Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 4 MAYIS1992 PAZARTESİ
16
BİZ BİZE
ERDAL ATABEK
Adalet!.
Los Angeles karıştı. "Melekler" kenti-Los Angeies'ın
anlamı budur- şeytan oyununa gelmış gibi kana ve ateşe
boğuldu. Dört polisin -elbette beyaz- sopalarla dövdüğü
birine-elbettesiyah- yaptıkları işin yargılanmasının sonu-
cu açıklandı: Polisler suçsuz bulundu. Aslında olayı ama-
tör bir kamera rastlantıyla görüntülemeseydi belki duyula-
cağı bile yoktu. Ama insanın yüreğinı sızlatan dayak olayı-
nın dünya haberlerinde yer alması üzerine saklanması
olanaksızlaştı, olay da mahkemelik oldu. Los Angeles
kenti karıştı. Siyahlar, bu kararı kabul etmediler, protesto
etmek için de beyazlara saldırdılar. Oövülen karaderili
arabasından indirilip dövüldüğü için, onlar da beyazları
arabalarından indirip dövdüler, beyazların sahip olduğu
mağazalara saldırdılar. Amerika'nın resmi sözcüsü "ada-
letesaygı duyulmasını, yasalara uyulmasım" istedi.
• • •
"Adalete saygı duymak" çok önemli bir kavramdır. Ada-
let, gerçekten saygı duyulacak bir toplumsal simgedir.
Ama adaletin arkasına saklanmış zulmün saygı duyulacak
yanı kalmaz. Adalet cübbesinin içine saklanmış kanlı bal-
tanın saygı istemeye hakkı yoktur. Adaletin adalet olması
bunun için zorunludur. Adaletin simgesi olan kadının göz-
lerinin bağlı olması, yargılananların kim olduklarına, top-
lumdaki yerlerine, güçlerine bakılmadan karar verilmesi-
ni simgeler. Ama adaletin gözünü bağlayıp arkadan
kumandayla yönetirseniz, ona saygı beklemeye hakkınız
kalmaz.
Şimdi düşünelim, eğer bu olayda dövenler dört siyah,
dövülen de beyaz olsaydı. yargının kararı gene böyle mı
olurdu? Ben "hayır" diyorum, "hayır" diyenlerin de bizde
olsgn, dünyada olsun çok olduğuna inanıyorum. Böylesi-
ne olayların, gerçeğinden saptırılmış kararların, sadece
görüntüsü "adalet" olan bir çerçeve nedeniyle saygı gör-
mesi beklenebilir mi?
Elbette olayın bu yanı, siyahların tepkilerini yakıp yık-
mayla, beyazları dövmeyle göstermelerini haklı çıkarmaz.
Anlamlı bir atasözümüzün deyişiyle "kanı kanla değil,
suyla yıkamak gerekir." Şimdi belkı de olayın başlangıcı
unutulacak, siyahların şiddete başvurarak gösterdikleri
tepkiler ortada görünecektır. Kıtlesel tepkilerin daha so-
ğukkanlı değerlendirilmesi için zamanın geçmesi gerekir.
Ama hiç unutulmaması gereken gerçek, insan haklarının
ayaklar altına alınmasının saklanacak yanı olmadığıdır.
• • •
"insan haklan", günümüz dünyasında önemi giderek
artan, küçülen dünyamızda yaşayan herkesin giderek da-
ha çok paylaştığı ortak bir insanlık değerı. Güçlünün "suç-
lu olma hakkı ", geçmış yüzyıllarda olduğu gibi kayıtsızlikla
karşılanmıyor, tersine tepkiyle karşılanıyor.
Bu olayın bize de düşündürtmesi gereken çok konu var.
12 Eylül döneminde insan haklarının çiğnenişini yaşama-
dık mı? 12 Mart'ta, daha öncelerde de, bugünlerımizde de
insan hak'ır'ının ayaklar altına alınışını görmedik mi, yaşa-
madık mı, yaşamıyor muyuz?
