yapa-
bilir.Hele hele, dağılan Sovyetler
Birliği, Sırbistan, Hırvatistan, Slo-
vakya. Bulgaristan gibi ülkelerde. pa-
ranızı 'change' etmenize bile gerek
yoktur.
Evet, Amerikan Dolan'nın ya da
Alman Markı'nın, hatta Avrupa
Para Bırimi ECU'nun rağbet gör-
mediği bir ülke var; Akdeniz'in gö-
beğindeki bu nokta yerleşim merke-
zinin adı Malta... Tarih boyunca Fe-
nikelilerden Romahlara, Bizanslılar-
dan Osmanlılara, yakın dönemde de
tngılizlerden Araplara kadar ceşitli
kültürlerin odak noktası olan bu ada
MALTA
ülke, kurak göriinü-
müne karşın olağanüs-
tü bir yaşam ştan-
dardına sahip. Önce-
likle, enflasyon korku-
su yok. İsteyen herkes
bir otomobil, yerleşim
merkezlerinde ohnasa
bile tek katb bir ev sa-
hibi olabiliyor. Turistik eşya satan bir
dükkandaki satış elemanı ya da 'Mal-
ta Bus' fırmasında otobüs şoförüyse-
niz, akşam kannız ya da bir arka-
daşınızla diskoya gidip gönlünüzce
eğlenebilirsiniz. Harcayacağınız para
ise yalnızca 2-3 Malta Lirasıdır. Do-
lar hegemonyasına son veren Malta
Lirası, oldukça değerli, değerli oldu-
ğu kadar da bereketli. Ama ona sahip
olabilmek, hele turistseniz, bir hayli
ARİF
KIZILYALIN
zor. Çünkü cebinizde-
ki 100 dolarla. yalnı-
zca 36 Malta Lirası
alabilirsiniz. Markın
durumu ise daha da
acınası. 4.56 Alman
Markı. ede ede 1 Mal-
ta Lirası ediyor.
^ — — — "Gflneş Batmayan
tmparatoriak" İngjltere'nın baştacı
parası sterlin bile, bire bir kura yeti-
şemiyor. ECU'nun karşıbğı ise ikiye
bir. Türk Lirası mı? Onun yalnızca
adı Malta Lirasına benziyor.Çünkü
30 bin lira verip, 1 lira alıyorsunuz.
Amerikan ve Alman parasını tuş
eden Malta Lirası, alım gücüyle, sizi,
sözcüklerle anlatılamayacak bicimde
keyiflendiriyor. Bir lira harçhkla haf-
tayı gecirmişsenız, cent hesabına bile
başlıyorsunuz. 20 cent verip bir kola
istediğinizde. para üzeri olarak size,
yerine göre 2 ya da 3 cent veriyorlar.
Yiyecek faslı bitip Malta'nın gezi-
lebilecek yerlerine geldığinizde de he-
men aklınız para hesabına gidiyor.
Malta şövalyelerinin kuşandığı
zırhlann ve Osmanlı donanmasını yı-
pratan toplann sergilcndiği müzeleri
gezmek, ceyrek lira. Bir kent turu
atayım deyip taksiye bindiğinizde ise
Sleima, Florina, Quavra gibi bölgele-
ri 14-15 liraya dolaşıyorsunuz.
Telefona gelince; 80-90 cente
yurtdışı görüşmesi yapabibrsiniz.
Ama otelden aradınız mı, bir 'alo'
1.5-2 lirayı buluyor. Bir de sohbete
başlarsanız, cebinizdeki dolarlan
otelden aynlırken kasaya bırakabilir-
siniz. Bizden söylemesi..
Çaydademlik
poşet savaşı
tngilizler çaydan vazgeçe-
mez. Yılda 250 milyon bar-
dak çay ıçıhyormuş. Günde
adam başına 3.56 fincan çay
düşüyormuş. Fincan dediy-
sek, yanlış anlaşılmasın Biz-
deki gibi ince belli çay bar-
dağı değil, bayağı kallavi bar-
dak. tngilizler, sudan sonra
ikinci olarak en çok çay içı-
yorlarmış. Çayın, sıvı ya-
nşmasındaki yeri yüzde 43.7.
Halkın yüzde 80'i her gün
çay ıçiyormuş. Kahve içenler
geriden geliyor. Yüzde 57.
Bütün bu veriler, ulusal
sıvının baş savunucusu Çay
Kurumu'nun.
tngilizler bir zamanlar gi-
dip gidip Kenya'da, Hindis-
tan'da, Seylan'da orayı bu-
rayı zaptettiklerinde bura-
lann çaylannı da beraberle-
rinde getirmişler. Ama sütlü
içmeye alışmışlar. Güzelim
çaylann içıne süt konulunca
çıkıyor ortaya bulanık bir
şey. Tadı bozuluyor. Ama
onlar öyle abşmış, memnun-
lar.
Türklerin, sütsüz koyu
çayı nasıl içtiğine de şaşıyor-
lar. Türkiye'ye gidip orada
burada çay içip güneş görüp
gelenlerin ise ahlakı bozulu-
yor tabii. Türk çayından
açıldı mı konu, gözleri parb-
yor. Bugüne kadar ne
kaçırdıklannı anbyorlar.
Çaylanna süt koyamaz olu-
yorlar.
İngibzler dünyaya açıbp da
hanyayı konyayı öğrenıp
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
akıllan başlanna geldikçe
Türkler de işin kolayına kaç-
maya başladı. Türk çayı de-
nilen deinb çay yerine at
dembğe iki poşet. Akan
kırmızı sıvıya da çay de bitsin
bu iş. Yakında Türkiye'de de
çaya süt koyma hevesi baş-
larsa şaşmamak gerek.
Çay Kurumu'na dönersek,
"Denıiik" diye bir dergisı var
kurumun. Çay. nasıl demle-
nır? Çay saatinde yenilecek
kekler, kuru pastalar için ta-
rifler.
En iyi çay nerede içilir?
Kaça içilir? Çay merakblany-
la bir araya gebnek için "Çay
Klübü"ne üye de olabibrsiniz.
Dembk türleri, bunlann anti-
kalannın bakımı, kararma-
ması için yol ve püf noktalan.
Hepsinin yanıtı Dembk der-
gisinde.
tngilizlerin henüz keşfe-
demedikleri ise çayın, Türk
usulü nasıl demleneceği? On-
lara kimya dersi gibi geliyor.
Ama onu da öğrenecekler.
Hele Bodrum'a, Marmaris'e,
Mavi Yolculuğa biraz daha
abşsınlar.
Bu arada biz de tatsız po-
şet çaylara tamah edecek va-
kit buluruz.
MasıunyüzünbuzgibiIonela
Ulkücü Mafya'nın
yeni belası: Erdem ReisÇakıcı niçin dizinden
vuruldu? Kim İstanbul'un
"toplum dışı unsurlannı"
Kâğıthane Deresi'ne
dökmeye ant içti?
MHP'nin mafyacı imajı
mı silinmek isteniyor?
AKİS, Ülkücüler'in yeni
karargâhmda, yeni
liderden, yeni stratejiyi
dinledi. tlgiyle
okuyacaksınız.
DGM, MIT'e sığındı.
DGM savcısmm MİT'e
yazdığı gizli belge... Faili
meçhul cinayetler neden
çözülemiyor... Devletin
güvenlik mekanizmasında
gizli rekabet...
Bakan'ı
saunada soydular.
Saunaya 200 milyonluk
dövizle gelen bakan!..
Yanındaki miUetvekili
anlatıyor... Bakan, neden
şikâyetçi olmadı?
Emniyet buna rağmen
nasıl harekete geçti?
Karargâhta kararname krizi: 1994, 30 Ağustos'unda beklenen atamalar * Yûz elfi yıl içinde dûnyada
nasıl bir demokrasi hâkim olacak; parlamentonun verini ne alacak? * Islamcı Yeşiller gdrev başında
Almanya'da Turkler \lmanlar'dan çok tuketi.vor * Abdülhamit'in mirasçısı Boğaz'ın yarısını istiyor
Ofis ve kapalı mekanlardaki vazgeçilenıez cihazlar hastalık puskürtuyor * Clinton. Arafat, Rabin'e
soru yagmuru * Başkan'ın FBI planı * Günevdoğu'da 26 Mart sendromu * Fikri Sağlar ile "kültûr"
üzerine • Teknolojide son geiişmeler * Politika dünyasından dedikodolar * "Siyasi Çiirüme" paneti
AKISvorumsuz haber... valansızyorum
Ionela neden bu haldesin?
Müzık setinin kötü kolanlanndan
haykıran metelikaya o ince, kusursuz gö-
rünen yan çtplak bedenin çılgın bir de-
vinimle uyuyor da masum >üzün neden
buz gibi tonela?
Nıçin bu kadar mutsuz görünüyorsun?
Söyle tonela... Bu gece mi böylesin, yoksa
her gece mi?
Bak. Senin kadar güzel olmasa da birlik-
te şov yaptığm partnerin canb, coşkulu,
dansı yüzüne yansıyor, işinin hakkını veri-
yor...
Bu. diskoyla gece kulübü arasındaki me-
kanda 70-80 metrekareyi fıldır fıldır tara-
yan spotlar gençlik düşlerinde var mıydı
Ionela?
Anladın... Bu geceki müşteriler tanıdık
değil. Belki söylendi de; gazetecilerin
ağırbkk- olduğu, bir Türk grup. Romen Ti-
caret Bakanbğı'nda "yabancı müteşebbis"
diye dosyalanan, bstesı 2 bin 300'e ulaşan
çoğunluğu bakkal çakkal, işportaa yurt-
taşlanmızdan kımse yok bu gece. Kulübün
yeni müdavimlerinden Fınna Ramazan
da gelmedi. Senin yurttaşının aybk asgan
ücreti 35-40 dolan, bu gece havalara saça-
mayacak Ramazan...
Yan masada bir yurttaşınla sohbet edi-
yoruz. Makyajı berbat ama bakımb görü-
nüyor. Dört yıldır yaşamından hoşnut.
Halinden de belli. Bardağına boşaltılanco-
CALATI
SERDAR
KIZIK
lamn kutusu avuçlannda, oynuyor. Sadece
bir meşrubat, bır tad değil cola Boşalana
kadar masalarda duruyor kutular. Kişi
başına cola tüketiminde dünyada ilk sıraya
yerleşen ülkesinin geleceğinden umutlu.
Sözü sana getiriyor ."güzel mi?" diye.
Evet, güzel... Eskiden bölgenin iyi cim-
nastikçilerindenmişsin. Can can dansında
yükseklere kolaybkla fıriayan bacaklan-
ndan belli atletik özelbklenn. Dansmdaki
yumuşakbğından da...
Ne o, nereye koşuyorsun Ionela? Ant-
rakt mı?
Bu üç kişilik orkestra nereden çıktı?
İbrahim Tatbses'in "mavi mavi"siru çalı-
yorlar. Sobstin Türkçesi oldukça iyi. tbo'-
nun arabeskine arebesk bir versiyon daha
ekb'yon
"Aflah Aüah Allah Allah, Coca Cola...
Allah..."
Romanya'ya 12 miİYpn dolarbk cola
yatınmı yapan ev sahibi Özgörkey Grubu'-
ndan arkadaşlanmız, hoşnut İbo'nun yeni
versiyonundan. Kutular havaya kalkıyor,
şerefe...
Orkestra programını tamambyor. to-
nela yeniden piste geliyor. Bu kez koştümü
daha da azabnış. Kalkıyoruz. tonela
dansını sürdürüyor. Gözlen karşıda, boş
duvarda, müştenlere bakmıyor...
