Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S\YFA CUMHURfYET 1OCAK1993CUMA
12 DIZIYAZI
Şövalye ruhlu olıııak ne demek?
BEKİRACA
BÖLÜĞÜ'NDEN
KONTRGERİLLA'YA
AYDIN ENGİN
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
...Bu gjbi birtakım sual ve ce-
vap esnasında idi ki sağımdaki
odada İstanbul Muhafızı Ce-
mal Paşa ile Merkez Kumanda-
" nj Refet Beyin tehdit ve tahki-
ramız (hakaretle kanşık) sözleri
ile vahşiyane işkencelerinden
tazallüm-ü hal (halinden yakı-
nan) Erkan-ı Harp Miralayı
(Kurma> AJbay)Fuat Bey'in
sözlerini işitiyor... Diğer bir
odada ise Talat Paşa ile daha
sonra Polis Müdüri Umumisi.
daha da sonra Konya Valisi
olan Azmi Bey tarafından Hür-
riyet Şehidi Damat Salih Paşa'-
run adap ve Şerait-i insaniyeye
mugayir (insanlık koşullanna
aykın) tavır ve elfaz (tutum ve
sözler) ile tekdir ve tazyik (azar
ve baskıl edildiğını görüyor, işi-
tiyordum.
O gün hakkımızdarcvagörü-
len muamelattan bundan fazla-
sını yazamam, çünkü bunu
yazmak beşeriyete (insanlığa)
isyan olacaktır.
Cemal ve Talat Paşalar oda-
dan çıkarken arkalanndaki
üşabeye (soyu sopu kanşık
adamlar, panayır kalabalığına
yaraşır kişiler) hıtaben, bizleri
ima ile "Bunlar zaten asılacak-
tır. Fakat asılmak kafi değildir.
Her dakika dayak atmak, iş-
kence etmek hususunda katiy-
yen merhamet göstermemeli
(acımamalı). Musamaha ede-
cek (göz yumacak) kişi var ise
bu dairede yer bulamaz" dedik-
lerini beşeriyyete karşı utana-
rak ifade ediyorum. Odadan
salona çıkanldığım zaman " Ah
şu pencereye yaklaşmak müm-
kün olsa da kendimi atıp inti-
har etsetn, ne saadet" diye
düşündütn. Lakin altı adet sün-
gülünün arasında bir adım bile
atmak mümkün değildi.
Sürüklenerek bir yerlere indi-
rildim.
Üstegmen Çetin Nergis
anlatıyor
... Bir sivile bunlan anlatmak
zor. Bir askerin bu koşullan al-
gılaması ister istemez farklı.
Orneğin uzman sorgucular var
odada. Kesinlikle konulanna
hâkim kişiler. Hani her sorgula-
mada vardır. Bir tane rahip, bir
tane cellat. Rahip geliyor. Yu-
muşak bir sesle konuşuyor. "İş-
te bak Çetin. diyor. Biz her şeyi
biliyoruz. Sen de anlat. Rahat-
la. Ne oldu, ne bitti anlaf...
Tabii bu arada bildikleri birkaç
şeyi de anlatıyorlar. Mesela
Harpokulu yıllannda. birarka-
. daşın evinde oturmuşuz, em-
peryalizm üstüne sohbet etmi-
şiz. Ama sorguda bunu redde-
diyorsun. Gızli kapaklı, ciddi
bir şey olduğundan değil. Ama
kabul etsem. evi tutan arkadaş,
bize evini kiraya veren adamca-
ğızın başı belaya girecek. Red-
dediyorum.
Ama bir yandan düşünüyo-
rum. İşkencedeki her insamn
manüğı herhalde böyle. Bir şey-
ler söylemeyeyim. ama gene de
bir şeyler söylemiş olayım.
'"Efendım ben solcuyum"' di-
yorsun. "Biliyoruz solcu oldu-
ğunu" diye yanıtlıyorlar he-
men. Ardından, "İşte nasıl
solcu oldun. onu anlat mesela"
diye ekliyorlar.
Anlatıyorsun samimiyetle.
1971 'de askeri liseye girmişiz.
Türkiye'nin kaynadığı. devrim-
ci düşüncenin kamuoyuna ma-
lolduğu bir dönem. Lisede kar-
topu oynardık. Bazı arkadaşlar
kartopu savaşında kendine De-
niz Gezmiş. bazılan da Mahir
Çayan admı takardı. Hatta bir
arkadaş anket defteri yapmış.
Orada "Lakabınız ne?" diye bir
soru da var. Bir arkadaş •'Ça-
yan'" diye yanıtlamış. Evet ço-
cukça. Ama güzel. fçten. Öyle
pek eğilimli fılan bile değiliz.
Örgüt filan bildiğimiz yok.
Ama olaylann bizi okşayan bir
yanı var o zamanlar.
Askeri okulda geçen bütün
konular ciddiye alınması gere-
ken şeylcr.
Budaire,budaire-i
askeriyye, şahsiyet ve
hürriyetimi
selbetmiş, hissiyatımı
hederetmiş,
idamıma hüküm
vermiş bulunuyordu.
Milletin
mukadderatı ile
oynayan bu zatlara
lanetettim.Kendi
ihtiraslanna milleti
feda etmekte idiler.
Üstüm çıplak,
havalar gayet serin
idiysedeyattığım
merdiven altında
hava girecek hiçbir
menfez
bulunmadığından
donmak derecesini
bulamamıştım.
Kannca, örümcek
gibi hayvanat dahi
koynuma girip
kendilerine bir melce
buldular. Başkaca da
bir zarar vermediler.
Evet olgunlaşmış fıkirler de-
ğil bunlar. Ama düşünüyoruz.
Yani böyle bir ortamdan geli-
yoruz biz. Kendi adıma söylü-
yorum. Ama birçok arkadaşı-
mın, subav arkadaşımın da
böyle düşündüğünü sanıyo-
rum. Bakın "Vatan-Milİet-
Sakarya" diye bir söz var. Siz
sivilier bunu alay olsun diye
Yani yurtseverlik- kullanıyorsunuz. Ama benim
len, emperyalizme karşı olmak-
tan söz ediliyor o günler Tür-
kiye'de. Okul komutanı ise
bizlerle konuşurken kalkıyor.
"Şövalye ruhlu olacaksınız ço-
cuklar" diyor. Ee, nedir şöval-
yelik. Yani her türlü bencillik-
ten uzak olmak. Şövalyelik
için bizim irin ciddi. çok ciddi
bir söz o. Olümü göze almayı
gerektiren bir meslek seçmişsin.
O zaman bunu ciddiye alacasın.
Ciddiye alınca bunun sonuçla-
rını da ciddiye alacaksın.
Bu duygularla donanmışsın
ve Kontrgerilla'da sorgucular
bunu gerektirmiyor mu?Özveri seni karşılannda "esas duruşa"
rultmak yahut ayağımı uzat-
mak kabil olmuyordu. Kendi-
mi kaybetmemek ve metin
olmak lazımdı. Dört-beş saat
evvel Salih Paşa ve Erkân-ı
Harp Miralayı Fuat Bey gibi
vatanın kıymetli simalanna ya-
pılan, gözümle gördüğüm mua-
meleyi hatırladım.
Bulunduğum mevki hakkın-
da bir malumat edinmek ümidi
ile etrafımı ellerimle yoklamaya
başladım. Evet! Bir merdiven
altında bulunuyordum. Örüm-
cek ağlanndan. bu mahallın
birinci misafinnın ben olduğu-
mu keşfetüm.
Altımda bol su ile ıslatılmış
kömür vardı. Omuzlanmı güç-
lüklc sağa sola oynatabildiğım-
settim. Kapı açıldı. Tüfek dipçi-
ği ile tahtaya vurularak "dışan
çık" emri verildi. Demek sabah
olmuştu.
Üstüm çıplak, havalar gayet
serin idiyse de yatüğım merdi-
ven altında hava girecek hiçbir
menfez (delik) bulunmadığın-
dan donmak derecesini bulma-
mıştım. Kannca, örümcek gibi
hayvanat dahi koynuma gjrip
kendilerine bir melce (sığınak)
aranıaktan başka zarar verme-
diler.
Kapı zemınle bir hizada ol-
duğundan sürünerek çıkmak
mümkün oldu. Karşıdajandar-
ma mülazım evveli ( J
a n
d
a r m a
asteğmeni) formasını taşıyan
bir zabit ile süngü takmış iki ne-
Kontrgerilla'da
sorgucular seni esas
duruşa zorluyor,
kendilerine ille de
'komutanım'
dedirtiyor. Şok
oluyorsun. Içinde bir
şeyler kopuyor. Bir
şeyler yaralanıyor.
" Vatan millet Sakarya" diye bir söz
var. Siz siviUer bunu alay olsun diye
kullanıyorsunuz. Ama benim için,
bizim için ciddi, çok ciddi bir söz bu. ..
gerektirir. Komutan söylüyor
bunu. Siz düşünüyorsunuz.
Küçück bir askeri lise öğfenci-
sisiniz ve düşünüyorsunuz:
Yüce değerleri olması lazım in-
sanın. Nedir bu değerler? İşte
yurtseverlik. İşte namuslu ol-
mak. İşte olabildiğince fedakâr
olmak. İşte ölümü, her şeyi gö-
ze alabilmek... Ama o günlerde
Denizler. Mahirler o değerleri
temsil ediyorlar. Saygı duyu-
yorsun. O değerlerle kendini
bütünleştirmek istiyorsun.
zorlayınca. kendilerine "komu-
tanım" dedirtince bir anda şpke
oluyorsun. İçinde bir şeyler ko-
puyor, bir şeyler yaralanıyor.
Yüzbaşı Mahmut Adil
anlatıyor
... Sürüklenerek biryere indi-
rildim. Herhalde aradan birkaç
saat geçmişti. Kendime geldi-
ğım zaman ortahğın sükûnetin-
den gece olduğunu anladım.
Durduğum yerde başımı doğ-
den merdivenin bir arşmı aşma-
dığını anladım. Bir tarafı kagir
duvar olan bu zindanm dışan-
dan kilitlenmiş olduğunu da
tespit ettim.
Cemal Paşa'nın tebşiratı (!)
(müjdelemesi) akhma geldi.
"Asılmak saadetine nail olsam
da bu halden kurtulsam" de-
dim.
Aradan birkaç saat geçmişti
ki kömürlük kapısının dış tara-
fından bir çıtırtı işittim. Kilide
bir anahtar sokulduğunu his-
ter duruyordu.
Bunlardan başka, odanın kö-
şelerinde, gece yediği dayaktan
kalkmaya mecalı kalmayarak
serilen vücudunu taşımaktan
aciz doğrulmaya çalışan zaval-
lılann, kafası göğsü üzerine
düşmüş olduğu halde duvara
dayanarak duran masumlann
uçuk simalan odayı dolduruyo-
du.
Mülazjm-ı evvel yüzüme
baktı. Güldü ve "Kıyafete bak"
dedi. Tabii hertarafım kömür
içinde idi. Yılan dişlerinden da-
ha soğuk gördüğüm gülüşe
dayanamadım ve şu cevabı ver-
dim:
- Ben niye bakayım. Sen, sa-
na emir veren efendilerin iftihar
edinız.
Bet çehresini takınarak
"Gel!" emrini verdi. Arkasına
düştüm. İki süngülü de bizi ta-
kip etti. Kapıdan çıkınca kendi-
mi Bab-ı Âli caddesinde bul-
dum ki o geceki meskenimin iki
katlı ufak bir bina olan "muha-
fızlık işkenoehanesi" olduğuna
hüküm vermekte güçlük çek-
medim.
Caddeden geçen kalabalığa
bakarak onlarla benim aram-
daki farkı mukayese ettim ve
birkaç gün evvel benim de onlar
gibi buralardan geçtiğimi hatır-
ladım. Birkaç gün evvel kıraat-
haneden çağınhp bu binanın
karşısına çıküğırn vakit "Evet
ben bir askerim. Burası da bir
daire-i askeriyye'dir. Yine oku-
mayı yanda bıraktığım gazete-
me dönerim" hissi ile bu binaya
bakıyordum...
Üstegmen Çetin Nergis
anlatıyor
... icımde bir şeyler kopuyor,
bir şeyler yaralanıyor. işte bu
şekilde sorgulama devam etti.
Ilk gün bu. İtış kakış. Tokat,
tekme, tehditle. Sonunda "De-
mek ki sen, dediler, ikrarda bu-
lunmuyorsun. İtiraf etmiyor-
sun. O zaman seni çıkartalım
yukanya. İyice düşün. Seni tek-
rar alacağız.
Bu ilk günkü sorguydu. Sanı-
nm üç-dört saat sürdü. Yukan
cıkarttılar. Aradan bu^ ya da iki
gün geçti. Fazla gecikmedi. Ge-
ne aşağıya. sorgu odasına indir-
diier. Bir sabahtı sanınm. İlk
sorulan "Düşündün müT' ol-
du. Benim yanıtım da: "Düşün-
düm. Ekleyeceğim bir şey yok."
Yeniden çullandılar üştüme.
Dayağa ara verdiklerinde, ben-
den önce ifade vermiş subay
arkadaşlann ifadelerini oku-
maya başladılar. Ad vererek,
yer belirterek, zaman belirte-
rek. Gerçek yanlan var yani bu
ifadelerin. Sıradan, kendikri-
nin uydurabileceği bilgiler değjil
bunlar. Doğru yani. Düşünü-
yorsun o zaman. Belli ki arka-
daş kabul etmiş. "Haydi bunu
ben de kabul edeyim." Anlat-
üm bir şeyler. Arkadaşın kabul
ettiklerini. "Tamam, dedim.
Biz bunlan bunlan yaptık."
Ama ardından hemen geliyor:
"Eee, daha başka neler."
Istekler bitmek bilmiyor.
"Bak, diyorlar. Bu arkadaşın,
ötekiler seni söylediler. Biz de
i getirttik işte. Şimdi sen de
birilerini vermelisin. Başka
'olu yok. Borcunu yerine getir-
melisin..." Bütün devreyi sayı-
yorsun. Ama onlar senden özel
şeyler istiyorlar. Ne demek özel
şeyler vermek? Biliyorsun. Sen
şu anda acı çekiyorsun. Başka-
Lannı söyleyip onlan da buraya
getırteceksin.
Özellikle aşağılama. İğrenç
şeyler. İkinci sorgu günüydü.
Iyi hatırlıyorum pantolon in-
dırttiler. Kilodunu indirtiyor
ardından. Olmadı zorla indiri-
yor. Seni esas duruşa zorluyor-
lar. îşkence yapıyor. Ardından
pantolonunu, ardından külo-
dunu indirtiyor. Sonra da esas
duruşa gecirtiyor. "Komuta-
nım" diyeceksin diye ekliyor
sonra da. Bir asker ancak bu
kadar aşağılanır.
SÜRECEK
Kültür • Sanat
İSTANBUL
DEVLET
TİYATROSU
TAKSt'A SAHKESJ 249 6911
Sol. Coı. Per. Cum 2t 30
(nt: 1500 20.30 Poîor I5C
AKM 8UYUK 5ALOK
251 56 09/254
(mi 2130. Pazjr 14 00.1900
W. Shokespeare
MACBETH
Yöneten: Kenan l?ık
2-3-910 Ocak
AKM KOKSERSA.ONU
251 56 00/254
( m 19 30. Pazar 16.00
Ira Levin
ÖLÜM TUZAĞI
Yöneten: Kortal Tibet
2-3 Ocak
•
Eugenie Labiche
10URCİNE
ÎOKAĞI
CİMYETİ
Yön: Yılmaz Onay
9-10 Ocok
AZiZ NEİIM SAhfitSI
BdotkoyBeledıycsı
50208 53-507 43 82
Haldun Taner
SERSEM KOCANIN
KÖRNAZ KARISI
Yöneten: Semih Sergen
6-7-8-9 Ocak
Barbara Schottenfelt
YEDİ KADIN
Yöneten: Engin Cezzar
29-30 Arahk 2-3 Ocok
•
Yüksel Pazarkaya
FERHAT'IN YENİ
ACILARI
Yöneten: Raik Alnıaçık
5^.-7-8-9-10 Ocak
•
Umİt Denızer
UÇAN ŞEMSİYE
Yöneten. Turgut Denizer
2-3-9-10 Ocak
AKM ODA TIYATROSU
251 5600/254
Sd.Cor Peı Cum 19 00
CmM50D.l9.00PoBir.l5u0
Burak Mikoil Uçar
UMUT CİNAYETİ
Yön: Zekai Müftüoölu
29-30 Arohk 2-3 Ocak
•
fstvan Örkeny
KEDİOYÜNÜ
Yön: Can Gürzap
5-6-7-8-9-10 Ocok
«TMUIUT SATIf
»rttorMnT*»» H115 71
yaUnran» imtif : M H H
GiMıDaı :SHKMr11M ı
: m n a (J M)
İ J Ş E H İ R T İ Y A T R O L A R I
Harbiye M. Erluğru
1
Sahnesî (240 77 20>
8 OCAKTAN İTİBAREN
MOLIERE
TARTUFFE
Türkçesi:
Orhan Veli KANIK
Yöneteır Jean Louis
Martin BARBAZ
(8-9-10-12-13-14-15-
16-17 Ocak)
Kadıköy Haldjn Taner
Sahnesi (349 04 63)
John GUARE
ALTI DERECE
UZAK
Türkçesi ve Yön:
Tunç YALMAN
29-30 Aralık 2-3 Ocak
CEP TIYATROSU 240 77 20
A. R. GOURNEY
AŞK MEKTUPLARI
Türkçesi:
Armajjan ERSİN
Yön: Hakan ALT1NER
(12-14-15-19-21 -22-26-
28-29 Ocak)
Fatıh K«al fiüri
Sohnesr (526 53 80)
5 OCAKTAN tTlBAREN
Memet BAYDUR
VLADIMIR
KOMAROV
Yön: Engin ULUDAĞ
(5-6-7-8 -9-10-12-13-
14-15-16-17 Ocak)
Usküdar Musahipzade
CelalSahnesi{333 03 97)
HaşmetZEYBEK
AYRANGEVEN
Yön: Haşmet ZEYBEK
(29-30 Aralık 2 Ocak)
«
Wıfty RUSSELL
BİR KADIN
Türkçesi:
Semra KARAMÜRSEL
Yön: Çetin İPEKKAYA
(3 Ocak Pazar)
Goziosmanposa
Sahnesi (578 60 67)
RefikERDURAN
DELİ
Yön: Çetin İPEKKAYA
(2-3 Ocak)
OYUN GÜNLERİ Salı 20 30 • Çarşamba 15 00-20.30 • Perfembfi
20 30 Cuma 20 30 • Cumartesi 15 00-20 30 • Pazar 15 00-18.30
HARBİYE M ERTU5RUL VE FATIH REŞAT NURİ GİŞELERİ
26 ARALIK PAZARTESİGÜNÜ BİLET SATIŞINA BAŞLAYACAKTIR
Dİ6ER TIYATROLARIN BİLET SATIŞLARI BAŞLAMIŞTIR
METRO GEZİLERİNE İLİŞKİN
DUYURU
Sevgili Ankaralılar,
Metro inşaatına hemşehrilerimizin Cumartesi
günleri yapmakta oldukları gezi, zemine
beton dökülmesi çalışmaları nedeniyle
2 Ocak 1993 Cumartesi tarihinden itibaren
bir süre durdurulmuştur.
Saygılarımızla.
ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
AYNADA (AMLAR-2)
Mücap Ofluoglu
20.000 lira fKDV içinde)
Çağdaş Yavmian Ttirkocağı Cad. 39-41
Caialotlu-İKionbu >
Ödeneli gonderilraez.
PARLAMENTONUN
BOYUTLARI
Rflhmi Knmaş
20.000 lire (KDV içinde)
Çağdaş YayınUm Türkocagı
Cad 39-41 Cağaloğlu-tsıanbul
örieMcU ftadertao.
ANKARA-AJNKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Merhaba!
Yeni bir yıl başlıyor bugün. Ben de merhaba diye baş-
lıyorum yazıma. Koşullar ne olursa olsun yeni bir yıla
umutla başlamak ister insan. Umutsuz olmayı, karam-
sarlığı insanlığına yakıştıramaz. Güç koşullan aşacağı-
na inanmak ister, sıradağların ötesinde birtepeye ulaş-
mayı düşler. Düş kırıklığına alışmayı içine sindiremez!
Yaşama gücünü de kırıklıklara direnerek hisseder ben-
ce, o direnci sürdürme çabası ve umuduyla.
Sizi o umutla selamlıyorum sevgili okurlarım, yeni yıl-
da güzel olaylar yasamayı diliyorum, sevgiyle, hoşgö-
rüyle kucaklaşmayı, özgürlüğe, barışa giden yolları
kısaltmayı...
Kara, aka bir anda dönüşmez elbet, gecenin gündüze
ulaşmasında bir şafak saati de var değil mi? Belki çok
iyimserim, ama yaşamımızdaki acı birikimlerin de bir
şafak oluşturduğuna inanırım ben. Kan ve gözyaşı, acı-
masız savaşlar, yeni yıla aç ve çıplak başlayan insanlar,
çocuklar, barış özlemini daha çok derinleştirmiyor mu?
Kalıcı bir barışı gerçekleştirmek bilincini geliştirmiyor
mu? Bozuk düzen, yitik değerler, değişen yargılar ger-
çek değerlerin boşluğunu derinleştirerek uyarmıyor mu
insanları? O özlem, o bilinç, o uyarılar güzel bir şafak
oluşturacak, karanlık, uzun gecelerden sonra güzel sa-
bahlara uyanacağız elbet.
Yılın ilk gününde daha güzel bir başkente uyanmanın
sevincini kutluyorum ben. Anakent Başkanı Karayalçın'-
ın bir armağanı okşuyor gözlerimi. Dün akşam Seymen-
ler Parkı'na yerleşen heykelı güzel bir başkent oluştur-
ma kararının kanıtı diye düşünüyorum. llhan Koman'ın
biryapıtı bu. Yine uzun birçabanın ürünü, Galeri Nev'in
yöneticisi Ali Artun'un emeğiyle gerçekleşti. llhan Ko-
man'ın en güzel yapıtı değil, ama değerli sanatçımıza
güzel birselam. Başkent alartlarında, parklarında başka
sanatçılarımızı da selamlayacağız yakında. Paris'ten
Selim Turan seslendi geçen akşam. Cebeci'de, Kurtuluş
Alanı'na dikilecek Sarıkız heykelinin çalışmalarını bitiri-
yor yakında. Mehmet Aksoyun çalışmaları da gerçek-
leşme aşamasında. San-Art'ın güzel başkent projesi
gerçekleşiyor, çağdaş bir başkent oluşturma çabaları
yoğunlaşıyor giderek. Çirkinliğe karşm güzellikler üreti-
liyor. Bu üretkenlıği her dalda, her alanda yaşamak ka-
çınılmaz bir olay bence. Yeni yıl nedeniyle aldığım yüz-
lerce kartta da hissettim bu gerçeği.
•••
Yeni yılın öncesinde Ahmet Avcıoğlu'nun nikâhını kut-
larken babasının güçlü soluğunu da hissettim yüreğim-
de. O nikâh törenini ayrıca yazacağım dergideki say-
famda. Beni çok duygulandıran, belleğimi, düşüncemi
dalgalandıran bir tören. 196O'lı yıllara döndüm birden.
Mesleğımizde yıldızların parladığı yıllara. Doğan Avcı-
oğlu ile Akşam gazetesinin Ankara bürosunda buluştu-
ğumuz akşam saatlerine. Bahçedeki kayısı ağacının
altında oturur, düşierimizin kanatlarına takılırdık! Avcı-
oğlu kanadı kmlmayan bir kişi, aydınlık bir yolun kararlı
yolcusu oldu ölümüne dek. Önce Yön'de, sonra Devrim'-
de ve ciltlerce kitabında halkını sevgiyle kucaklayan,
aydınlatan, yeni ufuklar açan bir eylemin öncusü oldu.
Karanlığı delmek, şafağı yaşamak için savaş verdi, çok
acı faturalar ödeyerek, mahkemelerde sorgulanarak,
hapislerde yatarak. O acı faturalar, yaşamının onur bel-
geleri kuşkusuz. Çocukları babalarım yeteri kadar tanı-
yOE mu bilmem. Ama tanımaları gerekir. Yalnız onun
çocuklannın degiL başka çocukların da mesleğjmizin
genç kuşağının da tanıması gerekir Doğan Avcıoğlu'nu.
Fikir işçiliğini parlatan, boyutlandıran bir kişi mesleği-
mizde, bir düşün adamı ve de bir düş adamı. Erken ayrıl-
dı dünyamızdan, yokuşumuzdaki inişleri, mesleğimiz-
deki aşınmayı, yozlaşmayı görmemesi sevindirici belki
de... O nikâh törenini yeni bir yılın eşiğinde kutlamak il-
ginç bir rastlantı bence. Avcıoğlu, adıyla sanıyla, anıla-
rıyla bizi uyardı mı acaba? 1960'lardan 2000'lere doğru
uzanan yolda ülkemizde ve dünyada neredeyiz, nasıl bir
savaşın içindeyiz, bir fikir işçisi olarak neredeyiz, Tür-
kiye'nin düzenine olumlu bir katkı, Türkler'in tarihine
olumlu bir sayfa, hatta tek bir satır eklediğimizi söyleye-
bilirmiyiziçtenlikle?
ûnce özeleştiriye yönelmek gerekiyor galiba. Yanlış-
ları doğrulan, çizgimizi saptıran, çarpıtan nedenleri
saptamak gerekiyor. Sonra görev ve sorumluluğumuzu
hissederek yeni bir solukla yeniden tjrmanmak yokuşu-
muza. O soluk başka yokuşları da aşar eninde sonun-
da...
Doğan Avcıoğlunu anımsarken bir gerçeği daha de-
rinden hissettim. Teknolojik gelişmeler yadsınamaz,
ama mesleğimizi boyutlandıran o gelişmeler değil..
devler oluşuyor, cüceler devlerle yarışıyor, ama yarışı
kim kazanıyor acaba? Öyle bir yarışla halkımız ne kaza-
nıyor, ne yitiriyor? Cücelerin soluğu daha güçlû değil mi
kimi zaman? Akşam gazetesinde rahmetli Kuvvet ile
Anadolu baskısının gerçekleştiği dönemi anımsıyorum.
Istanbul'dan matris kutusu gelir, gece sabaha kadar
sayfalar kazınarak son haberler yerleşirdi. Son haberi
ulaştırmak coşkusuyla uykuyu unuturduk. Kurucu Mec-
lis'teki çalışmaları gecikmeden duyururduk okurlara.
Doğan Avcıoğlu da Kurucu Meclis üyeleri arasında.
Anayasa Komisyonu'nda çalışır, özgürlük ortamında bir
dergi düşlerdi. fleri teknoloji, haberciiiği geride bırakt
artık. Çağdaşlık nerede kaldı!
Elbet yakalayacağız bir gün. Mesleğimizin doğrultu-
sunda çalışmanın coşkusunu yeniden duyacağız. Çağ-
daş teknolojiyle en son haberleri vereceğiz size...
Yalnız en son değil, en güzel haberleri de vermek
umuduyla.
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3
1/FazılHiisnüDağlarca- 1
nın bir şiir kitabı. 2/ Eko-
nomik alanda kendi 2
kendine yeterli olrnaya 3
yöneten bir ülkenin reji-
mi... Yüz metrenin kjsa 4
yazılışı. 3/ "Bu düzen 5
böyle mi gidecek/ 'ler
filleri yutacak/Yedi nü- 6
fuslu haneye/Üç buçuk 7
laym yetecek" (Orhan
Veli).. Belli amaçlarla 8
kurulmuş konutlar top- 9
luluğu. 4/ Hububat to-
zu... Kimi çiçeklerin içinde bulu-
nan. anlann bal yapmak için
cmdikleri tatlı sıvı. 5/ Ince deri ya
da ince kabuk... İnce gövdeli bir
yelkenli. 6/ Yeryüzü parçası. 7/
Akıl... Öngün. 8/ Birişi yapürabil-
me gücü... Doğu Karadeniz yöre-
şine özgü bir tekne. 9/ Öbür yan...
İsrail'in para birimi.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Hidayet Sajm'ın bir tiyatro ya-
pıtı. 2/ Avrupa'da bir başkent...
Volevbol ve teniste oyunun her bir bölümüne verilen ad. 3/
Kent.. Radyum elementinin simgesi... Bir nota. 4/ Yaradaki
irini boşaltmak için kullanılan bir tür ince boru... Üzerine yazı
yazılan tabaklanmış ceylan derisi. 5/ Notada durak işareti...
Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru
arasındaki fark. 6/ Bir akjşkanın çekim ve sürtünme kuvvetleri
nedeniyle akma eğilimine karşı gösterdigi iç direnç. 7/ Anlaşma.
8/ Uyan... Kurnaz, açıkgöz. 9/lstek, amaç... Bir renk.