Güneydoğu'da yaşananların Kürt kimliği mi, feodal yapı
mı tartışmalarının ötesınde çok önemli bir "insan haklan
sorunu" olduğunu görmezden gelebilir miyiz? Bunu öne
sürenlere kızmak yerine, kendi içimize bakmanın doğru
olduğunu anlamazdan gelerek ne kadar rahat olabiliriz?
"Benden olana başka", "benden olmayana başka" öl-
çüler koyarak bakmanın, görmenin, davranmanın utancını
ne önleyebilir k°
'Önce insan' demek, önce insan olmakla başlar...
60 YIL ONCE Cumhuriyet
Fenerbahçe stadı açılıyor
4MAYIS1932
Kadıköy'ünde Fenerbahçe
kulübünün yaptırmakta
olduğu stadyomun inşaatı on
güne kadar biteceklir. Bu
inşaat hitam bulduktan sonra
sabık Ünyon kulüpyepyeni
bir şekil alacak.
tanınmıyacak bir hale
gelecektir. Burada
muntazam ve her türlü
konforu havi ve birçok
Avrupa stadyomlanndan
farksız mükemmel bir stat
meydana gelecektir.
Şehrimizde bulunmakta olan Saracoğlu Şükrii Bey iki gün
evvel Fenerbahçe stadyomunu gezmiştir. Ötedenberi spor
hareketlerile çok y akından ve ciddi bir sürette alâkadar olan
Şükrii Bey, buradaki yeni tesisatı pek ziyade beğenmiş,
Fenerbahçe kulübünün bu temiz ve güzel eserini tekrar
tekrar takdir etmiştir.
Fenerbahçe stadyomunun futbol sahasına çayır ekilmiş ve
çayırlann büyümesi için burada futbol faaliyeti
muvakkaten tatil edilmiştir. Duş mahalli, tribünler ve ana
duvarlann inşaatı da bitmek üzeredir.
Asri bir stadyom haline inkılâp eden bu stadın küşat resmi
13 mayısta yapılacaktır. Ogün Yunan Enosis takımile
futbol maçı yapılacağı gibi, Yunan atletlerile de atletizm
müsabakalan yapılacak, bu suretle yeni stadyom bir ecnebi
temasile açılmış olacaktır,
Fenerbahçe kulübünün, kendi mesaisile böyle güzel bir stat
meydana getirmesi çok şayanı takdirdir.
30 YIL ONCE Cumhuriyet
Cezayir'de açlık
4 MAYIS 1962
Dün Cezayir'in muhtelif yerlerinde ve özellikle Cezayir
şehrinde yapılan suikastlar şimdiye kadar kaydedilmemiş
bir sayıda olmuş ve bir gün içindeki ölü sayısı 110'u, yaralı
sayısıda 147'yibulmuştur. Ölenlerin 104'ümüslüman,6'sı
Avrupah, yaralananlann 144'üMüslüman, 3'ü
Avrupaüdır.
Bu suikastlar hakkında şu bilgiler verilmektedir:
Cezayir şehrinde 44 suikast, 98 ölü (92'si Müslüman), 140
yaralı (138'i Müslüman).
Bu suikastlardan biri bir otomobile yerleştirilmiş bir bomba
ile yapılmış ve yalnız bu bombanın infilakı 62 kişinin
ölümüne, 110 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur.
Cezayir şehrindeki dünkü ölü ve yaralı sayısının daha
yüksek olmasının da ihtimali vardır. Zira dün sabah St.
Eugene mahallesinde açılan ateşten ölen ve yaralananlarda
olmuştur. Olay yerinde 49 mermi kovanı bulunmuşsa da ölü
ve yaralı Müslüman mahallesine götürüldüğünden bunlann
sayısı hakkında bir fikiredinilememiştir.
Dün Cezayir şehrinden sonra geniş ölçüde şiddet
hareketlerine sahne olan yer Oran şehri olmuştur. Burada
12 Müslüman ölmüş veFsı Müslüman olmak üzere 7 kişi
yaralanmıştır.
Öte yandan dün Cezayir şehrinde 3 ve Oran şehrinde 1
infılak olmuştur. Yine dün Cezayir şehrinde silahla üç
soygun yapılmıştır. Bu soygunlarda haydutlar 150.000yeni
Fransız Frankı alıp kaçmışlardır.
Seçkin bir gazetenin abone servisinde çalışacak universite
öğrencisi dinamik gençler aranıyor. Tel: 252 72 00/4
ÜMİT GÜLEÇ
Söz üniversitede
Tarbşma YÖK'ün dışuıataşırdmalı• Rektörler dışındaki geniş kesimlerin görüşlerinin
ortaya konulmasıve özellikle parlamentoya iletil-
mesi zorunludur. Milli Eğitim Bakanlığı, kapsamlı
bir tartışmanın koşullanm yaratmak konusunda
öncü olabilir. Öte yandan, çeşitli kentlerde ve üni-
versitelerde görev yapan öğretim elemanlannın gi-
rişimleri de tartışma- sürecini başlatabilir, yay-
gınlaştırabilir.
BURHAN ŞENATALAR
çıkartmayı gerçekten istiyor
mu, yoksa açıklamadığı başka
bir strateji mi izliyor? Ornegin
kontenjanlar ve yeni üniversi-
teler konusunu halledene ka-
Üniversite Yasası ile ilgili
tartışmalann bugün ulaştığı
noktada en çok sorulan soru
şu: Hükümet aslında ne yap- dar yasayı geciktirmeyi mi ka-
mak istiyor? Yasayı, rektör ve rarlaşürdı? Bu konuda (açık ya
dekanlann atanmasından önce da örtük) bir pazarlık mı var?
Anayasanın üniversitelerle ilgi-
li olarak cumhurbaşkanına
verdiği yetkileri daraltıp hükü-
metin etki alanını arttıracak bir
strateji mi izleniyor?
Bu gibi sorular, kuşkusuz,
hükümetin üniversitelerdeki
itibannı zayıflatıyor, bu gidişle
daha da zayıflatacak. Hükü-
metin universite sorununa bu-
güne kadarki yaklaşımı hayli
çelişkili oldu. Birinci aşamada,
yani seçim öncesinde SHP'nin
de, DYP'nin de yapüklan be-
yanlar çok netti. YÖK düzeni
değiştirilecek, üniversite özerk-
liği gerçekleştirilecekti. lkinci
aşamada, yani koalisyon pro-
tokolünde ve hükümet prog-
ramında .aynı yakJaşım yine-
lendi. Üçüncü aşamada Milli
Eğitim Bakanı, çeşitli çevrele-
rin görüşlerini alarak bir taslak
hazırlattı ve şubat başında tas-
lağın hazır olduğunu açıkladı.
Ondan sonra çelişkiler başladı.
Sayın Başbakan'ın rektörlerle
birinci toplantısı ve rektörler-
den görüş istemesi tepki çekti.
Rektörlerden görüş istemesi
ilke olarak yanlış değildi. Gö-
reve nasıl gelmiş olurlarsa ol-
sunlar, belirli bir birikime sahip
olduklan kesindir ve görüşleri-
nin sorulmas; doğrudur. Ne
var ki göreve geliş biçimleri ve
ilişkileri nedeniyle rektörlerin
büyük çoğunluğunun YÖK
yanbsı görüşler ileri sürecekleri
de aynı derecede doğrudur.
Dolayısıyla bu görüşlerin üni-
versiteleri temsil edemeyeceği
ve daha çok savunma niteliğin-
de olacağı açıktır.
Hükümetin üniversite konu-
sundaki adımlan bazı sorunla-
ra yol açtı. Birinci sorun za-
manlama ile ilgili. Eğer rektör-
lerin görüşleri alınacak idiyse,
bu adım Milli Eğitim Bakanlığı
taslağı hazırlanmadan atıl-
malıydı.
