Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10EKİM1993PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Akıllılariçinahııaeakçok ders varBir gün abonesi olduğunuz gazetenin ya-
saklandığmı öğrenseniz, neler düşünürsü-
nüz? Ve birileri çıkıp size o gazetenin artık
"zararlı" olduğunu söylese? Vatanın ve
milletin bütünlüğü ıçin basma sansür uy-
gulanmasına karar verildığinı, bunun tüm
yurttaşlann -ve bu arada sızın- çıkannıza
olduğunu anlatsa?
Ya da aldığınız gazetenin bazı bölümle-
rinin beyaz lekelerle kaplı olduğunu görse-
niz? O lekelenn üzennde ıri ve küstah pun-
tolarla "sansûr" diye yazsa?
"Devlet baba her şeyi daha iyi bilir, ma-
dem böyle karar vermiş, hayırİKi olsun; ben
de kendinıe başka bir gazete seceyim bari"
diye mi düşünürsünüz hemen?
•••
Bir gün üyesi veya sempatizanı olduğu-
nuz parti yasaklansa, bu karann "demok-
rasiyi kurtarmak için zonınhı" olduğu acık-
lansa, neler hıssedersmız?
Bir süre sonra partinizın açılması için
dua etmeye mı başlarsınız? Yoksa kalan
partiler içınden kendinize en yakın olanını
belirleyip acilen onun yandaşı mı kesilirsi-
niz?Eski partinizin liderlerini ekranlardaeli
kelepçeli gördüğünüzde ürkerek "Devlet
böyle davrandığma göre demek bu adamlar
tekin değilmiş; Allahtan benim başma bir
şey gelmeden atlattım" diye şükretmeye mi
başlarsınız?
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
* • •
Oy verdiğinız milletvekillerinin de içinde
olduğu parlamento dağıtılsa, anayasa ge-
çersız kıbnsa, anayasa mahkemesi kapatıl-
sa, tepkiniz ne olur? Size bu anayasayla, bu
anayasa mâhkemesiyle, bu parlamentoyla
ülkenin kalkınmasının, sizin mutlu ol-
manızın olanaksız olduğu anlatılsa?
Bunu anlatanlann ne derece karariı ol-
duklanna bakıp "Yahu herhalde bir büdik-
leri var" mı dersinız? "Bir de böyle deneye-
lim bakalım ne olacak" diye umutlu bir me-
rak mı üretırsınız kendinize?
•••
Ülkenizin parlamento binası, sizin vergi-
nizle ayakta duran ulusal ordu tarafından
bombalansa, parlamentoyu koruyanlar öl-
dürülse, ıçınizden neler geçer?
Seçtiğıniz mılletvekılinin, yandaşı oldu-
ğunuz partının yöneticilerinin, okuduğu-
nuz gazetenin yazarlannın tutuklandığını
görsenız, kendinizi nasıl hissedersıniz?
Böyle zamanlarda hiçbir görüş açıkla-
mamanın. hatta olabildiğince düşünme-
meye çalışmanın gerektiğini kendinize sü-
rekli ammsatarak günlük ışlerinizlezaman
geçirmeyı mı yeğlersinız?
• • •
Ruslann çok sevdikleri bir atasözleri
var. Aptallar kendi deneyimlerinden ders
alırlar, akıllılar ise başkalarmmkinden.
Aptallık, hepimızm yaşamının vazgeçil-
mez parçası. Ama bıraz da akıllı davrana-
rak ders çıkarabilsek...
Rusya'nın kanb deneyimi, hem Ruslara
hem de bütün dünyaya ders alma fırsaü ve-
riyor. Ister akıllıca, ister aptalca olsun, bu
ders çıkanlmab. Yenı aptallıklara meydan
vermemek için...
ETA, Julio Iglesias'tan
devrim vergisi istiyor
Terör güçlüdür. Terör akıllı-
dır. Zekidir. Bir arabanın altına
konulan bir bomba, kör yüre-
ğinden sıkılan kör bir kurşun;
biten bir yaşamın ardından se-
vınir mi, gülümser mi kör yüre-
ğı bilemem.
Güçlüdür terör. Ama hakb
değildır Mahatma Gandi, "Bir
insanın yaşamu herhangi bir dü-
şünce ya da emelden bir milyon
kez daha değerlidir" der. Gel
gör kı bır azınlığın düşüncesi ya
da emeh ıçin ne kanlar dökülür;
urnurunda değildır dünyanın.
Bir yaşam bitmiştir. Oturup
baştan düşünemezsin, tartışa-
mazsın. Bitmiştir her şey.
ETA, İspanya'nındikeni. Üç
ay oldu, Bask özerkliğinde bir iş
adamını, Julio İglesias Za-
mora'yı kaçırdı. Fidye istiyor.
Geçen yıllarda da başka iş ada-
rrurun banka hesaplannı bloke
ediyor. Yakmlan fıdye ödeme-
sin diye. ETA'ya fidye ödemek
yasal bir suç. Fidyeyi ne yapa-
cak teröristler? Silah alacaklar
elbette. Daha çok öldürmek
için. Amafidyeyiödemenin bir
yolunu buluyor yakınlan; öde-
mesınler de ne yapsınlar, yoksa
öldürecekler adamı. Aayacak
değiller ya. tş adamı kurtulu-
yor. başkalannın ölümü için.
Terör akıllı. zekı. Julio Igle-
sias'ı kaçırarak bir taşla iki kuş
vurmak istiyor. Hem bir sürü
fidye alacak, hem de bilgı. Julio
Iglesıas'ın şirketi. hapishanele-
re güvenlik sistemleri koruyor.
ETA, Juho Iglesıastan güvenlik
sistemleri konusunda bilgıler
alacak ve teröristleri kaçıracak
hapıshanelerden. Evet. akıllı
ETA. Ama akıl. her zaman gü-
zel için kullanılmıyor ki.
Terör güçlü Ama üç yıl, beş
yıl, on beş yıl, yalnızca bir dö-
nem güçlü. Uzun dönemde de-
ğil. Döktüğü her damla kan
kine, nefrete dönüşüyor ve kuçü-
lüyor terör. Toplumun, ardın-
dakı halkının desteğinı kaybe-
diyor. Soyutlanıyor. ETA'nın
siyasi organı Hem Batasuna
partisi, geçen seçimlerde yalnız-
ca iki milletvekili çıkarabildı.
Daha önce dört milletvekili
vardı. Aynhkçı siyasi partilerin
varbğı, bir yerde, gerçekten hal-
kın ne kadannın tam bağımsız-
Iığj. aynlmayı istediğinı ortaya
çıkanyor. Basklılann yalnızca
yüzde lO'u tam bağımsızhk isti-
yor. İspanya'da böyle yüzde
lO'u tam bağımsızlık ıstiyor. İs-
panya'da böyle yüzde 10 gibi
kesın rakamlarla konuşmak
kolay. Çünkü, adıyla sanıyla
aynlıkcı partıler belli, aldığı oy-
lar bellı. Böylece, devletin de te-
rör karşısında politikalanru be-
lirlemesi, toplumun ve siyasi
partilerin desteklerini sağlama-
sı kolaylaşıyor. Devletin atabi-
leceği yanbş bir adım, teröre
"hakUuV kazandıracaktır. Bir
dil, bır kültür zorla bastınldık-
ça. terör de hakb olduğuna ina-
nacaktır. Milliyetci partiler de
karşı teröre. Daha çok özerkbk
haklan istiyorlar, ama banşçıl
yollardan, teröre başvurma-
dan. Aynlıkçı partilerin -sözde-
gizlice desteklediği terörün ise
ne istediği belh. Sılahlan bırak-
manın karşıbğı: Tam bağımsız-
bk.
Julio iglesias kacınlalı beri,
İspanya'da banşın simgesi, ya-
kalara takılan bir mavi bant.
Televizyonlarda haber spiker-
leri de haberlerini verirken ya-
kalanna mavi bant takıyorlar.
Juho Iglesias'ın salıverilrnesıni
isteyenler, yakalannda mavi
bantlar, yürüyuşler yapıyorlar.
ETA sempatizanlan da boş
durmuyorlar elbette. Onlar da
yeşil bant takıyorlar anlanna.
"Julio, ETA'ya borcumı ödeT
afışlen yapışünyorlar duvarla-
ra. Her iş adamının ETA'ya
borcu var. ETA, iş adamlannın
bir bstesini çıkanp, her iş ada-
mının ne kadar "devrim vergisi
ödeyeceğini tek tek belirleyip
peşlerine düşüyor. Devrim ver-
gısıni ödeyemeyen birçok iş
adamı Bask'tan kaçıp, başka
özerkliklere gitmek zorunda
kaldı. Ama artık ış adamlan da
kolay boyun eğmiyorlar ETA'-
ya. Küçük bir azmlık, çoğunluk
için karar veremez, diyorlar.
Bask polisinin ETA'ya soluk
aldırmaması. bazı iş adamlan-
nın ödedıklen devnm vergısini
ele geçirip gen vermesi de iş
adamlannı yüreklendirdi.
Bask özerkliğinde sokaklar-
da dolaşırken kimin ETA'a, ki-
min banş yanbşı olduğu hemen
anlaşıbyor.
Yeşıl bantçüar, mavi bantçı-
lar, birbirlerine ters ters bakı-
şıp sataşıyorlar. Bir iç sa-
vaş kokusu duyuluyor sanki.
Yeşıl bant takmak yasak, ama,
herkes yasaklara uymuyor el-
bette. Julio, devrim vergısini
ödeyecek mi? Yeşil bant mı,
mavi bant mı kazanacak? Mavi
bantlar süslesin tüm insanlann
göğüslerini Terör güçlü; yalnı-
zca bir an ıçin. Banşın üstünde
güç yok!
îsveçliler
artıkeskisi
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Moskovab küçûk çocuk okuldan arta kalan za-
a n ı n ı y a r a r b b i r ^ k M e değerlefidiri>or. Şehir
merkezindeki bir parkta akordeonuvla Rus halk şarküannı çalarak gelip geçenkrden para topluyor. Böylece hem
parkta dolaşmaya çıkanlara iyi bir miizik zivaferJ çekmiş hem de ailesine katkıda bulunmuşoluyor.
Bu ülkeye bız dönen getırdık, Latın
Amerikablar işportayı. Bir sosisli ek-
mekleri vardı; şımdı Arjanün cborizo'-
sundan tutun, Macar Longos'una dek
birçok ülkenin ayaküstü kann doyur-
mak için bulduğu çözümler arasında ka-
falan kanşmakta. Üstelık, sarmısağı
sevmeye, kokmaktan çekinmemeye de
başladılar! önceleri, başta Türkler ol-
mak üzere göçmenlerin çoğunlukta ol-
duğu Rinkeby semüne gıden metroya
'sarnusak express'i derlerdı; şimdi bu
expressı her hatta görmek olası.
Geçenlerde bir iş arkadaşım, Stock-
holm'ün göbeğindeki görkemli mağaza-
lann olduğu 'Kraliçe Caddesi'ndeki La-
tin Amenkab ışportacılann bınnden
satın aldığı çantayı bana gözlen parlaya-
rak gösterdi. Mağaza edennin yansın-
dan azına aldığını gururla söylerken,
"Üsteük, pazarhk bifc yaptmı" diyerek
övündü. Sanınm bu yeni huyunu, güney
ülkelenne yapüğı yaz yolculuklan sıra-
sında edinmişti. Mağaza sahiplennin
yüksek sesli yakınmalanna neden olan
işportacıhk konusu. ayın sonunu kredi
kaıtıyla ekmek-süt alarak getiren halk
için yeni olanaklar yaratmaktan başka
bir anlam içermiyor.
Bu sabah işyenme gelirken bindiğim
otobüsün şoförü, araç son durağa gelın-
ce bıze hoparlörle, 'Size de iyi günler"
dedi ve ekledi "Hepiniziıı bana iyi günler
dilediğinizi büdiğûn için." Üstelik, doğ-
ma buyume İsveçbydi adam: şaka yap-
malanna alışılrruş esmer bır güneyli de-
ğıl! Bir başka otobüs şoförü de bize,
aracı kırmızıda beklerken ezberden şiir
okumuştu!
Isveçhleri şekersiz ekmeğe de alıştır-
dık; bir zamanlar ağız tadırruza göre ek-
meği semt semt dolaşarak arar, özellikle
haftasonlan, başka seçenek kalmadığı
ıçin kendimiz yaparken şimdi, 'market-
ler'ın vitrinlenne, "Haftanın yedi gûnü
taze ekmek" yazan ilanlar asıyorlar ve
yanına ıri harflerle "şekeraı" diye ek-
lemeyı de ihmal etmiyorlar.
Hoş, yalnızca olumlu yeni ahşkanhk-
lar edindiklerini de söyleyemeyız. Evet,
yıne de bır durakta ıkı İcışı beklese. arada
bir metre boşluk bırakarak sıra oluşturu-
yor, ama otobüs yanaştığında bır üçün-
cüsü, diğerlen yokmuş gibı fırlayıp oto-
büse ilk binen yolcu olabiliyor! Ya da
uzunca bir kuyruğun olduğu durakta,
otobüsün geb'ş dakikasına bakmak nu-
maraayla en öne gküp, gen dönmeyi,
'unutabiliyor.'
Her neyse, olumlu ya da olumsuz: yeni
alışkanhklar, bir şeyi kanıtbyor: Isveçli-
lerin. artık tsveçliyebenzemediklerini...
Tarilıi yapmakkadar satıııak da önemli
Tarihi yapmak kadar satmîik da önemli.
lngilizler bu işın ustası. Geçmişleriyle iç ıçe
yaşıyorlar. Ama bizim gibi ah vah ederek,
dönüp dolaşıp sadece ayakta kalmış mi-
marlık ürünlenyle övünerek değil. Geçmiş-
ten bugüne sürüp gelen kültür ve düşünce
tarihleriyle de övünerek. Üstelik, bunu pa-
raya da çevirerek.
Eh ne de olsa dünyaya kapitalizmi öğret-
miş bır milletin torunlan bugünküler. Ta-
rihle kuru kuruya övünmek elbet yetmez
onlara. Para olarak kasaya ne yazıyor, o
önemli. Londra'ya gelen her turistin geç-
mek zorunda olduğu ünlü mumyalar mü-
zesi. 10 milyon sterlin masrafa girerek ken-
tin tanhini, ileri teknolojiyle el ele anlatma-
ya girişti. 20 milyon, bizim parayla 400 mil-
yara yakın. Müzeye gelecek gelire bakın ki,
oturup bu kadar muazzam yatınm yaptılar
bu ekonomik durgunlukta.
Madame Tussaud's diye bilinen mum-
yalar müzesinde şimdi bir yeni bölüm var.
Ayakta dimdik duran mumyalan şöyle bir
görüp. yeni kısmına geçın. 1,500 metre ka-
relık muazzam bir alan bu. Çarpışan ara-
balardaki gibi ıkı kişinın yan yana oturdu-
ğu mını bır arabaya bıneceksınız. Araba,
lunaparklardakı gibi otomatik olarak ha-
reket edecek, çeşith tablolar ve karanbk
odalardan geçirecek sizi. İşte Londra'nın
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
tarihindesiniz.
Londra'nın renkleri, kokulan, sesleri,
görüntüleri, önemb' önemsiz adamlan, so-
kaklan, serserileri, saraylan, soylulan ve
halkı ile iç içesiniz. İleri teknoloji, mumya- haber ve bilgi, esasla ilgisi olmayan, ama
lan da "konuşturuyor" artık. Mumyanın
yüzüne yönelik bir projeksıyon aygıüyla
mumya "konuşuyor". Shakespeare'den
Churchıll'e kadar 73 "şahsiyet"ten 32'sı
konuşan türden. Her dönemeçte. kentın
önemb' bir aşaması. Arabanız sizi Kara
Veba günlerinden, vebayı sibp süpüren Bü-
yük Yangına. St.Paul Katedralinin
yapunından, Sanayi Devnmi'ne. Charles
Dıckens ve Davıd Copperfıeld'ın ızbe
Londrası'ndan Birina ve Ikınci Dünya Sa-
vaşlan'na götürecek. 500 yıllık tanhi hap
yapıp hup diye yutturacak.
Yalapşap haber ve bilgi. yüzeysel ve kısa
merakı gıaklayıcı haber ve bilgi, yani tab-
loid yaklaşım. tarihe de bulaştı. Artık tarih
de Madame Tussaud's Müzesf ndeki gibi
tabloıd biçimde paraya çevribyor. Burası
ılk de değil bu ılen teknoloji ürünü gösteri-
de. Yıllardır uygulanan bır yöntem. Çeşitli
tarihi kentlerde ve yerlerde, tanh, turistler
için fılm setıne dönüştürüldü. Bilet ücreti
bır fikir verir: Büyüklere 7 40 sterlin (140
bın bra), 16 yaşından küçüklere 4.75 sterlin
(90bınlira).
Eğer ana baba ve iki çocuksanız 19.55
sterün (400 bin bra). Tabii bir de müzenin
mumyalar kısmı, gökkubbe kısmı (plane-
taryum) var. Onlar ayn.
Ayrıcalıkh
çocııklar
AMSTERDAM
ÖMERFARUK
CİRAVOĞLU
Pisa'dankadınkubbesine
Cumartesi gecesini pazar sabahına ba-
ğlayan saatlerde Arno ırmağının kıyısında-
ki kentin gökkubbesınde öyle bir yıldız
kaydı ki, görenler yıldızın, dışta sırakeme-
rler, içte kemeraltlan ıle süslü dıkdörtgen
bicimli 'Campo Santo'nun (Kutsal Alan)
dikdörtgen biçimli avlusuna düşeceğini
sandılar. Hatta bilmeyenler, ünlü 'eğri ku-
le'nin bu yıldız akması olayından ürküp,
kendini İcorumak amaayla bir yana
kaykıldığına ınanabilirlerdı.
Pazar günü öğle saatlerinde turistler oto-
büslere doldurulmuş olarak. surlarla çevri-
li kentin kuzeybau köşesine bırakılmaya
başlandılar. Bu köşede bulunan vaftizha-
ne, katedral ve 'eğik' çan kulesi turistlerin
görüntüleme aygıtlanna iıesne' olmaya
alışkındı ve yol üstü sıralanmış satıcılar çe-
şitfi lisanlarda pazarlama vöntemlen dene-
mek için o anda birden çığnşmaya başladı-
lar. Turistlerin genç kılavuzu. sıcak ve tek-
düzebkten bıkkın. otobüsün ön kapısı-
ndan atlayıp gölgeye sığındı. Daha sonra
'eğri kule'nin yanında topladı kalabalığı.
Pek de önernsemeden kulenın sadece teme-
linin çürülrolması nedeniyle yüz yetmiş altı
yılda tamamlanabildiğini anlatü. Kulenin
günümüzde düşey doğrudan beş buçuk
metre civannda yana yatık olduğunu vur-
guladıktan sonra ilgiyi arttırmak için:
"Hala yıkılma tehlikesi var. Hatta bugün
bik, şimdi dahi yıkılabilir" derken kasıtlı
olarak yüzünde üzgün bır çehre yarattı.
Turistler görüntüleme aygıtlanmn mer-
ceklenni elli altı metre yukanyı görecek şe-
kilde ayarladılar. Kılavuz, katedrale doğru
yürürken dalga dalga saçlan omuzlanna
dökülmüş, etli dudaklan. pembeleşmiş ya-
naklan, kendinden sürmeli gözleriyle bir
'dişi' göründü. Kılavuz her gün taşlann öy-
küsünü anlatmaktan bıkmıştı ve kadı-
PİSA
ÜSTÜN
AKMEN
nlann kendı hallenyle doğanm üstüne seri
olan baş ve yüzlerini süslemek ama-
çlannın, kadınlıklanna hiçbir şcy ka-
tmadığına bir kez daha ınandı.
"Baş kadın gövdesinin hem en güzel hem
de en yüksek parçası" diye düşünurken ka-
tedrabn kapısında. Pisab bilim adamı Gali-
leo Galilei'nin bu katedralin tavanında asıb
bir lambanın sallanışını yıllarca izleye izle-
ye zaman ölçümünde sarkaçtan yararlanı-
labileceğini bulduğunu anlatmaktaydı.
Kılavuz, kubbeb, sekizgen planlı vafti-
zhanede yedi yüzyıldan bu yana vaftiz tö-
renleri düzenlendiğinı söylerken de do-
ğanm kadın yüzünü güzelleştirmekte pek
'mahir' olduğunu anımsadı. Öyle ya doğa o
yüze ne de güzel bir pembelik sürmüş; nasıl
da iki güzel et parçası ıçıne fıldişı döşemiş,
arasına üstüne üstlük birde gülümseme ye-
teneş vermişti. Canlı ve aydınhk gözler..
Ya yüzün çevresini 'en güzel' yapmak için
cevrelettınlen kara. kıal, san, kestane re-
ngi saçlara ne demeli!
Genç kılavuz ısrarla 'Doğa' diye geçırdi
içınden, "acaba kadın başını, y apıtlarının en
görkemlisine bir 'kubbe' obûn diye mi ya-
rattır
Kılavuz. mimari ve tarihsel değerleri ne
olursa olsun, her hangi bir kadın vücudu-
nun 'kubbe'sını, dığer bütün taş kubbelere
değişmemeye bu pazar hem de bir cırpıda
karar verdi.
v ü f f m n r tarl'ivîaî Böynk bir ekonomik krizyaşavan Romanya'dasağhksektöriide
J d g l l l U l l e U d V l S l ^ bunalımdan payını ah>or. Gavri saii miUi hasıladan sağhğa
aynlan pay gün geçtikçe azalıyor. Sağlık alanına \ etersiz fon aktanlması da en fazla insan yaşamını etkiliyor. Birçok hastanenin
maddi nedenlerle kapatıbnası hastaların yetersiz koşullar altında tedavi edilmesine yol açıvor. Eski bir aristokrat olan Prens
Cantazuni'nun Floresri'deki saravı tüberküloza yakalanmış hastaların bakımı için ayrılmış durumda. Ancak sarayın hastaneye
dönüştûrülebilmesi için yeterli maddi imkanlar sağlanamamış olsa gerck, hastalar kalorifesiz odalarda yaşıyorlar. 200 hastanın
tedavisinin yapddığı saraydan bozma hastanede her yd 50 ile 60 hastanın hayatmı kaybettiği bildiriliyor.
Amsterdam'm en ayncahkblan ço-
cuklardır desem, sanınm yanbş olmaz.
Bunda belkı de şehirdekı çocuk sayısımn
oldukça az olmasının payı büyük. Uzun
yıllardır Amsterdamblar çocuk yapmı-
yor.
Yaşh kuşağın ölüm yaş ortalamasının
giderek yükseldiği, çocuk yapma
oranının giderek en aza düştüğü son yıl-
larda yaş ortalaması gıdecek yükseliyor.
Yabancılann fazla çocuklu olduğunu
gören ve bilen Hollandalılar. Amster-
dam'ın geleceğinden 'ciddi olarak' endişe
etmeye başladılar. Şimdiden nüfusun %
50'ye yaklaşan oranda yabancılardan
oluşur hale geldiğini düşünürsenız. bu
lıorkıı', anlaşılabiliyor. Hollandalılar
zaman zaman 'azınhk kontımuna mı dü-
şeceğiz' diyerek kaygılannı dıle getınyor-
lar.
Sokaklarda çocuğa pek rastlanmıyor.
Evlerinin önlerinde oynamıyor, pencere-
den bakmıyorlar. Bunun bır tek istisnası,
hafta sonlan. Evler dikdörtgen biçimin-
de düşünebileceğinız bır alanın kenarla-
nna kuruluyor ve bu alanın ortası (ki ev-
lerin arkası oluyor) bahçe olarak çocuk-
lann oynamasına müsaıt olarak diizen-
leniyor. Genellikle burada oynuyorlar.
Tabii ki büyük oyun merkezleri ve
yaygın parklar konumuzun dışında kalı-
yor.
Bu istısnayı bir tek yabancı çocuklar
bozuyor. Geç saatlere İcadar sokaklarda
oynamalan komşulannı en şasırtan şey.
Bundan oldukça rahatsız olan Hollan-
dahlann iddialanna göre onlan 'ailderi
içeri almıyor' ve hatta çocuklann *roerdi-
ven diplerine işemelerini' istiyorlar. Eve
çıkıp tuvalete gıtmeyı, oyundan uzakla-
şacağı ıçin istemeyen çocuk, belki de id-
dia edildiğı gibı merdivene işiyor.
Yolda asla ağlamayan bu çocuklar
ıçin büyük mağazalann girişlerinde özel
oyun bölgeleri var. Buraya gelen anne-
baba. çocuğunu bırakıp, rahatça alışve-
rişini yapabiliyor. Yine mağaza ve süper
marketlerin önünde. 1 gulden atılarak
çahştınlan 'araba' ve 'at'lar da çocukla-
nn ilgısini çekıyor.