15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13EYLÜL1992PAZAR 12 DIZIYAZI 'İşkence yapıhyor' sözünü sinirlenen savcı, daktiloyu sanığın kafasma atıyordu Itiıafçıva farklı ııygulama 12 Eylül Yargılamaları SÜNGÜNÜN UCUNDAKİ HUKUK DENİZ TEZTEL nin tutuklandiğını yazmıyor. İlk gün- ler 30 tutuklama.50 tutuklama diy; yazarlardı. Ama belki de burada dur- mamız tutuklanacak olanlara bir mo- ral verir. Ne cins moral verecekse" Tutuklamalar tüm hızıyla sürüyor. Ama sonu gelmiyor. Her gün yeni yeni insanlar getiriliyor kışlaya. Savcılar, hakimler sanıklan dınlemiyor. En bü- yük suç görülen işkenceleri anlatmak. . 2 - asker...Kimi bankJarda oturanlann Türkiye'deki tüm illerde 1978 yılın- yamnasıkışıyor. Kimiyereoturuyor dan beri sıkı>önetim uyguianıyordu. ^Yerde oturanlardan bın seslenıyor. Ama sık.yönetime karşın yargılama- H e * gazetealer n.ye ışkençeyı yazm.- lar yavaş ilerliyordu. 12 Eylül 1980 yorsunuz. Nıyebugorduklennızıyaz- - y - - mıyorsunuz. Bakın burada surunu/o- ruz." Bir başkası "Silahlann önünde fotoğraflanmız çekildi. Aksam tele- vizyondan ne kadar terörist olduğu- muzu izlersiniz. Ama işkenceyi yaz- derken askerler çe% resini sanp günü Orgenerai Kenarı Evren'in de söylediği gibi "Mahkemeler süratli' ol- maiıydı. Ancak idam cezalannın in- fazlan belli bir sürati yakalarken. emir-komuta zinciri içinde de olsa da- valann açılması, yargılamalann so- nuçlanması istenen hıza ulaşamadı. 650 bin kişinin gözaltında bulunma- sı nedeniyle emniyet, sorgulan istediği gibi yapamamaktan şikâyet ediyordu. Bu nedenle 18 Eylül günü 15 günlük gözaltı süresi 30güneçıkanIdı. Ancak ma... ağzını kapalıyorlar. Koridorlarda avukatlar, hakimler, savcılar, gazeteciler. Sanıklar önce savcılann odasına giriyorlar. Sonra çı- kıp bekleyen arkadaşlanna gülümse- yerek "tutuklanmamı istedi"diyorlar. bu süre de yetmedi ve gözaltında kal- Sonra hâkimlerin odasına girilıyor. Ve ma süresi 90 gün olarak belirlendi. Ç'^an hemen hemen herkes "tutuklan- - dım" diyor. Gece 22.00-23.00" e kadar (utuklamalar sürüyor. İşlemleri ta- mamlanmayanlar tekrar aşağı kattaki hücrelere götürülûyor. Bazı sanıklar 3 otobüs dolusu tutuklu İstanbul'da s.k.yönetimin merkezi tutuklanmak için iki-üç ay bekliyo< olan Selımiye Kışlası'nın kapısında 3 Koridorda müvekkillerinin tutukla- ,T 0İsa ,t u t u k 'a n a c a k a r ^ [ f tutukJanmazlana haber olur. Baksana artık gazetecüer bıle kaç kısı- otobüsdurdu.İçindensaÇ1 ,sakalıbir- JJ'P tutuklanm.yacagın. merak eden birıne kanşmış ınsanlar indirildi Bazı- b ı r a v u k a t a arkadaş. sıkıntılı bir şek.l- s.n.n kafası. kolu sanlı, bazılannın d e . 5 ? n I ' a 1 s < 2' I u y !? r : . u elbiseleri paramparça. Üzeri kan için- ,. A s l ı n ^ b u r a d a b o ş u b , o ş u n a de olan 5-6 kiŞ i Varİki kişiy, yürüye- ^ N ' İ k ' medikJeriiçinaVkadaîlanloıcaktataşL yor. Kimısi arkadaşlannın koluna girerek adeta süriinürcesine yürüyor. Bazılanınliyor... Kışla>a gelenler emniyette 90 gün gözaltında kalan insanlardı. Bu insan- lann arkasında da elleri kollan suçde- lilleriyle dolu polisler. Taşıdıklan bir sürü kitap, broşür, dergi, 3 daktilo, 1 teksir makinesi... Birkaç delil yere dü- şüyor: "Sosyalist Kültür Ansiklopedi- si', 'înce Memed' ve iki-üç sözlük... Bir gazeteci "Silahlar. bombalar ne- rede' diye delil taşı>an p>olise sorunca polis sert bir sesle yanıt veriyor: "Sen ışine bak... Arkadan gelecek" Kapıda otobüsten inenlerin kayıtla- n yapılıyor. Adlan ve hangi örgütten olduklan soruluyor. Kimi ismini söy- ledikten sonra 'Kurtuluş', TJKKO', •Dev-Sol", 'Dev-Yol' diyor. Kimisi ise "Ne örgütü ?" diyor. Bu yanıtı veren- lere adlan deftere yazan asker "Sakla, sakla...Ne yaparsan yap zaten tutuk- lanacaks'n" diyerek gülüyor... 'İşkenceyi niye yazmıyorsunuz fnsanlar kayıltan sonra Selimiye^ nin koridorlarına çıkanlıyorlar. Kori- dorlar daha önce emniyetten getınlen insanlarla dolu... Başlannda bir sürü Başına daktilo atılan sanık Daha sonra ANAP'tan milletvekili olacak olan asker bir savcının odasın- dan başından kanlar akan bir sanık çıkanlıyor. Herkes ne olduğunu öğ- renmeye çalışıyor. O kargaşalıkta ne olduğu pek anîaşılamıyor. Sanık apar topar aşağıya hücrcye gönderiliyor. Sonradan işin aslı odada bulunan diğer insanlardan öğrenildi. Sanık sor- gu sırasında emniyette gördüğü işken- celerden bahsetmek ıstiyor. Yapılan- lan anlatmaya başhyor. Savcı önce "Bunlar bizı ilgilendırrnez" diyor. Sa- nık anlatmakta ısrar edince Savcı "Ne yapaüm olacak o kadar. Siz de soru- lanlan söyleyin" di>or. Sanığın işken- ce gördüğünü tutanaklara geçirilmesi- ni istemesi üzerinc savcı kızıyor \c sanığın kafasına daktiloyu indiri>or. Aynı savcı itirafçı sanıklara bu ka- dar sert davranmazdı. MLSPB dava- sının itirafçılanndan olan ve herkese "örgütü çökertü' diye tanıtılan Şemsi Özkan'a iseçok iyi davranırdı. Zaman zaman savcının odasına getinlen Öz- kan saatler sonra odadan çıkardı. Bir gün gazetecilerden biri savcıya bır şey sormak için odaya girdiğinde odanın boş olduğunu görür. Ancak odada bulunan paravanın ardında bazı sesler duyar vc hemen odadan çıkar. Daha sonra özkan resmi nikâhsız eşiyle bir- likte odadan çıkar. Kısa bir süre son- ra 30 Ekim 1981 günü Özkan büyük bir gizlilik içinde eşiyle resmen evlendi- rildi. Şemsi özkan da bu savcının kendi- sine yaptığı iyiliği hiç unutmadı. Daha sonra Metris Askeri Cezaevi'nde uyumlu da\ranan tutuklulann yaptığı tiyatro gösterilerinde izleyicilere hep savcının çok iyi bir insan olduğunu an- lattı. Savcı da Şemsi Özkan'ı ve onun gi- bıleri unutmadı. Şavcı milletvekili ol- duktan sonra Pişmanlık Yasasfnın çıkanlması için büyük çaba harcadı. Daha sonra Pişmanlık Yasasfndan yararlanan insanlann aslında cezae- vinden çıkmak için birçok konuda yalan söyledikleri ortaya çıktı. Bazı itı- rafçılar "itiraflannı" geri aldılar. Ama bu yasadan yararlanan ilk kişi Şemsi Özkan oldu. Özkan, 15 Ağustos 1985'te tahliye edildi. O günkü durus- mada Ozkan. itiraflannı korkmadan sav unan ilk insan olduğunu. itirafçılığı kurumlaştırarak ne kadar iyi bir iş yaptığını uzun uzun anlaltı ve "Bu ya- sa benim için çıkanlmıştır. Eğer bu yasa uygulanmazsa ölü doğmuş ola- cak" dedi... özkan ve onun gibi birkaç kişi ceza- evlerinden çıktı. Ancak, binlerce insan yıllarca cezaevinde yattı. Yıllarca mahkemelere çıkmak için bekledı. Mahkcmelere çıktıklannda ıse dcrtle- rini anlatmak istedikleri her fırsatta dövüldüler. Duruşmadanatıldılar. İki kez duruşmadan atılan bir daha da\a sonuna kadar mahkemeye çıkanlma- dı. Böylece 10 yıl cezaevinde kalıp sa- dece iki duruşma mahkemeye çıkan insanlar oldu. SÜRECEK Binlerce insan mahkemeye çıkmak için sıra bekJedi. Mahkemede derdini anlatmak isteyenlcr ise dövüldü 77 GÜN GÖZALTI "18 aylık bebeğimi tokatladılar" Sevgi Erdogan, Devrimci Sol dava- sında yargılanan ve 1990yılında fırar eden daha sonra 12 Temmuz 1991'de öldürülen İbrahim Erdoğan'ın eşi. Eşi İbrahim Erdoğan nedeniyle 25 Mart 1981'degözaltına alındı. Sevgi, 9 hazirana kadar emniyette kaldı. Tutuklandı \e iki yıl cezaevinde kal- dı. Davanın sonunda hâkimJer yar- gılanmasına gerek olmadığına karar verdiler. '"Ö(T<em gelip geçid bir kızgınlıkta değil, sürüyor" diyen Sevgi, emniyet- teki 77 gün yaşadıklannı şöyle anla- tıyor: "Polisler geç vakit evimize geldiler. Otomatik silahlı. çelik yelekli. Eşim kaçma girişiminde bulundu. Olmadı. Bizi hemen ayn odalara aldılar. Eşim bir şey söylememeye karar vermişti. Ben de söylemeyecektim. Gelenlerin hepsi sarhoştu. 18 aylık kızım uyu- yordu. Gürültüleri duyunca uyandı. Sürekli kimliğimizle uğraşıyorlardı. Alyansımı çıkaımaya çalıştılar. Be- ceremediler. "Ben çıkannm" dedim. Onlara verecekmiş gibi yapıp alyansı yutLum. Çok sinirlendiler. Ağzımı açıpel feneriyle alyansı aradılar. Bizi Gayrettepe'ye götürdüler. Kızım şaşkındı. Kaloriferlere, masa- lara bağlanmış, saçlan, başlan dağı- nık, penşan insanlara şaşkın şaşkın bakıyordu. Dolaşmak istiyordu ama adım atmaya cesareti yoktu. GözJe- rimi bağTayıp beni bir odaya götür- düler. Kızım peşimizdeydi, sesinden anlıyordum. İlk önce klasik konuş- malar, babacan davranışlar. Sonra asıl yüzleri ortaya çıktı. Falakayla başladı işkence... Sonra askı...elekt- rik... Elektrik beyninizde çakıyor. Acı- yı anlatmak mümkün degil. Ara- ba lastiğine sokuyorlardı. Lastik içinde bütün vücudunuz hareketsiz kalıyor. Soluk soluğa kalıyorsunuz. Tabii zaman zaman çınlçıplak soy- dular. VUcudunuzla ilgili aşağılayıcı hareketlerde bulunuyorlar, vucudu- nuza acı veriyorlar. Eşim konuşma- dığı için getirip bana yapılan işkence- leri seyrettirdiler. Ö anda bunlan yapanlann insan olmadığını düşün- düm. Bir gün copla tecavüz ettiler. Acımı, öfkemi ve kinimi anlataman, bunlan yaşayanlar anlar. Zaman za- man boynumum, belimi kollanmın beynimdc aktı zannettim. Bazen ba- yıldığımı düşündüm. Ama tüm acıla- n hissettim. Eşimin yanında benim yanımda da kızımı tokatîadılar. An- neler Günü'nde hücreden çıkardılar. Ve "Bugün Anneler Günü. Senin kı- zın da evlatlık verildi" dediler. EylüJe kadar ailem kızımı alamadı. îyi, doğru ve çağdaş olan kazanacak Bahailik'te Bahai olmayanlara ka- palı olan tek konu, "meşveret" yani tartışma bölümü. Örneğin, Bahai tak- vimine göre her ayın 19"unda yapılan "19. gün ziyafeti"nin her bölümünde Bahai olmayanlar bulunabiliyor ama "meş- veret" bölümüne konuk kabul edilmi- yor. Bu "yasak"ın birkaç nedeni var: Birincisi, Bahai'lerin Bahai olmayan- lar yanında rahatça konuşamayacağı. ikincisi Bahai olmayanlann. konuşu- lan, tartışılan konulan yanlış anlaya- bilecekleri, yanlış aktarabilecekleri endişesi. Çünkü "meşveret" bölümün- de herkes her düşündüğünü soruyor, anlatıyor ve tartışıyor. Bu "iki dost arasındaki sır" a benzetiien bölüme de "ahbaplar" dışındakilerin tanık olma- sını istemiyorlar. Peki, Bahai olma- yanlar. Bahailik hakkındaki merakla- nnı nasıl giderecek? Onun için de "Ocak başı toplanü"lan var. Işte bi- zim için de bir "ocak başı" düzenleni- yor. Bahaıler Türkiye Milli Ruhani Mahiili Başkanı Celal Çelebi, bu mah- fılin üyesi Tuncay Onat, İskenderun Mahal'li Mahfili üyesi Fevziye Baki, Izmir Mahalli Mahfili üyesi Doç.Dr. Aydın Güney, İstanbul Mahalli Mah- fili Halkla İlişkiler Komisyonu üyesi, Fulya Vekiloğlu ve Mahfil Ofisi yöne- ticisi Işık Celme'yle oturuyonız. Bahaili- ğin tarihçesini, öğreülerini bir başka sohbete bırakıp daha çok bugünün so- runlanna ilişkin konuşuyoruz. Bahailikte ruhban sınıf, yani din adamlan (imam, papaz gibi) olmadığı için yönetim yerel ve ulusal mahfiller- de. Hepsinin üstünde de Yüce Adalet Evi var. "Mahalli Ruhani Mahfıller" 9 kişiden Bahai olan yerlesim bi- rimlerinde (ilçe, bucak, köy, mahal- le, belde v.b) gizli oy açık sayımla seçi- len 9 kişiden oluşuyor. Ulusal düzeyde ise, yerel Bahai toplumlannın seçtiği delegeler tarafından yılda bir kez seçi- len ve yine 9 kişiden oluşan "Milli Ruhani Mahfıl"yetkili. Türkiye'de 59 "Mahalli Ruhani Mahfil" var. "Milli Ruhani Mahfil" ise Celal Çele- bi(Başkan), Fuat Kuçani, Cüneyt Can, Mesut Tahir, Süheyla Orun, Bü- lent Naci Gülalp, Metin özyönüm, Tuncay Onat ve Cahit Vekil'den olu- şuyor. BAHAİLİK NEDİR, BAHAILER KİMLERDİR? ŞENAY KALKAN 9 üyeden sadece birinın kadın oldu- ğunu öğrenince, şakayla kanşık, "Ka- dm erkek eşitliği yönetiminize pek yansımıyor galiba" diyoruz. Gülüyor- lar. Sonra Feyziye Baki yanıtlıyor: "Tam tersi durumlar da var. Erkek- lerin azınlıkta olduğu mahfıller de var. Bu yıl delegeler böyle uygun görmüş sadece. Yoksa gerçekten kadın erkek- le her konuda eşittir. Hatta çok daha büyük öneme sahiptir." Bu yıla kadar Türkiye'deki Bahai- ler'ın pek ortaya çıkmadıklannı. oysa bu yıl toplantılannı. yaz kamplannı duyurduklannı ve hatta basını davet etmelerini bu nedenle yadırgadığımızı belirtiyoruz. Hak veriyorlar. Ancak bugüne kadar çeşitli baskılara uğra- dıklannı anlatıyorlar. Celal Çelebi şöyle örnekliyor: "Biz Ankara'da otururken ki ben henüz Bahai değildim. Anadolu'nun bir kasabasmda Bahailerin eşekleri- nin kulaklarını, öküzlerınin kuy- ruklarını keserlerdi. Hatta bır Ba- hai'nin evinin bahçesine zehirli şeker- ler atmışlardı ki çocuklan yesin de ölsün diye. Daha sonra ben Bahai ol- duktan sonra da tanık oldum. Örne- ğin, Ankara'da bir Nevruz bayramın- da hepimizi alıp karakola götürdüler. O sırada basında da çok kötü yazılar çıktı. Tıpkı Alevilere yöneltilen ve hiç- bir aslı olmayan suçlamalar gibi ne mum söndürdüğümüz kaldı ne kafirli- ğimiz...Yine bir Rızvan günü bu kez Istanbul'da gözaltına alındık. İki gün bizi Gayrettepe'de tuttular sonra mahkemeler takıpsizlik karan verdi, "aklandık" yani. Şımdi ıse artık daha demokraük bir ortamda yaşıyoruz. Toplum da hakkımızda daha fazla bil- gi sahibi oldukça eskisi gibi kötü gözle bakmıyor." Bu sadece Türkiye'de yaşanmıyor. İran'da Bahailiğın kuruluşundan bu yana büyük baskı var Bahailer'in üze- rinde. Daha doğrusu İran'dakine "baskı" demek olayı küçümsemek olur. İran'da Bahailiği ilk yıllarda yok etmek için binlerce kişi idam edilmiş. Yönetimde söz Yüce Adalet Evi'nin Bahailik'te ruhban sınıf yok. Yöne- tımi iilkeler bazında yerel ve ulusal ruhani mabfıller, uluslararası düzeyde de Yüce Adalet Evi gerçekleştiriyor. Bu düzenin konulannı ve işleyiş şeklini bizzat dinin kurucusu BahauJlah koy- muş ve "Akdes" adlı kıtapta da (Ba- hai'lerin Kuran-ı Kerimi) bu diizeni sağlayacak kurumlann görevlerini, so-' rumluluklannı ve yetkilerini açıklamış. Toplumlarda. zamanın ve bölgenin ge- rektirdiği ve yanıtı Kitab-ı Akdes'te olmayan konular, Yüce Adalet Evi ile Milli Ruhani Mahfil ve Mahalli Ruha- ni Mahfil'lerde "meşveret" yöntemiyle yani görüş alış verişi ve tartışmalarla karara bağlanıyor. • Mahalii Ruhani Mahfiller: Yerle- şitn yerlerinin idari aynmına göre. il, ilçe, bucak \e köylerde 21 yaşını dol- dunrıuş Bahai'lerin sayısı 9 olur veya aşarsa Mahalli Ruhani Mahfiller oluşturuluyor. Mahfiller her yıl 21 Nı- san'da yanı Rız\an Bayramı'nın binn- ci günü toplanan Bahai'lerin kendi aralanndan aday göstermeden, propo- ganda yapmadan. gizli ve yazılı oy. açık sayımla sectikleri 9 kişiden oluşu- yor. • Milli Ruhani MahfilHer devlet sının içinde bulunan Bahai'lerin mer- kezi yönetim kurumu. O devlet sınırla- n içındekı Bahaı'lenn seçtiği delegeler tarafından yine aday gösterilmeksizin, propaganda yapılmaksızın seçiliyor- lar. Secimler her yıl yapılıyor. • Yüce Adalet Evi: Bahai yönetim düzenınin merkezi. Milli Mahfil üyele- ri beş yılda bir biraraya gelerek bütün dünyadaki Bahafler arasından 9 kişiyi aynı yöntemfe Yüce Adalet Evi'ne seçi- yor. Yüce Adalet Evi, Hayfa'da Ker- mıl Dağı'nda bulunuyor. İtalya'dan getinlen beyaz mermeı^le ınşaa edilen Yüce Adalet Evi'nde kütüphane, top- lantı salonlan, çalışma bürolan bulu- nuyor. Bu merkez dünyada!;' bütün Bahai'lerle ilişki içinde çalışıyor. Yerel %e Milli Mahfiller bölgelerin- deki, ülkelerindekı Bahai'lerin bağışla- nyla çalışmalannı sürdürüyor. Yüce Adalet Evi'ne ıse bağışlann yanı sıra dünyadaki Bahai'lerin verdigi" Hak- kukullah"larla gereKı-ıı narcamalan yapıyor. Tann Hakkı olarak ifade edi- len Hakkukullah, Yüce Adalet Evi ta- rafından her ülke için ayn ayn tayin edilen saymanlar aracılığıyla toplanı- yor. Kendı gecımını ve zorunlu gıderlen- ni karşılayıp para biriktirebilen Bahaı- ler bu biriktirdıkleri paranın yüzde 19'unu birdefaya mahsus olmak üzere Yüce Adalet Evi'ne yolluyorlar. Bu pa- ralann miktan ve verilip verilmediğint ilişkin hiçbir denetim yok ve açıklan- mıyor. Bahai mabetleri Bugün dünya üzerinde sekız tane Bahai Ana Mabedi bulunuyor. Yer- Ieri şöyle: Türkmenistan'da Aşkabat Ana Mabedi, ABD'de Şikago'da Wilmet- te Ana Mabedi. Uganda'da Kampa- la Ana Mabedi, Avustralya Sid- ney'de Sidney Ana Mabedi, Al- manya-Langenhain'de Frankfurt Ana Mabedi, Panama'da Panama Ana Mabedi, Pasifik'teki Samoa Adası'nda Samoa Ana Mabedi ve Hindistan Yeni Delhi'de Hindistan Ana Mabedi. Bu durum Humeyni döneminde tüm şiddetiyle sürmüş. Bugünlerde yine Bahaijer eziyet görüyormuş. Celal Çe- lebi "Üstelik bütün bu eziyeti din adı- na yapıyorlar. Bu devirde böyle ilkel- lik olmaz. Din, güzellik, iyilik. yardım- laşma, banş, sevgi demektir. Hazreti Bahaullah, 'Bir din ki aynlığa sebep oluyor, dinsizlik ondan iyidir' der." Bütün bu ve benzeri baskılara kar- şm Türkiyeli Bahailer ne yaptı ve yapı- yor? Bu sorunun yanıtını Aydın Gü- ney veriyor. "Biz sürtüşme çıksın istemiyoruz. İstesek başta Birleşmiş Milletler ol- mak üzere dünyanın her yerinde ulus- lararası düzeyde etkili olan kurum ve kuruluşlarda Bahailer aracılığıyla bu sıkıntılanmızı duvurabilir ve kamuo- yu yaratabiliriz." Tuncay Onat ekliyon "Bu gibi konularda toplumun genel eğitim, kültür seviyesinin de önemi çok büyük. Bir gün gerçek demokrasi- nin. gerçek din. düşünce özgürlüğü- nün Türkiye'de de yerleşeceğini umut ediyoruz. Giderek toplumlar değişi- yor. gelişiyor. Her ne kadar laiklik. varsa da sonuçta İslam ülkesiyiz. Bu- nun da etkisi var. Aynca kanunlanmız çağdaş ama uygulamada aynı çağdaş- lık seviyesinde olduğumuz söylene- mez. Bu da aşılacaktır. İyi. güzel, doğru, çağdaş olan galip gelecektir." Celal Çelebi bir başka noktaya dİk- kat çekmek istiyor: "Dünyada çeşitli dinler için kutsal olan yerlerin ne büyük bir turizm po- tansiyeli yarattığına herkes şahit. Ör- neğin İsrail, yılın 12 ayı her dinden insanlann gittiği, ziyaret ettiği bir ülke. Türkiye de dünya Bahaileri arasında çok kutsal. Çünkü Hazreti Bahaullah Türkiye'de, Edirne ve İstanbul'da ya- şamış. Her ne kadar İran'da doğup dini orada kurduysa da İran'ın duru- mu malum. Türkiye şu anda ziyaret sdilecek tek yer. Henüz bu açılımı ya- pamadık. Oysa bu tanıtım yapılsa. böyle bir organizasyona gidilse yılın her ayı dünyanın dörı bir yanından binlerce insan Türkiye'ye gelir. Bu hem kültürel açıdan hem ülke ekono- misi açısından çok büyük bir kaynak ama ne yazık ki henüz hiçbir yetkili bunun farkında değil." BlTTl ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Tonbalı, Ankara, Şırnak... Torbalı 4. Güz Etkinlikleri boyunca, akşamları dünürün bağında kaldık. Dünür, Hacı TÖ'nün dünürü Alpaslan Be- şikçioğlu! Zeynep'in babası. Dünürün bağı, binlerce dö- nüm; belki yüzden çok çeşit üzüm var bağda. "Üzümünü ye de bağını sorma" deseler de olmaz. Doğru doğru dos- doğru, dünürün bağında "misket" üzümlerini yedik, havu- zuna giremedik, ama geceleri Beşikçioğlu'nun yerinde söyleştik, konuştuk. Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ün- ver, kısa sürede dünürün bağında mutfağı çalıştırdı, çöp şişler, yemekler pişti. Dünürün bağı, Torbalı'ya on beş ki- lometre uzaklıkta. Her sabah, izlenceye göre arabalar konukları alıp Torbalı'ya götürüyor, izlenceler başlıyordu. Bu yılki "Siyaset ve Gülmece" toplantıları gerçekten ilgi çekici oldu. Ankara'dan, Bayındır'dan, toplantıları izleme- ye gelen okurlar vardı. Okurların çoğu, Torbalı'yı da, Tor- bah'da bu etkinlikleri sürdüren Belediye Başkanı Ertan Ünver'i de, yıllardır "Ankara Notlan"ndan biliyorlardı. Ya~- bancı değillerdi. Etkinliklerin düzenlendiği yere dek ge/ip, Aziz Nesin'le, Necati Cumalı'yla, Can Yücel'le, Ahmet is- van, Reha Isvan, İlhan Selçuk, Şadan Gökovalı, Ali Yüce, Türkel Minibaş, Oktay Ekinci, Müjdat Gezen, Feyzi Hep- şenkal, Jülide Gülizar'la konuşup söyleşmek, onları dinle- mek okurlar açısından ne güzel bir şeydi. Şimdi pek çok yerde ekinsel etkinlikler düzenleniyor, iyi de oluyor. Devrek'te "Baston ve Kültür", Dikili'de "Barış" şenlikleri ilgi çekici oluyordu. Ama kanımca Torbah'nın, kokulu "misket" üzümlerinden mi ne, tadı bir başka olu- yordu! Ertan Ünver, Türkiye'de kazılar yapan tek belediye baş- kanıydı. Metropolis kazısı oldukça ilerlemişti. Tiyatro orta- ya çıkmıştı. Gelgelelim, Kültür Bakanhğı, bu yıl kazı iznini hâlâ vermemişti. ANAP döneminde iki kez kazı izni veril- mesine karşın, Fıkri Sağlar'm, Emre Kongar'ın, -nedense- kazı izni vermede çekıngen davranmalarını antamak ko- lay değildi. Belki bu yazı çıktıktan sonra kazı izni verilecek- ti, bilemem! Dünürün bağına girerken, kazıbilimci (arkeolog) fotoğ- rafçı NükhetEveri, - Çiftliğe girerken, fallus biçimindeki gömüt taşını gördü- nüz mü? dedi. Dikkat etmemişim! Binlerce yıl öncesinin fallus biçimin- deki gömüt taşı! Onun yakınındaki bir yazıda "Allaha güve- niyoruz" yazısı var. Kaç yıllarının gömüt taşı acaba? (Çift- lik, ayetlerle, özdeyişlerle süslenmiş). Cevdet Kudret, "Kalemin Ucu" yapıtında "müstehcen"i anlatırken, "phallos"a da geniş yer verir. Bir yerde şöyle der: "... Hayatta sakıncalı (müstehcen) görülmeyen bir şeyin sanatta ve bilimde müstehcen sayılması çelişkili bir du- rum değil mi? Eski Yunan yaşayışında 'phallos' (erkeklik organı), üreme organı olduğu için kutsal sayılırdı; mitolog- yada, erkeklik organını temsil eden Phales' adlı bir de tann vardı. Tanrı Dionysos adına düzenlenen şenliklerde- ki Kosmos alaylarında, tanrı Phales'i simgeleyen, deriden ya da tahtadan yapma phallos'lar taşınır, Phales'e ve Di- onysos'a övgüler okunurdu Filozof Aristoteles, Poetika adlı kitabında komedyanın doğuşunu anlatırken, 'Komed- ya, phallos türkülerinden doğmuştur; bu phallos türküleri bugün bile birçok şehirlerde okunur' der. Bizim müsteh- cen saydığımız cinsiyet, odönem insanları için utanılacak bir konu değildi; bu, bereket tanrısı Dionysos kültü ile ilgi- liydi. 'Phallos türkülerinden doğduğu' belirtilen komedya- larda yapma kocaman phallos'lar taşınırdı. Aristophanes'- in 'Kömürcüler' adlı komedyasında şöyle bir sahne var: Tören başhyor susalıml/Kızım, önce geç sepetinle./ Xanthos, sen de pallos'udik tut. 1 Torbalı'dan Ankara'ya geldiğim gün, ayağımın tozuyla CHP Kurultayı'na gittim. Bir kulis, bir heyecan, bir hırs... Kürsüde Deniz Baykal vardı; yumuşaklığı değil, sertliği öneriyor gibiydi. Birleşme ancak güçlülükle olanaklıydı; güçsüz, birleşemez, birleştiremezdi. Bir parti güçlü olur- sa, güçsüzler, ister istemez ona yaklaşacaklar, birleşe- ceklerdi. Deniz Baykal'ın dedikleri kadın-erkek ilişkilerin- de geçerli olabilir mi? Sevgi daha etkin olmaz mı? Güçlüde bir "faşizm", bir ezme söz konusu değil mi? CHP oluşun- ca, çok kişi çok şey bekliyordu, bekleyip görecekti... Köy Enstitüsü eski yöneticilerinden Reyzi Pamir'in ölü- münü Ankara'ya gelince öğrendım. Reyzi Bey'in iki çocu- ğu vardı. Temel'le Emel. Adlarını Hasan Âli Yücel'in koy- duğunu Temel'den duymuştum. Reyzi Pamir'in öldüğünü, Köy Enstitülü Ali Yılmaz, CHP Kurultayında Atatürk Spor Salonu bahçesinde söyledi. Hatice Sökmen'in kitabında, Reyzi Pamir'le ilgili bölümler okumuştum. Reyzi Pamir'i saygıyla andım, Hatice Sökmen'i, Köy Enstitülerine emek vermiş tüm savaşçıları... Hürrem Arman unutulabilir mi? iki yıl önce gerici güçlerce öldürülen Turan Dursun'un küçük oğlu Bahtiyar Yücel Dursun, iki bobreği deçalışma- dığı için Organ Nakli Sayrıevine kaldırıldı. İki bobreği alı- nan Bahtiyar Yücel Dursun'a, ağabeyi Abit Dursun bir böbreğini verdi. Olaya Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna el koyduğu için Dursun'lardan para alınmadı. Böbrek nakli ameliyatına, Organ Nakli Sayrıevi yöneticisi Mehmet Ha- beral da girdi. Ankara'dan cuma günü Diyarbakır'a uçtuk; Çağdaş Ga- zeteciler Derneği'nin (ÇGD) Güneydoğu'ya düzenlediği geziye, ÇGD Onur Kurulu Başkanı Aziz Nesin, Genel Yö- netim Kurulu üyesi Ozgür Gündem Gazetesi Ankara Ha- ber Müdürü Veli Özdemir de katıldı. Türkiye'nin kanayan yarası Şırnak'tayız.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Türk müziğinde bir makam. 2/ Yu- nan rakısı... Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla kanşık kaiıntısı. 3/ Bir no- ta... Oymak. 4/ Sa- hip... Odunu maran- gozlukta ve kapla- macılıkta kullanılan bir Afrika ağacı. 5/ Zaviye... Saygı duyu- lan yaşh kadmlar için kullanılan söz- cük. 6/ Tropikal Amerika'da yasayan siyah tüylü bir kuş... Kanşık renkli.7/ Ölen bir kimseden gelen her şey...Asker. 8/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanı- lan test... Evde ya da odada saygıde- ğer kişilerin oturduğu baş köşe. 9/ Sığır budunun en arka bölümünde- ki etlerden yapılan pastırma. VTFKARIDAN AŞAGlYA: 1/Alev... Vücut ısısı. 2/ Sıkıntı verme, üzme... Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka. 3/ Bir nota... Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler. 4/ Bir hay-' van... Halk dilinde 'teyze' anlamında kullanılan sözcük. 5/ Ürperme... Kiraya verilerek gelir getiren mülk. 6/ Fiyaka, ca- ka... Bir çeşit tngiliz birası. 7/ Anadolu'nun kırsal kesiminde erkekler arasında düzenlenen yaren toplantılanna verilen ad... Uzaklık işareti. 8/ Asya'nın sıcak bölgelerinde yetişen üıce uzun saph palmiye... Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve ma- nastırda yasayan kadın. 9/ Türkiye'nin de üyesi bulunduğu bir örg-üt... Madenci ocağı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle