09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S\YFA CUMHURfYET 1OCAK1993CUMA 12 DIZIYAZI Şövalye ruhlu olıııak ne demek? BEKİRACA BÖLÜĞÜ'NDEN KONTRGERİLLA'YA AYDIN ENGİN Yüzbaşı Mahmut Adil anlatıyor ...Bu gjbi birtakım sual ve ce- vap esnasında idi ki sağımdaki odada İstanbul Muhafızı Ce- mal Paşa ile Merkez Kumanda- " nj Refet Beyin tehdit ve tahki- ramız (hakaretle kanşık) sözleri ile vahşiyane işkencelerinden tazallüm-ü hal (halinden yakı- nan) Erkan-ı Harp Miralayı (Kurma> AJbay)Fuat Bey'in sözlerini işitiyor... Diğer bir odada ise Talat Paşa ile daha sonra Polis Müdüri Umumisi. daha da sonra Konya Valisi olan Azmi Bey tarafından Hür- riyet Şehidi Damat Salih Paşa'- run adap ve Şerait-i insaniyeye mugayir (insanlık koşullanna aykın) tavır ve elfaz (tutum ve sözler) ile tekdir ve tazyik (azar ve baskıl edildiğını görüyor, işi- tiyordum. O gün hakkımızdarcvagörü- len muamelattan bundan fazla- sını yazamam, çünkü bunu yazmak beşeriyete (insanlığa) isyan olacaktır. Cemal ve Talat Paşalar oda- dan çıkarken arkalanndaki üşabeye (soyu sopu kanşık adamlar, panayır kalabalığına yaraşır kişiler) hıtaben, bizleri ima ile "Bunlar zaten asılacak- tır. Fakat asılmak kafi değildir. Her dakika dayak atmak, iş- kence etmek hususunda katiy- yen merhamet göstermemeli (acımamalı). Musamaha ede- cek (göz yumacak) kişi var ise bu dairede yer bulamaz" dedik- lerini beşeriyyete karşı utana- rak ifade ediyorum. Odadan salona çıkanldığım zaman " Ah şu pencereye yaklaşmak müm- kün olsa da kendimi atıp inti- har etsetn, ne saadet" diye düşündütn. Lakin altı adet sün- gülünün arasında bir adım bile atmak mümkün değildi. Sürüklenerek bir yerlere indi- rildim. Üstegmen Çetin Nergis anlatıyor ... Bir sivile bunlan anlatmak zor. Bir askerin bu koşullan al- gılaması ister istemez farklı. Orneğin uzman sorgucular var odada. Kesinlikle konulanna hâkim kişiler. Hani her sorgula- mada vardır. Bir tane rahip, bir tane cellat. Rahip geliyor. Yu- muşak bir sesle konuşuyor. "İş- te bak Çetin. diyor. Biz her şeyi biliyoruz. Sen de anlat. Rahat- la. Ne oldu, ne bitti anlaf... Tabii bu arada bildikleri birkaç şeyi de anlatıyorlar. Mesela Harpokulu yıllannda. birarka- . daşın evinde oturmuşuz, em- peryalizm üstüne sohbet etmi- şiz. Ama sorguda bunu redde- diyorsun. Gızli kapaklı, ciddi bir şey olduğundan değil. Ama kabul etsem. evi tutan arkadaş, bize evini kiraya veren adamca- ğızın başı belaya girecek. Red- dediyorum. Ama bir yandan düşünüyo- rum. İşkencedeki her insamn manüğı herhalde böyle. Bir şey- ler söylemeyeyim. ama gene de bir şeyler söylemiş olayım. '"Efendım ben solcuyum"' di- yorsun. "Biliyoruz solcu oldu- ğunu" diye yanıtlıyorlar he- men. Ardından, "İşte nasıl solcu oldun. onu anlat mesela" diye ekliyorlar. Anlatıyorsun samimiyetle. 