Galati'de. Köstence'de, Bükreş'te ha-
valar iyi. Her yer yemyeşil. Tarihi binalar
sevimb, blok apartmanlar çirkin . Lüks
oteller ancak üçüncü sınıf. Çavuşesku'dan
sonra enflasyon yüzde 1200. Sokaklarda 1
milyon 300 bin işsiz dabşıyor. Gecekondu
görünümündeki süper marketler abnanan
dış krediler sayesinde parfüm, makyaj mal-
zemelen, şekerlemeler, çikolatalar, çorap-
lar ve 10 sınıf teksil ürünleriyle dolu. Reel
ücretler 1989'dan bu yana yan yanya
azaldı. Üç saatbk başkent turunda sadece
bir dükkanda buzdolabı ve çamaşır maki-
nesi gözümüze çarptı. Metrodaki kasetçi-
lerde bizim bile duymadığımız Türkçe ara-
besk müzikler çabnıyor. Ajanslarm "flaş...
flaş" diye duyurduğu bizim de inan-
madığımız "Bükreş'te 70 bin kişi öWü" ha-
berlerinin noktası tnter Contınantal'in
önündeki kurşun izlen yeni onanbyor.
Çavuşesku'nun "görkemli sarayın
na ba-
kanlardan bazılannın öfkesi hala sürüyor.
tşsızbkten, enflasyondan bunalanlann
bazılan da eski günleri anyor. Romen
halkı yeni bir şeyler anyor.
Hapishane önünde kuyruk ıızııyorHapishaneye düşmeyi kim ister? Kimse.
Hele bunun için kuyrukta beklemeyi...
tsveç'te bu durum. biraz ters işbyor. Dam
altında cezasını çekmek için bekleyenlerin
sayısı hızla artıyor. En az bekleme süresi, 3
ay. Bu süre, 1 yılı bile bulabihyor.
Bu ülkede. dığer "bazı" ülkelerin tersine,
tutuklu olarak yargılanma, oldukça kesin
bir kanıya varması ya da serbest dolaştığı
takdirde kanıtlan yok olabileceğinden kuş-
kulanması gerek. Yani hele bu- içeri atabm
da, sonra bilmem kaç ay geçince ak-
lanırmış fark etmez anlayışı burada geçerb
değü.
Gözalünda bekleme süresinin 5 günü
gecmemesi, ülke çapında genel bir ilke. Ne
var ki hapishanelerin dolu olması, bu ilke-
den ödün verilmesine yol açıyor. Söz konu-
su gebşme, şu sıralar burada en ciddi tartı-
şma konulan arasında.
tsveç Suçlu Bakım Dairesi KVS bu yıl
bugüne dek, 1200 yükümlüden, dam altına
gitme için ortalama 6 ay beklemelennı
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
• İsveç'te durum diğer ülkelere
göre biraz. Dam altında cezasını
çekmek için bekleyenlerin sayısı
hızla artıyor. En az bekleme süresi,
3 ay. Bu süre, 1 yılı bile bulabiliyor.
"rica etroek" zorunda kaldı. Buna ek ola-
rak, çeşitb' özel nedenlerle hapis cezalanmn
uygulanmasını, ilk etapta 3 ay, çok özel du-
rumlarda 6 ay erteleme olanağı da var. Ör-
neğjn. hüküm gjymış kişi eğer okulunu bi-
timıek üzereyse ya da kansı çocuk bekliyor
ve ailenin tek geçim kaynağını oluşturu-
yorsa, cezasının infazının 6 ay erteknmesi-
ni isteyebibyor.
Tutuksuz yargılanan ve hapis cezasına
çarptınlan birine karann bildirilmesi, bü-
rokratik nedenlerle 3 haftayı buluyor. Yü-
kümlüye karar mektubunu postaneden al-
ması için 30 gün tanınıyor. Buna karşılık
bugün hapishanelerin tıklım tıkbm dolu ol-
masının en önemb nedeni, 1 temmuzdan
itibaren, hapis cezasının yansı çekildikten
sonra sabnma kurabnın 2/3 olarak değişti-
rilmiş olması.
Yine de. tsveç'te şu anda 3800 kişi hapis-
te gün doldururken 9.000 kişi "serbest
ayak" olarak, yani hapishane kuyruğunda
bekbyor. Bu arada Adalet Bakanı, "her
hücrede bir kişi'" ilkesinden vazgeçilmesi
konusunu gündeme getiriyor.
Ha, doğru; buradaki hapishanelerde ko-
ğuş olmadığını baştan bebrtmemiştik değil
mı?