19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3EKİM1993PAZAR ilO PAZAR KONUKLARI Işık Kansıı, üniversiteleraçıhrken gençliğinin sorunlaruıı Bakan Nahit Menteşe ile YÖK Başkanı Mehmet Sağlam 'a sor Menteşe: 1. basamağı kazanamayana eğitimilli Eğitim Bakanı Nahit Men- teşe, çok mutlu bir üniversite dönemi yaşamış. İnsanlann gençliğinde "sotcu" olduğunu söylüyor, ama kendisi koyu bir "Demokrat PartTli ola- rak geçirmiş o yıllanru. 12 Eylül'ün ardı- ndan. kendisi Zırcirbozan'a götürülür. Büyük Türkiye Partisi (BTP) kapaülı- rken, profesörlerden. bilim adamlan- ndan hiç şes seda çıkmamasından yakı- nıyor. "Cniversite özerkliğj"ne ilişkin sorumuza vanıtı özetle şöyle: "Bir profesöf, doçent titrini alan kişi antidemokratik bir fikri savunamaz. Memleketin gidişatı hakkında fikir beyan edemeyeceksiniz, gençlere yol göstereme- yeceksiniz. Bu kafalarla nasıl hürriyet ya- şatabiliriz?" Menıeşe. üniversite seçme sınavlanna ilişkin olası müjdelerin ilk ipuçlannı ve- riyor: "Birinci imtihanı veremeyenieri dahi iş güç sahibi yapsak, bir eğitimden geçirsek. ona bir beceri versek. Sayın Başbakan ile devamlı bunu konuşuyonız. Henüz çare bulamadık. Bulabiliriz..." Menteşe ye göre, YÖK olmalı, ama yetkileri sınırlaıimah. Bir de tanı... "YÖK, ihtilal müessesesi olduğu için be- ntmsenmemiştir." Konuyla ılgili olduğu için mi o mekân seçildi bilemiyoruz. Kredi ve Yurtlar Kurumu'nda konuşuyonız Milli Eğitim Bakanı ile: - Üniversite yıUannız nasıl gecti? MENTEŞE- Ah. çok mutluydum. 1952'de İstanbul Üniversitesı Hukuk Fakültesi'ne girdim. O sene İktisat ve Hukuk Fakülteleri imtihanla talebe aldı. Kendime fazla güvendim herhalde tek yeri yazdım. Hukuk Fakültesi'ne 2-3 bin müracaat vardı. 600 kışi ala- caklardı. "Canım, bu 600 ki- şiıün arasuıa biz de gireriz" dedik. Ama. ilan edilinceye kadar dokuz doğurdum. ünkü. ilan edileceğı gün belli değil. Ankara Hukuk Faküliesi, 31 ekime kadar kayıt yapıyordu. Bizim ilan. 1 kasımda oldu. Eğer kazan- masaydım, Ankara Hukuk kapısı da kapanmış olacaktı. Başardık girdık. Çok mut- luyduk. jji arkadaş grubu- muz vardı. Birinci sırufta 600 İcişiden 10 kişi geçtik, ha- ziranda. - Başanlı bir öğrenciy diniz, o zaman... MENTEŞE- Öyle fazla başanlı değildim. Vasat tale- beydim. Vasattık. ama ona rağmen geçtik. Sorunlar bitmezdi Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe Nahît Menteşe 1932yümda Milas 'ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nibitirdikten sonra serbest avukai olarak çalışmayabaşlath. A vdm MiUetvekiliolarak 1965-1980yüları arasmda Adalet PartisVnden 2,3,4 ve5. dönenûerdeparlamenıoyagirdi. Bu dönemterdestrasıylaGümrük ve Tekel, Ulaştırma. Enerji ve Tabii Kaynaklar, Turizm ve Taıutma iie Milli Eğiıim Bakanı olarakgörevyaptı. Adalet Partisi Meclis Grup Başkanlığı ve Genel Sekreterlik görevlerinde de bulundu ve 1991 yılınaaki genelseçimlerde. DYP'den A vdm MiUetvekiliolarak tekrar TBMM'yegirdi. Budönemde. TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanlığı 'na seçildi. Başbakan Çiüer'inkurduğu, Türkiye Cumhuriyeti'nin 50. hükümetinde.yeniden Milli Eğitim Bakanı oldu. Fransızca bilen Menteşe, evli ve iki çocuk babası. altında, burada bakanlık yapmam" de- dim. Bir hoşgörü ortanu meydana getir- dik. Ondan sonra koridorlarda. sağ-sol çatışmalan ortadan kalkü. O ortarru ya- rattıktan sonra, elbette herkesın bir siyasi düşünesi olur. O normaldir. Başlangıçta şu olabilir. bu olabilir. Genç cağlardır. Daha sonra fikir değiştirebilir. Genç çağ- larda herkes solcudur. O da olabilir, nor- mal o. Tabii. bir fıkır ottamının, demok- ratik ortamın meydana gelmesi lazım. - L niversite özerk olmalı mı? MENTEŞE- Bizim zamanımızda da özerkti. Gençliğimizde, demokrasiye ge- - Üniversite yılları boyunca zorluk çektiniz mi? MENTEŞE- Zorluklar vardı tabii. Yalnızca Ankara yeİstanbul'da fakülte vardı. İzmir'de sadece Yüksek Ti- caret vardı. Yurt yok. Ege yurduna gittim. Yurt, sefalet içindeydi. Kocaman koca- man fareler dolaşıyordu. Ar- kadaşlanmı kandırdım, Horhor"da bir pansiyon tut- tuk. Biriktirdiğim paralan arkadaşlanma borç verir- dim, öyle faizli fılan değil yani. Sosyal dayanışma. O fikir bende vardı. 5 yaşında öksüz kalmıştım. 4 kardeş- tik. Hepsi okuyordu. En kü- çüğü bendim. Adeta aile reısı gıbiydim küçük yaşta. Ara- a, gelir getiren bir mal değil- di. 500 liraya satıyorduk, koskoca tarlalan. O şartlarla büyüdüm. O zamanki CHP otoriter >önetimıne karşı re- aksiyon vardı bende. Daha ilkoİcul 4-5 sınıftaydım. DP kuruldu, en küçük demok- ntıydım. Hararetlı... - Öğrenciliğinizde demekçilik yaptuıu IBI, siyasi çalışmalarmız var mıydı? MENTEŞE- Seçim kabiliyetimiz iyiy- miş o zaman da. Üniversite birinci sınıfta ittifakla Aydın Yüksek Tahsil Ta- lebe Derneği Başkanı seçildim. Faaldim, kongrelere gider konuşurdum. - Bugünkü üniversite gençliği de politi- kayla ilgilenmeli mi? MENTEŞE- İlgilenmeli. Ama geç- nişte, sağ ve solda kutuplaşma oldu. 0nun için kime sorsanız," Aman talebe- lw siyaset yapmasın" der. Bizim za- nanımızda böyle bir şey yoktu. Ben DP'liydim. Koyu. Hukuİc Fakültesi'ne gitseniz, bir demokrat bulun bana dese- riz -ki olmuştur- bana getirirlerdi. Karşı "partilerden çok iyi dostlanm vardı, çok ;r.i geçinirdik. Kutuplaşma yoktu, mü- sakaşa eder, fikir teatisinde bulunur- ıîuk. Çok seviyeli olmuştur. Dönemin DP'lileriyle. ispat hakkını neden kabul etmiyorsunuz diye. hatta Mükerrem Sa- :ol ile tartıştık. O zaman devlet ba- ianıydı. - Böyle düzeyli düşünce tartışmasının ,niversite gençliği arasında sürmesinden >ana mısınız? ! MENTEŞE- Taraftanm tabiatıyla. rürkiye çok sıkıntılı günlerden geldi. 975 sonrası, ısrarla Milli EğitimBakanı fapmak istediler beni. Ben istemedim. Öğretmenler, adeta koridorlarda boğu- •juyorlardı. Hatta ben geldığimde. jan- larma sarmıştı bakanlığı. '•Jandarma temen kalkacak. Jandarma muhafazası YÖK'ünyetkisi kısıtlanmalı Bazen, "Bu kadar yüksek tahsilliyi ne yapacaksınız?" diyenlerin akıllanna şaşıyorum. Açık öğretim, bazı çevrelerde tenkit ediliyor. Açık öğretimle 440 bin öğrenciyi kucakladık. çerken. profesörler, fıkirlerini çok rahat söyleyebiliyorlardı. Mesela, 1946-50 arası otoriter bir sistemden. çok partili döneme geçilmiş. Kalemler, cesurdu. 1980 ihtilalinden sonra. suskun bir üni- versite gördük. Zincirbozan'a gittik. Hiç. Yasağa tabi olduk. Neden? Hiç. Biz Zin- cirbozan'a gittik, hiç ses yok. Büyük Tür- kiye Partisi kapatıldı. Yav, bu anayasaya aykın değil mi? Ne Anayasa Mahkemesi çevrelerinden, ne profesörlerden, bilim adamlanndan ses seda yok. Biz içeri gir- dik. Hiç ses seda yok. Çok sitemde bulun- muşumdur. yav bu yapılanlar anayasaya aykınydı. kaleminizı oynatamaz mıydınız? Oynatmamışlardır. Maalesef aydınlar iyı bir imtihan vermemişlerdir. Kaleminizi oynatın hiç olmazsa, hayır yok. Demokrasiyi. önce kafanıza yerleş- tireceksiniz. Zircirbozan'dan sonra do- laşıyoruz. yasaklı olmamıza rağmen, yol gösterme görevimizi yapıyoruz. Ko- nuşmalanmızda parti lafı etmiyoruz. Ye- nipazar'dayız, ortahk kıyamet gjbi.. Alkı- şlanıyoruz. Bakük bizi ihbar etmişler. İhbar edenlerden birisi, şımdı milletvekili ANAP'tan Cengiz Altınkaya. Demokra- siyi kafalara yerleştirmek, bu ortamı ya- ratmamız lazım. Profesör. doçent titrini alan kişi, antidemokratik bir fikri savu- namaz. "Bunlar da sussalardı ya." Aydı- nlar da söylemiştir bu laflan. Memleketin gidişatı hakkında fikir beyan edemeye- ceksinız. gençlere yol gösteremeyeceksi- nız, bu kafalarla nasıl hürriyet yaşatabili- riz? - YÖK kalkmsdı mıdır? MENTEŞE- Üniversitede büyük bir YÖK hadisesi var. Esasen YÖK, bence olmalı, ama yetkileri sınırlanmahdır. Ama, bu müessese, ihtilal müessesesi ol- duğu için benimsenememiştir. Onun için münakaşalar vardır. - Üniversitelerin artmasmın, üniversite- ye çok öğrenci alınmasının kaliteyi düsür- düğii ileri sürülüyor. Görüşünüz nedir? MENTEŞE- Bazen. "Bu kadar yüksek tahsilliyi ne yapacaksınız?" diyenlerin akıllanna şaşıyorum. Açık öğretim, bazı çevrelerde tenkit ediliyor. Açık öğreümle 440 bin öğrenciyi kucakladık. Teknoloji çok gelişmiş. televizyon, bilgisayar var. Bütün vasıtalardan istifade ediyor. Bu suretle öğrenim yapüracaksıruz, çocuk- lannıza. 23 üniversite açtık Bu sene, 23 üniversite açtık. 10 bin ka- pasite meydana getirdik. Ama 440 bin kişi, ikinci imtihandan sonra yerleştirile- medi. Bunlar, birinci imtihana giren 1 milyon 50 bin kişinin arasından seçilmiş- ler. Esasında, hepsinin yerleştirilmesi icap eder. Bu noktadan hareket ettik. Böyle bir gecede de karar vermedik. Milli Eği- tım Komisyonu Başkanlığımdan ben dü- şündüğüm konulardır. "Bu çocukları ne yapalım" diye. Milli Eğitim Bakanı ola- rak. "Bunu yapamayız" der. geçerdim. İçim rahat olur. Bu uygulamayı gelecek yıl da sürdüreceğiz. Birinci imtihanı vere- meyenieri dahi iş. güç sahibi yapsak, bir eğitimden geçirsek. ona bir beceri versek. Çünkü. lise mezunu genç nedir? Lise me- zunu genç, genel kültürünü almıştır. Bir beceri sahibi değikiir. Bu, nasıl sokak or- tasında kalır? Buna yükseköğretim ver- sek, daha mı iyi olur, daha mı kötü olur? Işte biz bunu yapük. Bu konu eleştiriliyor, ama alternatif ne? Geçen sene öğrenim yapmak için koşuş- muş herkes Rusya, Bulgaris- tan. Romanya, Örta Asya'ya. Bunlar için ödenen 5 trilyon lira gitmiş dışanya, 30 bin öğ- renci için. Benim verdiğim öğ- retim. eğitim, oradan çok daha iyi, kaliteli. Moskova Üniver- sitesi değil ki gittikJeri. Eften püften bir takım yerler. Ondan da. bunlan kurtarmış oluyo- ruz. Canım, liseleri kapatalım. Kolay, en güzeli. Lise aç- mayalım, okumak isteyen ço- cuklan azaltalım. Bu, çare de- ğil. Eğitim sisteminde ıslahat yapmak lazım. - Tüm öğrencileri üniversite- ye almak olası mı? MENTEŞE- Arkadaşlanmı çabştınyorum. Üniversitenin önündeki yıgılmalan engelle- mek." sistemde değişiklikler yapmakla mümkündür. Ço- cuklan, 8 yıllık zorunlu egitime tabı tutacaksınız değil mi? Daha 4-5. sımftan itibaren yapıyor bunu diğer memleket- ler. Bir takım kabiliyetlere göre ayınm yapıyorlar, üniversite- ler önündeki talebeyi azaltı- yorlar. Biz lise mezunu yapmışız, lise mezunu diplo- ması ile kalsın bunlar. Ama öğ- renci, "Hayır, ben okuya- cağun" diyor. Açık öğretimi sürekli haline getirmek icap ediyor. Herkes. iş kadıru, ev kadını, takip etsin. Ev kadını oldu diye, yahut herhangi bir memuriyete ihüyacı yok diye, istifade ettirmeyelim mi? Çağ; bilim, enformasyon çağı. Niye bunlan uygulamı- yoruz, bütün imkânlanmızı, olanaklanmızı kullanmak su- retiyle? Hadise bu. Yoksa, Milli Eğitim Bakanı olmuşsunuz. hiç kanş- mazsınız, devam ettirirsiniz bunu. "İkinci imtihandan sonra yerleştirilmiştir. geri kalandan bana ne" deseniz. hiç kimse bir şey söyle- mezdi. Yeni bir umut - Biraz önce de değinditıiz. 1. basamak sınavında başanlı olamayan öğrencUer için de üniversiteye girme olanağı düşünüyor musunuz? MENTEŞE- Düşünüyorum ben, " 1 . imtihandan arta kalan çocuklara başka bir şej yapabilir miyiz" diye? Sayın Başba- kan ile devamh bunu konuşuy oruz. Sayın Tansu Çiller, "Bunlara da çare bulun" tavsiyesinde bulunuyorlar. Henüz çare bulamadık. Bulabiliriz. Birkaç gün önce YÖK Başkanı ile Talim Terbiye Kurulu üyeleriyle de konuştum. Bir şeyler ya- palım diye. Turizmde, şurada burada is- tenen bir takım elemanlar var. Dışandan gelip de çalışanlar var, ihtisas sahibi. Bunlar. aranan elemanlar. Devlet, gayret gösterecek. Bazen, bazı kalemlere şaşıyo- rum. Alternatifi göstermiyorsunuz, sonra tenkit ediyorsunuz. Açık öğretim ne ola- cak? Ben açık öğretim olabilecek dallan seçiyorum. Tıp tahsili yok. Hukukta, açık öğretimi koymadık. Maazallah koy- sak, kıyamet kopacakmış. Halbuki olabi- lir. Ben Hukuk Fakültesi'ndeyken mecbu- riydi devam. Ama Ankara Hukuk'ta mecburi değildi. Birçok avukat, profesör, doçent vardır onlann arasından. Onun için bilim adamlannın bize yardıma ol- malan kanaatindevim. Sağlam:İTürban bu yû sorun olmayacaküksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam, sık sık sigarasından derin nefeşler çekiyor. Eğitimi- ni Amerika'da sürdürürken bir ara bırakmış, ama yeniden başlamış. Geçmişe dönüp, kendi üniver- site ve çocukluk yaşamını coşkuyla anla- üyor. Zaman tünelinde, çocukluğun öz- lemleri çıkıveriyor karşınıza: "Bizim çok az oyuncağmuz oldu. Uzun değneklerle at yapar, taş oyumı oy- nardık..." Sağlam'a göre, şu andaki kuşak mem- leket meseleleri ile daha çok ilgileniyor, çünkü bilgi alma kaynaklan genişledi. YÖK sisteminin askeri dönemde gel- miş olması talihsizlik, çocuklann "YOK" sözcüğünden korkma nedeni. sisteme di- renç gösteren hocalardan da kaynaklanı- yor. Sağlam. kampusta gençler öpüşse, kızmayacağını söylüyor, çünkü bunda "gocunacak bir şey yok..." Bu yıl, üniver- sitelerde türban sorunu olacak mı? "İnşal- lah obnayacak." Prof. Dr. Sağlam'a soru- yoruz, anlatıyor: - Yülaröncesinedöneiim. Üniversite ya- şamımzı anlatır mısınız? Lamba ışığında biten okul SAĞLAM- Lamba ışığında ortaokulu okudum. Elektriği ve asfaltı. ilk kez Kay- seri'de gördüm. Sonra orta eğitim ile bir- likte Ankara'ya geldim. Hukuk Fakülte- si'ne gittim. 300-400 bin nüfuslu Ankara'- da çok güzel üniversite hayatım oldu. Çok iyi ders çahşırdım. Cumartesi kon- serleri olurdu Dıl Tanh'te, onlara gider- dim. Tiyatronun abonesiydim. Basket. voleybol oynadım. Mülkiye'de voleybol oynarken yöneticiler. babama gitmişler, voleybolcu olmamı önermişler. Babam. "Topçu mu olacaksın?" diyerek. mani oldu. (Gülerek) Derslerime dönmem ba- bam tarafından tebliğ edildi. Hiçbir zaman kahve kültü- rüm olmamıştır. Açık havayı çok severim. Belki çocuklu- ğumuzun da etkisi. O zaman Ankara'nın kültürel hayatı daha düzenliydi. Mesela. Rasim Adasal ile Bülent Nuri Esen'in konferanslannı hatırlıyorum. Sıhhıye ile Ba- kanlıklar arasında küçük bir bohem hayat vardı. - Her çağın bir rengi vardır. Bugünkü üniversite gençliği ucan mı? SAĞLAM- Tam tersine. çok daha cıddi. derinlemesi- ne memleket meseleleri ile meşguller. Çünkü. bilgi alma kaynaklan çok genişledi. Mesela ben. ortaokuldan sonra baa hayvanlan. dergı- ler ve atlaslar dışında. ilk defa Ankara Hayvanat Bah- çesi'nde gördüm. Ama şim- dikı cocuklar. ıletişim araç- lan yoluyla, daha kolay bil- gıye ulaşma ımkânına sahıp- Ter. Bızım hiç umut etmeye- ceğimiz kadar. yeni nesil. bil- gi patlamasına açık. Mesela biz, Kınlay'daki eski Milli Kütüphane. bir de ünıversi- temizin kütüphanesine gıde- bilirdık. Bizim. çok erken yaşta bir gurbetçıhğimiz oldu. Ben 14 yaşında tahta bir bavulla Ankara'ya girdi- ğimde, hiçkimseyi tanımı- yordum. Biz. biraz da bir ba- vul nesliyiz. - O günlerte bugün arası- nda bir fırsat eşitliğı karşı- laştırması yapsak? SAĞLAM- Daha çok çalıştığımız. fedakârlık yaptığımız zaman, dönemi- mizden başlayarak bir fırsat eşitliği vardı. Bir hayli çaba istiyordu. Şımdi bence biraz daha var. Bizim fakültemiz- de devletten o zaman öğre- nim kredisi alınabilirdi sade- ce. Bunu alabilen, parmakla gösterilirdi. Yurt imkânlan, üniversite kapasitesi de çok daha sınırlıydı. - Anlanmınızdan YÖK Başkanı Mehnıet Sağlam 1938yıhnaa doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezım olarak, kaymakam vekiliiğigörevlerindebulundu. Devletbursu ile ABD 'yegitti. New York 'ta Columbia Üniversitesive New York Üniversitesi'nde Yonetim Bilimleri • dalındayüksek lisans ve doklorasmı tamamladı. Yabancı öğrencUer arasmda doklora derecesinişereflistesinegeçerek tamamladtğmdan, "New York University Founders'Day Award"ödülûnüaldı. Türkiye 'ye dönerek Hacettepe üniversite- si Sosyal ve İdari BilimlerFakültesi'nde. öğretimgörevlisiolarak çalıstı. 1977 yılınaa H.Ü. Yönetim ve Organizasyon AnabilimDalı 'nda doçentlik unvanmı aldı. 1982yılındaprofesörlüğeyükseldi ve Gazi Üniversitesi Mesleki Eğiıim Fakültesi Dekartı oldu. Kredi- Yurtlar Kurumu Yö- netim Kurulu Başkanlığı ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörlüğü görevlerindedebulunan Sağlam, evti ve iki çocuk babası. ği savunuluyor. Ne dersiniz? SAĞLAM- Katılmıyorum. Depoliti- zasyonu bir nevi. siyasi partiye girme ve faa'l görev yapma biçiminde anhyorsak, siyasi partiye kaydolma yasağı getirilmış olabilir, ama bunun hiç işlediği kanaatin- de değilim. İnsanlann fikırlenni. düşün- celenni bir yere sempati gösteımelerini, bu konuda bilgi edinmelerinı engelleyıci bir şey yok. Ama, fıilen üniversite öğren- cisinin belkı belirli siyasi partilerde kayıtlı üye olarak kaydolmasına engel var. Bu anlamda söylüyorsanız, doğrudur. 1984-85 yıllannda dekanlık, 1985-92 yı- llannda rektörlük yaptım. Hiçbir öğren- za çok saygı duyma geleneğimiz var. Bu sistem, hocalanmızın birçoğunun raha- ünı kaçırdı, işin aslı budur. Öyle olunca, derste bazen bir ima: "Eh canım, YÖK sistemi böyle." Hocasından böyle ima du- yan genç. bütün günah keçisini YÖK'e atıyor. Üniversite yöneticileri, bir konuda başansız oldular mı, "YÖK böyle istiyor" dıyorlar. Bunu gençlerimizin, verifıye (doğnılama) etmesine imkân yok. Ger- çekten YÖK böyle mi istiyor. acaba YÖK kim? Bunu acıklama şansımız da çok az. Çünkü, hocasına çok saygı duyu- yor, her gün karşılıkh iletişim halinde ol- duğu hocası var. İma da olsa, açık da olsa. kapalı olsa da eleştiriyor. Biraz önce arzettiğim rahatsızbktan dolayı eleştiri- yor. Yıllann sistemini kökünden sarsmış, yeni bir sistem getirmeye çalışmış. Ne ge- tirmiş? Devam mecrubiyeü getirmiş. Derse girsin mi? Kampusta öpüşenekızmam YÖK sistemine direnç var. Hocasından başlayıp öğrendye yansıyor. YÖK askeri müdahaleden sonra partilerce tartışılmaksızın çıktığı için bir devrin sistemi gibi kamuoyuna yansıyor. yor ki, tırnağınızla kazıyarak bugünlere geldiniz. Sizce, bugünkü ünisersiteli genç- lerin ufku açık mı? SAĞLAM- İnsanlann ufku. bilgi da- ğarcığı ile ilgıli. Çocukluğumda, ders çalı- şmam ile şimdiki çocuklann durumuna bakıyorum. Bir ev düşününüz ki, radyo- dan başka, sızi dersten alıkoyacak bir eğ- lence aracı yok. Bızım çok az oyun- cağımız oldu. Uzun değneklerle ata bi- nerdik. taş oyunu oynardık. Şimdi o ka- dar güzel oyuncaklar var ki cocuklar, çok daha iradeİi olmak zorunda. Çünkü. bir- çok altematifleri var. Ortaokuldayken, sınıfımızda sadece bir arkadaşımızda saat vardı. Öğretmenler bile. "Kaç dakika var Muammer Kuş?'* derlerdi. Öğretmende bile saat yoktu. Şımdı. üniversiteye gel- dikleri zaman, arabalan var çocuklann, ceplerinde daha fazla para var. - Yalnız gençler, dersten kafalanm kaldınp, kendilerine zaman ayıramamak- tan yakınıyorlar? SAĞLAM- Katılıyorum. Ama bizim, yükseköğrenimden beklentimiz biraz farklı. Toplumumuz, yükseköğretimi ta- mamlayan bir insanın konuyla ilgili her şeyi bileceği beklentisi içinde. Bu beklenti. yanhş. Mesela, ışletme fakültesinden me- zun bir gencin, taşıma, banka ya da sigor- ta sektöriine girmesi mümkündür. Ulaşım sektöründeki işvereni, banka iş- vereni ve sigorta işvereni, bu gençten; bankacılığın. taşımacılığın. sigortacılığın bütün aynntılannı bilmesini bekliyor. Bu beklenti, mutlaka değiştinlmelidir. - Üniversite öğrencisinin depolitize oMu- ğu, yurt ve dünya sorunlanyla ilgüenmedi- cimizin, bir siyasi partiye kaydolması- ndan dolayı bir şikayet ya da kovuştur- masını da hatırlamıvorum. Öğrencimiz, derslerinın dışında nerede. ne yapıyor. kendisi biliyor sadece. İstediğı siyasal gö- rüşü, istedigj insanlarla paylaşma şansına sahıp bence. Ama. fiıli polıtika, o ayn bir olay. Belirli statülere girdiğiniz zaman. dünyanın birçok ülkesinde. "Sen \a bunu, ya da bunu tercih et" dıyorlar. Mesela. devlet memuru da siyasi parti üyesi olamıyor. Kültür, siyasal bilinç, belirli bir düzeye geldikçe. bunlann. yasaklarla sınırlanabileceğine de inanmıyorum. YÖK günah keçisi! - Üniversite gençliği "YÖK" sözcüğüml duy duğunda neden korkuyor, ürküyor? SAĞLAM- Türk yükseköğretimi çeşit- li merhalelerden geçmiş. Darülfünun, İstanbul Üniversitesi"ne dönüştüğü za- man büyük bir yönetim disiplini var. 1946'dan sonra yöneticilerimizi üniversi- tede seçmeye başlıyoruz. Yani. üniversi- telerin tamamen kendi yöneticileri tarafı- ndan seçilmesi geleneği yerleşiyor. Bu ge- leneğin, bir taraftan öğretim üyesinin ho- şuna giden bir tarafı var. Birbirimizi se- çiyoruz. dolayısıyla seçmenine bir şey di- yemiyor, imsiyatif tamamen secmenin elinde. Böj'le bir gelenek. Arkasından 1981 'de YÖK ile birlikte Avrupa gelene- ğinin yenne. Anglosakson geleneği geli- yor. Bu sistemde. gerek öğretim üyesınde, gerekse yönetıcide sürekli dinamizm var. YÖK sistemi, daha başanlı. Hocalanmı- 19 Mayıs Ünıversıtesi'nde. velılere mektup gönderdım: "Çocuğunuzu Sam- sun'a derse girsin mi diye gönderiy orsunuz, girmesin diye mi?" Bir tanesı bile "Hayır, derse girmesin" demedı. Benim de hoşu- ma giderdi. üniversite yıllannda "derse girmek zorunlu değil'" deselerdi. Mavi boncuklu hocalanmız vardı. Gayet rahat, yoklama yapmazdı. Çok da severdık on- lan. Çok sert bildığimiz hocalanmızı da hâlâ saygıyla ananz. Doçentken. bir ho- cama rastladığım zaman. elimde sigaram vardı. Sigaramı saklayayun derken. elimi yaktım. Dedi kı, "Nedenelini yakıyorsun? Şimdiki çocuklar önümüzde de içiyor". Benim içımden, saygımdan gelen bir olaydı. Gençleri anüyorum. çünkü her türlü aksakhk. YÖK'e yüklenmektedir, maalesef. Derse ister girer, isterse girmez- siniz. Bu da bir fikir. Amadiyelim ki, dev- let memurusunuz. bir göre%iniz vardır. Göreve gitmeme bir hürnyet ise, derse gırmeme de hürriyet olmalı. YÖK, demış ki, "Derse girerse- niz iyi olur." Kötülük, bunun neresinde? Çağı gereği delıkan- lıdır, birazcık^ ders çalışmaya zorlayıa imkânlar getinrseniz ne olur? Yeni bir sistem, değişik- lik var. buna dırenç var. Hocası- ndan başlayarak direnç var; bu, öğrencıye yansıyor. Bir talihsiz- lik. askeri müdahaleden sonra siyasi partiler tartışmaksızın ka- nunçıkıyor. Bu, sürekli. bir dev- rin kanunu, üniversite anlayışı gibi kamuoyuna yansıyor. YÖK, yapüklannı kamuoyuna anlatamamış. Ne olduğunuz kadar. ne göründüğünüz de çok önemli. Demokratik toplumlar- da. siz. toplumdan aldıklannıza karşıhk. topluma yararh ve daha fazla artı değer verdiğinizi benimsetemezsinız, çok eleşüri- lirsiniz. Burada başanlı ola- mamışız. -Biraz önce, nocanızın önünde içtiğiniz sigara ile ilgili bir öroek \erdiniz. Kampusta öğrencileri öpüşürken görseniz kızar mısınız? SAĞLAM- Hayır. Hatta, be- nim başıma geldi. Gazi Eğitim Fakültesi Dekanı iken, orada eskı yatılı Kız Teknik Öğretmen Okulu öğretmenlenmiz vardı. öğretim görevlisi olmuş. Bana şikayete gelirlerdi, yaşlı. tonton hanım hocalar. "Bunlar el ek dolaşıyor, sayın dekan." derler- di. Ben: oturtur. kahve ısmarlar, "Burası üniversite. Bunlar, 18 yaşının üstünde üniversite ögren- cileridir. Bu yaşta, birbirlerine karşı ilgi duymalan. başka an- lamsız ilişkilere girmedikleri için gocunacak değil. iftihar edilecek bir şeydir. Norrnal bir genç kız, bir delikanlı. Bunda gocunacak bir şey yok" diye yatıştınrdım. -Türban sorunu olacak mı bu yıl? SAĞLAM- İnşallah olmaya- cak. Bizim görevimız, eğitim. Öğrencilerimize. üniversitede doğruyu, ıyiyi, güzeli göstermek zorundayız. Bu, bilgi ve beceri dağarcığını mümkün olduğu kadar genişletme ile olur. Bu, mümkün olduğu kadar davranışlanmızla onlara örnek göstermekle olur. Biz. ya- saklama, azarlama vs. yerine, onlan be- yinlerinde ikna ederek. daha iyı örnekler göstererek eğitmek göreviyle görevliyiz diye düşünüyorum. Cumhuriyetin ilkele- ri belli. Anayasaya göre laik, sosyal, hu- kuk devleti. Zaten, kanunumuzun 1 ve 7. maddelennde de. cumhuriyetin nitelikleri sayılarak, bu nitelikte insan yetiştirme gibi bir görev verilmiş bize. Ama bunun bıze, 18 yaşını bitirmiş insanlann şahsi hayatlan üzerinde bir tasarruf hakkı ver- diğj kanaatinde değilim. - Bugünkü üniversite gençleri, kader sen- fonisini mi mırıManıyor? Yoksa. "Hişt hişt sakin ol, sınirlenne hakım ol" mu diyor? Ya da "Ben gamlı hazanSense bahar" şarksuu mı söylüyor? SAĞLAM- Hepsini söyleyen de var. Bulunduklan çağ; hem ruhen, hem bede- nen, hem maddeten en sorunlu çağ. İmkânlar çok. arabayla gelenler var, her akşam istediğı yerde yemek yiyebilecek du- rumlarda olanlar var. Bunlara araı du- yacaklan bir canlı dönem olmasına rağ- men, bunu yapamayacak kadar birilerine bağlılar. Ya devletten burs, ya anneden, babadan para alıyorlar. Karşı cinse ihtiyaç duyduklan bir çağ. Ama, her zaman iste- diklerini yapamayacak durumdalar. Bunu anlayıp, hangi türküyü, şarkıyı, senfoniyi söylüyorsa, ona yardımcı olmak zorun- dayız. - Yetişen kuşaklar açtsından vicdanmız rahat ım? SAĞLAM-Üniversitede yönetim görevi aldığım 1984'ten bu yana kendi yaptığım görevler açısından vKdanım rahat.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle