04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MAV1S1992 PAZAR 12 DIZI-YAZI NailÇakırhan, hem Açıkhava Müzesi'niyapar hem deköy çocuklanna okuma-yazma öğretir Âkıl, Karatepe'de zîrveye çıkü HP Ömörden Kesitlep NAİL VAHDET ÇAKIRHAN: AĞAHANÖDÜLLÜESKİTÜFEK Hazırlayan: ALPAY KABACALI —5— 1950'lerde, Naıl Çakırhan'ın yaşa- mında yeni bır evre açüır. Hiç ılgısinın ve bılgjsinın bulunmadığı inşaat işine gırmek zorunda kahr: 1947'de, Adana Karatepe'de eşi Prof. Halet Çambel'in de katıldığı ar- keolojik kazılar başlatılmış; İö 7. yüzyılda yaşayan Hitit krab Asista- vandas'm sarayının kahnülan ve başka çok değerli buluntular elde edil- miştir. 1952'de, İtalyan arkeologlannın da kaülımıyla, Prof. Halet Çambel resto- rasyon çahşmalanna gınşir. Kazılar- dan çıkanlan yapıtlann korunması gerekmektedir. Bunlar ya başka bir müzeye götüriilecek ya da olduğu yer- de koruma altına ahnacak. Büyük arkeolojik değer taşıyan yüz otuzu aş^ kın buluntu var ortada... Her biri üç-beş ton ağıriığında... Yol da yok... Demek ki, başka bir yere taşmması olanaksız. "En doğrusu, bunlann ol- duğu yerde bırakılması, koruyucu saçaklar altına ahnmasıdır" denıüyor. Bu yöntem büyük para gerektiriyor. Çinİco çatılarla korumayı deniyorlar- sa da, yapılan çaülar ertesı yıl fırünada uçuyor. Kısacası, koruyucu saçaklar yapmaktan başka umar yok... Nail Çakırhan anlaüyor. Ethem Menderes'in gayreti "Halet, Ankara'da uğraştı durdu. Ethem Menderes o sırada Bayındırlık Bakanı olmasaydı, bu işın kolay kolay iistesinden gelinemezdi. O, çatılann yapılması ıçın, kendı bakanlığının büt- ;esinden Milli Eğıtım BakanlığYna 100 bin lira ödenek verdı 1956 yıhnda. 1957'de bu parayla malzeme satın alındı. İşi önce bir müteahhide verdi- ler, müteahhit kaçtı. Halet, uğraşa uğraşa işi son dakikada emanete aldı- rabildi. Bayındırhk Müdürü, 'Biz bunu yürütemeyiz' diyordu. Bense bir projeyi bile okuyamıyordum o zaman. Ama sonunda üzerime almak zorun- da kaldım. Adana'dan, Ankara'dan ustâlar bulundu getiıtıldi. Bu usialarla emaneten saçak inşaaü başladı..." 1957'den 1963'e kadar sürecek ko- ruyucu saçaklar yapımı işine işte böyle giriyor Nail Çakırhan. "Projeleri, avan proje olarak İtal- yan Restorasyon Enstitüsü hazırladı. Bunlann Türkiye şartlanna uygun olarak gerçekleşunlmesinı sağlayacak bir projeyi de mimar Turgut Cansever yapü. Bunuyürütmek de bana kaldı. Kitaplar okuyarak, sorup soruştura- rak, yetişerek, ustalardan görerek yürüttüm. Halet de malzemenin sağ- lanması için çalıştı. Pek çok güçlükîe karşılaşük. Sözgelimi, malzeme geli- yor kamyonlarla, aşağıda bir dere var, yağmur yağınca taşıyor. Oradan ileri gecemiyorsunuz, her taraf çamur. Bi- zim işçiler, Halet de içlerinde, gelen jimentoyu, keresteyi elden ele aktara- rak taşıyorlar.." Yol sorunu, su sorunu, ormanın ko- runması sorunu... Bunlar nice güçlük- ler aşılarak çözümleniyor. Köprü yapılıyor, altı-yedi kilometrebk boru döşenerek su getirtiliyor, çevre köyler de suya kavuşturuluyor. Orman Bölge Şefliğı kurulması sağlaruyor; on tane orman koruma memuru atanıyor. Bunlann evleri ve orman içinde bakım memurlan için binalar yapıbyor. Son- ra müze memurunun evi, kazı evi, bir karakol... Ve köy kızlannın becerileri- nin geliştirilmesini sağlayacak ıkı bölge okulu... Bu arada Adana Karatepe'de, çok değerli buluntulann sergüendiği Ka- ratepe Açıkhava Müzesi ve sitesi de kurulmuş, hızmete açılmıştır... Adana'nın ağalanyla çatışnıa Sıra gelıyor köy çocuklanna okuma-yazma öğretilmesine... "O bölge tepelerle dolu" diyor Nail İ947'de Adana Karatepe'de eşi Prof. Dr. Halet Çambel'in de katıldığı arkeolojik kazılarda çıkan tarihi eserlerin korunması için saçak yapmaya başlayan Nail Vahdet Çakırhan anlatıyor: Her tepede üç-beş ev... Okul yok, okuyan tek kişi yok. Askermektuplarını bile bize okutuyorlar. Okuma yazma kursu açtık. Ben matematik öğrettim. Zeki çocuklardı. Kadirli Kaymakamı Mehmet Can köylüleri özendirerek iş yaptınyordu. Köylü taşı, kireci, kumu getiriyordu. Ustayı devlet veriyor. Böylece bir okul parasıyla üç okul yapılıyor. lüler sırtlannda taşıyor malzemeyi..." Yörede okulsuz köy kalmıyor. Araa ağalann bir bölüğü Mehmet Can'ı can düşmanı bellemışler. 1961 seçimlerin- den sonra kurulan koalisyon hükü- metlerine baskılar yapıyor, Mehmet Can'ı iki kez sûrdürüyorlar. Ama her ikısinde de karar geri ahnıyor. Bunun nedenı, basının bu ışın üzenne gitmesi. O dönemm gazete ve dergi koteksı- yonlan ıncelendiğınde, Yaşar Kernal'- in, llhan Selçuk'un, Yön dergısinin bu konuyu süreklı gündemde tuttuklan, Mehmet Can'ı savunduklan görülür. Olayın Nail Çakırhan'la eşi Halet Çambel'i ilgüendiren bir yönü de var. Okul yapımında, yol yapımında Meh- met Can'la işbirliği içinde olduklan. Mehmet Can'ı savunduklan için onla- ra da yöneliyor ağalann saldınlan... O sırada Mehmet Can görevinden alınmış, yerine yenı bir kaymakam gönderilrniş: InöniTyle görüşme Ula Akyaka'daki Nail Çakırhan Evi'yie 1983'te Ağa Han Mimariık ödûlü kazanan Çakırhan Akyaka'da. 1%1'de Kadirli Kaymakamı olan Mehmet Can, okul yapnrma yüzünden bölgedeki ağaların nefretini kazandı. Bas- kılar yûzünden iki kez sürdürükn Mehmet Can yeniden görevine döndü. 1978 Ecevit hükümetinde Adalet Bakanhğı görevine getirilen Mehmet Can (sokla) tstanbul Sağmakdar Cezaevi'nde mahkûmlann derdini dinliyor. Çakırhan. "Her tepede üç-beş e\... Okul yok, okuyan tek kişı yok. Asker mektuplannı bile bize okutuyorlar. Okuma-yazma kursu açtık. Ben mate- matik öğrettim. Zekı çocuklardı." 27 Mayıs'ı gerçekleştiren subaylann oluşturduğu Mılli Bırhk Komıtesı de okuma-yazma seferberliğıne gınşir. Kadırh Kaymakamı Mehmet Can, canla başla okul, yol yaptırmaktadır. "Köylülen özendirerek iş yaptın- yordu. Diyelim köyün birinde yol ya da okul yapıldı; ötekı köye, 'Yardım edersen seninki de yapılır' dıyor. On- lar da özenerek, taşı, kireci, kumu getiriyor. Ustayı devlet veriyor. Böyle- ce bir okul parasıyla üç okul yapılıyor. Kimı yerlerde yol olmadığından, köy- "Yaşar Kemal'in Teneke adlı kita- bında anlattığı gjbı, daha önceki iönemlerde ağalar. kaymakamlan iürdürmeyı başarmışlar. Duyduk ki jimdı de bır bölüğü bızı taşlamaya ha- arlanmış. O sırada İstanbul'daydık. Halet'in Almanya'ya misafır profesör Dİarak gitmesi gerekiyordu. Kara- tepe'ye gıdıp kitaplannı, notlannı ılmak zorundaydı. Ama dururn cid- di... önce Ankara'ya gidip bunu anla- talım, dedik. İsmet Inönü başbakan, Ecevit çahşma bakanıydı. tnönü, Ha- let'i kabul etti. O da durumu anlattı. Canım ne yapabilirler ki...' diyor. Ha- let, "Sizin kafanıza taş atan zihniyet bize ne yapmaz,' diye cevap veriyor. Tabıi o da doğru ya...' diyor İnönü. özel Kalem Müdürü Necdet Calp'a, İçışlen Bakanı AP'li Ahmet Topa- loğju'na telefon etmesını söylüyor. Ecevit de Adana valisine telefon etti." Adanaya gidip valiyi görüyorlar. Jandarma kumandanını gönderdık, edbıhni aldık" diyor vali. "Siz merak .-tmeyin." "Milli Birlik Komitesi üyesi Sami K.üçûk'ten oradaki üs komutanına ya- almış bir kart almıştık. Gidip komu- tanla da görüştük. 'Durum ciddi' dedi, bız götürelim sizi.' Ciplere bindik. Bir dpte ben, kurmay başkanı, bir de yüz- başı. öteki cıpte Halet, üs komutanı, bir başka yüzbaşı... Kadirli girişinde Vilayet Jandarma Komutanı ile Ka- dirli Jandarma Komutanı yüzbaşı bizi bekbyorlardı. Onlar da bize katıldı. Kadirh'ye gırdık, doğru kaymakamlı- ğa... Güpegündüz bütün dükkânlar kapanmış, ortabkta kimse yok... Meh- met Can'ın yerine gelen kaymakam da ortada görünmüyor. Odasına girdik. Memurlar falan bizim tutuklanacağı- mızı saruyorlar. kapı aralanndan başlannı uzatıp bakıyorlar. Sonra kaymakam bembeyaz bir yüzle geldi. Karatepe'ye gitmek istemedi. Biz, al- baylar, jandarma komutanı falan, hep biriikte yemeğe gittik. Komünizmle Mücadele Derneği'ni yöneten, Top- rak dergisinı çıkaran İlhan Darendeli- oğlu, birtakım kişilerle birlikte hazırbk yapmış. Lokantaya fotoğraf makine- lenyle geldiler. Ama askerleri görünce çekip gjttiler." Karatepe'ye gjdiyorlar. Jandarma karakolu önlem abruş, devriye çıkanl- mış. Onlan getiren komutanlar, "İşi- nızi çabuk bitirin, döneceğiniz günü. saati de bize bildirin" diyorlar. Adana'ya yine komutanlann eşb- ğınde dönüyorlar. Halet Çambel, çağnb olduğu Al- manya'ya gidiyor. Alü ay sonra Karatepe'ye gidiyorlar ki... "Nedense bızim asıldığımızı saru- yormuş herkes. Mezardan çıkmışız gibi bakıyorlardı!'" StRECEK PORTREYTOİ. HALET ÇAMBEL Birçok kazıda imzası var 1916'dadoğdu. Fransa'da arkeolojiöğrenirnigördü. 1940'ta İstanbuİ Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde asistanbğa başladı. 194Tdedoçent, 1960'ta profesör oldu. Anadolu'da pek çok kazı gerçekleşürdı. Bunlardanen önemblen; Adana Karatepe kazılanyla, 1964Dıyarbakır Çayönü kazılandır. 1946'danbu yana surdürdüğü Karatepe kazılannda Hıtıt uygarbğına ait önemb buluntularla Hıtit hiyerogbf yazısının okunmasında büyük katkısı olan yazıtlar ele geçırildı ve burada Türkiye'nin ilk açıkhava müzesi kuruldu. Çayönü kazılannda ıse 9 bın yıl öncesine tanhlenen ve Anadolu'da bugüne değın bılinen en eski köy yerleşim yeri ortaya çıkanldı. Keban Baraj alanının taranması, Aşağı Fırat Projesi'ran oluşturubnası ve sürdürülmesı çahşmalanna da büyük katkıda bulunan Prof. Çambel. TÜBİTAK'a bağb bir Arkeometri Ünitesi'nin kurubnası, tÜ Edebiyat Fakültesi'nde Prehıstorya Laboratuvan kurubnası çalışmalannda da etkin görev aldı. Birçok bıbmsel çabşması yayımlandı. Nail Vahdet Çakırhan ve Halet Çambel İstanbuİ Çataka'daki Nesin Vakfı'nda. Yü 1982. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇ1 Poptekizli Gazeteci Rui... Aradan kaç ay geçti, unuttum gittı; Cumhuriyet'teki olay daha patlak vermemışti; ekim ayının başları olma- It, o zaman sekiz ayı bulmuş Portekizli gazeteci Rui arayalı. Çok ilginç bir öyküsü var da, onun için anlata- cağım.. Portekizli Rui, istanbul'dan anyordu. - Ben, Lizbon'dan geliyorum; adım Rui Ferreira e Sausa, Mustafa Ekmekçi'yle mi konuşuyorum? - Evet! - Sizinle görüşmek istiyorum! - Benimle ne görüşeceksiniz? - Türkiye ıle ılgıli konuşacağım; ben geleyim de anla- tırım sıze! - Orada Cumhuriyet'in merkezi var, onlarla konuştu- nuz mu? - Hayır konuşamadım; ben sizinle konuşmak istiyo- rum. Yarın sabah yola çıkıyorum, akşama Içkale Oteli'nde olacağım. Gelince konuşuruz' - Peki, beni nereden tanıyorsunuz? Kim verdi benim adımı? - Daıly News gazetesinin yıllık almanağından bul- dum Gelince başımdan gecenleri anlatırım! - Gel bakalım' dedim, ne diyeyim? Adam, Lızbonlardan kalkıp gelmiş; "Hayır, ben si- zinle konuşamam, gelmeyin!" mi diyeyim? Gelsin ba- kalım Benimle ne konusacak? Ben politikacı değilim, adamın istediklerine nasıl yanıt veririm? Hangi yetkiy- \e-> Akşam yine bir telefon, bu kez Ankara'dan. Rui -ben ıçımden ona "Ruhi" diyorum, adını unutmayayım, Ru- hi Su'dan belleğimde kalsın diye-. "Ruhi Bey" deyince unutmuyorum... - Ben geldim. Biraz ge£, ama bu akşam nerede bir kadeh bır şey içebilirim? -Otelde bekleyin, ben geliyorum! Gittim, onu aldım. Cumhurıyet Bürosu'nun altındaki "Lıder Restaurant'a götürdüm. Başından gecenleri anlattı İstanbuİ'da konusacak kimseyi bulamamış, bil- gı alacak. - Cumhurıyet'e gitmedinız mi? - Gıttım. üst kata çıkarmadılar! Yazarları sordum, ki- mi yoktu, olanlarla da gorüşemedım. Oradan TGS'ye gittim Orada söylediler, "Sen Ankara'ya Mustafa Ek- mekçı'ye git, onunla konuş!" dediler Daily Nevvs gaze- tesinin 1991 almanağı vardı, orada adınızı buldum. Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin de başkanısınız, öyle değil mı? - Evet, öyle. Bir yandan kafamda tasarlıyorum, bu arkadaşa ben neyapabilirim? - Lıderlerle filan görüşmek ister misiniz? - Ben sizinle görüşmeye, konuşmaya geldim. Siz na- sıl derseniz öyle yapacağım. Sakallı, zeki bır genç. Tuttuğunu kopardığı anlaşılı- yor Bız lokantada otururken, dışarıda polislerin çoklu- ğu gözuneçarptı. Sordu: - Ben şimdi dışarı çıkıp "Kahrolsun polis!" diye bağı- rabılir miyim? - Bağırabilirsin! dedim, ama sonra başına ne gelir bılemem' • O zaman sizde demokrasi yok! -Yoktabii! - Ama Cumhuriyet var! -Var! Ayrıldık, neler yapabileceğimizi sabah kararlaştıra- cağız. Ertesı sabah Rui'yi aldım. DGM'ye gittik. Omzu fo- toğraf makineleriyle doluydu. içeri girmemiz güc ol- madı. Bız, Sadun Bey'le birlikte dinleyici yerine otur- duk, savunman Veli Devecioğlu da bizımle. Rui, bol bol resim çekti Bu arada bizlerı de çekiyordu. O duruşma- da Ismail Beşikçi salıverildi! Rui keyifliydi. Türk gaze- tecilerden çok çalışmış, daha çok fotoğraf çekmişti, Sadun Bey, Rui, birlikte öğle yemeğine "Köşem "e gittik. Orada konuşmayı sürdürdük. Selanik Caddesi'- nin başındaki Ali Uzun Şekercisi'nden armağan şeker- ler aldım ona; çok sevindi: - Karım çok sever bu şekerlerii dedi. O akşam uğur- ladım. Lizbon'dan telefonlar etti; hem teşekkür ediyor hem de Türkiye ile ilgilı yazısının çıktığı "Grande Reporta- gem" dergisini adresime postaladığını bildiriyordu. Daha birkaç kez aradı. "Grande Reportagem" dergisi geldi; oooo, Türkiye'ye altı-yedi sayfa ayrılmıştı. Ismail Beşikçi'nin fotoğrafı, duruşmayı izleyen Sadun Bey'in, Veli Devecioğlu'nun birlikte fotoğrafımız aynı sayfa- daydı. Rui, istanbul'da da boş durmamış, orada halkın yaşamını, camileri, Boğazıçı'ni görüntülemişti. Rui, bana tutumu, davranışıyla ülkeler, insanlar arasında barışı sağlamada gazetecılerın ne büyük görevter üst- lendiklerinı anlattı. Lizbon nire, Ankara nire?.. Kültür Bakanı Fikri Sağlar, bir-iki günlüğüne Is- panya'ya Sevilla Panayırı'na çağırdığında, usuma Por- tekizli gazeteci Rui gelmişti Acaba o da gelemez miydi? Kültür Bakanhğı Dış ilişkiler ve Avrupa Toplulu- ğu İşlerinden Sorumlu Genel Müdür, gazeteci arkada- şım Mithat Sirmen, Lizbon'u arayıp Rui'yle görüştü. Rui: - Çok isterdım Mustafa'yla Sevilla'da buluşmayı, ama Amman'a uçmak zorundayım, hemen gidiyorum! demış. Rui'yle Sevilla'da buluşamadık... BULMACA SOLDAN SACA: 1/ Evlerde şilte, ya- tak, yorgan gibi eş- yaıun konulduğu büyük gömme do- lap. 2/ Bir yanşın belirli uzaklığı kapsayan bölümle- rinden her biri... Bir tanm aracı. 3/ Denizde açığa ya da kıyılara konu- lan küçük feneT... Vahde. 4/ Bilgin... Bir akademik un- vanm kısa yazdışı. 5/ Genellikle Gü- ney Amerika'da üretilen kafeini az, kalitesi yuksek bir kahve cinsi. 6/ "O" eösterme sıfatının eski biçi- mi... ıçine para ya da değerli kâğıt konulan çelik dolap. 7/ Doku te- li... Çöl bölgelerinde yaşayan bir sürüngen türü. 8/ Bir nesnenin uzayda kapladığı yer... Ishal. 9/ Güneydoğudan esen yel. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Sa- çın kuçuk tutamlar biçiminde de- ğişik renklerde boyanmış biçimi... Üst yanı açık boru. 2/ Ja- pon halk türkülerine verilen ad... Alçak enlemlerde esen dü- zenli rüzgâr. 3/ Atlann alınlannda bulunan beyaz leke... Açı- ğa vurulmuş, ortaya dökulmüş. 4/ Iri ve tombul kucak çocu- ğu... Bir nota. 5/ Eskiden hekimlikte kullanılmış bir tür ra- vent. 6/ Bir nota... Bir buçuk dirhem değerinde eski bir ağırbk ölçusu birimi. 7/ Karakter... Kâğıt para. 8/ Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken... Havadaki su buharı. 9/ Kiraya verilerek gelir getiren mülk... Gûreşte bir oyun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle