27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 4 MAYIS1992 PAZARTESİ 16 BİZ BİZE ERDAL ATABEK Adalet!. Los Angeles karıştı. "Melekler" kenti-Los Angeies'ın anlamı budur- şeytan oyununa gelmış gibi kana ve ateşe boğuldu. Dört polisin -elbette beyaz- sopalarla dövdüğü birine-elbettesiyah- yaptıkları işin yargılanmasının sonu- cu açıklandı: Polisler suçsuz bulundu. Aslında olayı ama- tör bir kamera rastlantıyla görüntülemeseydi belki duyula- cağı bile yoktu. Ama insanın yüreğinı sızlatan dayak olayı- nın dünya haberlerinde yer alması üzerine saklanması olanaksızlaştı, olay da mahkemelik oldu. Los Angeles kenti karıştı. Siyahlar, bu kararı kabul etmediler, protesto etmek için de beyazlara saldırdılar. Oövülen karaderili arabasından indirilip dövüldüğü için, onlar da beyazları arabalarından indirip dövdüler, beyazların sahip olduğu mağazalara saldırdılar. Amerika'nın resmi sözcüsü "ada- letesaygı duyulmasını, yasalara uyulmasım" istedi. • • • "Adalete saygı duymak" çok önemli bir kavramdır. Ada- let, gerçekten saygı duyulacak bir toplumsal simgedir. Ama adaletin arkasına saklanmış zulmün saygı duyulacak yanı kalmaz. Adalet cübbesinin içine saklanmış kanlı bal- tanın saygı istemeye hakkı yoktur. Adaletin adalet olması bunun için zorunludur. Adaletin simgesi olan kadının göz- lerinin bağlı olması, yargılananların kim olduklarına, top- lumdaki yerlerine, güçlerine bakılmadan karar verilmesi- ni simgeler. Ama adaletin gözünü bağlayıp arkadan kumandayla yönetirseniz, ona saygı beklemeye hakkınız kalmaz. Şimdi düşünelim, eğer bu olayda dövenler dört siyah, dövülen de beyaz olsaydı. yargının kararı gene böyle mı olurdu? Ben "hayır" diyorum, "hayır" diyenlerin de bizde olsgn, dünyada olsun çok olduğuna inanıyorum. Böylesi- ne olayların, gerçeğinden saptırılmış kararların, sadece görüntüsü "adalet" olan bir çerçeve nedeniyle saygı gör- mesi beklenebilir mi? Elbette olayın bu yanı, siyahların tepkilerini yakıp yık- mayla, beyazları dövmeyle göstermelerini haklı çıkarmaz. Anlamlı bir atasözümüzün deyişiyle "kanı kanla değil, suyla yıkamak gerekir." Şimdi belkı de olayın başlangıcı unutulacak, siyahların şiddete başvurarak gösterdikleri tepkiler ortada görünecektır. Kıtlesel tepkilerin daha so- ğukkanlı değerlendirilmesi için zamanın geçmesi gerekir. Ama hiç unutulmaması gereken gerçek, insan haklarının ayaklar altına alınmasının saklanacak yanı olmadığıdır. • • • "insan haklan", günümüz dünyasında önemi giderek artan, küçülen dünyamızda yaşayan herkesin giderek da- ha çok paylaştığı ortak bir insanlık değerı. Güçlünün "suç- lu olma hakkı ", geçmış yüzyıllarda olduğu gibi kayıtsızlikla karşılanmıyor, tersine tepkiyle karşılanıyor. Bu olayın bize de düşündürtmesi gereken çok konu var. 12 Eylül döneminde insan haklarının çiğnenişini yaşama- dık mı? 12 Mart'ta, daha öncelerde de, bugünlerımizde de insan hak'ır'ının ayaklar altına alınışını görmedik mi, yaşa- madık mı, yaşamıyor muyuz? Güneydoğu'da yaşananların Kürt kimliği mi, feodal yapı mı tartışmalarının ötesınde çok önemli bir "insan haklan sorunu" olduğunu görmezden gelebilir miyiz? Bunu öne sürenlere kızmak yerine, kendi içimize bakmanın doğru olduğunu anlamazdan gelerek ne kadar rahat olabiliriz? "Benden olana başka", "benden olmayana başka" öl- çüler koyarak bakmanın, görmenin, davranmanın utancını ne önleyebilir k° 'Önce insan' demek, önce insan olmakla başlar... 60 YIL ONCE Cumhuriyet Fenerbahçe stadı açılıyor 4MAYIS1932 Kadıköy'ünde Fenerbahçe kulübünün yaptırmakta olduğu stadyomun inşaatı on güne kadar biteceklir. Bu inşaat hitam bulduktan sonra sabık Ünyon kulüpyepyeni bir şekil alacak. tanınmıyacak bir hale gelecektir. Burada muntazam ve her türlü konforu havi ve birçok Avrupa stadyomlanndan farksız mükemmel bir stat meydana gelecektir. Şehrimizde bulunmakta olan Saracoğlu Şükrii Bey iki gün evvel Fenerbahçe stadyomunu gezmiştir. Ötedenberi spor hareketlerile çok y akından ve ciddi bir sürette alâkadar olan Şükrii Bey, buradaki yeni tesisatı pek ziyade beğenmiş, Fenerbahçe kulübünün bu temiz ve güzel eserini tekrar tekrar takdir etmiştir. Fenerbahçe stadyomunun futbol sahasına çayır ekilmiş ve çayırlann büyümesi için burada futbol faaliyeti muvakkaten tatil edilmiştir. Duş mahalli, tribünler ve ana duvarlann inşaatı da bitmek üzeredir. Asri bir stadyom haline inkılâp eden bu stadın küşat resmi 13 mayısta yapılacaktır. Ogün Yunan Enosis takımile futbol maçı yapılacağı gibi, Yunan atletlerile de atletizm müsabakalan yapılacak, bu suretle yeni stadyom bir ecnebi temasile açılmış olacaktır, Fenerbahçe kulübünün, kendi mesaisile böyle güzel bir stat meydana getirmesi çok şayanı takdirdir. 30 YIL ONCE Cumhuriyet Cezayir'de açlık 4 MAYIS 1962 Dün Cezayir'in muhtelif yerlerinde ve özellikle Cezayir şehrinde yapılan suikastlar şimdiye kadar kaydedilmemiş bir sayıda olmuş ve bir gün içindeki ölü sayısı 110'u, yaralı sayısıda 147'yibulmuştur. Ölenlerin 104'ümüslüman,6'sı Avrupah, yaralananlann 144'üMüslüman, 3'ü Avrupaüdır. Bu suikastlar hakkında şu bilgiler verilmektedir: Cezayir şehrinde 44 suikast, 98 ölü (92'si Müslüman), 140 yaralı (138'i Müslüman). Bu suikastlardan biri bir otomobile yerleştirilmiş bir bomba ile yapılmış ve yalnız bu bombanın infilakı 62 kişinin ölümüne, 110 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. Cezayir şehrindeki dünkü ölü ve yaralı sayısının daha yüksek olmasının da ihtimali vardır. Zira dün sabah St. Eugene mahallesinde açılan ateşten ölen ve yaralananlarda olmuştur. Olay yerinde 49 mermi kovanı bulunmuşsa da ölü ve yaralı Müslüman mahallesine götürüldüğünden bunlann sayısı hakkında bir fikiredinilememiştir. Dün Cezayir şehrinden sonra geniş ölçüde şiddet hareketlerine sahne olan yer Oran şehri olmuştur. Burada 12 Müslüman ölmüş veFsı Müslüman olmak üzere 7 kişi yaralanmıştır. Öte yandan dün Cezayir şehrinde 3 ve Oran şehrinde 1 infılak olmuştur. Yine dün Cezayir şehrinde silahla üç soygun yapılmıştır. Bu soygunlarda haydutlar 150.000yeni Fransız Frankı alıp kaçmışlardır. Seçkin bir gazetenin abone servisinde çalışacak universite öğrencisi dinamik gençler aranıyor. Tel: 252 72 00/4 ÜMİT GÜLEÇ Söz üniversitede Tarbşma YÖK'ün dışuıataşırdmalı• Rektörler dışındaki geniş kesimlerin görüşlerinin ortaya konulmasıve özellikle parlamentoya iletil- mesi zorunludur. Milli Eğitim Bakanlığı, kapsamlı bir tartışmanın koşullanm yaratmak konusunda öncü olabilir. Öte yandan, çeşitli kentlerde ve üni- versitelerde görev yapan öğretim elemanlannın gi- rişimleri de tartışma- sürecini başlatabilir, yay- gınlaştırabilir. BURHAN ŞENATALAR çıkartmayı gerçekten istiyor mu, yoksa açıklamadığı başka bir strateji mi izliyor? Ornegin kontenjanlar ve yeni üniversi- teler konusunu halledene ka- Üniversite