İkincı sorun hükümetin
imajı ile ilgili. Hatalı zamanla-
Türkiye'deki üniversiteler, sadece üniversite olma vasıfları bakımından değil, altyapı bakımından da yetersiz. Bu öğrenciler, güzel havanın tadını çıkaımak için
dışarda çaiışmayı tercih etmişler, ama çalışacak mekân bulamayanlar çoğunluğu oluştunıyor.
ma sonucunda hükümetin ni-
yeti ve kararhlığı hakkında
kuşkujar, kaygılar ve eleştiriler .
arttı. Üçüncü sorun Milli Eği-
tim Bakanı'na yapılan "by- ;
pass" ile ilgili. Sayın Bakan şu-
batta "Taslak hazır" derken '
Sayın Demirel rektörlerle gö-
rüşme turlanna başladı ve bu
yaklaşımıyla "bv-pass" yönte- -
mini Turgut Ozal'dan önce
Sayın Toptan'a uygulamış ol-
du. Dördüncü sorun görüş
alma yöntemine ilişkindi. Rek-
törlerin görüşünün alınması
ilke olarak yanlış değildi. An-
cak bu yoldan yalnız ve yalnız
rektörlerin görüşlerinin alın-
dığı bilinmeli ve ona göre ek
yöntemler uygulanmalıydı.
Bu ek yöntemler konusunda
akla gelebilecek bir-iki yönte-
me değinelim. Örneğin Milli
Eğitim Bakanlığı bir özel
araşürma kuruluşuna öğretim
elemanlannın görüşlerini belir-
lemek üzere bir anket yaptıra-
bilirdi ve hâlâ da yapürabilir ya
da Sayın Başbakan rektörler-
den görüş istediğinde bu tür bir
anketin yaptınlmasını talep
edebilirdi.
tkinci bir yöntem olarak ko-
nuyla ilgili tüm çevrelerin gö-
rüşlerini almak üzere bir "yük-
seköğretim kurultayı" top-
lanabilirdi. Hasan Celal Gü-
zel'in bakanlığı döneminde
toplanan Milli Eğitim Şürası ile
mart ayında toplanan 1. Ulusal
Sağlık Kongresi bu konuda
olumlu örneklerdir. Böyle bir
kurultayın mayıs sonunda
toplanması
Yöntem ne olursa olsun, rek-
törler dışındaki geniş kesimle-
rin görüşlerinin ortaya konul-
ması ve özellikle parlamentoya
iletilmesi zorunludur. Milli
Eğitim Bakanlığı, kapsamlı bir .
lartışmanın koşullanm yarat-
mak konusunda öncü olabilir.
Öte yandan, çeşitli kentlerde ve
i'ni\ersitelerde görev yapan
öğretim elemanlannın gjrişim-
leri de tarüşma sürecini başla-
tabilir, yaygmlaştırabiür.
Özerklikten yana öğretim ele-
manlannın tasanyla ilgili gö-
rüşlerini ve bu arada rektörle-.
rin raporlannailişkineleştirile- ,
rini kamuoyuna ve özellikle.,
Sayın Başbakan başta olmak
üzere tüm ilgililere iletmelâri»
bir görev olarak gözüküyor. •*
Dicle Ünîversitesi, kâtip bile yetiştiremiyor
• Kurulduğundan bu yana öğretim görevlisi ihti-
yacı bir türlü giderilemeyen DU, 7 fakülte, 8 yükse-
kokul, 3 enstitü, 5 araştırma ve uygulama merke-
ziyle bir sağlık meslek lisesinden oluşuyor. Uz-
manlık sınavlannda Türkiye'deki en başansız öğ-
rencileri anndıran tıp fakültesinde sorunun eğitim
sisteminden kaynaklandığı öne sürülüyor.
DtYARBAKIR (Cumhuri- den oluşuyor.
yet)- Türkiye'deki diğerüniyer- Uzmanlık sınavlannda Tür-
sitelerde olduğu gibi Dicle Üni- kiye'deki en başansız öğrencile-
versitesi'nde de (DÜ) sorunlar ri bünyesinde banndıran tıp fa-
diz boyu. Kurulduğundan bu kültesinde sorunun eğitim siste-
yana öğretim görevlisi ihtiyacı
bir türlü giderilemeyen DU, 7
fakülte, 8 yüksekokul, 3 enstitü,
5 araştırma ve uygulama mer-
• keziyle bir sağlık meslek lisesin-
minden kaynaklandığı öne sü-
rülüyor. Yeni kurulacak olan
14 üniversitenin gereksiz oldu-
ğunu savunan tıp fakültesi 2.
sınıf öğrencisi Lokman Kılıc,
"Önce mevcut üniversiteleri bı-
lim yuvasına dönüştürsünler,
sonra yeni üniversiteleri kur-
sunlar. Üniversitelerin bilim
yuvasına dönüştürülmesi ise
ancak YÖK'ün kaldınlmasıyla
olur" diyor.
Mimarhk fakültesi son sınıf
öğrencisi Ekrem Bilgin ise üvey
evlat muamelesi görmekten
yakınıyor: "Fakültemize okul
demek için bin şahit ister."
Yönetmelikle yasak edil-
mesine karşın mimarhk fakül-
tesinde derslere öğretim üyesi
yokluğundan, çaresiz, araştır-
ma görevlileri giriyor. Fakülte-
nin dekanı, mimarhkla ilgisi ol-
mayan biyokimya profesörü
Turiıan Özden. Fakültede ders-
ler, bina olmadığı için ancak fen
fakültesinde yapılabiliyor. Hu-
kuk fakültesinin de mimarlık-
tan aşağı kabr yanı yok. Ara-
lanndaki tek fark, hukuk fakül-
tesinin iki yıl önce kendi bina-
sına kavuşmuş olması. Öğretim
elemanı sıkıntısı yüzünden hu-
kuk fakültesindeki derslere
emekli hâkimler, iktisatçılar ve
bölüm asistanlan giriyor çoğu
kez. Bu yüzden, derslere katıhm
çok az oluyor. 2. sınıf öğrencisi
Efrail Erbaş, İstanbul Baro
Başanı Turgut Kazan'ın geçen
yıl gazetelerde çıkan, "Ben,
Dicle Hukuk mezununu ya-
nımda kâtip olarak bile çalıştır-
tnam" biçimindeki açıklaması-
na işaret edip "İşte bizim hukuk
fakültemiz böyle. Hukukçu de-
ğil. kâtip bile mezun edemiyor"
diyor.
DÜ'de sosyal-kültürel faali-
yetler de yok denecek kadar az.
Ulaşım büyük sorun. Kentin 18
kilometre uzağındaki kampusa
gitmek öğrenciler için adeta iş-
kence. Kampustaki öğrencı
yurdu ise öğrenciler tarafından
"cezaevi" olarak tanımlanıyor.
Bir öğrenci, yurtlardaki koşul-
lann çok kötü olduğunu, idare
ile işbirliği ıçinde olan polislerin
sık sık arama yaptığını belirti-
yor.
DÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat
Arıtürk ise öğretim elemanı
açığını kapatmak için maddi
olanak sağlamanın tek başına
yeterli olmayacağı kanısında.
Artı özendirici önlemler alın-
ması gerektiğini vurgulayan
Prof. Antürk şunlan söylüyor:
Yeni lojman ve sosyal tesis
yapılması da çok önemli. En
öneralisi, akademik kadro tah-
sisi. hastane ve yeni açılan bi-
rimler için hiç olmazsa vizeli işçi
sayısının arttınlması da acil ih-
tiyaçlanmız arasında. Öğrenci-
lerin ulaşım probleminin ivedi- •
likle çözümü için asgari 12 oto-
büs alınması da üniversitemize
sağlanacak maddi olanaklara.
bağlı." ,•
Hasankeyf e gider iken aldı da polisler
ERGÜNAKSOY
DIYARBAKIR - Dicle Universitesi'ne
bağlı çeşitli fakültelerde okuyan kızlı er-
kekli 70 öğrenciyi Hasankeyf e götürecek
olan otobüs. Batman yönüne doğru yola
çıkıyor. 70öğrencinin PKK'ya katılacak-
lan yönünde duyum alan sivil polisler ise
otobüsün peşi sıra sıkı bir takibe koyulu-
yor.
Güvenlik güçleri dayanimayıp otobü-
sü kent çıkışında durduruyor.
Otomatik silahh, çelik yelekli, üç araç
dolusu polis, öğrencileri otobüsten indi-
rerek kontrolden geçiriyor. Öğrenciler
şaşkın. Masum bir şekilde her yıl düzen-
ledikleri bu turistik gezinin suç ol-
madığıru anlatmaya koyuluyorlar. 70 ki-
şiyle Hasankeyfe gidilemeyeceği tezini
savunan polisler, "malum kişilerin yaru-
na intikal edecekleri" yönünde kuşkulan
bulunduğunu öğrencilere "kibar bir şe-
kilde" anlatıyor.
Öğrenciler de bu kibarlık gösterisi üze-
rine polislere Hasankeyf in tarihi ve turis-
tik önemini vurgulayan bir söylev çeki-
yor. Hasankeyf in korkulacak bir yer ol-
• Otomatik silahlı, çelik ye-
lekü, üç araç dolusu polis, oğ-
rencüeri otobüsten ındirerek
kontrolden geçiriyor. Öğrenci-
ler şaşkın. Masum bir şekilde
her yıl düzenledikleri bu turis-
tik gezinin suç olmadığım an-
latmaya koyuluyorlar.
madığını, her yıl yüzlerce turistin bu ilçeyi
ziyaret ettiğini de sözlerine ekliyorlar.
Öğrencilerin PKK'nın dağ kadrosuna
kaulacaklan yönünde kanıt bulamayan
polisler, otobüsü serbest bırakmak zo-
runda kalıyor.
Ama inanmamış olacaklar ki güzergâh
boyundaki güvenlik birimlerini "70 üni-
versite öğrencisi Batman yönüne doğru
otobüsle gidiyor. Aman dikkatli olun,
PKK'nın dağ kadrosuna intikal edebilir-
ler. Gözünüzü üstlerinden ayırmayın"
diye telsizle uyarmayı da ihmal etmiyor-
lar.
Polis muhbirinin yanlış ihban sonucu
geçen hafta meydana gelen olay DÜ'de
günün konusu. Olayı yaşayanlar duyma-
yanlara anlatıp kıs İcıs gülüyor.
Geziye katılanlardan tıp fakültesi 5.
sınıf öğrencisi M. Şalih Acar, "turistik
gezi skandalını", DÜ'de uygulanan polis
baskısının en basiti olarak nitelıyor.
Acar. "Bu olay üniversitemizde ve bölge-
de seyahat özgürlüğünün bile polis kont-
rolünde gerçekleştiğinin bir göstergesi-
dir" diyor.
"Hükümetin şeffaflık politikası Gü-
neydoğu'ya yansımadı mı, yansıdı da
yoksa biz mi bunu algılayamıyoruz" diye
soran Acar, konuşmasını sürdürüyor:
"Üniversitemizin sorunlan Güneydo-
ğu'nun sorunlanndan ayırt edilemez.
Kürt öğrenciler, kendilerini toplumsal
olarak ifade edememenin ezikliğini yaşı-
yor. Kürt halkımn sanatsal ve kültürel
gecmişiyle ilgili üniversitede yapacağımız
en küçük bir çalışma bile polislerin sert
baskısına neden oluyor. Ârdından gö-
zaltılar başlıyor. Bizim için önemli olan
toplumun mutluluğudur. Bu mutluluk
da Kürt ve Türk halkının kardeşliğinden
geçer. bu kardeşliğin temelinde de gönül-
lü birlikteliğin olması gerekir."
HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE DÜNYA'DA
ÇALIŞANLARIN
Uevlet Bakanlığı Meteorotoji
Genel Müdûriüğû nden ahnan
bilgıye göre bûtûn bötgeler
parcalı az buluflt Marmara'nın
gûneyı, Iç Ege, Akdenız, Iç
Anadolu ile Batı ve Orta Kara-
denız'in ıç kesımlen yağışlı ge-
çecek Hava Sıcaklığı Dejtş-
meyecek Rüzgâr Güney ve
batı, yurdun kuzey kesımlenn-
de kuzey ve dogu yönlerden
hafif. ara sıra orta kuvvette. yagış anında kuvvetlı olarak esecek Denızlerde. Doğu Ka-
radenız'de gündoğusu ve poyraz, Akdenız'de gûnbatısı ve lodos, dijer denızterimızde
yıkjız ve poyrazdan saatte 10-12 denız rmli hızla esecek Van GöKJ'nde hava az bukjtlu
ve açık geçecek
* * tMikJilu yjjmurtu SBt
'a
örtı A-*;* B-bulullu G güneş* K-lartı S-ssh Y-yaOmurtu
SORULARI/SORUNLARI
YHJV1AZ ŞİPAL
"Insan varlığının kutsallıgı"
Sıkça oluşan iş kazaları, bir anlamda ülkemizde insan yaşa-
mına verilen değerin de simgesidir.
Alınması gereken önlemlerin zamanında aünmamasımn be-
delini insanlarımız kanlanyla, canlanyla ödemektedir.
Hemen her gün örneklerini gördüğümüz bu ölümcül kaza-
ların bir gün son bulmasını yürekten dilerken, gereken önlem-
lerin zaman yitirmeden alınması gerektiğini de vurgulayarak
sözü Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay'a bırakalım.
"Gerçekten: Bütün devletlerin ilk görevi, kişilerin canlannı,
sağlıklarını özellikle başka kişiler yüzünden doğacak her teh-
likeden korumaktır. Devletler bu ödevlerini hukuk aJanında ce-
za veya tazminat gibi yaptırımlar öngörerek yerine
getirmektedirler.
İşin özüne bakıhrsa, hukukça korunması gerekli en büyük
değerin, insan canı, insan sağbğı olduğu konusunda görüş birliği
vardır.
Hukuk kurallarının gerek konuluşlarında gerekse yorumla-
nnda insan canı ve sağlığının en yüksek ve en önemli değer ol-
duğu yolundaki bu temel ilkenin gözönünde tutulması
zorunludur.
Birtakım işverenlerin ceza yaptırımlan karşısında yeterince
uyanık davranmayıp iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin ilkel ted-
birleri bile savsadıkları, idarece yapılan denetimlerin dahi bu
konuda etkili olmadığı gözönünde tutulunca, böyle bir kura-
lm hakhhğı daha güzel belirmektedir.
Toplumsal devlet, güçsüzleri, güclüler karşısında koruyarak
gerçek eşitliği sağlamakla yükümlü devlet demektir. Genellik-
le toplum yaşammda ve özellikle sanayi toplumu olmuş ya da
olma yoluna girmiş toplumların yaşammda işverenler güçlü,
işçiler ise güçsüz kişiler sayılır. (...)
(Anayasa Mahkemesi)
"Çalışan insanın beden ve ruh tamlığının korunması ve özel-
likle işyerinde yaşamın güven altına alınması için yararlı her
önlem, gerektirdiği gider ve zahmet ne olursa olsun, işverenin
"koruma tedbiri alma" ödevi çevresine girer. İnsan varlığının
kutsallığı para ve zahmetin çok yücesinde oluşu, bu yönü ye-
terince açıklayacak niteliktedir. Anılan ödevin, yalnızca işin yü-
rütümü ile ilgili "iş güvenliği" kavramı ile sınırlandınlması
görüşü insana üretim aracı gözü ile bakıldığı, bir aletten farklı
görülmediği sonucunu vermesi yönünden de isabetli kabul edi-
lemez. (...)
(Yargıtay 10. Hukuk Dairesi)
En büyük değerin insan olduğuna inanmak, bu nedenie de
insana ilişkin her turlu hak ve yukümlülüklerin yanında yer al-
mak en doğal gore\dır.