Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1992SALI
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Yenmiş SayılırnuBu Yolda.
Yenikler?
12 Mart 1971 'den 20 Ekim 199l'e kınlan onurunu kendi kendine onarmaya
çahşarak, umut veyükselen beklentilerle gelen üniversitenin sorunlannı
yeterinceciddiye almayanbir -koalisyon demiyorum- yönetim ne kadar
ayakta kalabilır... soru budur.
Prof. Dr. BOZKURT GÜVENÇ
On yıl boyunca yaaldı, çizildi. Anayasal di-
kkçeler dava konusu oldu. Disiplin cezalan
verildi. Bilimsel seminerlerde, uluslararası fo-
nımlarda, siyasi panellerde tartışıldı. Araştır-
malar yayımlandı, kitaplar yaaldı ve yakıldı.
Dernekler kuruldu. Mitinglerde, bildirgeler-
de, protokollerde, programlarda, günlük ve
anılarda yer aldı. Popûler müziğe güfte, kari-
katürcülere, fıkra ve mizah yazarlanna tüken-
meyen malzeme, gazeteiere manşet, dergjlere
magazin oldu. Tasanlar, öneriler, karşı öneri-
ler açıklandı. Görüşler istendi. Muhtıralar ve-
rildi. "Belki hala duymamış sağır sultanlar
kalmıştır" gerekçesiyle, kamuoyunda resmen
tartışmaya bile açıldı.
Anayasal engeller, yasal çözümler, siyasal
stratejiler belirlendi. Senaryolar haarlandı,
denendi, sınandı. lyi iş altı ayda çıkar diyerek,
şubatlar, mayıslar ve mevsimler beklendi.
Devlet Bakanlanna ek görevler verildi. "Unu-
tuldu mu uyutuldu mu" tekerlemderine yol
açan ertelemeler yapıldı. Az gidildi, geç vanl-
dı. Tek maddelik bir çözüm bulunduğu müj-
desi yayıldı. öneri komisyona sunuldu. Görü-
şülüp oylandı. Ve sonuç 0-1.
Güçlüler Cephesi'run muzafTer kumandam,
kazandığı zaferle oranüh bir alcakgönüllü-
lükle, "Meclisteki arkadaşlar böyle münasip
görmüşler" dedi. Yenikler Cephesi şaşkınlık
içindeydi. "YanUşlık ya da yaramazlık olmuş;
Genep KuruTda düzeltilir" sesleri geldi. Yor-
gun savaşçılar umutla beklediler. Gruplar
toplanti. Liderler toparlandı. Yaramazlar
uyanldı. Mesdenin mana ve ehenuniyeti Hey'-
et-i Vekik'de bik müzakere edildi. "Bu defa iş
tamamdır" denip yüreklere sular serpildi.
Yorgun savaşçılar umut ve güvenle yine bek-
lediler. Taslak ve öneriler yeniden görüşüldü.
Oylandı. Sonuç yine 0-1. Skor levhasmda 0-2.
Oyun kuralına göre oynanmış ve bitmişti.
Hakem hatası yoktu. Yenen yenmiş, yenilen
yenilmiş, Meclis'in iradesi tecelli etmiş, yapa-
cak başka bir şey kalmamıştı. Poütikadâ olur
böyle şeyler, sonucu fazla büyütmeyin öğüdü
verildi: Hayırü uğurlu obun / Vatan milkt sa-
ğolsun.
Başka ne denebilirdi ki? Umut bahara değil,
gelecek (21.) yüzyıla kalmıştı. Umırt'un ömrü
inşallah yetecekti, dış odaklann iç temsilcile-
riyle güçbirliği yapan muhalif ülkücüler, koa-
lisyon cephesinin sayısal üstünlüğüne karşı
kesin ve net bir zafer kazanmışü: Yenenlere
kutitt, yenikkre geçmiş olsun demek gereki-
yordu. Ana muhalefet partisi liderinin bu gö-
revini yerine getirmekte hiç gecikmediği anla-
şıldı.
N'olacak şimdi?
"Binbir Gece Masallan"ndan giderek "peh-
livan tefrikası"na dönüşen "üniversite soru-
nu"ndan söz ediyorum. Birkaç hafta öncesine
değjn, "Muhtar seçer gibi rektör seçilemeye-
ceği" görüşünü savunan Milli Eğitirn Bakanı,
ilk oylamada 'yarulgıya düşen' partililerin bu
kez 'kandmlmış olduğu'nu açıklamaktan
kaçuımadı. Milliyetçi kanadın ülkücü sözcü-
sü ise "Kendilerini kandırdığı söylenen kişi-
nin yüksek ikna gücünü teslim etmekle birlik-
te, asla iğfal edilınediklerini, inançlan ve vic-
dani kanaatleri doğrultusunda hareket ettik-
lerini" açıkladı. Hükümet sözcüsü, "Gerçek-
leştirilen düzenlemenin ilk fırsatta düzeltilece-
ğini" vaat ederek, çarpıklığı dolaylı da olsa
kabul etti; yiten umutîan tazelemeye çalıştı.
Ne var ki alınan yenilgiyi unutturmaya çah-
şan hükümet cephesi inandına değildi. Çün-
kü sözcüler kendi söylediklerine inanmış ol-
duklan izlenimini veremedi. Atı alan Üsku-
dar'ı geçmiş Dicle'yi tutmuştu. 'Yavuz AtlTya
yetişmek için arkasında bıraktığı yıkık köprü-
leri onarmak gerekecekti.
Bundan sonra olacaklar aşağı yukan belliy-
di artık: Yüce Meclis'in yüce kararlanna say-
gjh olan Sayın Cumhurbaşkanı, yasayı incele-
meye ahp bekletmeden imzalayacak; üniver-
sitelilerin bulup gösterdiği, YÖK'ün seçtiği
adaylardan birini rektör atayacaktı. Sabık
Devlet Başkanı'nın resmi aruflamasıyla,
"Çağdışı, tembel, çıkara ve safdil" olan öğre-
tim üyelerinin sultasından kurtanlmış olan
'özerk' üniversitelerimiz de yasal görevlerini
huzur icinde ve üstün başarı ile sürdürecekler-
di.
Kimi liderlerin düş kınklığma uğramış, ki-
milerin sinjrlenmiş, hatta şok geçirmiş, öteki-
lerin son dakikada anlaşıp bunalımı önlemiş
bulunmalan, "Devleti rayına oturtma edebi-
yatı", aylardır bir devlet sım gibi kasalarda
saklanan 'YÖK'lü' reform tasanlannın bu
günlerde basma açıklanması, sonuçlan değiş-
tirmeyecek, olacaklan etkilemeyecekti. Olan-
lar olfnuş, şimdilik yapacak başka bir şey kal-
mamıştı.
Çağnya uyarak...
Görebildiklerimiz bunlar. Başbakan Demi-
rel'in "Hükümetimizi eleştiriıT çağnsına uya-
rak vatandaşlık görevimizi yerine getirmeye
çalışabm:
1) Yüce Meclis'in iradesi bu yönde teceüi et-
miştir deyip gelişmelere seyirci kalamayız,
kalmamaüyız. Tecelli «den, Meclis'in demok-
ratik iradesi değil, parlamentoda sergilenen
küçük bir sayı sayma oyunudur. Toplamayı
bilen kazanmış, bilmeyen kaybetmiştir.
2) Tecelli eden, Türk ulusunun demokratik
iradesi değil, özgürlüğü ve özerkliği, yani de-
mokrasiyj içine sindiremeyen dayanışma çev-
resinin güçbirliğidir.
3) Devleti rayına oturttuğunu söyleyen ko-
alisyon hükümeti raydan çıkanlmıştır.
4) Sayın Başbakan olacaklardan haberliy-
di. Önleyebileceği kazayı önlemediği gibi ön-
lemeye çabştığı izlenimini vermemiş; yetişe-
memiş görünmeyi tercih etmiştir.
5) Demokratikleşme sürecine üniversite
kampusundan başlayamayan hükümete du-
yulan güven sarsılmıştır. Onanmı uzun za-
man alacaktır.
6) Depolitize edilmiş üniversite çevrelerin-
den gelecek duygusal tepkilere ödünler ver-
mek gerekecektir.
7) Zaten zor yönetüen Türkiye, bu gelişme-
lerden sonra, daha kolay yönetilir bir ülke ko-
numuna gelmeyecektir. Güvenen ve inanan
insanlar her türlü güçlüğe göğüs gerip en kötü
sistemleri çalıştınrlar da, güveni sarsılmış ve
inananı yitirmiş kurum ve kişileri hiçbir sis-
tem ya da kişi kolay kolay çahştıramaz.
Durum umutlu, ama tutum ciddi değilî
Çörçil, Ikinci Dünya Savaşı'nm en zor gün-
lerini "Durum ciddi, fakat ümitsiz değü" diye
yorumlardı. Halet Çambel Hoca, 1970'lerin
Türkiyesi'ni, u
Durum umutlu, ama hiç ckkü
değjl" diye değerlendirirdi.
12 Mart 1971'den 20 Ekim 1991'e kınlan
onurunu kendi kendine onarmaya çahşarak,
umut ve yükselen beklentilerle gelen üniversi-
tenin sorunlannı yeterince ciddiye almayan
bir -koalisyon demiyorum- yönetim ne kadar
ayakta kalabilir.. soru budur.
Inandıncıkğını yitiren despotlar ve dikta-
törler, güçlü olduklan imajını yayarak iş ba-
şında kalmayı deneyebilirler, hatta değişme-
yecek sonu bir süre geciktirebilirler. Seç^mle
gelen hükümetler ise güvenini yitiren seçmene
karşın iktidarda kalamazlar. Dört beş yılhk
yasal hizmet süresinin tüzel garantisi ya da
güvencesi yoktur.
Hükümeti tutan çevrelerle muhalefet ve ik-
tidar ortaklığı, ne yazik ki, hep birlikte üniver-
siteyi gözden çıkardıklan ya da ciddiye alma-
dıklan izlenimini vermişlerdir.
Otuz üniversiteye yayılmış 30 bin öğretim
görevlisinin sandıktaki seçmen gücü, binde
birden azdır. Ancak bir milyona yakın öğren-
cisi ve olup bitenlerle yakından ilgili üç milyon
dolayındaki seçmeniyle, üniversitenin de-
mokratik bir baskı kurumu olabileceği unu-
tulmamahdır. Bu kurumun sesi yeniden du-
yulacak ve ağırlığı duyumsanacaktır. Bir otu-
rumda ahnan 20 üniversite kurma karanyla,
30 üniversiteye indirilen ağır darbenin sosyal
bedeli ödenmemiştir. Av partisine katılanlar
avlandıklannı göreceklerdir.
Yeterince ciddiye ahnmadığı, küçük denge
ve çıkar hesaplanna feda edildiği için öncelik
kazanacak olan üniversite sorununun çözü-
mü, sayılarda değil nitelik ve saygınhkta; po-
pülarite göstergclerinde değil demokraside
bulunabiür. tspanya'yı 'korporatizm'den
kurtaran demokrasi, devletleştirilmiş üniver-
siteleri yeniden özerkleştirmiştir. Son oylama-
da yenik düşen kurum, üniversite değil, bütün
umitlerin bağlandığı parlamenter demokrasi
olmuştur.
Yazımın başhğındaki soruya dönersek: Son
olay ve oylamada, "Yenik düşenlerin yenmiş
sayılabileceği"ni sanmıyorum. Bu ödül, fazi-
let mücadelesini yitiren yiğjtlere yaraşır; ser-
best stilde sayısız şampiyonluklar kazanmış
profesyonellere değil.
Sözümüzü yine de bir özlemli ve umutlu bir
yo'rumla noktalayahm: tstedikleri özerklik ve
özgürlüğe ne kadar hazır ve layık olduklanm
kanıtlama sırası şimdi üniversitelere ve üni-
versitelilere gelmiştir. Düşünüp taşınmak ve
karar vermek için önlerinde uzun bir tatil ve
yıllar var.
ARADABIR
Prof.Dr. ŞARMAN GENÇAY
İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü
Rektör Seçimi...
Yüce Meclisimizin, üniversite öğretim üyelerinin de-
mokratik haklarını ve üniversite özerkliğini YÖK'ün lütfuna
bırakan rektör seçimi ile ilgili son yasast bizleri üzüntüye
boğmuş ve bıkkınlığa terk etmiştir. Sayın Milli Eğitim Ba-
kanımızın, kibar ve kırıcı olmayan konuşma biçimi ile
"aki-ı selimin galip geleceğtni ve üniversitelerin eğilimle-
rinin YÛK tarafından değerlendirileceğini" söylemiş bu-
lunması bizlere hiç de teselli olamamaktadır. Bizler bunun
(eğer gerçekleşirse), sağduyunun (akl-ı selimin) sonucu
değil, bir lütuf olduğunu bilecekyaştayız. Üniversite özerk-
liğine ve öğretim üyesi özgürlüğüne karşı olduğunu ispat-
lamış bir kuruluş ve başındaki kişinin lütufta bulunması ne
demokrasi ve özgürlük adına bir kazançtır ne de bu kişi ve
kuruluş adına kaydedilecek iyi bir puan olmalıdır. Demok-
ratik düşünme biçimi ve kafa yapısma sahip olmayanlar iyi
bir şey yapsalar bile kabul edilmemeli, haklarmda kredi
olarak kaydedilmemelidir. Çünkü acısını toplumdan mut-
laka bir şekilde çıkarrırlar. Ozellikle bizim gibi çağdaş ve
demokratik olmaya çalışan bir toplumda birilerinin lütfunu
demokrasi diye sunmak, toplumda demokratik gelenek
oluşturma çabalarımızı köstekler, filizlenmekte olan çağ-
daş düşünce biçimini (mentality) zedeler.
Montesquieu'nün özgürlüğün anlamını belirtmesi ya-
nında birinin lütfu olan özgürlüğün hiç de özgürlük sayıla-
mayacağını vurgulayan şu sözünü anımsayalım: "iyi bir
yasayı uygulayan bir ülkede, duruşması gerçekten yapıla-
rak asılan bir suçiu, herhangi bir Osmanlı paşasından
dahaözgürdür*".
Bu sözde, bizim düşünce şeklimizi, hani şu alaturka de-
nen kafa yapısını yargılayan ve sergileyen bir havanın
varlığı hissedilmektedir. Söz konusu ettiğimiz son yasada
bu düşünce biçiminin etkisi var mı, diye düşünmekten ken-
dimi alamıyorum. Gelişmiş ülkelerde çeşitli rektör seçme
ve atama yöntemleri vardır. Hepsi de demokratik toplum-
lara yaraşır biçimdedir öğretim üyeleri, kendilerine lütuf-
ta bulunulması için kimsenin ağzına bakmazlar ve yapıla-
cak lütfu sevinçle karşılamak için bekleşmezler. Bu, biz-
den de beklenmemelidir. Böyle bir durumun yaraülması
bize özgü olup yukarıdaki sözü acı acı anımsatmaktadır.
Tutulan bu yol yanlış bir yoldur. öğretim üyelerinin bek-
lentileri bir yana, bugünlerde gençlerimiz, düşünce şekli-
mız, başka bir deyişle kafa yapımız sorununa çok önem
vermektedirler. Çağdaş bir toplumu gerçekleştirmek ve
böyle bir toplumda yaşamın mutluluğunu tatmak için ka-
rartı görünmektedirler. Bir kısmı da Batı toplumlarına göç
etmektedirler. Neden, gazetelerimizdeki iş ilanlarındada-
ima Amerikalıların ülkemizde kurduğu iki üniversitenin
mezunları aranır? Neden, lise mezunu en iyi beyinlerimiz
bu iki üniversiteye gider? Neden, geçenlerde Amerika'da
dünya beşincisi olan beyin takımımızın tümü bu üniversi-
telerin mezunlarından oluşmuştur? En önemli neden,
öbür üniversitelerle aralarındaki kafa yapısı farkıdır ve
YÖK'lü yıllar bu konuda hiçbir kazanç sağlamamıştır.
Gençler bu farkın önemini çok iyi kavramışlardır. Onları
çeken en önemli etken budur. ûzgür bir ortamda yetenek-
lerini geliştirmek, baskılardan uzak, serpilmek onların
hakkıdır. Bilirler ki çağdaş kafa yapısının egemen olduğu
ortamda büyükler gençlerin ardında, onlarla aynı yöne ko-
şarken, yaşam deneyimlerini en tatlı sözlerle aktarmaya
ve yanlışlarını anlayarak yönlerini değiştirmelerini sağla-
maya çalışırlar. Bir başkası da gençlerin ardından koş-
mayı küçüklük sayıp, önlerine engel koymak, onları itmek
ve yönlerini değiştirmeye zorlamaktır. önlerine dikilinme-
sinden, hakları olması gereken özgürlüğün lütuf olarak
sunulmasından nefret ederler. Sadece gençlerimize de-
ğil, biraz büyüğün biraz küçüğe yaptığı hep budur. Sayın
Doğramacı'nın lütfedip bizim sececeğimiz rektör adayına
öncelik tanıması fikrinden nefret ediyorum.
*Montesquieu, "De L'Esjoit des Lois" onikinci kitap. (Orhan Hançerii-
ogju, "özgüriûk Dûşüncesi"ndCTi alınü, Varük Yayınlan 1970).
MEKTUPLARLA KÖY ENSTİTÜSÜ
YILLARI
İ.Hakkı Tonguç
10.000 lira(KDViçinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Ödcmeli gönderilmez.
AnayasayıTanımak
Anayasa değişikliğinin tartışıldığı ve yeni bir anayasa için çalışmalann
yapıldığı bu gıinlerde, kanımca, anayasanın işlevini öncelikle
düşünmek ve mevcut anayasayı iyi taıumak gerekir.
Doç. Dr. YILMAZ ALİEFENDİOĞLU Ana. Mah. Üyesi
Anayasalar, mutlak iktidan sınırlandı-
rarak bireyi devlet karşısmda koru-
manın bir araa olarak ortaya çıkmıştır.
Bab'da Büyük Özgürlük Fennanı (Mag-
na Charta Libertatum, 1215); Haklar
Dilekçesi (Petition of Rights, 1628); Ha-
beas Corpus Act (1679); Haklar Demeci
(BiU of Rights, 1688); Virgjnia Haklar
Bildirgesi (1776) ve Fransız însan ve
Yurttaş Haklan Bildirgesi (1789) ilk
anayasal belgelerdir. Bu belgeler bizde
Sened-i İtüfak (1808); Tanzinat Fermanı
(1839), Islahat Fermanı (1856) olarak
yansımasını bulmuştur.
Anayasal belgeler daha sonralan ana-
yasalara dönüşmüşlerdir. Bu belgelerde
gözlenen doğal hukuk öğretisine dayalı
lıberal görüşler, ilk kez Amerikan anaya-
sasmda ve Fransız 1. Cumhuriyet anaya-
sasında yer almıştır.
Anayasal belgelerle ve ilk anayasalarla
kişinin temel hak ve özgürlüklerinin
mutlak otorite karşısmda korunması
amacı güdülmüştür. Başka bir deyişle
devletin gjremiyeceği 'alan" belirlenme-
ye, insanın doğuştan sahip olduğu kabul
edilen hak ve özgürlükler korunrnaya
çalışılmıştır. Ancak, devletin giremiyece-
ği alanın behrlenmesi yoluyla kişinin öz-
gür kılınması, özgürleşmesi için yeterli
olmamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yansmda
ve XX. yy'da güçlenen sosyalist akımlann
da etkisiyle kişinin özgür olması
yanında, özgürleşmesinin gerekliliği de
anlaşılmaya başlamıştır. Bu kez, kişinin
insanca yaşam düzeyine ulaşabilmesi
için devletin ekonomik ve sosyal alana
müdahalesi istenmiştir. Böylece anaya-
salar, devlet yetkikrini sınırlamanın ya-
nında, devlete görevler verme işlevini de
yüklenmeye başlamışlardır. Başka bir
deyişle anayasalar, artık, kişilerin yalnız
negatif haklarını değil, devlete görevler
vererek pozitif haklanru'da koruyacak-
lardır.(l)
Yeni görüşler
Bununla da yetinilmemiş, anayasanın
işlevi konusunda yeni görüşler ileri sü-
rülmüştür:
Hükümetlerin sınırsız iç ve dış borç
alma girişimleri ya da yüksek enflasyo-
nist uygulamalarla ülkenin geleceğini
ipotek altına almalan eleştirilmeye baş-
lanmış ve soruna anayasalarla yasak-
layıa ya da düzenleyici kurallar getirile-
rek çözüm bulunması konusu düşü-
nülmeye başlanmıştır. Bu göriişe göre
anayasalar bütçe açıklanm önleyici, dev-
let gelir ve giderlerini bütçe içinde top-
layıa, para basımını, iç ve dış borçlan-
mayı, transfer ödemelerini ve maü yardı-
mlan smırtayıcı kurallar içermelidir.(2)
Toplumsal uzlaşma belgesı özelliği
gösteren modern anayasa, devlet yetkile-
rinin ulusal istenç ile sınırlandınlmasını
ve birey karşısında devletin görevlendi-
rilmesini ifade eder ve böylece, öngördü-
ğü normlarla temel hak ve özgürlükler
üzerinde koruyucu bir şemsiye oluş-
turur; üst norm niteliğiyle herkesi bağlar.
Anayasanın üstünlüğü ilkesi ise tüm öte-
ki kurallann anayasaya uygun olmasını
gerektirir. Genelde anayasalann değişti-
rilmeleri öteki yasalara göre daha güçtür.
Anayasalar, bireyin temel hak ve özgür-
lüklerini, devletin ve kuruluşlannın yetki
ve görevlerini belirleyerek azınbğı çoğun-
luk karşısında koruma işlevlerini kuvvet-
ler ayınmına dayalı, denge esasına bağlı
olarak yerine getirirler.
61 ve 82 anayasalan
Konuyu 1961 ve 1982 anayasalan yö-
nünden ele aldığımızda bu anayasalann
askeri müdahaleler sonrasında asker-
bürokrat ve kimi bilim adamlannın gö-
rüşleri doğrultusunda yapıldıklan gerçe-
ği yadsınamaz. 1961 Anayasası, bireye
öncelik vererek daha demokratik, daha
özgürlükçü görüşleri yansıünasına
karşın; 1982 Anayasası, yürütmeyi ve
devleti güçlendirmeyi amaçlamıştır. 1982
Anayasası, bir yandan Avrupa İnsan
Haklan Sözleşmesi'nin pek çok kuralına
yer verirken, öte yandan, aynntılı ve
aynk hükümlerle bu kurallan etkisizleş-
tiren çalışmalann ürünü olmuştur. Baş-
ka bir deyişle. 1961 Anayasası hazırlanır-
ken, suçlu görülen ve etkisi azaltılmak
istenen yürütme ve Meclis; 1982 Anaya-
sası'nın hazırlanmasında ise terör ve
anarşinin nedeni olduğu düşünülen bi-
reysel özgürlükler idi. 1982 Anayasası
haarlayıcılanna göre, 1961 Anayasası'-
nın getirdiği özgürlük elbisesi bol gelmiş-
ti, daraltılması gerekiyordu.
Her iki anayasının tepki anayasalan
olmalan dışındaki ortak yaru; sivil yöne-
tim özlemlerine MiDi Güvenlik Kurulu-
nun oluşumu ve görevleri, askeri
yargının yetki alanının genişletilmesi, ge-
nelkurmay başkanının görev ve yetkile-
rinden dolayı başbakana karşı sorumlu
olması, askeri yönetim sırasında (1961
Anayası'nda kurucu meclis zamanında,
1982 Anayasası'nda TBMM toplanınca-
ya kadar) çıkan yasalara anayasal yargı
yolu kapaülarak süreklilik kazandınlması
yoluyla askeri üniforma giydirilmesidir.
1982 Anayası'nda bu görüntü Milli
Güvenİik Rurulu'nun 1961 Anayasası'n-
da olduğu gibi, tavsiye eden ve bildiren
kuruldan öte, güvenlik politikasını tayin
eden, zorunlu gördüğü önlemler önceük-
le dikkate ahnan bir organ niteliğine dö-
nüşmesi; genelkurmay başkanının,
1961'den ayn olarak aynca savaşta baş-
komutanlıİc görevlerini cumhurbaş-
kanhğj namına yerine getirmekle yetküi
kılınması nedenleriyle daha belirgindir.
TSK'nin işlevi
• 6te yandan, bu anayasalann başlangıç-
lannda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin işle-
vinin farklı ifade edildiği gözlenmektedir.
1961 Anayasası anayasa ve hukuk dışı
tutum ve davranışlanyla meşruluğunu
yitinniş bir iktidâra karşı "direnme
hakkını" kullanan Türk milletinin
v
dev-
rim' yaptığmdan söz ederken; 1982 Ana-
yasası, Türk vatan ve milletinin bütünlü-
ğüne ve kutsal Türk devletinin varhğına
karşı benzeri görülmemiş bölücü ve yıkıa
kanh bir iç savaşm gerçekleşme noktası-
na yaklaştığı sırada Türk milletinin aynl-
maz bir parçası olan Türk Silahlı Kuv-
vetleri'nin 12 Eylül 1980 harekâtını mille-
tin çağnsıyla gerçekleşterdiğini belirt-
mektedir. Böylece 1961 Anayasası'na
göre devrimi yapan, direnme hakkını
kullanan Türk milleti; 1982 Anayasası'-
na göre ise, •harekatı milletin çağnsıyla
gerçekleştiren Türk milletinin bir parçası
olan silahlı kuvvetlerdir. Bir bakıma,
1982 Anayasası bu yönden daha gerçek-
çidir. Silahlı kuvvetlerin bu görevi anaya-
sada açıkça belirtihnese de 4. l. 1961 gün-
lü 211 sayıh TSK İç Hizmt Yasası'nın 35.
maddesine dayandınlmıştır.
Anayasa değişikliğinin tartışıldığı ve
yeni bir anayasa için çalışmalann
yapıldığı bu günlerde, kanımca, anaya-
sanın işlevini öncelikle düşünmek ve
mevcut anayasayı iyi tanımak gerekir.
(1) Daha fazla bilgi için bkz. Aliefendioğlu
Ydmaz, Temel Hak ve Ozgürlükler Açısından Ana-
yasa Yargıs, Amme Idare Dergjsi, C. 24, S. 3 Eylül/
1991 sh. 27
(2- Buchanan. J. m. The Constitution of Econo-
mic Policy" American Economic Review, voL 77,
No. 3, June 1987.
- Aranson P.H "Calhoun's Consütutional
Economics" Contituüonal Political Eoonomy Vol.
2No. l,Winter/1991.
- Savaş Vural, Anayasalarda Ekonomik Hak ve
özgürlükler T.C. Ânayasaa ömeği, Anayasa
Yargıa, 6,1989.
AKSARAY 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANEN TEBLİGAT
DOSYA NO: 1991/1419 Esas
Alacakh: Ahmet In vekili Av. Doğan Koşar Av. Meral Koşar
Aksaray.
Borçlu: İsmail Göküzüm Hasas Mah. No: 60 Aksaray.
Borç miktan: 14.038.100. TL masraflar ve ücreti vekalet yasal fa-
izi hariç.
14.038.100. TL alacak ve icra masrafları ile yasal faizi ve ücreti
vekalet ücretini ashndan ödemeye borçlu 14.038.100 TL borçlu ola-
rak hakkıruzda yapüan icra takibinde.
Öderae emri tebligatı bila tebliğ iade edildiğinden ve yapılan zabı-
ta tahkıkatında adresiniz tespit edilemediğinden 7201 sayıh Adli Teb-
hgat Kanunu'nun 28 ve 29'uncu maddeleri geregince işbu ödeme
emrinin gazete ile ilanen tebhğine karar verilmiştir.
İşbu ödeme emrinin gazete neşrinden itibaren 25 gün içinde dosya
borcunu ve masraflarını ödemeniz, takibin dayanağı senet kambiyo
senedi niteliğinde degilse 20 gün içinde icra tetkik mercii'ne şikâyet
etmeniz, takip dayanağı senet altındaki imza size ait olmadığı idda-
sında iseniz yine 20 gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra tetkik mer-
ciine bildirmeniz, aksi laktirde icra takibindeki kambiyo senedinizdeki
imzamn bizden sadır ohnuş sayüacağı,
tmzanızı haksız yere inkâr ederseniz, sözü edilen senede dayanan
takip konusu alacağın °7» 10 orarunda para cezasına mahkûm edile-
ceğiniz, aynca "7o4O'tan aşağı olmamak uzere imza inkâr tazminatı-
na da mahkûm edileceğiniz, borçlu ohnadığınız veya borcun itfa veya
ihmal edildiği veya alacağın zamanasımına uğradığı hakkında ve yet-
kiye dair itirazınız varsa bunu sebepleri ile birlikte 20 gün içinde icra
tetkik merciine bir dilekçe ile bildirerek merciden itirazımzın kabu-
lüne dair bir karar getirmediginiz takdirde cebri icraya devam olu-
nacağı,
Itiraz edilmediği ve borç ödenmedigi takdirde 25 gün içinde 1İFK'-
nın 74 maddesi geregince mal beyanında bulunmamz, aksi halde bu-
lunmazsanız hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyamnda bulunmaz
veya hikakate aykın beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılaca-
ğınmn.
Ödeme emrinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu-
nur. 30.6.1992
Basın: 48850
PENCERE
Cevdet Kudret İçin...
"Kamburun biri bir gece hamama gitmiş. Geceyansı
cinler çıkmış ortaya. Adamın çevresini kuşatıp başla-
mışlar Çarşambadır çarşamba' diye dönmeye. Adam
bakmış ki kurtuluş yok, o da cinlere uymuş, onlarta bir-
likte 'Çarşambadır çarşamba' diye dönmeye koyul-
muş. Cinler adamı beğenmişler, sırtından kamburunu
alıp vücudunu dümdüz eylemişler.
Adam ertesi gün bir kambur arkadaşına rastlamış,
başından geçenleri anlatmış. Kamburcağız geceleyin
hemen hamama koşmuş. Geceyansı cinler gene çık-
mış ortaya, gene Çarşambadır çarşamba' diye dön-
meye başlamışla'r. Kambur da onlarla birlikte dönme-
ye koyulmuş, ama günlerden perşembe olduğu için
Perşembedir perşembe' der dururmuş. Cinler dermiş
'Çarşambadır çarşamba', adam dermiş 'Perşembedir
perşembe...' Cinler kızmış, öbür adamın kamburunu
da bunun sırtına yüklemişler, tutup kolundan kapı dışa-
rı etmişler.
işte böyle, benim okuyucularım! Eskiden beri tutu-
mum hiç değişmedi: Perşembe günleri 'Perşembedir
perşembe' dedim, sırtıma başkasının kamburunu yük-
ieseler dahi, çarşamba' demedim."
Yukarıdaki yazıyı, Cevdet Kudret 1961'de yazmış,
son çıkan kitabı "Kalemin Ucu"na önsöz yerine koy-
muş. Gerçekten de 'İyi Saatte Olsunlar'a yüz verme-
yen, bildiğinin doğrusuna giden, eşi bulunmaz bir
insandı Cevdet Kudret, bu dünyadan giderken bir ki-
taplık armağan etti yeni kuşaklara...
•
Cevdet Kudret yaşamını anlatırken diyorki:
"1907 yılında istanbul'da doğdum. Yoksul bir ailenin
çocuğuydum. Görülüyor ki daha ilk adımda, küçük bir
azınlığın keyifli yaşamına değil, büyük çoğunluğun sı-
kıntılı yaşayışına aday olarak gelmiştim dünyaya. Bu
sıkıntı bir ömür boyu sürdü.
özjel yaşayışımı etkileyen ikinci olay Birinci Dünya
Savaşı'nm başlaması. O sırada yedi yaşında idim. Ba-
bam askere alınmış, evdeki iki kadınla iki çocuk ortada
kalmıştı. Birkaç yıl sonra da babamın ötüm haberi gel-
di.
Yaşayışımı etkileyen üçüncü olay, Demokrat Parti iş-
başına geçtikten birkaç ay sonra Bitlis'e sürülmek iste-
nişimdir. O sırada inönü Ansiklopedisi'nde çalışıyor-
dum. Gitmeyip istifa ettim. Tam yirmi yıl açıkta kal-
dım."
Yetmiş yaşına basarken nasıl bu kadar yaşayabildi-
ğineşaşıyor Cevdet Kudret:
"Yedi Meşale yıllarında bile (1928) alh arkadaşımın
en çelimsizi, en sağlıksızı idim. iyi koşullar altında ye-
tişen ve çok sağlıklı görünen beş arkadaşımın genç
yaşta ölüp de benim 70 yaşa ulaşmama hâlâ şaşarım."
Peki, ya 75 yaşında ne düşünüyor yazar:
"Affedersiniz, yaşıyorum.
Sizden daha genç kimseler art arda devriliyor, siz
hâlâ ayaktasınız. Bu hal, insanlarda düş kırıklığı yara-
tıyor. Hani, otobüs, dolmuş, hastane, vb. kuyruğunda
açıkgözlük edip öne geçmeye çalışanlar vardır, hiç ho-
şa gitmezler hani... Yaşama kuyruğunda açıkgözlük
edip sona kalanlar da öyledir, hoşa gitmezler. (...) Ne
var ki yaşamak gibi ölmek de insanın elinde değil."
•
Cevdet Kudret öylesine alçakgönüllü ve sevecen ki,
uzun yaşamasından ötürü sıkılıyor, utanıyor, ölen ar-
kadaşlarına karşı suç işlemiş gibi bir duyguya kapılı-
yor, kendisini bağışlatmak istiyor. -'./'.
Kimi insan, genç yaşında defterini kapatır, tüketmek-
ten gayrı bir iş yapmaz; kimi insanın da yaşlandıkça
bereketi artar, türetimi çoğalır, insanlığa katkıları bitip
tükenmez. Genç yaşında asalak olanla, ihtiyarlığında
üretici olan arasında bir seçim yaparsak, hangisini
yeğleriz?
Cevdet Kudret seksenine bastığında gençti.
Ama dingin bir genç...
Kimi zaman hava durulur, çevre sessizdir, ağaçlar
yakınlaşır, gök saydamlaşır, yapraklar doğanın din-
ginliğini özümserler, insanın ruhu da çevreye uyarak
dengelenir, bilgelik evrene egemen olmuştur, düşün-
menin zamanıdır artık...
Cevdet Kudret'le ne zaman karşılaşsam, zamanı ve
mekânı aşan dinginliğin güvencesini yüreğtnde taşı-
yan bir yalvaçın yanındaymış duygusuna kapılırdım.
Yaşarken gerçek değerini yeterince duyumsayama-
dığımız ve duyuramadığımız bir yazarımızı yitirdik.
Zamane cinleri, kambur üstüne kamburu Cevdet
Kudret'in sırtına vurmak istediler; ama o dimdik yaşa-
öldü, demeye dilim varmıyor.
OGRETİM UYELERİNE
Ç A G R I
Değerlı Meslektaşlarımız.
Bu hatta üniversitelerimizde rektör adaylan
"seçimleri" yapılıyor. Oy pusulasına yalnızca bir isim
yazılarak altı aday belırlenecek Neden böylesıne garip bir
"seçim* yöntemi?
Üniversitenin belirleyici olmasını önlemek için.
Ûniversitede gerçek bir seçim yapılmasını önlemek için.
Son sözün, yani gerçek seçim yetkisinin Sayın
Doğramacı'ya ve
Sayın Özal'a ait olmasını garantiye almak için.
Ne YÖK'ün, ne de Cumhurbaşkanı'nın üniversitelerden
gelecek sıralamaya uyacaklarını beklemek yersiz
Kimse hayale kapılmamalı.
Sayın Özal ile Sayın Doğramacı'nın bugüne kadarki
davranışlarının bu konuda kımseye umut ve iyimserlik
vermesi beklenemez. Onlar uygun gördükleri, beğendikleri
kişiyi atayacaklar. Kaçıncı sırada olursa olsurr.
Oolayısıyla Oniversitelerde yapılacak olan, gerçek bir seçim
değil, daha çok bir nabız yoklamasıdır. Böyle bir oyiamada
kullanılacak oylarla rektör seçilmiş olmayacak, yalnızca
YÖK'ün belirleyeceği rektörlere bir de "seçilmişlik"
payesinin verilmesi sağlanacaktır.
Bu seçımde oy kullanmak YÖK sisteminin işleyişine
katkıda bulunmak demektir.
YÖK'e yeni bir destek vermek demektir
Tüm meslektaşlarımızı
ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASI'na çağırıyoruz:
Üniversite özerkliğe sahip çıktığını kanıtlamalıdır
Üniversite özerkhğe layık olduğunu kanıtlamalıdır.
Üniversitenin özerkliğe güçlü biçimde sahip çıkması,
üniversite reformunun gerçekleşmesini de
kolaylaştıracaktır.
"SEÇİME" KATILMAYARAK YA DA BOŞ OY ATARAK
ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASINA güç katmanızı
diler. saygılar sunarız.
ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