Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 1992 CUMA
14 GORUŞLER
r! BELKI
MURAT BELGE
PKK'nın ayaklanma
çağrısını ve halkın
tepkisini bir tür
referandum gibi
yorumlayabiliriz. Kürt
halkının çoğunluğu bu
"referandum"da
birlikten yana tavır aldı.
CMdi Bir Dönüm Noktası
N
evruz'da ne oldu? Bu olayin şimdiden tari-
hin bir parçası haline geldiğini dûşünerek, tarih
yazımının tekniğine uygun bazı genellemelerle
özetJemeye çaJışayım. PKK hareketi özellikle
son dört-beş yılda belirli bir başan düzeyine yükselmişti.
Ancak bunun büyük kısmı, kendi kazandığı bir şey değil,
anlamsız baskı politikalannın ona kazandırdığı bir ba-
şanydı. PKK gibi, "popüler" bir hareket olmayı engelle-
yecek her türlü özelliğe sahip bir örgüt, bu basİcı sayesin-
de taban edinmişti ve böylece, politik prestiji, örgütün
politik ve askeri gücünün ilerisine geçmişti. Bu koşullar-
da, "askeri" alanda tıkanan PKK, yöre halkıyla devletin
silahlı gücünü karşı karşıya getirme karan verdi ve genel
ayaklanma çağnsında bulundu. Bunun sonuçlan, olaya
ulusiararası müdahaleyi getirebilir ve bu da PKK'yı çe-
şitli düzeylerde rahatlatırdı. Öcalan, çeşitli dergilere ver-
diği mülakatlarda görece ılımh sözler söylerken, örgütü-
ne gönderdiği talimat ve bildirilerde genel ayaklanmayı
mutlak bir zorunluk olarak vurguladı.
Bu bakımdan, "Nevruz'da ne oldu"nun ilk ve en
önemli cevabı, "'genel ayaklanma" kavramıyla bağdaşır
boyutlarda bir olay olmamasıdır. Olmamasının başlıca
nedeni de halkın bunu istememesiydi. Bunun yanı sıra,
olay çıkan yerlerde, güvenlik güçleri gene iyi sınav ver-
mediler ve niçin öldüğü açıklanmayacak insanlar öldü.
Bununla birlikte, istenen ulusiararası müdahaienin ger-
çekleşmesi için gerekli kan gölü oluşmadı.
Bu özellikleriyle Nevruz olayı, Türkiye'de Kürt-Türk
birlikteliğinin bir dönüm noktası olabilir, vakit geçirme-
den bazı somut adımlar atılması koşuluyla. Bu adımlar,
söz düzeyinde kabul edilen Kürt varlığının, bu ülkede sa-
hip olması gereken haklann kâğıda, yani yasalara, oradan
da hayatın içine aktanlması adımlardır. Hükümet, Türk-
Kûrt aynmı yapüma- ^ ^ — ^ — ^ — ^ —
dan geliştirilmesi
gereken bir genel de-
mokrasiden söz edi-
yor. Bu, genel olarak
doğrudur. Reform-
lann dayanması ge-
reken temel birim, et-
nik özelliklerinden
soyutlanmış olarak
"yurttaş"tır. Amahâlâ
yaşadığımız tarih
çerçevesinde, bu
ülkede var olan mil- ~~™^^^^^~"™
yonlarca Kürt yurttaşımız için yalnızca "yurttaşlık"la
ilgili reformlar yeterli olamaz. En başta dilin
geliştirilmesi için gerekli reformlar yeterli olamaz. En
başta dilin geliştirilmesi için gerekli reformlar vardır: TV
kanalında Kürtçe yayın yapılması, kurulacak bir
Kürdoloji bölümünde Kürt dil ve edebiyatına bilimsel
bir disiplin içinde yaklaşılması gibi.
Bu konuda daha fazla vakit kaybedilmemelidir, çünkü
zaten gereğinden fazJa vakit kaybetmiş durumdayız.
Kaybolan vaktin en ciddi sonuçlanndan biri, Kürt yurt-
taşlanmızın girdiği güven bunalımıdır. Biz bu ülkede ya-
şayan Türkler, geliştireceğimiz demokratik rejimde
Kürtlerle ortak olarak birlikte var olmak istiyorsak, bu-
nun temeli ancak karşılıklı güven olabilir. Reformlann
savsaklanması, geciktirilmesi, bu güvenin bir daha oluşa-
maması gibi vahim bir sonuç da doğurabilir.
PKK'nın ayaklanma çağnsını ve halkın tepkisini bir
tür referandum gibi yorumlayabiliriz. Kürt halkının ço-
ğunluğu bu "referandum"da birlikten yana tavır aldı.
Bunun mutlu, özgür bir birlik olmasını istiyorsak, o hal-
de hemen, öyle bir birliğin gerektirdiği insanca yasalan
yapmalı. insanca uygulamalan başlatmalıyız.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Muallimler Birliğine yeni
varidat
Birçikolâta fabrikası
Muallimler Birliğine
müracaatle sıhhî ve fennî
murakabası birliğe ait olmak
üzere, istenilen fırma alunda
mekteplileriçin çikolata imal
etmek istediğini bildirmiştir.
Fabrika ile birlik arasında bu
hususta biranlaşma
yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre Muallimler Birliği murakaba
hakkına istinaden çikolatalan tahlil ettirip, tahlil necitesini
efkâri umumiyeye ilân edecektir. Müessese buna mukabil
varidatından yüzde bir miktannı birliğine teberru edecektir.
Teberru edilecek bu paralar hasta muallimlerle ailelerinin
tedavilerine tahsis ve sarfolunacaktır.
Mayısın ilk cumasında lise ve orta mektep talebelerinin
iştirakile Taksim stadyomunda idman şenlikleri yapılacaktır.
Şenliklerde birinci derecede muvafTakiyet gösteren mektebin
talebelerine bir kupa verilecektir.
İdman şenliğine iştirak edecek erkek talebe lâcivert pantalon
ve mekteplerinin fırmasını taşıyan beyaz fanilalar. kız
talebede lâcivert eteklik giyeceklerdir.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ-ARIKAN
ANNY ŞOF6R
at * • ıt ı»W H|« *enl
SULTANI AŞK
MECİDİYE TORPİLLENİrOM
191S'T£ j
LAG4 f 4 4 E ' ' M
. s/etuc/ oü
DE YEG ALM/fTf. ga Dü&JM
MİO/LLİ
rO
, BİR
. YAVUZ VE
TO&P/t
Anadolu Universitesi'nden Izlenimler
AHMET CEMAL
2
6 ve 27 mart günlerini, Anadolu
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Al-
man DiH Eğjtimi Anabilim Dah
Başkanı Sayın Yard. Doç. Dr.
Mustafa Çakır'ın nazik çağnsıyla bir
konferans vermek üzere Eskişehir'de ge-
çirdim. Bu kısa süre içerisinde üniversite
kampusunda tanık olduklanm, kendini
bir hedefe bütünüyle adamanın, bunu
yaparken de her aksaklığın nedenini ola-
nak eksildiğinde aramak gibi bir tutumu
baştan geri çevirmenin zaferi diye özeüe-
nebüir.
Bundan birkaç ay önce -yalnızca duy-
duklanmın yarattğı meraktan ötürü-
üniversitenin Rektörü Sayın Prof. Dr.
Yıbnaz Büyükerşen'e İstanbul'dan tele-
fon edip onca olumlu işi Anadolu Üni-
versitesi'nin parasal olanaklan daha ge-
niş olduğu için mi başarabikliklerini sor-
muştum. Rektör, yanıünda tersine para-
sal olanaklannın belki bazı üniversitele-
rin gerisinde oldugunu, ama iş yapmanın
olanaklardan çok, bu olanaklan değer-
lendirme biçimine bağb bulunduğunu
belirtmişti. Şimdi, yapılmışlara ve yapıl-
makta olanlara kendi tanıklığımın ardın-
dan, bu yanıt benim için çok daha somut
nitelik taşıyor.
Anadolu Üniversitesi'nin Yunus Emre
Kampusu, bol ağaçlı bir parktan farksız
bahçesi ve yapılanyla, insanlann "aak
suratlı" görevler yerine getirmek için top-
larup sonra bir an önce çıkıp gitme peşine
düştükleri bir yer değil, fakat yaşayarak,
insanca bir çevre içerisinde eğitsel ve bi-
fimsel üretimin gerçekleştirileceği bir bü-
tün olarak öngörülmüş. Çoğunluğu
oluşturan yeni yapıların mimari tasarıla-
rı, "resmi" yapıların alışılagelmiş iti-
ciliğinden bütünüyle uzak, göreni sıcak
üslubuyla kendine çekebilecek bir üslup-
la gerçekkştirilmiş. İşlevselliğin yanı sıra
böyle bir üslubun da vurgulanması, do-
ğal olarak "o mekanda" bir şeyler üret-
me istekkrinin sürekli kamçıİaemasını
sağlamış. Bu arada kampus içerisinde
bulunan, üniversiteye gelen konuklann
ağırlandığı Otel Anadolu, beş yıldızb otel-
lerinkini hiç aratmayan konforu, bu ülke
genelinde ender rasüanır temizliği ve son
olarak da bütün personeünin hizmet açı-
sından sergüediği ü'tizlikle, üniversiteye
egemen olan genel atmosferin simgele-
rinden biri sayüabilir.
Anadohı Üniversitesi,
kanımca geleceğin güzel
Tioidyesi'nin de en sağlam
güvencelerinden biıi
Girişimcilik, üniversiterun -öğretim
üyeleriyle ve öğrencileriyle- bütün insan
unsurunun başhca niteliğini oluşturuyor.
Ömeğin öğrendlerden gelebilecek bir
şeyler yapmaya yönelik bir önerinin yö-
neticilerce ve öğretim üyelerince umur-
sanmamaa diye bir durum söz konusu
değil. Sayın Yrd. Doç. Dr. Mustafa
Çakır, bu durumu şöyle özetkdi: "Öğren-
alerimizden gelecek böyle bir öneri biz-
lerce dikkate alınmaz ve bu durum rektö-
rümüzün kulağına giderse, o zaman
sayın rektörümüzün kaşlan çaûhr!"
Bir rastlanü sonucubu bağlamda güzel
bir olaya kendim tanıklık etme fırsatıru
buldum. Eğitim Fakültesi Dekan Vekili
Sayın Prof. Dr. Aihnel Konrotîa konuş-
tuğumuz sırada odaya gjren bir kız öğ-
rend, arkadaşlanyla birlikte tiyatro yap-
mak istediklerini, çalışüncılannın da
hazır oldugunu söyledikten sonra dekan
vekilinden bu konuda destek istedi.
Prof. Dr. Ahmet Konrot. "Geleneksel"
yönetici tutumunu takımp "bu işi düşü-
neceğini" ya da "görüşeceğini" söyle-
mek yerine hemen belli bir oyıın seçip
seçmediklerini ve oyunlannı ne zamana
kadar yetiştirebileceklerini sordu.
Oğrencinin üçüncü sınıfta okluğunu
öğrenince: "Neden bugüne kadar bekle-
dıniz" diye sormayı da ihmal etmedi ve
kendilerine uygun bir yer göstereceğini
bildirdi!
"Çevirinin Kuramsal Boyutlan" başhklı
konferansım, 27 mart cuma günü, saat
14.00'te başlayacaktı. Günlerden cuma,
üsteiik öğleden sonra ve havanın da en-
der rastlanır güzellikte olmaana karşın
Rektörlük Konferans Salonu'nun, Eği-
tim Fakültesi Yabancı Dilkr Eğitimi Bö-
lümü'nün bütün dallanndan geten öğ-
rencilerle ve öğretim üyeleriyle tamanıen
dolması, konferans sonrasında öğretim
üyelerince ve öğrencilerce bana yönelti-
len aynntılı sorular, Anadolu Üniversite-
si'nde varlığı sürekli aJgılanan bilgilenme
tutkusunun canh kanıüanydı.
Son gece, otel salonunda geç bir saatte
televizyon izledikten sonra odama
çıkmak üzere kalktığımda bir görevlinin
ardımdan hemen tablalan boşalnp seh-
palan düzelttiğini gördüm. "Bu saatte de
denetleyen olur mu" diye sorduğumda,
şöyle karşılık verdi: "Hayn-, ama rektö-
rümüz, bizim burayı düzenli bıraknğımı-
za inanır."
lnanan,inancını yaymasınıbilen bir rek-
törte onun çevresinde -öğretim üyesi ve
öğrencisiyle- kümelenmiş güzel insan-
lann ortak eserleri olan Anadolu Üniver-
sitesi, kanımca geleceğin güzel Türkiye-
si'nin de en sağlam güvencelerinden biri.
SEMİH BALCIOĞLU
Doğramacı'dan Doğan Hayal Kırıklığı
Prof.Dr. R. ÖMÜR AKYÜZ Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bl. Başkanı
S ayın Doğramacı, adınıa
ilk kez 1965 yılı bahannda
duymuştum. İsmet İnönü'nün
koalisyon hükümeti düştü-
ğünde - her nedense - adınız yeni
başbakan adayı olarak şayi olmuştu.
O sırada Mamak'ta yedeİcsubay öğ-
rencisiydim ve arkadaşlarımın arasın-
da eğer yanılmıyorsam yeğe:ıiniz de
vardı. Çok sevinmiştik bu şaiaya, zira
hükümetin düşmesiyle hafta sonu
izinlerimiz çok kısaltılmıştı.
Bu arada Hacettepe Üniversitesi'-
nin kuruluş ve gelişmesindeki başan-
lannızı öğrendim; yıllar sonra da bir
gün havaalanında Prof. İnönü beni si-
zinle tanıştırdı. Yalçın Sanalan'a Pa-
ris'ten ilaç getiriyordunuz. Derken
Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk fahri
doktora adayı olarak gördük sizi. Tö-
rende yaptığınız konuşmada "Üniver-
site içi demokrasi"yi en aşın şekilde -
beni rahatsız edecek kadar - savun-
muştunuz.
2547 sayılı kanun çıktığında sizin
YÖK Başkanı olacağınıza inanamı-
yordum; hele böyle bir yasanın hazırla-
yıcısı olduğunuza hiç. Farhi doktora tö-
renindeki sözleriniz kulaklarımda çınlı-
yordu:
" hademeler bile yönetimde söz
sahibi olmalıdır." (1)
Çok yanılmışım...
Kişisel ve kurumsal icraatınız
YÖK'ün 10 yılı içinde çok eleştirildi.
Ama verdiğiniz cevaplar hep kaçamak
veya saptıncı nitelik taşımakta. Ne
yazık ki kamuoyu önüne "canlı' olarak
çıktığmızda karşınıza çıkan ya da çı-
kanlanlar yüzeysel veya aşın tepkisel
konuştuklanndan, sizin demagojik
tutumunuzla pek başedemediler.
Sıkıştınldığınız zaman ise "Benim yet-
kim yok: belki bu konuyu iyi bilmiyo-
rum" gibi sözlerle sıynlmayı becermiş
göründünüz. Sizi eleştirenlere karşı
tutmunuz da sonunda ithama kadar
vardı. 9 Şubat 1992 tarihli Cumhuri-
yet gazetesirtde yayımlanan söyleşi-
nizde YÖK'ü eleştirenleri açıktan açı-
ğa "tembellikle' suçladınız. Ayıptır.
12 Şubat 1992 tarihli Cumhuriyet
gazetesinde Prof. Attila Aşkar im-
zasıyla yayınlanmış olan yazıyı iyi
okuyun. Yıllar önce, YÖK'e ilişkin,
benzeri eleştirileri Milliyet gazetesinde
de yayınlanmış olan Prof. Aşkar, Tür-
kiye'nin en başanlı bilimadamlannın
başında gelen birkaç kişi arasındadır.
Önce bunu bağımsız olarak saptayın
lütfen. Sonra da sorun kendinize, it-
hamlannız ona da yönelik olabilir mi?
Aynı doğrultuda düşünen fakat bun-
Ian yazılı eleştiriye dönüştürmeyi bile
çalışmalan için zaman kaybı sayan
çok meslektaşım bulunmaktadır.
Bunlann seslerini her an duymamanız
yadsımanıza sebep olmasın. Ama
şuna da aynca_ dikkatinizi çekerim:
Bugüne dek YÖK'ü ve sizi eleştiren,
uyaran. kınayan çok ses ve yazı çıktı;
ama, 'tembel' veya 'çalışkan'. hiç kim-
se sizi öven bir yazı yazmadı. (2)
Bir başka övünç vesileniz de
yurtdışına lisans sonrası öğrenimi gör-
mek için göndermiş olduğunuz 1200'ü
aşkın "araştırma görevlisi." Yılda en
az, çoğu yaşama masrafı olarak 400
milyon dolarlık döviz, artı yurtiçi
maaş ödemeleri olarak 20 milyar TL'-
ye mal olan bu 1200 gencin kaç tanesi
yurtdışında okumağa değer bir konu-
da, okumağa değer bir kurumda ve
layıkıyla seçilmiş olarak okutuluyor-
lar? Bu paranın vansı her yıl dört-beş
seçme üniversitemize verilse hem bir
yandan bu öğrencilerin büyük bir
kısmı öğrenimlerini burada görür hem
de bu üniversitelerimizin araştırmaya
yönelik altyapılan birkaç yıl içinde
'çağı yakalayabilirler."
Dönelim 'tembelliğimize.' Biz kesin-
likle denetimden kaçmıyoruz. Ancak,
istediğimiz, denetimin liyakatle
yapıldığına ilişkin bizde güven
uyandıracak mekanizmalann kurul-
ması; her ne suretle göreve getirilmiş
olurlarsa olsunlar üniversite için yöne-
ticilerin, üniversiteye adını veren (3), ve
kurumun varlığını sürdürmede en
önemli unsur olan 'öğretim üyelerine'
(4) karşı sorumluluklan bulunmasıdır.
Bizlerden hesap sorulması ne kadar
doğruysa yöneticilerin de üniversite-
nin 'seçilmiş' kurullanna hesap ver-
meleri o kadar doğrudur. Hesaplar
hep yukanya doğru verildiğinde, bir
noktada akış aksarsa - ki halen öyledir
- sistem ve kurum yozlaşır.
Sayın Doğramacı, siz gerçekten çok
başanlı bir organizatörsünüz. İki tane
nitelikli üniversite kurmayı ba-
şardınız. Belki yapacağmız daha pek
çok olumlu şey olabilir ama niye biraz
da bize "mavi boncuk" vermiyorsunuz?
Örneğin. bizlere yasayla haftada 10
saat ders yükü koyarken Bilkent Üni-
versitesi'nde - çok doğru olarak - bir
yanyılda 6-7, diğerinde 3-4 saatten
fazlası neredeyse yasaklanmakta. Ya-
hut 15 milyarlık evinizi niye, diyelim,
"İlk göz ağnnız" olan Hacettepe Üni-
versitesi'ne bağışlamadınız?
Gözümüz yok; ama gölge de etme-
yin. Her iki kurumun "mütevelli heye-
ti" (YÖK de öyle sayılır) başkanı ola-
rak görev yapmanız bir 'etik' sorunu-
dur. Ne olursa olsun kurumlar arasın-
da -iyi öğrenci veya iyi öğretim üyesi
çekmekten başlayan - çıkar çatışma-
lan vardır ve bu doğaldır. Siz bunun
ya dışında ya da bir tarafında olun.
Bunu. politikaalar gözardı ediyorsa
bile sizin etmeniz hiç afiedilmez. En iyi
yönetici iz'an sahibi olanıdır. Lütfen
demagoji denemelerinizi artık terk
edin ve bizi bize bırakın.
Aramızda 'tembel' görülebilecek
bazı yetenekli arkadaşlanmızın du-
rumlannı da, yukanda yazdıklanmın
sebep olduğu ciddi moral bozukluğu
ışığında değerlendirin.
C) Bu yazı Ahmet Taner Kışlah'nın yazısı (Cum-
huriyet, 16 Şubat 1992) ve 'Söz Meclisten içeri"
programı (TV1, 20 Şubat 1992) yayınlanmadan
önce yazılmıştır. TV programıyla ilgili bir tek şey
ekleyeceğim örneğin, "Yatay Geçiş Yönetme-
liği'nı de mi YÖK yapmıyor?
(1) Bu konuşmanın kaydı birkaç yıl öncesine
kadar Boğaziçi Unıversitesı'nde vardı. Umarım.
son yıllardaki başka kayıtlar gibi kaybolmamıştır.
(2) Bir tane harıç. Altı kat maaş aldığını sandı-
ğım ve kaderını bizlerle paylaşmak zorunda ol-
mayan - belki de kendi ulkesınde kaderı yoktur -
F Krause adlı bir yabancı profesor yazmıştı
(Cumhuriyet, 12 Aralık 1991).
(3) Üniversite' adı, Ortaçağ Latincesi'nde,
"Birlik, şırket, kurum" anlamına gelen "Üniversı-
tas'ın, sonraları "Yaratıcı çalışmalarını araların-
da tartışıp, ısteyenlere oğretmek ıçın bir araya
gelen bılge kışılerın oluşturdukları kurumlar'ın
adı olarak süregelmıştır.
(4) Bu, ne yazık kı bızım en az öğretim kadar
önemli olan özgun araştırma ışlevımi'i kamuo-
yuna ve devlete yansıtamayan yanıltıcı bir addtr.
O kadar kı biz bile unutabılıyoruz
|Vİ|ANKARA
ANKA...
MÜŞERREF HEKtMOĞLU
Hep
B
ayram öncesi bir yazı kolay değil. Yüreğimizde
acı olaylann birikimi, gözlerimizde çiğda, grizu-
da ve depremde ve de Nevruz bayramında ölen-
lerin, evi ocağı yıkılanlann, ailesinden bir ya da
birkaç can yitirenlerin sızısı, ufkumuzda savaş bulutlan,
başımız eğik, yüreğimiz ezik bir bayram sözün kısası.
Ama insan tüm acılara karşın direnmek zorunda değil
mi? Başı eğik, yüreği ezik yaşayamaz. Umudunu soldura-
maz, gücünü yitiremez. Geriye değil ileriye bakarak,
dünkü üzüntüleri sevince dönüştürmek için savaşmak
gerekiyor. İnsan olmanın başlıca koşulu bu değil mi? Ya-
şama sevincini soldurmadan yolculuğu sürdürmek.
Olüm, gözyaşı, düşkınklığı, yitik ülküler, ama yaşam sü-
recek. Yanlışlann faturasını ödeyerek doğrulara ^önele-
ceksin, her şeye yeniden başlayacaksin. Yeni düşler kura-
caksın, solan umudu yeşerteceksin, hüznü sevince dönüş-
türeceksin! Küçük mutluluklann itici gücüyle dünyayı,
insanlan sevgiyle kucaklayacaksın yeniden.
Karanlık bir gecede gökyüzünde bakarken yıldızlar par-
lar birden. Bir yıldız, bir yıldız daha derken bir yıldız yağ-
muru başlar nerdeyse! Gözleriniz kamaşır, o yıldızlarla
uçar karanlıktan aydınlığa ulaşınz.
Belki de iyimser kişiliğim nedeniyle gökyüzüne bakarken
mutlaka birkaç yıldız yakalanm ben. Yakalamadan rahat
edemem. Umutsuzluğa gömülmeyi içime sindiremem.
Çünkü, çok acı, olumsuz koşullara karşın mutlu olaylar da
yaşıyoruz değil mi? Hürriyet gazetesinin Erzincan depremi
nedeniyle açtığı "Yaralan Saralım" kampanyasını izliyor
musunuz? Kısa sürede milyarlara ulaştı. Halkımızın yar-
dımseverliğini kanıtbyor bu milyarlar. Kara günlerde yan
yana gelmenin, el ele vermenin, birlikteliğin güzelliğini..
Yan yana gelince sırtındaki yükün hafıflediğini hisseder in-
san, paylaşmanın mutluluğunu hisseder. Yorgunluğu ge-
çer, yaralan sanlır, sevmenin, sevilmenin sıcaklığım, insan
olmanın yüceliğini hisseder. Kara kış bahara dönüşür o za-
man.
Geride çok üzücü olaylar da olsa bayrama doğru yüreği-
nizde nisan güneşinin aydınhğını hissetmiyor musunuz sev-
gili okurlanm?
Cumhuriyet'in sayfalannda sarmaş dolaş oluyoruz her
gün. Nereye gitsem bir aile söyleşisi başlıyor. Genç kızlar,
delikanlılar, yolumu kesiyor sorulanna yanıt istiyor, sorun-
lara çözüm anyorlar. Çok içten seslenişleri var. Güzel bir
olay değil mi bu, itici gücü yadsınabilir mi? Darboğazlan
genişletmek, duvarlan aşmak gücünü dayanışmadan başka
ne verir insanlara. Dayanışma olmayınca yaşanan düşkı-
nklığını, dağmıklığı belirten örnekler alabildiğine çevremiz-
de, tüm kuruluşlarda. Kaptanlar da gemiyi terkediyor kimi
zaman.
Bursa'da bir okurumuz var, ondan bir kaç kez söz ettim
bu köşede. bir piyango biletçisi, sokak sokak geziyor, bilet
satıyor. Kazandığı parayla gül gibi geçinmiyor ama gül-
pembesi dünyası var. Adem Gerçek güzel bir gerçek, çevre-
mizde. Çocuklanna müzik dersi aldınyor, kızının Suna
Kan'a benzemesine özeniyor. Geçen akşam telefon etti,
gözlerim yaşardı. Gazetemiz için önerdiği özveride koca-
man yüreğini hissettim. Dar olanaklanna karşın zenginligi-
nj. Sıcak soluğuyla ısınıverdim. Bu telefonlar bir kaç kez
geliyor ülkenin her yanından.
Masamdaki mektuplardan biri de Yıldız Kenter'den. Ti-
yatrocu dostum 25 martta yazdığım yazjyla içinin ısındığını
söylüyor.
Sağol canım, diyor.
Garsonun minik öykülerini anlatarak Cumhuriyet'e sa-
rHp çıkışın ne güzel. Bizim de gözlerimiz yaşardı.
Kafana, kalemine sağlık..
Böyle şey gördünüz mü? Özellikle yayımlıyorum bu kısa '•
mektubu. Beni aşan bir olay bu, okurla yazann güzel ku-
caklaşması. Bu mektuplar, telefonlar, tiyatroda, konserde,
sa\cılar gibi karşıma dikilenler, sorulanna yanıt alınca göz-
leri parlayanlar, okur-gazete diyaloğunu sevgiyle oluştu-
ranlar o diyalog doğrultusunda genişleyen ufuklar bayram
öncesi çok sevindirdi beni. Birgazetenin toplumdaki yerini,
oluşturduğu birikimi. sevginin, güvenin bilincini yansıüyor-
!ar. Kırk yılı aşan meslek yaşamımın en güzel ve umutlu bir
olayı bu.
Sizi bu güzel olayın sevinciyle selamhyor, hep birlikte da-
ha güzel bayramlar yaşamayı diliyorum.
ACIKAYBIMIZ
İBRAHÎM
TORUN
Tnk.Kd.Üçvş. (1981-93)
ve
MEHMETÖZDEMİR'İ
Tnk. Çvş.
30Man 1992 günü tcrörodaklannınhaincesaldınsısonucu
şehit \crdik. Silaharkadaşlanmıza Tann'dan rahmet, kederli
ailelerineveT.S.K.'yabaşsağlığıdileriz.
66'NCI ZH. TLG. 2. MKNZ. P. TB. PERSONELİ
İLAN
Dosya No: 14793/94 (91)
Başmüdürlüğümüzün 10182 sayılı 3.10.1991 günlü yazılanyla bil-
dirılen Sap-Yün Yünlü İşi. San. Tic. A.Ş. adına tanzimli
13647/29.5.1985 gün ve sayüı teşvik belgesinin iptali edilmesi nede-
niyle söz konusu teşvik belgesi kapsamında gümrüğümüzden işlem
gören 41400 sayüı 16.7.1985 günlü giriş beyannamesi muhteviyatı eş-
yaiardan tahakkuk ettirilen 73.192.305 TL. (Kanuni faizi mahfuzdur.)
gümriik vergi ve resimlerin ödenmesi hususu adı geçen fınnanın bili-
nen adreslerinde bulunamadığından tebliğ edüememiştir.
Tebligata esas olacak başkaca bir adres bilinemedığinden 7201 sa-
yüı Tebligat Kanunu'nun 28. ve 29. maddelerine göre ILANEN tebli-
ğine karar verildi.
Tahakkuk tebligatı yerine kaim olmak üzere tebliğ olunur.
CEZAYtR YAMAN
ERENKÖY GtRİŞ GÜMRÜK MÜDÜRÜ
Basm: 24748
İLAN
GEREDE KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya no: 1983 110
Davaa Gerede Mal Müdürlüğü vekili Av. Hatice Doğuluer tarafından
davalılar Hikmet Peker. Pakize Peker ve arkadaşlan aleyhine mahkeme-
mize açılan Kadastru davasının yapılan açık yargıîaması sonunda
7 2,1992 tarihli celsesinde venlen ara karan gereğince davalı Ata Peker.
mirasçılanndan Nezahat Gürver ve Nebahat Coşkun'un zabıtaca yapılan
adres tahkikı neticesinde adreslen tespit edıkrnıedıgınden adlanna dava
dilekı,esi tebliğ olunamamıştır.
Aşağıda açık kimliklen yazılı ijahislann Bolu ili Gerede iiçesı Güneyde-
mırciler köyü "Aşılık" mev kiinde kaın 1045 parse! sayılı taşınmazda muris
Ata Peker mirasçısı sıfatı ile hisselen mevcut olmakla aşağıda açık kimlıh-
len şazjiı şahıslara davetiye yerine kaim olmak üzere gazete yolu ile ılanen
taraf teşkilıne karar verılmiş olmakla aşağıda kimliklen yazılı şahıslann
duruşmanın atılı bulunduğu 15 5 1992 günü saat 09.00"da Gerede Ka-
dastro Mahkemesi'nde hazır bulunmalan aksi halde bu ılanın yayım tari-
hınden itibaren (15) gün içersinde adlanna tebligat yapılmış sayılacağj
ilanen tebliğ olunur.
Açık kimliklen:
I-Nezahat Gür\er Eta ve Semahatten olma 01.05.1961 D.lu Bolu ili
Gerede ilçesi Demırciler Mah. 172 26 H. nüfusuna kayıtlı.
2-Nebahat Coşkun-Eta ve Semahatten olma 20 10 1956 D.lu Gerede
ilçesi Demircıler Mah. 21 3 H. nüfusuna kayıtlı.
Basın. 46643