15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1992SALI OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yenmiş SayılırnuBu Yolda. Yenikler? 12 Mart 1971 'den 20 Ekim 199l'e kınlan onurunu kendi kendine onarmaya çahşarak, umut veyükselen beklentilerle gelen üniversitenin sorunlannı yeterinceciddiye almayanbir -koalisyon demiyorum- yönetim ne kadar ayakta kalabilır... soru budur. Prof. Dr. BOZKURT GÜVENÇ On yıl boyunca yaaldı, çizildi. Anayasal di- kkçeler dava konusu oldu. Disiplin cezalan verildi. Bilimsel seminerlerde, uluslararası fo- nımlarda, siyasi panellerde tartışıldı. Araştır- malar yayımlandı, kitaplar yaaldı ve yakıldı. Dernekler kuruldu. Mitinglerde, bildirgeler- de, protokollerde, programlarda, günlük ve anılarda yer aldı. Popûler müziğe güfte, kari- katürcülere, fıkra ve mizah yazarlanna tüken- meyen malzeme, gazeteiere manşet, dergjlere magazin oldu. Tasanlar, öneriler, karşı öneri- ler açıklandı. Görüşler istendi. Muhtıralar ve- rildi. "Belki hala duymamış sağır sultanlar kalmıştır" gerekçesiyle, kamuoyunda resmen tartışmaya bile açıldı. Anayasal engeller, yasal çözümler, siyasal stratejiler belirlendi. Senaryolar haarlandı, denendi, sınandı. lyi iş altı ayda çıkar diyerek, şubatlar, mayıslar ve mevsimler beklendi. Devlet Bakanlanna ek görevler verildi. "Unu- tuldu mu uyutuldu mu" tekerlemderine yol açan ertelemeler yapıldı. Az gidildi, geç vanl- dı. Tek maddelik bir çözüm bulunduğu müj- desi yayıldı. öneri komisyona sunuldu. Görü- şülüp oylandı. Ve sonuç 0-1. Güçlüler Cephesi'run muzafTer kumandam, kazandığı zaferle oranüh bir alcakgönüllü- lükle, "Meclisteki arkadaşlar böyle münasip görmüşler" dedi. Yenikler Cephesi şaşkınlık içindeydi. "YanUşlık ya da yaramazlık olmuş; Genep KuruTda düzeltilir" sesleri geldi. Yor- gun savaşçılar umutla beklediler. Gruplar toplanti. Liderler toparlandı. Yaramazlar uyanldı. Mesdenin mana ve ehenuniyeti Hey'- et-i Vekik'de bik müzakere edildi. "Bu defa iş tamamdır" denip yüreklere sular serpildi. Yorgun savaşçılar umut ve güvenle yine bek- lediler. Taslak ve öneriler yeniden görüşüldü. Oylandı. Sonuç yine 0-1. Skor levhasmda 0-2. Oyun kuralına göre oynanmış ve bitmişti. Hakem hatası yoktu. Yenen yenmiş, yenilen yenilmiş, Meclis'in iradesi tecelli etmiş, yapa- cak başka bir şey kalmamıştı. Poütikadâ olur böyle şeyler, sonucu fazla büyütmeyin öğüdü verildi: Hayırü uğurlu obun / Vatan milkt sa- ğolsun. Başka ne denebilirdi ki? Umut bahara değil, gelecek (21.) yüzyıla kalmıştı. Umırt'un ömrü inşallah yetecekti, dış odaklann iç temsilcile- riyle güçbirliği yapan muhalif ülkücüler, koa- lisyon cephesinin sayısal üstünlüğüne karşı kesin ve net bir zafer kazanmışü: Yenenlere kutitt, yenikkre geçmiş olsun demek gereki- yordu. Ana muhalefet partisi liderinin bu gö- revini yerine getirmekte hiç gecikmediği anla- şıldı. N'olacak şimdi? "Binbir Gece Masallan"ndan giderek "peh- livan tefrikası"na dönüşen "üniversite soru- nu"ndan söz ediyorum. Birkaç hafta öncesine değjn, "Muhtar seçer gibi rektör seçilemeye- ceği" görüşünü savunan Milli Eğitirn Bakanı, ilk oylamada 'yarulgıya düşen' partililerin bu kez 'kandmlmış olduğu'nu açıklamaktan kaçuımadı. Milliyetçi kanadın ülkücü sözcü- sü ise "Kendilerini kandırdığı söylenen kişi- nin yüksek ikna gücünü teslim etmekle birlik- te, asla iğfal edilınediklerini, inançlan ve vic- dani kanaatleri doğrultusunda hareket ettik- lerini" açıkladı. Hükümet sözcüsü, "Gerçek- leştirilen düzenlemenin ilk fırsatta düzeltilece- ğini" vaat ederek, çarpıklığı dolaylı da olsa kabul etti; yiten umutîan tazelemeye çalıştı. Ne var ki alınan yenilgiyi unutturmaya çah- şan hükümet cephesi inandına değildi. Çün- kü sözcüler kendi söylediklerine inanmış ol- duklan izlenimini veremedi. Atı alan Üsku- dar'ı geçmiş Dicle'yi tutmuştu. 'Yavuz AtlTya yetişmek için arkasında bıraktığı yıkık köprü- leri onarmak gerekecekti. Bundan sonra olacaklar aşağı yukan belliy- di artık: Yüce Meclis'in yüce kararlanna say- gjh olan Sayın Cumhurbaşkanı, yasayı incele- meye ahp bekletmeden imzalayacak; üniver- sitelilerin bulup gösterdiği, YÖK'ün seçtiği adaylardan birini rektör atayacaktı. Sabık Devlet Başkanı'nın resmi aruflamasıyla, "Çağdışı, tembel, çıkara ve safdil" olan öğre- tim üyelerinin sultasından kurtanlmış olan 'özerk' üniversitelerimiz de yasal görevlerini huzur icinde ve üstün başarı ile sürdürecekler- di. Kimi liderlerin düş kınklığma uğramış, ki- milerin sinjrlenmiş, hatta şok geçirmiş, öteki- lerin son dakikada anlaşıp bunalımı önlemiş bulunmalan, "Devleti rayına oturtma edebi- yatı", aylardır bir devlet sım gibi kasalarda saklanan 'YÖK'lü' reform tasanlannın bu günlerde basma açıklanması, sonuçlan değiş- tirmeyecek, olacaklan etkilemeyecekti. Olan- lar olfnuş, şimdilik yapacak başka bir şey kal- mamıştı. Çağnya uyarak... Görebildiklerimiz bunlar. Başbakan Demi- rel'in "Hükümetimizi eleştiriıT çağnsına uya- rak vatandaşlık görevimizi yerine getirmeye çalışabm: 1) Yüce Meclis'in iradesi bu yönde teceüi et- miştir deyip gelişmelere seyirci kalamayız, kalmamaüyız. Tecelli «den, Meclis'in demok- ratik iradesi değil, parlamentoda sergilenen küçük bir sayı sayma oyunudur. Toplamayı bilen kazanmış, bilmeyen kaybetmiştir. 2) Tecelli eden, Türk ulusunun demokratik iradesi değil, özgürlüğü ve özerkliği, yani de- mokrasiyj içine sindiremeyen dayanışma çev- resinin güçbirliğidir. 3) Devleti rayına oturttuğunu söyleyen ko- alisyon hükümeti raydan çıkanlmıştır. 4) Sayın Başbakan olacaklardan haberliy- di. Önleyebileceği kazayı önlemediği gibi ön- lemeye çabştığı izlenimini vermemiş; yetişe- memiş görünmeyi tercih etmiştir. 5) Demokratikleşme sürecine üniversite kampusundan başlayamayan hükümete du- yulan güven sarsılmıştır. Onanmı uzun za- man alacaktır. 6) Depolitize edilmiş üniversite çevrelerin- den gelecek duygusal tepkilere ödünler ver- mek gerekecektir. 7) Zaten zor yönetüen Türkiye, bu gelişme- lerden sonra, daha kolay yönetilir bir ülke ko- numuna gelmeyecektir. Güvenen ve inanan insanlar her türlü güçlüğe göğüs gerip en kötü sistemleri çalıştınrlar da, güveni sarsılmış ve inananı yitirmiş kurum ve kişileri hiçbir sis- tem ya da kişi kolay kolay çahştıramaz. Durum umutlu, ama tutum ciddi değilî Çörçil, Ikinci Dünya Savaşı'nm en zor gün- lerini "Durum ciddi, fakat ümitsiz değü" diye yorumlardı. Halet Çambel Hoca, 1970'lerin Türkiyesi'ni, u Durum umutlu, ama hiç ckkü değjl" diye değerlendirirdi. 12 Mart 1971'den 20 Ekim 1991'e kınlan onurunu kendi kendine onarmaya çahşarak, umut ve yükselen beklentilerle gelen üniversi- tenin sorunlannı yeterince ciddiye almayan bir -koalisyon demiyorum- yönetim ne kadar ayakta kalabilir.. soru budur. Inandıncıkğını yitiren despotlar ve dikta- törler, güçlü olduklan imajını yayarak iş ba- şında kalmayı deneyebilirler, hatta değişme- yecek sonu bir süre geciktirebilirler. Seç^mle gelen hükümetler ise güvenini yitiren seçmene karşın iktidarda kalamazlar. Dört beş yılhk yasal hizmet süresinin tüzel garantisi ya da güvencesi yoktur. Hükümeti tutan çevrelerle muhalefet ve ik- tidar ortaklığı, ne yazik ki, hep birlikte üniver- siteyi gözden çıkardıklan ya da ciddiye alma- dıklan izlenimini vermişlerdir. Otuz üniversiteye yayılmış 30 bin öğretim görevlisinin sandıktaki seçmen gücü, binde birden azdır. Ancak bir milyona yakın öğren- cisi ve olup bitenlerle yakından ilgili üç milyon dolayındaki seçmeniyle, üniversitenin de- mokratik bir baskı kurumu olabileceği unu- tulmamahdır. Bu kurumun sesi yeniden du- yulacak ve ağırlığı duyumsanacaktır. Bir otu- rumda ahnan 20 üniversite kurma karanyla, 30 üniversiteye indirilen ağır darbenin sosyal bedeli ödenmemiştir. Av partisine katılanlar avlandıklannı göreceklerdir. Yeterince ciddiye ahnmadığı, küçük denge ve çıkar hesaplanna feda edildiği için öncelik kazanacak olan üniversite sorununun çözü- mü, sayılarda değil nitelik ve saygınhkta; po- pülarite göstergclerinde değil demokraside bulunabiür. tspanya'yı 'korporatizm'den kurtaran demokrasi, devletleştirilmiş üniver- siteleri yeniden özerkleştirmiştir. Son oylama- da yenik düşen kurum, üniversite değil, bütün umitlerin bağlandığı parlamenter demokrasi olmuştur. Yazımın başhğındaki soruya dönersek: Son olay ve oylamada, "Yenik düşenlerin yenmiş sayılabileceği"ni sanmıyorum. Bu ödül, fazi- let mücadelesini yitiren yiğjtlere yaraşır; ser- best stilde sayısız şampiyonluklar kazanmış profesyonellere değil. Sözümüzü yine de bir özlemli ve umutlu bir yo'rumla noktalayahm: tstedikleri özerklik ve özgürlüğe ne kadar hazır ve layık olduklanm kanıtlama sırası şimdi üniversitelere ve üni- versitelilere gelmiştir. Düşünüp taşınmak ve karar vermek için önlerinde uzun bir tatil ve yıllar var. ARADABIR Prof.Dr. ŞARMAN GENÇAY İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü Rektör Seçimi... Yüce Meclisimizin, üniversite öğretim üyelerinin de- mokratik haklarını ve üniversite özerkliğini YÖK'ün lütfuna bırakan rektör seçimi ile ilgili son yasast bizleri üzüntüye boğmuş ve bıkkınlığa terk etmiştir. Sayın Milli Eğitim Ba- kanımızın, kibar ve kırıcı olmayan konuşma biçimi ile "aki-ı selimin galip geleceğtni ve üniversitelerin eğilimle- rinin YÛK tarafından değerlendirileceğini" söylemiş bu- lunması bizlere hiç de teselli olamamaktadır. Bizler bunun (eğer gerçekleşirse), sağduyunun (akl-ı selimin) sonucu değil, bir lütuf olduğunu bilecekyaştayız. Üniversite özerk- liğine ve öğretim üyesi özgürlüğüne karşı olduğunu ispat- lamış bir kuruluş ve başındaki kişinin lütufta bulunması ne demokrasi ve özgürlük adına bir kazançtır ne de bu kişi ve kuruluş adına kaydedilecek iyi bir puan olmalıdır. Demok- ratik düşünme biçimi ve kafa yapısma sahip olmayanlar iyi bir şey yapsalar bile kabul edilmemeli, haklarmda kredi olarak kaydedilmemelidir. Çünkü acısını toplumdan mut- laka bir şekilde çıkarrırlar. Ozellikle bizim gibi çağdaş ve demokratik olmaya çalışan bir toplumda birilerinin lütfunu demokrasi diye sunmak, toplumda demokratik gelenek oluşturma çabalarımızı köstekler, filizlenmekte olan çağ- daş düşünce biçimini (mentality) zedeler. Montesquieu'nün özgürlüğün anlamını belirtmesi ya- nında birinin lütfu olan özgürlüğün hiç de özgürlük sayıla- mayacağını vurgulayan şu sözünü anımsayalım: "iyi bir yasayı uygulayan bir ülkede, duruşması gerçekten yapıla- rak asılan bir suçiu, herhangi bir Osmanlı paşasından dahaözgürdür*". Bu sözde, bizim düşünce şeklimizi, hani şu alaturka de- nen kafa yapısını yargılayan ve sergileyen bir havanın varlığı hissedilmektedir. Söz konusu ettiğimiz son yasada bu düşünce biçiminin etkisi var mı, diye düşünmekten ken- dimi alamıyorum. Gelişmiş ülkelerde çeşitli rektör seçme ve atama yöntemleri vardır. Hepsi de demokratik toplum- lara yaraşır biçimdedir öğretim üyeleri, kendilerine lütuf- ta bulunulması için kimsenin ağzına bakmazlar ve yapıla- cak lütfu sevinçle karşılamak için bekleşmezler. Bu, biz- den de beklenmemelidir. Böyle bir durumun yaraülması bize özgü olup yukarıdaki sözü acı acı anımsatmaktadır. Tutulan bu yol yanlış bir yoldur. öğretim üyelerinin bek- lentileri bir yana, bugünlerde gençlerimiz, düşünce şekli- mız, başka bir deyişle kafa yapımız sorununa çok önem vermektedirler. Çağdaş bir toplumu gerçekleştirmek ve böyle bir toplumda yaşamın mutluluğunu tatmak için ka- rartı görünmektedirler. Bir kısmı da Batı toplumlarına göç etmektedirler. Neden, gazetelerimizdeki iş ilanlarındada- ima Amerikalıların ülkemizde kurduğu iki üniversitenin mezunları aranır? Neden, lise mezunu en iyi beyinlerimiz bu iki üniversiteye gider? Neden, geçenlerde Amerika'da dünya beşincisi olan beyin takımımızın tümü bu üniversi- telerin mezunlarından oluşmuştur? En önemli neden, öbür üniversitelerle aralarındaki kafa yapısı farkıdır ve YÖK'lü yıllar bu konuda hiçbir kazanç sağlamamıştır. Gençler bu farkın önemini çok iyi kavramışlardır. Onları çeken en önemli etken budur. ûzgür bir ortamda yetenek- lerini geliştirmek, baskılardan uzak, serpilmek onların hakkıdır. Bilirler ki çağdaş kafa yapısının egemen olduğu ortamda büyükler gençlerin ardında, onlarla aynı yöne ko- şarken, yaşam deneyimlerini en tatlı sözlerle aktarmaya ve yanlışlarını anlayarak yönlerini değiştirmelerini sağla- maya çalışırlar. Bir başkası da gençlerin ardından koş- mayı küçüklük sayıp, önlerine engel koymak, onları itmek ve yönlerini değiştirmeye zorlamaktır. önlerine dikilinme- sinden, hakları olması gereken özgürlüğün lütuf olarak sunulmasından nefret ederler. Sadece gençlerimize de- ğil, biraz büyüğün biraz küçüğe yaptığı hep budur. Sayın Doğramacı'nın lütfedip bizim sececeğimiz rektör adayına öncelik tanıması fikrinden nefret ediyorum. *Montesquieu, "De L'Esjoit des Lois" onikinci kitap. (Orhan Hançerii- ogju, "özgüriûk Dûşüncesi"ndCTi alınü, Varük Yayınlan 1970). MEKTUPLARLA KÖY ENSTİTÜSÜ YILLARI İ.Hakkı Tonguç 10.000 lira(KDViçinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-İstanbul Ödcmeli gönderilmez. AnayasayıTanımak Anayasa değişikliğinin tartışıldığı ve yeni bir anayasa için çalışmalann yapıldığı bu gıinlerde, kanımca, anayasanın işlevini öncelikle düşünmek ve mevcut anayasayı iyi taıumak gerekir. Doç. Dr. YILMAZ ALİEFENDİOĞLU Ana. Mah. Üyesi Anayasalar, mutlak iktidan sınırlandı- rarak bireyi devlet karşısmda koru- manın bir araa olarak ortaya çıkmıştır. Bab'da Büyük Özgürlük Fennanı (Mag- na Charta Libertatum, 1215); Haklar Dilekçesi (Petition of Rights, 1628); Ha- beas Corpus Act (1679); Haklar Demeci (BiU of Rights, 1688); Virgjnia Haklar Bildirgesi (1776) ve Fransız însan ve Yurttaş Haklan Bildirgesi (1789) ilk anayasal belgelerdir. Bu belgeler bizde Sened-i İtüfak (1808); Tanzinat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856) olarak yansımasını bulmuştur. Anayasal belgeler daha sonralan ana- yasalara dönüşmüşlerdir. Bu belgelerde gözlenen doğal hukuk öğretisine dayalı lıberal görüşler, ilk kez Amerikan anaya- sasmda ve Fransız 1. Cumhuriyet anaya- sasında yer almıştır. Anayasal belgelerle ve ilk anayasalarla kişinin temel hak ve özgürlüklerinin mutlak otorite karşısmda korunması amacı güdülmüştür. Başka bir deyişle devletin gjremiyeceği 'alan" belirlenme- ye, insanın doğuştan sahip olduğu kabul edilen hak ve özgürlükler korunrnaya çalışılmıştır. Ancak, devletin giremiyece- ği alanın behrlenmesi yoluyla kişinin öz- gür kılınması, özgürleşmesi için yeterli olmamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yansmda ve XX. yy'da güçlenen sosyalist akımlann da etkisiyle kişinin özgür olması yanında, özgürleşmesinin gerekliliği de anlaşılmaya başlamıştır. Bu kez, kişinin insanca yaşam düzeyine ulaşabilmesi için devletin ekonomik ve sosyal alana müdahalesi istenmiştir. Böylece anaya- salar, devlet yetkikrini sınırlamanın ya- nında, devlete görevler verme işlevini de yüklenmeye başlamışlardır. Başka bir deyişle anayasalar, artık, kişilerin yalnız negatif haklarını değil, devlete görevler vererek pozitif haklanru'da koruyacak- lardır.(l) Yeni görüşler Bununla da yetinilmemiş, anayasanın işlevi konusunda yeni görüşler ileri sü- rülmüştür: Hükümetlerin sınırsız iç ve dış borç alma girişimleri ya da yüksek enflasyo- nist uygulamalarla ülkenin geleceğini ipotek altına almalan eleştirilmeye baş- lanmış ve soruna anayasalarla yasak- layıa ya da düzenleyici kurallar getirile- rek çözüm bulunması konusu düşü- nülmeye başlanmıştır. Bu göriişe göre anayasalar bütçe açıklanm önleyici, dev- let gelir ve giderlerini bütçe içinde top- layıa, para basımını, iç ve dış borçlan- mayı, transfer ödemelerini ve maü yardı- mlan smırtayıcı kurallar içermelidir.(2) Toplumsal uzlaşma belgesı özelliği gösteren modern anayasa, devlet yetkile- rinin ulusal istenç ile sınırlandınlmasını ve birey karşısında devletin görevlendi- rilmesini ifade eder ve böylece, öngördü- ğü normlarla temel hak ve özgürlükler üzerinde koruyucu bir şemsiye oluş- turur; üst norm niteliğiyle herkesi bağlar. Anayasanın üstünlüğü ilkesi ise tüm öte- ki kurallann anayasaya uygun olmasını gerektirir. Genelde anayasalann değişti- rilmeleri öteki yasalara göre daha güçtür. Anayasalar, bireyin temel hak ve özgür- lüklerini, devletin ve kuruluşlannın yetki ve görevlerini belirleyerek azınbğı çoğun- luk karşısında koruma işlevlerini kuvvet- ler ayınmına dayalı, denge esasına bağlı olarak yerine getirirler. 61 ve 82 anayasalan Konuyu 1961 ve 1982 anayasalan yö- nünden ele aldığımızda bu anayasalann askeri müdahaleler sonrasında asker- bürokrat ve kimi bilim adamlannın gö- rüşleri doğrultusunda yapıldıklan gerçe- ği yadsınamaz. 1961 Anayasası, bireye öncelik vererek daha demokratik, daha özgürlükçü görüşleri yansıünasına karşın; 1982 Anayasası, yürütmeyi ve devleti güçlendirmeyi amaçlamıştır. 1982 Anayasası, bir yandan Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'nin pek çok kuralına yer verirken, öte yandan, aynntılı ve aynk hükümlerle bu kurallan etkisizleş- tiren çalışmalann ürünü olmuştur. Baş- ka bir deyişle. 1961 Anayasası hazırlanır- ken, suçlu görülen ve etkisi azaltılmak istenen yürütme ve Meclis; 1982 Anaya- sası'nın hazırlanmasında ise terör ve anarşinin nedeni olduğu düşünülen bi- reysel özgürlükler idi. 1982 Anayasası haarlayıcılanna göre, 1961 Anayasası'- nın getirdiği özgürlük elbisesi bol gelmiş- ti, daraltılması gerekiyordu. Her iki anayasının tepki anayasalan olmalan dışındaki ortak yaru; sivil yöne- tim özlemlerine MiDi Güvenlik Kurulu- nun oluşumu ve görevleri, askeri yargının yetki alanının genişletilmesi, ge- nelkurmay başkanının görev ve yetkile- rinden dolayı başbakana karşı sorumlu olması, askeri yönetim sırasında (1961 Anayası'nda kurucu meclis zamanında, 1982 Anayasası'nda TBMM toplanınca- ya kadar) çıkan yasalara anayasal yargı yolu kapaülarak süreklilik kazandınlması yoluyla askeri üniforma giydirilmesidir. 1982 Anayası'nda bu görüntü Milli Güvenİik Rurulu'nun 1961 Anayasası'n- da olduğu gibi, tavsiye eden ve bildiren kuruldan öte, güvenlik politikasını tayin eden, zorunlu gördüğü önlemler önceük- le dikkate ahnan bir organ niteliğine dö- nüşmesi; genelkurmay başkanının, 1961'den ayn olarak aynca savaşta baş- komutanlıİc görevlerini cumhurbaş- kanhğj namına yerine getirmekle yetküi kılınması nedenleriyle daha belirgindir. TSK'nin işlevi • 6te yandan, bu anayasalann başlangıç- lannda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin işle- vinin farklı ifade edildiği gözlenmektedir. 1961 Anayasası anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlanyla meşruluğunu yitinniş bir iktidâra karşı "direnme hakkını" kullanan Türk milletinin v dev- rim' yaptığmdan söz ederken; 1982 Ana- yasası, Türk vatan ve milletinin bütünlü- ğüne ve kutsal Türk devletinin varhğına karşı benzeri görülmemiş bölücü ve yıkıa kanh bir iç savaşm gerçekleşme noktası- na yaklaştığı sırada Türk milletinin aynl- maz bir parçası olan Türk Silahlı Kuv- vetleri'nin 12 Eylül 1980 harekâtını mille- tin çağnsıyla gerçekleşterdiğini belirt- mektedir. Böylece 1961 Anayasası'na göre devrimi yapan, direnme hakkını kullanan Türk milleti; 1982 Anayasası'- na göre ise, •harekatı milletin çağnsıyla gerçekleştiren Türk milletinin bir parçası olan silahlı kuvvetlerdir. Bir bakıma, 1982 Anayasası bu yönden daha gerçek- çidir. Silahlı kuvvetlerin bu görevi anaya- sada açıkça belirtihnese de 4. l. 1961 gün- lü 211 sayıh TSK İç Hizmt Yasası'nın 35. maddesine dayandınlmıştır. Anayasa değişikliğinin tartışıldığı ve yeni bir anayasa için çalışmalann yapıldığı bu günlerde, kanımca, anaya- sanın işlevini öncelikle düşünmek ve mevcut anayasayı iyi tanımak gerekir. (1) Daha fazla bilgi için bkz. Aliefendioğlu Ydmaz, Temel Hak ve Ozgürlükler Açısından Ana- yasa Yargıs, Amme Idare Dergjsi, C. 24, S. 3 Eylül/ 1991 sh. 27 (2- Buchanan. J. m. The Constitution of Econo- mic Policy" American Economic Review, voL 77, No. 3, June 1987. - Aranson P.H "Calhoun's Consütutional Economics" Contituüonal Political Eoonomy Vol. 2No. l,Winter/1991. - Savaş Vural, Anayasalarda Ekonomik Hak ve özgürlükler T.C. Ânayasaa ömeği, Anayasa Yargıa, 6,1989. AKSARAY 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANEN TEBLİGAT DOSYA NO: 1991/1419 Esas Alacakh: Ahmet In vekili Av. Doğan Koşar Av. Meral Koşar Aksaray. Borçlu: İsmail Göküzüm Hasas Mah. No: 60 Aksaray. Borç miktan: 14.038.100. TL masraflar ve ücreti vekalet yasal fa- izi hariç. 14.038.100. TL alacak ve icra masrafları ile yasal faizi ve ücreti vekalet ücretini ashndan ödemeye borçlu 14.038.100 TL borçlu ola- rak hakkıruzda yapüan icra takibinde. Öderae emri tebligatı bila tebliğ iade edildiğinden ve yapılan zabı- ta tahkıkatında adresiniz tespit edilemediğinden 7201 sayıh Adli Teb- hgat Kanunu'nun 28 ve 29'uncu maddeleri geregince işbu ödeme emrinin gazete ile ilanen tebhğine karar verilmiştir. İşbu ödeme emrinin gazete neşrinden itibaren 25 gün içinde dosya borcunu ve masraflarını ödemeniz, takibin dayanağı senet kambiyo senedi niteliğinde degilse 20 gün içinde icra tetkik mercii'ne şikâyet etmeniz, takip dayanağı senet altındaki imza size ait olmadığı idda- sında iseniz yine 20 gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra tetkik mer- ciine bildirmeniz, aksi laktirde icra takibindeki kambiyo senedinizdeki imzamn bizden sadır ohnuş sayüacağı, tmzanızı haksız yere inkâr ederseniz, sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın °7» 10 orarunda para cezasına mahkûm edile- ceğiniz, aynca "7o4O'tan aşağı olmamak uzere imza inkâr tazminatı- na da mahkûm edileceğiniz, borçlu ohnadığınız veya borcun itfa veya ihmal edildiği veya alacağın zamanasımına uğradığı hakkında ve yet- kiye dair itirazınız varsa bunu sebepleri ile birlikte 20 gün içinde icra tetkik merciine bir dilekçe ile bildirerek merciden itirazımzın kabu- lüne dair bir karar getirmediginiz takdirde cebri icraya devam olu- nacağı, Itiraz edilmediği ve borç ödenmedigi takdirde 25 gün içinde 1İFK'- nın 74 maddesi geregince mal beyanında bulunmamz, aksi halde bu- lunmazsanız hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyamnda bulunmaz veya hikakate aykın beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılaca- ğınmn. Ödeme emrinin tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 30.6.1992 Basın: 48850 PENCERE Cevdet Kudret İçin... "Kamburun biri bir gece hamama gitmiş. Geceyansı cinler çıkmış ortaya. Adamın çevresini kuşatıp başla- mışlar Çarşambadır çarşamba' diye dönmeye. Adam bakmış ki kurtuluş yok, o da cinlere uymuş, onlarta bir- likte 'Çarşambadır çarşamba' diye dönmeye koyul- muş. Cinler adamı beğenmişler, sırtından kamburunu alıp vücudunu dümdüz eylemişler. Adam ertesi gün bir kambur arkadaşına rastlamış, başından geçenleri anlatmış. Kamburcağız geceleyin hemen hamama koşmuş. Geceyansı cinler gene çık- mış ortaya, gene Çarşambadır çarşamba' diye dön- meye başlamışla'r. Kambur da onlarla birlikte dönme- ye koyulmuş, ama günlerden perşembe olduğu için Perşembedir perşembe' der dururmuş. Cinler dermiş 'Çarşambadır çarşamba', adam dermiş 'Perşembedir perşembe...' Cinler kızmış, öbür adamın kamburunu da bunun sırtına yüklemişler, tutup kolundan kapı dışa- rı etmişler. işte böyle, benim okuyucularım! Eskiden beri tutu- mum hiç değişmedi: Perşembe günleri 'Perşembedir perşembe' dedim, sırtıma başkasının kamburunu yük- ieseler dahi, çarşamba' demedim." Yukarıdaki yazıyı, Cevdet Kudret 1961'de yazmış, son çıkan kitabı "Kalemin Ucu"na önsöz yerine koy- muş. Gerçekten de 'İyi Saatte Olsunlar'a yüz verme- yen, bildiğinin doğrusuna giden, eşi bulunmaz bir insandı Cevdet Kudret, bu dünyadan giderken bir ki- taplık armağan etti yeni kuşaklara... • Cevdet Kudret yaşamını anlatırken diyorki: "1907 yılında istanbul'da doğdum. Yoksul bir ailenin çocuğuydum. Görülüyor ki daha ilk adımda, küçük bir azınlığın keyifli yaşamına değil, büyük çoğunluğun sı- kıntılı yaşayışına aday olarak gelmiştim dünyaya. Bu sıkıntı bir ömür boyu sürdü. özjel yaşayışımı etkileyen ikinci olay Birinci Dünya Savaşı'nm başlaması. O sırada yedi yaşında idim. Ba- bam askere alınmış, evdeki iki kadınla iki çocuk ortada kalmıştı. Birkaç yıl sonra da babamın ötüm haberi gel- di. Yaşayışımı etkileyen üçüncü olay, Demokrat Parti iş- başına geçtikten birkaç ay sonra Bitlis'e sürülmek iste- nişimdir. O sırada inönü Ansiklopedisi'nde çalışıyor- dum. Gitmeyip istifa ettim. Tam yirmi yıl açıkta kal- dım." Yetmiş yaşına basarken nasıl bu kadar yaşayabildi- ğineşaşıyor Cevdet Kudret: "Yedi Meşale yıllarında bile (1928) alh arkadaşımın en çelimsizi, en sağlıksızı idim. iyi koşullar altında ye- tişen ve çok sağlıklı görünen beş arkadaşımın genç yaşta ölüp de benim 70 yaşa ulaşmama hâlâ şaşarım." Peki, ya 75 yaşında ne düşünüyor yazar: "Affedersiniz, yaşıyorum. Sizden daha genç kimseler art arda devriliyor, siz hâlâ ayaktasınız. Bu hal, insanlarda düş kırıklığı yara- tıyor. Hani, otobüs, dolmuş, hastane, vb. kuyruğunda açıkgözlük edip öne geçmeye çalışanlar vardır, hiç ho- şa gitmezler hani... Yaşama kuyruğunda açıkgözlük edip sona kalanlar da öyledir, hoşa gitmezler. (...) Ne var ki yaşamak gibi ölmek de insanın elinde değil." • Cevdet Kudret öylesine alçakgönüllü ve sevecen ki, uzun yaşamasından ötürü sıkılıyor, utanıyor, ölen ar- kadaşlarına karşı suç işlemiş gibi bir duyguya kapılı- yor, kendisini bağışlatmak istiyor. -'./'. Kimi insan, genç yaşında defterini kapatır, tüketmek- ten gayrı bir iş yapmaz; kimi insanın da yaşlandıkça bereketi artar, türetimi çoğalır, insanlığa katkıları bitip tükenmez. Genç yaşında asalak olanla, ihtiyarlığında üretici olan arasında bir seçim yaparsak, hangisini yeğleriz? Cevdet Kudret seksenine bastığında gençti. Ama dingin bir genç... Kimi zaman hava durulur, çevre sessizdir, ağaçlar yakınlaşır, gök saydamlaşır, yapraklar doğanın din- ginliğini özümserler, insanın ruhu da çevreye uyarak dengelenir, bilgelik evrene egemen olmuştur, düşün- menin zamanıdır artık... Cevdet Kudret'le ne zaman karşılaşsam, zamanı ve mekânı aşan dinginliğin güvencesini yüreğtnde taşı- yan bir yalvaçın yanındaymış duygusuna kapılırdım. Yaşarken gerçek değerini yeterince duyumsayama- dığımız ve duyuramadığımız bir yazarımızı yitirdik. Zamane cinleri, kambur üstüne kamburu Cevdet Kudret'in sırtına vurmak istediler; ama o dimdik yaşa- öldü, demeye dilim varmıyor. OGRETİM UYELERİNE Ç A G R I Değerlı Meslektaşlarımız. Bu hatta üniversitelerimizde rektör adaylan "seçimleri" yapılıyor. Oy pusulasına yalnızca bir isim yazılarak altı aday belırlenecek Neden böylesıne garip bir "seçim* yöntemi? Üniversitenin belirleyici olmasını önlemek için. Ûniversitede gerçek bir seçim yapılmasını önlemek için. Son sözün, yani gerçek seçim yetkisinin Sayın Doğramacı'ya ve Sayın Özal'a ait olmasını garantiye almak için. Ne YÖK'ün, ne de Cumhurbaşkanı'nın üniversitelerden gelecek sıralamaya uyacaklarını beklemek yersiz Kimse hayale kapılmamalı. Sayın Özal ile Sayın Doğramacı'nın bugüne kadarki davranışlarının bu konuda kımseye umut ve iyimserlik vermesi beklenemez. Onlar uygun gördükleri, beğendikleri kişiyi atayacaklar. Kaçıncı sırada olursa olsurr. Oolayısıyla Oniversitelerde yapılacak olan, gerçek bir seçim değil, daha çok bir nabız yoklamasıdır. Böyle bir oyiamada kullanılacak oylarla rektör seçilmiş olmayacak, yalnızca YÖK'ün belirleyeceği rektörlere bir de "seçilmişlik" payesinin verilmesi sağlanacaktır. Bu seçımde oy kullanmak YÖK sisteminin işleyişine katkıda bulunmak demektir. YÖK'e yeni bir destek vermek demektir Tüm meslektaşlarımızı ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASI'na çağırıyoruz: Üniversite özerkliğe sahip çıktığını kanıtlamalıdır Üniversite özerkhğe layık olduğunu kanıtlamalıdır. Üniversitenin özerkliğe güçlü biçimde sahip çıkması, üniversite reformunun gerçekleşmesini de kolaylaştıracaktır. "SEÇİME" KATILMAYARAK YA DA BOŞ OY ATARAK ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASINA güç katmanızı diler. saygılar sunarız. ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle