19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10EKİM1993PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Akıllılariçinahııaeakçok ders varBir gün abonesi olduğunuz gazetenin ya- saklandığmı öğrenseniz, neler düşünürsü- nüz? Ve birileri çıkıp size o gazetenin artık "zararlı" olduğunu söylese? Vatanın ve milletin bütünlüğü ıçin basma sansür uy- gulanmasına karar verildığinı, bunun tüm yurttaşlann -ve bu arada sızın- çıkannıza olduğunu anlatsa? Ya da aldığınız gazetenin bazı bölümle- rinin beyaz lekelerle kaplı olduğunu görse- niz? O lekelenn üzennde ıri ve küstah pun- tolarla "sansûr" diye yazsa? "Devlet baba her şeyi daha iyi bilir, ma- dem böyle karar vermiş, hayırİKi olsun; ben de kendinıe başka bir gazete seceyim bari" diye mi düşünürsünüz hemen? ••• Bir gün üyesi veya sempatizanı olduğu- nuz parti yasaklansa, bu karann "demok- rasiyi kurtarmak için zonınhı" olduğu acık- lansa, neler hıssedersmız? Bir süre sonra partinizın açılması için dua etmeye mı başlarsınız? Yoksa kalan partiler içınden kendinize en yakın olanını belirleyip acilen onun yandaşı mı kesilirsi- niz?Eski partinizin liderlerini ekranlardaeli kelepçeli gördüğünüzde ürkerek "Devlet böyle davrandığma göre demek bu adamlar tekin değilmiş; Allahtan benim başma bir şey gelmeden atlattım" diye şükretmeye mi başlarsınız? MOSKOVA HAKAN AKSAY * • • Oy verdiğinız milletvekillerinin de içinde olduğu parlamento dağıtılsa, anayasa ge- çersız kıbnsa, anayasa mahkemesi kapatıl- sa, tepkiniz ne olur? Size bu anayasayla, bu anayasa mâhkemesiyle, bu parlamentoyla ülkenin kalkınmasının, sizin mutlu ol- manızın olanaksız olduğu anlatılsa? Bunu anlatanlann ne derece karariı ol- duklanna bakıp "Yahu herhalde bir büdik- leri var" mı dersinız? "Bir de böyle deneye- lim bakalım ne olacak" diye umutlu bir me- rak mı üretırsınız kendinize? ••• Ülkenizin parlamento binası, sizin vergi- nizle ayakta duran ulusal ordu tarafından bombalansa, parlamentoyu koruyanlar öl- dürülse, ıçınizden neler geçer? Seçtiğıniz mılletvekılinin, yandaşı oldu- ğunuz partının yöneticilerinin, okuduğu- nuz gazetenin yazarlannın tutuklandığını görsenız, kendinizi nasıl hissedersıniz? Böyle zamanlarda hiçbir görüş açıkla- mamanın. hatta olabildiğince düşünme- meye çalışmanın gerektiğini kendinize sü- rekli ammsatarak günlük ışlerinizlezaman geçirmeyı mı yeğlersinız? • • • Ruslann çok sevdikleri bir atasözleri var. Aptallar kendi deneyimlerinden ders alırlar, akıllılar ise başkalarmmkinden. Aptallık, hepimızm yaşamının vazgeçil- mez parçası. Ama bıraz da akıllı davrana- rak ders çıkarabilsek... Rusya'nın kanb deneyimi, hem Ruslara hem de bütün dünyaya ders alma fırsaü ve- riyor. Ister akıllıca, ister aptalca olsun, bu ders çıkanlmab. Yenı aptallıklara meydan vermemek için... ETA, Julio Iglesias'tan devrim vergisi istiyor Terör güçlüdür. Terör akıllı- dır. Zekidir. Bir arabanın altına konulan bir bomba, kör yüre- ğinden sıkılan kör bir kurşun; biten bir yaşamın ardından se- vınir mi, gülümser mi kör yüre- ğı bilemem. Güçlüdür terör. Ama hakb değildır Mahatma Gandi, "Bir insanın yaşamu herhangi bir dü- şünce ya da emelden bir milyon kez daha değerlidir" der. Gel gör kı bır azınlığın düşüncesi ya da emeh ıçin ne kanlar dökülür; urnurunda değildır dünyanın. Bir yaşam bitmiştir. Oturup baştan düşünemezsin, tartışa- mazsın. Bitmiştir her şey. ETA, İspanya'nındikeni. Üç ay oldu, Bask özerkliğinde bir iş adamını, Julio İglesias Za- mora'yı kaçırdı. Fidye istiyor. Geçen yıllarda da başka iş ada- rrurun banka hesaplannı bloke ediyor. Yakmlan fıdye ödeme- sin diye. ETA'ya fidye ödemek yasal bir suç. Fidyeyi ne yapa- cak teröristler? Silah alacaklar elbette. Daha çok öldürmek için. Amafidyeyiödemenin bir yolunu buluyor yakınlan; öde- mesınler de ne yapsınlar, yoksa öldürecekler adamı. Aayacak değiller ya. tş adamı kurtulu- yor. başkalannın ölümü için. Terör akıllı. zekı. Julio Igle- sias'ı kaçırarak bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Hem bir sürü fidye alacak, hem de bilgı. Julio Iglesıas'ın şirketi. hapishanele- re güvenlik sistemleri koruyor. ETA, Juho Iglesıastan güvenlik sistemleri konusunda bilgıler alacak ve teröristleri kaçıracak hapıshanelerden. Evet. akıllı ETA. Ama akıl. her zaman gü- zel için kullanılmıyor ki. Terör güçlü Ama üç yıl, beş yıl, on beş yıl, yalnızca bir dö- nem güçlü. Uzun dönemde de- ğil. Döktüğü her damla kan kine, nefrete dönüşüyor ve kuçü- lüyor terör. Toplumun, ardın- dakı halkının desteğinı kaybe- diyor. Soyutlanıyor. ETA'nın siyasi organı Hem Batasuna partisi, geçen seçimlerde yalnız- ca iki milletvekili çıkarabildı. Daha önce dört milletvekili vardı. Aynhkçı siyasi partilerin varbğı, bir yerde, gerçekten hal- kın ne kadannın tam bağımsız- Iığj. aynlmayı istediğinı ortaya çıkanyor. Basklılann yalnızca yüzde lO'u tam bağımsızhk isti- yor. İspanya'da böyle yüzde lO'u tam bağımsızlık ıstiyor. İs- panya'da böyle yüzde 10 gibi kesın rakamlarla konuşmak kolay. Çünkü, adıyla sanıyla aynlıkcı partıler belli, aldığı oy- lar bellı. Böylece, devletin de te- rör karşısında politikalanru be- lirlemesi, toplumun ve siyasi partilerin desteklerini sağlama- sı kolaylaşıyor. Devletin atabi- leceği yanbş bir adım, teröre "hakUuV kazandıracaktır. Bir dil, bır kültür zorla bastınldık- ça. terör de hakb olduğuna ina- nacaktır. Milliyetci partiler de karşı teröre. Daha çok özerkbk haklan istiyorlar, ama banşçıl yollardan, teröre başvurma- dan. Aynlıkçı partilerin -sözde- gizlice desteklediği terörün ise ne istediği belh. Sılahlan bırak- manın karşıbğı: Tam bağımsız- bk. Julio iglesias kacınlalı beri, İspanya'da banşın simgesi, ya- kalara takılan bir mavi bant. Televizyonlarda haber spiker- leri de haberlerini verirken ya- kalanna mavi bant takıyorlar. Juho Iglesias'ın salıverilrnesıni isteyenler, yakalannda mavi bantlar, yürüyuşler yapıyorlar. ETA sempatizanlan da boş durmuyorlar elbette. Onlar da yeşil bant takıyorlar anlanna. "Julio, ETA'ya borcumı ödeT afışlen yapışünyorlar duvarla- ra. Her iş adamının ETA'ya borcu var. ETA, iş adamlannın bir bstesini çıkanp, her iş ada- mının ne kadar "devrim vergisi ödeyeceğini tek tek belirleyip peşlerine düşüyor. Devrim ver- gısıni ödeyemeyen birçok iş adamı Bask'tan kaçıp, başka özerkliklere gitmek zorunda kaldı. Ama artık ış adamlan da kolay boyun eğmiyorlar ETA'- ya. Küçük bir azmlık, çoğunluk için karar veremez, diyorlar. Bask polisinin ETA'ya soluk aldırmaması. bazı iş adamlan- nın ödedıklen devnm vergısini ele geçirip gen vermesi de iş adamlannı yüreklendirdi. Bask özerkliğinde sokaklar- da dolaşırken kimin ETA'a, ki- min banş yanbşı olduğu hemen anlaşıbyor. Yeşıl bantçüar, mavi bantçı- lar, birbirlerine ters ters bakı- şıp sataşıyorlar. Bir iç sa- vaş kokusu duyuluyor sanki. Yeşıl bant takmak yasak, ama, herkes yasaklara uymuyor el- bette. Julio, devrim vergısini ödeyecek mi? Yeşil bant mı, mavi bant mı kazanacak? Mavi bantlar süslesin tüm insanlann göğüslerini Terör güçlü; yalnı- zca bir an ıçin. Banşın üstünde güç yok! îsveçliler artıkeskisi STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Moskovab küçûk çocuk okuldan arta kalan za- a n ı n ı y a r a r b b i r ^ k M e değerlefidiri>or. Şehir merkezindeki bir parkta akordeonuvla Rus halk şarküannı çalarak gelip geçenkrden para topluyor. Böylece hem parkta dolaşmaya çıkanlara iyi bir miizik zivaferJ çekmiş hem de ailesine katkıda bulunmuşoluyor. Bu ülkeye bız dönen getırdık, Latın Amerikablar işportayı. Bir sosisli ek- mekleri vardı; şımdı Arjanün cborizo'- sundan tutun, Macar Longos'una dek birçok ülkenin ayaküstü kann doyur- mak için bulduğu çözümler arasında ka- falan kanşmakta. Üstelık, sarmısağı sevmeye, kokmaktan çekinmemeye de başladılar! önceleri, başta Türkler ol- mak üzere göçmenlerin çoğunlukta ol- duğu Rinkeby semüne gıden metroya 'sarnusak express'i derlerdı; şimdi bu expressı her hatta görmek olası. Geçenlerde bir iş arkadaşım, Stock- holm'ün göbeğindeki görkemli mağaza- lann olduğu 'Kraliçe Caddesi'ndeki La- tin Amenkab ışportacılann bınnden satın aldığı çantayı bana gözlen parlaya- rak gösterdi. Mağaza edennin yansın- dan azına aldığını gururla söylerken, "Üsteük, pazarhk bifc yaptmı" diyerek övündü. Sanınm bu yeni huyunu, güney ülkelenne yapüğı yaz yolculuklan sıra- sında edinmişti. Mağaza sahiplennin yüksek sesli yakınmalanna neden olan işportacıhk konusu. ayın sonunu kredi kaıtıyla ekmek-süt alarak getiren halk için yeni olanaklar yaratmaktan başka bir anlam içermiyor. Bu sabah işyenme gelirken bindiğim otobüsün şoförü, araç son durağa gelın- ce bıze hoparlörle, 'Size de iyi günler" dedi ve ekledi "Hepiniziıı bana iyi günler dilediğinizi büdiğûn için." Üstelik, doğ- ma buyume İsveçbydi adam: şaka yap- malanna alışılrruş esmer bır güneyli de- ğıl! Bir başka otobüs şoförü de bize, aracı kırmızıda beklerken ezberden şiir okumuştu! Isveçhleri şekersiz ekmeğe de alıştır- dık; bir zamanlar ağız tadırruza göre ek- meği semt semt dolaşarak arar, özellikle haftasonlan, başka seçenek kalmadığı ıçin kendimiz yaparken şimdi, 'market- ler'ın vitrinlenne, "Haftanın yedi gûnü taze ekmek" yazan ilanlar asıyorlar ve yanına ıri harflerle "şekeraı" diye ek- lemeyı de ihmal etmiyorlar. Hoş, yalnızca olumlu yeni ahşkanhk- lar edindiklerini de söyleyemeyız. Evet, yıne de bır durakta ıkı İcışı beklese. arada bir metre boşluk bırakarak sıra oluşturu- yor, ama otobüs yanaştığında bır üçün- cüsü, diğerlen yokmuş gibı fırlayıp oto- büse ilk binen yolcu olabiliyor! Ya da uzunca bir kuyruğun olduğu durakta, otobüsün geb'ş dakikasına bakmak nu- maraayla en öne gküp, gen dönmeyi, 'unutabiliyor.' Her neyse, olumlu ya da olumsuz: yeni alışkanhklar, bir şeyi kanıtbyor: Isveçli- lerin. artık tsveçliyebenzemediklerini... Tarilıi yapmakkadar satıııak da önemli Tarihi yapmak kadar satmîik da önemli. lngilizler bu işın ustası. Geçmişleriyle iç ıçe yaşıyorlar. Ama bizim gibi ah vah ederek, dönüp dolaşıp sadece ayakta kalmış mi- marlık ürünlenyle övünerek değil. Geçmiş- ten bugüne sürüp gelen kültür ve düşünce tarihleriyle de övünerek. Üstelik, bunu pa- raya da çevirerek. Eh ne de olsa dünyaya kapitalizmi öğret- miş bır milletin torunlan bugünküler. Ta- rihle kuru kuruya övünmek elbet yetmez onlara. Para olarak kasaya ne yazıyor, o önemli. Londra'ya gelen her turistin geç- mek zorunda olduğu ünlü mumyalar mü- zesi. 10 milyon sterlin masrafa girerek ken- tin tanhini, ileri teknolojiyle el ele anlatma- ya girişti. 20 milyon, bizim parayla 400 mil- yara yakın. Müzeye gelecek gelire bakın ki, oturup bu kadar muazzam yatınm yaptılar bu ekonomik durgunlukta. Madame Tussaud's diye bilinen mum- yalar müzesinde şimdi bir yeni bölüm var. Ayakta dimdik duran mumyalan şöyle bir görüp. yeni kısmına geçın. 1,500 metre ka- relık muazzam bir alan bu. Çarpışan ara- balardaki gibi ıkı kişinın yan yana oturdu- ğu mını bır arabaya bıneceksınız. Araba, lunaparklardakı gibi otomatik olarak ha- reket edecek, çeşith tablolar ve karanbk odalardan geçirecek sizi. İşte Londra'nın LONDRA EDtPEMtL ÖYMEN tarihindesiniz. Londra'nın renkleri, kokulan, sesleri, görüntüleri, önemb' önemsiz adamlan, so- kaklan, serserileri, saraylan, soylulan ve halkı ile iç içesiniz. İleri teknoloji, mumya- haber ve bilgi, esasla ilgisi olmayan, ama lan da "konuşturuyor" artık. Mumyanın yüzüne yönelik bir projeksıyon aygıüyla mumya "konuşuyor". Shakespeare'den Churchıll'e kadar 73 "şahsiyet"ten 32'sı konuşan türden. Her dönemeçte. kentın önemb' bir aşaması. Arabanız sizi Kara Veba günlerinden, vebayı sibp süpüren Bü- yük Yangına. St.Paul Katedralinin yapunından, Sanayi Devnmi'ne. Charles Dıckens ve Davıd Copperfıeld'ın ızbe Londrası'ndan Birina ve Ikınci Dünya Sa- vaşlan'na götürecek. 500 yıllık tanhi hap yapıp hup diye yutturacak. Yalapşap haber ve bilgi. yüzeysel ve kısa merakı gıaklayıcı haber ve bilgi, yani tab- loid yaklaşım. tarihe de bulaştı. Artık tarih de Madame Tussaud's Müzesf ndeki gibi tabloıd biçimde paraya çevribyor. Burası ılk de değil bu ılen teknoloji ürünü gösteri- de. Yıllardır uygulanan bır yöntem. Çeşitli tarihi kentlerde ve yerlerde, tanh, turistler için fılm setıne dönüştürüldü. Bilet ücreti bır fikir verir: Büyüklere 7 40 sterlin (140 bın bra), 16 yaşından küçüklere 4.75 sterlin (90bınlira). Eğer ana baba ve iki çocuksanız 19.55 sterün (400 bin bra). Tabii bir de müzenin mumyalar kısmı, gökkubbe kısmı (plane- taryum) var. Onlar ayn. Ayrıcalıkh çocııklar AMSTERDAM ÖMERFARUK CİRAVOĞLU Pisa'dankadınkubbesine Cumartesi gecesini pazar sabahına ba- ğlayan saatlerde Arno ırmağının kıyısında- ki kentin gökkubbesınde öyle bir yıldız kaydı ki, görenler yıldızın, dışta sırakeme- rler, içte kemeraltlan ıle süslü dıkdörtgen bicimli 'Campo Santo'nun (Kutsal Alan) dikdörtgen biçimli avlusuna düşeceğini sandılar. Hatta bilmeyenler, ünlü 'eğri ku- le'nin bu yıldız akması olayından ürküp, kendini İcorumak amaayla bir yana kaykıldığına ınanabilirlerdı. Pazar günü öğle saatlerinde turistler oto- büslere doldurulmuş olarak. surlarla çevri- li kentin kuzeybau köşesine bırakılmaya başlandılar. Bu köşede bulunan vaftizha- ne, katedral ve 'eğik' çan kulesi turistlerin görüntüleme aygıtlanna iıesne' olmaya alışkındı ve yol üstü sıralanmış satıcılar çe- şitfi lisanlarda pazarlama vöntemlen dene- mek için o anda birden çığnşmaya başladı- lar. Turistlerin genç kılavuzu. sıcak ve tek- düzebkten bıkkın. otobüsün ön kapısı- ndan atlayıp gölgeye sığındı. Daha sonra 'eğri kule'nin yanında topladı kalabalığı. Pek de önernsemeden kulenın sadece teme- linin çürülrolması nedeniyle yüz yetmiş altı yılda tamamlanabildiğini anlatü. Kulenin günümüzde düşey doğrudan beş buçuk metre civannda yana yatık olduğunu vur- guladıktan sonra ilgiyi arttırmak için: "Hala yıkılma tehlikesi var. Hatta bugün bik, şimdi dahi yıkılabilir" derken kasıtlı olarak yüzünde üzgün bır çehre yarattı. Turistler görüntüleme aygıtlanmn mer- ceklenni elli altı metre yukanyı görecek şe- kilde ayarladılar. Kılavuz, katedrale doğru yürürken dalga dalga saçlan omuzlanna dökülmüş, etli dudaklan. pembeleşmiş ya- naklan, kendinden sürmeli gözleriyle bir 'dişi' göründü. Kılavuz her gün taşlann öy- küsünü anlatmaktan bıkmıştı ve kadı- PİSA ÜSTÜN AKMEN nlann kendı hallenyle doğanm üstüne seri olan baş ve yüzlerini süslemek ama- çlannın, kadınlıklanna hiçbir şcy ka- tmadığına bir kez daha ınandı. "Baş kadın gövdesinin hem en güzel hem de en yüksek parçası" diye düşünurken ka- tedrabn kapısında. Pisab bilim adamı Gali- leo Galilei'nin bu katedralin tavanında asıb bir lambanın sallanışını yıllarca izleye izle- ye zaman ölçümünde sarkaçtan yararlanı- labileceğini bulduğunu anlatmaktaydı. Kılavuz, kubbeb, sekizgen planlı vafti- zhanede yedi yüzyıldan bu yana vaftiz tö- renleri düzenlendiğinı söylerken de do- ğanm kadın yüzünü güzelleştirmekte pek 'mahir' olduğunu anımsadı. Öyle ya doğa o yüze ne de güzel bir pembelik sürmüş; nasıl da iki güzel et parçası ıçıne fıldişı döşemiş, arasına üstüne üstlük birde gülümseme ye- teneş vermişti. Canlı ve aydınhk gözler.. Ya yüzün çevresini 'en güzel' yapmak için cevrelettınlen kara. kıal, san, kestane re- ngi saçlara ne demeli! Genç kılavuz ısrarla 'Doğa' diye geçırdi içınden, "acaba kadın başını, y apıtlarının en görkemlisine bir 'kubbe' obûn diye mi ya- rattır Kılavuz. mimari ve tarihsel değerleri ne olursa olsun, her hangi bir kadın vücudu- nun 'kubbe'sını, dığer bütün taş kubbelere değişmemeye bu pazar hem de bir cırpıda karar verdi. v ü f f m n r tarl'ivîaî Böynk bir ekonomik krizyaşavan Romanya'dasağhksektöriide J d g l l l U l l e U d V l S l ^ bunalımdan payını ah>or. Gavri saii miUi hasıladan sağhğa aynlan pay gün geçtikçe azalıyor. Sağlık alanına \ etersiz fon aktanlması da en fazla insan yaşamını etkiliyor. Birçok hastanenin maddi nedenlerle kapatıbnası hastaların yetersiz koşullar altında tedavi edilmesine yol açıvor. Eski bir aristokrat olan Prens Cantazuni'nun Floresri'deki saravı tüberküloza yakalanmış hastaların bakımı için ayrılmış durumda. Ancak sarayın hastaneye dönüştûrülebilmesi için yeterli maddi imkanlar sağlanamamış olsa gerck, hastalar kalorifesiz odalarda yaşıyorlar. 200 hastanın tedavisinin yapddığı saraydan bozma hastanede her yd 50 ile 60 hastanın hayatmı kaybettiği bildiriliyor. Amsterdam'm en ayncahkblan ço- cuklardır desem, sanınm yanbş olmaz. Bunda belkı de şehirdekı çocuk sayısımn oldukça az olmasının payı büyük. Uzun yıllardır Amsterdamblar çocuk yapmı- yor. Yaşh kuşağın ölüm yaş ortalamasının giderek yükseldiği, çocuk yapma oranının giderek en aza düştüğü son yıl- larda yaş ortalaması gıdecek yükseliyor. Yabancılann fazla çocuklu olduğunu gören ve bilen Hollandalılar. Amster- dam'ın geleceğinden 'ciddi olarak' endişe etmeye başladılar. Şimdiden nüfusun % 50'ye yaklaşan oranda yabancılardan oluşur hale geldiğini düşünürsenız. bu lıorkıı', anlaşılabiliyor. Hollandalılar zaman zaman 'azınhk kontımuna mı dü- şeceğiz' diyerek kaygılannı dıle getınyor- lar. Sokaklarda çocuğa pek rastlanmıyor. Evlerinin önlerinde oynamıyor, pencere- den bakmıyorlar. Bunun bır tek istisnası, hafta sonlan. Evler dikdörtgen biçimin- de düşünebileceğinız bır alanın kenarla- nna kuruluyor ve bu alanın ortası (ki ev- lerin arkası oluyor) bahçe olarak çocuk- lann oynamasına müsaıt olarak diizen- leniyor. Genellikle burada oynuyorlar. Tabii ki büyük oyun merkezleri ve yaygın parklar konumuzun dışında kalı- yor. Bu istısnayı bir tek yabancı çocuklar bozuyor. Geç saatlere İcadar sokaklarda oynamalan komşulannı en şasırtan şey. Bundan oldukça rahatsız olan Hollan- dahlann iddialanna göre onlan 'ailderi içeri almıyor' ve hatta çocuklann *roerdi- ven diplerine işemelerini' istiyorlar. Eve çıkıp tuvalete gıtmeyı, oyundan uzakla- şacağı ıçin istemeyen çocuk, belki de id- dia edildiğı gibı merdivene işiyor. Yolda asla ağlamayan bu çocuklar ıçin büyük mağazalann girişlerinde özel oyun bölgeleri var. Buraya gelen anne- baba. çocuğunu bırakıp, rahatça alışve- rişini yapabiliyor. Yine mağaza ve süper marketlerin önünde. 1 gulden atılarak çahştınlan 'araba' ve 'at'lar da çocukla- nn ilgısini çekıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle