26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12TEMMUZ1992PAZAR 12 DIZIYAZI 1948 yılında KP'ye girdim. Topluma dönük politika bana büyük heyecan verdi Komünizmbenim lıerşeyimdi DAHA ÖZGÜR BİR DÜNYAİÇİN EDUARDŞEVARDNADZE'NİN ANILARI • Stalin'in Gürdstan'a karşı daha yumu- • Doktrine olan ınancımız bütün kuşkula- şak yaklaşım içinde olduğu düşüncesi yay- n silip atıyordu. Daha fazla elektrik, daha gın olmakla birlikte tamamen yanlıştır. fazla petrol, çelik, kömür, tahıl, çay. Yal- Sınıf çatışmasınm çıkar ve amaçlan, ulusal nızca bu yolla halkı refaha kavuşturabilece- duygulan tanımaz. . ğimiz söyleniyordu. "Sen, ülken için ailenin evladı, dünya- nın gözünde ise halkının evladısın..." Çocukluk günlerimden ben babamdan sık sık işittiğim bu sözler, uzunca bir za- man bana bilmece gibi geldi. Düş gücü- mü zorladığını zaman kendimi, ülkemde lahayyûl edebiliyordum, ama 'ben' dün- yada?.. Benim dünyam, 25 Ocak 1928'de göz- lerimi dünyaya açtığım, çocukluk ve ilk gençlik yıllanmı geçirdiğim Mamaü kö- yüydü. Çay yaprağı ekili yamaçlan, Kolchis Ovası'nın bataklıklanna açılan yeşil tepeleri, gürül gürül akan Supsa'nın gümüşı pınltısı, tepelerdeki kayın or- manlan. Kaaklar üzerindeki tek kath , evimiz kayın ağacından yapılmıştı. Ka- ; yın kerestesinin yûzeyinde, tuhaf bir de- sen oluşturan dalgalı daireler hâlâ belle- ğımde. Erkek kardeşim Akaki, askere çağnl- madan önce yapmıştı evi. Dört erkek, ! bir kız kardeştik. Evin yapıldığı süre | içinde daha da genişleyen büyük bir ai- •leydik. • Yerel âdetlere göre köy halkı da evin yapımında yardımcı olmuştu. Bizde bu , işbirliğine "nadi" derler -bir çeşit karşı- lıkh dayanışma-, Akaki, "nadi" Çağn- sında bulunduğunda, 7'den 70"e bütün köy halkı bizimle birlikte kollan sıvadı. Jş yaparken, halk şarkısı "Naduri" söy- lemek gelenektir. tnsanlann kendine özgü sesleri birbırine karıştığında. barn- başka güzellikte bir uyum, çoksesli bir tını çıkardı ortaya. Bu çoksesliliğin, o günlerde pek çöze- mediğim, gizemli bir tarafı vardı. Sırrını çok sonralan kavrayabildim: Tek başına sesini yükseltmek yetmiyordu, diğer ses- lerle uyum sağlamak için de çaba gereki- yordu. Yoksa sonuç pek parlak olmaya- bilirdi. Yaşantımızda uyumun dışında başka şeyler de vardı elbette. Evimizden, sık sık birbiriyle tartışan, farkh sesler yükselir- di. Artık ailemi ve akrabalanmı anlat- manın zamanıdır, ancak memleketimin dar sınırlan içinde küçük bir yolculuğa çıkmadan, insanlan anlatmak, eksik bir betimleme olur. Mamati. Gürcistan'ın tarihi kentle- rinden Guryan'm köylerinden biri. Gür- cistan'ın kentleri, diyalekti, doğası ve iklimı ıtibanyla birbirinden farklıdır, an- cak tarihi geçmişi hep aynı uyumlu çok- sesliliği banndınr. Bu çoğulculuğun lay- tmotifı, "özgürlük ve bağımsızlıktır." 12'nci yüzyılda güçlü Gürcü devletin çöküşünden sonra, dış yardım bulunma- sı için sonsuz çabalara girişildi. Ancak Avrupaiı hükümdarlar, salt uzaktaki küçük bir Hıristiyan ülkesine yardım et- mek uğruna. siyasi çıkarlannı riske sok- mak istemiyorlardı. Gürcistan'ın komşulan, en önemü ti- caret yollannı kontrol altında tutuyordu ve Avrupa devletleri, bu ülkelerle ilışkile- rini bozmak istemiyorlardı. Dini inanç faktörü çok da önemli değildi. Baü'yla girişilen ittifak sonuç getirmedi. Geriye kalan son umudun ışığı kuzey- de parlıyordu. Gözler, Rusya'ya çevrili- yordu. Yardım, yalruz oradan gelebiür- di. tkinci Katherina İkinci Katherina'yla tkinci Iraklının elçileri, 1783 yılında Kuzey Kafkasya'- daki Georgievsk'te, Rusya'yla Gürcis- tan arasındaki ilk ittifak anlaşmasım imzaladılar. Kuzey'deki büyük güç, ken- disıyle aynı dine mensup küçük ülkeyi koruma yükümlülüğünü üstlendi, âncak 18 yıl sonra, Birinci Aleksandr'ın mani- festosuyla Gürcistan'ı ilhak etti. Gürcis- tan krallık yönetimi feshedildi ve anava- tandaki memurlar idareyi devraldı. Ölçüsü ne olursa olsun, tipik sömür- geci politika güdülüyordu. Gerçi dış teh- ditlere set çekilmişti, ancak Gürcistan sömürgeci boyunduruk altına girmişti. Etki, tepkiyi doğurur. Gürcistan ulusal kurtuluş hareketi. ilerici Rus güçleriyle hükümdarlığın ezilen diğer halklannın Çar'a karşı yürüttüğü savaşa girdi. Gür- cülerin dayanışma gerekçesi, kendi ben- liklerini yeniden bulmaktı. 1917 yılında yeni bir umut belirdi. Devrimin tüm uluslara kendi kaderini tayin hakkı tanıması ve Brest-Litovsk'ta sağlanan banşın bozulmasınd?.n sonra, Gürcistan'daki sosyal demokratlarla di- ğer partiler bağımsız bir devlet kurmak üzere işe koyuldular. 26 Mayıs 1918'de bağımsızhk ilan edildi. Ancak üç yıl sonra Kızılordu bir- liklerinin Tiflis'e girmesi ve Sovyet ikti- dannın otoriteyi ele almasıyla bağımsız devletin varlığı sona erdi. 1918-1921 dönemindeki Gürcistan yönetimi, ağırlıklı olarak sosyal demok- rat ve belirîi anlamda. "ulusal türdeş"ti. Bu kavramı tırnak içinde yazmamın ne- deni, yönetici kadrolannda çok sayıda Guryan kökenlinin bulunması. Bolşevik kanadın temsilcileri olarak, Menşevikler arasındaki soydaşlannı devirmek için faaliyet gösteren Guryanhlann sayısı hiç de az değildi. Yoğun biçimde politize olmuş bir böl- genir böylesine karşıt siyasi fıkirleri ba- nndırmasının nedeni ne olabilir? Kolchis Ovası'nın bataklıklan ve te- pelerdeki küçük parsellerin, ekonomik acidan yarattığı elverişsiz ortamda çeki- len maddi güçlükler, en önemli nedenler- den biri kuşkusuz. Supsa kıyısında bir hektarlık toprağa sahip olan anne tara- ftm, oldukça varlıklı sayılırdı. Ekilebilır alanlann kıtlış yüzünden yaşanan fela- ket, yoksul köylüleri, Batı Gürcistan'- daki büyük kentlerin yollanna düşürdü. Kutaysi, Batum Limanı ve Poti'nin yol- lanna; başka biı deyişle devrimci hare- ketlerin yoğunlaştığı merkezlere... Geleneksel olarak öğrenmeye karşı duyulan şiddetli istek ve yoksulluk zin- cirlerini kırma çabası, belirli bilgi kay- naklanna açık olmayı da gerektiriyordu. Farkh vc düşman dinlerle olan coğrafi yakınlık da çok önemliydi. karşı koy- gerçek. David'in oğullan sık sık bizim e\e gelırlerdi. Yaşlılar hep ondan konu- şurdu. Geçmişe ilişkin bu konuşmalar sırasında başka ısimler de geçerdi; hepsi sosyal demokraılara sempati duyuyor- du. ancak daha sonra düş kınİdığına uğrayınca Komünist Parti'ye girdi. Ba- bam attığı bu adımla, Menşevikler ulu- sal bcnlığin oluşturulması dışında çok önemli bir soruna çözüm getiremedikleri icın, tepkisini ortaya koyuyordu; sağlıkh bir ulusal ekonomik yapı oluşturama- mışlardı. sonuç: halkın çektıği yokluk- lar. sıkıntılar. Ülkede derin bir kaos hüküm sürüyordu. tktıdar, Bolşevikle- nn kucağına düştü. Ateşlı bir Stalin ve Bolşevizm aleyhtan olan Akaki, bitip tükenmek bilmeyen tartışmalara gıri- yordu. Yazgısı ve inançlan benzer, eski bir subay ve sosyal demokrat olan di- ğer kardeşi Konstantin'in olağanüstü özgün ve keskin zekâsı vardı; kavga edenlerin görüşlerini bir noktada ba- nştırmak için şaşırtıcı yöntemler kul- lanırdı. Gösterişsiz bir mantıkla ileri sürdüğü kaıutlar, insanı hayîete düşü- riirdü. Büyük ve uyumlu bir ailenin sınırlan içinde çokparüli sistem gibiydi. Üyeleri- nin farklı siyasi görüşlerine aldırmaksı- zın, iyi geçinen uyumlu bir aileydi. Kendimce sonuçlar cıkarmak için onlan birbiriyle kıyaslamaya çalıştım, ancak hepsini de çok sevdiğim için, hayli güç- kaç söz etmenin zamanıdır. Babamın adı Ambrossi Şevardnadze'ydi, annem de Pateyişvili doğumlu Sophia. Babamın annesi. büyükanne Sarla, çocuklanna iyi bir eğıtim vermek için çok çabalamıştı. Batum'da üniversiteöğrenimini tamam- ladıktan sonra babam Şevardnadzelerin yurdu olan Askana'ya geri dönmüş ve Dsimiti köyündeki okulda öğretmenliğe başlamış. Orada müstakbe) kansını. an- nemı tanımış. Babam, Rus dili ve edebiyatı dersleri veriyordu. Bundan kısa bir süre önce, o döneme ait arşivlerde, Leo Tolstoy'un devrim öncesinde yayımlanan toplu eserlerinin Gürcistan'daki ilk abone lis- tesi bulundu. Babamın adı listedeki ilk isımdi. tnsanlar, ufkunu genişletmek ve dönemin ilenci fikirleriyle temas kur- mak için yanıp tutuşuyordu. Evde silah- ların yanı başında klasik Gürcü edebiya- tına ait yapıtlar bulunurdu. İlya Çavça- vadze, Akaki Zereteli, Vaşa Pşavela, sonra da Tolstoy'un kitaplan, devrimci Rus demokratlann, yasal Marksistlerle Plehanov ve Kautski'nin yapıtlan. Babam ve akrabalan istisna oluştur- muyordu. Annemin erkek kardeşleri de öyle. Birinci Dünya Savaşı'nda Çar'ın ordusunda savaşan eski bir subay olan babamın en büyük kardeşi Akaki, yaşa- mınm son günlerine kadar sosyal de- mokrat görüşe sadık kaldı. Babam da kolay değil, ama herkes aynı yoldan ge- çiyordu işte. Burada, kısaca portremin eskizini çi- zerken kendime karşı her türlü dalka- vukluktan kacınmaya çahştım. Sanı- nm bunda başanlı da olacağım, çün- kü başhca amacun, görüşlerimin nasıl gelişip değiştiğini, şu anda bulundu- ğum yere nasıl geldiğimi, aynı zaman- da kendime de açıklamak. Benim nıhaı secimimi belirleyen. iyi ve kötü yönleriyle tüm bir yaşamımdır. Varlığımı borçlu olduğum. aılemin. so- yumun ve halkımın tüm bir yaşamıdır. Bu yaşamda -benim ve halkımın- yaşam felsefemin evriminı etkileyen bazı dö- nüm noktalan mevcuttur. Aşağıdaki ge- lişmeleri, nihai karar üzerinde belırleyici rol oynayan unsurlar olarak değerlendi- riyorum. 1937: Mamati ve çevresindeki köyler- den insanlar, ansızın ortadan kaybolu- yordu. Hem de en önde gelenler! Hemen her gün, bir başka "halk düşmanf'nın daha tutuklandığı haberi gelıyordu kö- ye. Köy sovyetinin başkanı. kolhoz başkanı. tanm uzmanı ve kolhoz ekip şe- fı, durup dururken "zararlı unsurlar", "Troçkist" ve "aynlıkçı" ilan edıliyordu. Günün birinde babam da kayboldu. 1924 yıhndan heri parti üyesi olan ba- Gürcülerin çoğurüuğuna göre Stalin büyük adamdı, ama baskdann ortaya çıkardığı etki istisna tanımıyordu. mak için örgütienme ve silahlanma gere- ki\ordu. Evlerde mutlaka silah bulun- durulurdu. Bütün bunlar da kendine özgü, ateşli ve baş kaldıran özgür düşünceyeaçık bir karakter yapısını biçımlendiriyordu. Bu karakter, insanlann otoriteye itaatte is- teksiz davranmasında da kendini göste- riyordu. Aynı karakter yapısı, Guryan'daki köylü ayaklanmasının ulaştığı boyutlar- da ve ayaklanmanın bastınlması için başvurulan şiddetin ölçüsünde kendini gösterdı. 1905 devrimi dönemindeki en büyük ayaklanmalardan biri. Nassakı- ral kıyımı adı altında tarihe geçtı. Köylü birliklerinden birine, babamın kuzeni -David Şevardnadze- komuta ediyordu. Ayaklanmanın bastınlmasından sonra. dağlardaki ormanlara çekilmişti. Başına büyük ödül konulmuştu. Askeri birlikler tarafından sanldıklannda David, bir avuç arkadaşıyla birlikte savunmaya gi- nşmişti. İçlerinden biri, en iyi ve en gü- vendıği dostu, çatışmanın orta yerinde içki uzatmıştı David'e. İçinde zehir var- dı... Bıraz destansı gibi görünüyor, ama lük çektim. Birinin savunduğu tez beni çok etkilese bile karşıt görüşü silip ata- mıyordum. Ancak kafamda hangi görü- şün ağır bastığını aydınlatmaya çahşır- dım. Çocukluğumdaki bu deneyimler. yaşamımı şekillendirecekti. Hepsi de sınıf çatışması ve sınıf düş- manlanndan söz ediyordu. Ben ise kendi kendime soruyordum; acaba Akaki Amca, sözünü ettikleri sınıf düşmanla- nndan mı? Ileriki dönemlerde ne zaman bana, herhangi bınnin "düşmanca gö- rüşler taşıdığından" söz edilse, bana çok yakın ve candan olan insanlan anımsar- dım, -onlar da rahatlıkla- bu "unsurlar"- dan bin sayılabihrdi. Menşevik serüveni Ben, resmı tarihe "Menşevik serüve- ni " diye geçen, Sovyetler'e karşı ayak- lanmadan dört yıl sonra dünyaya gel- dım. Çevremde. karşı cephelerde sava- şan insanlann sayısı hıç de az değildi. Sık sık tartıştıklanna tanık olurdum; bir "macera" mı, yoksa gerçek bır özgürlük bavaşı mı olduğunu lartışırlardı. Artık annemle babam hakkında bır- bam, o günlerde Mamati'de bır ortaokul aglmasını sağlamıştı ve köyün en aydın, en saygın kışilerinden biriydi. Annem, kabuğuna çekildi, sorulanmıza yanıt vermiyordu. ancak gözyaşlan sözcük- lerden daha etkiliydi. Evimızin dışında yabanalaşmanın soğukluğunu duyum- suyordum. Okulda lider gözüyle bakılır- dı bana, öğrenci komitesinin başkanlığı- na seçilmiştim. hemen her zaman çev- remde bir öğrenci topluluğu bulunurdu. Ancak artık tamamen yalnızdım, kımse- Ier yanıma sokulmuyor, kimseler oyuna çağırmıyordu... "Halk düşmanının oğ- lu" etiketi beni çoktan mahkûm etmişti. Tatil kampına gidemeyeceğimi öğrendi- ğim an. bu damganın ne anlama geldiği- ni kavradım. Çocukluğumun ilk ve en şiddetli sar- sıntısını geçiriyordum. Birkaç zaman sonra babam geri dön- dü. Hakkında tutuklama emri çıkanldı- ğını. ancak o dönemde NKVD'de görevli olan eski bır öğrencisı sayesinde kurtulduğunu öğrendik. Babamı, tutuk- lama karanndan haberdar ederek uyar- mış, bir süre için ormanda gizlenmesi ve ortalık yatışıncaya kadar orada kalması- nı salık vermiştı. O zamanlar takıp edi- lenler böyle yapardı. Ancak 1937 yılın- daki baskılar öyle boyutlara erişti ki sonunda zorunlu isleri yapacak hiç kim- se kalmadı, bu nedenle de 1938 şubat mart aylannda terörün ölçüsü hafıfletil- di. O günlerde hıçbir şeyi kavrayamadı- ğımdan, babam "halk düşmanf değil diye seviniyordum. Bununla birlikte. ai- leleri parçalayan ve köy halkının uyum- lu "koro"sundan detone sesler çıkması- na yol açan politika üzerine kafa yorma- ya başladım. Akrabalık, insanlık. bır arada yaşayan insanlar arasındaki basit ve canlı ilişİcilerin yasasından daha üstün yasalara sahip "sınıf çatışması", bu uyumsuzluğun başlıca nedeni olarak gösteriliyordu. Nazi istilası Savaş ve Nazi Almanyasrnın Sovyet- ler Birliği'ni istilası, en ikna edici kanıt oldu benim için. Ülkemizi ele geçırmek isteyen kötü güç, kanlı eylemiyle amaci- nı uygulamaya koymuştu. Postacının gönüllü yardıması olan ben, artık fela- ket habercisi olmuştum: yapay deriden yapılmış çanta içindeki ölüm haberleri- ni, Mamaü'ye taşıyordum. Köydeki in- sanlar bana korku ve umutla bakıyordu: Çantada onlara ulaşacak bir haber var mıydı? Veya bugünlük yok muydu? Günün birinde felaket, evimizin kapı- sını da çaldı. Savaş patlak vermeden önce asker olan en büyük kardeşim Akaki, daha çarpışmalann ilk günlerin- de. Brest Kalesi'nin savunmasında şehit düşmüştü. E>iğer kardeşim İppokrat da askere çağnlmıştı. cepheye gideceği gü- nü bekliyorduk. Annem matem elbısele- rini giymişti; uğradığımız ve uğrayabile- ceğimiz kayıplar nedenıyle. Hemen her evde a>nı sahne yaşanı- yordu. Savaştan önce Gürast^n'ın nü- fusu 3.5 mılyondu. Kadınlar da dahil, 700 bıni cephe>e gıttı. Gıdenlerin yansı geri dönmedi. Faşistlere karşı verilen savaş, benim kişisel savaşıma dönüştü. Bu savaşı ko- münizme karşı yürütüyorlardı ve komü- nızm benim dınımdı. Bu savaş sonunda- ki zafer, komünizmin zafen ve sonunda benim kendi zaferim oldu. Sovyetler Birliği. dünyayı faşizmden kurtaran büyük güç olarak çıktı savaş- !an. Zafer. Stalin'le, partının ıradesi ve gücüyle özdeşleşliriliyordu. 1948 yılında Komünist Parti'ye gır- dim. Topluma dönük politika. bana büyük heyecan veriyordu. Babamın is- tek ve amaçlannı gerçekleştirme fırsatı buluyordum: İnsanlar arasında olmak, ve insanlar için çalışmak. Yıllar sonra, siyasi çoğulculuk tartışması gündeme geldiğinde, tek parti iktidannın, siyasi yaşamı, farklı siyasi güçlerin sahnesi ol- maktan yoksun kıldığını fark ettım. Bu görüşüme bugün şunu da ekleyebilirim: 20 yaşında üyesi olduğum Komsomol ve parti, kişinin siyasal anlamda ken- dini gerçekleştirebileceği tek alandı. Kimileri, toplumda kendi yeteneklerine koşut bir yer edinebilmek ve bir kimliğe sahip olabilmek ıçın başka çıkar yol ol- madığı güdüsüyle giriyordu partiye. Diğerleri de -ki sayılan hiç de az değildi- yürekten inandıklan için. Altı ay kadar sonra. artık sağlığım tü- kendi ve tüberküloza yakalandım. Penı- silin alün değerindeydi. Ve altm da yok- tu. Ancak dostlanm ve güzelim doğamız vardı. Onlar sayesinde hastalığım iyileş- ti. Ciğerlerimdekı golgeler silinme>e yüz tutmuştu. Ne var ki bu kez de hüzünlü düşünceler kaplamıştı içimi. Yoksulluk içinde geçen yaşanümızla doğanın bere- ketli zenginliği arasındaki çelişki öylesi- ne belirgindi ki sahip olduğumuz bunca değerden neden yararlanamıyoruz, so- rusu insanın beynine saplanabilirdi ra- hatlıkla. Neden varhk içinde yokluğu yaşıyorduk? Ancak doktrine olan ınancımız. bü- tün kuşkulan silip atıyordu. Daha fazla elektnk! Daha fazla petrol, kömür, çelik, manganez. tahıl, çay! Planlan daha hızlı gerçekleştirmek! Yalnızca bu yolla halkı refaha kavuşturabileceğimiz. insanlann hayatın nımetlerinden yararlanmasını sağlayabileceğimiz söyleniyordu. T* Stalin Josef Çugaşvıh"nin -dünva Stalin di\e daha iyi tanır- kendi memleketine karşı daha merhametli davranması gerektiği düşünülebilir. ancak 30"lu yıllarda Gür- cistan'daki baskılar. olağanüstü sertlik kazanmıştı. Stalin'in Gürcistan'a karşı daha yumuşak bir yaklaşım içinde oldu- ğu düşüncesi vaygın olmakla birlikte. tamamen yanlıştır. "Sınıf çatışmasınm çıkar ve amaçlan. ulusal du\gulan tanı- maz." Stalin bu "kuram'a. "paha biçıle- meyecek katkılarda" bulunmuştu. Sta- lin'in, hemşenlerinden ıntikam almak için de yeterince fırsatı olmuştu. Ömeğin "Gürcü sorunu" denilen olayı asla unut- mamıştı. Gürcistan Sovyeti'ndeki bir grup parti yoldaşı, bır birlik devletı oluş- turup, cumhuriyetlerin bağımsızlıklan- nın ortadan kaldınlmasını öngören Sta- lin'in özerkleştirme planına karşı çıkmış- lardı. Böylelikle "Gürcü sorunu", Sovyetler Bırlığj'nın ulusal devlet yapısı- nın biçimine ilişkin bir polemiğe. zaman içinde de "mıllıyetçı aynlıkçılar" dıve ta- nımlanan Stalin karşıtlanyla hesaplaş- maya dönüşmüştü. Stalın'e muhalıf olan başka bir siyasi kesım daha vardı. Onla- nn her birini tanıyor ve dırenışin çekır- değinrn Gürastan'da olduğunu biliyor- du. Gürcülerin çoğunluğuna göre Stalin büyük adamdı ama baskılann ortaya çı- kardığı zincirleme etki istisna tanımıyor- du. 4O'lı ve 50'li yıllarda da etkılen sür- dü. Mesket Türklennın GürcisLan'dan göçe zorlanması bilınen bir gerçektir. an- cak bınlerce Gürcü aılcsının zor kullanı- larak başka yerlerc sürüldüaünü bilen pek azdır. Yarın: Gorfaaçov'la ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Don Kişotlar... Aşık Veysel'e sormuşlar: -Salamda domuz eti vardır, yer misin? Veysel şu yanıtı vermiş bilgece: -Ben ağzıma girene değil, ağzımdan çıkana bakarım! Prof Fehmi Yavuz, anılarında şöyle der: "-Hepimiz ağzımızdan çıkana bakmayı öğrenmek zo- runda değil miyiz? Hele devlet adamları, özellikle değer karmaşası içinde olan toplumumuzda, devlet adamlarının ağzından çıkanlar, olumiu olumsuz yönde çok daha etkili olmuyor mu?" Domuz eti üzerine yazdıklarımı Cumhuriyet okurları iyi bılirler Uzun zaman oldu, bu konuya değinemedim. Geri- cilerden çekindiğim için değil, elim değmedi! "Bugün tam sırası" dedım içimden, nedenini anlayacaksınız.. Domuz eti konusunda, beni Cumhuriyet'te en çok, hatta tek desteleyenin Nadir Nadi olduğunu söylemeliyim. Nadir Nadi -Arada bir yaz! der, özendirirdi. Domuz etinden söz edişim, birincisi beslenme sorunu, ikincisi, bağnazlığın yıkılması olayıydı. Bu konuda da us- tam Fehmi Yavuz'du. Yavuz, anılarında şöyle diyordu: "Kuran'da yasak edilen, daha doğrusu Kuran'ın buyruk- larından ayakta duran, günümüze dek dokunulmazlık nite- liğinı koruyan tek şey domuz etinin yasak edilmesidir, dıyebilıriz. Yasak olan ıçkilerin çoğunu devlet üretiyor, sa- tıyor. Domuz konusunu inançtan çok, ekonomik yönden elealacağız." Fehmi Yavuz, daha önceleri "Ankara Notları'nda aktar- dığım "Vay Mübarek Hayvan Vay 1 " fıkrasını anlattıktan sonra, yine anılarında bir yerde şöyle diyor: Rusya yılda 85, Amerika 85, Almanya 25, Fransa 15 mil- yon yöresinde domuz üretiyor. Öte yandan karakeçi reko- ru 15-20 milyonla, yıllardan beri bizim elimizde. Bir köylü ailenin 50 keçi yerine, bir çift dişi domuz beslemesinin ye- terli olduğunu uzmanlar söylüyor. Cumhuriyet gazetesin- de çıkan "Domuz ve Keçi" başlıklı yazımda: -Niçin inekleri. koyunları, atları vb. kaçırmış demezler de, aklını oynatanlara "keçileri kaçırmış" derler? sorusu- na, köy öğretmenliğinde edındiğim bilgilere dayanarak şöyle bir yanıt vermiştim: -13-15 yaşlarında bir çocuğun önüne 30-40 keçi katarsı- nız Akşam eve bir eksikle dönerse sopayı yer. Bu, birkaç kez olunca, çocuk durmadan, yiyeceği sopaları düşünür- ken aklını oynatır. öteki hayvanlar için bu durum pek söz- konusu değildir. Karakeçinin ormana olan zararı konusuna dalıp sözü uzatmak istemiyorum. Pazarlamanın, geleneklere karşı gelmenın güçlüğünden söz eden uzmanlara yanıtım şu oluyor' -Pek çok şey kolay olsa idi bugüne dek sürüp gelmezdi. Bedel ödemeden sonuç alınamaz. Bana "domuz oğlu do- muz" diyecekler, sana "babanın kemıklerini mezardasız- latıyorsun" diyecekler. Bütün bunları sineye çekmek, kabullenmek gerek. İleri ülkelerin de, domuza karşı olan alerjimizi ayakta tutmak için ellerinden geleni yaptığı bilinmektedir... Prof. Fehmi Yavuz geçen yıl 11 temmuzda öldü. Gömül- düğü Datça'da döstlarınca anıldı. Mustafa Coşturoğlu, dünkü Cumhuriyet'te, ikinci sayfada onun için ne güzel bir yazı yazdı. t- Mustafa Coşturoğlu'yla Fehmi Yavuz, bir gün Türker Al- kan'ın bir konuşmasını izliyorlarmış. Konuşmacı bir ara, bizde "Don Kişot'lar yetişmediğinden yakınmış Fehmi Yavuz, Coşturoğlu'nun kulağına eğilmiş; -E be birader, ben ne güne duruyorum. İşte ben Tür- kiye'nin bir numaralı Don Kişotuyum! demiş. Fehmi Yavuz, Coşturoğlu'nun dediği gibi "en çetin ko- nuların üzerine, gerçeklerden yılmadan en akılcı ve köklü önlemlerle" çıkmasını bilen kişiydi. Coşturoğlu, "Fehmi Yavuz'un Don Kişotluğu Türkiye'deki ussallık savaşının bir simgesidir." diyordu. Coşturoğlu'nun buna ilişkin ge- niş bir yazısı "Mülkiyeliler Birliği" dergisinde yayımlana- cak. Dün Fehmi Yavuz'un ölüm yıldönümüydü, bugün de Şa- di Alkılıç, "Şadi Baba'nın ölüm yıldönümü! Şadi Baba, ilk Nâzım Hikmet'le birlikte, 1938 Harpokulu olaylarından yar- gılanmış, daha sonra, 1962de Yunus Nadi Yarışması'na yolladığı "Liberalizm mi, Sosyalizm mi?" konulu yazısın- da komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargı- lanmıştı. Yaşamı demir parmaklıklar ardında geçti. Yet- medi, bu kez 12 Mart yakasına yapıştı. Ingiltere'de yaşa- yan Selma Ashvvorth adında bir kadının sağa sola gönder- diği mektuplarla "komünist örgüt" kurmaya giriştikleri ileri sürülen kimi aydınlar arasında "Şadi Baba'da vardı. "Donsuz Selma" diye de anılan Ashvvorth'un mektup yol- ladıkları arasında kimler yoktu ki? Şiar Yalçın, Nihat Sar- gın, Çetin özek, Erdal Boratap, Selahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat, daha çok... Selma Ashvvorth, o yıllar çalıştığım Türk Haberler Ajansı'na, bana da kartlar yollar- dı! Görülen davanın adı "Şadi Alkılıç ve arkadaşlan" dava- sıydı. Yargılananlar, bir süre tutuklu kalıp çıktılar. Şadi Baba ölünce İlhan Selçuk, 21 Temmuz 1983 günlü Cumhu- riyet'te, "Şadi Baba'nın Yolculuklan" başlıklı bir yazı yaz- dı. İlhan Selçuk, "Güle Güle Şadi Alkılıç" diyordu sonunda. Şadi Baba'yı saygıyla anıyorum... DÜZELTME:5 Temmuz 1992günüçıkan "Enstitulerde Cin- sel Eğıtim!.." başlıklı "Ankara Notları'nda. eğitmenler döneminde, Saffet Arıkan 'ın Tanm Bakanı olduğu yazıl- mış. Arıkan Milli Eğitim Bakanıydt, düzeltirim. BULMACA tamsnra SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Aşın karmaşık ve incelikli şeyler için kullanılan sözcük. 2/ Kötü bir durum- dan kurtuluş; felah... Mihrak. 3/ Roma- tizma ağrısı... Ağır bir yükü kaldırmak için kullamlan aygıt. 4/ Gümüşün simge- si... Aynı tür yük ta- şıyan ticaret gemile- rinin tümü. 5/ Bir parçanın canlı çalı- nacağını anlatan müzik terimi. 6/ Canhlığı azalmış, halsiz... Su. 7/ Bir şeyin yansıdığı yer... Etiyopya ve So- mali'de yetişen bir bitki ve bundan elde edilen keyif verici ürün. 8/ Ev- liya... Bir kimseye bir şey öğreten, ona ustalık eden kimse. 9/ Bektaşi- lerin erenler meydanına koydukları kırk kollu-büyük şamdan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yağı çıkarılan bir cins fasulye... Bir mastar eki. 2/ Avrupa'nın ikinci büyuk gölü... Katışıksız. 3/ Kuçuk taneli bir bakla turu... Eski Turklerde ve Moğollarda hakanın secme muhafızlarına verilen ad. 4/ Parola... Ağır cisimleri bir yerden bir yere kaydırmak ya da deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç. 5/ Yemeklerin mide özsuyuvla karıştıktan son- ra aldığı durum. 6/ Bektaşilikte tarikata yeni girmiş olan acemi dervişlere verilen ad... Derviş selamı. 7/ Zekâ yaşı 25'in altın- da olan \e en geri zekâ grubunu oluşturan insan tıpı... Bır bıl- giyi gösteren simgiler dizgesi. 8/ Elma, armut gibi meyvelerin kurutulmusu... Asma kütüğü. 9/ Yankı... Atılım, hücum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle