Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22TEMMU21992ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
îngilizlerleyapüan görüşmelerde bir sonuç alamayan Ecevit, Londradönüşüharekât karan aldı
Barış Kıbrıs kıyılarıııa çıktı
Callaghan, Ecevit'e
-Askeri hareketle gayeniz nedir, diye
sordu.
Ecevit:
-Tûrk cemaatinin emniyetini sağla-
mak ve müştereken varacağınuz esasa
göre Kıbns devletini yeniden ayaklan
üzerine oturtmakür. Berabergirişeceği-
rniz harekette üsleri kullanınz. Bir iki
gûn içinde netice alarnazsak ûslerden
beraber harekete geçeriz. Eğer alırsak
mesele yok. Türk askerlerini kuUanma-
yız.
Wilson:
-Anlıyorum ama ûslerin amaa bu
değildir. Askeri bir hareket dolayıayla
akacak kan vicdanıruzı sızlatmayacak
mı?diyerek Ecevit'in şairtarafinı etkile-
mek istedı.
Üçtögöroşmetekfifi
Yemek arasında tngjlız Dışişleri Ba-
kanı bir ara dışan çıktı. Kimse bunu
anormal karşılamadı. Bir mûddet son-
ra tekrar çıkü. Bu arük normal bir ha-
reket değildi. Meğer tetefonla Ameri-
kan Dışişleri Bakanı Kissinger üe
görüşüyormuş. Konuşmasının bir ye-
rinde, ABD Dışişteri Bakan Yardımosı
Sisco'nun ertesi günü Londra'ya gele-
ceğinı söyleyerek, üçlü görüşme yap-
mamızı tekÜf etti. Bu tekliften sonra
îngilizler bizi kendi aramızda başbaşa
bırakmak için çekiküler.
Türk delegasyonunun içinde genel-
likle beliren görüş Sisco'nun gelmesinin
aleyhinde idi. Ingilızlerle garantör dev-
let olarak görûşüyorduk. Bu durumda
Sisco'nun araniızda yeri olmamak ge-
rekirdi. Bilhassa Hasan Işık bu görûşü
hararetle savunuyordu. ıngilizler tek-
rar yemek odasına döndüklerinde Ece-
vit kendilerine üçlü toplantıya ran
olamayacağını, ancak Sisco gelirse
onunla da ikili olarak veTürkiye büyü-
kelçiüğjnde görüşebileceğini söyledi.
Yemekten sonra bir başka odaya ge-
çildi.
Ecevit söze başladı:
-Bugün parlamentonuzda, Callag-
han Yunanistan'ı mütecaviz olarak
ilan etti. Mütecaviz devletle teminatçı
devletler bir araya gelemez. Siz isterse-
niz buluşun Yunanlılarla konuşun,
kara'da. Resrru bılgun yoK dedı. Bu-
gün geldi. 'Kıbns'ta olan bitenle Yuna-
nistan'ın hiçbir alâkası yoktur' dedi.
Callaghan:
- Gelmezterse mahçup olurlar.
Ecevit:
- Şimdiye kadar çok mahçup oldular
ama gene büdiklerini okuyorlar.
Callaghan:
- Yunanistan'da demokraük rejimi
ihya edin. Kıbns'ta 1960 statüsünü ya-
ratmak için askerlerinizi çekin deriz
onlara.
Ecevit:
- Siz bunu temin ederseniz müteşek-
kir oluruz. Kendirnk uyum halinde
ohırsam risk alabüirim. Ama onlara
mütecaviz diyoruz. Garantör olarak
kabul edemeyiz arük Yunanistan'ı.
Callaghan:
- Teklifimiz masada üçlü toplanu
Ertesi günü Sisco ile Ecevit Türkiye
Büyükelçıliği'nde bir araya geldiler. Bu
arada Hasan Işık ise Callaghan ile son
görüşmeye gitti. Bu görüşmeyi sonra-
dan diıüedim. Oldukca gergin bir at-
mosfer içinde gectiğini anladım. Cal-
laghan, Hasan Işık'a, "Ne kadar vakti-
miz kaldı" diyecek kadar durumumu-
zu anlamış olduğunu bu görüşmede
gösterdi. Hasan Işık, muhatabına, bu-
nun gelişmelere bağlı olduğunu söyle-
yerek, tngüizlerin sandığı gıbi, duru-
mun hafıfe alınır bir yanı olmadığmı
belli etti.
Bülent Ecevit, Sisco ile görüşmesinde
çok yapıcı ve banşçı bir tutum gösterdi.
Ona verdığj planda özetle şunlan isti-
yordu:
Kıbns'ta kan akması istenmiyorsa,
ECMEL BARUTÇU
yapmakür. Verimli olur mu ohnaz mı Türkcemaatine denize mahreci olan
onubikmem. bırbolgeverumeıydı. Kibns devteü
garantör devletlerce tam anlamıyla
vesayet alüna ahnmah, limanlany ,
v e n a v a
alanlan kontrol alüna sokul
- Biz Yunanistan'la garantör olarak
görüşemeyiz.
İngüizlerle istişareden bir şey çıkmı-, mahydı. Devletin şekli
yacağı anlaşüıyordu. Biz garantör dev- ancak bundan sonra
let olarak vükümlülüfcümüzü verine tespitedilebilırdı.
/
Ama İrigilizlerden anlayış görememişti.
Uçakla Londra'dan dönerken elindekı
küçük bir kâğıdı Orhan Eralp'a göste-
rerek bundaki ifadelerin doğruluğunu
kendisinden sordu. tngilizce olan bu
kâğıtta Türk askerlerinin adaya banş
için geldiği, kendisine ateş edürnedikçe
ateş açmayacağı yolunda ifadeler var-
dı. Bunlar Türk uçaklannın Kıbns üze-
rindeki harekât arasında atacağı be-
yannamelerin müsvettesi idi. Orhan
Eralp başını sallayarak tasvip etti.
Ingilizlerle görüşmelerimızin ertesi
ü Londra basını gizli olan görüşme-
it, uçakla
Londra'dan dönerken
elindeki küçük bir kâğıdı
Orhan Eralp'a göstererek
bundaki ifadelerin
dogruluğunu kendisinden
sordu. Ingilizce olan bu
kağıtta Türk askerlerinin
adaya banş için geldigj,
kendisine ateş edümedikçe
ateş açmayacağı yolunda
ifadeler vardı. Bunlar
Türk uçaklannın Kıbns
üzerindeki atacağı
beyannamelerin
müsvettesiydi.
ama biz buna kaülamayız. Biz, bize dü-
şeni yaptık. Yunanistan ile istişare ya-
pamayacağımızı halkımıza ilan ettik.
Sisco ile üçlü toplantı ise şu arada
yanhş tefsiriere uğrayabüir. Garantör
devletler olarak istişarelerimizden
Amerikalılan ayırmamız gerekir. Za-
ten mesajlan oîursa bana Londra'ya
gönderebileceklerini Ankara'da Ame-
rikan sefirine söyledim.
Hangi vkdan?
Üsterin amacına gelince, bunlar kul-
lanılabilir mi kullanılamaz mı bunun
hukuki şeklini tayin edecek değilim. Bu
size aittir. Bize düşen şudur. Biz banşçı
bir hal anyoruz. Biz sızden farklıyız. Si-
zin Kıbns'ta cemaatiniz yok. Tecavüz
ve esaret tehlikesiyle karşı karşıya olan
bir cemaatiniz yok. Konuyu haİleünek
için ise imkânlannız var. Türk cemaati-
nin tnaruz kalacağı tecavüz ve katliam
İngiltere'nin vicdanını sızlatmayacak
mı? diyerek taşı gediğine koydu.
VVÜson:
-Mesajınızı anladım. Türk cemaati
ıstırap çekerse kaygınızı anlıyorum.
Ama üsleri bu iş için kullanamayız.
Ecevit:
-Tabii bu konuda ısrar edemem. Bi-
zim için Türk cemaatine denize iltisab
olan bir yer kazandırmak zorurüu ol-
maktadır.
Callaghan:
-Denize iltisakın anlamı nedir?
Ecevit:
-Biz yapacağırruzla Rumlara şimdiye
kadar yaptıklannı ödetmek istemiyo-
ruz. Türk cemaatinin bundan sonra
güven içinde yaşayabılmesi denizle irti-
batira lüzumlu kılmakür.
Callaghan:
- Yani siz banşı sağlamak için kıyıya
kansız geçmek istiyorsunuz.
Ecevit:
- Amacımız Garanti Anlaşması ile
getirüen düzenı ihya etmekür.
Callaghan:
- İkimiz beraberYunanistan'ı çağıra-
hm diyoruz neden istemiyorsunuz?
WUson:
- Yunanistan'ın takviye asker gön-
dermesini önleriz.
Ecevit,
- Yapabilir misiniz bunu? Etkin bir
kontrol tesis edebüir misiniz?
Callaghan:
- Biz sizin hesabınıza Yunanlılarla
görüşemeyiz ki.
Ecevit,
- Yunan Büyükelçısini çağırdık An-
Nicos Sampson'un 15 temmuzda yaptığı darbeye Türkiye!
getirmiştik. Bu merhaleyi aşmak bizim Sisco, Ecevit'in planını Aüna'ya gö-
için gereküydi. Bize terettüp eden göre- türerek oradan alacağı cevabı Ankara'-
vi yapmışük. Türkiye'nin yalnız kendi- ya getirecegini söyledi. Ecevit, bu ziya-
sine bakması lazrnı geldiği, İngiltere'- reti cuma gününden evvel yapmasını ve
nin yükümlülüklennden kaçmaktan her halükârda cuma akşamı Ankara"-
başka bir şey düşünmediği gün gıbi aşi- dan aynlmış obnası lazım geldiğini
kâroluyordu. kendisine anlatn. Cumartesi Meclis
toplanacakü, Sisco'nun o sırada An-
kara'da olması iç politika bakımından
doğru olmayacakü. Sisco anlayış gös-
terdi.
Ortakbfldiride anJapmıriık
Müşterek bir tebliğ neşrinde de uyuş-
ma gostermediler. Gorüşmelerden son-
ra müşterek tebliğ neşri için yapılan
fikir teatisinden de netice alınamıyor- Ecevit karanni vermİŞ
du.
Ecevit
- Müşterek tebliğde dahi mutabık
kalamadığımızı mı söyleyeceğiz?
Wilson:
- Eğer müşterek tebliğde ısrar ederse-
niz yann düşünürüz.
Ecevit:
- Bu akşam burada yapuğımız görüş-
rnelerde birçok noktalarda görüş birliği
içinde okiuğumuzu gördük ve bunlan
siz de söytediniz ama dışanya duyur-
mak istemiyorsunuz.
Wüson:
- Asker göndermeyi istemekle insan-
lann hayatiyla oynuyorsunuz.
Ecevit:
Ecevit daha sonra cumartesi günü
yapılacak Meclis toplantısının pazarte-
siye bırakılmasını Ankara'dan istedi. O
zamana kadar Ecevit'in müdahaleye
karar vermiş olduğunu bilmiyordum
Durumu bu istek üzerine daha iyi anla-
dım. Mecüs'e yeni bir müdahale karan
^
d
^y
a
Ff
r e
1
|'..
y o k t u
- >967buhrarun-
**
De
"?\
I
İ hukumeü zamanından kal-
ma mudahak karan gecerlı ıdı. Ama
bunu yabancılar bilmiyordu. Meclis'in
pazartesi gününe bırakılması, dışçevre-
leri yanıltmaya yöneHkti.
Kanaaürnce Londra'daki Ecevit-Sis-
co görüşmesi çok faydah obnuştur.
Amerika'nın on yıl önce Johnson mek-
b il- Insan hayaü ile oynamamak için tubu ile yapüğı hatayı tekrarlamaması
yapıyoruz. gerektiği yolunda bir kanaat muhatap-
" " lanmızda yeşermiş ise buna Londra
temaslan sırasında kendilerine söyle-
nenlerin amil olduğu muhakkaktır.
Ecevit aslmda Londra'ya Kıbns'ta
Wilson,
- Beni ikna edemediniz.
Gece yansı aynldık. 10 Dovming
Street'in önünde bekleyen Kıbnsh
Türlder, "Kıbns'a, Kıbns'a" diye bağı-
nyordu.
y
kan akmadan durumu düzeltmek im-
kânını son defa denemek için gelmişü.
leri teferruatıyla verdi. Bu, Türkiye'de
basını karanlıkta bırakmayı marifet sa-
yan bizinı bir kısım bürokrat ve siyasi-
lerimiz için doğrusu bir ders teşkil edi-
yordu. Basını nasıl kullanmak lazım
geldiğini bizde bümiyenler tabii, büyük
şaşkinlık gösterdiler.
Ecevit'in basın konferansı çok etkili
oldu. tngiliz halkı hakh bir istişare için
Londra'ya gelen Türklerin nasıl ters
yüz geri döndüklerini ve İngjliz hükü-
metinin yükümlülükfcrinden kaçtığını
bu sayede anlamış oldu.
Ankara'ya gece geldik. Esenboğa
Havaalanı'nda mahşeri bir kalabahk
vardı. Uçaktan iner inmez herkes bir
tarafa kayboldu. Kalabalıkun kurtu-
larak şeref salonunun kapısına zorla
ulaştım. Orada beklerken Dışişleri Ba-
kanı Turan Güneş içeri girdi. Beni gö-
rünce:
- Ecmel, benden ne kalay yedin bile-
mezsin, dedi.
Şaşumışnm. Neden diye sonnaya
kalmadan,
- Gidecektiniz, bari Moskova'ya gjt-
seydinîz diye ilave etti.
Ağzımı açıp bir şey söylemeye vakit
btrakmadan kalabalığa kanşıp içeri
girdi.
Turan Güneş, uygun dış bağlanüh
uçak bulamadığından mahsur kaldığı
Pekin'den yeni dönmüştü. Belli ki du-
rumu daha henüz bilmiyordu. Ecevit
Londra'ya ne için giünişti, bunu yanlış
değerlendimuş oldugu anlaşıbyordu.
Moskova'da ne işimiz vardı? Mos-
kova'ya gitseydik hangi hukuki zemin
üzennde hareket edecektik? Eğer Mos-
kova'ya gitseydik sonra Garanti Ant-
laşması'nı nasıl işletecektik? Türkiye
Kıbns'ta bir şeyler yapacak ise bu an-
cak mesruıyet zemini üzennde ve Batı'-
run anlayışı ile olabilirdi... Baü'ya
rağmen degil. Ne iyi olmuştu da Turan
Güneş ucak bulamayıp Pekin'de kal-
rruşü, yoksa işimiz zorlaşacaku diye
düşündüm.
Atina'ya gıden Sisco, cuma günü
Ankara'ya geldi. O günün akşamı saat
altidan evvel Türkiye'den aynlmasını
Ecevit Londra'da kendisinden istemiş
olduğu halde, Sisco, Amerikan sefare-
tinde oturuyor, Türk hükümetiyle te-
mas etmiyordu. Gece saat 23.00 olmuş
o hâlâ Amenkan sefaretinde sessiz otu-
ruyordu. Bakanlığımızainükalettirilen
mazeretı ise Washington'la temas bek-
lediğı merkezinde idi.
O sıralarda ben bakanlıkta müdaha-
le için son hazırUklan yapmış, Lef-
koşa'ya gönderilecek talımatlan hazır-
layıp kapattırmışum. O gün öğleye
doğru odama gekn özel Harp Daıresi
Başkanı General Kemal Yamak ile
Lefkoşa'ya gönderilecek talimaün
esaslannı tespit ettniştik.
Harekâün, başlayacağı ana kadar
gizli tutulması icap ediyordu. Vaktin-
den evvel Lefkoşa'ya gidecek bir tali-
maün dışan azması ihtimali vardı.
Buna mukabıl Lefkoşa'nın da, harekâü
bir müddet evvel öğrenmesi lazundi ki
buna göre Denktaş da radyoyla sık sık
beyanat vererek halkı uyarmalıydı. Ya-
ni tahmaüann zamanında açüıp gere-
ken yerlere direktiflerin verikbilmesi
için Lefkoşa'ya zaman bırakmak gere-
kiyordu. Aynca bütün bunlann da Sis-
co ile gorüşmelerden sonra yapdması
zarureti vardı. Bu durum karşısında ta-
lımatlan haarladım ve bir gün sonrası-
mn şifresi ile kapatürarak gönderihnek
üzere sakladım.
Sisco gece yansına doğru Başbakan-
hğa geldi. Ecevit'in makamında bir ara-
ya geldik. Bizim tarafta Turan Güneş
ile Hasan Işık vardı. Dışişleri Bakanı
her zamanki gibi beni yanına oturtmuş
ve Ecevit'in Sisco ik tngilizce konuş-
malannı kulağuıa fıslamamı istiyordu.
Turan Güneş tngilizceyi biraz biüyor-
du. Bu nedenle ben genellikle onunla
Ecevit'in arasma otururdum. O Fran-
sızca konuşurken Ecevit'e, Ecevit Ingi-
lizce konuşurken Turan Güneş'e konu-
şulanlan anlatmaya çalışırdım. tkisd de
çok zeki olduklan için ve her ikisi de
konuşmalan biraz takip edecek derece-
de ikinci lisanı bildiklerinden ışim çok
kolay oluyor, ben 'leb' demeden leble-
biyi anlıyoriardı. Sisco ile konuşma sı-
rasında da öyle oldu. Turan Güneş kısa
bir süre sonra Sisco'nun hiçbir şey ge-
tinnediğini anladı ve tabiaü icabı fazla
oturmayı sevmediğinden sık sık dışan
çıkmaya başladı.
Sisco, Ecevit'e gözdağı vermeye çalı-
şıyordu.
- Atina'dan geldim, çok kararlılar,
harekete geçerseniz harp edeceklerdir,
bundan kuşkunuz olmasın, diyordu.
Gece yansı geçmişti. Saat bıre doğru
Turan Güneş kulağıma egilerek,
- Talimaü Lefkoşa'ya gönder, dedi.
Dışan çıküm ve şifre servisine bekle-
tilen talimati Lefkoşa'ya gönderin, de-
dim. Artık ok yaydan çıkmışü.
Sisco ile muhavere devam etti. Ecevit
yavaş yavaş Sisco'ya alınan karan ihsas
etmeye başbdı. Sisco durumu anlayın-
ca irkildi. Onlemek için son bir gayret
daha yapü. Ecevit sarsılmadı. Bunun
üzerine Sisco son bir çıkış daha yapü.
- Bana 48 saat müsaade edin, size
Kıbns konusunda bir Amerikan çözü-
mü geüreyim, dedi.
Ecevit:
- Artik çok geç, Türk kuvvetleri nere-
deyse Kıbns'a çıkmak üzereler, dedi.
Sisco, için yapacak bir şey kalmamış-
ü. Ayağa kalkü, bekkmekten başka
yap>acak bir şey olmadığmı söyleyerek
el sıkışıp aynldı. Onun kafasında o an-
da herhalde Yunanistan'ın ne yapacağı.
hususu vardı. Ankara'daki misyonu
biönişti, şımdi Yunanistan'a gidip Yu-
nanistan'm bir Türk-Yunan harbine
müncer olabılecek bır hareketini önle-
mek düşüncesı ile çabucak uçup
Atina'ya giünek ıstiyordu. Uçağıyla
havalanmasına müsaade edildi.
Odama döndüm. Sabaha yaklaşı*
yorduk. Bizim için de radyolan açıp
beklemekten başka yapacak bir şey
kalmamışü.
Radyo çıkarmayı bildirmeye başla-
dı. Türk askeri Kıbns'a çıkmaya başla-
mışü. Ydlarca yapılamayan nihayet
gerçekleşiyordu.
Sabah daireden çıkarak biraz uyu-
mak için eve gittim. Yollar henüz boş
sayılacak kadar erkendi. Yolda araba-
mı sürerken dudaklanmın arasından
gayri ihtiyari askeri marşlar dökülmeye
başladı. Sakin ve sessiz yolda bu marş-
lara yüksek sesle ve yürekten iştirak et-
üm. Son on bir yüın olaylan gözlerimin
önünden sinema şeridi gibi geçıyordu.
Ne devirler geçirmiştik.
Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleü,
bir papazın karşısında senelerce haysi-
yetinden olmuştu.
SCRECEK
POIJTIKAVEOTESI
MEHMED KEMAL
ücundan Yalayanlar-.
CHP'nin siyaset sahnesine çıkışıyla ortalık yeniden kan-
şıyor. CHP'yi diriltmek isteyenlerin amacı solu deıieyip
toparlamaktır. CHP, ne zaman solu derleyip toparladı ki
şimdi yeniden toparlasın! Baksanıza ellerinde birer kepçe
siyaset kazanını karıştırıp duruyorlar. Böyle her kafadan
bir ses çıktığına göre sol hiçbir zaman derlenip toparlana-
maz. Zaten sol, toparlanmamak üzere düzenlenmişür.
Büyükşehir belediyeleri solun elinde. Sol, hükümete or-
tak; belli bakanlıkları güdüyor, ne görüyoruz? Kendi kendi-
ni yiyen bir canavar. Canavar kımtldadıkça kendinden bir
parça koparıyor.
CHP'nin diriltilmesi ile nedir elde edilecek olan? Eski
CHP'nin ihyası ise, nerede Ismet Paşa? Ismet Paşa gitti, ,
bir daha gelir mi? Gelmez. Oyleyse Ismet Pasa'nın mirası ;
ile geçinmek gerekiyor. Ismet Pasa'nın terekesi de Erdal ı
Inönü'nün elinde değil mi? CHP ile siyaset yapılabilse, bu- ;
nu has mirascısı Erdal yapar? Erdal, "Baksanızabelediye- •
ler elimizde, hükümete ortağız, daha ne istiyorsunuz"
diyor. Yarım iktidarı sürdüremeyenlere bütün iktidar veri-
lir mi?
CHP'yi yeniden siyaset sahnesine sürenlerin gizli bir
amaçları var. Içine girerek elde edemediklerine göre, yarv
dan çarparak ele geçirmek... SHP içinde yenilgiye düşmüş
kim varsa, şimdi diriltilen CHP'ye doluşuyor. Buradan vu-
ramadık, şuradan vuralım!.. Vurun bakatım, batırdtktan
sonra elinize ne geçecek? Bu kargaşada kim olursanız
olun bir daha bu kadarını bile göremezsiniz. Son secimler-
de Demirel niye herkesten çok ön aldı? Sol darmadağınık
da ondan!.. Dağınık solun oylarının birazı oraya gitti, birazı
buraya. Sonunda sağlı-sollu bir hükümet kurulabildi. Bu-
nun değerini bilseler ya... Hayır annın kovanına ille de çöp
sokacaklar.
Geçende bizim yokuşta CHP'nin bir zamanlar ileri ge-
lenlerinden bir dosta rastladım.
"Bu kavgada sen yok musun" diye sordum.
"Ben elimi etegimi çektim" dedi. "Bizden, bundan son-
ra artık ne köy olur ne kasaba. Gayretleri de boşuna!.. Bir
zamanlar Bülent'i pohpohtadılar, iktidarı yitirdiler. Necdet
Calp'le oynayarak iktidarı ucuna gelmişken bıraktılar.
Bunlar CHP'nin eliyle solu toparlayacağız derken, solu öl-
dürecekler de haberleri yok... Bir haberi olan varsa o da
dururken ölüyü canlandırmak isteyen!.. Görüyorum, onun
da gücü yetmiyor."
Hazır, elde DYP'Iİ, SHP'li bir hükümet varken bir an önce
demokrasiyi kurmaya bakın, demokrasiyi getirmeye yö-
nelin, yitirilen demokrasiye bu kavgada da kuramazsanız,
bir daha elinize böyle bir fırsat geçmez. Herkesin çıkan
-gelecek için- demokrasiyi tezelden kurmadadır. Demok-
rası dışı güçler bunu biliyorlar. Onun için de CHP'nin ölü-
sünü diriltmeye çalışıyorlar. CHP'nin ölüsü ile göz boyaya-
caklar, dirisiyle şaşırtmaca verecekler...
Hazır ortada yarı yarıya bir hükümet varken gözler mi
bağlandıda başka yerlerde hükümet aranıyor? Hükümetin
yansı elde iken ayakta duramıyorlar, öteki yarı da giderse
ne yapacaklar? Topal da degil, kötürüm olurlar!.. Hükümet
giderse bitti demektir!
Sol gene iktidarın dışına mı düşüyor?
BUIMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5
1/ Reşat Nuri Gttn-
teidn'in bir romanı.
2/ Hicap... Osmanlı-
laı döneminde sipa-
hilerin aldığı en bü-
yük tımar. 3/ İki ta-
kımın ya da iki spor-
cunun birbirleriyle
yaptıklan ikinci kar-
şüaşma... Molibde-
nin simgesi. 4/ Çok
anlayışlı ve sezgili
kimse... Bir kürk
hayvanı. 5/ Kuşpala-
TX da denilen bulası-
cı hastalık. 6/ Üstü
kapalı olarak anlatma... Hile... ls-
kambil oyunlannda kâğıt atma sıra-
sı. 7/ Bir nota... Un, süt, yumurta,
şeker ya da pekmezle yapüan bir tür
tatlı. 8/ Organlan uyaran ve güçlen-
diren ilaç... Mısır'ın plaka işareti. 9/
İç rahatlığı... Uluslararası Çalışma
Orgütü'nün simgesi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Açık havada çok sayıda kişiyle oy-
nanan bir çocuk oyunu. 2/ Pulcu-
lukta hatalı basılmış pullar için kullanılan sözcûk... Yapraklan
çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi. 3/ Dön-
dürerek bir yere sokulan burmalı çivi... Müstahkem yer. 4/ Gö-
receli... Temel, esas. 5/ Evcil bir geyik... Fıkıh bilgini. 6/ Mûs-
lüman çlmayanlann, özellikle Yahudilerin mezarlığma verilen
ad. 7/ İlaç... Tavlada bir sayı. 8/ Havadaki su buhan... Türk
müziğinde bir usul. 9/ Gemüerin alabileceği yükü belirtmekte
kullanılan, bir tona eşit birim.
İLAN
CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1991.487
Da\ acı M Hazınesi tarafından davalılar Bemn Abak ve arkadaşlan a)ey-
hıne açılan tapu ıptali ve tescıl davastmn yapılan yargılamasında:
Davalılardan Bernn Abak'ın adresının tespn edilemediğı yapüan tüm
araştırmalara rağmen ve zabtta tahkıkatı ile de tespit edıkmedığinden da-
vaya karşı be>anda bulunmak uzere 9 9 1992 günu mahkememızde haar
bulunması teblıgat yenne geçmek uzere 7201 STK'nın ılgıh maddelen ge-
reğınce ilan olunur.
Basm 48983
tLAN
KIRKAĞAÇ ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1989/176
Davacı Hûseyın özel tarafından davalılar Alı Saraydemır vs. ateyhıne
açılan tapu ıptali ve tescıl davası sırasında davaya dahil edıknler Kaidnye
Sarayderrur ve Mehmet Saraydemır bıldinlen Kadıköy-tstanbul Yenisa-
ra mahallesı Evren caddesı no 15 sayıb adreslennde bulunmadığı ve tüm
aramalara rağmen adresi tespit edılemeyen dahılı davablara dava dilekçe-
sinm ılanen tebliğıne karar venldiğinden adı geçen dahili davalılar Kadri-
ye Saraydemır ve Mehmet Saraydemır'm kendılennın veya bır vekilmin
yargdama gûnü olan 10 9.1992 saat 09.00'da yargılamaya kaülmalan,
kaülmadıklan takdirde yargılamamn yokiuklannda devam edıleceğı ve
karar verileceğı ılanen tebliğ olunur.
Basm:32933
İLAN
CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1992 59
Davacı M Hazınesi tarafından davalılar Elif Abakay ve arkadaşlan aley-
hıne açtığı tapu ıptali ve tescıl davasmın yapılan yargılamasında:
Davalılar Yakup. Cabbar. Şaban Abıke, Gülşen ve Fadime Abıke
(Abdkav). Ehfe Bıcan. Hasan. Meryem ve Rüştü Abakay. Lütfıye Aba-
kay (Gözubüvük), Ese. Musever, Tacıser. Nezahat Güzıde. Suhareha.
Ismaıl Sefa. Elıf. Sezaı \e Ayfer Gözubüyuk'ün adresİPnnde bulunama-
dıklan zabılaca yapılan tahkıkat ve tum aramalara rağmen tespit edıle-
medığınden 9 9 1992 günü saat ve 09'da duruşmada davaya karşı beyan-
da bulunmalan ıçın müracaat etmelen teblıgat yerine geçmek üzere 7201
T K.ımınu'nım ılgılı hukumlen acreğınce ilan olunur.
Basm: 48981