28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17MAYIS1992PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Univer§iteleriınix». • •Ne terör, ne enflasyon, ne ekonomik sorunlar... Çağdaş eğitim kurulmadıkça, çagdaş bilime, bilimselliğe öncelik verilmedikçe alt edilir. Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR "Bugün Avrupa'nın en özerk üniversiteleri, şimdiki YÖK sistemindeki Türk üniversitele- ridir. -Avrupa buna inanıyor. Yalnızca Av- rupa'nın değil, dünyadaki üniversitelerin ba- şında gelmesi için öneriler yapılıyor." Bu şaşılası sözler, YÖK Başkanı Prof. Doğ- ramacı'ya aittir. Değerli bir bilim adamı (•) bu ifadeler için "kendine, ulusuna hatta uy- garlığa böyle bir saygısızlığın. tüm Türk üni- versitelerinin üzerinde kalmasını hazmedemi- yorum" diye tepkilerini dile getiriyor. Gerçek- ten biz de bu sözleri sarfeden kişinin amacı Türk üniversiteleri, onun mensuplan ve ka- muoyu ile alay etmek değilse, bunu niteleye- bilmek için en uygun deyimin ancak "boş övünme" olabileceğini düşünüyoruz. Aynca yazık ki bu beyan, yöneticilerini çoğunlukla seçimle işbaşına getiren (**) Avrupa üniversi- telerine iftirayı da içermektedir. Altı aydan beri işbaşında bulunan koalis- yon hükürhetinin, üniversitelerimiz ve 11 yıl- dan beri yürürlükte bulunan YÖK sistemiyle ilgili doğru ve gerçekçi saptamalar yaptığına lanık olduk. Doğaldır ki bunlar üniversite çevrelerinde sevinçle karşılanmış, yıllardır çok yönlü çöküntüye uğratılan Türk üniversi- telerinin, büyük kayıplann ardından çağdaş bir anlayışla yeniden yapılanacağı umutlannı yaratmıştır. Sayın Milli Eğitim Bakanı ile ya- pılan görüşmelerde edinilen izlenimler de bunu desteklemiştir. Bu temaslar özerk, çağ- daş, dernokratik üniversiteyi öteden beri sa- vunan Öğretim Üyeleri Derneklerinde, bu doğrultudaki önerilerin olumlu karşılanacağı ve sonuçlandınlacağı inananı ve umudunu uyandırmıştır. Hükümetin, üniversiteler için öngördüğü reformlan gerçekleştirebilmesi amacı ile baş- bakanın YOK savunucusu rektörlerle işbirli- ği içinde görünmesi elbette kaygı verici, umut kırıcı olmuştur. Atanmış sayın rektörlerimi- zin bir ikisi dışında reformdan yana olmadık- lan ve büyük çapta Prof. Doğramaa'nın ıs- rarla, inatla ileri sürdüğü statükocu, başka bir deyimle kendi düzenlerini koruyucu, görüşle- ri paylaştıklan bilinmektedir. Basında bugün- lerde açıklanan başbakana sunduklan öneri- ler de çoğunlukla bunun doğal sonucu olarak YÖK'çü görüşlerin yineîenmesi niteliğinde- dir. Rektörler, atanmış yöneticilerdir ve her- halde hiç kimse onlann bu görüşleri ile üni- versiteyi temsil ettiklerini söyleyemez. Sayın Başbakanın da bunun bilincinde olduğundan kuşku duymuyoruz. Sayın rektörlerin çoğunluğu, son açıklama- lan ile YÖK yandaşlığındaki tutarhlıklannı göstermişler, ancak demokratikleşme süreci- ne girmiş bulunan ülkemizde çağdaşlaşma ve özerkleşme özlemi içinde bulunan üniversite- lerimiz içinde asla bir yerleri ve rolleri olama- yacağını bir kez daha açıkça ortaya koymuş- lardır. Değişen, gelişen Türkiye'de ve onun üniversitelerinde Doğramaa anlayışına artık yer olamaz. Yıllardır Doğramaa ve yandaşla- nnın büyük desteği ile bir çıkmaza itilrhiş ve degerli bir öğretim üyesi tarafından (**) "Üniversitesizliğin toplum açısından sonuçla- n deneyinin yaşandığı bir dönem" olarak ni- telenen son 10 yılın üniversiteleri, daha fazla vakit kaybetmeden silkinmeli ve üstlerindeki ölü toprağını atarak bugün önlerine çıkan fır- satı değerlendirmelidirler. Türk toplumu meslek okulundan farklı, ondan çok öte bir kunım olması gereken ger- çek üniversiyete kavuşmahdır. Tarumı yanhş yapılan, hedefı yanhş seçilen, üstelik bu yan- lışlıkjan içeren yasalara mahkûm edilen Yük- sek Öğretim Kurumlanmız, çağdaş üniversite anlayışına uygun bir niteliğe kavuşturulmalı- dır. Böyle bir anlayış, siyasal iktidan yüksek öğretimde olanaklan, koşullan, kaliteyi göz ardı ederek okullaşmayı arttırmayı başlıca he- def haline getirmekten alıkoyacaktır. Bir ül- kede düşünülebilecek en önemli yatınmıfi, insan yatınmının yapıklığı bu üst kurumlarda kalite kaygısı bir yana konulamaz. Üniversite önüne yığılmış gençler için bir çözge (çare) bulmak elbette önceliği olan bir sorundur ama bu gençleri, tabelalanndan başka hiçbir şeyi üniversite sayılamayacak kurumlarda eğıtmek de çözüm olarak sunulamaz. Bu açıkça halkı aldatmak olur. Bugün sayılan 15'ten 19'a çıkanlan yeni üniversitelerle yük- sek öğretimdeki okullaşma sorununu aşaca- ğımızı sanmak gerçekçilikten iyice uzaklaş- mak olur. Bizce halkın niteliğj (kaliteyi), yetiş- me koşullannı hiç umursamadan, çocuklan- nın sadece diploma edinme olanağına kavuşmasından mutluluk ve minnettarlık du- yacağını düşünmek de büyük bir yanılgıdır. Ülkemizde işsiz, dalı ile ilgili olmayan işler yapmaya zorlanan mutsuz, doyumsuz binler- ce üniversite mezunu olduğunu görmezlikten gelebilir miyiz? Bugün böylesine övülen ser- best piyasa ekonomisinin rekabet ortamında yetersiz bir eğitimle diploma alan bir meslek mensubu nasıl başanlı olabilecek, yaşamını nasıl sürdürebilecektir? Bugünkü taşra üniversitelerinin, yöneticile- ri tarafından yazık ki yeterince açığa vurul- mayan, belki de yeterince umursanmayan büyük yoksunlukJan, büyük sorunlan vardır. Yıllardır çözümlenemeyen bu sorunlar, bü- tün ağırlığı ile ortadayken yeni 19 üniversite bu ağırlığı arttırmaktan başka ne işe yaraya- bilir. Söz konusu yoksunluklann ve sorunla- nn bugün gelişmiş diye nitelediğimiz üniversi- telerimize de büyük çapta yansıdığını, YÖK yandaşlan dışında kimse yadsımıyor. Yalnız taşra üniversiteleri değil gelişmiş sayılan üni- versiteler de önemle ele alınmayı bekliyorlar. Enflasyonun kolay kolay düşürülemeyeceği- ni, terörün hakkından kısa zamanda geline- meyeceğini halka açıklamak durumunda kalan siyasal güç, neden üniversite açmanm da öyle kolay bir şey olmadığını halktan gizle- mek zorunda olsun. Açık yüreklihkle bu zor- luklan ortaya koymak daha inandına olmaz rru? Türk üniversiteleri çok ama çok ciddi bir durumdadırlar. Son 10 yılda bu kurumlan- mız çok yara alrruş ve kuşaklar boyu giderile- meyecek kayıplara uğramıştır. Sonuç Yineleyelim: Bir ülkenin en önemli yatınm- lannın yapıldığj, bilimsel bilginin üretildiği ve yığınlara ulaştınldığı, bunun yanı sıra özgürce düşünen, araştıran, soru soran, doğruyu ara- yan, yaratıa, kişilikli insanlann yetişmesini beklediğjnıiz kurumlar olması gereken üni- versitelerimizin, yeniden yapılanmaya gerek- sirümi var. Sorun, yalnızca yöneticilerin se- çimle işbaşına gelmesinden ibaret değildir, bundan çok daha büyüktür ve çok daha de- rindedir. Sorunu bu derinlikte ele almak bü- yük emek, büyük özen, bilgi ve sevgiyi gerek- tiriyor. Yıllardır sessiz bırakılmış susturulmuş üniversitelerin mensuplan, kurtancılar bekle- mekten vazgeçerek olanca enerjileri ve tüm heyecanlan ile bu sürece katılmalıdırlar. Enf- lasyondan, terörden doğal ve doğal sayılamaya- cak afetlerden bunalmış siyasal iktidann gözünde de üniversite hiçbir zaman ikinci pla- na itilmemeli, tersine sürekli olarak gündem- de tutularak ona öncelik tanınmalıdır. Ne terör, ne enflasyon, ne ekonomik sorunlar... Çağdaş eğitim kurulmadıkça, çağdaş bilime, bilimselliğe öncelik verilmedikçe alt edilir. l*ı Prof. Hasan Yazıcı, Bilim Teknik: 4 Nisan 1992 özel Say\. (••) Prof. YJmaz Esmer Bilim Teknik: 4 Nisan 1992 özelSayı. ARADABIR Prof. Dr. YAKUP KEPENEK "Mandela" Uayı_ Afrika Ulusal Konseyi Başkanı Nelson Mandela'nın bu yıl kendisine verilmesi kararlaştırılmış bulunan Atatürk Barış ödülü'nü reddettiğini açıklaması, ulusal benliğimizi derinden yaralamış bulunuyor. Bu olayın nedenlerinin irdelenmesi ve buradan geleceğe dönük dersler çıkarılması çok büyük bir önem taşıyor. Atatürk Barış Odülü, salt adına bakıldığında, daha dogrusu soyut düzlemde, gerçekten saygın bir girişim- dir. Ancak ödülün hangi koşullarda oluştuğu ve bugü- ne dek kimlere verildiğine bakılırsa durum bambaşka bir nitelik kazanıyor. Atatürk Barış Odülü, bilindiği gibi 12 Eylül rejimi tarafından konuldu ve bu yıla kadar o anlayış çerçevesinde verildi. llk ödülün, NATO'nun es- ki genel sekreteri Luns'a, geçen yılın ödülünün de Kenan Evren'e verilmiş olması bu konuda yeterince bilgi veriyor; Luns'u dünya kamuoyu, Evren'i de Türki- ye kamuoyu çok iyi tanıyor. ömrünü Afrika halklarının ye özellikle Güney Afrika siyahlarının kurtuluşuna, ırk aynmcılığının sona ermesine adayan bir kişiden, bir askeri baskı rejiminin başlattığı bir odülü alması nasıl beklenirdi? Bu noktada, Demirel hükümetinin bir yanılgısını ya da yanlışı gündeme geliyor! Hükümet, programının uy- gulanmasında ve özellikle büyük ölçüde kendini ada- dığı "demokratikleşme" sürecinde, 12 Eylül rejiminin kurumları ve kadrolarıyla yol almak istiyor. Ve doğal olarak bu tür durumlarla karşılaşıyor. Hiç kuşkusuz hükümetin karışması olmasa, Atatürk Barış ödülü'nü veren kurul bu yıl için Mandela'yı seçmeyecekti. Ancak bu durum, sonucun olumsuz olmasını engellemeye yetmiyor. 12 Eylül rejiminin kurumlarıyla çalışma öbür alanlarda da görülüyor. Hükümet, örneğin özerk üni- versiteyi YÖK ile gerçekleştirme gibi bir tırtum takına- biliyor. örnekler çoğaltılabilir. Ancak durum çok açık- tır 12 Eylül kurumlarıyla demokratikleşme sağlarfr maz. Bunu beklemek eşyanın doğasına terstir. Mandela olayı, ikinci olarak, en büyük toplumsal eksikliklerimizden birinin su yüzüne çıkmasını sağlı- yor. Bu eksik, kurumlaşmanın yetersizliğidir. Gerçek- ten Atatürk döneminin yorumlanmasında gözardı edi- len, o dönemin çagdaş cumhuriyetin en temel kurum- larının oluşturulması dönemi olduğudur. Yargıdan yönetime, üniversiteden sağlığa hemen her konuda kurumsal yenileşme, Atatürk döneminin en önde gelen niteliğidir. Daha sonraki yıllarda çağdaş kurumların nasıl yozlaştınldığı, yok edildiği ve yerlerine yenileri- nin konulamadığı bilinmektedir. 12 Eylül yıkımcılart, Atatürk'ün kurduğu Dil ve Tarih Kurumlarını yok etme- selerdi, Türkiye'nin, Sovyetler Birliği'nin dağılmasın- dan sonra özgürleşen Türk cumhuriyetleriyle olan iliş- kileri çok daha sağlıklı bir biçimde gelişmez miydi? Türkiye'nin gündeminde önemli sorunlar vardır. Bu sorunlarm çözümünde gerekli önkoşul, olmazsa ol- maz öğe, demokratik kuruluşların oluşturulmasıdır. Türkiye hemen her alanda, çağın gereklerine uygun kurumlaşmayı gerçekleştirmek ve bunların demokra- tik ilkelere göre işlemesini sağlamak zorundadır. Dev- let yapısının A'dan Z'ye demokrasinin işleyişi doğrul- tusunda yeniden düzenlenmesi ve bunun değişik toplum kesimlerinin yine demokratik örgütJeriyle ta- mamlanması en güncel sorunlardan biridir. özetle, Mandela olayı, iki açıdan ders çıkarılabile- cek bir olaydır. Birincisi, faşizan kurumlarla demokra- sinin işlemeyeceğidir: Ikincisi de Türkiye'nin demok- ratik kurumlaşma sürecine girme zorunda (zorunlulu- ğunda) olduğudur. Mandela'nın "şamarının", kendisinin de açıkladığı gibi Atatürk ile bir ilgisi yoktur; bu, 12 Eylül baskı reji- mine karşı indirilen bir cJemokrasi tokatıdır. Dileriz, yeterince uyarıcı olur. OZAN »NHEVt Cumhuriyet Kitap Kulubü OKURA DESTEK KAMPANYASI İNDİRİM! %15-%50 31 Mayıs 1992'ye kadar bütün kitaplarda Cumhuriyet Kitap Kulübü Bandırma Temsilciliği OZAN SANATEVI, Müikübey Işhanı, Kat. 1 No: 57 Bandırma-Tel: 36770 İSTANBUL TEKNtK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN 3614 sayılı diploması kaybolan üniversitemiz inşaat fakültesi 1956-1957 haziran dönemi mezunlanndn Yük.Müh. H.YUksel Ya- vuz'a duplicat diploma verilecegi, bu husustaki yönetmeliğin 6. mad- desi uyarınca ilan olunur. Basın: 27613 Şirketimiz MD-83 tip 49442 S/N/U uçaga ait 822 sayüı uçuşa elverişlilik sertinkası zayi edilmiştİT. HükümsUzdür. TUR A VRUPA HAVAYOLLARI KOCAELİ BİRİNCİ SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo:1991 380 Davacı Mehmet Mete Donduran vekili Av. Orhan Dizman tarafın- dan mahkememize açılan veraset davası nedenı ile, muris Şükrü Parlatıcf nın vefat ettığini müvek- kili davacı lehine vasiyetnamesi bulunduğunu ve müvekkilinin Şükrü Parlatıa'nın mirasçısı ol- duğunu. buna göre veraset belgesı verilmesini istediğını bildirmiş olup mahkememizce yapılan du- ruşma sonunda: Bursa ili Mudanya ilçesi Ha- sanbey mahallesi cilt 006,02 sayfa 66 hane 153'de nüfusa kayıtlı Na- zif ile Zöhre'den olma 1339 D.lu Şükrü Parlatıcı'nın 6.8.1988 tari- hinde vefat ettiği ve Almanya Völklingon Mahkemesi'nin 10.8. 1990 tarih ve 4 IV 274,88 evrak nolu ve 1019 1988 sa>a ile açıkla- nan vasiyetnamesinde mirascı olarak Mehmet Mete Donduran'ı gösterdığı ve mahkemece vasiyet- name okunduğu ve vasıyetname de kanuni mirasçılara usulüne uy- gun ilanen tebliğ edildiği ve miras- cılar tarafından herhangi bir itiraz vuku bulmadığı anlaşıîmış olup, muris Şükrü Parlatıa'nın mahsup mirasçısı olarak MEHMET ME- TE DONDURAN'ın tayin edil- diğinin belirlenmesine ve bu şekil- de verasetin subutuna itirazı ve temyijd kabil olmak üzere karar verilmiştir. lş bu karann ilan tarihinden iti- baren 8 gün zarfında itiraz ve tem- yiz edilmediği takdirde karann kesinleşeceği tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 47618 KADIKÖY 2. ASLİYE HUKUK HÂKtMLtĞİ'NDEN Davacı Kadıköy Belediye Baş- kanhğı vekili Av. Hamit Cem Hondu tarafından davalılar Meü- ha Türkan Ogül vs. aleyhine açı- lan kamulaştırma davasının yapı- lan yargılaması sonunda: KARAR: Gerekçesi izah edil- diği üzere. Kadıköy Osmanağa mahallesi Hasırcıbaşı tapusunun pafta 10 ada 8 parsel 43, 62 ve 91 no.lu parsellerin ekli istimlak ev- rakı müsbitesine göre 24.5.1972 tarihli 1 500 ötçekü imar plamna göre yaya yoluna kısmen bırakıl- ması sonucu imar planına dayanı- larak Kadıköy Belediye Encü- menfnin 14.12'.1989 tarih 115,15 sayılı encümen kararı ile istimlak edilip bedelinin malikleri adına Kadıkö> Ziraat Bankası'nın 2178 no.lu hesabına bloke edildiğinden ve davalı maliklerin Kadıköy Be- lediyesi adına kısmi istimlake ko- nu olan yerin tapu intikal işlemini yaptırmadıklanndan 2942 sayıb Kamulaştırma Yasası'nın 17. maddesi gereğince dava konusu Hasırcıbaşı tapusunun pafta 10 ada 8 parsel 43,62 ve 91 no.lu par- sellerden sırasıyla 43 no.lu parsel- den 9 m2. 62 no.lu parselden 126 m2. ve 91 no.lu parselden de 13 m2.'lik alan kısmının malikleri adına tapu kaydının iptali ile Ka- dıköy Betediyesi adına tapuya tes- ciline; ve yol olarak terkinine, Yapılacak tescil ve terkin işle- minde istimlak evrakı müsbitesi- nin esas alınmasına, peşin harcın mahsubuna, bakiye kalan 113.400 TL nisbi harcın davaa belediyeden tahsiüne, masrafiann davacı belediye üzerinde bırakıl- masına, Davaa Kadıköy Belediyesi ve- kili Av. Hamit Cem Hondunun yüzünde davalılann yokluğunda Yargjtay yolu açık olmak üzere verilen karar birtakım davalılara tebliğ edilemediği gibi duruşma gününün de bu şekilde ilanen teb- liğine karar verilmiş olduğundan davahlar Meliha Türkan Orgül- Yüksel Bolel-Lütfıye Bego-Nuri Erus Siner-Vasfıye Siner-Gülsen Durmaz ve Fatma Müzehher Baykal'a gazetenin ilanından son- ra başlayacak olan 7 günlük süre- nin dolmasından sonra 15 günlük kesin süre içerisinde Yargıtay'a başyurulmadığı takdirde Tebligat Kanununun 28-29-30 ve 31. maddelen gereğince kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 5699 Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nden mezuniyet belgesini kaybettim. Hükümsüzdür. ALİ DUMAN PENCERE BKıtavuzu Çağdaşlık, yerinde durmayan, sürekli değişen, ele avu- ca sığmaz bir sözcük... Buğday eskiden kol gücüyle öğütülürdü. Su ya da rüz-( gâr değirmeni bulununca, köleler sabahtan akşama kos-; koca değirmen taşını çevirmekten kurtuldular. O dönem- lerde çağdaşlık, su ya da rüzgâr değirmeninin kanatların- dadır. Uygarlık, bilim-sanat-kültür üçgeninin köşelerini oluştu-' ruyor; yüzyıldan yüzyıla gelişiyor; 18'inci Yüzyıl'ın çağdaş- lığı, 16'ncı Yüzyıl'ın çağdaşlığınafark atıyor; Ayd/n/anma - nın çağdaşlığı, 20'nci Yüzyıl değer yargılarının mayasını oluşturuyor. ' Peki, günümüzün çağdaşlığı ne anlam taşıyor? 80'ler Türkiyesi'ndeki "çağ atladık" teranesi 90'larda gerçi ortadan kalktı; ama, "çağdaşlık" kavramı güzel bir şarkının nakaratı gibi dilden dile dolaşmaktadır. Çağdaşlık nedir? Mini etek giymek midir? Uçak ya da bilgisayar kul-: lanmak mıdır? Gece kulüplerinde dans etmek midir? Gök-- delen yapmak mıdır? Televizyon izlemek midir? Kravat takmak mıdır? < Nasıl çağdaş insan olunur? • Çağdaşlık insanın insanlaşmasında 21'inci Yüzyıl'a doğru hangi noktalarda vurgulanıyor? Once çağdaş olmak için "aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması"n\ özümsemekgerekiyor. Batı uygarhğı bu eşiği iki yüzytl önce aştı. Ne yazık ki islam dünyasında büyük sorun günceldir ve gündemdedir. Cezayir'den Suu- di Arabistan'a kadar her yerde "Aydınlanma"ya karşıt güçler toplumda ağırlıklarını duyuruyorlar. Türkiye 1923 devrimiyle 1789 Aydınlanması'nı Anadolu'yataşıdı; bugün islam dünyasında demokrasiye en yakın toplum bizim hal- kımızdan oluşuyorsa, bu rastlantı değildir; 18'inci Yüzyıl aydınlanması yeni aydınlıklara gebeydi; çağdaşlaşma zaman içinde durmaz, devingendir, değiş- kendir, insanın insanlaşması durağan değildir. 21'inci Yüzyıl'a doğru insan çağdaşlaşmak için eşitsizlik, ayrımcı- lık ve adaletsizlikle savaşmak zorunda değil mi? Çağdaşlaşmanın el kılavuzunun birinci sayfasında dört sözcük yazılıdır: Bir. Irk... iki: Soy... , Üç: Cins... Dört Sınıf... insan, insanlaşma yolunda, ırk ayrımcılığına, etnik eşit- sizliğe karşı çıkmak zorundadır; kadın ile erkek arasında eşitlik sağlamak için çalışmalıdır; sınıfsal farkların kalk- ması amacıyla çaba göstermelidir. Çağdaşlaşmanın bir başka yolu ve yordamı yoktur; az gelişmiş bir ülkede yaşıyorsan, birinci endüstri devrimini bile gerçekleştirememişsen, teknolojinin bütün cicilerin- den yararlansan da çağdaş insan olmazsın. Suudi şeyhle- ri ya da Kuveyt Emiri'nin ailesi de Batı'nın tüm "lüks ve konfor"unu kullanıyorlar; ama, çağdaşlığın dışına düştük- leri debir gerçek... | 21'inci Yüzyıl'a yaklaşan gezegenimizde Türkiye çağ-j daşlığın neresindedir? • Netam içindeyiz... ! Nede dışında... ' ! •AhmetHaşim'indediğigibi: i "Yanyoldanziyadeyerdenuzak... • î Yan yoldan ziyade maha yakın.'' \ Ülkemizin birikimleri 21'inci Yüzyıl'a doğru çağdaşlığı! yakalamak için yeterlidir. ) Ne var ki bir aldanıştan kendimizi korumak çağdaşlaş-i mada çok önemli sayılmalı. Türkiye'nin çağı yakalamak! için atılımını engelleyen güçler, yalnız içeride odaklanmışi değildir; Batı, Türkiye'ye dönük yüzünde bir yandan insan ; haklarını koruyan yanıyla devreye giriyor; öte yandan bü- tün dünyayı kapsayan emperyalizmin çarkları, sömürüyü ; yürütmek için dönüyor. : Osmanlı'dan bu yana gezegensel düzenin işleyiş biçimi! değişmemiştir. ,' Çünkü yeryüzünde sömürüsüz uygarlık kurulamadı; Ba-ı tı uygarlığı "Yeni Dünya Düzeni"nde yoksulların sömürüM mesi üzerine yükseliyor. \ insanın insanlaşması yolunda, bir gün gelecek, bu çeliş-{ ki de aşılacak... UĞUR MUMCU KÜRT - İSLAM AYAKLANMASI 1919-1925 Tekin Yaymevi, Ankara Caddesi Konak Han No:43 Cağaloğlu İstanbul Tel:527 69 69 28.000 TL. Tck isteklerde ıhımgapulu karşılığıgönderilir. ÇAĞRI Saıı Faık ABASIYANlKı Sevenlcn ve ödülatan yazarlan bu \tl da 17Mayısl992 Patar Günu BilRGAZ.\DA'da btUi\ıJruz. 1 1.30: Saygı Dunj?u •ieı . Sa.l Faık «eydonı (Iskele Kar^ısı) 12 00- Anma ve Pıknık Yer Cennet Bahçesı anasUn Yanı) Vapur Saatleri: KabMoş: 9.15 S.rkec, .10.15 Kadıköy 10 30 Bostancı 10 00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle