Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL1992 PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
Uluslararası Komisyon, yağmacılannelinden kaçmayaçalışanlann birçoğunun öldürüldüğünü bildiriyor
Yımaıılaıııı Aydın'a zaraıı 8 ıııilyoıı sterliıı
İngiliz Belgelerine Göre
ANADOLU
YANIYOR
Dr. Salâhi R. Sonyel
-4-
Yunan askerleri, Aydın'la Mende-
res ırmağı arasında bulunan Emirköy
ve Kadıköy'ü 21 haziranda ateşe veri-
yor; Türkler de misillemeye geçerek
Rumlara ait kimi çiftlikleri yakıyordu.
22 haziranda Akhisar ve Papazlı yeni-
den işgal ediliyordu.
Anadolu'da sürüp gitmekte olan bu
korkunç olaylardan kaygılanan, İs-
tanbul'daki ingiliz işgal gücü başko-
mutanı General Milne, İngiliz Savaş
(Savunma) Bakanlığı'na 23 haziranda
gönderdiği gizli telgrafında, İzmir ve
çevresinde durumun hayti dddi oldu-
ğunu; Yunanlann, kendilerine aynl-
mış olan bölgenin hudutlan dışına
yayılmaya başladıklannı bildiriyor,
şöyle diyordu: "Yunanlann Izmir'de
başlatmış olduklan olaylar yayılma
meyli gösteriyor ve Anadolu'da ciddi
olaylara yol açabilir... Durumun ne
kadar tehlikeli olduğunun anlaşılma-
sım umanm." tngiltere Dışişleri Ba-
kanlığı yetkililerinden George Kids-
ton, 27 haziranda kaleme aldığı bir
yazıda şöyle diyordu: "Tüm bu telg-
raflar, Paris'teki Banş Konferansı'na
ulaşırsa, Yunanlara, Jzmir'e çıkma iz-
ni verdiklerine herhalde pişman ola-
caklardır.
Aydın kırımı
24 haziranda Nazilli ikinci kez ve
Ahmetli işgal ediliyor; Tellidede savaşt
sonunda, Yunanlar, Ovaemir, Yeni-
köy ve Kadıköy'ü yakıyorlardı. Köy-
lerde ancak yaşlı ve sakatlar vardı,
halk daha önce kaçmıştı. Dolayısıyla
Yunanlar, bu yaşhlan ve sakatlan öl-
dürüyor; kanlı feslerini süngülerinin
uçlanna takarak Aydın'da gösteri ya-
pıyorlardı. 26 haziranda Yunanlar,
Balatçık istasyonunda yolculan tren-
den indiriyor; erkeklerin gözleri önün-
de kadınlara tasallut ediyor; aynı gün
(Türk kaynaklanna göre 29 haziran-
da), Aydın'da kmm başlatıyorlardı.
ızmir'deki İngiliz Başkonsolosu Ja-
mes Morgan, bu kırımı şöyle anlatı-
yordu:"Aydın'daki Yunan askeri bir-
bkleri, Türk evlerine üç yandan ateş
etmeye başlıyor; birçok Türk evi yağ-
ma edildikten ve sâkinleri öldürüldük-
ten sonra, evler ateşe veriliyordu.
