Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURfYET
12OCAK1993SAU
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
CMUK olumluve olumsuznelergetirdi?
Bu yasa (CMUK) "reform" değildir, ancak yargılamada
önemli bir ilerleme olduğu da bir gerçektir. Bu yasa ile ne
getirilip nelerin eksik kaldığını okurlara ve ilgililere
açıklatnaya çaiışacağız.
MEMDUH TEKELİOĞLU Avukat
I
Aralık 1992 larihinde yürür-
liiğe giren 3842 sayılı yasa,
1412 sayılı Ceza Muhakeme-
leri Usulü Yasası ile Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usul-
leri Hakkındaki KanunTan değıştir-
miştir.
Kanunun çıkma aşamasmdaki
uzun vezahmetli yol, kanun yürürlüğe
girdikten sonra bu kez kamuya mal ol-
maya başlamış olup, yeni tartışmalar
yaratmaktadır. Bundan sonra da lar-
tışmalar olacağı labiidir.
Bu düşüncelerden korkmamak ge-
rek. Bilindiği gıbi Avrupa Insan Hak-
lan Sözleşmesi ve AGİK tnsani Boyut
Konferansı ile uluslararası alanda bü-
yük gelişme gösteren insan haklannın,
çağdaş Türk hukukuna yansımaması
düşünülemezdi. 3842 sayılı yasa ile bu
husus kjsmen de olsa gerçekleşmıştir.
Bu yasa (CMUK) "reform" değildir,
ancak yargılamada önemli bir ilerleme
olduğu da bir gerçektir. Bu yasa ile ne
getirilip nelerin eksik kaldığını okurla-
ra ve ilgililere açıklamaya çaiışacağız.
Bu yazı; kanunun şu maddelenne şu
ek geîmiş. şu husus çıkartılmış, şu ko-
nuda başlık değişmiştir şeklinde olma-
yacaktır. Buhususlarmeslektaşlanmı-
a ilgilendiren konular olup şekü du-
rumlardır.
HMtt MMatop: 1. Yasa ile tutukla-
manın istisna olduğu, aslolaaın, yaka-
lanan kişi ya da sanığm serbest olması
hükmü geüribniştir.
2. Yakalanan ya da tutuklanamn
savunucusunun her aşamada soruş-
turma ve duruşmalara girmesi yasa
hükmü olmuş, böylece işkence isnadı
ve asılsız işkence iddialan ortadan kal-
dınlmaya çalışılmıştır.
3. Seçiimiş avukat ofmadığı haller-
de, savunucuyu baro tayin edecektir.
Sanıklann 18 yaşından küçük olması
ve başka bazı hallerde sanığın ya da
yakalanan kişinin isteyıp istememesi-
ne bakılmaksızın savunucu tayin edil-
mesı koşulu getiribnişür.
4. Yakalanan ya da tutuklanan kişi-
ye susma hakkının haürlatılmasj ve is-
terse bu hakkı kullanacağı, kanun
hükmü ohnuştur. Böylece temel bir ın-
san hakkı olan susma hakkı, zorla ko-
nuşturmaya çahşma şeklındekı işken-
ceyi de önleyebilecekur.
5. Yakalama ya da tutuklama amaç
dışı kullanılamayacaktır. Kolluk kuv-
vetkrine, yakalanan kişi zanlı ya da
şüpheliler için derhal Cumhuriyet Sav-
cısına haber vermesi zorunluğu getiril-
miştir.
6. Ağır cezalık suçlarda bile kaçma
kuşkusunun varbğı "var sayüabilir"
denerek önlem sayılan tutuklamanın
amaç dışı anlamlan önlenmeye çahşıl-
mıştır. Artık "hükümet nüfuzunu kın-
yor" diye, "ahlak ve adap ateyhine"
diye tutuklama yapılamayacaktır.
7. Tutuklama "peşin ceza" olmak-
tan çıkartılrnıştır. Kanun maddeleri ile
ülkemizde ilk kez tutuklamaya azami
bir süre getirilmiştir. Böylece hem ana-
yasanın 38. maddesi göz önüne alın-
mış, hem de mahkemekrin davalan
daha süratli sonuçlandırması sağlan-
maya çabşılmışür.
8. Yakalanan kişi, kolluk kuvvetle-
rinde Avrupa insan haklan normlan-
na uygun olarak C. savcısının izniyle
azami 4 gün, yargıç karanyla en çoİc 8
gün kalabılir. Bu süreler sonunda sor-
gusu için mahkemeye çıkartılacaktır.
9. Yakalanan kişinin yakınlannın,
yakalama ya da süre uzatmaya karşı
yargıca başvurma haklan bir başka
önemli kazanımdır.
10. Yakalanan kişi ya da sanığın öz-
gür istenciyle ifade vermesi asıl olup,
serbest istend kaldıracak ya da azalta-
cak şekilde yapılan sorgunun gecersiz
olacağı, kanun hükmü olmuştur. Bu
tür hukuka aykın elde edilen kanıtlar
da hükme esas olmayacaktır. (Bu hu-
suslarla ilgili daha geniş bilgı yeni çı-
kardığımız kitapcıkta bulunmaktadir.
Dipnota bakııuz).
MHSn H k M R 1. Bu kanunun
bazı maddelerinin DGM'nin görev
alanında uygulanmaması. hukuk tek-
niği açısından yanlış olup hukukun te-
mel felsefesine de aykındır.
2. Kanunun hem eskı metninin hem
de değıştirilmiş yeni metninin aynı an-
da uygulanması, çifte standart getir-
miş olup son derece yanlış ve'sakınca-
üdır.
3. Yakalanan ya da saruk, ceza mu-
hakemesi yönünden kuşkulanılan ki-
şidir; "suçlu" değikür. Ceza hukuku-
nun amacı "maddi gerçegi" bulmak-
tır. Gözaltına aünan kışılere tanman
haklann DGM görev alanında gözal-
üna ahnan kişilere uygulanmaması,
anayasanm 38. maddesindeki eşitlik
kuralına aykındır. Bu bakımdan yasa-
nın 31. maddesi anayasaya aykındır.
4. Emniyet kuvveâerine suç niteliği-
ni takdir yetkisinin verilmesi sakıncah-
dır. Kanunun eski metninin mi, yeni
şeklinin mi uygulanacağının takdiri,
ilk anda zabıta kuvvetterine verilmek-
tedir. Bu dunımda yakalanan kişi ya
da saruk. bu yasa ile iyıleşen kanuni
haklanndan yoksun kalabilir. Kolluk
kuvvetlerinin yanlış nitelendirmesi so-
nucunda istenmeyen durumlar olaca-
ğı gibi işkence ve başka isnatlar da
gündeme gelebilir. Kanunun amacına
uymayan ifadeler alınabilır. ilerde te-
lafısi olanaksız durumlar ortaya çıka-
bilir. Bu bakımdan C. savcılan ilk
anda suçu nitelendirerek bu sakıncayı
ortadan kaldırmalıdırlar.
5. Altı aya kadar özgüriüğü bağlayı-
cı cezayı gerektiren suçlarda "suçun
toplumda infial uyandırması" yeni tu-
tuklama nedeni olarak gündeme gel-
miştir. Her suç toplumda infial uyan-
dıru. İnfial, zanLyı "suçlu" kabul et-
mekten başka bir şey değildir. Ka-
muoyu, maddi gerçeği bubna cabasın-
da olan ceza muhakemesine kanş-
maktadır. Oysa kamuoyu hissidir, ön-
yargüıdır. Buyabancı, tehükeli vemü-
dahalecı öğe adli hatalara sebebiyet
verebılir. Kakiı ki bu dunımda tutuk-
lama, anayasanın 38. maddesine de
aykındır.
6. Yeni yasanın 31. maddesi ile
DGM Kanunu'nun 16. maddesi yü-
rürlükten kalkmış, 30. madde ile de
aynen tekrar yürürlüğe konmuştur.
Söz konusu madde gözaltına alma sü-
releri ile ilgili olup kişi tekse, yol dışm-
da 48 saat ve tophı ise 15 gün olup ola-
ğanüstü hal bölgelerinde eskiden ol-
duğu gibi iki kat olarak uygulana-
caktır. Bu çelişkiyi anlamaya olanak
yoktur.
Yasa, mevzuatımız açısından çok
yenidir. Daha çok tartışılacaktır, an-
cak unutulmaması gereken nokta:
1929'da CMUK ilk çıküğında toplu-
mumuzun kültür düzeyi yasanın çok
gerisindeydi. Yine de çağdaş bir yasa
çıkmış ve toplumumuzun "çağdaş uy-
gaıiık düzeyi"ne ulaşma çabalan bizi
bugünJere getirmiştir. Bu hükümlerin
temelinde yer alan düşünceyi kabul et-
mek zorundayız. Yasanın toplum ha-
yaümıza yararlı olmasını dilemekte-
yız.
(*) CMUKuki son değtşıklik ve uygutuna-
da karşılaşılabılecek sorunlar. Adres: Straz-
burg Cad. Şanlıoflu Işhanı No: 25/9 06430
Sıhhiye ANKARA.
ARADABIR
KORKMAZİLKORÜR İkıisatçı
Şu, 'Babastnın Parasıyla
Okuma' Konusu...Türkıye de kökleşmiş uygulamalara analık eden dü-
şünceler artık cesurca eleştirilmeye başlandı Hiç konu-
şulmayacağını sandığınız pek çok şey, hiç beklemediği-
niz platformlarda tartışılıyor. Bu çok olumlu akımın baş-
lamasına, şüphesiz, devletin ekonomik yaşamımızdaki
sınırları zorlayıcı ve bencil (egotst) egemenliğinin ser-
best bir şekilde eleştirilmesi öncülük etmiştir. Arka-
sından, terörün ana nedenlerinin ekonomi ve insan hak-
lan eksenirtde açıkça tarttşılması ile devam eden bu sü-
reç, gönül arzu ederdi ki, başımızdaki tüm dertlerin esas
nedeni olan eğitim düzenimiz konusunda açılacak tartı-
şmalarla başlasın. Ama geç de olsa bu konuda da eleşti-
rilerin başlamış olması, sistemdeki aksaklıkların sap-
tanması ve çözüm önerileriyle seçeneklerin sunulması,
hiçbir şey yapmadan statükoyu sürdürmekten çok daha
iyidir.
Çok partili demokrasi tarihimizdeki hiçbir hükümet
ülkenin eğitim sorununa, gerektirdiği öncelik sırasını
vermemiştir. Bunun nedeni, herhalde, eğitime yatırılan
kaynaklarm ve zamanın kısa vadede yeterli siyasal çı-
kar üretmediği ve dolayısıyla politikacının gündeminde
önemli bir yer tutmaması olsa gerektir. Eğitim sistemi-
miz tam bir karmaşa içindedir. Orta ve yüksek öğretim
kesimleri arasında amaç ve nicelik bütünleşmesi (en-
tegrasyonu) olmadığı gibi, tüm eğitim sistemiyle ülkenin
ekonomik gerçek ve gereklerj arasında önemli koptık-
luklar vardır. Eğitim, politikaya alet edildiği için sistemi
boğucu bir merkeziyetçi çerçeve içinde kalmış, uzun va-
deyi gözeten, bilim ve tekniği esas alan bir ulusal eğitim
politikası oluşturmak ve uygulamak mümkün olmamış-
tır.
Eğitim sistemimizin içinde olduğu çarpiklıkları, yaşa-
nılan sorunları izah etmek için yukarıda sıraladığımız ve
hepsi de devleti suçlayıa nitelikte daha birçok neden
sayabiliriz; ama adil olmayız. Çünkü birçok yerde ve ko-
nuda olduğu gibi burada da devletin sırtına binmişiz ve
kendimizi devletin kısıtlı olanaklarına mahkum etmişiz.
Bakınız, ne yazık ki her şeyi devlet babadan bekleyen
Türklerin giyim kuşamlarına: Eğitime harcadıklanndan
tam 15 kat faziasını harcadıkları saptanmıştır. Oünya
Bankası taranndan çeşitli ülkelerdeki tüketim uygula-
maları konusunda yapılan araştırmaya göre Türklerin
toplam harcamalarının içinde eğitime ayrılan kısım an-
cak %1'dir. Bu sayı, kalkınmtş ülkeler için ortalama
%7.95; bizim de içinde olduğumuz düşük ve orta gelir
grubu ülkeler için ortalama %5.64'tür. Görülüyor ki, ken-
di grubumuzun ortalamasmın bile epeyce altında bulun-
maktayız. Ne yazık ki giyimine kuşamına, takısına, oto-
mobiline, seyahatine, gezmesine, kışlık ve yazlık evine,
mobilyasına, restorandaki yemeğine ve daha birçok
maksada, gelirinin son kuruşuna kadar para harcayan
Türk tüketicisi, iş, çocuğunun eğitimine gelince feryadı
basmaktadır!..
Türkiye'nin eğitim sorunlarının çözümü iki şeyin aynı
zamanda gerçekleştirilmesini beklemektedir: Eğitimirt
giderek özelleştirilmesi ve paralı hale getirilmesi; ikinci-
si, kuşaklannı devletin kısıtlı olanaklarıyla yetiştirmeye
mahkum eden Türk tüketicisinin, eğitim almanın da bir
hizmet alımı olduğunu ve olanağı olan her ana babanın
çocuğu için istediği nitelikteki eğitimin bedelini ödeme
gereğini öğrenmesidir. Ancak bu iki husus gerçekleştiği
zaman yaratılacak özei ve kamu kaynaklanyla gerçek
fırsat eşitliği yaratılır ve olanaksızlıktan nitelikli eğitim
alamayan beyinler bu olanağa sahip olurlar; devlet o
zaman ülkenin en uzak ve yoksul köşesine dahi eğitim
hizmeti götürerek babalığını, yakışanıyla yapar; tüm
eğitim sistemimiz o zaman tüm kurumları ile aşağı değil
yukarı basamaklarda denge bulur. Ataerkil düşünce ya-
pısının izin verdiği kurnazlığı bırakıp her şeyi devlet ba-
badan değil, kendi babamızdan beklemenin zamanı get-
miştir. Artık, eğitime para harcamamak için arkasına
sığındığımız "babasının parası ile okuma'nın bir ayıp
değil, doğru uygulandığı takdirde bir erdem olduğuna
kendimizi inandırmamız gerekir.
Tercihen Guzel Sonotfer veya dengi okul mezunu, en az
4 yıl ajans deneyimi olan, çok iyı Modnlosh kulbnabılen
YARATICI GRAFİKER
Ma<intosh la sayfa duzenlemesi yapacak, ilan
hazırlayacak pikaj ve karanlık oda bıigısi de olan
G R A F İ K E Rarıyoruz.
Istekhlerm 240 84 74 - 246 9/ 38 den
NURŞEN DEMlR'e bajvurmalan nca olunur
Pero ReklomcM ve Hakla llıjlıle' Abıde-ı Humyet Cod 28I/8 Şı;l>
TARHŞMA
Bilim... Kiminiçin?
6
Mayıs 1986.
Çernobil'de bir
nükleer santral
faciası yaşanıyor. O
zamanlaronüç
yaşındaydım.
Kontrolsüzradyasyonun tüm
canlılann yaşamını tehdit
ettiğini öğrenmiştim.
Sonrasında devlet
büyüklerimiz açıklamışlardı ki
hiçbir yiyecek-içecek
maddesinde tehhkeli düzeyde
radyasyon yoktu. Çoğumuz
gibi ben de inanmıştım. Şimdi
her şey tüm açıklığıyla su
yüzüne çıkıyor.
Lösemili bir çocuğun babası
ağlıyor "Ürünlerini gömmeye
kıyamayanlar, yavrulanmızı
feda ettjer". Evet, ediyorlar.
İnsaniıkonurunu.bılgiyi -
gömüyorlar. Onlara göre
ürühler insanlardan daha'' "
onemtt- İnsan hayatının çot**
fazla değeri yok. Asbestli
gemiler de Türkiye'de onanlır,
Türk işçisi sesini çıkarmaz.
Sendikalar suskundur.
Sanayileşmiş ülkelenn zehirli
atıklan da ülkemizde yakılır.
Alü buçuk yıl sonra Çernobil
faciasının Türkiye üzerindeki
etkileri açıkça tartışılmava
başlandı. Baalan aradan çok
zaman geçtiğini. detaylan
haıırlayamadığını söyleyebiliyor
Olayın yaşandığı zamanın
geçmiş hükümetlerinı
suçlayanlar da olabiliyor. Tüm
Avrupa'ya ve SSCB'ye
radyasyonlu fındık yedirmekle
gururduyan kişilikte hangi
eziklik duygusu yatmaktadır.
"Radyasyon yoktur. Var diyen
dinsiz, imansızdır" sözleri neyi
yansıtmaktadır. Her zaman
yapıldığı gibi halkımızın
inançlan da sömürülmüştür.
Sayın Murat Belge "Sosyalizm.
Türkiye ve Gelecek" kitabında
şöylediyor: "Türkiye'de siyasi
ikudarlar her zaman bilim
kurumianna kendi bakış
açılannı empoze etmeye
çalışmışlardır. Bunun son ve acı
deneyleridel2Eylürde
yaşanmışür ve henüz ortadan
kalkmış değiilerdir." (Birikim
Yayınlan.s. 162). PoBükayla
uğraşanlann bilim
kurumlanna ve bilginJere
duyarsızlığı had safhada
yaşanıyor Türkiye'de. Bibn
adamlanmızın önerilerini •
dıkkatealmavıp onlara
susmalan yolunda uyan
mektuplan gönderenler bu
zihniyettendir. Asbnda biriki
uyan sonunda (Bunlann
yaptınm güçlerini
bilemiyorum) susup köşelerine
çekilenlerin dunımu da
Ûginçtir.
Montaigne birdenemesinde,
tüm ilaçlann, içinde bulunduğu
kaptan kötü yönde
etkilenebileceğini, bilimin de
böyle olduğunu yazar. Bunu
herhalde en güzel Türkiye'de
yaşıyoruz, Bilim ilerleyemiyor,
çünkü politikaya ve düzene alet
oluyor. Halkın mutlu ve
huzurlu geleoeğine değil.
Muhsin Öğretme
PENCERE
Suyollanveerozyon
S
ayın
Tokmanoglu'na
Tartışma
sütununda
yayımlanan
yaası için
teşekkür
ederim. Suyollan şorunuyla
ilgili kamuoyu geliştirerek
devlet yaünm daırelerini
harekete geçirmek konuyu
desmekle olanak kazanacaktır.
70 li yıllarda erozyon ile
Haliç'te devamb uğraşırdık.
Eyüp, Balat ve Hasköy
tersanesi önünden "klape"
denen ilkel araçlarla devamlı
çamur alırur, dibi acılan
dubalara doldurularak
Ahırkapı açıklanndan akınüya
boşaltılırdı.
Bartın"^ gelince: Bayındırhk
Bakanhğı'nın eündeki taş ve
çamurçıkartıp dolgu ve
boşaltma ışlerini sürdürebilen
'dreger' tipi gemilerle Bartın
deresi temizlenebilir.
Haliç yüzyıllarca iç liman
.olarak çauştı. 1930lara kadar
İstanbul'un mesire yeri olarak
kullanıldı. Haliç çevresindeki
tepelerin ağaçlandınlması
Fatihdevnnden beri Bahriye
tarafından sürdürülmüştür.
Gecekondular ve sanayi Haliç
tepelerini allak bullak edip
erozyon başlavınca camurlar
aşağı indi. Hauç yavaş yavaş
doldu. polapdere lağıma
dönüştü ve üstü örtüldü.
Alibeyköyderesi aynı akıbeti
bekliyor.
Rumenler ye Ruslar, Tuna
deltası denizyolunu çamuru
pompalayarak acık tutariar.
Tuna'nın ağzından 100
kJlometre içeride İsmail'de
tersane ve büyük gemilerin
aktanm limanı vardır. Tuna'ya
giren gemiler buradan içeriye
ışlerler ve Tuna da devamlı
temizlenir. Yoksa bu suyolu
Avrupa'nın çamuru ile çoktan
dolar, su asansörleri çalışamaz
olurdu.
"Çünkü Haliç hızla doldu ve
doluyor, temizleme olanağı da
yok"deniliyor. Belediyedaha
1952'de çamurun Halıç'in iç
tarafından boru hattı ile
Marmara'ya devamlı
pompalanmasını öngören
'Kolenbrander Projesi'ni
hazırlatmıştı Buna karşıhk bız
de Eyüp önündeki adacıklan
betoh levhalarla kuşatıp
çamuru olduğu yerde
toplayarak Budapeşte'deki
adalargibi yeşiJ saha
kazanmayı önermiştik. Bütün
bu teklifler Belediyearşivinde
mevcuttur.
Türk kamuoyunu
ilgilendinnesı gereken bu
konuda TRT bir açıkoturum
düzenlerse sorun çeşitli
açılardan aynntılı bıçimdeele
aljnabilir ve konuya daha
etkilejici bir biçirnde
yaklaşılması sağlanabilir.
Dr.NezihH.Neyzi
Tanju suçsuzdur... Peki kim suçlu?
T
anjudramında
toplumda
herkes suçluluk
payı aJmalıdır.
Şöyleki:Bu
evladımız
Samsun'dan
Galatasaray'a geldiği zaman
son derece utangaç. saygılı,
mazbut bir aile babası,
futboldan başka dünyası
olmayan melek gibi bir
çocuktu...
Gollerini sıralamaya başladığı
günlerden itibaren. basın, TV,
çok tanınmış spor yazarlan ve
ban antrenör ve idareciler onu
çok erken kral yaptılar, göklere
çıkardılar: henüzhiçbir şeye
hazırdeğilken yüzünün
fözünün açılmasına duyarsız
aidılar...
Türk örf ve geleneklerine zıt
yaşam tarzı toplumun tamamı
tarafından hayranlıkla
izlendi... İletişim vasıtalannda,
hemen her gün ballandıra
ballandıra resimlenen ve
yazılan arabcsk aşk masal ya da
gerçeklerine onu alkışlayan
milyonlardan hiç tepki
P:lmedi...
utbol oynadığı kulüpte de bir
iki kişi dışında. oianlan içine
sjndiremeyen kimseçıkmadı...
"Sen gol at da ne yaparsan yap.
her şey sana feda" anlayışı
toplumun ortak görüşüydü...
Öylesine ki, gencedk bir anne
ile para ve şöhret sersemliği
geçiren eşinin boşanma davası
toplumca doğal karşılanıyor ve
neredeyse o yuva yıkılıp kraliçe
ileevlenirseçok mutlu
olacaklan yazılıp çiziliyordu...
Galatasaray'da mukavelesi
bitmeye yaİcın Avrupa 'dan on
milyarlarca liralık teküfler
geldiğiru yineçevresi ortaya
attı... Oysa ki hiçbir yönüyle
Avrupalı bir futbolcu olmadığı
bir gercekti... Ama onu
pohpohlamak için elden gelen
tüm balonlar kullanılıyordu...
Nihayet Galatasaray genel
kurulunda bir üve, herkes
Tanju'nun bu oiumsuz
tutumuna ahşmışken, bu gidişe
bir son vermek zorunluğunu
anlattı. Ertesi günü tüm basın o
kişiyeveryansmettı... Bunun
sonucu Tanju maalesef hem
Galatasaray'da hem spor
camiasında hiç kimsenin
kendisine doğru yolu
göstermemesınin kurbanı olup
başka birkulübegitti...
Şimdi:
Hiç kimse, özellikle o çok
yakınlan, kesinlikle Tanju'yu
kurtarmaya kalkmamabdır...
Tanju'yu suç işlemeye
yönlendiren o yakm
çevresidir...
Tanju milyonlarca insammız
gibi bu toplumun kurbanıdır.
Esas suçlu, onu bu duruma
getiren arabesk yapımızdır...
Özer Berkay
Trafîkanarşisi...
T
ürkiye'de bir
sorun var ki,bu
konuda pek çok
söz
söylenmiştir,
tartışmalar
yapılmıştır, ama büyük soruna
hiçbir zaman ciddiyeüe
yaklaşılmamıştır.
Anlaşılan insanlann ölmesine,
ölenlerin arkasında gözü yaşiı
analar, babalar, çocuklar ya da
eşler bırakmasına. ancak o ölen
kişiler silahlı terörün kurbanı
olduğu zaman önem veriüyor,
Türkiye'nin güneydoğusunda
kan dökülmektedir ve bu olay
mutlaka durdunJmalıdır da.
Ama ya Türkiye'nin
karayollanndaki kan gölü?..
Onu da durduralım. Bu
konuda hassas olmak için ille
de bir sevdiğjmizi mi
kaybetmemiz gerekiyor?
GÖKHANAKSU
Öğrenci/Istanbul
"Şer Cephesi'He
Tteyr Cephesf-.
Şer üç harfli bir sözcük; ama, çok yüklü...
Arapça kökenii...
Şer, önce şeriatla bağıntılı. Islam inancında hukuk ku-
ralları toplamını vurgulayan şeriatı inceleyen fıkıh'tır;
şeriatçı da laik yasafar yerine şeriatın uygulanmasını is-
teyen kişidir. Bugün 'Islamcı'denen kişiler yada siyasal
partiler eskiden şeriatçı diye anılırdı ve daha yerli yerin-
debiradlandırmaydı.Kuranı Kerim'inMaideSuresinde
buyurulur:
"- Erkek htrsızın ve kadın hırsızın ellerini kesin!.."
Şeriat, işte bu!..
Suudi Arabistan gibi ülkelerde 'şer', insanın ve toplu-
mun yaşamını düzenleyen, dünya görüşünü biçimlendi-
ren, devlet düzenini saptayan kaynak...
Devletin görevfj cellatı bile var, kim kesecek hırsızın
ellerini kıltçla, kim kelle uçuracak?
Resmicellat!..
•
Şer'in bir başka anlamı da kötülükle yüklüdür. Mual-
lim Naci öğüt veriyor:
"- Yalnız hayn değil, şerri de öğrenmeye bak!.."
Şerir kötü erkek...
Şerire, kadın...
'Şer cephesi' de 'kötülük cephesi' anlamına geliyor;
fenalıkların temsilcilerini vurguluyor.
Cumhurbaşkanı Turgut özal, Akgün Oteli'nde düzen-
lenen Fatih Toplantıları'na önceki gün katılmış, Anaya-
sa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör ûzden'e veryarv
sın etmiş, neler de neler söylemiş, abp tutmuş, saçıp
savurmuş...
r4eden?
Sorumsuz Cumhurbaşkanı, hukuku, hukukçuları, yar-
gıçları, yasaları pek sevmez...
Anayasa mı?
Bir kez delinse ne olur canım?
Boşver anayasaya...
Özal ile Güngör ün arası neden şekerrenk? Ne oldu
da Cumhurbaşkanı atıp tutuyor? Sorun açık seçik orta-
da Özal, Anayasa Mahkemesi'ne bir atama yapü. Son-
ra da anlaşıldı ki bu atama, yasalara uygun değildir.
Yekta Güngör özden yargıç ve hukukçu kimliğiyle göre-
vini yapt, kuralları uygulamak istedi.
Suç işledi...
Çünkü artık Türkiye'de hukuk devletinin koşullarını
savunmak suç işlemek anlamına geliyor.
Sorumsuz Cumhurbaşkanı bu yüzden Anayasa Mah-
kemesi Başkanı'nadüşman oldu; atıp tutuyor, veryansın
ediyor, neler neler söylüyor, saçıp savuruyor; Sayın
Yekta Güngör le aynı fikirde olan hukukçulara da hücum
ediyor:
-Şerceprıes/.'..'
•
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör özden,
laik, cumhuriyetçi, aydınlanmacı...
''Bir Anayasa Mahkemesi Başkanı başka nasıl olabilir
ki?" diye sormayın, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na ba-
kın, Çankaya'da oturmuş, yasaları çiğnemekle vakit öl-
dürüyor, bir yandan Cumhuriyet devletinin temel ilkele-
rini çarpıtmaya çalışıyor; öte yandan tutucu ve sağcı bir
parti kurmak için kulis yapıyor, çalışıyor...
Çumhurbaşkanlığı Köşkü'nü bir parti merkezine dö-
nüştüren devletin başı pervasız...
Sağa sola hücum ediyor... '' r . *.
Solculara oldum bittim düşman; elinden gelse bütün
devrimcileri, sosyal demokratlan, sosyalistleri, demok-
ratları bir kaşık suda boğuverecek!.. Amerikan Başkarv
lık sistemine hayran, fakirlere düşman, zenginlere dost,
sosyal adalete karşı ve "Alttakalanın canıçıksm"diyen
bir Cumhurbaşkanı!.. Bu kez de tutmuş, kendisi gibi dü-
şünmeyenleri suçluyor:
"-Şer cephesi!.."
Bir Cumhurbaşkanı ülkedeki hukukçulan 'Şer cephe-
si' ve 'hayır cephesi' diye ikiye ayırır mı?
NAZIM HİKMET KUITUR VE SANAT VAKFI
Doğımııun91.yılıiMla
N A Z I M H İ K M E T
Saat: 20.30 (suare)
Konuşmaalar:
Kültür Bakanı: FÎKRİ SAĞLAR
Gazeteci-Yazar: İLHAN SELÇUK
Yorumlayan:
Meral Taygun
Sunucu: Nevzat Şenoi
Saat: 18.30 (matine)
Yorumlayan:
Meral Taygun
Gün: 15 Ocak 1993 Cuma
Yen AKMKonserSalonu
Davetiyeler AKM Gişeleri, Dünya Sineması ve
Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı
"General Yazgan Sokak Mehdi Bey Ap. 10/10
TÜNEL" den temin edilebilir.
ORALÇALIŞLAR
Hz. Ali - Muaviye Çatışraası
Gazeteciler Cemiyeti
1992lncelemeödülü
Pencere Yayınlan
Salkım Söğüt Sok. 214 Cağaloğlu/lstanbul
Tel: 5132717
YOL KESEN IRMAK
Hıfn V. VeUdedeoiln
4. bası 20.000 lira (KDV içinde)
Çoğdoş Yayınlan Türkocagı Cad. 3*41 Cağaiotlu-lsUvtbul
öötmtü IOBİIIİMM