06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22TEMMU21992ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI îngilizlerleyapüan görüşmelerde bir sonuç alamayan Ecevit, Londradönüşüharekât karan aldı Barış Kıbrıs kıyılarıııa çıktı Callaghan, Ecevit'e -Askeri hareketle gayeniz nedir, diye sordu. Ecevit: -Tûrk cemaatinin emniyetini sağla- mak ve müştereken varacağınuz esasa göre Kıbns devletini yeniden ayaklan üzerine oturtmakür. Berabergirişeceği- rniz harekette üsleri kullanınz. Bir iki gûn içinde netice alarnazsak ûslerden beraber harekete geçeriz. Eğer alırsak mesele yok. Türk askerlerini kuUanma- yız. Wilson: -Anlıyorum ama ûslerin amaa bu değildir. Askeri bir hareket dolayıayla akacak kan vicdanıruzı sızlatmayacak mı?diyerek Ecevit'in şairtarafinı etkile- mek istedı. Üçtögöroşmetekfifi Yemek arasında tngjlız Dışişleri Ba- kanı bir ara dışan çıktı. Kimse bunu anormal karşılamadı. Bir mûddet son- ra tekrar çıkü. Bu arük normal bir ha- reket değildi. Meğer tetefonla Ameri- kan Dışişleri Bakanı Kissinger üe görüşüyormuş. Konuşmasının bir ye- rinde, ABD Dışişteri Bakan Yardımosı Sisco'nun ertesi günü Londra'ya gele- ceğinı söyleyerek, üçlü görüşme yap- mamızı tekÜf etti. Bu tekliften sonra îngilizler bizi kendi aramızda başbaşa bırakmak için çekiküler. Türk delegasyonunun içinde genel- likle beliren görüş Sisco'nun gelmesinin aleyhinde idi. Ingilızlerle garantör dev- let olarak görûşüyorduk. Bu durumda Sisco'nun araniızda yeri olmamak ge- rekirdi. Bilhassa Hasan Işık bu görûşü hararetle savunuyordu. ıngilizler tek- rar yemek odasına döndüklerinde Ece- vit kendilerine üçlü toplantıya ran olamayacağını, ancak Sisco gelirse onunla da ikili olarak veTürkiye büyü- kelçiüğjnde görüşebileceğini söyledi. Yemekten sonra bir başka odaya ge- çildi. Ecevit söze başladı: -Bugün parlamentonuzda, Callag- han Yunanistan'ı mütecaviz olarak ilan etti. Mütecaviz devletle teminatçı devletler bir araya gelemez. Siz isterse- niz buluşun Yunanlılarla konuşun, kara'da. Resrru bılgun yoK dedı. Bu- gün geldi. 'Kıbns'ta olan bitenle Yuna- nistan'ın hiçbir alâkası yoktur' dedi. Callaghan: - Gelmezterse mahçup olurlar. Ecevit: - Şimdiye kadar çok mahçup oldular ama gene büdiklerini okuyorlar. Callaghan: - Yunanistan'da demokraük rejimi ihya edin. Kıbns'ta 1960 statüsünü ya- ratmak için askerlerinizi çekin deriz onlara. Ecevit: - Siz bunu temin ederseniz müteşek- kir oluruz. Kendirnk uyum halinde ohırsam risk alabüirim. Ama onlara mütecaviz diyoruz. Garantör olarak kabul edemeyiz arük Yunanistan'ı. Callaghan: - Teklifimiz masada üçlü toplanu Ertesi günü Sisco ile Ecevit Türkiye Büyükelçıliği'nde bir araya geldiler. Bu arada Hasan Işık ise Callaghan ile son görüşmeye gitti. Bu görüşmeyi sonra- dan diıüedim. Oldukca gergin bir at- mosfer içinde gectiğini anladım. Cal- laghan, Hasan Işık'a, "Ne kadar vakti- miz kaldı" diyecek kadar durumumu- zu anlamış olduğunu bu görüşmede gösterdi. Hasan Işık, muhatabına, bu- nun gelişmelere bağlı olduğunu söyle- yerek, tngüizlerin sandığı gıbi, duru- mun hafıfe alınır bir yanı olmadığmı belli etti. Bülent Ecevit, Sisco ile görüşmesinde çok yapıcı ve banşçı bir tutum gösterdi. Ona verdığj planda özetle şunlan isti- yordu: Kıbns'ta kan akması istenmiyorsa, ECMEL BARUTÇU yapmakür. Verimli olur mu ohnaz mı Türkcemaatine denize mahreci olan onubikmem. bırbolgeverumeıydı. Kibns devteü garantör devletlerce tam anlamıyla vesayet alüna ahnmah, limanlany , v e n a v a alanlan kontrol alüna sokul - Biz Yunanistan'la garantör olarak görüşemeyiz. İngüizlerle istişareden bir şey çıkmı-, mahydı. Devletin şekli yacağı anlaşüıyordu. Biz garantör dev- ancak bundan sonra let olarak vükümlülüfcümüzü verine tespitedilebilırdı. / Ama İrigilizlerden anlayış görememişti. Uçakla Londra'dan dönerken elindekı küçük bir kâğıdı Orhan Eralp'a göste- rerek bundaki ifadelerin doğruluğunu kendisinden sordu. tngilizce olan bu kâğıtta Türk askerlerinin adaya banş için geldiği, kendisine ateş edürnedikçe ateş açmayacağı yolunda ifadeler var- dı. Bunlar Türk uçaklannın Kıbns üze- rindeki harekât arasında atacağı be- yannamelerin müsvettesi idi. Orhan Eralp başını sallayarak tasvip etti. Ingilizlerle görüşmelerimızin ertesi ü Londra basını gizli olan görüşme- it, uçakla Londra'dan dönerken elindeki küçük bir kâğıdı Orhan Eralp'a göstererek bundaki ifadelerin dogruluğunu kendisinden sordu. Ingilizce olan bu kağıtta Türk askerlerinin adaya banş için geldigj, kendisine ateş edümedikçe ateş açmayacağı yolunda ifadeler vardı. Bunlar Türk uçaklannın Kıbns üzerindeki atacağı beyannamelerin müsvettesiydi. ama biz buna kaülamayız. Biz, bize dü- şeni yaptık. Yunanistan ile istişare ya- pamayacağımızı halkımıza ilan ettik. Sisco ile üçlü toplantı ise şu arada yanhş tefsiriere uğrayabüir. Garantör devletler olarak istişarelerimizden Amerikalılan ayırmamız gerekir. Za- ten mesajlan oîursa bana Londra'ya gönderebileceklerini Ankara'da Ame- rikan sefirine söyledim. Hangi vkdan? Üsterin amacına gelince, bunlar kul- lanılabilir mi kullanılamaz mı bunun hukuki şeklini tayin edecek değilim. Bu size aittir. Bize düşen şudur. Biz banşçı bir hal anyoruz. Biz sızden farklıyız. Si- zin Kıbns'ta cemaatiniz yok. Tecavüz ve esaret tehlikesiyle karşı karşıya olan bir cemaatiniz yok. Konuyu haİleünek için ise imkânlannız var. Türk cemaati- nin tnaruz kalacağı tecavüz ve katliam İngiltere'nin vicdanını sızlatmayacak mı? diyerek taşı gediğine koydu. VVÜson: -Mesajınızı anladım. Türk cemaati ıstırap çekerse kaygınızı anlıyorum. Ama üsleri bu iş için kullanamayız. Ecevit: -Tabii bu konuda ısrar edemem. Bi- zim için Türk cemaatine denize iltisab olan bir yer kazandırmak zorurüu ol- maktadır. Callaghan: -Denize iltisakın anlamı nedir? Ecevit: -Biz yapacağırruzla Rumlara şimdiye kadar yaptıklannı ödetmek istemiyo- ruz. Türk cemaatinin bundan sonra güven içinde yaşayabılmesi denizle irti- batira lüzumlu kılmakür. Callaghan: - Yani siz banşı sağlamak için kıyıya kansız geçmek istiyorsunuz. Ecevit: - Amacımız Garanti Anlaşması ile getirüen düzenı ihya etmekür. Callaghan: - İkimiz beraberYunanistan'ı çağıra- hm diyoruz neden istemiyorsunuz? WUson: - Yunanistan'ın takviye asker gön- dermesini önleriz. Ecevit, - Yapabilir misiniz bunu? Etkin bir kontrol tesis edebüir misiniz? Callaghan: - Biz sizin hesabınıza Yunanlılarla görüşemeyiz ki. Ecevit, - Yunan Büyükelçısini çağırdık An- Nicos Sampson'un 15 temmuzda yaptığı darbeye Türkiye! getirmiştik. Bu merhaleyi aşmak bizim Sisco, Ecevit'in planını Aüna'ya gö- için gereküydi. Bize terettüp eden göre- türerek oradan alacağı cevabı Ankara'- vi yapmışük. Türkiye'nin yalnız kendi- ya getirecegini söyledi. Ecevit, bu ziya- sine bakması lazrnı geldiği, İngiltere'- reti cuma gününden evvel yapmasını ve nin yükümlülüklennden kaçmaktan her halükârda cuma akşamı Ankara"- başka bir şey düşünmediği gün gıbi aşi- dan aynlmış obnası lazım geldiğini kâroluyordu. kendisine anlatn. Cumartesi Meclis toplanacakü, Sisco'nun o sırada An- kara'da olması iç politika bakımından doğru olmayacakü. Sisco anlayış gös- terdi. Ortakbfldiride anJapmıriık Müşterek bir tebliğ neşrinde de uyuş- ma gostermediler. Gorüşmelerden son- ra müşterek tebliğ neşri için yapılan fikir teatisinden de netice alınamıyor- Ecevit karanni vermİŞ du. Ecevit - Müşterek tebliğde dahi mutabık kalamadığımızı mı söyleyeceğiz? Wilson: - Eğer müşterek tebliğde ısrar ederse- niz yann düşünürüz. Ecevit: - Bu akşam burada yapuğımız görüş- rnelerde birçok noktalarda görüş birliği içinde okiuğumuzu gördük ve bunlan siz de söytediniz ama dışanya duyur- mak istemiyorsunuz. Wüson: - Asker göndermeyi istemekle insan- lann hayatiyla oynuyorsunuz. Ecevit: Ecevit daha sonra cumartesi günü yapılacak Meclis toplantısının pazarte- siye bırakılmasını Ankara'dan istedi. O zamana kadar Ecevit'in müdahaleye karar vermiş olduğunu bilmiyordum Durumu bu istek üzerine daha iyi anla- dım. Mecüs'e yeni bir müdahale karan ^ d ^y a Ff r e 1 |'.. y o k t u - >967buhrarun- ** De "?\ I İ hukumeü zamanından kal- ma mudahak karan gecerlı ıdı. Ama bunu yabancılar bilmiyordu. Meclis'in pazartesi gününe bırakılması, dışçevre- leri yanıltmaya yöneHkti. Kanaaürnce Londra'daki Ecevit-Sis- co görüşmesi çok faydah obnuştur. Amerika'nın on yıl önce Johnson mek- b il- Insan hayaü ile oynamamak için tubu ile yapüğı hatayı tekrarlamaması yapıyoruz. gerektiği yolunda bir kanaat muhatap- " " lanmızda yeşermiş ise buna Londra temaslan sırasında kendilerine söyle- nenlerin amil olduğu muhakkaktır. Ecevit aslmda Londra'ya Kıbns'ta Wilson, - Beni ikna edemediniz. Gece yansı aynldık. 10 Dovming Street'in önünde bekleyen Kıbnsh Türlder, "Kıbns'a, Kıbns'a" diye bağı- nyordu. y kan akmadan durumu düzeltmek im- kânını son defa denemek için gelmişü. leri teferruatıyla verdi. Bu, Türkiye'de basını karanlıkta bırakmayı marifet sa- yan bizinı bir kısım bürokrat ve siyasi- lerimiz için doğrusu bir ders teşkil edi- yordu. Basını nasıl kullanmak lazım geldiğini bizde bümiyenler tabii, büyük şaşkinlık gösterdiler. Ecevit'in basın konferansı çok etkili oldu. tngiliz halkı hakh bir istişare için Londra'ya gelen Türklerin nasıl ters yüz geri döndüklerini ve İngjliz hükü- metinin yükümlülükfcrinden kaçtığını bu sayede anlamış oldu. Ankara'ya gece geldik. Esenboğa Havaalanı'nda mahşeri bir kalabahk vardı. Uçaktan iner inmez herkes bir tarafa kayboldu. Kalabalıkun kurtu- larak şeref salonunun kapısına zorla ulaştım. Orada beklerken Dışişleri Ba- kanı Turan Güneş içeri girdi. Beni gö- rünce: - Ecmel, benden ne kalay yedin bile- mezsin, dedi. Şaşumışnm. Neden diye sonnaya kalmadan, - Gidecektiniz, bari Moskova'ya gjt- seydinîz diye ilave etti. Ağzımı açıp bir şey söylemeye vakit btrakmadan kalabalığa kanşıp içeri girdi. Turan Güneş, uygun dış bağlanüh uçak bulamadığından mahsur kaldığı Pekin'den yeni dönmüştü. Belli ki du- rumu daha henüz bilmiyordu. Ecevit Londra'ya ne için giünişti, bunu yanlış değerlendimuş oldugu anlaşıbyordu. Moskova'da ne işimiz vardı? Mos- kova'ya gitseydik hangi hukuki zemin üzennde hareket edecektik? Eğer Mos- kova'ya gitseydik sonra Garanti Ant- laşması'nı nasıl işletecektik? Türkiye Kıbns'ta bir şeyler yapacak ise bu an- cak mesruıyet zemini üzennde ve Batı'- run anlayışı ile olabilirdi... Baü'ya rağmen degil. Ne iyi olmuştu da Turan Güneş ucak bulamayıp Pekin'de kal- rruşü, yoksa işimiz zorlaşacaku diye düşündüm. Atina'ya gıden Sisco, cuma günü Ankara'ya geldi. O günün akşamı saat altidan evvel Türkiye'den aynlmasını Ecevit Londra'da kendisinden istemiş olduğu halde, Sisco, Amerikan sefare- tinde oturuyor, Türk hükümetiyle te- mas etmiyordu. Gece saat 23.00 olmuş o hâlâ Amenkan sefaretinde sessiz otu- ruyordu. Bakanlığımızainükalettirilen mazeretı ise Washington'la temas bek- lediğı merkezinde idi. O sıralarda ben bakanlıkta müdaha- le için son hazırUklan yapmış, Lef- koşa'ya gönderilecek talımatlan hazır- layıp kapattırmışum. O gün öğleye doğru odama gekn özel Harp Daıresi Başkanı General Kemal Yamak ile Lefkoşa'ya gönderilecek talimaün esaslannı tespit ettniştik. Harekâün, başlayacağı ana kadar gizli tutulması icap ediyordu. Vaktin- den evvel Lefkoşa'ya gidecek bir tali- maün dışan azması ihtimali vardı. Buna mukabıl Lefkoşa'nın da, harekâü bir müddet evvel öğrenmesi lazundi ki buna göre Denktaş da radyoyla sık sık beyanat vererek halkı uyarmalıydı. Ya- ni tahmaüann zamanında açüıp gere- ken yerlere direktiflerin verikbilmesi için Lefkoşa'ya zaman bırakmak gere- kiyordu. Aynca bütün bunlann da Sis- co ile gorüşmelerden sonra yapdması zarureti vardı. Bu durum karşısında ta- lımatlan haarladım ve bir gün sonrası- mn şifresi ile kapatürarak gönderihnek üzere sakladım. Sisco gece yansına doğru Başbakan- hğa geldi. Ecevit'in makamında bir ara- ya geldik. Bizim tarafta Turan Güneş ile Hasan Işık vardı. Dışişleri Bakanı her zamanki gibi beni yanına oturtmuş ve Ecevit'in Sisco ik tngilizce konuş- malannı kulağuıa fıslamamı istiyordu. Turan Güneş tngilizceyi biraz biüyor- du. Bu nedenle ben genellikle onunla Ecevit'in arasma otururdum. O Fran- sızca konuşurken Ecevit'e, Ecevit Ingi- lizce konuşurken Turan Güneş'e konu- şulanlan anlatmaya çalışırdım. tkisd de çok zeki olduklan için ve her ikisi de konuşmalan biraz takip edecek derece- de ikinci lisanı bildiklerinden ışim çok kolay oluyor, ben 'leb' demeden leble- biyi anlıyoriardı. Sisco ile konuşma sı- rasında da öyle oldu. Turan Güneş kısa bir süre sonra Sisco'nun hiçbir şey ge- tinnediğini anladı ve tabiaü icabı fazla oturmayı sevmediğinden sık sık dışan çıkmaya başladı. Sisco, Ecevit'e gözdağı vermeye çalı- şıyordu. - Atina'dan geldim, çok kararlılar, harekete geçerseniz harp edeceklerdir, bundan kuşkunuz olmasın, diyordu. Gece yansı geçmişti. Saat bıre doğru Turan Güneş kulağıma egilerek, - Talimaü Lefkoşa'ya gönder, dedi. Dışan çıküm ve şifre servisine bekle- tilen talimati Lefkoşa'ya gönderin, de- dim. Artık ok yaydan çıkmışü. Sisco ile muhavere devam etti. Ecevit yavaş yavaş Sisco'ya alınan karan ihsas etmeye başbdı. Sisco durumu anlayın- ca irkildi. Onlemek için son bir gayret daha yapü. Ecevit sarsılmadı. Bunun üzerine Sisco son bir çıkış daha yapü. - Bana 48 saat müsaade edin, size Kıbns konusunda bir Amerikan çözü- mü geüreyim, dedi. Ecevit: - Artik çok geç, Türk kuvvetleri nere- deyse Kıbns'a çıkmak üzereler, dedi. Sisco, için yapacak bir şey kalmamış- ü. Ayağa kalkü, bekkmekten başka yap>acak bir şey olmadığmı söyleyerek el sıkışıp aynldı. Onun kafasında o an- da herhalde Yunanistan'ın ne yapacağı. hususu vardı. Ankara'daki misyonu biönişti, şımdi Yunanistan'a gidip Yu- nanistan'm bir Türk-Yunan harbine müncer olabılecek bır hareketini önle- mek düşüncesı ile çabucak uçup Atina'ya giünek ıstiyordu. Uçağıyla havalanmasına müsaade edildi. Odama döndüm. Sabaha yaklaşı* yorduk. Bizim için de radyolan açıp beklemekten başka yapacak bir şey kalmamışü. Radyo çıkarmayı bildirmeye başla- dı. Türk askeri Kıbns'a çıkmaya başla- mışü. Ydlarca yapılamayan nihayet gerçekleşiyordu. Sabah daireden çıkarak biraz uyu- mak için eve gittim. Yollar henüz boş sayılacak kadar erkendi. Yolda araba- mı sürerken dudaklanmın arasından gayri ihtiyari askeri marşlar dökülmeye başladı. Sakin ve sessiz yolda bu marş- lara yüksek sesle ve yürekten iştirak et- üm. Son on bir yüın olaylan gözlerimin önünden sinema şeridi gibi geçıyordu. Ne devirler geçirmiştik. Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleü, bir papazın karşısında senelerce haysi- yetinden olmuştu. SCRECEK POIJTIKAVEOTESI MEHMED KEMAL ücundan Yalayanlar-. CHP'nin siyaset sahnesine çıkışıyla ortalık yeniden kan- şıyor. CHP'yi diriltmek isteyenlerin amacı solu deıieyip toparlamaktır. CHP, ne zaman solu derleyip toparladı ki şimdi yeniden toparlasın! Baksanıza ellerinde birer kepçe siyaset kazanını karıştırıp duruyorlar. Böyle her kafadan bir ses çıktığına göre sol hiçbir zaman derlenip toparlana- maz. Zaten sol, toparlanmamak üzere düzenlenmişür. Büyükşehir belediyeleri solun elinde. Sol, hükümete or- tak; belli bakanlıkları güdüyor, ne görüyoruz? Kendi kendi- ni yiyen bir canavar. Canavar kımtldadıkça kendinden bir parça koparıyor. CHP'nin diriltilmesi ile nedir elde edilecek olan? Eski CHP'nin ihyası ise, nerede Ismet Paşa? Ismet Paşa gitti, , bir daha gelir mi? Gelmez. Oyleyse Ismet Pasa'nın mirası ; ile geçinmek gerekiyor. Ismet Pasa'nın terekesi de Erdal ı Inönü'nün elinde değil mi? CHP ile siyaset yapılabilse, bu- ; nu has mirascısı Erdal yapar? Erdal, "Baksanızabelediye- • ler elimizde, hükümete ortağız, daha ne istiyorsunuz" diyor. Yarım iktidarı sürdüremeyenlere bütün iktidar veri- lir mi? CHP'yi yeniden siyaset sahnesine sürenlerin gizli bir amaçları var. Içine girerek elde edemediklerine göre, yarv dan çarparak ele geçirmek... SHP içinde yenilgiye düşmüş kim varsa, şimdi diriltilen CHP'ye doluşuyor. Buradan vu- ramadık, şuradan vuralım!.. Vurun bakatım, batırdtktan sonra elinize ne geçecek? Bu kargaşada kim olursanız olun bir daha bu kadarını bile göremezsiniz. Son secimler- de Demirel niye herkesten çok ön aldı? Sol darmadağınık da ondan!.. Dağınık solun oylarının birazı oraya gitti, birazı buraya. Sonunda sağlı-sollu bir hükümet kurulabildi. Bu- nun değerini bilseler ya... Hayır annın kovanına ille de çöp sokacaklar. Geçende bizim yokuşta CHP'nin bir zamanlar ileri ge- lenlerinden bir dosta rastladım. "Bu kavgada sen yok musun" diye sordum. "Ben elimi etegimi çektim" dedi. "Bizden, bundan son- ra artık ne köy olur ne kasaba. Gayretleri de boşuna!.. Bir zamanlar Bülent'i pohpohtadılar, iktidarı yitirdiler. Necdet Calp'le oynayarak iktidarı ucuna gelmişken bıraktılar. Bunlar CHP'nin eliyle solu toparlayacağız derken, solu öl- dürecekler de haberleri yok... Bir haberi olan varsa o da dururken ölüyü canlandırmak isteyen!.. Görüyorum, onun da gücü yetmiyor." Hazır, elde DYP'Iİ, SHP'li bir hükümet varken bir an önce demokrasiyi kurmaya bakın, demokrasiyi getirmeye yö- nelin, yitirilen demokrasiye bu kavgada da kuramazsanız, bir daha elinize böyle bir fırsat geçmez. Herkesin çıkan -gelecek için- demokrasiyi tezelden kurmadadır. Demok- rası dışı güçler bunu biliyorlar. Onun için de CHP'nin ölü- sünü diriltmeye çalışıyorlar. CHP'nin ölüsü ile göz boyaya- caklar, dirisiyle şaşırtmaca verecekler... Hazır ortada yarı yarıya bir hükümet varken gözler mi bağlandıda başka yerlerde hükümet aranıyor? Hükümetin yansı elde iken ayakta duramıyorlar, öteki yarı da giderse ne yapacaklar? Topal da degil, kötürüm olurlar!.. Hükümet giderse bitti demektir! Sol gene iktidarın dışına mı düşüyor? BUIMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Reşat Nuri Gttn- teidn'in bir romanı. 2/ Hicap... Osmanlı- laı döneminde sipa- hilerin aldığı en bü- yük tımar. 3/ İki ta- kımın ya da iki spor- cunun birbirleriyle yaptıklan ikinci kar- şüaşma... Molibde- nin simgesi. 4/ Çok anlayışlı ve sezgili kimse... Bir kürk hayvanı. 5/ Kuşpala- TX da denilen bulası- cı hastalık. 6/ Üstü kapalı olarak anlatma... Hile... ls- kambil oyunlannda kâğıt atma sıra- sı. 7/ Bir nota... Un, süt, yumurta, şeker ya da pekmezle yapüan bir tür tatlı. 8/ Organlan uyaran ve güçlen- diren ilaç... Mısır'ın plaka işareti. 9/ İç rahatlığı... Uluslararası Çalışma Orgütü'nün simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Açık havada çok sayıda kişiyle oy- nanan bir çocuk oyunu. 2/ Pulcu- lukta hatalı basılmış pullar için kullanılan sözcûk... Yapraklan çay gibi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi. 3/ Dön- dürerek bir yere sokulan burmalı çivi... Müstahkem yer. 4/ Gö- receli... Temel, esas. 5/ Evcil bir geyik... Fıkıh bilgini. 6/ Mûs- lüman çlmayanlann, özellikle Yahudilerin mezarlığma verilen ad. 7/ İlaç... Tavlada bir sayı. 8/ Havadaki su buhan... Türk müziğinde bir usul. 9/ Gemüerin alabileceği yükü belirtmekte kullanılan, bir tona eşit birim. İLAN CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1991.487 Da\ acı M Hazınesi tarafından davalılar Bemn Abak ve arkadaşlan a)ey- hıne açılan tapu ıptali ve tescıl davastmn yapılan yargılamasında: Davalılardan Bernn Abak'ın adresının tespn edilemediğı yapüan tüm araştırmalara rağmen ve zabtta tahkıkatı ile de tespit edıkmedığinden da- vaya karşı be>anda bulunmak uzere 9 9 1992 günu mahkememızde haar bulunması teblıgat yenne geçmek uzere 7201 STK'nın ılgıh maddelen ge- reğınce ilan olunur. Basm 48983 tLAN KIRKAĞAÇ ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1989/176 Davacı Hûseyın özel tarafından davalılar Alı Saraydemır vs. ateyhıne açılan tapu ıptali ve tescıl davası sırasında davaya dahil edıknler Kaidnye Sarayderrur ve Mehmet Saraydemır bıldinlen Kadıköy-tstanbul Yenisa- ra mahallesı Evren caddesı no 15 sayıb adreslennde bulunmadığı ve tüm aramalara rağmen adresi tespit edılemeyen dahılı davablara dava dilekçe- sinm ılanen tebliğıne karar venldiğinden adı geçen dahili davalılar Kadri- ye Saraydemır ve Mehmet Saraydemır'm kendılennın veya bır vekilmin yargdama gûnü olan 10 9.1992 saat 09.00'da yargılamaya kaülmalan, kaülmadıklan takdirde yargılamamn yokiuklannda devam edıleceğı ve karar verileceğı ılanen tebliğ olunur. Basm:32933 İLAN CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1992 59 Davacı M Hazınesi tarafından davalılar Elif Abakay ve arkadaşlan aley- hıne açtığı tapu ıptali ve tescıl davasmın yapılan yargılamasında: Davalılar Yakup. Cabbar. Şaban Abıke, Gülşen ve Fadime Abıke (Abdkav). Ehfe Bıcan. Hasan. Meryem ve Rüştü Abakay. Lütfıye Aba- kay (Gözubüvük), Ese. Musever, Tacıser. Nezahat Güzıde. Suhareha. Ismaıl Sefa. Elıf. Sezaı \e Ayfer Gözubüyuk'ün adresİPnnde bulunama- dıklan zabılaca yapılan tahkıkat ve tum aramalara rağmen tespit edıle- medığınden 9 9 1992 günü saat ve 09'da duruşmada davaya karşı beyan- da bulunmalan ıçın müracaat etmelen teblıgat yerine geçmek üzere 7201 T K.ımınu'nım ılgılı hukumlen acreğınce ilan olunur. Basm: 48981
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle