Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL1992 PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
14kişi, ölüm orucunda hayatını kaybetti
Hak ahrken yitirileıı yaşamlar
12 Eylül Yargılamaları
SÜNGÜNÜN
UCUNDAKİ HUKUK
DENİZ TEZTEL
-3-
12 Eylül Hukuku'nun uygulandığı
mahkemelerde yaklaşık 100 bin kişi
yargılandı. 60 bin kişi cezaevlerinde
kaldı. Mahkemeler 'emir ve komuta'
zinciri içinde "süratli" davranmak is-
tiyorlardı. Ancak binlerce insan gö-
zaltında olduğu için saruklann savcı-
hğa çıkanlması aylar. ilk duruşmala-
ra çıkanlması yıiiar alıyordu.
Mahkemelere çıkan sanıklarsa hem
yargılamalann haksızlığını hem de
cezaevindeki baskılan anlatmak isti-
yorlardı. Ama onlan kimse dinle-
mek istemiyordu. Zaman zaman
dövülerek salondan atıldılar, zaman
zaman duruşmalara getirilmediler.
Zaman zaman 'açlık grevi' yaptılar.
14 kişi 'ölüm orucu'nda yaşamını yi-
tirdi. Tüm baskılara karşın insanlar
direniyordu.
Baa insanlar da 12 Eylül Hu-
>ezaevlerindel2
Eylül'ün ilk gününden
itibaren korkunç
# baskılar uygulandı.
İnsanlara kâgıt, kalem
verilmedi...Insanca
yaşam için gerekli her
#şeyyasaklandı...
İnsanlar hücrelere
kondu, hergün
dövüldü... Tutuklulann
karşı çıkışlanyla zaman
zaman cezaevi yaşamı
normale döndü.
kuku'nu tam anlamıyla uyguladıkla-
nnı ispata çalışıyordu. İstanbul Sıkı-
yönetim Savcısı Hâkim Albay Süley-
man Takkeci'nin odası gazetecilerle
dolu. Çok önemli bir konuda acıkla-
ma yapacak. Televizyon ekibi bekle-
niyor. Takkeci "Zor işimiz çok zor,
yetişemiyoruz. Daha çok savcıya.
hâkime ihtiyaç var" diyor. Gazeteci-
ler sivil mahkemelerde görev yapan
birçok savcı ve hâkimin sıkıyönetim-
de görev yaptığmı hatırlatınca Tak-
keci 'Olsun. Onlar da çok ağır davra-
nıyorlar. Hoş askerlerden de ağır
davranan var. Kılı kırk yaran var.
Biraz süratli olmak lazım" diyor.
Evet herkes süratten yana...
Televizyon kameralan odaya gi-
rince sohbet bölünüyor. Herkes yeri-
ni alıyor ve Takkeci açıklamasını
yapıyor: Devrimci Sol davası açıldı.
Ancak bu davanın ilk bölümü. De-
vamı gelecek. İlk etapta 428 kişi hak-
kında dava açıldı. 1436' sı için idam
isteniyor. Elinde yazılı 5-6 sayfalık
bir metni televizyon kamerasına
okuyor. Çekim tamamlandıktan
sonra gazeteciler davanın aynntısını
sonıyorlar. Hangi eylemler yapılmış,
kimler hakkında dava açıldı, idam
dışında istenen cezalar ne?.. Takkeci
gazetecilerin aynntılı sorulanna ke-
sin yanıtlar veremiyor. Bir gazeteci
"iddianame nerede? Bize iddianame-
yi verirseniz orada bu aynntılan bu-
luruz" diyor. Takkeci "İddianame
daha hazırlanmadı. Çok kalın bir id-
dianame olacak. Arkadaşlar üzerin-
de çalışıyorlar' diyor. Bu açıklama-
dan 3-4 ay sonra iddianame gazeteci-
lere veriliyor. Davanın ilk oturumu
ise bir yıl sonra yapılıyor.
Herkesin acelesi vardı... Ama bazj
kişiler de her işi mesai saatinde yap-
mak isterdi. Selimiye Kışlası'nın du-
ruşma salonlanndan biri. Salon tık-
lım tıklım dolu. Saat 18.00'e yaklaşı-
yor. Avukatlar saruklann tahliye
edilmesirü istiyorlar. Avukat Bahri
Bayram Belen. müvekkilinin çok
uzun zamandır (utuklu kaldığını, ce-
za verilse bile yatılan sürenin bu ce-
zayı karşılayabileceğini anlatılyor.
Hâkim uyanda bulunuyor: "Kısa
kes"... Avukat "Ama efendim, bun-
lan anlatmam lazım" diyerek devam
ediyor. Hâkim sıkıntılı sıkıntılı etra-
fına bakınıyor. ye'rinde kıpırdanıyor
ve 'Kısa kes... Kısa kes servis otobü-
sü kaçacak' diyor.
Aynı duruşma salonunun içinden
geçilerek hâkimlerin oturduğu bir
odaya geçilirdi. Hâkim odasının baş-
ka girişi yoktu. Bazen askerler elle-
rinde tepsiyle duruşmalar devam
ederken ağır ağır dinleyicilerin, sa-
ruklann, avukatlann arasından,
mahkeme kürsüsünün önünden ge-
çerek odaya çay servisi yaparlardı.
Buna kimse ses çıkarmazdı.
Bir gün çay servisı için salona giren
askeri, kapıdaki asker durdurdu ve
içeri giremeyeceğini söyledi. Elinde
iki çay bulunan asker geçmek için ıs-
rar etti. Kapıdaki direndi ve "Duruş-
ma var, ara verilince gel" dedi. Diğe-
ri çaresiz oradan uzakJaştı. Daha
sonra odadan bir yüzbaşı çıktı. Du-
ruşma salonunun kapısına baktı.
kapıda duran asker yoktu. Salonu
gecip dışan çıktı. Kısa bir süre sonra
elinde bir bardak çayla döndü. O
arada kapıdaki asker de tekrar yeri-
ne gelmişti. Askerin önünde durdu,
bir tokat attı ve "Niye çaycıyı bırak-
mıyorsun içeri' dedi...
Yaşam, emir ve komuta üzerine
kurulmdu Birileri emrederdi birile-
ri uygulardı... Olaylara göre yeni
kurallar getirildi. Eğer insaniar kori-
dorlarda dövülüyorsa koridorda fo-
toğraf çekmek yasaktı. Yok duruş-
mada dövülüyorsa yayınlamak
yasaktı. Tek tip elbise giymeyi pro-
testo eden sanıklar atlet ve donla ge-
liyor ya da duruşmalarda tek tip elbi-
selerini yırtıyorlarsa bu fotoğraflar
yayınlanamazdı. Eğer sanıklann
üzerinde kazak varsa ve sakin sakin
oturuyorlarsa. hâkim de fotoğraf çe-
sanıklar cezaevindeki baskılan an-
latmak istiyorlar. Ülkü her şeyin bir
zamanı olduğunu söylüyor. Sanıklar
sorunlan dinlenmezse kimlik bildir-
meiyeceklerini söylüyorlar. Ülkü
'Cezaeviyle sorununuz varsa o, ida-
renin işidir. Yargı organı dert dinle-
me organı değildir' diyor. Sanıklar
"dertlerinı anlatacak başka yer olma-
dığınf söylüyorlar ve konuşmak için
ısrar ediyorlar. Ama Ülkü, tutanak-
lara saruklann kimlik bildiriminde
bulunmadığını yazdınyor.
Ülkü tek tek sanıklann üzerindeki
giysileri de tutanaklara geçirtiyor.
Ülkü ve sanık arasında şu konuşma
geçiyor:
-Sanığın üzerinde bej kazak...
-Hayır rengi gri
-Peki gri kazak. Altında beyaz
don..
-Ha>ır kemik rengi.
-Peki kemik rengi. Ayağında terlik
-Ha> ır tokyo
Sanık yerine oturuyor, ikinci sanık
ML" yazan bir pankart çıkanyor.
Askerier sanıklann üzerine atılıyor.
Ve hepsi dövülerek dışan çıkanhyor.
Ülkü, sanıklann slogan attıklannı,
pankart açtıklannı ve 'duruşma inzi-
batını' bozduklannı tutanaklara ge-
çjrtiyor. Duruşmadan 2 kez "inzibat
bozduğu" gerekçesiyle çıkanlan sa-
nıklar bir daha duruşmaya alınrru-
yor. Duruşmalarda savunma bile
yapamıyorlar. Böylece yıllar süren
yargılamalar sırasında sadece iki kez
duruşmaya gelebilen yüzlerce sanık
oldu.
Ölüm orucu
ve sonuçları
Zaman zaman tutuklular cezaev-
lerindeki baskılan protesto etmek
için uzun süreli açlık grevi yaptılar.
Bazen de açlık grevleri ölüm orucuna
dönüştü. Sonuçta istenen haklar
alındı. Ama karşılığında yaşamlar
kaybedildi. Ölüm oruçlannda 14 kişi
yaşamını yitirdi.
Eğer insanlar koridorlarda dövülüyorsa fotoğraf çekmek yasaktı. Yok duruşmada dövülüyorsa yayınlamak yasaktı.
kilmesine izin verrnişse sadece bel-
den yukansı yayınlanabilirdi.
Metris'teki Baştabya duruşma sa-
lonu TİKKO-3 davasının ilk oturu-
mu. 208 sanıkh dava. Tutuklu 128
kişinin çoğu.'tek tip elbiseyi' protes-
to ediyor. Üstlerinde kazak, tişort,
atlet, altlannda don veya şort var.
Duruşma Yargıcı Binbaşı Atilla Ül-
kü. Kimlik tespiti yapılacak. Ancak
geliyor. O da kimlik bildirmeyeceği-
ni söylüyor.
Ve kıyafet yazımından sonra sanık
duruşma inzibatını bozduğu gerek-
çesiyle salondan çıkartınlıyor. Be-
şinci sanığa kadar bu uygulama
devam ediyor. Beşinci sanıktan son-
ra bir anda salondaki sanıkJar ayağa
kalkıyorlar ve slogan atmaya başlı-
\orlar. Bir sanık üzerinde "TKP,
Cezaevlerinde 12 Eylül'ün ilk gü-
nünden itibaren korkunç baskılar
uygulandı. İnsanlara kâgıt. kalem
verilmedi...İnsanca yaşam için ge-
rekli her şey yasaklandı... İnsanlar
hücrelere kondu, her gün dövüldü...
Tutuklulann karşı çıkışlanyla za-
man zaman cezaevi yaşamı normate
döndü.
12 Eylül ideolojisinin devamı olan
BİR GAZETECİ ANLATIYOR
Yaşananlar duvarlann arasında kaldı
Sevim Ertemur 12 Eylül Hukuku'-
nun tanıklanndan. 1983 yılının nisan
ayında gazeteciliğe Ulusal Basın
Ajansf nda başlayan Ertemur, ağus-
tos ayının sonlanndan itibaren Seli-
miye Kışlası'nda davalan izlemeye
başladı. İlk günler o kargaşa içinde
tam bir şaşkınlık yaşadığını betirten
Ertemur o günleri şöyle anlatıyor:
"Sıkıyönetimde göreve başladığım-
da, savcılıklar ile Selimiye. Metris ve
Baştabya"daki mahkeme salonlan
arasında, tam bir maratonun içinde
kendimi buldum... Diğer gazeteci ar-
kadaşlar yıllardır burada görev yap-
tıklan için birçok şeye alışmışlar.
Ancak, benim şaşkınhğım sürüyor-
du. İnsanlar duruşmalar sırasında
duruşmalara don-atletle gelerek. kah
tek tip elbiselerini duruşmalarda par-
çalayarak. çıplak tenlerine inen jop-
lara, tekmelere karşı koyarak bu
uygulamayı protesto ettiler? Dışan-
daki kara rağmen. Selimiye'nin kas-
vetli koridorlannda ve tam anlamıy-
la dağ başı olan Metris'te. don-atletli
eylemler ta ki, ölüm orucuna ve ölüm
orucunda dört kişinin ölümüne ka-
dar sürdü. Sonuçta. tek tip elbise
uygulamasından vaz geçildi. ama
karşılığında dört kişi canını vermişti.
Kim haklı? Niye haklı? Niçin haklı?
Tabii ki taruşılır. Belki bana fazla
söz söylemek de düşmez. Zaten kim-
seleri yargılamak gibi bir hakkı ken-
dimde hiç görmüyorum. Ben sıkıyö-
Bir sanık üzerinde "TKP/ML" yazan bir pankart çıkanyor. Askerler
sanıklann üzerine atılıyor. Ve hepsi dövülerek dışan çıkarıkyor.
slogan atıyor, dövülüyor. avukatlar
duruşma salonundançıkanlıyordu...
Her şey kanşıktı...Yavaş yavaş alış-
maya başladığımı sandığımda. ceza-
evlerinde "Tek tip elbise uygula-
ması"na geçildi... 3 Numaralı Askeri
Mahkeme'de yeni bir dava başhyor.
THKP C Üçüncü Yol davası. Sa-
nıklann çoğu subay. O soğuk kış
gününde duruşmayı izlemek üzere
salona girdiğimizde, don ve atletle
oturan tutuklu sanıklan görünce ya-
şadığım şaşkınlığı ve üşümemin bir
kat daha artmasını unutmam müm-
kün değil. Üçüncü Yol davası sanık-
lan. "tek tip elbise uygulamasını
protesto için duruşmalara ilk don ve
atletle çıkan sanıklar" olma özelliği-
ni kazanırken, ilk şaşkınlığımı atlat-
tıktan sonra yüzüme bir gülümseme-
nin vayıldığını hatırlıyorum...
Sonraİci günlerde de bu eylemler sür-
dü. Cezaevlerindeki bazı örgüt dava-
lannda yargılanan sanıklar kah
netim mahkemelerini izlerken, tarih-
ten bir kesit yaşıyordum. Açılan
davalan, istenen cezalan. verilen ka-
rarlan elbette ki gazetelerde okudu-
nuz. Ancak. yaşananlann büyük
bölümü galiba o duvarlar arasında
kaldı.
Her gün değişik bir olayla karşılaşır-
dık. Bir gün "Ne %ar, ne yok?" diye
koridorda dolaşırken. henüz emni-
yetten getirilmiş, elleri kelepçeli bazı
insanlarla karşılaştık. Bir tanesi, diz-
leri üzerinde yerde oturuyor ve ke-
lepçeli elleriyle banka yaslanıyordu.
Yüzünde büyük bir acı vardı. Dikka-
timizi çektiği için ilgilenince, Hürri-
yet Gazetesinin muhabiri olduğunu
öğrendik. Gazetede > eraltı dünyasıy-
la ilgili olarak son iki gün üst üste
manşetten yayınlanan haberi yazan
muhabir... Haber üzerine gözaltına
alınmış. "nazik" bir sorgulama sonu-
cu. banka bile oturamayacak hal-
deydi. Çok işkence gören bu muha-
bir arkadaş. daha sonra tehdit tele-
fonlan da aldığını belirtilerek, alela-
cele gazetesi tarafından Amerika'ya
gönderildi. Bu onun için, bazı gazete-
lerin Amerika muhabiri olmasının ve
daha sonra da sosyete için Amerika'-
dan pahalı ayakkabılar ithal etmesi-
nin başlangıa oldu.
Babam hep "iki şahitle adamı ipe
yollarlar" derdi de inanmazdım. Bir
gün izlediğim bir davada iki genç kız
yargılanıyordu. 2 yıldır tutuklulardı.
Çalıştıklan küçük atölyede, şarkı mı,
türkü mü söylemişler. Böylece, ko-
münizm propagandası yapmışlar
güya. Patronlan şikayet etmiş. İnan-
dına bir kanıt ve tanık yok. Ama,
mahkeme onlara ceza vermiş. Askeri
Yargıtay delil yetersizliğinden boz-
muş ve dava dönmüş geri gelmiş. Ve
ikinci karar; Beraat, beraatle birlikte
de tahliye. Ama, kızlara bakıyorum,
hiçbir sevinç belirtisi yok. Günlerçe
kafamı meşgul etmişti bu olay. İki
gencecik insan. sadece bir şikayet
üzerine koskoca 2 yıllannı cezaevin-
de geçirmişlerdi. Beraat karan verile-
bilirdi, ancak onlara bu 2 yıllannı
geri vermek mümkün müydü?
Her bir neyse, yargılayanlar, yargıla-
nanlar, direnenler. teslim olanlar,
baskılar sonucu şizofreni olanlar ya
da çeşitli hastalıkîara yakalananlar...
Anlatmakla. örnekler vermekie biz-
mez. Ama, mahkemelerde yaşanan-
lann yanı sıra beni hep üzen. etkile-
yen ikinci bir yan vardı ki, o da ailele-
rin yaşadığı dramlar... Çocuklan,
eşleri. babalan için hakaretlere, kötü
sözlere, arada bir jop yemeye aldınş
etmeksizin mahkeme kapılannda sü-
riinen ana, babalar. eşler, çocuklar,
kardeşler... Avukat parasını ödemek
için tarlasmı. çitini, çubuğunu. ökü-
zünü. ineğini satanlar... Bazen de,
kann tokluğuna ya da köyden getiri-
len bir tavuğa veya sepet dolusu
meyveye, una, bulgura karşılık yapı-
lan avukatlıklar... Duruşmanın orta-
sında salona giren bir annerün, yar-
gıçlara, hiç kımseye aldırmaksızın
oğluna öpücük gönderip el sallama-
sı, duruşma aralannda tutuklulara
atılan kırmıa çiçekler, çiçeklerle bir-
likte kıtiama çay içmeyi seven oğula
bir ananm küçük bir torba içinde at-
tığı kesme şeker... Metris'te kalorife-
ri yanmayan boş bir hangar görün-
tüsündeki, spor salonu olarak inşa
edilen duruşma salonunda donmak
pahasına duruşmalan kaçırmayan
yakınlar. Akşam geç saatlere kadar
süren duruşmalarda esneyen, şeker-
leme yapan, hap yapan hâkimler ve
satır satır söylenenleri, okunanlan
dinleyen. itiraz eden. söylediklerinin
tutanaklara geçmesi için direnen sa-
nıklar...
Bunları unutmak mümkün mü?
ANAP iktidan döneminde 1984 yı-
lında tutuklulara "tek tip elbise" giy-
me zorunluluğu getirildi. Tek tip
elbiseyle birükte cezaevlerindeki
baskılar daha da arttı. Tutuklulara
zorla elbise giydirilmek istendi. İn-
sanlar giymemek için direnince dö-
vüldüler, saçlan kökünden kazındı.
Elbise uygulamasıyla birlikte her ko-
nuda yasak getirildi. Ve neredeyse
insanlann nefes almaian bile yasak-
landı. Ve tek tip koyu mavi renkli
elbise tüm baskılann simgesi oldu.
Bu elbiseyi giymernek de baskılara
karşı çıkışın simgesi oldu.
Bazı tutuklular hiçbir şeye karşı
çıkmadıklan gibi tek tipelbiseye de
karşı cıkmadı ve elbiseleri giydiler.
Bazılan "başlangıçta giymeyi reddetti
ama daha sonra baskılara dayana-
mayarak gjydi. Bazılan protesto için
başlayan açlık grevine katıldı ama
grev uzun sürûnce, ölüm orucuna dö-
nüşünce vazgecti. Ve bir grup insan
da giymemekte sonuna kadar diren-
di. Ve haklannı elde etti.
Selimiye Kışlası'nın önünde öfkey-
le bağınp çağıran insanlar..."Mutla-
ka adli müşavirle görüşmemiz la-
zım" diye kapıdaki askere çıkışıyor-
lar. Burılar açlık grevindeki tutuklu-
lann aileleri. Yaşü bir anne yalvan-
yor: "Evladım mutlaka görüşmemiz
lazım. Çocuklanmız ölecek..." As-
ker 'Anne yapabileceğim bir şey yok,
adam görüşmüyor işte" diyor...
Orta yaşlı bir kadın çevresini sa-
ranlara anlaüyor:
"Oğlum önce 'giymem' dedi.
'Tamam' dedim. Duruşmalara atlet-
don geldi. Aüldılar. Bir daha duruş-
maya çıkamayacak. Sonra 'açlık
grevindeyim' dedi. Şimdi de .ölüm
orucunda, ne yapacağız biz...Ölecek
bu çocuklar...Kimse bizi dinlemi-
yor."
Evet, aileleri kimse dinlemiyordu.
Onlar Meclis'e gidiyordu, Taksim
Anıü'na çelenk koyuyordu. Basın
toplantılan düzenliyorlardj, tutuk-
lanıyorlardı ama kimse dinlemiyor-
du onlan.
Selimiye koridorlannda ise koyu
mavi elbiseli sanıklann yanı sıra at-
let. donla ve şortlu insanlar dolaşma-
ya başlamıştı. Savcılar, hâkimler,
kâtip kızlar, askerler kısacası herkes
şaşkındı. Hâkimler tutuklulan "kı-
yafetleri nedeniyle' duruşmadan atı-
yordu...
Karh bir günde yan çıplak gelen
tutuklulan gören kâtip kızlardan biri
"Ben burada donuyorum, onlar na-
sıl dolaşıylor. Hiç üşümezler mı" diye
sordu. Bir avukat soruyu yanıtladı:
"Donuyorlar. Onlan cezaevinde
'dunışmaya götüreceğiz' diye erken-
den avluya çıkanyorlar. Saatlerce
soğukta bekletiyorlar. Sonra da her
tarafından hava giren ringlerle bura-
ya getiriyorlar. Bunlardan ölen ola-
cak, görürsün."
Veilk
ölüm haberi
Ve ilk haber geliyor: 'Bir kişi öl-
dü'... Kim öldü... Hastanede olanlar-
dan mı biri öldü?.. Yoksa cezaevinde
bulunanlardan biri mi?.. Hiçbir şey
belli değil, her şey kanşık... Kimse
işin ashnı bilmiyor...Ama bilinen bir
şey var: Ölümler başladı...
ölüm haberi gazetecilere de ulaşı-
yor. Ama kaynaklar resmi değil.
Bunu yetkililerin söylemesi lazım.
Gazeteciler birbirlerini anyor, habe-
ri doğrulatmak için ama yeterli bilgi
yok. Adli müşavirlik açıklama yap-
mıyor. Sonunda gazeteciler karar
alıyor: Adli müşavir aranacak ve
açıklama beklenmeden haberin yazı-
lacağı söylenecek...
Bu, aslında bir blöf.. Eğer açıkla-
ma yapılmazsa hiçbir şey yazıla-
maz... Ama yapılan blöf tutuyor...
Belli bir süre sonra haber doğrulanı-
yor. Sıkıyönetim açıklama yapıyor...
Evet, ölümler başladı.
İstanbul'da 11 Nisan 1984 başladı ve
25 haziran 1984 günü tutuklularla
yapılan pazarlıklar sonucu bitirildi...
Ölüm orucu sırasında Devrimci
Sol davasından tutuklu olan Abdul-
lah Meral 63'üncü günde, Haydar
Başbağ 66'ncı günde. Hasan Telci
73'üncü günde. Türkiye İhtilalci Ko-
münistler Birliği davasından tutuklu
Fatih Öktülmüş de 66'ncı günde ya-
şamını yitirdi.
Cerrahpaşa morgunun önünde
birkaç kişi... Ölüm orucunda yaşamı-
nı yitiren iki kişinin cenazesi kalka-
cak... Çevrede yoğun güvenlik ön-
lemi...5-6 avukat, ölenlerin birkaç
yakını... Herkes sinirli...Kimse kim-
seyle konuşmuyor... Polislerden biri
gruba yaklaşıp "ne beklediklerini"
soruyor. "Cenazemiz var" yanıtını
alınca da "Ha şu açlıktan ölenler" di-
yor. Sabah 09.00'dan saatJ4.00'e
kadar bekliyor insanlar. Ölenlere
otopsi yapıldığı haberi geliyor...
Neyin otopsisi?
Bir süre sonra cenazelerin verildiği
haberi geliyor. Herkes telaşlaruyor.
Tabutlar çıkanhyor...Cenaze araba-
sına konuluyor...Herkes sessiz...
Topkapı'da ufak bir cami... Ölen-
lerin cenaze namazı kılınıyor... Çev-
rede ciddi boyutta güvenlik önlemi
alınmış... Cami kapısının önünde
duran iki kişiye Çevik Kuvvet Mü-
dürü "Niye bekliyorsunuz" diye so-
ruyor. İki kişi gazeteci olduklannı
söyleyince de "Ha ben de sizi militan
zannetmiştim" diyor...
Mezarlığa girmek bile yasak...
Böylece sessiz sedasız gömülüylorlar.
Camiden aynlırken bir avukat "Hiç
kimse yok, galiba boşuna öldüler"
diyor..
Bir başka avukat "Sanmıyorum...
Bunu zaman gösterecek" diyor...
SCRECEK
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
İlk Cumhuriyetten Beri...
Dostum Hayri Çeçen'in oğlu olur; Prof. Anıl Çeçen'i ço-
cukluğundan beri tanırım. Eksik olmasın, her kitap çıkardı-
ğında, unutmaz, bana da gönderir. Anıl'ın kitap sayısı art-
tıkça unvanı da yükseliyor; asistan, doçent derken profe-
sör... Son kitabın adı "Atatürk ve Cumhuriyet." Beş yüz
sayfaya yakın kalınca bir cilt.
Cumhuriyet sözcüğü son günlerde çok konuşuluyor.
Hatta cumhuriyeti bir, iki, üç, dört diye numaralayanlar
var. Bizi sorarsanız, biz hala ilk cumhuriyetteyiz. Biriyle
yetiniriz. Gençliğimizde; ilk, orta, lise günlerimizde
Atatürk, pat pat motosikletlerin korumasında Çankaya'-
dan çıkar, ya Gazi Orman Çifliği'ne ya da Çubuk Barajı'na
giderdi. Kimi günler tek olan liseye gelir, öğrencilerin sı-
navlarına girerdi.
Atatürk, bir akşam sofraya siyaset bilimcileri çağırır,
cumhuriyetten söz açar, Fransız Devrimi'nin önemini ar>-
latır. Söz uzadıkça söyleşi de koyulaşır. Republique sföi-
cüğünün Türkçesi üzerinde durur. Şöyle diyenler olur,
böyle diynler olur. Bir sözlük getirterek "chose publique"e
bakar.
Cumhuriyeti, Atatürk'ün daha gençlik yıllarında aklına
koyduğu bellidir. Türlü belgeler vardır. Bir belge de Maz-
har Müfit Kansu'dan gelir. Mazhar Müfit'in 'günlük' tuttu-
ğunu biliyor. Bir gece otururken,
"Mazhar, şu senin defteri getir!.." der.
Defter gelince,
"Şuraya cumhuriyeti yaz!"
Böylece şahitler, ispatlar çoğalır.
Aradan yıllar geçer. Bir hükümet bunalımında çözümün
cumhuriyette olduğunu söyler. Yakınlarına düşünceyi iş-
ler. Uzaktakiler de gidişin cumhuriyet olduğunu sezerler.
Bir gün Viyana'da yayımlanan "Meue Freie Presse" ya-
zarlanndan Hans Lazar'ı kabul eder. Konuşulan konular
arasında cumhuriyet başta gelir. Böylece konuşma, ya-
bancı basın aracılığıyla dışarıya yayılır. Içeride de cumhu-
riyeti ilk duyuran ikdam gazetesidir.
Aylardan ekimdir. 28 Ekim 1923 gecesi Atatürk yakın ar- ;
kadaşlarını köşke çağırır. Bunların arasında Fethi Okyar,
Kazım Özalp, Ismet inönü, Ruşen Eşref, Yunus Nadi var-
dır. Öteden beriden konuşulurken Atatürk, ]
"Arkadaşlar yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" der.
Köşk'te bulunanlar, sonradan çağrılanlar hemen çalış-
maya koyulurlar. Anayasada yapılacak değişiklikler ele
alınır. Bunların yazılması, düzeltilmesi, kotarılması sabahı
bulur. Cumhuriyetin ilanı için anayasaya bir madde ekle- .
mek yeter gibi görünürse de, muhalefeti susturmak için ,
uzun bir gerekçe hazırlanır. ;
29 Ekim sabahı Halk Partisi Meclis Grubu toplantıya~ça~ğ- !
rılır. Konuşulacak konu, hükümet bunalımına birçare bul- :
maktır. Herkes Atatürkten gelecek yanıtı beklemektedir. ;
Bunalımı cözmeye bir formül aranıyor. Oysa lormül daha
geceden Ismet Paşa'ya verilmiştir. Gürültüler patırtılar ;
arasında anayasa değişikliğini içeren önerge sunulur. Bu ;
bir maddedir, şöyle: j
"Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir." !
O kadar!.. j
Halk Partisi Mftclis Grubu'nda kabul edilen cumhuriyet, '
Millet Meclisi'nde de kabul görür. İlk Cumhurbaşkanı '
Atatürk, ilk Başbakan da ismet inönü olur. Ismet Paşa he- '
men kabine iistesini hazırlar, Atatürk e sunar. Liste Meclis '
tarafından kabul edilir. ;
Günlerdir süren hükümet bunalımı, anayasanın bir!
maddesinin değişimi ile biter. ;
Bizim bildiğimiz cumhuriyet budur. Böyle kurulan bir j
cumhuriyetten sonra başka cumhuriyetlere gerek var mı?
Cumhuriyet, o günden bugüne sürüp gidiyor. Bugünkü ;
cumhuriyetin özelliği demokratik oluşudur. Bir eksiği, de- ;
mokrasinin gerektiği kadar işlemeyişidir. Demokrasi işle-
sin yeter!..
BULMACA
SOLDANSAĞA:
1/ "Gülmek, uyu-
mak" örneklerinde
olduğu gibi, nesnesiz
kullamlan eylemlere
verilen ad. 2/ Acele,
tez... Temeli taklide
dayanan sözsüz
oyun. 3/ Altın... Gi-
yim süslemede, şap-
ka, çanta, sepet ör-
mede kullanılan par-
lak renkli ve daya-
nıklı şerit. 4/ Erme-
nistan'ın başkenti...
Tarla sının. 5/ Kuzu
sesi... Havada beşte
dört oranında bulunan element. 6/
Antiller'de bir ada-devlet. 7/ Kızlar,
kadmlar... Gelir. 8/ Bir şeyi benzer-
lerinden ayırt etmeye yarayan dunım
ya da öğe. 9/ tşçi... Doğu Anadolu-
da bir ırmak.
YUKARIDAN AŞAGlYA:
1/ Esrarengiz. 2/ Dört yasına kadar
olan disi manda... Şöhret. 3/ Asker...
Amac. 4/ Ilkel benlik... Zengin. 5/
Ciltçilikte, kitap yapraklannı düzgün tutmaya yarayan ince örill-
müş şerit... Bir nota. 6/ Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt. 7/
Uluslararası Para Fonu'nun simgesi... Ipek gibi düz ve parlak
bir kumaşm üzerinde bulunan tel tel iplik. 8/ Işık... Büyük Rus
kentlerinin yakımndaki tatil evlerine verilen ad. 9/ Alamana-
dan küçük, üç çifte balıkçı kayığı.
AMASYA KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
ESASNÜ: 1991'192 KARAR NO: 1991'278
HÂKİM H.Necaü Akso> 23657 KÂTİP: Semra Aksakal 147
OAVACI: Orman Işletme Müdürlüğü ı Amasya
VEKİLİ: Av. Fırdevs Göztaş - Amasya
DAVALI: Nıgar Coşkun. Abdullah kıa, Ormanözü K.'den adresi-
meçhul. DAVA:Kadastro tesbitinın iptalı DAVATARİHİ6 12 1990
KARAR TARİHİ: 19.11.1991
PARSEL H&. Onnanözü Köyû -1913 parsel.
Davacı tarafından davalı aleyhinde mahkememize açılan davanın ya-
pılan açık yargılaması Sonunda:
Mahkememizden veriien 19.11.1991 gün 1991 192E-278 K.sayılı ka-
ran ile davacı Orman Idaresi'nin vekilinin açmış olduğu davanın kabulü-
ne, Amasya Merkez Ormanözü Köyü, Uzungeriş mevkiinde, tarla niteli-
ğinde. 3950 m
2
alamnda. 1913 sayıü parselin komisyon karanmn iptaline,
orman olarak Hazıne adına tapuya kayıt ve tescıline, Nigar Coşjcun'un
zilyetliği ile ilgili ibarenin beyanlar hanesinden silinmesine, bakiye 2.200
lira harcın davalıdan alınarak Hazıne'ye gelir kavdına. 7.000 lira ücreti
vekalet ile davacı tarafından yapılan toplam 562.600 lira yargılama gideri-
nin davalıdan alınarak davacıya verilmesme karar venlmış olup i$bu ka-
rar davahnın adresi saptanamadığından tebliğ edılememış olduğundan
işbu ilanın yayım tanhınden itibaren 15 gün sonra adı geçen 'davalı Nigar
Coskun'a tebüğ edilmiş sayılacağı ilanen tebüğ olunur. Basın: 50041
MESUDİYE SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Dosya No: 1990/9
Davacı Hazine'yi temsilen Mesudiye Malmüdürlügü tarafından da-
valı)ar Mebnıre Aydoğan ve arkadâşları aleyhine açılan tapu iptaJi
ve tescil davasının yapılan açık duruşmasının sonunda:
Adresleri tespit edilemeyen ve kendilerine duruşma gününün gaze-
te ilanı ile yapılmasına karar veriien davalılar ölü Bekir Aydoğan mi-
rasçılan AJi Çetin, Mebnıre, Nursel, Nurten, Zafer ve Melek Aydo-
ğan'a bu kez karar tebliğinin ilanen yapılmasına karar verilip, Mesu-
diye ilçesi Güneyce köyü, Güvendik Çimeni mevkii, 5.3.1981 tarih,
pafta 1, parsel 30'da Bekir Aydoğan adına kayıtb 500 m' miktannda-
ki arsa tapusunun iptali ile belirtilen arsarun Hazine adına tescüine
karar verildiği ve kararın tebliğ yerine geçerli olmak Uzere Tebligat
Kanunu'nun 28, 29, 30 ve 31. maddeleri gereğince ilanen tebliğ olu-
nur. 7.1.1992 Basın; 50015