Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13EYLÜL1992PAZAR
12 DIZIYAZI
'İşkence yapıhyor' sözünü sinirlenen savcı, daktiloyu sanığın kafasma atıyordu
Itiıafçıva farklı ııygulama
12 Eylül Yargılamaları
SÜNGÜNÜN
UCUNDAKİ HUKUK
DENİZ TEZTEL
nin tutuklandiğını yazmıyor. İlk gün-
ler 30 tutuklama.50 tutuklama diy;
yazarlardı. Ama belki de burada dur-
mamız tutuklanacak olanlara bir mo-
ral verir. Ne cins moral verecekse"
Tutuklamalar tüm hızıyla sürüyor.
Ama sonu gelmiyor. Her gün yeni yeni
insanlar getiriliyor kışlaya. Savcılar,
hakimler sanıklan dınlemiyor. En bü-
yük suç görülen işkenceleri anlatmak.
. 2 - asker...Kimi bankJarda oturanlann
Türkiye'deki tüm illerde 1978 yılın- yamnasıkışıyor. Kimiyereoturuyor
dan beri sıkı>önetim uyguianıyordu. ^Yerde oturanlardan bın seslenıyor.
Ama sık.yönetime karşın yargılama-
H e
* gazetealer n.ye ışkençeyı yazm.-
lar yavaş ilerliyordu. 12 Eylül 1980 yorsunuz. Nıyebugorduklennızıyaz-
-
y
- - mıyorsunuz. Bakın burada surunu/o-
ruz." Bir başkası "Silahlann önünde
fotoğraflanmız çekildi. Aksam tele-
vizyondan ne kadar terörist olduğu-
muzu izlersiniz. Ama işkenceyi yaz-
derken askerler çe% resini sanp
günü Orgenerai Kenarı Evren'in de
söylediği gibi "Mahkemeler süratli' ol-
maiıydı. Ancak idam cezalannın in-
fazlan belli bir sürati yakalarken.
emir-komuta zinciri içinde de olsa da-
valann açılması, yargılamalann so-
nuçlanması istenen hıza ulaşamadı.
650 bin kişinin gözaltında bulunma-
sı nedeniyle emniyet, sorgulan istediği
gibi yapamamaktan şikâyet ediyordu.
Bu nedenle 18 Eylül günü 15 günlük
gözaltı süresi 30güneçıkanIdı. Ancak
ma...
ağzını kapalıyorlar.
Koridorlarda avukatlar, hakimler,
savcılar, gazeteciler. Sanıklar önce
savcılann odasına giriyorlar. Sonra çı-
kıp bekleyen arkadaşlanna gülümse-
yerek "tutuklanmamı istedi"diyorlar.
bu süre de yetmedi ve gözaltında kal- Sonra hâkimlerin odasına girilıyor. Ve
ma süresi 90 gün olarak belirlendi. Ç'^an hemen hemen herkes "tutuklan-
- dım" diyor. Gece 22.00-23.00" e kadar
(utuklamalar sürüyor. İşlemleri ta-
mamlanmayanlar tekrar aşağı kattaki
hücrelere götürülûyor. Bazı sanıklar
3 otobüs
dolusu tutuklu
İstanbul'da s.k.yönetimin merkezi tutuklanmak için iki-üç ay bekliyo<
olan Selımiye Kışlası'nın kapısında 3 Koridorda müvekkillerinin tutukla-
,T 0İsa
,t u t u k
'a n a c a k a r
^ [ f tutukJanmazlana haber olur.
Baksana artık gazetecüer bıle kaç kısı-
otobüsdurdu.İçindensaÇ1
,sakalıbir- JJ'P tutuklanm.yacagın. merak eden
birıne kanşmış ınsanlar indirildi Bazı-
b ı r a v u k a t a
arkadaş. sıkıntılı bir şek.l-
s.n.n kafası. kolu sanlı, bazılannın
d e
.
5
?
n
I
'
a
1
s <
2'
I u y
!?
r :
. u
elbiseleri paramparça. Üzeri kan için- ,.
A s l ı n
^
b u r a d a b o ş u b
,
o ş u n a
de olan 5-6 kiŞ
i Varİki kişiy, yürüye- ^
N
'
İ k
'
medikJeriiçinaVkadaîlanloıcaktataşL
yor. Kimısi arkadaşlannın koluna
girerek adeta süriinürcesine yürüyor.
Bazılanınliyor...
Kışla>a gelenler emniyette 90 gün
gözaltında kalan insanlardı. Bu insan-
lann arkasında da elleri kollan suçde-
lilleriyle dolu polisler. Taşıdıklan bir
sürü kitap, broşür, dergi, 3 daktilo, 1
teksir makinesi... Birkaç delil yere dü-
şüyor: "Sosyalist Kültür Ansiklopedi-
si', 'înce Memed' ve iki-üç sözlük...
Bir gazeteci "Silahlar. bombalar ne-
rede' diye delil taşı>an p>olise sorunca
polis sert bir sesle yanıt veriyor: "Sen
ışine bak... Arkadan gelecek"
Kapıda otobüsten inenlerin kayıtla-
n yapılıyor. Adlan ve hangi örgütten
olduklan soruluyor. Kimi ismini söy-
ledikten sonra 'Kurtuluş', TJKKO',
•Dev-Sol", 'Dev-Yol' diyor. Kimisi ise
"Ne örgütü ?" diyor. Bu yanıtı veren-
lere adlan deftere yazan asker "Sakla,
sakla...Ne yaparsan yap zaten tutuk-
lanacaks'n" diyerek gülüyor...
'İşkenceyi niye
yazmıyorsunuz
fnsanlar kayıltan sonra Selimiye^
nin koridorlarına çıkanlıyorlar. Kori-
dorlar daha önce emniyetten getınlen
insanlarla dolu... Başlannda bir sürü
Başına daktilo
atılan sanık
Daha sonra ANAP'tan milletvekili
olacak olan asker bir savcının odasın-
dan başından kanlar akan bir sanık
çıkanlıyor. Herkes ne olduğunu öğ-
renmeye çalışıyor. O kargaşalıkta ne
olduğu pek anîaşılamıyor. Sanık apar
topar aşağıya hücrcye gönderiliyor.
Sonradan işin aslı odada bulunan
diğer insanlardan öğrenildi. Sanık sor-
gu sırasında emniyette gördüğü işken-
celerden bahsetmek ıstiyor. Yapılan-
lan anlatmaya başhyor. Savcı önce
"Bunlar bizı ilgilendırrnez" diyor. Sa-
nık anlatmakta ısrar edince Savcı "Ne
yapaüm olacak o kadar. Siz de soru-
lanlan söyleyin" di>or. Sanığın işken-
ce gördüğünü tutanaklara geçirilmesi-
ni istemesi üzerinc savcı kızıyor \c
sanığın kafasına daktiloyu indiri>or.
Aynı savcı itirafçı sanıklara bu ka-
dar sert davranmazdı. MLSPB dava-
sının itirafçılanndan olan ve herkese
"örgütü çökertü' diye tanıtılan Şemsi
Özkan'a iseçok iyi davranırdı. Zaman
zaman savcının odasına getinlen Öz-
kan saatler sonra odadan çıkardı. Bir
gün gazetecilerden biri savcıya bır şey
sormak için odaya girdiğinde odanın
boş olduğunu görür. Ancak odada
bulunan paravanın ardında bazı sesler
duyar vc hemen odadan çıkar. Daha
sonra özkan resmi nikâhsız eşiyle bir-
likte odadan çıkar. Kısa bir süre son-
ra 30 Ekim 1981 günü Özkan büyük
bir gizlilik içinde eşiyle resmen evlendi-
rildi.
Şemsi özkan da bu savcının kendi-
sine yaptığı iyiliği hiç unutmadı. Daha
sonra Metris Askeri Cezaevi'nde
uyumlu da\ranan tutuklulann yaptığı
tiyatro gösterilerinde izleyicilere hep
savcının çok iyi bir insan olduğunu an-
lattı.
Savcı da Şemsi Özkan'ı ve onun gi-
bıleri unutmadı. Şavcı milletvekili ol-
duktan sonra Pişmanlık Yasasfnın
çıkanlması için büyük çaba harcadı.
Daha sonra Pişmanlık Yasasfndan
yararlanan insanlann aslında cezae-
vinden çıkmak için birçok konuda
yalan söyledikleri ortaya çıktı. Bazı itı-
rafçılar "itiraflannı" geri aldılar. Ama
bu yasadan yararlanan ilk kişi Şemsi
Özkan oldu. Özkan, 15 Ağustos
1985'te tahliye edildi. O günkü durus-
mada Ozkan. itiraflannı korkmadan
sav unan ilk insan olduğunu. itirafçılığı
kurumlaştırarak ne kadar iyi bir iş
yaptığını uzun uzun anlaltı ve "Bu ya-
sa benim için çıkanlmıştır. Eğer bu
yasa uygulanmazsa ölü doğmuş ola-
cak" dedi...
özkan ve onun gibi birkaç kişi ceza-
evlerinden çıktı. Ancak, binlerce insan
yıllarca cezaevinde yattı. Yıllarca
mahkemelere çıkmak için bekledı.
Mahkcmelere çıktıklannda ıse dcrtle-
rini anlatmak istedikleri her fırsatta
dövüldüler. Duruşmadanatıldılar. İki
kez duruşmadan atılan bir daha da\a
sonuna kadar mahkemeye çıkanlma-
dı. Böylece 10 yıl cezaevinde kalıp sa-
dece iki duruşma mahkemeye çıkan
insanlar oldu.
SÜRECEK
Binlerce insan mahkemeye çıkmak için sıra bekJedi. Mahkemede derdini anlatmak isteyenlcr ise dövüldü
77 GÜN GÖZALTI
"18 aylık
bebeğimi
tokatladılar"
Sevgi Erdogan, Devrimci Sol dava-
sında yargılanan ve 1990yılında fırar
eden daha sonra 12 Temmuz 1991'de
öldürülen İbrahim Erdoğan'ın eşi.
Eşi İbrahim Erdoğan nedeniyle 25
Mart 1981'degözaltına alındı. Sevgi, 9
hazirana kadar emniyette kaldı.
Tutuklandı \e iki yıl cezaevinde kal-
dı. Davanın sonunda hâkimJer yar-
gılanmasına gerek olmadığına karar
verdiler.
'"Ö(T<em gelip geçid bir kızgınlıkta
değil, sürüyor" diyen Sevgi, emniyet-
teki 77 gün yaşadıklannı şöyle anla-
tıyor:
"Polisler geç vakit evimize geldiler.
Otomatik silahlı. çelik yelekli. Eşim
kaçma girişiminde bulundu. Olmadı.
Bizi hemen ayn odalara aldılar. Eşim
bir şey söylememeye karar vermişti.
Ben de söylemeyecektim. Gelenlerin
hepsi sarhoştu. 18 aylık kızım uyu-
yordu. Gürültüleri duyunca uyandı.
Sürekli kimliğimizle uğraşıyorlardı.
Alyansımı çıkaımaya çalıştılar. Be-
ceremediler. "Ben çıkannm" dedim.
Onlara verecekmiş gibi yapıp alyansı
yutLum. Çok sinirlendiler. Ağzımı
açıpel feneriyle alyansı aradılar.
Bizi Gayrettepe'ye götürdüler.
Kızım şaşkındı. Kaloriferlere, masa-
lara bağlanmış, saçlan, başlan dağı-
nık, penşan insanlara şaşkın şaşkın
bakıyordu. Dolaşmak istiyordu ama
adım atmaya cesareti yoktu. GözJe-
rimi bağTayıp beni bir odaya götür-
düler. Kızım peşimizdeydi, sesinden
anlıyordum. İlk önce klasik konuş-
malar, babacan davranışlar. Sonra
asıl yüzleri ortaya çıktı. Falakayla
başladı işkence... Sonra askı...elekt-
rik... Elektrik beyninizde çakıyor. Acı-
yı anlatmak mümkün degil. Ara-
ba lastiğine sokuyorlardı. Lastik
içinde bütün vücudunuz hareketsiz
kalıyor. Soluk soluğa kalıyorsunuz.
Tabii zaman zaman çınlçıplak soy-
dular. VUcudunuzla ilgili aşağılayıcı
hareketlerde bulunuyorlar, vucudu-
nuza acı veriyorlar. Eşim konuşma-
dığı için getirip bana yapılan işkence-
leri seyrettirdiler. Ö anda bunlan
yapanlann insan olmadığını düşün-
düm. Bir gün copla tecavüz ettiler.
Acımı, öfkemi ve kinimi anlataman,
bunlan yaşayanlar anlar. Zaman za-
man boynumum, belimi kollanmın
beynimdc aktı zannettim. Bazen ba-
yıldığımı düşündüm. Ama tüm acıla-
n hissettim. Eşimin yanında benim
yanımda da kızımı tokatîadılar. An-
neler Günü'nde hücreden çıkardılar.
Ve "Bugün Anneler Günü. Senin kı-
zın da evlatlık verildi" dediler. EylüJe
kadar ailem kızımı alamadı.
îyi, doğru ve çağdaş olan kazanacak
Bahailik'te Bahai olmayanlara ka-
palı olan tek konu, "meşveret" yani
tartışma bölümü. Örneğin, Bahai tak-
vimine göre her ayın 19"unda yapılan "19.
gün ziyafeti"nin her bölümünde Bahai
olmayanlar bulunabiliyor ama "meş-
veret" bölümüne konuk kabul edilmi-
yor. Bu "yasak"ın birkaç nedeni var:
Birincisi, Bahai'lerin Bahai olmayan-
lar yanında rahatça konuşamayacağı.
ikincisi Bahai olmayanlann. konuşu-
lan, tartışılan konulan yanlış anlaya-
bilecekleri, yanlış aktarabilecekleri
endişesi. Çünkü "meşveret" bölümün-
de herkes her düşündüğünü soruyor,
anlatıyor ve tartışıyor. Bu "iki dost
arasındaki sır" a benzetiien bölüme de
"ahbaplar" dışındakilerin tanık olma-
sını istemiyorlar. Peki, Bahai olma-
yanlar. Bahailik hakkındaki merakla-
nnı nasıl giderecek? Onun için de
"Ocak başı toplanü"lan var. Işte bi-
zim için de bir "ocak başı" düzenleni-
yor.
Bahaıler Türkiye Milli Ruhani
Mahiili Başkanı Celal Çelebi, bu mah-
fılin üyesi Tuncay Onat, İskenderun
Mahal'li Mahfili üyesi Fevziye Baki,
Izmir Mahalli Mahfili üyesi Doç.Dr.
Aydın Güney, İstanbul Mahalli Mah-
fili Halkla İlişkiler Komisyonu üyesi,
Fulya Vekiloğlu ve Mahfil Ofisi yöne-
ticisi Işık Celme'yle oturuyonız. Bahaili-
ğin tarihçesini, öğreülerini bir başka
sohbete bırakıp daha çok bugünün so-
runlanna ilişkin konuşuyoruz.
Bahailikte ruhban sınıf, yani din
adamlan (imam, papaz gibi) olmadığı
için yönetim yerel ve ulusal mahfiller-
de. Hepsinin üstünde de Yüce Adalet
Evi var. "Mahalli Ruhani Mahfıller"
9 kişiden Bahai olan yerlesim bi-
rimlerinde (ilçe, bucak, köy, mahal-
le, belde v.b) gizli oy açık sayımla seçi-
len 9 kişiden oluşuyor. Ulusal düzeyde
ise, yerel Bahai toplumlannın seçtiği
delegeler tarafından yılda bir kez seçi-
len ve yine 9 kişiden oluşan "Milli
Ruhani Mahfıl"yetkili. Türkiye'de
59 "Mahalli Ruhani Mahfil" var.
"Milli Ruhani Mahfil" ise Celal Çele-
bi(Başkan), Fuat Kuçani, Cüneyt
Can, Mesut Tahir, Süheyla Orun, Bü-
lent Naci Gülalp, Metin özyönüm,
Tuncay Onat ve Cahit Vekil'den olu-
şuyor.
BAHAİLİK NEDİR,
BAHAILER
KİMLERDİR?
ŞENAY KALKAN
9 üyeden sadece birinın kadın oldu-
ğunu öğrenince, şakayla kanşık, "Ka-
dm erkek eşitliği yönetiminize pek
yansımıyor galiba" diyoruz. Gülüyor-
lar. Sonra Feyziye Baki yanıtlıyor:
"Tam tersi durumlar da var. Erkek-
lerin azınlıkta olduğu mahfıller de var.
Bu yıl delegeler böyle uygun görmüş
sadece. Yoksa gerçekten kadın erkek-
le her konuda eşittir. Hatta çok daha
büyük öneme sahiptir."
Bu yıla kadar Türkiye'deki Bahai-
ler'ın pek ortaya çıkmadıklannı. oysa
bu yıl toplantılannı. yaz kamplannı
duyurduklannı ve hatta basını davet
etmelerini bu nedenle yadırgadığımızı
belirtiyoruz. Hak veriyorlar. Ancak
bugüne kadar çeşitli baskılara uğra-
dıklannı anlatıyorlar. Celal Çelebi
şöyle örnekliyor:
"Biz Ankara'da otururken ki ben
henüz Bahai değildim. Anadolu'nun
bir kasabasmda Bahailerin eşekleri-
nin kulaklarını, öküzlerınin kuy-
ruklarını keserlerdi. Hatta bır Ba-
hai'nin evinin bahçesine zehirli şeker-
ler atmışlardı ki çocuklan yesin de
ölsün diye. Daha sonra ben Bahai ol-
duktan sonra da tanık oldum. Örne-
ğin, Ankara'da bir Nevruz bayramın-
da hepimizi alıp karakola götürdüler.
O sırada basında da çok kötü yazılar
çıktı. Tıpkı Alevilere yöneltilen ve hiç-
bir aslı olmayan suçlamalar gibi ne
mum söndürdüğümüz kaldı ne kafirli-
ğimiz...Yine bir Rızvan günü bu kez
Istanbul'da gözaltına alındık. İki gün
bizi Gayrettepe'de tuttular sonra
mahkemeler takıpsizlik karan verdi,
"aklandık" yani. Şımdi ıse artık daha
demokraük bir ortamda yaşıyoruz.
Toplum da hakkımızda daha fazla bil-
gi sahibi oldukça eskisi gibi kötü gözle
bakmıyor."
Bu sadece Türkiye'de yaşanmıyor.
İran'da Bahailiğın kuruluşundan bu
yana büyük baskı var Bahailer'in üze-
rinde. Daha doğrusu İran'dakine
"baskı" demek olayı küçümsemek
olur. İran'da Bahailiği ilk yıllarda yok
etmek için binlerce kişi idam edilmiş.
Yönetimde söz Yüce Adalet Evi'nin
Bahailik'te ruhban sınıf yok. Yöne-
tımi iilkeler bazında yerel ve ulusal
ruhani mabfıller, uluslararası düzeyde
de Yüce Adalet Evi gerçekleştiriyor.
Bu düzenin konulannı ve işleyiş şeklini
bizzat dinin kurucusu BahauJlah koy-
muş ve "Akdes" adlı kıtapta da (Ba-
hai'lerin Kuran-ı Kerimi) bu diizeni
sağlayacak kurumlann görevlerini, so-'
rumluluklannı ve yetkilerini açıklamış.
Toplumlarda. zamanın ve bölgenin ge-
rektirdiği ve yanıtı Kitab-ı Akdes'te
olmayan konular, Yüce Adalet Evi ile
Milli Ruhani Mahfil ve Mahalli Ruha-
ni Mahfil'lerde "meşveret" yöntemiyle
yani görüş alış verişi ve tartışmalarla
karara bağlanıyor.
• Mahalii Ruhani Mahfiller: Yerle-
şitn yerlerinin idari aynmına göre. il,
ilçe, bucak \e köylerde 21 yaşını dol-
dunrıuş Bahai'lerin sayısı 9 olur veya
aşarsa Mahalli Ruhani Mahfiller
oluşturuluyor. Mahfiller her yıl 21 Nı-
san'da yanı Rız\an Bayramı'nın binn-
ci günü toplanan Bahai'lerin kendi
aralanndan aday göstermeden, propo-
ganda yapmadan. gizli ve yazılı oy.
açık sayımla sectikleri 9 kişiden oluşu-
yor.
• Milli Ruhani MahfilHer devlet
sının içinde bulunan Bahai'lerin mer-
kezi yönetim kurumu. O devlet sınırla-
n içındekı Bahaı'lenn seçtiği delegeler
tarafından yine aday gösterilmeksizin,
propaganda yapılmaksızın seçiliyor-
lar. Secimler her yıl yapılıyor.
• Yüce Adalet Evi: Bahai yönetim
düzenınin merkezi. Milli Mahfil üyele-
ri beş yılda bir biraraya gelerek bütün
dünyadaki Bahafler arasından 9 kişiyi
aynı yöntemfe Yüce Adalet Evi'ne seçi-
yor. Yüce Adalet Evi, Hayfa'da Ker-
mıl Dağı'nda bulunuyor. İtalya'dan
getinlen beyaz mermeı^le ınşaa edilen
Yüce Adalet Evi'nde kütüphane, top-
lantı salonlan, çalışma bürolan bulu-
nuyor. Bu merkez dünyada!;' bütün
Bahai'lerle ilişki içinde çalışıyor.
Yerel %e Milli Mahfiller bölgelerin-
deki, ülkelerindekı Bahai'lerin bağışla-
nyla çalışmalannı sürdürüyor. Yüce
Adalet Evi'ne ıse bağışlann yanı sıra
dünyadaki Bahai'lerin verdigi" Hak-
kukullah"larla gereKı-ıı narcamalan
yapıyor. Tann Hakkı olarak ifade edi-
len Hakkukullah, Yüce Adalet Evi ta-
rafından her ülke için ayn ayn tayin
edilen saymanlar aracılığıyla toplanı-
yor. Kendı gecımını ve zorunlu gıderlen-
ni karşılayıp para biriktirebilen Bahaı-
ler bu biriktirdıkleri paranın yüzde
19'unu birdefaya mahsus olmak üzere
Yüce Adalet Evi'ne yolluyorlar. Bu pa-
ralann miktan ve verilip verilmediğint
ilişkin hiçbir denetim yok ve açıklan-
mıyor.
Bahai mabetleri
Bugün dünya üzerinde sekız tane
Bahai Ana Mabedi bulunuyor. Yer-
Ieri şöyle:
Türkmenistan'da Aşkabat Ana
Mabedi, ABD'de Şikago'da Wilmet-
te Ana Mabedi. Uganda'da Kampa-
la Ana Mabedi, Avustralya Sid-
ney'de Sidney Ana Mabedi, Al-
manya-Langenhain'de Frankfurt
Ana Mabedi, Panama'da Panama
Ana Mabedi, Pasifik'teki Samoa
Adası'nda Samoa Ana Mabedi ve
Hindistan Yeni Delhi'de Hindistan
Ana Mabedi.
Bu durum Humeyni döneminde tüm
şiddetiyle sürmüş. Bugünlerde yine
Bahaijer eziyet görüyormuş. Celal Çe-
lebi "Üstelik bütün bu eziyeti din adı-
na yapıyorlar. Bu devirde böyle ilkel-
lik olmaz. Din, güzellik, iyilik. yardım-
laşma, banş, sevgi demektir. Hazreti
Bahaullah, 'Bir din ki aynlığa sebep
oluyor, dinsizlik ondan iyidir' der."
Bütün bu ve benzeri baskılara kar-
şm Türkiyeli Bahailer ne yaptı ve yapı-
yor? Bu sorunun yanıtını Aydın Gü-
ney veriyor.
"Biz sürtüşme çıksın istemiyoruz.
İstesek başta Birleşmiş Milletler ol-
mak üzere dünyanın her yerinde ulus-
lararası düzeyde etkili olan kurum ve
kuruluşlarda Bahailer aracılığıyla bu
sıkıntılanmızı duvurabilir ve kamuo-
yu yaratabiliriz."
Tuncay Onat ekliyon
"Bu gibi konularda toplumun genel
eğitim, kültür seviyesinin de önemi
çok büyük. Bir gün gerçek demokrasi-
nin. gerçek din. düşünce özgürlüğü-
nün Türkiye'de de yerleşeceğini umut
ediyoruz. Giderek toplumlar değişi-
yor. gelişiyor. Her ne kadar laiklik.
varsa da sonuçta İslam ülkesiyiz. Bu-
nun da etkisi var. Aynca kanunlanmız
çağdaş ama uygulamada aynı çağdaş-
lık seviyesinde olduğumuz söylene-
mez. Bu da aşılacaktır. İyi. güzel,
doğru, çağdaş olan galip gelecektir."
Celal Çelebi bir başka noktaya dİk-
kat çekmek istiyor:
"Dünyada çeşitli dinler için kutsal
olan yerlerin ne büyük bir turizm po-
tansiyeli yarattığına herkes şahit. Ör-
neğin İsrail, yılın 12 ayı her dinden
insanlann gittiği, ziyaret ettiği bir ülke.
Türkiye de dünya Bahaileri arasında
çok kutsal. Çünkü Hazreti Bahaullah
Türkiye'de, Edirne ve İstanbul'da ya-
şamış. Her ne kadar İran'da doğup
dini orada kurduysa da İran'ın duru-
mu malum. Türkiye şu anda ziyaret
sdilecek tek yer. Henüz bu açılımı ya-
pamadık. Oysa bu tanıtım yapılsa.
böyle bir organizasyona gidilse yılın
her ayı dünyanın dörı bir yanından
binlerce insan Türkiye'ye gelir. Bu
hem kültürel açıdan hem ülke ekono-
misi açısından çok büyük bir kaynak
ama ne yazık ki henüz hiçbir yetkili
bunun farkında değil."
BlTTl
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Tonbalı, Ankara, Şırnak...
Torbalı 4. Güz Etkinlikleri boyunca, akşamları dünürün
bağında kaldık. Dünür, Hacı TÖ'nün dünürü Alpaslan Be-
şikçioğlu! Zeynep'in babası. Dünürün bağı, binlerce dö-
nüm; belki yüzden çok çeşit üzüm var bağda. "Üzümünü
ye de bağını sorma" deseler de olmaz. Doğru doğru dos-
doğru, dünürün bağında "misket" üzümlerini yedik, havu-
zuna giremedik, ama geceleri Beşikçioğlu'nun yerinde
söyleştik, konuştuk. Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ün-
ver, kısa sürede dünürün bağında mutfağı çalıştırdı, çöp
şişler, yemekler pişti. Dünürün bağı, Torbalı'ya on beş ki-
lometre uzaklıkta. Her sabah, izlenceye göre arabalar
konukları alıp Torbalı'ya götürüyor, izlenceler başlıyordu.
Bu yılki "Siyaset ve Gülmece" toplantıları gerçekten ilgi
çekici oldu. Ankara'dan, Bayındır'dan, toplantıları izleme-
ye gelen okurlar vardı. Okurların çoğu, Torbalı'yı da, Tor-
bah'da bu etkinlikleri sürdüren Belediye Başkanı Ertan
Ünver'i de, yıllardır "Ankara Notlan"ndan biliyorlardı. Ya~-
bancı değillerdi. Etkinliklerin düzenlendiği yere dek ge/ip,
Aziz Nesin'le, Necati Cumalı'yla, Can Yücel'le, Ahmet is-
van, Reha Isvan, İlhan Selçuk, Şadan Gökovalı, Ali Yüce,
Türkel Minibaş, Oktay Ekinci, Müjdat Gezen, Feyzi Hep-
şenkal, Jülide Gülizar'la konuşup söyleşmek, onları dinle-
mek okurlar açısından ne güzel bir şeydi.
Şimdi pek çok yerde ekinsel etkinlikler düzenleniyor, iyi
de oluyor. Devrek'te "Baston ve Kültür", Dikili'de "Barış"
şenlikleri ilgi çekici oluyordu. Ama kanımca Torbah'nın,
kokulu "misket" üzümlerinden mi ne, tadı bir başka olu-
yordu!
Ertan Ünver, Türkiye'de kazılar yapan tek belediye baş-
kanıydı. Metropolis kazısı oldukça ilerlemişti. Tiyatro orta-
ya çıkmıştı. Gelgelelim, Kültür Bakanhğı, bu yıl kazı iznini
hâlâ vermemişti. ANAP döneminde iki kez kazı izni veril-
mesine karşın, Fıkri Sağlar'm, Emre Kongar'ın, -nedense-
kazı izni vermede çekıngen davranmalarını antamak ko-
lay değildi. Belki bu yazı çıktıktan sonra kazı izni verilecek-
ti, bilemem!
Dünürün bağına girerken, kazıbilimci (arkeolog) fotoğ-
rafçı NükhetEveri,
- Çiftliğe girerken, fallus biçimindeki gömüt taşını gördü-
nüz mü? dedi.
Dikkat etmemişim! Binlerce yıl öncesinin fallus biçimin-
deki gömüt taşı! Onun yakınındaki bir yazıda "Allaha güve-
niyoruz" yazısı var. Kaç yıllarının gömüt taşı acaba? (Çift-
lik, ayetlerle, özdeyişlerle süslenmiş).
Cevdet Kudret, "Kalemin Ucu" yapıtında "müstehcen"i
anlatırken, "phallos"a da geniş yer verir. Bir yerde şöyle
der:
"... Hayatta sakıncalı (müstehcen) görülmeyen bir şeyin
sanatta ve bilimde müstehcen sayılması çelişkili bir du-
rum değil mi? Eski Yunan yaşayışında 'phallos' (erkeklik
organı), üreme organı olduğu için kutsal sayılırdı; mitolog-
yada, erkeklik organını temsil eden Phales' adlı bir de
tann vardı. Tanrı Dionysos adına düzenlenen şenliklerde-
ki Kosmos alaylarında, tanrı Phales'i simgeleyen, deriden
ya da tahtadan yapma phallos'lar taşınır, Phales'e ve Di-
onysos'a övgüler okunurdu Filozof Aristoteles, Poetika
adlı kitabında komedyanın doğuşunu anlatırken, 'Komed-
ya, phallos türkülerinden doğmuştur; bu phallos türküleri
bugün bile birçok şehirlerde okunur' der. Bizim müsteh-
cen saydığımız cinsiyet, odönem insanları için utanılacak
bir konu değildi; bu, bereket tanrısı Dionysos kültü ile ilgi-
liydi. 'Phallos türkülerinden doğduğu' belirtilen komedya-
larda yapma kocaman phallos'lar taşınırdı. Aristophanes'-
in 'Kömürcüler' adlı komedyasında şöyle bir sahne var:
Tören başhyor susalıml/Kızım, önce geç sepetinle./
Xanthos, sen de pallos'udik tut.
1
Torbalı'dan Ankara'ya geldiğim gün, ayağımın tozuyla
CHP Kurultayı'na gittim. Bir kulis, bir heyecan, bir hırs...
Kürsüde Deniz Baykal vardı; yumuşaklığı değil, sertliği
öneriyor gibiydi. Birleşme ancak güçlülükle olanaklıydı;
güçsüz, birleşemez, birleştiremezdi. Bir parti güçlü olur-
sa, güçsüzler, ister istemez ona yaklaşacaklar, birleşe-
ceklerdi. Deniz Baykal'ın dedikleri kadın-erkek ilişkilerin-
de geçerli olabilir mi? Sevgi daha etkin olmaz mı? Güçlüde
bir "faşizm", bir ezme söz konusu değil mi? CHP oluşun-
ca, çok kişi çok şey bekliyordu, bekleyip görecekti...
Köy Enstitüsü eski yöneticilerinden Reyzi Pamir'in ölü-
münü Ankara'ya gelince öğrendım. Reyzi Bey'in iki çocu-
ğu vardı. Temel'le Emel. Adlarını Hasan Âli Yücel'in koy-
duğunu Temel'den duymuştum. Reyzi Pamir'in öldüğünü,
Köy Enstitülü Ali Yılmaz, CHP Kurultayında Atatürk Spor
Salonu bahçesinde söyledi. Hatice Sökmen'in kitabında,
Reyzi Pamir'le ilgili bölümler okumuştum. Reyzi Pamir'i
saygıyla andım, Hatice Sökmen'i, Köy Enstitülerine emek
vermiş tüm savaşçıları... Hürrem Arman unutulabilir mi?
iki yıl önce gerici güçlerce öldürülen Turan Dursun'un
küçük oğlu Bahtiyar Yücel Dursun, iki bobreği deçalışma-
dığı için Organ Nakli Sayrıevine kaldırıldı. İki bobreği alı-
nan Bahtiyar Yücel Dursun'a, ağabeyi Abit Dursun bir
böbreğini verdi. Olaya Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna el
koyduğu için Dursun'lardan para alınmadı. Böbrek nakli
ameliyatına, Organ Nakli Sayrıevi yöneticisi Mehmet Ha-
beral da girdi.
Ankara'dan cuma günü Diyarbakır'a uçtuk; Çağdaş Ga-
zeteciler Derneği'nin (ÇGD) Güneydoğu'ya düzenlediği
geziye, ÇGD Onur Kurulu Başkanı Aziz Nesin, Genel Yö-
netim Kurulu üyesi Ozgür Gündem Gazetesi Ankara Ha-
ber Müdürü Veli Özdemir de katıldı.
Türkiye'nin kanayan yarası Şırnak'tayız..
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Türk müziğinde
bir makam. 2/ Yu-
nan rakısı... Harman
yerindeki tahılın taş
ve toprakla kanşık
kaiıntısı. 3/ Bir no-
ta... Oymak. 4/ Sa-
hip... Odunu maran-
gozlukta ve kapla-
macılıkta kullanılan
bir Afrika ağacı. 5/
Zaviye... Saygı duyu-
lan yaşh kadmlar
için kullanılan söz-
cük. 6/ Tropikal
Amerika'da yasayan
siyah tüylü bir kuş...
Kanşık renkli.7/ Ölen bir kimseden
gelen her şey...Asker. 8/ Vücuttaki
AIDS virüsünü saptamakta kullanı-
lan test... Evde ya da odada saygıde-
ğer kişilerin oturduğu baş köşe. 9/
Sığır budunun en arka bölümünde-
ki etlerden yapılan pastırma.
VTFKARIDAN AŞAGlYA: 1/Alev...
Vücut ısısı. 2/ Sıkıntı verme, üzme...
Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir
tür demir halka. 3/ Bir nota... Yatak
doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler. 4/ Bir hay-'
van... Halk dilinde 'teyze' anlamında kullanılan sözcük. 5/
Ürperme... Kiraya verilerek gelir getiren mülk. 6/ Fiyaka, ca-
ka... Bir çeşit tngiliz birası. 7/ Anadolu'nun kırsal kesiminde
erkekler arasında düzenlenen yaren toplantılanna verilen ad...
Uzaklık işareti. 8/ Asya'nın sıcak bölgelerinde yetişen üıce uzun
saph palmiye... Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve ma-
nastırda yasayan kadın. 9/ Türkiye'nin de üyesi bulunduğu bir
örg-üt... Madenci ocağı.