1971 'de askeri liseye girmişiz. Türkiye'nin kaynadığı. devrim- ci düşüncenin kamuoyuna ma- lolduğu bir dönem. Lisede kar- topu oynardık. Bazı arkadaşlar kartopu savaşında kendine De- niz Gezmiş. bazılan da Mahir Çayan admı takardı. Hatta bir arkadaş anket defteri yapmış. Orada "Lakabınız ne?" diye bir soru da var. Bir arkadaş •'Ça- yan'" diye yanıtlamış. Evet ço- cukça. Ama güzel. fçten. Öyle pek eğilimli fılan bile değiliz. Örgüt filan bildiğimiz yok. Ama olaylann bizi okşayan bir yanı var o zamanlar. Askeri okulda geçen bütün konular ciddiye alınması gere- ken şeylcr. Budaire,budaire-i askeriyye, şahsiyet ve hürriyetimi selbetmiş, hissiyatımı hederetmiş, idamıma hüküm vermiş bulunuyordu. Milletin mukadderatı ile oynayan bu zatlara lanetettim.Kendi ihtiraslanna milleti feda etmekte idiler. Üstüm çıplak, havalar gayet serin idiysedeyattığım merdiven altında hava girecek hiçbir menfez bulunmadığından donmak derecesini bulamamıştım. Kannca, örümcek gibi hayvanat dahi koynuma girip kendilerine bir melce buldular. Başkaca da bir zarar vermediler. Evet olgunlaşmış fıkirler de- ğil bunlar. Ama düşünüyoruz. Yani böyle bir ortamdan geli- yoruz biz. Kendi adıma söylü- yorum. Ama birçok arkadaşı- mın, subav arkadaşımın da böyle düşündüğünü sanıyo- rum. Bakın "Vatan-Milİet- Sakarya" diye bir söz var. Siz sivilier bunu alay olsun diye Yani yurtseverlik- kullanıyorsunuz. Ama benim len, emperyalizme karşı olmak- tan söz ediliyor o günler Tür- kiye'de. Okul komutanı ise bizlerle konuşurken kalkıyor. "Şövalye ruhlu olacaksınız ço- cuklar" diyor. Ee, nedir şöval- yelik. Yani her türlü bencillik- ten uzak olmak. Şövalyelik için bizim irin ciddi. çok ciddi bir söz o. Olümü göze almayı gerektiren bir meslek seçmişsin. O zaman bunu ciddiye alacasın. Ciddiye alınca bunun sonuçla- rını da ciddiye alacaksın. Bu duygularla donanmışsın ve Kontrgerilla'da sorgucular bunu gerektirmiyor mu?Özveri seni karşılannda "esas duruşa" rultmak yahut ayağımı uzat- mak kabil olmuyordu. Kendi- mi kaybetmemek ve metin olmak lazımdı. Dört-beş saat evvel Salih Paşa ve Erkân-ı Harp Miralayı Fuat Bey gibi vatanın kıymetli simalanna ya- pılan, gözümle gördüğüm mua- meleyi hatırladım. Bulunduğum mevki hakkın- da bir malumat edinmek ümidi ile etrafımı ellerimle yoklamaya başladım. Evet! Bir merdiven altında bulunuyordum. Örüm- cek ağlanndan. bu mahallın birinci misafinnın ben olduğu- mu keşfetüm. Altımda bol su ile ıslatılmış kömür vardı. Omuzlanmı güç- lüklc sağa sola oynatabildiğım- settim. Kapı açıldı. Tüfek dipçi- ği ile tahtaya vurularak "dışan çık" emri verildi. Demek sabah olmuştu. Üstüm çıplak, havalar gayet serin idiyse de yatüğım merdi- ven altında hava girecek hiçbir menfez (delik) bulunmadığın- dan donmak derecesini bulma- mıştım. Kannca, örümcek gibi hayvanat dahi koynuma gjrip kendilerine bir melce (sığınak) aranıaktan başka zarar verme- diler. Kapı zemınle bir hizada ol- duğundan sürünerek çıkmak mümkün oldu. Karşıdajandar- ma mülazım evveli ( J a n d a r m a asteğmeni) formasını taşıyan bir zabit ile süngü takmış iki ne- Kontrgerilla'da sorgucular seni esas duruşa zorluyor, kendilerine ille de 'komutanım' dedirtiyor. Şok oluyorsun. Içinde bir şeyler kopuyor. Bir şeyler yaralanıyor. " Vatan millet Sakarya" diye bir söz var. Siz siviUer bunu alay olsun diye kullanıyorsunuz. Ama benim için, bizim için ciddi, çok ciddi bir söz bu. .. gerektirir. Komutan söylüyor bunu. Siz düşünüyorsunuz. Küçück bir askeri lise öğfenci- sisiniz ve düşünüyorsunuz: Yüce değerleri olması lazım in- sanın. Nedir bu değerler? İşte yurtseverlik. İşte namuslu ol- mak. İşte olabildiğince fedakâr olmak. İşte ölümü, her şeyi gö- ze alabilmek... Ama o günlerde Denizler. Mahirler o değerleri temsil ediyorlar. Saygı duyu- yorsun. O değerlerle kendini bütünleştirmek istiyorsun. zorlayınca. kendilerine "komu- tanım" dedirtince bir anda şpke oluyorsun. İçinde bir şeyler ko- puyor, bir şeyler yaralanıyor. Yüzbaşı Mahmut Adil anlatıyor ... Sürüklenerek biryere indi- rildim. Herhalde aradan birkaç saat geçmişti. Kendime geldi- ğım zaman ortahğın sükûnetin- den gece olduğunu anladım. Durduğum yerde başımı doğ- den merdivenin bir arşmı aşma- dığını anladım. Bir tarafı kagir duvar olan bu zindanm dışan- dan kilitlenmiş olduğunu da tespit ettim. Cemal Paşa'nın tebşiratı (!) (müjdelemesi) akhma geldi. "Asılmak saadetine nail olsam da bu halden kurtulsam" de- dim. Aradan birkaç saat geçmişti ki kömürlük kapısının dış tara- fından bir çıtırtı işittim. Kilide bir anahtar sokulduğunu his- ter duruyordu. Bunlardan başka, odanın kö- şelerinde, gece yediği dayaktan kalkmaya mecalı kalmayarak serilen vücudunu taşımaktan aciz doğrulmaya çalışan zaval- lılann, kafası göğsü üzerine düşmüş olduğu halde duvara dayanarak duran masumlann uçuk simalan odayı dolduruyo- du. Mülazjm-ı evvel yüzüme baktı. Güldü ve "Kıyafete bak" dedi. Tabii hertarafım kömür içinde idi. Yılan dişlerinden da- ha soğuk gördüğüm gülüşe dayanamadım ve şu cevabı ver- dim: - Ben niye bakayım. Sen, sa- na emir veren efendilerin iftihar edinız. Bet çehresini takınarak "Gel!" emrini verdi. Arkasına düştüm. İki süngülü de bizi ta- kip etti. Kapıdan çıkınca kendi- mi Bab-ı Âli caddesinde bul- dum ki o geceki meskenimin iki katlı ufak bir bina olan "muha- fızlık işkenoehanesi" olduğuna hüküm vermekte güçlük çek- medim. Caddeden geçen kalabalığa bakarak onlarla benim aram- daki farkı mukayese ettim ve birkaç gün evvel benim de onlar gibi buralardan geçtiğimi hatır- ladım. Birkaç gün evvel kıraat- haneden çağınhp bu binanın karşısına çıküğırn vakit "Evet ben bir askerim. Burası da bir daire-i askeriyye'dir. Yine oku- mayı yanda bıraktığım gazete- me dönerim" hissi ile bu binaya bakıyordum... Üstegmen Çetin Nergis anlatıyor ... icımde bir şeyler kopuyor, bir şeyler yaralanıyor. işte bu şekilde sorgulama devam etti. Ilk gün bu. İtış kakış. Tokat, tekme, tehditle. Sonunda "De- mek ki sen, dediler, ikrarda bu- lunmuyorsun. İtiraf etmiyor- sun. O zaman seni çıkartalım yukanya. İyice düşün. Seni tek- rar alacağız. Bu ilk günkü sorguydu. Sanı- nm üç-dört saat sürdü. Yukan cıkarttılar. Aradan bu^ ya da iki gün geçti. Fazla gecikmedi. Ge- ne aşağıya. sorgu odasına indir- diier. Bir sabahtı sanınm. İlk sorulan "Düşündün müT' ol- du. Benim yanıtım da: "Düşün- düm. Ekleyeceğim bir şey yok." Yeniden çullandılar üştüme. Dayağa ara verdiklerinde, ben- den önce ifade vermiş subay arkadaşlann ifadelerini oku- maya başladılar. Ad vererek, yer belirterek, zaman belirte- rek. Gerçek yanlan var yani bu ifadelerin. Sıradan, kendikri- nin uydurabileceği bilgiler değjil bunlar. Doğru yani. Düşünü- yorsun o zaman. Belli ki arka- daş kabul etmiş. "Haydi bunu ben de kabul edeyim." Anlat- üm bir şeyler. Arkadaşın kabul ettiklerini. "Tamam, dedim. Biz bunlan bunlan yaptık." Ama ardından hemen geliyor: "Eee, daha başka neler." Istekler bitmek bilmiyor. "Bak, diyorlar. Bu arkadaşın, ötekiler seni söylediler. Biz de i getirttik işte. Şimdi sen de birilerini vermelisin. Başka 'olu yok. Borcunu yerine getir- melisin..." Bütün devreyi sayı- yorsun. Ama onlar senden özel şeyler istiyorlar. Ne demek özel şeyler vermek? Biliyorsun. Sen şu anda acı çekiyorsun. Başka- Lannı söyleyip onlan da buraya getırteceksin. Özellikle aşağılama. İğrenç şeyler. İkinci sorgu günüydü. Iyi hatırlıyorum pantolon in- dırttiler. Kilodunu indirtiyor ardından. Olmadı zorla indiri- yor. Seni esas duruşa zorluyor- lar. îşkence yapıyor. Ardından pantolonunu, ardından külo- dunu indirtiyor. Sonra da esas duruşa gecirtiyor. "Komuta- nım" diyeceksin diye ekliyor sonra da. Bir asker ancak bu kadar aşağılanır. SÜRECEK Kültür • Sanat İSTANBUL DEVLET TİYATROSU TAKSt'A SAHKESJ 249 6911 Sol. Coı. Per. Cum 2t 30 (nt: 1500 20.30 Poîor I5C AKM 8UYUK 5ALOK 251 56 09/254 (mi 2130. Pazjr 14 00.1900 W. Shokespeare MACBETH Yöneten: Kenan l?ık 2-3-910 Ocak AKM KOKSERSA.ONU 251 56 00/254 ( m 19 30. Pazar 16.00 Ira Levin ÖLÜM TUZAĞI Yöneten: Kortal Tibet 2-3 Ocak • Eugenie Labiche 10URCİNE ÎOKAĞI CİMYETİ Yön: Yılmaz Onay 9-10 Ocok AZiZ NEİIM SAhfitSI BdotkoyBeledıycsı 50208 53-507 43 82 Haldun Taner SERSEM KOCANIN KÖRNAZ KARISI Yöneten: Semih Sergen 6-7-8-9 Ocak Barbara Schottenfelt YEDİ KADIN Yöneten: Engin Cezzar 29-30 Arahk 2-3 Ocok • Yüksel Pazarkaya FERHAT'IN YENİ ACILARI Yöneten: Raik Alnıaçık 5^.-7-8-9-10 Ocak • Umİt Denızer UÇAN ŞEMSİYE Yöneten. Turgut Denizer 2-3-9-10 Ocak AKM ODA TIYATROSU 251 5600/254 Sd.Cor Peı Cum 19 00 CmM50D.l9.00PoBir.l5u0 Burak Mikoil Uçar UMUT CİNAYETİ Yön: Zekai Müftüoölu 29-30 Arohk 2-3 Ocak • fstvan Örkeny KEDİOYÜNÜ Yön: Can Gürzap 5-6-7-8-9-10 Ocok «TMUIUT SATIf »rttorMnT*»» H115 71 yaUnran» imtif : M H H GiMıDaı :SHKMr11M ı : m n a (J M) İ J Ş E H İ R T İ Y A T R O L A R I Harbiye M. Erluğru 1 Sahnesî (240 77 20> 8 OCAKTAN İTİBAREN MOLIERE TARTUFFE Türkçesi: Orhan Veli KANIK Yöneteır Jean Louis Martin BARBAZ (8-9-10-12-13-14-15- 16-17 Ocak) Kadıköy Haldjn Taner Sahnesi (349 04 63) John GUARE ALTI DERECE UZAK Türkçesi ve Yön: Tunç YALMAN 29-30 Aralık 2-3 Ocak CEP TIYATROSU 240 77 20 A. R. GOURNEY AŞK MEKTUPLARI Türkçesi: Armajjan ERSİN Yön: Hakan ALT1NER (12-14-15-19-21 -22-26- 28-29 Ocak) Fatıh K«al fiüri Sohnesr (526 53 80) 5 OCAKTAN tTlBAREN Memet BAYDUR VLADIMIR KOMAROV Yön: Engin ULUDAĞ (5-6-7-8 -9-10-12-13- 14-15-16-17 Ocak) Usküdar Musahipzade CelalSahnesi{333 03 97) HaşmetZEYBEK AYRANGEVEN Yön: Haşmet ZEYBEK (29-30 Aralık 2 Ocak) « Wıfty RUSSELL BİR KADIN Türkçesi: Semra KARAMÜRSEL Yön: Çetin İPEKKAYA (3 Ocak Pazar) Goziosmanposa Sahnesi (578 60 67) RefikERDURAN DELİ Yön: Çetin İPEKKAYA (2-3 Ocak) OYUN GÜNLERİ Salı 20 30 • Çarşamba 15 00-20.30 • Perfembfi 20 30 Cuma 20 30 • Cumartesi 15 00-20 30 • Pazar 15 00-18.30 HARBİYE M ERTU5RUL VE FATIH REŞAT NURİ GİŞELERİ 26 ARALIK PAZARTESİGÜNÜ BİLET SATIŞINA BAŞLAYACAKTIR Dİ6ER TIYATROLARIN BİLET SATIŞLARI BAŞLAMIŞTIR METRO GEZİLERİNE İLİŞKİN DUYURU Sevgili Ankaralılar, Metro inşaatına hemşehrilerimizin Cumartesi günleri yapmakta oldukları gezi, zemine beton dökülmesi çalışmaları nedeniyle 2 Ocak 1993 Cumartesi tarihinden itibaren bir süre durdurulmuştur. Saygılarımızla. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ AYNADA (AMLAR-2) Mücap Ofluoglu 20.000 lira fKDV içinde) Çağdaş Yavmian Ttirkocağı Cad. 39-41 Caialotlu-İKionbu > Ödeneli gonderilraez. PARLAMENTONUN BOYUTLARI Rflhmi Knmaş 20.000 lire (KDV içinde) Çağdaş YayınUm Türkocagı Cad 39-41 Cağaloğlu-tsıanbul örieMcU ftadertao. ANKARA-AJNKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Merhaba! Yeni bir yıl başlıyor bugün. Ben de merhaba diye baş- lıyorum yazıma. Koşullar ne olursa olsun yeni bir yıla umutla başlamak ister insan. Umutsuz olmayı, karam- sarlığı insanlığına yakıştıramaz. Güç koşullan aşacağı- na inanmak ister, sıradağların ötesinde birtepeye ulaş- mayı düşler. Düş kırıklığına alışmayı içine sindiremez! Yaşama gücünü de kırıklıklara direnerek hisseder ben- ce, o direnci sürdürme çabası ve umuduyla. Sizi o umutla selamlıyorum sevgili okurlarım, yeni yıl- da güzel olaylar yasamayı diliyorum, sevgiyle, hoşgö- rüyle kucaklaşmayı, özgürlüğe, barışa giden yolları kısaltmayı... Kara, aka bir anda dönüşmez elbet, gecenin gündüze ulaşmasında bir şafak saati de var değil mi? Belki çok iyimserim, ama yaşamımızdaki acı birikimlerin de bir şafak oluşturduğuna inanırım ben. Kan ve gözyaşı, acı- masız savaşlar, yeni yıla aç ve çıplak başlayan insanlar, çocuklar, barış özlemini daha çok derinleştirmiyor mu? Kalıcı bir barışı gerçekleştirmek bilincini geliştirmiyor mu? Bozuk düzen, yitik değerler, değişen yargılar ger- çek değerlerin boşluğunu derinleştirerek uyarmıyor mu insanları? O özlem, o bilinç, o uyarılar güzel bir şafak oluşturacak, karanlık, uzun gecelerden sonra güzel sa- bahlara uyanacağız elbet. Yılın ilk gününde daha güzel bir başkente uyanmanın sevincini kutluyorum ben. Anakent Başkanı Karayalçın'- ın bir armağanı okşuyor gözlerimi. Dün akşam Seymen- ler Parkı'na yerleşen heykelı güzel bir başkent oluştur- ma kararının kanıtı diye düşünüyorum. llhan Koman'ın biryapıtı bu. Yine uzun birçabanın ürünü, Galeri Nev'in yöneticisi Ali Artun'un emeğiyle gerçekleşti. llhan Ko- man'ın en güzel yapıtı değil, ama değerli sanatçımıza güzel birselam. Başkent alartlarında, parklarında başka sanatçılarımızı da selamlayacağız yakında. Paris'ten Selim Turan seslendi geçen akşam. Cebeci'de, Kurtuluş Alanı'na dikilecek Sarıkız heykelinin çalışmalarını bitiri- yor yakında. Mehmet Aksoyun çalışmaları da gerçek- leşme aşamasında. San-Art'ın güzel başkent projesi gerçekleşiyor, çağdaş bir başkent oluşturma çabaları yoğunlaşıyor giderek. Çirkinliğe karşm güzellikler üreti- liyor. Bu üretkenlıği her dalda, her alanda yaşamak ka- çınılmaz bir olay bence. Yeni yıl nedeniyle aldığım yüz- lerce kartta da hissettim bu gerçeği. ••• Yeni yılın öncesinde Ahmet Avcıoğlu'nun nikâhını kut- larken babasının güçlü soluğunu da hissettim yüreğim- de. O nikâh törenini ayrıca yazacağım dergideki say- famda. Beni çok duygulandıran, belleğimi, düşüncemi dalgalandıran bir tören. 196O'lı yıllara döndüm birden. Mesleğımizde yıldızların parladığı yıllara. Doğan Avcı- oğlu ile Akşam gazetesinin Ankara bürosunda buluştu- ğumuz akşam saatlerine. Bahçedeki kayısı ağacının altında oturur, düşierimizin kanatlarına takılırdık! Avcı- oğlu kanadı kmlmayan bir kişi, aydınlık bir yolun kararlı yolcusu oldu ölümüne dek. Önce Yön'de, sonra Devrim'- de ve ciltlerce kitabında halkını sevgiyle kucaklayan, aydınlatan, yeni ufuklar açan bir eylemin öncusü oldu. Karanlığı delmek, şafağı yaşamak için savaş verdi, çok acı faturalar ödeyerek, mahkemelerde sorgulanarak, hapislerde yatarak. O acı faturalar, yaşamının onur bel- geleri kuşkusuz. Çocukları babalarım yeteri kadar tanı- yOE mu bilmem. Ama tanımaları gerekir. Yalnız onun çocuklannın degiL başka çocukların da mesleğjmizin genç kuşağının da tanıması gerekir Doğan Avcıoğlu'nu. Fikir işçiliğini parlatan, boyutlandıran bir kişi mesleği- mizde, bir düşün adamı ve de bir düş adamı. Erken ayrıl- dı dünyamızdan, yokuşumuzdaki inişleri, mesleğimiz- deki aşınmayı, yozlaşmayı görmemesi sevindirici belki de... O nikâh törenini yeni bir yılın eşiğinde kutlamak il- ginç bir rastlantı bence. Avcıoğlu, adıyla sanıyla, anıla- rıyla bizi uyardı mı acaba? 1960'lardan 2000'lere doğru uzanan yolda ülkemizde ve dünyada neredeyiz, nasıl bir savaşın içindeyiz, bir fikir işçisi olarak neredeyiz, Tür- kiye'nin düzenine olumlu bir katkı, Türkler'in tarihine olumlu bir sayfa, hatta tek bir satır eklediğimizi söyleye- bilirmiyiziçtenlikle? ûnce özeleştiriye yönelmek gerekiyor galiba. Yanlış- ları doğrulan, çizgimizi saptıran, çarpıtan nedenleri saptamak gerekiyor. Sonra görev ve sorumluluğumuzu hissederek yeni bir solukla yeniden tjrmanmak yokuşu- muza. O soluk başka yokuşları da aşar eninde sonun- da... Doğan Avcıoğlunu anımsarken bir gerçeği daha de- rinden hissettim. Teknolojik gelişmeler yadsınamaz, ama mesleğimizi boyutlandıran o gelişmeler değil.. devler oluşuyor, cüceler devlerle yarışıyor, ama yarışı kim kazanıyor acaba? Öyle bir yarışla halkımız ne kaza- nıyor, ne yitiriyor? Cücelerin soluğu daha güçlû değil mi kimi zaman? Akşam gazetesinde rahmetli Kuvvet ile Anadolu baskısının gerçekleştiği dönemi anımsıyorum. Istanbul'dan matris kutusu gelir, gece sabaha kadar sayfalar kazınarak son haberler yerleşirdi. Son haberi ulaştırmak coşkusuyla uykuyu unuturduk. Kurucu Mec- lis'teki çalışmaları gecikmeden duyururduk okurlara. Doğan Avcıoğlu da Kurucu Meclis üyeleri arasında. Anayasa Komisyonu'nda çalışır, özgürlük ortamında bir dergi düşlerdi. fleri teknoloji, haberciiiği geride bırakt artık. Çağdaşlık nerede kaldı! Elbet yakalayacağız bir gün. Mesleğimizin doğrultu- sunda çalışmanın coşkusunu yeniden duyacağız. Çağ- daş teknolojiyle en son haberleri vereceğiz size... Yalnız en son değil, en güzel haberleri de vermek umuduyla. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 1/FazılHiisnüDağlarca- 1 nın bir şiir kitabı. 2/ Eko- nomik alanda kendi 2 kendine yeterli olrnaya 3 yöneten bir ülkenin reji- mi... Yüz metrenin kjsa 4 yazılışı. 3/ "Bu düzen 5 böyle mi gidecek/ 'ler filleri yutacak/Yedi nü- 6 fuslu haneye/Üç buçuk 7 laym yetecek" (Orhan Veli).. Belli amaçlarla 8 kurulmuş konutlar top- 9 luluğu. 4/ Hububat to- zu... Kimi çiçeklerin içinde bulu- nan. anlann bal yapmak için cmdikleri tatlı sıvı. 5/ Ince deri ya da ince kabuk... İnce gövdeli bir yelkenli. 6/ Yeryüzü parçası. 7/ Akıl... Öngün. 8/ Birişi yapürabil- me gücü... Doğu Karadeniz yöre- şine özgü bir tekne. 9/ Öbür yan... İsrail'in para birimi. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hidayet Sajm'ın bir tiyatro ya- pıtı. 2/ Avrupa'da bir başkent... Volevbol ve teniste oyunun her bir bölümüne verilen ad. 3/ Kent.. Radyum elementinin simgesi... Bir nota. 4/ Yaradaki irini boşaltmak için kullanılan bir tür ince boru... Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi. 5/ Notada durak işareti... Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark. 6/ Bir akjşkanın çekim ve sürtünme kuvvetleri nedeniyle akma eğilimine karşı gösterdigi iç direnç. 7/ Anlaşma. 8/ Uyan... Kurnaz, açıkgöz. 9/lstek, amaç... Bir renk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle