15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13EYLÜL1992PAZAR 8 PAZARYAZILARI Çelik kasada saklan* ZÜRİH S. DOĞAN ABALIOĞLU Waadt Kantonu'nun Grandevent kö- yünde ilginç bir olay yaşandı. Köyün üst yamaçlannda bütün yıl boyunca otlayan ineklerin boyunlannda çan taşımalan !sviçre"nin Lozan kcntındeki Anayasa Mahkemesi'nce onaylandı. Ancak bu ses çıkaran aygıtlann belli bir büyüklüğü geçmemeleri de koşula bağlandı. Emeklı Andre Cornu'nün bu yöredekı dinlence (hafta sonu) evinde rahatsız ol- ması ve 500 metrelik çevresinde genel çan yasağı isteği geri çevrildi. Köylüierin an- laşmaya çalışmalan, küçük. sesi azlann kullanılmasına da izin veımeyen Bay Cornu'nün yargıya başvurusu 10 yılhk geçrnişe dayanıyor. Unlü ozanımızın. "İsviçre'den geçer- ken-07 Mayıs 1958" dizilerinde de vurgu- ladığı gıbi, casuslar bir yana, "boz' inekler bu 25 kantonluk federatif ülkenin simge- si. Alplerin güney yamaçlannda güneşc karşı yeşeren otlar, kuzeydekilere karşıt. tat yönünden birkaç gömlek üstünmüş. "Öyle mi" diye, bunu büyükbaşlara sor- mak gerekirdi. Ancak sütten elde edilen tereyağı, peynir ve çikolotalanyla dünya- da İcendine isim yapmış İsviçre, damak tadı arayanlarca btı olguyu doğruluyor. Çan, çayırda yayılan hayvanlann ko- lay bulunması açısından sahipleri tarafın- dan boyuna asılan. yapım yöntemleriyle de hangi sesin hangı köylünün malı oldu- ğunu vurgulayan. bence, salt takanlarca ayırdına vanlan bir gereç. Yaşam düzeyi yükseldikçe her şeyin gösterisine yönelen birey bu konuda da işi büyütmüş. turistik amaca dönüştür- müş; bir yerde yozlaştırmış diyebiliriz. öylesine işlenmiş, nakışlanmış, süslenmiş türleri sunuluyor ki kişinin inek olma- ması için neredeyse dişini sıkması gerekc- cek. Aynca ülkeye bir yerlerden geri dönen. halkın sevgisini kazanmış, karşılanması içten gelen kişilerde böyle aygıt ve sesle- riyle kucaklanıyor. Bu, İsviçre için ço- ğunlukla kış sporlannda başanlı olan sporculanna geçerli. Aynı zamanda gene spor karşılaşmalannda sevinçlerini. ut- kulannı bizdeki davul zurna yerine, tri- bünlerdeki topluluk, inek çanlanyla kut- luyor. Küçüğünden büyüğüne doğru. mctalin ataşımındaki ayrıntı da hesaba katılınca. sallamasını bilenlerce doğru dürüst melodi üretemek de olası. Bilme- yenlerce kullanıldığında ise Andre Cornu örneği Yüksek Mahkeme'ye başvurmak en doğrusu.Bu yazıya başlarken, çanın geçmişini araştırmak gerekirdi sanıyo- rum. Kiliselerde ne zamandır kullanıh- yor? Yerleşme düzenine geçmiş toplum- lar, evcilleştirdiği hayvanlara bir şeyler takmışlardır dıye düşünüyorum. Bura- dan üretildiği usa daha yakm. Her kilise kendi çanlanna özel isim ve önem verir. Her ses başkadır. kiliseyi be- lirtir. Ortaçağın ünlü dökümevleri bu ne- denle büyümüş. sonralan ağır endüstri- nin kaynağını oluşturmuşlardır. Pazar günleri saat 10 sulannda kentin çeşitli kesimlerinden ayn bir ses tonu yükselir. Bazen bu. kulak tırmalamaya dönüşür. Hani bizdeki mekanik ezan dal- gasına eşdeğer diyebileceğim oiay oluşur. Musiafa Ekmekçi'nin zorunlu sustu- rulduğu Türkçe sözlüsünü vurgulayarak, müezzinin sesiyle büyüdüğümi' z günlerle bugünleri karşılaştırdığımızda sorunu- muz: Andre Carnu gibi biri çıkabilir mi- dir? Anayasa Mahkemesi'ne gidildiğini • usunuza getirebilir misiniz? Önce bu gû'cü kendinde kim bulabilir.. sonra Yüksek Kurul ne karar verir, daha doğrusu vere- bilir? Hiç düşündünüz mü? Yağmurda, güneşte, sokakta saııatHer şeyin işportaya döküldüğü Trafik hafta sonu için duraurulmuş. r P Ş Ş V Ş ^ Ş V Ş Ş ^ B ^ ^ H ^ ^ H ^ ^ H yüzlerce kişilik kuyruk var. Arkadan iti- tar çarpılıyor bateriye, kraliyet ölmüşlıHer şeyin işportaya îstanbul'u kıskandınrcasına bir etkinlik vardı geçen haflasonu Amsterdam'da. Dinleti ve ızletiye yönelik tüm yeni ça- lışmalar 93 sanat sezonu için görücüye çıktı. Filmden baleye. tıyatrodan radyoya. operadan caza kadar her türü sergilendi kültür etkinliklerinin. Hem de cadde orta- lannda, borsa binasında. eski kiliselerde, tente altlannda. açık havada, yağmurda. güneşte. soğukta vb... "Uitmarkt" diyorlar. "Açık sergi" diye iğreti bir çeviri yapıyorum kendimin bile beğenmediği.Mekân:Amsterdam'ınikibü- yük merkezi caddesi (Rokin ve Damrak) ve ortasındaki "Dam" Meydanı. Hani şu "Red Lighı District"ın bulunduğu semt! Benzeştirecek olursak: İstanbul'daki Har- biye'den İstiklâl Caddesi'ne uzanan hat. Taksim Meydanı ise Dam Meydanı ile kı- yaslanmayacak kadar büyük. Yalın bir ışıklandırma. tenteler, afışler. hamburgecilerde balerinler, birahenelerde çellocular; kalabalık. Caddenin bir ucunda yırtık-dökük bir rockçının höykürüşleri. diğer yanda kraliyet fılarmoni, bir binada Carmen. diğerinde Purper. Her biri yal- nızca yanm saat süren tadımlık gösterileri ücretsiz. Sokak ortalannda ve en profes- yonelinden izlemek burada nasip oluyor. Sevini>orum... _ _ ^ ^ İnsan selleri. oradan buraya, tıknefes, bir sarhoşlar fazla gösteri izlemek için bedayaya. Herkes • notlar alıyor küçük kâğıtlara. Önümüzdekı kış (aslında buralara şimdiden geldi ya) için konser, tiyatro, bale, opera programı seçiliyor. Nasıl olsa odun-kömür derdi yok! Kültür-sanat; sokakta. dimağlarda ya- şıyor. Sahneden ineli çok olmuş. İmren- mekle yetiniyorum. Kimse kavga etmiyor. AMSTERDAM HÜSEYİN GÜNGÖR edepli, kemancılar yorgun, kontrbasçı ağır ritmden olacak; üşümüş. Hollandaca diyaloglar çevrilmeyecek ka- dar karışık. üşeniyorum. Caddeler ilginç, panltılı. Tramvay neşeli. bisikletler çalıntı. şemsiyeler unutulmuş, yağmur yağar öylesine, yerde çamur illeti yok. 'My name is Kerim' diyor bir tanesi konu ile ilgisi müphem. Bazı etkinlikler için yorlar bağyan, henüz icat edilmemiş. Fa- kat cüzdanlara dikkat tabii ki!.. Punkçular etrafa saçlara renkli ip örü- yorlar. Hem de "banş" adına. (Dansı Sırplann ve Butros Gali'nin başına!..)8 Üç- beş gitarcı bağınşıyor ötede, saçak altında. Öğleyin başlayan yoğun tempo geceyansı- na yakın son buluyor. Yorgunluklann ye- rini şimdi hafif meşrep kahkahalar almış. Ana yol hâlâ kalabalık. fakat ara sokaklar tavsiye edilmiyor. Fotoğraf makinesi satı- yor bir tanesi, belli ki çalıntı. almıyorum. Nasıl olsa beümlerim diyorum, kendi ken- dime, hem kalemim de varkenî Bir grup genç kıza rastgeliyorum, içlerinden biri palyaço kılıklı, ertesi gün evlenecek. 'Şap- ölmüşleri- niıyruhuna deysin diye herhal! İborotti Dolcevoce (bizim fbo'nun ttal- yancası) henüz bu etkinlikte de yok, Yunus Emre Oratoryosu'nu da duyamıyorum, çadır sinemalarda esas oğlan türkü çığırmıyor. Binlerce kişinin gezip dolaştığı, yiyip içtiği sokaklarda sigara izmariti, ka- bak çekirdeği kabuklanndan öbekler veya tangır tungur teneke bira kutulan yok. Bu durumda çöpler ya atılmıyor ya da beledi- ye çaktırmadan temizliyor sokaklan! O anda, sokaktaki izmarit sayısıyla klasik müzik konseri arasındaki ters orantı düşü- >or usuma. J.S.Bach'ı düşünüyorum, Arşi- met'i düşünüyorum (o da nereden geldiyse aklıma), kara kara yağmur bulutlan; Tori- padanak' öpüveriyor beni. "djettendir' di- çelli'yi düşünüyorum. Amsterdam'ı din- yorlar. Şaşınyorum... Eski saray binası liyorum, gözlerim kapalı (keh--küh), altında hard-rock konseri. Eprimiş taş du- Marmaris'i düşünüyorum. Cemre-Yaz'ı vannda koca bir sinevızyon ekran. Bir gi- özlüyorum... Bedenini sereserpe güneşe teslim ermiş Norveçli genç kadın o anın tadını çıkanyor. Sarayın sembolik muhafızı ise bu manzarayı arasıra tarıvor. Olıııaz ki, böyle deyatdmaz ki! Mevsimler tarlasında, kış kuru- yup ilkbahar yeşermeye başlarken. ruhları nasıl tarifsiz bir mutluluk ve coşku dalgası yıkarsa; yaz çekilip sonbahar belirirken de boşanan ilk yağmurlar. dökülen ilk san yaprak- larla bırlikte hüznün garipsi alevi da- lar yüreğin çeperlerini. Ve eğer kas liflerinden değil de duyu ipliklerin- den örülmüşse kişinin yürek dokusu. yalımlann göz açıp kapayana değin duvardan sızıp insani tüm öğeleri sarması kaçınılmazdır. "Yaz günleri en tatb hayaller gibi geçti, Rüyadaki esrar dolu anlar gibi geçti..." Gamzelere kapılıp sonunda "gam- zede" olanlanmızda yoğun çağnşım lar uyandıran bu şarkının, Norveç- li dudaklarda karşıhğı var mıdır bil- mi>orum... Ama Norveç dilinde de \azı uğurlayan böylesi özlem yüklü dizeler olduğu muhakkaktır. Kişisel ilişkilerinde Kuzeyliler, her ne kadar Akdenizlilerin tersine de- rinden aksalar: duygulannı, heye- canlannı. tepkilerini pek kolay koîay OSLO dışa dökmeyip ken- di çemberinde sak- lamayı yeğleseler bile, özlemlerini sa- nattan gizleyecek denli ketum değil- lerdir. Kutup yazlan, kelebekler ve kır çı- ^ — ^ — ^ — ^ çekleri kadar renkli, özgün ve özgür; ancak kelebekler ve kır çiçekleri ka- dar da ömürsüzdür. Kuzeyde yaz. haziranla başlar, temmuzla biter. Birkaç haftalık üst üste güneşli günler, donuk ruhlan eritip sanşın yüreklerde güller açürmakla kalmaz; Tann"nın gerçekten mutlu ve keyifli bir gününde özene bezene yarattığı su götürmez "güzeller'e. çevreye ve mekâna bağlı olmaksızın bedenlerini en görsel biçimde doğayla bütünleş- tirme fırsatı verirlAğustos. kuzeyde. kimi günler, ufuğa gömülmeye yüz tutmuş yaza son veda öpücükleri konduran; kimi günler de kendisine köşeden göz kırpan sonbaharla cil- veleşen. güvenmeye ve bağlanmaya gelmez bir aşif tedir. NADİR PAKSOY Ağustosun bir eşref saatinde, be- denini sere serpe güneşe teslim etmiş Norveçli genç kadın. anın tadını çıkan>or. Yakında kısa gri günler; — — — — uzun siyah geceler başlayacak ve aydınlıkla "vuslat' bir yıl mümkün olmayacak. Fotoğrafa yansıyan manzara, fo- toğrafı çeken Akdcnizlide içgüdüsel pembe titreşimler uyandırmanın yanı sıra "galaksiler ötesi' düşüncele- re de yelken açtınyor. Genç kadının ulu orta uzandığı mekân, Oslo'nun tam ortalık yerinde, herkesin gelip geçtiği bir yeşil alan. Arka planda göze ilişen beyaz yapı ise Norveç kralırun çalışma sarayı! Sarayın bahçesi halka açık bir park: Duvarsız, çitsiz. çitlembiksiz!.. Ve bu "park'ta, kraliyet sarayınm tam önünde "kraliyet gözleri'ne mu- kim bir yamaçta, Orhan Veli'nin ru- hunu çatlatırcasına "Böyle de yatıl- maz ki!" nidalanna kulak asmayıp güneşlenen dilberi ne engelleyen var; ne de aldıran ve rahatsız eden... Ve parkın onca hareketi içinde. böylesi birdayanıimazlık ne hikmet- se sanşm hiçbir erkeğin göz ve boyun kaslannı uyarmıyor! Sarayın sembo- lik muhafız bölüğü askeri ise nöbetçı kulübesinden bu manzarayı ara sıra ve sadece gözbebekleriyle tanyor. Genç kadın. 'kraliyet bahçesi'nde, gökyüzü ve çimenlerle sevişmenin doyumsuzluğunu yaşıyor. Bir de elinde fotoğraf makinesi. uzaktan kendisini gözetleyen şu siyah saçlı, sakallı güneyli yabancı olmasa!.. Coğrafı bağlamda Norveç'le aramızda dört bin kilometre var. Ya zihniyet açısından evrenin ne vanına düşeriz acaba... Böylesi "uzak' dü- şüncelerle oyalanıp ortalıkta dikil- menin anlamı yok; kadıncağızı daha fazla tedirgin etmenin de... En iyisi yine dizelerin tesellisine sığınıp park- tan sıvışmak! "Yaz günleri en tath hayaller gibi geçti, Rüyajdaki esrar dolu anlar gibi geçti..." Bııslı iki ay daha uykusuzkalacak • Tam bir yıl öncesinde, George Bush'u kahraman ilan eden, Çöl Fırtınası Harekâtı sonucu onu adeta başkanlığa yeniden seçimsiz getiren medya, bugün tam tersi bir strateji uyguluyor. Demokratlar, Ken- nedy'den bu yana ilk kez bu denli sempati topluyor ve ilk kez Oval Ofıs'e bu denli yaklaşıyorlar. VVashington'da gündemde iki isim var şu günlerde. And- rew tayfununun güneşli Flori- da'da açtığı yaralar sanlırken. güneyli iki centilmen, George Bush'u >erinden etmeye hazır- lanıyor. Bill Clinton ve Al Gore, şimdiye dek hiç görülme- miş uyumda bir Demokrat Par- ti ikilisı oluşturuyorlar. Tüm basın toplantılannda ve propa- ganda gezilerinde birbirlenni karşılıklı öven sözJer söyiüyor ve seçmenlere ABD'nın ekono- mik geleceği için umut dolu tablolar sergiliyorlar. Tam bir yıl öncesinde, Ge- orge Bush'u kahraman ilan eden. Çöl Fırtınası Harekâtı so- nucu onu adeta başkanlığa ye- niden seçimsiz getiren medya, bugün tam tersi bir strateji uy- guluyor. Demokratlar, Kennedy'den bu yana ilk kez bu denli sempati topluyor ve ilk kez Oval Ofıs'e bu denli yaklaşıyorlar. Kanıksanmış propaganda taktiklerini bir yana bırakıp 10 otobüslük bir konvoyla, adeta rock'ın roll yıldızlan gibi adım adım tüm eyaletleri. küçük kasabalanna kadar geziyorlar. Ekrandaki hâkimiyetlerine diyecek yok. Özellikle başkan yardımcısı adayı Tennesseeli Senatör Al Gore. karizması ile bayan oy- lann yüzde 70'ini süpüreceğe benziyor. Gore'un yetenekleri, çekiciliğinden ve iyi aile babası olmasından ibaret değil elbette. Dış politika (ki bu konuda Türkiye'yi sıkıştıracağa benzcr) ve çc\ re korumaalığı konulann- daki üstün tecrübesi, Clin- ton'u onu seçmeye adeta mec- bur etti. Şu günlerde piyasaya çıkan "Eanh in The Balance" (Dengeli Bir Dünya) adlı kitabı çevrecilere göz kırpıyor. Kitap, aldığı iyi eleştirilere rağmen reklam malzemesi olarak kul- lanılma ihtimali nedeniyle müphem tebessümlere yol açı- yor. Yine de Gore, Clinton'ın en önemli kozu. Yaşlan birbiri- neçok yakın. ortak noktalan ve farklan çok fazla olan, 50'sine enşmemiş bu iki deneyimli poli- tikacı, George Bush'a iki ay daha uykusuz geceler geçirtece- ğe benzivorlar. VVASHINGTON AHU ÖZYURT Yaşlan Clinton ve Gore'a yakın gazeteciler, önemli yazar- lar ve TV yorumculan, II. Dün- ya Savaşı sonrası doğan, "baby-boomers" kuşağırun bu iki temsilcisine ilgi ve sempati ile yaklaşıyor. Yine aynı kuşak- tan olan, George Bush'un yardımcısı Dan Quayle'in ise adı bile alay konusu oluyor. Cumhuriyetciler bu secimden nasıl çıkarsa çıksın, "96 seçimle- ri için Quayle'in adaylığı imkânsız gibi. VVashinğton koridorlannda dolaşan isimler James Baker ve General Nor- man Schwarzkopf. Cumhuri- yetçiler, medyaya olan kızgınlıklannı gizlemezken De- mokratlar. Bill CIinton-Genni- fer Flowers ilişkisi gibi bir gayri ciddi konuyu tartışma konusu yapan basına hafif kırgın, "ne seninle, ne sensiz" gibi bir hava- dalar. Clinton'ın farkı, lutarlı ve azimli davranarak pes etmeme- si. medyanın Gary Hart'a 8 yıl önce yaptığı blöfu görmesi oldu. Ekonomik paketini, en az kendisi kadar azimli, avukat eşini, güçlü başkan yardımcısı adayını ve Demokrat Parti Kongresi'ndeki saksofon solo- sunu da resme ekleyince, Ame- rikalı seçmenlere, "adam fena değil yahu" dedirtmeyi başardı. Seçimler 3 kasımda. Her ne kadar Clinton-Gore ikilisi eylül ayına Bush-Quayle ikilisinin 15 puan önünde girse de politik otoritelerin görüşü, yanş sonu- cunun foto-fınişe kalacağı. ABD, tarihinin en zorlu ekono- mik virajlanndan birine girer- ken, Clinton, "değiştirin", Bush ise "sabredin" mesajlan ile Beyaz Saray vizesi için uğraşıyorlar. Basın, şımdilik Clinton'a arka çıkıyor. Ama her şeyi eylül ve ekim aylan belırleyecek. Hürpddan ALAN KAZANIYORSKOOA VE VOLKSWAGEN GROUP ÜRÜNÜ AİLEMİZİN YENİ 0T0M0BİLİ SK0DA15 • I • I I TL'DENBASUmN TAKSİTlfRli • Tüm modeltere 1 yıl ve smırsız kilometre garantisi • Bol ve ucuz orijinal yedek parça FORMAN SW (EKİM TESLİMİ) PEŞİNAT TAKŞİT SAY1SI TAKSİTTUTARI ARAÖDEME17EKİM ARAÖDEME17KASIM KDV DAHİL SATIŞ TUTARI 3.500.000.- 23 3.996.000- 4.000.000.- 4.900.000- 104.308.000.- Hürpa HÜRPA MERKE2 Tel: 232 32 00/12 Hat Büyukdere Cad Hur Han 15/A K 2 Şişlı/ISTANBUL Faks 24798 94 HÜRPA ANKARA Tel: (4) 467 23 25 Fax: (4) 467 23 26 HÜRPA İZMİR Tel: (51) 25 88 10 Fax:(51) 197702 E GEMEL OfSTRİBUTOfiU YÜCE&PAMAR Idare ve Otomobtl Satış Tel: 353 80 90 (5 Hat) M E B K E Z S E R v l S V E Y E D E K P A R Ç A Tel 389 97 98-389 97 65 ES Karayolu Soganlı Köyü Kavşağı Kartal - îstanbul Fax 353 13 13 Dilko English'te îngilizce'yi kullanarak öğrenin... Kayıtlar Pazar dahil sürmektedir DİLKO ENGUSH BAKIRKÖY KADIKÖY ŞlŞLt BEŞİKTAŞ Hatbow Cad No 16 Almol Dıreklı lş Hani Kaı 2 Koca Mansur Sot No 5H Ortabahçt Cad. No 12 KaL 1 Td:57012 70-572 2144 Tet 338 58 47-338 83 10 Tet 230 81 91-232 72 52 Td. 259 59 15-259 59 72
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle