Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10OCAK1993PAZAR
8 PAZARYAZILARI
Âynızamanda
heryerdejiz
Körfez savaşmdan bilıyor-
duk zaten. Nerede olursak
olalım. ayru zamanda her yer-
deyiz. Siz Türkiye'de ben Ko-
penhag'da aynı anda seyrettik
manzarayı.ı. Karaniıkta dfûş-
man cephesine sızmalan için
özel olarak eğıtılmiş kralötesi
tşık donanımlı askerlerin,
kıyıya yerleşmiş televizyon
muhabırleri yüzünden büyük
bir şaşkınlık ıçinde kıçiannı
sallaya sallaya karaya
cıkışlannı. Çıkarmayı kıyıdan
naklen yayımlayan televizyon
muhabirleri sayesinde dûnya-
nın neresinde olursak olahm
aynı anda iziedik. Hepimiz
anında oradaydık.
Kitle ıletişım araçlanıun ge-
grmekte olduğu devrim, yaşa-
dığı dünyayı kavrumaya çalı-
şan her sosyolojık çabanın göz
önüne aldığı en önemli olgu-
lardan bin halinegeldi. Kıtalar
dijilal bıtlerle birbirine bağlan-
dı. Eşzamanlılık yürürlüğe
kondu.
Ik gün üç kişinin öldüğü bir
savaşın altıncı ayında, günde
50 kişinin ölmesi artık haber
bıle olmaktan çıkar. Bu. basın-
yayın organlannın olduğu ka-
dar. onlan tüketen izleyici ke-
siminın de suçudur. İzleyici bir
süre sonra "Ne o her gün So-
mali, bıktık artık" demeye baş-
lar. Bu nedenle Somali'deki te-
levizyon kameralannın bir-
çoğu uçaklara yüklenip geri
göndenlmeye başlandi bile.
İşte kitle iletişim araçlanıun
sorunu da tam bu noktada yo-
ğunlaşıyor: Tesadüfilik. Olay-
lann anında vayimlanmasının,
insansjz bir savaş yürütüldüğü
imajının yaratıldığı Körfez sa-
vaşındaki gibi manipûlasyona
açık taraflan dışında olumsuz
yanı yok. ABD Somali'ye as-
ker gönderdiyse, bunda bir o
kadar da açlıktan ölen insanla-
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
nn oturma odalanna anında
yansıulmasının yarattığı ka-
muoyunun baskısının payı ol-
duğu bir gerçek. Çıkarmanın
gerçekfeştiğı Somaü kıyılanna
yerleştinlen kameralar, diren-
meyle karşılaşan Amerikan as-
kerlerinin cesetlerini göstersey-
di, Amerikan kamuoyunun fi-
kir değiştirmesi de uzun süre
almayacaktı. Aynı anda ayn
yerlerde, haber sanayiirün ya-
rattığı eşzamanlılık sayesinde
siyası kararlara etkili olduğu-
nu yaşıyoruz. Ama sorun ha-
ber sanayiinın naklen yayın-
larla siyasi kararlara etkili ol-
masından çok. naklen yayın-
lanndaki ve dolayısıyla siyasi
etkisındekı tesadüfi seçicılık.
Bu olguyu en iyi kavrayan-
iann başında Sırplar geliyor.
Bir ay öncesine kadar nerede
olduğunu bıle bılmediği So-
mali'ye binlerce asker gönde-
rilmesi için baskı yaratan
Amerikan kamuoyu, Bosna-
Hersek'teki eşi görülmemiş in-
san kıyımını görmüyor, Ame-
rikan haber sanayii, Bosna-
Hersek'te eşzamanlıhğı yara-
tamıyor. Tesadüfilik, Somali'-
deki açlara yardım eden dünya
kamuoyunun, Bosna-Hersek'-
te sessız kalmasına yol acıyor.
Naklen yaymlar sayesinde
haber endüstrisi eşzamanlılığı
yakaladı Şımdi hailedilmesi
gereken mesele, tesadüfi par-
çacıklar halinde gösterilen
dünyanın bir bütünlük içinde
birbirine bağlanması. Kitle ile-
tişim araçiannın devrimi belki
o zaman yerine oturacak.
Barcelonaakşama
teslinıolurken
Bercelona yeni yıla olabildi-
ğince sakin, sessiz, dengeli bir
coşkunlukla girdi. Barcelona'-
da umutlar, yeni bir yılın
tatlılup ve tazelıği sayesinde in-
sanın içinde kalmış binlerce to-
humu uyandırdı.
Jaume'deki Angel Mey-
danı'ndan Laietana caddesine
sapıldığında Montcada soka-
ğındaki Picasso Müzesi'nin
önünden bugünlerde bir alto
saksofonun sesi duyuluyor.
Sağ ayağını arkasındaki duva-
ra dayamış orta yaşlı sakso-
foncu. duvardaki Picasso afiş-
lerine baka baka hem Picasso'-
nun hem de caz müziğınin de-
vınimli anlatımım daha uslu,
daha az kırrultılı, sanki daha
bir huzurlu hale dönüştürmeye
çalışıyor. Kimi zaman De-
bussy'nin bir tınısından ha-
reketleniyor. Bir gözü ile çana-
ğına atılan paralan sayarken
kimi zaman Stravinsky'nin ılı-
manlığına stğınıyor.
Picasso'nun on beş yaşlann-
da yaptığı "Erişkenliğe Geçiş
Töreni" ile "Bilim ve Şeflcat"
tablolan birinci bölümde karşı
karşıya sergileniyor Birincisin-
deki bilinçsiz saflık, ikinrisin-
deki adamakıllı bilinçli duyar-
hlıkla sanki salonda kol İcola
gezer gıbı, Ikinci katta mavinin
değışik tonlan. kabarelerden
esintiler taşırken "Quatre
Ga(s" lokantası yemek listesi-
nin arkasına resmedilenler
1990 burjuva yaşantısını yansı-
tıyor. Picasso'nun Pembe Dö-
nem'inin tiyatro oyunculan,
cambazlar,özelliklede"ArIecc-
hino" tiplemeleri yeni yılı kut-
luyorcasına heyecanhlar. Bir
anlamda Picasso ile özdeşleş-
miş kübik natürmortlar ve de
ponreler ziyaretçileri uğurlar-
kcn dışanda on derecelik hava
da güneşini yitiriyor.
Katedralin arkasından La
Rambla'ya çıkılıp limana doğ-
BARCELONA
ÜSTÜN
AKMEN
ru yürürken caddeyi boydan
boya hem de ortadan ikiye bö-
len kaldınmdaki çiçekçiJerin,
kuşçulann, armağanlık saları-
lann tezgahlannın meraklılan
ile yine dopdolu olduğu göz-
lemleniyor. Kırmızı bir papa-
ğan kafesirün içinden "ole"
diye bağırmakta. Babasının
elinden tuttuğu çocuk, bu be-
ceriye şaşkın, ama çılgın kah-
kalar savuruyor.
La Rambla'nın denize yakın
tarafından cinsel gereçlerin,
pornografik video kasetkrinin
ve dergilerin yanj sıra iç gıcık-
layıa çamaşırlann satıldığı
mağazaya, çekingen ve merak-
lı insaniar girip çıkıyor. Bir da-
ıre etrafına yerleştirilmiş on ya
da on iki kabin. Bu kabinler-
den üzerinde "münhal" an-
lamlı yeşil ışık yanan birine gi-
rip iki yüz peseta (yaklaşık on
sekiz bin lira) atıldığında. kabi-
nin bir yüzündeki çift camın
arasındaki perde kalkmaya
başlıyor. Ortadaki yavaş, ama
sürekli dönen platformun üs-
tünde kırmızı bir şal serili. Şal
bu kez çınlçıplak bir sanşına
dekor olmuş.
Ardından otuz beş kanaldan
pornografik yaym yapan ka-
binlere koşuluyor. Makine üç
dakikada bir iki yüz pesetayı
yutmakta. Kalabalık, yerini
yeni kalabalıklara bıraİcarak
sanki kınşıklıklannı silraiş, ka-
nşıklıklannı çözmüş, gevşemiş
gibi La Rambla'ya çıkıyor.
ıçten, gerçek ve olağan bir gün
daha Barcelona'da akşama
teslim olmakta...
Saıııi ile saııııa sohbeti"Sauna mı? O bir hayat. Yeniden 3bğmak
gibi bir şey'" diyor Samatyalı Sami ve devam edi-
yor: "Her salı geürim, hiç aksamaz. Bu, beş-altı
yıldır böyle sürüyor. Ahşüm artık, gelmeyince
olmuyor."
Saunadan yeni çıktık. Bornozlanmızı giydik.
Europa Center'in çatı kaundaki termalin resto-
ranında oturuyoruz. Limonlu çay içiyoruz, bir
yandan da lafljyoruz. Daha yeni tanıştık.
Berlin'in eskilerinden. 50'sinde var. İki çocuk
büyütmüş burada. Işçi olarak gelmiş yıllar önce.
Bir ara dönmüş. bakmış olacak gibi değil, at-
lamış gelmiş yine Berlin'e. Şimdi bir 'ımbis'i var,
yani döner kebap büfesi. "İki metro istasyonu
karşısında işlek bir yerde, işimiz fena sayılmaz
Allah'a şükür" diyor. Bir tane de Doğu Berlın'-
de açacakmış. Çoluk çocuk? '"Ellennden öper-
ler. Biri meslek okulunu daha yeni bitirdi. Tele-
vizyon. radyo tamircisi oldu. Bakalım, kısmet
olursa ona da bir dükkan acacağız. Küçüğü
adam olacağa benzemiyor. Aklıfikrisporda. Bir
kulüpte boks yapıyor. Şampiyon da oldu, ama
dayak yemenin istikbali mi olur?"
Eşi çalışmıyor. Evde. ev işlenyle uğraşıyor.
İmbisi açtıktan sonra. "çalıştırmamış." Ara sıra
dükkanda kendisine yardım ediyormuş. İkide
bir Türkiye'ye dönelim diye tuttururmuş.
Doğu Berlin'den söz açıyoruz: "Şu duvar yı-
kıldı ya, fırsatı kaçırmamak lazım. Beş yıla var-
maz, dolar oralan da" deyip, hemen ceketini
alıp gidecekmiş gibi heyecanlanıyor. Haksız da
değil. Bizim Kreuzberg'te artık dükkan, ev kira-
lamak olası mı? Eskiden, "duvar dibi, köhne
ilçe" diye kimsenin yüzüne baktığj yoktu. Her-
kes çıktı, biz taşındık Kreuzberg'e. Bizim oldu
Kreuzberg. Ama şimdi, başkent Berlin'in göbe-
ği. Yakında ne kadar zengin işadanu, fırma tem-
silcisi, miman, avukatı varsa hepsi buraya taşı-
nacak. Kiralar yüzde 300-400 arttı. İlçe 5-10 yıl
içinde olduğu gibi onanlacak, modernleştirile-
cek ve başkente 'yakjşır' bir centrum haline geti-
rilecek. Eski Kreuzberg tarihe kanşacak. "O za-
man işte bugünkü Kreuzberg'i ancak kartpos-
tallardan tanıyabileceğiz" diye tamamüyor Sa-
matyalı Sami ve gür sesiyle yan şaka devam edı-
yor "Bizi Almanya'dan değil, Kreuzberg'ten
sürecekler. Biz de zaten onlann sürmesıne gerek
kalmadan kendimiz yavaş yavaş Doğu Berhn'e
taşınmaya başladık. Baksanıza ünlü Fried-
richstrasse Caddesi Türk kuyumculan, dönerci-
leri, manavlanyla dolmaya başaldı bile. 10-15 yıl
sonra orada da bir başka Kreuzberg kuranz
(kahkahalan basıyor Sami). Restoranın saatine
bir göz atıp yerinde biraz toparlandıktan sonra
birden ciddileşiyor. Ama gözlerinde yine o se-
vimli gülümseme: "Valla uyanık miJletiz be. Ne-
BERLÎN
GÜNER
YÜREKLİK
rede para orada biz. Almanlann kafalan bizim-
kı kadar çahşmıyor ticarete. İşciligealışmışlarda
ondan. Biz, ama neyaptık? Baktık fabrika işçili-
ğiyle olacak gibi değil. attık kendimizi ticarete.
En iyi et, meyve, sebze bizde. Terzi dükkan-
lannın tümü bizim elimizde. AJmanlan Mallor-
ca'ya en ucuza biz taşıyoruz artık. Eh bizden
korkulur vallahi!" Gülüşüyoruz. O sırada bir
göz attığı restoranın saatine bir kez daha bakı-
yor, "Aman 10 dakika kalmış, aufgussu kaçı-
nnayalım" diyor ve ayağa kalkıyor, bornozunu
toparladıktan sonra restorandan çıkıyor. sau-
naya doğru yürüyoruz. Saunanın önünde bor-
nozunu bir askıya astıktan sonra büyük bir hav-
luyu belıne peştemal gibi sanyor, dalıyor içeri,
kadın erkeğın arasından sıynlıp en üst basama-
ğa yayılıyor. Biraz sonra tellak geliyor, aufguss
başhyor.
Afugguss saatte bir olur bizim termaldeki sau-
nada. Saat başı tellak gelir, kapıyı kapatır,
kızgın taşlann üzerine okalıptüslü, mandaÛnalı,
limonlu, çam ağaçlı ya da en keskini ve sevileni
sliboviçlj su döker. Her seferinde bir başkası.
Dökülen suyla birlikte buharlaşma olur ve ko-
kulu buhar saunanın tavanına yükselir. sıcakhk
artar. En üst katta oturanlann derilennijilet gibi
keser sıcaklık. Tellak buharlaşmanın ve
sıcaklığın saunanın tavanına iyice yerleşmesini
bekledikten sonra ayağa kalkar ve elindeki hav-
luyu başının üstünde sallamaya başlar. İşte •
anda, yukandaki yakıcı sıcaklığın aşağıya doğru
esmesiyle ve ateş rüzgan gibi insanlann yüzüne,
çıplak derisinedeğmesiyle tarifi imkânsızbirzevk
alîr sauna erbaplan. Bu iş 3-4 kez tekrarlanır ve
6-7 dakika kadar sürer. Bu süre içinde kimse içe-
ri giremez ya da dışan çıkamaz (bayılmadıkça).
Daha sonra ıstakoza dönen terli vücutlar, buz
gibi soğuk duşun altına atarlar kendilerini. Sa-
matyalı Sami bu keyifi iyi biliyor ve salı sauna-
lannı hiç kacırmıyor. "Haftada bir bana cehen-
nem azabı gerekir" diyor.
Not: Böyle bir sohbet olmadı. Ama her za-
man olabilirdi. GY
y a
y y ı
|, şenlikkrine hazırianıvor. Bu yıL "Yarnı Horoz
Yılı" olarak ilan ediMi Çin'de. tlke geleneklerine göre yeni ay yılma tertemiz girmek gerektiği için tenîizlik çaitşmalan da şûndi-
den başladı. Hanl hani temizlik yaptlan yerier arasında Şenzen'de bulunan dünyanın en büyük maket kenri de yer alıyor. 'Muhte-
şem Çin' adh maket kent festiral bovımca en çok ziyaretçi çekenroerkezlerinbaşmda geliyor. (Fotoğraf:REUTER)
YılbaşındaUrfa'lı
Alijıiıı çiğköftesiYılbaşı tatili. VVashington'un
sosyal yönden oldukça mono-
ton havasından kurtulduğu-
muz bir hafta sonuydu. Yeni
yılın ilk günlerinde Babıaü de-
dikodusu anlatan bir dostun,
'Mecidiyeköy'den İkitelli'ye
taşınan bir ansiklopedi pazarla-
ma şirketinin patron ve yöneti-
cileri Karayip Adalan'na tatile
gelroişler. Nevv York'da limu-
zin kıralayıp dolaşnuşlar' gibi
sıradan şeyleri dinleme zorun-
luluğundan sıynlabildığimiz
güzel bir dört gündü. Her ne
kadar Kuzey'de denız
çılgmlaşmış, dev dalgalanyla
koca Atlantik kıyısının, şirin
ahşap evleri ve yollannı yı-
kadıysa da dört tekerlekii fazla
zorlanmadı.
Boston, puslu manzarasjnda.
Her zamanki gibi Amerika'nın
bırçok kenünden daha güzel.
sosyal ve ağırbaşlı Boston, Har-
vard, MTT ve Boston Ünjversi-
teleri kent ekonomisinin can
damanadeta.
Çoğu Türk öğrencinin uğrak
yeri, İTirkiye ve Kuzey Irak kö-
kenli ABD vatandaşı olmuş
Kürtlerin işletüği pizza salonla-
n:'ttf'dostun tanfiyle keşfedi-
yoruz birkaçını. Batman'h Alı'
ile 'Urfa'lı Osman", pizzanın
yani şıra çiğköfte, Iahmacun ve
içliköfte de sattıklanndan Tür-
kıye ve komşu ülkelerin mutfa-
ğında beslenmış herkesi bura-
larda bulmak mümkün. Güzel
de baklava yapıyorlar. Dileyen
Türkiye'de (özellikle Güney-
doğu'da) ne olup bittiğıni ücret-
sız gazete servisinden öğrenebi-
üyorlar. Hatta Türkçe ve Kürt-
ce şarkılan da dinleme olanak-
lan var. Araüksız çalıyorlar.
Birgün burada yedıkten son-
ASHINCTON
FUAT
KOZLUKLÜ
îçeridekiiıısaıılarıluıııtıııaıııalıyızCezaevi duvarlan arkasında süre
uzadıkça insan sıçakhğırun ve cinselli-
ğin özlemi artar. İçeri girip çıkanlann
bildiği bu gerçeği en büyük ozanınıız da
çeşjtB kez dile getirmişti. Bizde pek gö-
rülmeyen, salt fılmlerde izlediğimiz
yakınlaşma isteği buralarda gazetelere
verilen eş arama ilanlanyla aynlıyor.
Yılda 20 kadar ilişkı duyurusu-belki
çok değil. Ancak Zürih Kantonu Re-
gensdorf Cezaevi Müdürü Hans-Ulrich
Meyer: "400 tutuklunun salt yüzde 30'u
İsviçreli" diyor. Çoğuniuğu oluşturan
uyuşturucu sanıklan 3. dünya ülkelerin-
den. Bunlar da sürelerini doldurduk-
lannda ülkelerine geri gönderildiklerin-
den bağıntı arayanlar doğal kabcılar-
dan, yani yerlilerden oluşuyor.
Gazete ilanlanna gelen yankı küçüm-
senmeyecek boyutlarda, bayanlann
özel ilgisini çekiyormuş. "Cezaevleri
toplumun yansımasıdır" sözünü irde-
lersek: "Gölge ışıkta olanı çeker" deyişi-
ni tamamlayıcıdır diyebihriz.
ZÜRİH
DOĞ AN
ABALIOCLU
TutukJulann yazılanna sınır konmu-
yor. Ancak sosyal yardımcılar düşünü-
len ılanın gerçekçi yanının vurgulan-
masında etken oluyorlar. "Akdeniz'de
yatı, bankada bol parası bulunan ba-
yan"ı arayan çok genç olmamaiı gibi.
İlanlann etkisini hesaplama zormuş.
Bu, tutuklunun gecmişine. söz konusu
cezanın türüne ve 4. güç basının ele alış
biçimine göre değişken. Örneklerinin
bizde de görüldüğu kişilik kazananlar
en çok aşk mektubu alanlarmış.
Yalın anlatışla cezaevlerinin amaa
konuklannın yasalara uymamalan ve
yapüklannın diğer kişilere örnek, göste-
ri biçimınde toplumdan kopanlma-
landır diyebiliriz. Bu uygulamanın doğ-
ruluk payı tarüşma götürecek nitelikte.
Suçun türü her döneme ve yönetenlere
göre değişken bir kavram olduğunu
başımızdan geçen 12 Eylül ve benzerle-
rinde yaşadık.
Uzun yıllar içerde kalanlar süreleri-
nin dolması sonucu çıktıklannda çevre-
ye uymakta zorluk çekebiliyorlar. Bul-
dukJan dünya bıraktıklanyla eşdeğerde
değil. Hele teknolojinin dev adımlarla
ilerlediğı çağımızda bu uyum kişiyi allak
bullak edebiliyor Dolayısıyla cezaevleri
salt yönetimleriyle değil, yaşanan dün-
yadan aynlmadan. zamanı dolanlan
geri verdiğınde bütünlük sağlayan sanı-
klann eğitilmesiyle önem kazanıyor.
Işin özü; bireyini iyi yetişürebilmesinde,
onu kendi bulunçlanyla hesaplaşmaya
bırakabilmesinde: "Şuç ve Ceza" kav-
ramım değim düzeyine getiren Dosto-
yevski'nin Raskalnikov'undaki gibi ki-
şiyi iç çekişmesiyle donatabibnede.
Regensdorf cezaevinde sosyolog, psi-
kolog yardımalann bayanlarca yürü-
tülmesi, kapalı ortam içinde bir kadm
havası yaraölmasında yatıyor. Jnşaatı
süren yeni yapı bittiğinde ek gruplar
kurma üzerinde duruluyormuş.
"İnsan sosyal hayvandır" sözüne uy-
gunluk sağlamak bunun için gerekli
sanınm. Yoksa bizde görülen; E-tipi,
hücre cezası örneği uygulamalarda kişi-
yi kazanma, yaptığına pişman etme ye-
rine; genye yine dönecekleri hazırla-
manın veya yaşama küskün. kabuğuna
çekilmiş kişilikler yaratmanın, hatta
hatta hınç alma dürtüJeriyîe donat-
manın amaca ulaşmaktan çok ondan
uzaklaşmasıdır.
Avrupa'da, dünyada noelin ve
yılbaşmın getirdiği, bizde de dinsel bay-
ramlarda aile kavramının en üst düzeye
çıküğı aranıldığı şu dinlence günlerinde
içerdekileri unutmamak insanhğunızm
gereken yönü değil mi?
ra ikınci gün için pızzanın 'kra-
hnı' yapan Doyle'in restorant»-
nı tercih ediyonız. Gerçekter
de, Amerikalının geleneksel yt
meği pizzanın lezzetini Doyle'-
dan başka bir yerde bulmak
olanaksız. Çogunlukla Latin
Amerika kökenlilerin oturduğu
oldukça keyifli ve zengin bir
kültürün. her köşesinde izine,
yaşaüldığına rastiamanın olası
bir semtinde, Jamaika Plan'da
Doyle's. Garson kızlara sipari-
şinizj verene kadar geçen birkaç
dakika içinde yanı başımzdaki
masada oturanlarla kırk yıllık
dost gibi koyu bir sohbete dai-
manız olanaksız. Sıcak bir or-
tam.
Restorant, 'Batman'lı Ali' ile
'Urfa'lı Osman'ın yerinden
hayli farklı. Onlarca yıün izi, ta-
vandan tabana tüm binaya ha-
kim. 3ix kapısı sadece beden
özürlüler için. Kısa sürede soh-
bet ortaküğı kurduğumuz yan-
daki masada oturanlann Doy-
le's 'kültürü" çok fazlaJohn,
"O kapıyı kullananlann çoğu
Vİetnam gazisı. Sık sık gelirler.
Bira ucuzdur burada" diyor.
Doğup büyüdüğü Boston'-
dan çok İrlanda'yı konuştu ye-
mek boyunca. Boston Adams
birasını yudumlayıp. Dubb'n
anılannı döktürdü. Ailesiyle
tüm bağlannın kopmasına yol
açan bir gazete haberine geçin-
ce, pızzayı soğuttuk mecburen!
*Sözüm mesleğine değil' de-
yip başladı anlatmaya.
Geçen kasım ayında yapılan
ABD secimleri öncesinde, ba-
ğımsız Ross Perot Boston'a gel-
miş. Homoseksüel ve lezbıyen-
lere 'öfke kusan' Perot'u pro-
testo için miting alanına giden
John, elinde pankart 'faşist Pe-
rot' diye bağırmış. Ertesi gün
Boston Globe gazetesinin bi-
rinci sayfasında yayımlanmış
fotoğrafı. Fotoğrafın alündaki
dört saür, aile ile bağlannın so-
na ermesine neden olmuş: 'Pe-
rot, konuşmasını zor tamamla-
yabildi. Bine yakın lezbiyen ve
homoseksüel miting öncesinde
başlattıklan gösterilerini, sonu-
na dek sürdürdüler. Homosek-
süel göstericilerden John Malo-
ni. ılgınç pankartıyla dikkatleri
üzerinde topladı.'..' James De-
an'in kopyası gibi 30yaşlannda
Bostonlu John. Adliyede emni-
yet görevlisi amcası ilk tepkiyi
gösteren kişi olmuş. O güne dek
kimselerin bilmediği homosek-
süelliğinden dolayı, beraber ya-
şadığj erkek arkadaşıyla
yalnızlığa itilmiş.
MACNA/ORLD
TÜRKİYE
insan ve hayvansevgîsibîr aradayüriiyor
Macvvorld/Türkiye 1 yaşını gericle bıraktı.
/ Türkive'deki Macintosh kullanıcıları, 1992'de Apple teknolojisi ve ,
Mac ortamına özgü öncü uygulamaları dergileri
MacvvorldAürkiye'clen okudular.
Macvvorld/Türkiye 2. ydına ardarda gelecek sürprizierle giriyor!
Şubat sayimfzda "Müftrmedya disketi
^Mart sayımızda ilk Elektronik Yayıncılık örneği^
üzerinde Macvvorld/lnteractive
MAC KULLANfCISININ AYRICALICI
Aziz Nesin İsveç'e yaptığı zi-
yaretlerin birinden döndükten
sonra, kentler arası oto yollan-
nda Ren geyiğinin yola çıkabi-
leceğini belirten trafik işaretle-
rinden çok etkilenerek "Yahu
adamlar ormandaki geyikleri
bile düşünüyorlar!" anlamında
bir yaa yayımlamıştı. Aziz
Usta, yanılıyordu. Çünkü bu
işaret, 120 kiloyu bulabilen bu
iri hayvanla çarpışan otodaki-
leri düşünerek yerleştirilmiştir.
Gerçekten de geyiklerle çarpı-
şma sonucu yaşamıru yitiren
sürücü ve yokulann sayılan
hayli fazla.
Ancak Aziz Nesin yarulgjsı-
nın temelinde haklıydı. Gerçek-
ten de bu toplumda hayvan ko-
nınur. Örneğin orta ve güney
İsveç'te yazlan çok sık görülen
engerek yılanını öldürene pek
rastlayamazsınız. Küçük bir
çocuğu öldürebitecek derecede
zehirlı olan bu yılanla karşıla-
şanlar ya onu ayaklannı yere
vurarak ürkütüp kaçırtırlar ya
ada bir sopayla kaldınp epey
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
uzak bir yere bırakırlar. Yıllar
önce Pakistanlı bir arkadaşım,
evinin önündekı yılanı balkon-
dan saksı atarak öldürdüğü için
para cezasma çarptınlmıştı!
Özellikle tatil günleri hastala-
nn saatlerce bekletildikleri acil
servislerin yanında hayvan ba-
kım merkezleri de var. Parasını
bastıran, kedisinin neden kıv-
randığını, köpeğinin neden ka-
şınıp durduğunu öğrenebilir.
İsveçlilerin hayvan sevgisi, do-
ğuran kedinın fazla bulunan
yavrulannın öldürülmesinde
aykın bir şey görmez. Çünkü
bakılamayacak ev hayvanı, ölse
daha iyidir onlann gözünde...
Pcki insanı yeri nc alemde?
Hele bu kemerleri sıkma dev-
rinde. Çocuklann ve kadınlann
korunmasına yönelik güzel gi-
rişimler birer birer yok olmak-
ta. Ne var ki belediye otobüsle-
rinde iki çocuk arabasının gire-
bileceği sahanlık olması ve bir
yetişkinin, çocuk arabasıyla
bindiği zaman ücretsiz yolculuk
yapabilmesi halen var olan in-
şancıl kurallann başında geldi.
Ülkemizde tatil yapan İsveçh'ler
sokaklarda çocuk arabalannm
azlığına şaşınyorlar. Hele bü-
yük kentlerimizde bulunanlar,
kaldınmlann otopark olarak
kullanılmasını çok garip bulu-
yorlar. O zaman oniara "Ço-
cuk arabasını nerede sürecek-
lerdi ki" diye sorunca üzüntüy-
le hak veriyorlar. Bir annenin
(ve burayı düşününce bir ba-
banın) küçük yavrusu var diye
•evine kapanıp kalmasını haklı
olarak. yanlış buluyorlar. öte
yandan kendi çocuklannın in-
sanlanmız tarafından son de-
rece güzel karşılık görmesi ve
onlara büyük yakınlık gösteril-
mesı, kendilerini çok etkiliyor.
Yemek yedikleri yerde cocuğa
küçük de olsa bir şey ikram
edilmesi, onlann abşmadıklan
birşey.
Ülkelerine döndükleri za-
man gazeteterinde, Türkiye'de
14 yaşmdaki çocuğun komü-
nizm propagandası yaptığı ge-
rekçesiyle hapis cezasına
çarptınldığını, Kapalıçarşı'da
aldıklan altın takılann, yeriı
kaç kat dibınde, kör ışıkta ve
kötü havada 10-12 yaşındaki
çıraklarca yapıldığını öğrenince
ortada bir zıtlık olduğunu anb-
yorlar.
Yine de her türlü kısıntıya
karşm çocuklann diş sağlığı ve
yılda bir kez genel kontrolü, ha-
len ücretsiz, Hamilelerin doğu-
ma dek balumı ve doğumdan
sonra yardım görmesi de henüz
paralı olmadı. İnsan sevgisiyle
hayvan sevgisi ya bıri ya da öte-
ki gjbi bir seçimi zorunlu lcılma-
dan bir arada yürüyor. Gönül,
ne zamana dek diye sonnak is-
temiyor.