Yasası ile ilgili tartışmalann bugün ulaştığı noktada en çok sorulan soru şu: Hükümet aslında ne yap- dar yasayı geciktirmeyi mi ka- mak istiyor? Yasayı, rektör ve rarlaşürdı? Bu konuda (açık ya dekanlann atanmasından önce da örtük) bir pazarlık mı var? Anayasanın üniversitelerle ilgi- li olarak cumhurbaşkanına verdiği yetkileri daraltıp hükü- metin etki alanını arttıracak bir strateji mi izleniyor? Bu gibi sorular, kuşkusuz, hükümetin üniversitelerdeki itibannı zayıflatıyor, bu gidişle daha da zayıflatacak. Hükü- metin universite sorununa bu- güne kadarki yaklaşımı hayli çelişkili oldu. Birinci aşamada, yani seçim öncesinde SHP'nin de, DYP'nin de yapüklan be- yanlar çok netti. YÖK düzeni değiştirilecek, üniversite özerk- liği gerçekleştirilecekti. lkinci aşamada, yani koalisyon pro- tokolünde ve hükümet prog- ramında .aynı yakJaşım yine- lendi. Üçüncü aşamada Milli Eğitim Bakanı, çeşitli çevrele- rin görüşlerini alarak bir taslak hazırlattı ve şubat başında tas- lağın hazır olduğunu açıkladı. Ondan sonra çelişkiler başladı. Sayın Başbakan'ın rektörlerle birinci toplantısı ve rektörler- den görüş istemesi tepki çekti. Rektörlerden görüş istemesi ilke olarak yanlış değildi. Gö- reve nasıl gelmiş olurlarsa ol- sunlar, belirli bir birikime sahip olduklan kesindir ve görüşleri- nin sorulmas; doğrudur. Ne var ki göreve geliş biçimleri ve ilişkileri nedeniyle rektörlerin büyük çoğunluğunun YÖK yanbsı görüşler ileri sürecekleri de aynı derecede doğrudur. Dolayısıyla bu görüşlerin üni- versiteleri temsil edemeyeceği ve daha çok savunma niteliğin- de olacağı açıktır. Hükümetin üniversite konu- sundaki adımlan bazı sorunla- ra yol açtı. Birinci sorun za- manlama ile ilgili. Eğer rektör- lerin görüşleri alınacak idiyse, bu adım Milli Eğitim Bakanlığı taslağı hazırlanmadan atıl- malıydı. İkincı sorun hükümetin imajı ile ilgili. Hatalı zamanla- Türkiye'deki üniversiteler, sadece üniversite olma vasıfları bakımından değil, altyapı bakımından da yetersiz. Bu öğrenciler, güzel havanın tadını çıkaımak için dışarda çaiışmayı tercih etmişler, ama çalışacak mekân bulamayanlar çoğunluğu oluştunıyor. ma sonucunda hükümetin ni- yeti ve kararhlığı hakkında kuşkujar, kaygılar ve eleştiriler . arttı. Üçüncü sorun Milli Eği- tim Bakanı'na yapılan "by- ; pass" ile ilgili. Sayın Bakan şu- batta "Taslak hazır" derken ' Sayın Demirel rektörlerle gö- rüşme turlanna başladı ve bu yaklaşımıyla "bv-pass" yönte- - mini Turgut Ozal'dan önce Sayın Toptan'a uygulamış ol- du. Dördüncü sorun görüş alma yöntemine ilişkindi. Rek- törlerin görüşünün alınması ilke olarak yanlış değildi. An- cak bu yoldan yalnız ve yalnız rektörlerin görüşlerinin alın- dığı bilinmeli ve ona göre ek yöntemler uygulanmalıydı. Bu ek yöntemler konusunda akla gelebilecek bir-iki yönte- me değinelim. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı bir özel araşürma kuruluşuna öğretim elemanlannın görüşlerini belir- lemek üzere bir anket yaptıra- bilirdi ve hâlâ da yapürabilir ya da Sayın Başbakan rektörler- den görüş istediğinde bu tür bir anketin yaptınlmasını talep edebilirdi. tkinci bir yöntem olarak ko- nuyla ilgili tüm çevrelerin gö- rüşlerini almak üzere bir "yük- seköğretim kurultayı" top- lanabilirdi. Hasan Celal Gü- zel'in bakanlığı döneminde toplanan Milli Eğitim Şürası ile mart ayında toplanan 1. Ulusal Sağlık Kongresi bu konuda olumlu örneklerdir. Böyle bir kurultayın mayıs sonunda toplanması Yöntem ne olursa olsun, rek- törler dışındaki geniş kesimle- rin görüşlerinin ortaya konul- ması ve özellikle parlamentoya iletilmesi zorunludur. Milli Eğitim Bakanlığı, kapsamlı bir . lartışmanın koşullanm yarat- mak konusunda öncü olabilir. Öte yandan, çeşitli kentlerde ve i'ni\ersitelerde görev yapan öğretim elemanlannın gjrişim- leri de tarüşma sürecini başla- tabilir, yaygmlaştırabiür. Özerklikten yana öğretim ele- manlannın tasanyla ilgili gö- rüşlerini ve bu arada rektörle-. rin raporlannailişkineleştirile- , rini kamuoyuna ve özellikle., Sayın Başbakan başta olmak üzere tüm ilgililere iletmelâri» bir görev olarak gözüküyor. •* Dicle Ünîversitesi, kâtip bile yetiştiremiyor • Kurulduğundan bu yana öğretim görevlisi ihti- yacı bir türlü giderilemeyen DU, 7 fakülte, 8 yükse- kokul, 3 enstitü, 5 araştırma ve uygulama merke- ziyle bir sağlık meslek lisesinden oluşuyor. Uz- manlık sınavlannda Türkiye'deki en başansız öğ- rencileri anndıran tıp fakültesinde sorunun eğitim sisteminden kaynaklandığı öne sürülüyor. DtYARBAKIR (Cumhuri- den oluşuyor. yet)- Türkiye'deki diğerüniyer- Uzmanlık sınavlannda Tür- sitelerde olduğu gibi Dicle Üni- kiye'deki en başansız öğrencile- versitesi'nde de (DÜ) sorunlar ri bünyesinde banndıran tıp fa- diz boyu. Kurulduğundan bu kültesinde sorunun eğitim siste- yana öğretim görevlisi ihtiyacı bir türlü giderilemeyen DU, 7 fakülte, 8 yüksekokul, 3 enstitü, 5 araştırma ve uygulama mer- • keziyle bir sağlık meslek lisesin- minden kaynaklandığı öne sü- rülüyor. Yeni kurulacak olan 14 üniversitenin gereksiz oldu- ğunu savunan tıp fakültesi 2. sınıf öğrencisi Lokman Kılıc, "Önce mevcut üniversiteleri bı- lim yuvasına dönüştürsünler, sonra yeni üniversiteleri kur- sunlar. Üniversitelerin bilim yuvasına dönüştürülmesi ise ancak YÖK'ün kaldınlmasıyla olur" diyor. Mimarhk fakültesi son sınıf öğrencisi Ekrem Bilgin ise üvey evlat muamelesi görmekten yakınıyor: "Fakültemize okul demek için bin şahit ister." Yönetmelikle yasak edil- mesine karşın mimarhk fakül- tesinde derslere öğretim üyesi yokluğundan, çaresiz, araştır- ma görevlileri giriyor. Fakülte- nin dekanı, mimarhkla ilgisi ol- mayan biyokimya profesörü Turiıan Özden. Fakültede ders- ler, bina olmadığı için ancak fen fakültesinde yapılabiliyor. Hu- kuk fakültesinin de mimarlık- tan aşağı kabr yanı yok. Ara- lanndaki tek fark, hukuk fakül- tesinin iki yıl önce kendi bina- sına kavuşmuş olması. Öğretim elemanı sıkıntısı yüzünden hu- kuk fakültesindeki derslere emekli hâkimler, iktisatçılar ve bölüm asistanlan giriyor çoğu kez. Bu yüzden, derslere katıhm çok az oluyor. 2. sınıf öğrencisi Efrail Erbaş, İstanbul Baro Başanı Turgut Kazan'ın geçen yıl gazetelerde çıkan, "Ben, Dicle Hukuk mezununu ya- nımda kâtip olarak bile çalıştır- tnam" biçimindeki açıklaması- na işaret edip "İşte bizim hukuk fakültemiz böyle. Hukukçu de- ğil. kâtip bile mezun edemiyor" diyor. DÜ'de sosyal-kültürel faali- yetler de yok denecek kadar az. Ulaşım büyük sorun. Kentin 18 kilometre uzağındaki kampusa gitmek öğrenciler için adeta iş- kence. Kampustaki öğrencı yurdu ise öğrenciler tarafından "cezaevi" olarak tanımlanıyor. Bir öğrenci, yurtlardaki koşul- lann çok kötü olduğunu, idare ile işbirliği ıçinde olan polislerin sık sık arama yaptığını belirti- yor. DÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Arıtürk ise öğretim elemanı açığını kapatmak için maddi olanak sağlamanın tek başına yeterli olmayacağı kanısında. Artı özendirici önlemler alın- ması gerektiğini vurgulayan Prof. Antürk şunlan söylüyor: Yeni lojman ve sosyal tesis yapılması da çok önemli. En öneralisi, akademik kadro tah- sisi. hastane ve yeni açılan bi- rimler için hiç olmazsa vizeli işçi sayısının arttınlması da acil ih- tiyaçlanmız arasında. Öğrenci- lerin ulaşım probleminin ivedi- • likle çözümü için asgari 12 oto- büs alınması da üniversitemize sağlanacak maddi olanaklara. bağlı." ,• Hasankeyf e gider iken aldı da polisler ERGÜNAKSOY DIYARBAKIR - Dicle Universitesi'ne bağlı çeşitli fakültelerde okuyan kızlı er- kekli 70 öğrenciyi Hasankeyf e götürecek olan otobüs. Batman yönüne doğru yola çıkıyor. 70öğrencinin PKK'ya katılacak- lan yönünde duyum alan sivil polisler ise otobüsün peşi sıra sıkı bir takibe koyulu- yor. Güvenlik güçleri dayanimayıp otobü- sü kent çıkışında durduruyor. Otomatik silahh, çelik yelekli, üç araç dolusu polis, öğrencileri otobüsten indi- rerek kontrolden geçiriyor. Öğrenciler şaşkın. Masum bir şekilde her yıl düzen- ledikleri bu turistik gezinin suç ol- madığıru anlatmaya koyuluyorlar. 70 ki- şiyle Hasankeyfe gidilemeyeceği tezini savunan polisler, "malum kişilerin yaru- na intikal edecekleri" yönünde kuşkulan bulunduğunu öğrencilere "kibar bir şe- kilde" anlatıyor. Öğrenciler de bu kibarlık gösterisi üze- rine polislere Hasankeyf in tarihi ve turis- tik önemini vurgulayan bir söylev çeki- yor. Hasankeyf in korkulacak bir yer ol- • Otomatik silahlı, çelik ye- lekü, üç araç dolusu polis, oğ- rencüeri otobüsten ındirerek kontrolden geçiriyor. Öğrenci- ler şaşkın. Masum bir şekilde her yıl düzenledikleri bu turis- tik gezinin suç olmadığım an- latmaya koyuluyorlar. madığını, her yıl yüzlerce turistin bu ilçeyi ziyaret ettiğini de sözlerine ekliyorlar. Öğrencilerin PKK'nın dağ kadrosuna kaulacaklan yönünde kanıt bulamayan polisler, otobüsü serbest bırakmak zo- runda kalıyor. Ama inanmamış olacaklar ki güzergâh boyundaki güvenlik birimlerini "70 üni- versite öğrencisi Batman yönüne doğru otobüsle gidiyor. Aman dikkatli olun, PKK'nın dağ kadrosuna intikal edebilir- ler. Gözünüzü üstlerinden ayırmayın" diye telsizle uyarmayı da ihmal etmiyor- lar. Polis muhbirinin yanlış ihban sonucu geçen hafta meydana gelen olay DÜ'de günün konusu. Olayı yaşayanlar duyma- yanlara anlatıp kıs İcıs gülüyor. Geziye katılanlardan tıp fakültesi 5. sınıf öğrencisi M. Şalih Acar, "turistik gezi skandalını", DÜ'de uygulanan polis baskısının en basiti olarak nitelıyor. Acar. "Bu olay üniversitemizde ve bölge- de seyahat özgürlüğünün bile polis kont- rolünde gerçekleştiğinin bir göstergesi- dir" diyor. "Hükümetin şeffaflık politikası Gü- neydoğu'ya yansımadı mı, yansıdı da yoksa biz mi bunu algılayamıyoruz" diye soran Acar, konuşmasını sürdürüyor: "Üniversitemizin sorunlan Güneydo- ğu'nun sorunlanndan ayırt edilemez. Kürt öğrenciler, kendilerini toplumsal olarak ifade edememenin ezikliğini yaşı- yor. Kürt halkımn sanatsal ve kültürel gecmişiyle ilgili üniversitede yapacağımız en küçük bir çalışma bile polislerin sert baskısına neden oluyor. Ârdından gö- zaltılar başlıyor. Bizim için önemli olan toplumun mutluluğudur. Bu mutluluk da Kürt ve Türk halkının kardeşliğinden geçer. bu kardeşliğin temelinde de gönül- lü birlikteliğin olması gerekir." HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE DÜNYA'DA ÇALIŞANLARIN Uevlet Bakanlığı Meteorotoji Genel Müdûriüğû nden ahnan bilgıye göre bûtûn bötgeler parcalı az buluflt Marmara'nın gûneyı, Iç Ege, Akdenız, Iç Anadolu ile Batı ve Orta Kara- denız'in ıç kesımlen yağışlı ge- çecek Hava Sıcaklığı Dejtş- meyecek Rüzgâr Güney ve batı, yurdun kuzey kesımlenn- de kuzey ve dogu yönlerden hafif. ara sıra orta kuvvette. yagış anında kuvvetlı olarak esecek Denızlerde. Doğu Ka- radenız'de gündoğusu ve poyraz, Akdenız'de gûnbatısı ve lodos, dijer denızterimızde yıkjız ve poyrazdan saatte 10-12 denız rmli hızla esecek Van GöKJ'nde hava az bukjtlu ve açık geçecek * * tMikJilu yjjmurtu SBt 'a örtı A-*;* B-bulullu G güneş* K-lartı S-ssh Y-yaOmurtu SORULARI/SORUNLARI YHJV1AZ ŞİPAL "Insan varlığının kutsallıgı" Sıkça oluşan iş kazaları, bir anlamda ülkemizde insan yaşa- mına verilen değerin de simgesidir. Alınması gereken önlemlerin zamanında aünmamasımn be- delini insanlarımız kanlanyla, canlanyla ödemektedir. Hemen her gün örneklerini gördüğümüz bu ölümcül kaza- ların bir gün son bulmasını yürekten dilerken, gereken önlem- lerin zaman yitirmeden alınması gerektiğini de vurgulayarak sözü Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay'a bırakalım. "Gerçekten: Bütün devletlerin ilk görevi, kişilerin canlannı, sağlıklarını özellikle başka kişiler yüzünden doğacak her teh- likeden korumaktır. Devletler bu ödevlerini hukuk aJanında ce- za veya tazminat gibi yaptırımlar öngörerek yerine getirmektedirler. İşin özüne bakıhrsa, hukukça korunması gerekli en büyük değerin, insan canı, insan sağbğı olduğu konusunda görüş birliği vardır. Hukuk kurallarının gerek konuluşlarında gerekse yorumla- nnda insan canı ve sağlığının en yüksek ve en önemli değer ol- duğu yolundaki bu temel ilkenin gözönünde tutulması zorunludur. Birtakım işverenlerin ceza yaptırımlan karşısında yeterince uyanık davranmayıp iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin ilkel ted- birleri bile savsadıkları, idarece yapılan denetimlerin dahi bu konuda etkili olmadığı gözönünde tutulunca, böyle bir kura- lm hakhhğı daha güzel belirmektedir. Toplumsal devlet, güçsüzleri, güclüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği sağlamakla yükümlü devlet demektir. Genellik- le toplum yaşammda ve özellikle sanayi toplumu olmuş ya da olma yoluna girmiş toplumların yaşammda işverenler güçlü, işçiler ise güçsüz kişiler sayılır. (...) (Anayasa Mahkemesi) "Çalışan insanın beden ve ruh tamlığının korunması ve özel- likle işyerinde yaşamın güven altına alınması için yararlı her önlem, gerektirdiği gider ve zahmet ne olursa olsun, işverenin "koruma tedbiri alma" ödevi çevresine girer. İnsan varlığının kutsallığı para ve zahmetin çok yücesinde oluşu, bu yönü ye- terince açıklayacak niteliktedir. Anılan ödevin, yalnızca işin yü- rütümü ile ilgili "iş güvenliği" kavramı ile sınırlandınlması görüşü insana üretim aracı gözü ile bakıldığı, bir aletten farklı görülmediği sonucunu vermesi yönünden de isabetli kabul edi- lemez. (...) (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi) En büyük değerin insan olduğuna inanmak, bu nedenie de insana ilişkin her turlu hak ve yukümlülüklerin yanında yer al- mak en doğal gore\dır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle