Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1992SALI
12 DIZIYAZI
1985 haziranında telefonla gelen dışişleri bakanlığı önerisi Şevardnadze'nin yaşamında yeai bir sayfa açü
Gorbaçov'unbakanhkteklifi
DAHA ÖZGÜR BİR
DÜNYAİÇİN
EOUARD ŞEVARDNADZE'NİN
ANILARI
Cumhuriyet Yûksek Scvyeti'nin ni-
san 1979'daki oturumunda, Gürcis-
tan'ın yeni anayasasırun hangi drama-
tik koşullar altında onaylandığjru
nasıl unutabilirim? Halkın çoğunluğu,
Gürcü dılini devletin resmi dili olarak
kabul eden maddenin anayasadaki ye-
rini korumasıru istıyordu. Daha Lenin
döneminde yapılan, Sovyet Gürcis-
tan'ın birinci anayasasında bu madde
sağlama alınmıştı. Ne var ki Mosko-
vah anayasaalann isteği üzerine, yeni
anayasa taslağına böyle bir madde ko-
nulmaınıştı: "Bu madde, Marksist-
Leninist çizgiye ters düşüyordu."
Bu konuyu Brejnev'le görüştûm.
Üzerimdeki baskılan ve nelerden
korktuğumu anlattım. Suslov ve Çer-
nenko'yla görüşmemi öğülledi: "An-
cak büyük güçlüklerle karşılaşırsan
benim haberim olsun."
Resmi dille ilgili maddenin anayasa
kapsamı dışında bırakılmasının ne
denli akılsızca bir tutum olacağını, bu
ikisine anlatmak pek kolay olmadı.
Her zamanki gibi "1956 Kompleksi"
içimdeki canhhğını koruyordu. Öğ-
rencilerin, ana dılın korunması için
büyük bir gösteriye haarlandıklan bi-
liniyordu. Bu gösterinin nereye vara-
cağının bilincindeydim. Meclisin top-
lanacağı gün, oturumdan birkaç saat
önce Suslov'u telefonla aradım. Ken-
disinden, Brejnev'i bilgılendirmesini
rica ettim, 1956 yıhnı hatırlatarak ikna
etmeye çalıştım ve sonunda kendi bil-
diğimce hareket edeceğimi söyledim.
Bugün artık, Moskova'yla, satranç
tahtasında piyon sürer gibi dilediğince
konuşabiliyor herkes. Oysa biz o gün-
krdc, halkın iradesini yansıtan bir
Lndrey Gromiko gibi uzun
süre Dışişleri Bakanlığı
yapmış, uluslararası alanda
tanınmış birinin ardından
gelen teklife Şevaçdnadze
karşı çıkar. Ancak, Gorbaçov
"Karar verildi. Dış
politikamızın taze kana, bakış
açısına;cesaret,dinamizm ve
yeniliğe ihtiyacı var. Ben
şahsen, bu seçimin
doğruluğundan kuşku
duymuyorum..."diyerek
destek verir.
anayasayı kabul ederek büyük bir fe-
laketin eşiğinden dönebüdik. Son de-
rece kritik bir durumdaydım.
Perestroyka, Sovyet halklan arasın-
daki milliyetçi duygulan körüklemek-
ie suçlandı. Bu doğru değıl. Uluslar
politikasındaki deformasyona, ulusla-
nn yakınlaştınlması ve kaynaştınlma-
a tezinin ilkel ve adice istismar edilme-
sine, kaba yöntemlerle uygulamaya
konulmasına karşı uyanan tepki her
zaman, öfke ve ayaklanma biçiminde
göstermiştir kendini. Eski yenilgjler-
den kalma küllerin alündaki kıvücım-
lar kor gibiydi hep. Milliyetçilikle suç-
lananlar, her zaman çizmelerin altında
ezilebilirdi. Perestroıka ise çizmeyi bir
kenara itmişti ve kıvılcımlar da bu kez
"aynhkçüık" ve "aşın uçlann" ifadesi
olarak alevlenmişti. Şimdi yine çizme-
ye özlem duymak ya da artık gündem-
de olmadığına üzülmek mi gerekiyor-
du?
Üzükcek bir şey varsa, o da perest-
roykanın daha ilk günden, kendı amaç
ve görevlerine uygun bir milliyetler
politikası oluşturmamasıydı. Perest-
roykanın en başında, 1986 ve özellikle
1988'de, ülkenin çokuluslu devlet ya-
pısının köklü reformlar gerektirdiğıni
şösteren patlamanın ilk belirtileri or-
taya çıkmıştı.
Rejim aleyhtan hareketlerle ilgili tu-
tumumdan da aynı içtenlik ve dürüst-
lükle söz etmek istiyonım. Bu konuda,
şerek yabancı gazetelerde, gerekse
Gürcistan basınında eleştirel görüşler
/ayunlandı benimle ilgili. Bütün bun-
lan tarüşmadan, rahaüıkla şöyle diye-
bilirdim: öyle, doğrudur. Ancak, artık
bunu söylemek yeterli değil.
Farklı düşünenlere karşı ülke çapın-
ja verilen mücadele, anti-sovyetizm ve
tnilliyetçiliğe karşı verilen savaşın bay-
rağı altında yürütülmüştür. Bu, büyük
ölçüde baskı ve propaganda aparatına
hizmet veren bir devlet politikasıdır
hiç kuşkusuz. Bu politikaya göz yu-
mabilir miydim? Elbette hayır. Buna
karşı çıkmak, benim yükümlülüğüm-
dü. Ne var ki o dönemde, 70'li yıllar-
da, ne psikolojik ne de politik olarak
böyle bir tavır takınmaya hazırdım.
Gürcistan'daki rejim aleyhtan hare-
ketin üyelerinin çoğunu yakından ta-
nırdım. Baalanyla çok kez kişisel ola-
rak konuşmuştum. "Rejim aleyhtan"
sözcüğü, kişiÛğin gerçek motivasyo-
nunu kamufle eden bir etiket sadece.
Bunlann birçogu gerçek anlamda
rejim aleyhtan değildi. Mevcut ilişkile-
re başkaldıran, sıradan, tamamiyle
normal insanlardı. Sarunm, konuşma-
lanmız önyargılardan annmıştı ve ben
birçok konuda onlarla aynı fıkirdey-
dim.
Örneğin, türünün tek ömeği olan
Udabno Manastın'nın sarsıntıdan za-
rar görmesini önlemek amaayla, tank
ve top test alanırun başka bir bölgeye
taşınması, ya da paha biçilemeyen eski
el yazmalannın daha iyı korunması gi-
bi. Bu insanlann gündeme geürdigi bu
ve benzeri konular beni de kaygılandı-
nyordu, ancak müdahale edecek yet-
kilere sahip değildim. Merkezi ma-
kamlan, test alanırun başka yere taşın-
ması veya eski el yazmalan için
modern bir arşiv binası inşa edilmesi
konusunda ikna edemedim.
"Her şey, ama her şey çürüdü, ko-
kuştu. Değiştirmek gerekiyor." 1984
yılının o kış akşamında, Pitsunda
Burnu'nda gezinirken, gerçekten böy-
le demiştim Gorbaçov'a. Bu sözleri
bugün de söyleyebilirim. Doğruydu-
lar.
Bugüne kadar gecen zaman süreci-
ni, bu kitapta yeni baştan yaşamak
durumunda kaldım. öncelikle, 1985
haârarundaki bir öğle vaktini anımsa-
malıydım. Makam odamda çalan tele-
fonu açtığımda, işittiğim ses Gorba-
çov'a aitti.
"Seninle ilgili oldukça ciddi planla-
nm var. Iki ayn öneri söz konusu, an-
cak henüz kafamda somutlaştırabil-
miş değilim. Yalnız, her iki durumda
da Moskova'ya taşınman gerekiyor."
Biraz ihtiyatlı tepki gösterdim. Gür-
cistan'da yürüttüğüm görevin desteğe
muhtaç olduğunu ve bu desteği elde
etmeyi umduğumu söyledim. Başka
bir şeye gereksinmem yoktu.
"Karannda bu kadar aceleci olma"
dedı Gorbaçov. "Çok önemli bir öneri
olacak."
Dışisleri Bakanlığı
30 haziranda yeniden aradı.
"Konuşmamıza devam etmek isti-
yorum. Nihai karanmızı verdik, sana
Dışişleri Bakanlığı görevini öneriyo-
rekse diğer cumhuriyetlerde çelişkili
duygularla karşılanacaktı. Dışanda
karşılaşacağunız sorunlar da pek öyle
basitolmayacaktı...
"Karar verilmiştir" dedi Gorbaçov.
"Merkez Komite sekreterleri karan
onayladı. Daha önce de söylediğim gi-
bi Gromiko seni destekliyor. Milliyete
gelince, doğru, sen bir Gürcü'sün, an-
cak aynı zamanda Sovyetler Birliği'-
nin bir vatandaşısın! Deneyimin yok
mu? Büyük olasıbkla mükemmel de-
neyimin var. Dış politikamızın taze
kana, bakış açısına; cesaret, dinamizm
ve yeniliğe ihtiyacı var... Ben şahsen,
bu seçimin doğruluğundan kuşku
duymuyorum."
Hemen bu konuşmanın ardından,
Politbüro toplanüya çağnldı. Gorba-
çov meslektaşlanna bilgi verdi ve be-
nim daha önceden bildiğim argüman-
lan ortaya koydu. Sonra sözü Gro-
miko'ya verdi. Gromiko, kendi
görüşüne göre perestroyka aşamasın-
da dış politikanın nasıl biçimlendiril-
mesi ve yeni Dışişleri Bakanı'nın nasıl
çalışması gereküğini'anlattı. Bana ilti-
fatta bulundu ve Dışişleri Bakanbğı'nı
destekleyeceğine ilişkin gönülden gü-
vence verdi. Ben de kuşkulanmı yeni-
den dile getirdim. Şaşkınlık ve telaşımı
gizleyemeyeceğimden korkuyordum.
Bir durumdan bambaşka bir duruma,
ahşık olduğum dünyadan farklı bir
dünyaya geçiş, benim için çok derin
bir sarsınüydı.
Kremlin'le Sovyet Dışişleri Ba-
kanhğı'nın bulunduğu Smolensk
Meydanrnın arası, otomobille an-
cak birkaç dakika çeker. Ancak.
meslektaşlanmla yaptığım ilk top-
lantıya gıderken. düşüncelenmde
çok daha uzun bir zaman dilimini
katettim.
Tarih 2 Temmuz 1985'ti. Merkez
Komite toplantısı sona erer ermez,
Gorbaçov, hiç vakit yitirmeden gö-
reve başlamamı istedi. Derhal, de-
mesi kolaydı... Peki. nereden başla-
yacaktım?
anlatmalannı ve en acil .konularda
bılgi vermelerini rica ettirri. Meslek-
taşlanmın verdiği raporlan dinledik-
ten sonra şöyle dedim:
"Sizlerden hiçbir şeyi gizleyecek
değilim, durumum yeterince kötü.
Dış politika alanındakı bilgımlc. sızi
hayrete düşürecek durumdayım.
Yalnız, sizlerden utanmama ve sizle-
rin de benim yüzümden utanç duy-
manıza meydan vermeyecek şekilde
çahşacağıma söz verebilirim. Ancak,
yine de ortaya çıkacak sonuçtan pek
emın değilim. özellikle Andrey Gro-
miko'nun ıtiban ve bıraktığı mırasın
ışığında durumum daha da güçleşi-
yor. Dış politikanın uluslararası su-
lannda ün yapmış onun gjbi bir
gemiyle kıyaslanınca, ben kimim ki?
Sadece bir tekne. Ancak motorlu bir
tekne."
Gülüşmeler, gergınlıği dağıttı. Şu
noktayı hemen belirtmeliyim: Bu iyi
niyetli insanlann inceliği, kendi mes-
lekı bilgı ve becerilerinin bende ol-
madığını göstermeksizin, gururumu
incitmeden, bana yardıma olmak,
aydınlatmak için gösterdikleri çaba,
baştan beri motorun en iyi yakıtı ol-
du ve bende şükrah duygusu uyan-
dırdı. Yalnız bu da değil. Dışişleri
Bakanlığı'nda ilgı odağı olduğum
için -ayn\ zamanda dışanda da.. çün-
kü Dışişlen Bakanlığj'na atanmam
şaşkınlık, yadırgama, öfke ve şok ya-
ratmıştı- işinin ehli uzmanlan yöne-
ten çırak konumundan bir an önce
sıynlmak için çok çaba gösterdim.
Ancak hiç acele etmedim. Peki, bu
bir çelişki mi? Asla. "Kendini, her-
hangi bir otoritenin baskısı altında
bulunmayan mevkine değil, işine
ver" ilkesi beni bekleyen sorunlann
çözümüne, hızb, ancak aceleci olma-
van bir üslupla işlerin üstesinden gel-
meme yardıma oldu.
En büyük endişelerimden biri de
meslektaşlanmm yargısıydı. Politika
dcğışikliğiyle bağlantıh bu zorlu sı-
navda. onlan olası sarsıntılardan
korumahydım. Dönüm noktasının
. ^ ^—^^~
SovyetterBirliği'nin son Devlet Başkanı Gorbaçov perestroyka ve glasnost polirikalarının ilk işarerini Dışişleri'ne
Şe\ardnadze'>iatamakla\eri\ordu. Gorbaço\, Gromiko"gibi dün>anınen uzun süre Dışişleri Bakanlığı >apmış
birinin >erine deneyimsiz fakat güvendiği Şe\ardnadze'yi atamasıvla düşüşünönknemez yükselişini başlatıyordu.
ruz. Yann erkenden seni Moskova'da
bekliyoruz."
Şimdi, şaşırdım desem, tam gerçeği
yansıtmış olmam. Birçok vesileyle, çe-
şitli insanlara, bu önerinin hayatımda
karşılaştığım en büyjik sürpriz oldu-
ğunu söylediysem, o dönemde bana
egemen olan duygulann binde birini
bile dile getirmiş sayılmam. Kendini
memleketinin işlerine verrnişken, bir-
denbire bu ortamdan çekip kopanlan
bir insarun duygulannı düşünün bir
kez.
Ertesi gün erkenden Moskova'ya
uçtum. Gorbaçov'la görüşmemiz 40
dakikayı aştı. Zamanın çoğunu, tayi-
nimi engeÜeyen kanıtlar getirmekle
geçirdim. Dışişleri Bakanlığı'nın bir
görev değil, bir meslek olduğunu, dip-
lomasmin karmaşık, profesyonel bir
dünya olduğunu, o dünyaya ait sayıl-
mayan birinin kolay kolay yer bula-
mayacağını söyledim. Benim duru-
ıııumda ise daha büyük güçlükler
bulunduğunu, çünkü milliyetin ikinci
planda kalabilecek bir sorun olmadı-
ğını belirttim. Geçmişte bu görevi hep
Rus ya da Rus kökenli olan kişiler yü-
rütmüştü. Benim Dışişleri BakanlığV-
na atanmam ıse gcrek Rusya'da ge-
Girişte Sekretarya Şefi bekliyor-
du. Yedinci kata çıktık ve Bakan'ın
odasma girdik.
2 Temmuz I985"ten. 16 Ocak
1991'e kadar bu odada beş yıl altı
buçuk a> geçirdim. Şuna inanılması-
nı istiyorum: Orada geçirdiğim her
gün adeta belleğime işlendi, ancak o
ilk güne ait çok az aynnünın izi var.
706 kapı numaralı odaya gıren
herkes, iç dekorasyonda hiçbir deği-
şıklik yapılmadığını bilir. Her şey,
selefımin bıraktığı gibi kaldı. Ancak
o günden itıbaren dış politika değışe-
cekti. Nasıl olacağını biliyordum
ama. nereden başlayacağımı bilmi-
yordum.
Bakan >ardımcılannm çağnlması-
nı rica ettim. Bunlardan birçoğunu
tanıyordum gerçi ama. Merkez Ko-
mite toplantılannda buluşmakla,
yakın bir tanıdığırrun bana verdiği
makamda bir araya gelmek arasında
fark vardı En ıyi niyetli bakış açısına
göre bile ben onlar için bir "yaban-
cı". biracemiydim.
Heyecanımı güçlükle zaptederek,
konuya gınş yapabilmek için kimin,
hangi aîandan sorumlu olduğunu
münıkün olduğunca esnek ve doğal
biçimde atlatılması gerekiyordu.
Yineliyorum: Hiç acele etmedim,
insanlan izledim, olaylan gözlemle-
dim ve bakanhk hakkında bilgi top-
ladım, konuşmaktan çok dınledim,
öğrendim, ancak öğretmedim. alabil-
diğimce aldım ve aldıklanmı, her bir
çalışma arkadaşımın güçlü yönlerini
değerlendirerek ödedim. Bu arada
Perestroyka'nın daha fazla bekleye-
mcycceği de kafamda nctlik kazan-
mıştı. Bakanlığa teğet geçerek yolu-
na devam edemezdi, ülkenin ve
dünyanın gerçeklerine denk düşen
yeni yönelımlere gereksinımı vardı.
O dönemdeki ınancıma göre çözüm-
lenmesi güç bir ikılemle karşı karşı-
yaydım; ancak birbinyle bağlantılı
üç ödevle. bu ikilemin üstesinden ge-
lebılırdim.
Birincisi, salt üst düzey görevi ne-
denıvle resmi anlamda sayılan biri
değıl, meslektaşlan arasında bileği-
nın hakkıyla kabul gören bir Dışışle-
n Bakanı ve diplomal olarak kişisel
gelışimimdi.
İkincisi. SBKP Merkez Komitesi-
nin Nisan 1985'teki toplantısında
kabul edilen yeni dış politikanın he-
deflenne uygun olarak, Bakanhk
faaliyetlerinin yeniden yapılanma-
sıydı.
Aynı zamanda en önemli ve en
karmaşık olan üçüncü ödev ise pe-
restroykayla, ülke ve toplum içinde-
ki demokratikleşmeyle yakından
bağlantılı olarak yeni dış politika
stratejisinin saptanmasıydı. Sovyet
diplomasisınin, dünya siyasi sistemi-
nin reforme edilmesinde, doğrudan
etkin rol oynamasıydı söz konusu
olan.
Perestroyka; yeni siyasi düşünce,
devamlılığı olan bir süreç. Şimdi so-
runa, üçüncü ve en önemli ödevimiz-
den hareketle yaklaşmak istiyorum;
buradaki görevimiz, Sovyetler Birli-
ği dış poütikasında, perestroykanın
gerektirdiği temel değişimleri ger-
çekleştirmek. Yani, yeni düşünce
pohtıkasım pratığe geçirmek.
Dışişleri Bakanlığı görevine başla-
madan önce, oldukça ciddi bir kitap-
ta, yeni düşüncenin uluslararası iliş-
kilere egemen bir eğilirne dönüşeme-
dıği yolundaki görüşü okumuştum.
Görevden çekildikten sonra ise
başka bir görüşle karşılaştım: Yeni
düşünce politikası anlayışı, yaşamın
gerçekleriyle çelışkiye düşüyormuş.
Son zamanlarda yeni bir tez daha
peydahlandı: Yeni düşünce, sadece
eski dünya düzenini yıkmakla kal-
mış, ancak bunun yerine yenisini
yaratamamış. Artık sil baştan yap-
mak gerekiyormuş.
Perestroykanın seyri, yukanda an-
dığım ilk bakış açısını çürüttü. Ge-
rek ikinci, gerekse üçüncü tezi tartı-
şabilirim, bu ikisi daha aynntıh
açıklamalan gerektiriyor.
Şimdi eski ve aşina bir konuya de-
ğınmek istiyorum, çünkü birçoklan
unuttuğundan ya da anımsamak ıs-
temediğinden midir nedir, baa ger-
çeklerin doğruluğunu kanıtlamak
için sürekli yinelemek gerekir.
Dehalann kafasında oluşsn bü-
yük fıkirler, kabul görecekleri saati
beklemek zorundadır. Saaun çalma-
sı, bazen yüz yıllar sürebilir. Ancak.
kısa ya da uzun vadede, hepsinın za-
^Temmuz 1985'ten, 16 Ocak
199 l'e kadar beş yıl altı buçuk
ay süren Dışişleri serüveni
başlamıştır. Şevardnadze ilk
günü anlatıyor: "Heyecanımı
güçlükle zaptederek raporlan
dinledikten sonra şunlan
söyledim: Sizlerden hiçbir şeyi
gizleyecek değilim, durumum
yeterince kötü. Dış politika
alanındaki bilgimle sizleri
hayrete düşürecek
durumdayım. Yalnız sizlerden
utanmama ve sizlerin de
benim yüzümden utanç
duymanıza meydan
vermeyecek şekilde
çahşacağıma söz verebilirim"
manı gelir.
"Tasan, Avrupa için yeterince iyi
değildi, çünkü Avrupa tasan için ye-
terince iyi değildi" demişti Jean Jac-
ques Rousseau, tüm eski dünya ülke-
lerinin birleşmesini öngören sa>ısız
konseptlerden biriyle ilgjlı olarak.
Düşüncenin gerekçesi çok açık: O
dönemin Avrupası'nda, bunlann
gerçekleştirilmesi için gerekli koşul-
lar olgunlaşmamıştı henüz. Fikir çok
erken olgunlaşmıştı. ancak o büyük
düşünürün mirasçısı olarak, Avrupa
ülkeleriyle halklannın birleşmesi
için olgunlaşan zamanı önceden gö-
ren bızler için tamamen güncel bir
fıkir.
Şimdi artık zamanı geldiği ve birle-
şik Avrupa fıkri ilk kez pratik olarak
gerçekleşme şansma sahip olduğu
için bu uğurda savaşanlar. mücade-
lenin düşünsel haklannı şerefli atala-
nyla paylaşıyorlar. Ancak bu hakla-
nn yanı sıra çok büyük bir sorumlu-
luk üstleniyorlar. Çünkü, bu kez
artık tasanyı uygulamaya geçirmek,
milyonlarca insanın yaşamına oturt-
mak zorundalar.
Burada, yeni düşünceyle olan pa-
ralellik gözle görülür biçimde ortaya
çıkıyor. Perestroyka fıkri doğduğun-
da, uluslararası ilişkilerde halen kuv-
vet ve çatışma kavramlan egemendi.
Kuvvet, politikanın en önemli ulusal
aracı sayılıyor, karşıt kamplann da
çatışması İcaçınılmaz görünüyordu,
uygulama alanında da gerçekten
böyleydi. Tüm insanlığı kınp geçire-
cek bir çarpışma riskini azaltmak
amaayla, her ikı tarafın da dev bo-
yutlu silah yığınağını asgari düzeye
indirmek için çaba harcanıyor, ama
aynı zamanda yığmak kat kat büyü-
yordu da.
Bugüne kadar hiç kimsenin kendi
nzasıyla bırakmadığı iktidan her ne
pahasına olursa olsun elden kaçır-
mama hırsı da kuvvet politikasının
ölümsüzlüğünü arttınyordu. İnsan-
lann kafasında oluşan evrensel dev-
rim. yani yeni düşünce, insanlığı
tehdit eden tehlikeler ve karşı konu-
lamayan tarihi sürecın artık yeni bir
düşünce biçimini gerektirdiği anlaşı-
lıncaya kadar kendi zamanını bekle-
mek zorunda kaldı.
Zamanımızın gerçekleriyle yeni
düşüncelerin paydalannı eşitlemeyi
göze alabilecek birilerinin bulunması
gerekiyordu.
SCRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt '
Neter nacak?Hacı TÖ, önceleri Denktaş'a kızıyordu, Kıbrıs konusun-
da çözüme yanaşmıyor diye. Hacı TÖ, Bush'a çözüm için
söz mü vermişti? Süleyman Bey, Prof. Sadun Aren'le bir
görüşmesi sırasında, şöyle mi demişti?
-Galiba, Amerikalılar Kıbrıs meselesini bunlara çözdü-
recekler!
Süleyman Bey'in bunlar' dediği, Hacı TÖ ile ANAP ikti-
dan mıydı?
20 Ekim seçimleri öncesiydi, Paris'te bir toplantıda,
Grek Başbakanı Mitsotakis'le, Türkiye Başbakanı Mesut
Yılmaz görüştüler. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda
büyük bir beklenti vardı. Mesut Yılmaz, o görüşmede Mit-
sotakis'e evet' deseydi, çözüm için büyük bir adım atılmış
olacaktı Yılmaz, seçim öncesi olduğundan mı ne bu yü-
rekliliği gösteremedi. Kıbrıs sorununaolumluyaklaşmadı,
yıldı! HacıTÖ, bundandolayı mı Mesut Yılmaz'a çok kızdt?
Belki de kızgınlığı, aralarının şeker rengine dönüşmesi o
zaman başlamıştı, bilemem. Mesut Yılmaz, Denktaş'ın ağ-
zına bakmış, eski patronunu dinlememiş miydi? 20 Ekim'-
de ıktidar elden gidince, Yılmaz, Kıbrıs konusunda tutumu-
nu değiştirmedi, belki de 'iyi ki yanaşmamışım çözüme'
diyedüşûnmüştü. Denktaş, Mesut Yılmaz'ıntutumunukul-
lanarak f ürkiye'nin 'şahınlerine' mi oynuyordu? Necmet-
tin Hoca, Mesut Yılmaz, haydi bir de kontrgerilla! Hacı TÖ
ile Denktaş 'Okluk' koyunda ne konuştular? Gazeteciler
neredesiniz?
1974'te, Kıbrıs çıkarması sırasında, birinci çıkarma ya-
pılmış, ikincisi daha başlamamış, Başbakanlık Konu-
tu'nda Bülent Bey'le konuşuyoruz. Şunu sordum:
-Bülent Bey, ikinci girişim eli kulağında başlayacak. Be-
nim merak ettiğim şu:
-İkinci (harekâtta) asker ne kadar ilerleyecek?
Bülent Bey, karşılık verdiydi:
-lleride görüşmeler sırasında, geri vermek için biraz
fazla gıdeceğiz!
Konuşma sırasında ikimizden başka kimse yoktu. Bü-
lent Bey, "Böyle bir şey demedim!" demez de, belki şimdi
şöyle diyebilir:
^Evet, Sayın Ekmekçi'ye öyle söylemiştim, ancak yete-
rince ileri gidemedik! Bu açıdan toprak ödünü vermemiz
doğru olmaz kanısındayım!
Gerçekten Bülent Bey, belki olayların gelişi de etkiledi,
Kıbrıs sorununun çözümü konusunda en ufak bir girişim-
de bulunabilme olanağını ne buldu ne de yarattı. 1975'ler-
de "Kıbrıs başansı"ndan yararlanıp tek başına iktidar
hevesine kapılanlar oldu, o da olmadı, daha kötü oldu,
MC'lerin ilki kuruldu! Bu açıdan, Kıbrıs sorununun Şevket
Süreyya Aydemir'in deyişiyle, 'içinden çıkılmaz bir labi-
rente' dönüşmesinde Bülent Bey, gerçekten başarılı oldu!
Şevket Süreyya'nın korktuğu başımıza geldi!
Cüneyt Arcayürek yazıyordu Helsinki'deyken, şöyle:
"...Ardından yüzü sürekli gülen Vasiliu göründü. Başba-
kan'a, 'karım Antalyah' dedi. Denktaş'ın bir sözünü aktarı-
yordu Vasiliu:
"Diyor ki bana seninle sorunu çözeriz. Benim korkum
senden sonra neler olacağında."
Ve basıyordu kahkahayı..."
Yanlış anlaşılmasın, kahkahayı basan Vasiliu!
Türkiye'de basın, büyük çoğunluğuyla Denktaşçıdır.
Onun fotoğraf çekmesinden, mutfakta yemek pişirmesine
dlk her şeyini yansıtır da, Denktaş karşıtlannın adım bile
anmaz. Adı anılmayanlardan biri de, Kıbrıs ana muhalefet
lideri Özker özgür'dür. özker Özgür, Kıbrıs'ta çözümden
yana olduğu için olacak, Türkiye'ye Kıbrıs'tan 'vize' ile ge»
len tek Kıbrıslı politikacı. 11 temmuz cumartesi günkü'
Cumhuriyet'te kısa bir demeci vardı; özker özgür, 'Çö-
zümsüzlük imajı Denktaş'ın suçu' diyordu. Özgür, deme-
cinde Ada'nın her iki kesiminde de halkın karşılıklı, kabul
edilebilir bir çözümün beklentisı içinde olduğunu sözleri-
neekliyordu.
Baker, Hikmet Çetin'e mektup yazıyor, herkes şimdi ne
olacak?' diye soruyor. "Neler olacak, neler olacak? " Anla-
tacağım fıkra, Türkiye'nin her yerinde geçerli olan fıkralar-
dan. Kazım Yenice, fıkrayı Karadenizlilere göre anlattı,
ben fıkrayı Prof. Fehmi Yavuz'un anılarında okudum, o,
Muğla yöresine göre anlatıyor; şöyle:
Köy değirmenine bir gün güzelce bir kadın un öğütmeye
gider Değirmenci, kadına göz koymuştur. Akşam olup
öteki müşteriler gittikten sonra, değirmenin kapılarını ka-
patıp sürgüler. Kadının sırası da gelmiştir. Dökülen unla-
rın kalmlığını, inceliğini ayarlar. Kadın da unları, bir yan-
dan boşalan zahire çuvallarına doldurmaya başlar. Bir kör
kandil değirmenin içini şöyle böyle aydınlatmaktadır. De-
ğirmenci, kadına oldukça yakın oturmuştur. Gözlerini
yumar, arada:
-Neler olacak, neler olacak? diye mırıldanmaya başlar.
Kadın dayanamaz sorar:
-Neler olacak amca?
-Değirmenci yine, "Neler olacak, neler olacak?" deyip
durmaktadır. Kadın, "Neler olacak amca, yoksa kıyamet
mi kopacak?" deyince, değirmenci karşılık verir:
-Ah, ah, kıyametten de beter olacak. Şimdi ben sana sal-
dıracağım Sen 'ha' demeyeceksin. gidip kocana söyleye-
ceksin. Kocan gelip beni öldürecek. Benim oğlan gidip
senin kocanı öldürecek, senin oğlan gelip benim oğlanı öl-
dürecek! |
Değirmenci belli aralıklarla, 'Neler olacak, neler ola-î
cak?' demeyi sürdürür. Kadın dayanamaz: •*
-He dersem nolcek? deyiverir. Değirmenci keyiflenmiş-;
tir- î
-Işte o zaman kına gibi un olacak! «
BULMACA
9
SOLDAN SAĞA:
1/ Kutup bölgelerine
özgü bitki örtüsü...
Astatin elementinin
simgesi. 2/ Avuç
içi... tri taneli bezel-
ye. 3/ Bir davranışı
önleyen kural... Ta-
baka. 4/ El yazısın-
dan karakter ve duy-
gulan anlamayı
amaç edinen incele-
me yöntemi. 5/ Sat-
rançta bir taş... Acın-
samada (istikşafta)
bulunan asker kıtası.
6/ Soy... Uzakhk an-
latmakta kullamlan söz. 7/ En kii-
çük sosyolojik birim... Ayak. 8/
Kan... Kavimler. 9/ Sanat öğjeticisi...
Bisikletin oturulacak yeri.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Sibirya'ya özgü, kozalaklı ağaç-
lardan oluşan bitki topluluğu... Cey-
lan. 2/ Sinir yoluyla ya da hormon
etkisiyle bir organın irkilmesi... Akıl.
3/ "ABD Ulusal Havacılık ve Uzay
Dairesi"... Bir mal ya da paranın
emek verilmeden sağladığı gelir. 4/ Belli bir amacı olmayan, da-
yanaksız söz ya da konuşma.5/Borulan döndürmeden ekleme-
yi sağlayan bağlantı parcası... Bir nota. 6/ Ünlü bir sinema sa-
natçımızın soyadı... Kimi bitkilerin genellikle süt görünüşünde
olan özsuyu. 7/ Adapazarı Ovası'na vçrilen bir başka ad... Bir
bağlaç. 8/ Maun da denilen buyük orman ağacı... Renkli tele-
vizyon sistemlerinde biri. 9/ Eskiden bir gazetenin geçici bir süre
kapatıldığını bildiren resmi yazı.