Bunun ardından Yunanlar, Türk kesi-
mini top ateşine tutmaya başlıyor;
Türkler, yanan evlerden kaçarken Yu-
nan askerleri tarafından makineli si-
lahlarla, kendilerine daha önce silah
dağıtılmış bulunan yerel Rumlarca da
ateş edilerek öldürülüyordu. Yunan-
lar, Aydın'ı istila ettiİcten sonra, ilk
olarak tüm tanınmış Türkleri tutuklu-
yor; bunun ardından. silah aramak
özürüyle Türk evlerinde araştırma ya-
pıyor; kadınlara saldınyor; onlan aşa-
gılayarak degcuı eşjalannı alıyor;
bulduklan herkesi ve hatta kimi Hıris-
tiyanlan makineli silahlarla öldürü-
yor; güvenlik özürüyle yakaladıklan
her Müslümanı katlediyor; kadın ve
çocuklan evlere kapatarak kurşunlu-
yor; sonra da evleri yakıyor; böylece,
kınmla ilgili akla gelmedik her tür
vahşeti sürdürüyorlardı. Londra'daki
Müslümanlar BirüğTnce açıklandığı-
na göre, evlerini kendi kocalanna ait
silahlarla savunan dört Türk kadını-
na, bir insanın yapması olanaksız gö-
rünen gaddarbk yapılıyor; bu kadınlar
yakalanarak kazıklara çakılmak sure-
tiyle öldürülüyordu. Üzun kayıplar
listesine ek olarak 9 bin 176 Türk'ün
öldürülmüş olduğu tahmin ediliyor-
du.
• OsmanlıBankası
Müdürü Diacono, İngiliz
subayı Hodder'a verdiği
raporda, şunlan
söylüyordu: Türk
milisleri 29 haziranda
Aydın'a yaklaşırken,
Yunanlılar kenti
boşaltma karan aldı.
Yunan toplumu, bu
kararla çılgına döndü.
Albay Skinas'a
başvurarak, askerle
birlikte gitmeleri için
yalvardılar. Bu istekleri
reddedildi. Yinede
gitmek isteyenler, süngü
zoruyla geri
çevrildiler.
Bu sırada, İngiliz askeri istıhbarat
mensuplanndan Teğmen Hodder,
Denizli'ye yapmış olduğu bir turdan
dönerken, Aydın'ın doğusunda bulu-
nan Ömerli tren durağında, Aydın'ın
doğusunda harekâtta bulunan Türk
milis gücü komutanı Yörük Ali, 28 ha-
ziran günü, kendisine, Aydın halkına
hitap eden bir bildiri veriyor; Yunan-
lan şöyle uyanyordu: "Yunan askerle-
ri Aydın'ı üç güne dek boşaltmazsa,
güç kullanılarak oradan çıkanlacak-
tır." Aynı gün, Aydın kentinin kuze-
yinde çarpışmalar başlıyor; oradaki
Yunan güçleri Türklere saldınyor;
çarpışmalar 30 hazirana dek sürüyor;
bu tarihte Yunanlar kenti boşaltıyor
ve Türk askeri gücü komutanı Albay
Şevki Bey kente giriyordu. Boşaltma
sırasında Yunanlar kenti ateşe veriyor
ve kaçmaya çahşan Türkleri vurarak
öldürüyordu. Bu barbarlıklara görgü
tanığı olan Osmanh Bankası Müdürü
M. Diacono, İngiliz subayı Hodder'a
bu konuda bir rapor sunuyor; bu ra-
porda, Yunanlann Türkleri nasıl öl-
dürdüğü anlaülıyordu. Öldürülen
veya evlerinde yanarak ölen Türklerin
sayısı kesinlikle bilinmemekle birlikte,
Türkler, bunun, 2 binin üstünde oldu-
ğunu bildiriyordu. Yine aynı rapora
göre Türk milis gücü mensuplan, bu
sırada, kente girerek kendi dindaşlan-
nın kimilerinin öldürüldüğünü görün-
ce, misillemeye geçiyor ve Rumlan
öldürmeye başlıyordu. Yunan erleri,
kentten kaçmayı dileyen birçok Ru-
mun kendilerine eşlik etmesine karşı
çıkıyor ve onlan geri çeviriyordu.
29 haziranda Türk milisleri Aydın'a
yaklaşırken, Yunanlar, Aydın'ı bo-
şaltma karan alıyor; orada bulunan
Yunan toplumu çılgına dönüyor ve
Yunan askeri gücü komutanı Albay
Skinas'a başvurarak askerle birlikte
gitmelerine izin vermesi için yalvan-
yorlardı. 5 bine yaklaşık sivil Rum hal-
kı, canlannı kurtarmak için askeri
hatlan geçerek kaçmaya başlıyor; ama
ötekiler geriye çevriliyor ve kaçmama-
lan için süngülerle tehdit ediliyorlardı.
İngiliz Binbaşı Hadkinson'a bakıla-
yeniden işgal ediyor; ama askerler gel-
meden önce, yaklaşık olarak 100 kişi
dışında tüm Müslüman halk, Mende-
res ırmağını aşarak Çınar'a sığınıyor-
du. Denizli ve Çınar'daki Türk halkı,
Yunanlan Aydın'da ')ir kınm başlat-
makla suçluyordu. Bu olaylan, İngiliz
deniz gücü kurmay subayı Yarbay
S.S. Butler da 9.Temmuz 1919 tarihli
raporunda anlatmış; "Türkler Yunan-
lan İzmir'e sürmeye ve yitirdikleri böl-
geyi geri almaya kararlıdırlar" yoru-
munda bulunmuştu. Öte yandan,
İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkilile-
rinden Palmer, 25 temmuzda şu yo-
rumda bulunuyordu: "...Tüm Mende-
res vadisi oldukça verimlidir ve
Yunanlann bu yöreyi yakıp yıkmakla
ne denli bir yarar sağlayacaklannı gör-
mek güçtür."
Türk kaynaklanna göre Yunanlar,
Aydın savaşı sırasında kentin Müslü-
man semtini ateşe vererek 5 bin 800 evi
yakıyor; yangından canlannı kurtar-
mak için dışanya fırlayan Müslüman-
lar, Yunanlann piyade ve makineli
tüfek ateşleriyle taranarak öldürülü-
yor; korkulanndan dışan çıkamayan-
lar da diri diri yanıyordu. Türkler
Aydın'a girince, Rum halkı, Yunan-
larla birlikte yollara dökülüyor, ama
işgal komutanı, onlann kendisiyle bir-
likte gitmelerine izin vermiyor; Türk-
Belge no 12: İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Palmer, "Yunan me-
zalimi hakkında daha çok yorum > apmanın bir yaran olamaz" diyor...
cak olursa, Albay Skinas, perişan bir
durumda bulunan yerel Rum halkına
yardıma karşı çıkıyor ve bin 500 kişilik
Türk milis gücünün önünden kaçıyor-
du. Oysa ki komutası altında, silah ve
mermilerce iyice donaülmış 3 bin kişi-
lik bir askeri güç vardı. Albay Skinas
daha sonra tutuklanarak yargılana-
cak ve 20 yıl ağır hapis cezasına çarptı-
nlacaktır.
Yine Binbaşı Hadkinsonun anlattı-
ğına göre, oldukça üstün Yunan bir-
liklerince sanlmış bulunan 40 Türk
milis mensubu, teslim olmalan için
dört kez uyanda bulunulduğu halde
teslim olmuyor ve son kişiye dek "as-
lanlar gibi savaşarak" yaşamlannı yi-
tiriyorlardı. İngiliz kaynaklanna göre
Yunan ordusu, 3 temmuzda Aydın'ı
lerin onlan öldümıelerini, böylece,
Türk kınmı özürüyle yeni bir ilerleme
nedeni bulmayı diliyorlardı.
Kuvayı Milliye mensuplan Aydın'a
girince, bin kadar Hıristiyan'ın, Fran-
sız Sörler Okulu'nda ve daha bir iki
yerde toplanarak, uğrayacaklannı
tahmin ettikleri akıbetin dehşetiyle tit-
riyorlardı. Onlann arasında, Türk
semtlerini ateşe verenler, yüzlerce ma-
sumu öldürenler de vardı; ama Türk-
ler onlardan öç almaya tenezzül etme-
miş, hayatlannı bağışlayıp, yiyecek
dagıtmışlardı. 3 temmuzda yine Ay-
dın'a giren Yunanlar, çeşitli nedenlerle
kenti terk etmeyen 2 bin 500 Müslü-
man'ın birçoğunu öldürüyorlardı.
Aydın ilinin, uluslararası soruştur-
ma komisyonuna verilmek üzere 30
Temmuz 1919'da hanrlamış olduğu
rapora göre Aydın ve çevresinden 63
bin 700 Müslünian göç etmişti. Daha
önce 30 bin Müslüman'ın yaşadığı
kentte ancak 375 kişi kalmıştı. Aydın
çevresindeki 51 Müslüman köyü Yu-
nanlar tarafından yakılmış, eşya ve
hayvanlan yağmalanmışü. Sonıştur-
ma komisyonu ise raporunda şöyle
diyordu:
"Alevler içinde kalan mahalleden
kaçmaya çahşan kadın, erkek, çocuk
Türklerin büyük bir kısmı, mahalleyi,
kentin kuzey kısmına bağlayan bütün
yollan tutan Yunan askerleri tarafın-
dan nedensiz olarak öldürülmüşlerdir.
Yunanlar, 29'u 30'a bağlayan gece bir-
çok cinayet işledikten sonra kenti terk
etmişlerdir. 29 haziran^t temmuz ara-
sında meydana gelen yangınlar, Ay-
dın'ın 2/3'ünü tahrip etmiştir. Aydın'-
ın yakılması, yaklaşık 8 milyon sterlin-
lik bir hasar meydana getirmiştir."
Bu korkunç olaylardan tiksinen İs-
tanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser
Vekili Amiral Richard Webb, İngilte-
re Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden
Sir Ronald Graham'a 28 haziranda
gönderdiği özel bir yazıda, İstanbul'da
bile Türklerle Rumlar arasındaki ger-
gınliğin artmış olduğunu ve buna İz-
mir'in işgalinin neden olduğunu bildi-
riyordu.
"İşgal (Izmir'in işgah) pek doğal
olarak çok kan dökülmesine yol açmış-
tır \e >imdi de Türkiye'nin her yanında
olaylar çıkmasına neden oluyor. Ban-
dırma, Bursa, Sıvas, Samsun her yan-
da aynı durum... Aydın ilinde Rum-
larla Türkler birbirlerini toptan öldü-
rüyorlar... İzmir kanşıklık içinde: Her
iki yan da bu durumun düzeltilmesini
bizden bekliyor... Onlan, birbirlerinin
boğazlanna sanlmaya kışkırtan bir
durum yaratmak için elimizden geleni
yaparken, dostluk ve sevgi içinde ya-
şamalan için yine onlan sürekli uyar-
mamız ikiyüzlü bir davranıştır..."
Bu sırada İzmir valisinin bildirdiği-
ne göre, Urla ve Sivrihisar'ın Rum
sâkinleri, 28 haziranda, İzmir'in batı
ve güneyinde bulunan birçok köyün
Müslüman sâkinlerinin mallannı yağ-
malıyor ve onlan öldürüyordu. Bu-
nun üzerine İngiltere Dışişleri Bakan-
lığı yetkililerinden C.E.S. Palmer'ın, 3
temmuzda kaleme aldığı bir yazıda,
"geleneksel Yunan poütikası" şöyle
anlaülıyordu:
"Yunan geleneksel politikası, Türk-
leri daha da kışkırtmaya dayanır; şöy-
le ki, bu kışkırtmalar birçok Hıristiya-
nın katledilmesine yol açsın. Bunun
sonucu olarak Yunanlar, Türklerin
Hıristiyanlan yönetemeyecekleri id-
diasını çevreye yayacak ve Grekçe
konuşan halklann yaşadığı her bölge
üzerinde bir Yunan güdümü kurulma-
sı talebinde bulunacaklardır. Her ge-
çen gün, Hıristiyanlann bir kınma
tâbi tutulmalan tehlikesi artıyor."
Aynı yetkili, 12 temmuzda kaleme
aldığı başka bir yazıda şöyle diyordu:
"Yunan mezalimi hakkında daha
çok yorum yapmanın bir yaran ola-
maz. Sanıyonım ki, Anadolu içlerinde
bu mezalim sürüyor. Küçük Asya'da
Yunan birlikleri ve öldürülecek Müs-
lümanlar bulunduğu sürece bunlar
sürüp gidecektir."(Bkz. Belge No. 12)
SCRECEK
KomutanNusret, ertesi gün okullann açılacağını düşünerek, askerlerine kesin talimatını veriyor:
'Ateşe karşıbkvermeyîn^ çocuklarrahatuyusun^
AZERBAYCAN
CEPHESİNDE
Hicran Öge Goltz
-1-
Ermenistan'ın Kafan kenti yakınla-
nndaki Sayıflı köyünde ve çevredeki
mevzilerde bir gün geçirdikten sonra,
akşam saatlerinde geldiğim Kubath'-
da tanışıyoruz komutanla. Bu kente
giriş iznim yok ve bu da beni huzursuz
ediyor. Komutanın bir tek sözü bile
oradan ilk bulduğum araçla uzaklaş-
telsizden, cephedeki askerleriyle görü-
şüyor: "Hiç kimseden çıt çıkmayacak.
Ateşkes karanna kesinlikle uyula-
cak."
Dört bir tarafımız, çeşitli mesafede
ve yükseklikte tepelerle çevrili. Köyle-
rin ışıklan yanıp yanıp sönüyor. En
yakındaki köy, bir Ermeni köyü. Ko-
mutan, "En çok buradan ateş açarlar.
ep bu
dir" diyor. Hemen onun iki tarafında,
bize biraz daha uzaktaki iki köyden
biri Ermenistan'ın, ötekiyse Azerbay-
can'ın. öylesine içiçe ki! Görünürde
iki ülkenin sının yok. Ama savaş, bu
iki mahalle gibi görünen köylerin ara-
sında görünmeyen bir engel oluştur-
muş. Aşılması mü.-nkün değil...
"Şurası Laçin." Çok yakında oldu-
ğu, ışıklanndan belli. Dağlık Kara-
bağ'ın dağlan biraz daha uzakta.
Nusret komutan, eski Sovyet ordu-
sundan emekli olduktan sonra St. Pe-
tersburg'a (Leningrad) yerleşip, tica-
rete başlamış. 17 mayıs tarihli bir
gazetede Ermenistan Parlamentosu'-
nda alınan Şuşa'nın, Dağlık Kara-
bağ'ın başkenti olacağı karannı oku-
duktan sonra Azerbaycan'a gelip,
orduda görev almış. "Ailemi, işimi
orada bıraktım. Çocuğum, ilk kez bu
yıl benden ayn okula başhyor..."
Bir gece önce Kubath'nın merkezine
yoğun top atışı olmuş. Ama komutan
"Karşılık verilmeyecek" emrini ver-
cuklann rahat uyumasını istedim"
diyor. Nusret komutana göre, bölgede
yaşayan çocuklann yüzde 80'inde ruh-
sal rahatsızlık var.
Hava gittikçe serinliyor. Ay, Dağlık
Karabağ tarafından batıp, gözden
kayboluyor. Karanlıgı, gökyüzünde
bir ışık bozuyor. Ardmdan güçlü bir
patlama. İkinci ışıkta saate bakıyo-
rum: 21.30. Ermeniler ateşkesi bozdu.
Arabaya koşuyonız. O anda da telsiz-
de biranons: "Komutanım, Ermeniler
Safıyan'a attılar." Komutan, bekle-
melerini emrediyor. Safiyan, Laçin'de
Azerbaycan kontrolündeki bir köy.
Henüz başka merkezlerden her hangi
bir haber yok. Derken, Ermeniler, he-
defleri arttınyor ve bir kaç değişik yere
saldırdıklan, bu tepeden gün gibi belli
oluyor. Aşağı yukan yanm saat sonra
telsizden bağınyor Nusret komutan:
"Ateş!.." Her şey hızlanıyor. Haritada
saptamalar yapılıyor "Biraz sağa, bi-
raz aşağıya, dikkatli olun." Hem bu-
lunduğumuz yerden, hem telsizden
duyduğumuz top ve roket sesleri birbi-
Kubatlı ve Laçin cephelerine götüre-
ceğim, her yeri göreceksin" diyor. İşte
serüven, onun dudaklan arasmdan çı-
kan bu bir kaç söz üzerine başbyor...
Kenti terkedip, yukanlara doğru
tırmanmaya başlıyoruz. Aracı yol ke-
nannda durdurup, dışanya çıkıyoruz.
Güneş, tepelerin ardında kaybolur-
ken, ortalığı kıpkızılhk kaphyor. Ne
kadar süreceği belli olmayan bir ses-
sizlik, temiz dağ havasını algılamamızı
güçleştiriyor, hatta unutturuyor.
"Dinle, ne kadar sakin, değil miT'
diyor komutan. "Manzaraya bak, ses-
sizliği dinle. Biraz sonra kulaklannı
patlatacak gürültü başlayabilir. Oysa
beş yıl öncesine kadar Ermeni'siyle,
Azeri'siyle bu topraklarda banş içinde
yaşıyorduk. Bu verimli topraklar, he-
pimize yetiyordu. Ama ne yazık ki,
onlar paylaşmayı değil, hepsini istedi.
Huzuru bize de kendilerine de çok
gördüler. Savaşı başlattılar..."
Yalnızca aşağılardaki derinliğe ba-
kıyorum, bir şey söyleyemiyorum.
"Haydi gidelim" diyor, yola devam
ediyoruz.
Bir tepedeyiz. Komutan, arabadaki Dağlık Karabağ'da bir Ermeni köyü: Canyatak. Azeriler, hedefi tutturmuş... (Fotoğraf: HİCRAN ÖGE GOLTZ)
nne kanşıyor. Biraz sonra telsizde bir
ses, bir arabanın geldiğini haber veri-
yor. "Bekleyin, hepsi toplansınlar, bir
arada vuraüm." Az sonra yine telsiz-
den tüfek ve bomba patlamalan duyu-
luyor. Sonra yine sessizlik, sessizlik...
Komutanın söylediğine göre, bu
yaklaşık bir saat süren çatışmanın
Azerbaycan'a maliyeti 400 bin ruble (3
milyar TL). "Dağlık Karabağ belki
tarüşüır, ama Laçin, onun köyleri ve
sınırdaki köyler, bizim topraklanmız"
diyor komutan. Harita üzerinde, Dağ-:
lık Karabağ'da bir noktayı gösteriyor
parmağıyla: "Burada insan yiyen kö-
pekler yetiştiriliyor. Çok pis bir sa-
vaş." Neyi kastettiğini tam anlayamı-
yorum, ama yine de soramıyorum.
Top atışlan yeniden başhyor. Ama
eskisi kadar güçlü değil. Genellikle de
Ermeni cephelerinden geliyor. Bura-
dan aynlıp, patlamalann daha az du-
yulduğu Kubatlı'ya dönüyoruz.
Komutan burada soruyor: "Türkiye
güçlü bir ülke. Neden yardım etmiyor?
Oysa Amerika, Fransa ve Lübnan yal-
nız bırakmıyor Ermenileri, her tür yar-
dımı yapıyor." Askerlerden biri atılı-
yor: "Komutanım Türkiye yardım
verdi."
Konuşma, kırka yakın gönüllü as-
kerin gelişiyle kesiliyor. "Tankcı var
mı içinizde" diye soruyor komutan.
Ses yok. "Roketatar İcullanabilen?"
Yine ses yok. Çünkü içlerinde nitelikli
asker yok. Komutan, her gönüllü gru-
ba yaptığı konuşmayı yineliyor: "Pe-
kala. Sanıyonım, gelmeye karar verdi-
ğinizde, buranm bir gençlik kampı
olmadığını biliyordunuz. Şimdi sizler,
ülkenizı savunmak için düşmanla sa-
vaşacaksınız. Gerekirse öleceksiniz.
Bunun bilincinde misiniz?"
Koro, içten geldiğine en küçük bir
kuşku duyamayacağınız içtenlikle,
tüyleremizi diken diken ederek haykı-
nyor: "Evet!"
Komutanın nasırlanmış yüreği, bu
yanıt karşısında öylece duruyor mu?
Kim bilir? Sert adımlarla araana doğ-
ru ilerliyor. Hiç bir açıklama yapma-
dan. Cepheye gidiyor yine. Bizi orada
bırakarak...
StRECEK
POLTI1KA VE OTESI
MEHMED KEMAL
UstaİşiSaz.-Istanbul'un ara sokaklartnda çocuk bolluğuna rastlanır.
Sinop'ta tersine, sokak araları ve kahveler yaşlılarla dolu.
Burada çocuklaraz, ihtiyarlar çokyaşıyor. Neden diye sor-
duğumda hava, su, balık diyorlar. Buna dağlara doğru
yöneldiğinizde ormanı da katın... Hava, su, orman, balık!..
Bakkal Osman'ın dükkânında akşam için nevale düzer-
ken gözüme bunlar çarpttı. Bugünlerde, balıklardan bar-
bun çokmuş. Lüfer, kalkan yavrusu yeni yeni parlıyor.
Eskiden Sinop'ta balıkçılar çoktu, şimdi birkaç dükkân kal-
mış. Aldığımızı aldık, verdiğimizi verdik, akşam için topar-
landık. Bakkal Osman buranın her şeyi, her şey sorulur,
yanıtı daalınır.
Yol arkadaşımız Kemal, "Akşama bir de bağlama bula-
bilirmiyiz?" dedi.
"Odanesi?"
"Akşama bir bağlama şöleni vermek isterim."
"Çalar mısın?"
"Eh, biraz" dedi. Anlatmaya koyuldu. Epey sahnelerde
çalmış, çoluk çocuğa kanşınca bırakmış. Arada bir canı
çekiyormuş. Bakkal Osman,
"Buluruz," dedi. Sonra yanındakine döndü, "Şimdi şu-
radan Apo geçti. Belki şurdaki kahvededir. Hele bir koş!.."
Buyurduğu bir koşu gitti, kahveden Apo'yu (Abdullah'ı)
alıp getirdi. Çakırkeyifti Apo...
"Osman Emmi bizi çağırtmışsın."
"Bize bir bağlama gerekli de..."
"Kim çalacak?"
Kemal'i gösterdi, "Konuğumuz."
Şöyle bir süzdü Apo, "Ben herkese bağlama vermem.
Sınarım. Sınava sokarım."
"Olur" dedi Kemal.
Limandan kalktık, dar sokakları dolanarak Apo'nun atöl-
yesine geldik. Yerler talaşlarla dolu, günlerdir süpürülme-
miş. Duvarlarda aletler asılı. Keserler, çekiçler, testereler,
kıl testereleri, keskiler, zendeler, bağlama yapmaya elve-
rişli hangi aleti düşünürseniz duvara asılı... Bir bağlama
yarım kalmış, frezeye sıkıştırılmış tezgâhın üstünde yatı-
yor. İki bağlama tavana asılı...
Birini indirdi, Kemal'in eline verdi, "buyur"
Kemal, bağlamayı aldı düzenini ayarlamaya çalışıyor.
Biz bilmiyoruz, Kemal'in gerçekten çalıp çalmadığını, he-
yecanlıyız... Tezene teller üstünde dolanırken kıvamını
buldu, inceden akmaya koyuldu. Apo'nun gözleri parta-
mış, bizim içimiz ısınmıştı. Saz, usta işi bir doğrultuya gir-
mişti. Apo, birden atılmış, Kemal'in elinden sazı kapmış,
çalmaya başlamıştı.
Bir süre gözleri fıldır fıldır, uzaklara bakarak çaldı. Sazı
yeniden Kemal'e uzattı,
"Ustaymışsın, saz senin!" dedi.
Gözlerinden birkaç damla yaş akar gibi oldu. Kemal,
sazın tam beline bastıra bastıra bir Konya havası vurdu.
"Bunu herkes çalamaz" dedi.
Sonra bir uzun havaya geçti, yol gösterdi.
Sazlar ve sazcılar birbirlerini tanımışlardı. Biri saz ça-
larken, öteki ağzıyla tirinam, tirinam diye eşlik ediyordu.
Sanki kutsal bir şeyi almış, atölyeden çıkmıştık. Sazı verdi.
"Ben yarın Osman Ağabey'den alırım" dedi.
Sonradan öğrendim ki, Sinop, öteden beri saz yapımı ve
sazları ile ünlüyriüş. Ertesi gün çarşı içinde dolaşırken,
birkaç saz yapan dükkân da gördüm. Sinop'un bir ünü de
sazmış... Buna bir de kalesini, limamnı ekleyiniz. Sinop'un
«görünümü canlı olarak ortaya çıkar...
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/ Entrika ve karşıt-
lıklara, yanılmalara
dayanan hafif ko-
medi... Berilyum ele-
mentinin simgesi. 2/
Bir tur İngiliz bira-
sı... Bolivya'nın baş-
kenti. 3/ Bir Avrupa
ülkesinin para biri-
mi... Oylumlu. 4/
Bitkileri inceleyen
bilim dalı. 5/ Dü-
şünce ve duygulann,
söz ya da yazıyla gü-
zel ve etkili bir şekil-
de anlatılması sana-
tı.6/ Uzaklık işareti... Çocuk. 7/
Halk dilinde babanın kız kardeşine
verilen ad... Itici neden, güdü.8/
Şöhret... Bir nota... Balık yakalama
aracı.9/ Eski yapı ya da kent kalın-
tısı... Söyleyiş özelliği.
YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Şarkı,
dans, hokkabazlık gibi değişik dal-
lara özgü ve aralannda ilişki olma-
yan oyunlardan oluşan gösteri. 2/
Felsefede bir durumdan başka bir
duruma geçmeye verilen ad... Yeraltında belli bir maden alanı.
3/ Kulplu ve ağzı kapaklı bakırdan su kabı... Büyük erkek kar-
deş. 4/ Kol gücünü geliştirmek için kullanılan gürgenden jim-
nastik aracı. 5/ Bireyler arasında ortak bir simgeler sistcmiyle
gerçekleştirilen anlam ve bilgi alışverişi. 6/ Bir nota... Avuç içi...
Uğraş.7/ Tek deste kâğıtla oynanan bir tür iskambil oyunu.8/
Baryum oksit ya da baryum hidroksit... Hayvanlarda semizlik.9/
Olaylar ve yaşam koşullan karşısında güçsüz ve sıkıntılı duru-
ma düşmüş olan... Ceviz ya da badenv içi.
01.01.1951 - ....
ACIKAYBIMIZ
Odak Yayınevt'nin sahibi,
Olgu Ajans'ın kurucusu
Ali-Aslı'nın babası
Değerli eşim, yol arkadaşım
(Mülkiyelij
MEHMET
FİLÎZ'i
kaybettik.
Cenazesi 28.9.1992 Pazartesi (bugün) Karacaahmet
Mescidi'nde kılınacak öğle namazını müteakip,
Karacaaahmet'te toprağa verilecektir.
ASUMAN FİLİZ
BAŞSAĞUĞI
Değerli arkadaşım
iyi insan, iyi dost
MEHMET FÜJZ'İ
ani kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz.
Tüm dostlara ve aüesine başsağlığı dileriz.
SELAHATTİN YILMAZ. ADNAN ABSLAN. EMİN GÖKSAL
CİHANGİR GÜNDÜZ. NAZMİ KAKI