Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN1992 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Altman, Hollywood'dan intikammı alıyor"Bruce VVillis, Julia Roberts, Nick Nolte,
Cher, Susan Sarandon, Jack Lemmon,
Angelıca Huston, James Cobum, Greta
Scacchi, Peter Falk, VVoopi Goldbrg, Rod
Steiger, Robert Wagner." Film, stüdyo yö-
neticılerinden biri hakkında.
Stüdyo yöneücisi, bir zamanlar "En kısa
zarnanda sizinle yeniden temas kura-
cağım" diyerek baştan savdı^ı metin yazar-
lanndan birinden tehdit kartlan aldığı
kanısındadır. Şüphelendiği metin yazannı
içki içmeye davet eder, birkaç kadehten
sonra yazann kartlan gönderen şahıs oldu-
ğundan emin, yazan öldürür. Ancak ya-
zann ölümüne rağmen kartlar gelmeye de-
vam eder. Stüdyo yöneticisi yanlış adamı
öldürdüğünü fark eder.
Robert Altman fılmi önce büyûk stüd-
yolara önerdi. Tinseltown ya da Pamuk
Prenses'in ülkesi Hollywood'da stüdyolar
sürekli ve düzenli olarak milyonlardan söz
etmeye alışkın.
Sinema ve televizyon dünyasının ekono-
mik krizi derinden hissettiği şu gûnlerde re-
fah günlerinin astronomık rakamlanyla şı-
maran eğlence endüstrisi, kızgjn bir boğa-
NEWYORK
ŞEBNEM
ATİYAS
dan farksız. O nedenle, hele hele kendileri-
ni eleştiren fılmlere para yatırmayacaklan
başından belli. Bu nedenle bütün stüdyolar
Hollyvvood'u eleştirenfilmlerepara verme-
diklerini belirterek Altman'ı geri çevirdiler.
Bunun üzerine Altman bir zamanlar meş-
hur ettiği oyunculan tek tek arayarak film-
de rol alıp abnayacaklannı sordu. Telefon-
da oyunculara "Bir stüdyo yöneticisi
hakkında film yapıyorum. Adam metin
yazannı öldürüyor ve hiçbir şey olmadan
hayatına devam ediyor. Mutlu son" diye-
rek fılmi anlattı.
Bütün oyuncular bu girizgâhı duyunca
fılmde para almadan rol almayı kabul et-
tiler.
Film, New Lıne Pictures adlı bağımsız
bir stüdyonun sanat fılmleri bölümü Fine
Line tarafından piyasa>a çıkartıbyor.
Önümüzdeki hafta sinemalarda gösteril-
meyebaşlanacak.
Hiçbir halkla ilişkiler kampanyasına ge-
rek kalmadan film, bütün basın yaym or-
ganlannda konuşuldu. O nedenle önü-
müzdeki hafta açıldığında filmin gişe reko-
ru kırması bekleniyor. Filminin başansı-
ndan emin olan Altman, son yıllarda
Hollywood'da durmadan geri çevrilmesi-
nin öcünü aldığını söylüyor.
Remedios
neden
evlendi
ABHAZYA
ERHAN
HAPAE
Akşamdan kalmanın mahmurluğu ve
erken uyandınlmanın küskünlüğü için-
de, otel odamızın kapısını açtığımda.
Meksıkalı köylüler gibi kasketleri elle-
rinde bekleyen beş orta yaşh adamın
gözleri parladı ve beni tek yanağımdan
"şırrrak" diye, ıslakhkla öperek odaya
daldılar ve "Aşanba hanginiz" di>e sor-
dular. "Aşanba"nın yatağıııı işaretledi-
ğimde. hepsi gidip uyuyan Türkiyeli ar-
kadaşımın başına üşüştüler. Aşanba,
uyku sersemliğini atar atmaz, henüz hiç-
bir akrabasını bulamamış olan şahsıma.
müstehzi bir bakış fırlattı. Hemen sonra
Abhaz dilinde yüksek sesli bîr muhabbet
ve pazarlık başladı. Anladık ki bizi ye-
meğe davet ediyorlardı. "Ritsa"ya...
Benım aklım, Pitsunda plajındaki üst-
süz Ruslarda kaiadursun. bizi, siyah bir
Volga'ya doldurdular ve yola koyulduk.
İsminı bilmedığim ve hiçbir zaman öğ-
renmeyc niyetlenmediğim, varsayalım kı
yedi yüz yirmi iki çeşit ağaç ve yeşilin
sardığı. kanyonvari bir vadiden
tınnanıp; Abhazlara sorarsanız dün-
yanın cn güzel, Kabartaylara göre ise
"mavi göl"dcn sonra ikınci güzel gölünc
ulaşmış olduk. .
Gördüğüm manzara, beni Abhazlara
hak vcrmek zorunda bırakacaktı ki tam,
i"Aman" dedim. "işte o... Remedios."
Yüz yıllık yalnızlıktan kurtulmuş, Rit-
sa'ya karşı bir masada, yanında üç adam
oturuyordu. Siyah Volga'dan dökülen
bizler Remedios'a gözünü dikmiş bir va-
ziyette masamıza güçlükle ulaşabildik.
Daha masanın şefı seçilmemiş, açılış
konuşması yapılıp ilk votkası içilmemişti
ki; lokantanın Abhaz müdürü, önüme
bir şeftali koydu ve "Bunu o gönderdi"
dedi. Remedios, Çerkesmiş, inanılacak
gibi değıl. Benim Çerkes olduğumu öğ--
renmış ve bana selam göndermişti. Son-
ra bizim masamıza geldiler. Remedios
evlenmişti hem de bölgeyi denetlemeye
gelmiş olduğu ıçin ayakta duramayacak
kadar sarhoş edilmiş olan şu Rus müfet-
tişle. Nefretti.
Türkiyeli Aşanba, elinde votka kade-
hi, 125 >ıllık aynlıktan sonra kavuştuğu
akrabalanna vesofraya övgülerdiziyor,
"Yüzvılın başında, Âvrupa'nın birçok
ülkesinden Amerika'ya gitmiş olanlar-
dan. yalnızca İtalyanlann zaman zaman
geri döndüğünü" iddia ediyor ve bunun
nedeninı "Fellini'nin İtalyan sofralanna
ve insanlann sıcaklığına" bağlıyordu.
Bu arada sofrada oturan köylü kılıklı he-
rifler •Fellini? Sürrealist da. da" diyerek
konuşmacıyı destekliyorlardı.
Benim anlamadığım; bu köylülerin
bunlan nereden bildiklen ve Remedios'-
un neden evlendiğiydi.
Pitsunda plajındaki üstsüzieri çoktan
unutmuştum.
Oslo'da evlerin her biri çocuk masallanodan kopanlıp kondurulmuşcasına şirin mi şirin. tnsanm gözfoebeklerini okşuyor.
NorveçKçiftler 50yıldıryerindesayıyorYabanası olduğum bilinmez kentlere ilk
kez karanlık inince ulaştığımda nedense
yüreğime hep bir yalnızlık çöker. Her ne
kadar kendimi artık "deneyimli gezgin"
saysam da ürkekliğin boşluğuna düşmek-
ten benliğimi hâlâ bir türlü alıkoyamam.
Hele ayak bastığım yer havaalanı ise karşı-
layacak hiç kimse yoksa (hoş, gezginler hiç
karşılanmaz ki!..) ve bir de üstümde o kent-
le ilgili hiçbir bilgi gezinmiyorsa. başıboşlu-
ğun hüznü ruhuma yumaİc yumak dolanır.
Havaalanından aynlıp da ilk taksiye "ken-
tin falanca oteline götür" diyecek lüksüm
olsaydı işim çok daha rahat olurdu ya
sırtımda bagajımın ağırlığı, damarlanmda,
konacak tek bir dal bile bilememenin bu-
rukluğu kol gezince, havaalanından hemen
çıkmayıp bir köşede bir süre "durum de-
ğerlendirmesi" yapmayı yeğlerim.
Oslo'da da yine aynısı oldu. Uçağım ge-
ceye doğru indi. Bir zaman para bozdura-
cak yer aradım. Oslo Havaalanı gibi bir
mekânda bankalar gece dokuzda ka-
panırmış! Banka şubeleri önünde, kredi
kartı taşıyanlann para bozdurabilecekleri
otomatik makineler var. Hayatta hiç kredi
kartım olmadığından bu "kolayhğın"
bana bir yaran dokunmadı. Havaalanı lo-
kantasında para bozdurmayı denedim, an-
cak kenıe giden otobüse yetecek kadar bir
miktar bozdurabildim. Kasadaki kız 50
markı bile zar zor bozdu. Daha ötesine yet-
kilideğilmiş.
Havaalanından kente inen SAS (İskan-
dinav Havayollan) otobüsünün son du--
rağında körlemesine
indim. Son durak Os-
lo'nun merkez tren is-
tasyonuymuş. Gece
yansına doğru elinde
bavullarla ortada ka-
lakalan yabancınm
şaşkınlığından etkilen-
miş olmab ki otobüs
şoförü yardımıma
koştu. Yakınlarda
OSLO
NADİR
PAKSOY
biter bitmez güler
v üzlü banliyöler
çevreyi kucaklayı-
verdi. Tek ya da
çift katlı, İcüçük
bile olsa mutlaka
bahçeli ahşap ev-
lerle bezeli alan-
lann baskınhgı.
betondan bezgin
gözbebeklerimi
ucuz bir otel sordum. Iki şokak. ötede uy- öylesine okşuyor ki! Evlerin her biri çocuk
gun bir otel tanımladı. İskandinavlann
"ucuz" dedikleri otel, onlann ölçülerine
göre gercekten mütevazı. Ancak bu kapsa-
ma girenlerin bile belirli bir standardı
korumak zorunda olduğunu, kapısından
içeri adımımı atar atmaz anlamam zor
olmadı. "Ucuz" otel, bizim çift yıldızlı otel-
ler ayanndaydı. Fakat iş parasına gelince
banyosu, tuvaleti dışanda olan bir odanın
geceliği bizim çok yıldızlı otellere yakın dü-
şüyordu: 350 bin TL"sı.
Gün ağannca kentle ilk tanışma faslı
başladı. Kendimi sokaklara vurunca ya-
bancıhğımdan kolayca sıynldım, ürkek-
liğim uçtu. Ve yeniden "gezgin" özgürlü-
ğüne kavuşmanın hazzı hücrelerime değin
yayılıverdi.
Oslo bu mevsimde kendi halinde efendi
bir kent. Sessiz, sakin, içine kapanık. ba-
kımlı, uslu ve terbiyeli... Kentin merkezini
oluşturan dar bir çembere dağılmış geçen
yüzyıldan kalma aristokrat görünüşlü, an-
cak donukluktan uzak, sevimli taş binalar
masajlanndan kopanlıp kondurulmuş-
casına şirin mi şirin... Küçük pencerelerin-
den sallanan saksı saksı çiçekler, dışansı ne
denli soğuk olursa olsun insana layık bir
derecenin altına kesinlikle düşürülmeyen
merkezi ısıtmalı oda sıcaklığından pek bir
mutlu biteviye gülümsüyorlar. Gül pembe-
si, çağla yeşiü, Van Gogh sansı, leylak taze-
si "cadı evlerT'nden "Hansel ile Gretel" ya
da "Kjrmızı Şapkalı Kız"çıkacak! Yemye-
şil ağaçlararasıftda pastel boyalı rengârenk
evlerden oluşan görünüm. bir başkentin.
merkeze birkaç km ötedeki banliyölerin-
den ziyade ilkokul resim iş derslerine ait bir
ödevi andınyor.
Oslo'nun nüfusu topu topu yanm mil-
yon, ama kapladığı alanın çapı 30 km'yi
buluyormuş. Dikey değil, yatay bir kent
Oslo. Norveç'in yüzölçümü neredeyse
Türkiye'nin yansına yakın, ancak tüm nü-
fus 4.5 milyona zor erişiyor. Babam, 50 yıl
önce coğrafya derslerinde Norvec'in nüfu-
sunun 4 milyon olarak öğretildiğini söyle-
mişti. Demek ki Norveçli çiftler yanm
yüzyıldır yerinde sayıyormuş!
Kentin her köşesine sükûnet egemen.
İnsanlar sessiz. ınsanlar saktn. Metroda.
tramv ayda, işyerlerinde ne bir yüksek sesle
konuşma ne bir gürültü ne de bir itiş kakış.
İnsanlar içe kapanık. fakat insani temel
ilişkilerde birbirine ve toplum kurallanna
saygılı. Geleli bir ay oluyor, klakson çalan
ya da >a>alann üstüne arabasını süren ilk
sürücüyü görürsem. içimden "Canım kar-
deşim, dur seni bir öpiim!" demek gelecek.
Genel iş ilişkileri bireysel dürüstlük
esasına dayalı. Orneğin toplu taşıma araç-
lannda kırk yılda birçıkan kondüktörlerin
dışında ne kapıda ne içeride bilet kontrolü
var. Kralın sarayı. kentin tam ortasındaki
parkın içinde. Bahçe duvarlannı, muhafız
alayını bir yana bırakın. halk saravın pen-
cerelerine sürünecek denli yakınından yü-
rüyüp geçebıliyor.
Norveçliler "ev insanlan"; akşam olup iş
bittiğinde herkes yuvasına koşuyor. En bü-
yük zevkleri, tüm aile bireylerinin ka-
tılmasıyla yenen donanımlı akşam yemeği.
2^aten günde iki öğün yerlermiş. Sıkı bir
kahvaltıdan sonra öğleyi peynir-ekmek
türii yiyeceklerle geciştiriyorlar.
Sonuçta Oslo, gürültüden patırtıdan,
yüzeysel yılışık samimiyetlerden bunalmış
bir Akdenizli için "'Nirvana"ya ulaşma"
doğrultusunda biçilmiş kaftan bir kuzey
kenti. Bir de tütün ve bira pahalı olmasa!
Eee, "Nırvana"yı aramanın" o kadarcık da
bedeli olmalı değil mi?
Biz
Türkler
yalnız
değiliz
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
Biz Türkler çok benmerkezciyizdir.
Dışandan nasıl göründüğümüz, başka
mılletlerin, daha doğnısu Batı dün-
yasının bizi nasıl gördüğü çok ilgimizi çe-
ker. Batılılar bizi övdüğünde göğsümüz
kabanr, azıcık eleştirmeye kalkıştıklan-
nda, "Türk düşmanı" ilan ederiz. Türki-
ye'de Türklüğümüzle övünür, dışanya
çıktığımızda Türk olduğumuzu belli et-
memek için türlü ayaklara yatanz. Av-
rupa'da Türk olmanın pek matah bir şey
olmadığını bilen Türk gençleri, disko-
teklerde nereli olduklannı soran Avru-
palı kızlara, Türkiye dışında saymadık
ülke bırakmazlar. Anketlerde kendimizi
Avrupalı görürüz, bizi Avrupalı sayma-
yan Âvrupahlara fena şekilde içerleriz.
Avrupalı arkadaşlanmıza ve çevremize
"ne kadar Batılı olduğumuzu" anlatmak
için dil döker, Türkiye'den Avrupai
görünümlü resimleri gösterir, Avrupai
olmayanlan saklanz. Avrupa ülkelerin-
de çalışan ve "bizi" Avrupahlara
"yanlış" tanıtan Türk işçilerinden
utanınz, onlara her fırsatta lanet
yağdınnz. Her birimiz Türkiye dışında
Türkiye'nin gönüllü tanıtım elçileri olu-
ruz. ecnebiler Türk lokantalanndaki ye-
mekleri beğendiğinde kendimiz aşcıba-
şıymış gibi gururlarur. beğenmediklerin-
de "Aman canım, yemekten neanlarza-
ten" der geçeriz. Velhasıl kendimizin dı-
şandan nasıl göründüğüyle çok ilgüeni-
riz, bizi beğenmeyenkre çok içerleriz.
Biz Türkler benmerkezciyiz, ama ben-
merkezcilikte yalnız değiliz. Kendileri-
nin dışandaki imajıyla bir o kadar ilgili
başka bir ulus da Danimarkahlardır.
Danimarkalılar için "Danimarkalılık
nedir" sorusu hayati önem taşır. Bazılan
için Danimarkalılık bira ve bira göbeği-
dir, baalan için hoşgörü ve demokrasi
geleneği, bazılan için darbakışlılık, yine
bazılan için de köylü kurnazlığıdır. Sepp
Piontek'e göre bir yandan olaylara geniş
bakabilmck. öbür yandan dısipbnsizlik
ve tavırsızlıktır.
"Danimarkablık nedir" sorusu şimdi
daha bir güncel. Çünkü Danimarkalılar
2 hazıranda, Avrupa TopluluğVnun bir-
liğe dönüştürülmesini öngören Maast-
richt Anlaşması'nı onaylamak için
sandık başına gidecekler. Birlik anlaş-
ması, AT'ye üye ülkelerin bazı konular-
da egemenlik haklannı Brüksel'e devret-
mesi anlamına geliyor. İşte tam da bu
nedenle, Danimarka'da zaten güçlü olan
AT karşıtı çevreler daha da güçlenmiş
görünüyorlar. Danimarka'nın en büyük
şirketi olan A.P. Möller'in sahibi bile
tartışmaya kanşıp halkı birb'ğe karşı
uyardı. Işin garibi, daha önce AT bünye-
sinde daha bağlayıa anlaşmalara hep
hayır demiş olan sosyal demokrat parti-
nin bu sefer "evet" yanlısı bir politika iz-
lemelerine rağmen, kamuoyu yoklama-
lannın, "Birliğe Hayır" diyenlerin her
zamankinden fazla olduğunu gösterme-
si. Avrupa BirliğTnin Danimarkablan
en çok korkutan yşnı, Danimarka'nın
ulusal özelbklerini yok etme ihtimab.
Birliği savunanlar ise Danimarka gibi
küçük ve homojen bir ulusun tam da bu
özelliğinden dolayı, büyük bir topluluk
içinde kendi özelbklerini korumaya en
yatkın ulus olduğunu savunuyorlar.
Danimarka'da günün sorusu "Dani-
markalılık nedir?" Danimarka'da dü-
nün sorusu "Danimarkalılık nedirT'di.
Danimarka'da Danimarkalılık tartı-
şması hiç dinmeyeceğe benzer.
FOTOGRAF
SERGİSİ
BM'nin inceleme uçuşlannın engellenmesi 'çok ciddi sonuçlar
1
doğuracak
Güvenlik Konseyi'ndenBağdafa u\an
Irak muhalefet hareketinin liderlerinden Sahib Alhakim:
BM önceKaddafî sonra Saddamdiyor
YONCA ÖZKAYA(istanbul) - Irak muhalefeti, BM Güvenlik Konseyi'-
nin insan haklan ihlallerini durdurması için de Devlet Başkanı Sad-
dam Hüseyin'e baskı yapmasını istiyor. Bu konuda gözlemcilik yapa-
cak BM heyetlerinin Irak'a gönderilmesi durumunda halkın ve asker-
lerin sürdürdükleri mücadelede güç kazanacaklanna, Saddam'ın
devrilmesinin kolaylaşacağıria inanıhyor. Ancak Güvenlik Konseyi
üyelerinden aldıklan yanıt, şu sırada Libya lideri Muammer Kaddafî
ile uğraşıldığı, Saddam'a daha sonra sıra geleceği yönünde.
Irak Muhalefeti Ortak Hareket Komite- düğünü kaydetti. 1981 yıbnda 17 siyasi par-
tinin kurduğu ve önderliği Şam'da bulu-
STOP SADDAM
'TEK ADAM'
YOKEDİYOR
Sponsor: Irak İnsan Haklan Derneği
14-18 Nisan 1992
TÜR-SER Serg: Salonları
Atatürk Bulvarı 211 Kavaklıdere / ANKARA
si üyesi ve aynı zamanda Irak İnsan Hakla-
n Demeği Genel Sekreteri Dr. Sahib Alha-
kim, önceki akşam Sepetçi Kasn'nda
küçük birgazeteci grubuna Saddam Hüse-
yin'in devrilmesine yönelik çalışmalan an-
lattı.
Irak muhalefeti Saddam'ı devirmek
amaayla gerek Irakblar arasında gerekse
uluslararası alanda girişimlerde bulunu-
yor. Dr. Sahib Alhakim, Irak liderinin or-
dunun yardımıyla ülke içindeki ve dışında-
ki yeralü muhalefet örgütleriyle ortaklaşa
hareket edilerek bir darbeyle devrilebilece-
ğini belirtü. Alhakim tüm Iraklı etnik
gruplann temsilcilerinden oluşan muhale-
fetin Saddam'ı devirdikten sonra gecici bir
hükümet oluşturmayı ve bu hükümetin de-
netiminde serbest seçimlere gitmeyi öngör-
nan Londra merkezli Ortak Hareket Ko-
mitesi'nde Irak'm üniter bir devlet olarak
kalması oybirbğiyle kararlaştınlmış.
Saddam'ı devirme hedefıne doğru ilerle-
nirken komşu ülkelerle savaş istenmediği,
komşu ülkeleri işgal etme gibi bir niyetleri
olmadığı, gerek ikili görüşmelerde gerekse
uluslararası örgütlerde dile getiriliyor.
Geçen ay Suudi Arabistan Kralı Fahd ile
yapılan görüşmelerde, Arap dünyasının
kapısının Irakb muhaUfiere açılması için
destek sözü abnmış. Bu, Irak muhalefeti-
nin Araplar nezdindeki konumunun değiş-
mesi anlamına geliyor. Çünkü Irak muha-
lefeti, İran-Irak savaşı sırasında Bağdat'ı
destekleyen Arap yönetimlerince Tahran"-
ın ajanlan olarak nitelenıyordu.
Irak Ortak Hareket Komitesi, İslam
Konferansı Örgütü'nde güçlü bir konuma
gelebilmek için de çababyor. Dr. Alhakim,
Irak İslami muhalefetinin Tahran'da üst-
lenmiş olmasına karşın, İran yönetiminin
Irak'm iç sorunlanna bulaşmak ıstemedi-
ğini vurguladı.
Irak muhalefeti BM Güvenlik Konseyi'-
ne sunduğu bir planda. Bağdat yönetimine
karşı abnmış tüm kararlann ugulanması
için Bağdat'a aynı düzeyde baskı uygulan-
masını talep ediyor. Irak'taki nükleersilah-
lann imhasını öngören 678 sayılı karara
uyulması için bölgeye uzman heyetı gönde-
ren Güvenlik Konseyi'nin aynı tutumu 688
sayıb karar için de göstermesi isteniyor.
Irak'taki insan haklan ihlallerinın dur-
durubnasmı talep eden bu karar gereği bu
ülkeye BM gözJemci heyetferinin gönderil-
mesinin ve belirb' güvenlik bölgelerinın
oluşturulmasmın Saddam'dan kurtulmak-
tan başka bir şey düşünmeyen halk ile as-
kerleri cesaretlendireceği savunuluyor.
Ancak Irak Ortak Hareket Komitesi'nin
bu talebine BM Güvenlik Konseyi üyele-
rinden gelen yanıt, şu sıra öncelikle Libya
bderi Albay Muammer Kaddafi'nin dize
getirilmek istendiği, Saddam'la bundan
sonra ilgjlenecekleri şekbnde olmuş.
D^ Haberler Servisi - Irak,
Birleşmiş Milletler'den top-
raklan üzerinde U-2 casus
uçaklannca sürdürülen keşif
uçuşlanna son verilmesini ister-
ken BM Güvenlik Konseyi de
Irak'ı uyararak inceleme uçuş-
lanna katılan uçaklann güven-
liği sağlanmadığı takdirde Bağ-
dat'ın "çok ciddi sonuçlarla
karşılaşacağım" bildirdi.
AA'nın haberine göre Irak'ın
BM'ye iletilen mektubunda
uçaklann güvenbğinin artık ga-
rantı edilemeyeceği ima edi-
lerek doğabilecek "taiihsiz ka-
zalardan kaçınmak için bu
haksız uçuşlann durdurulma-
sı" istendi.
Suudi Arabistan'da konuş-
lanan U-2 uçaklan, BM Gü-
venlik Konseyi'nin karan
uyannca kitle imha silahlannın
yok edilmesi çahşmalannı de-
netlemek üzere haftada 2 kez
Irak üzennde gözlem uçuşu
yapıyor. Irak. egemenlik
hakkının ıhlali olarak nitelediğı
bu uçuşlan sürekli olarak pro-
testo etmesine karşın şimdiye
dek uçaklann güvenliğinden
sorumlu olduğunu kabul et-
mekteydi.
Uyarı mektubunu kitle imha
silahlannın yok edilmesinden
sorumlu özeî BM komisyonu-
nun başkanı Rolf Ekeus'a su-
nan Irak'ın BM temsilcisi
"İran'ın son haince saldınsı-
ndan sonra ülkemize karşı bir
baskı ve tehdit aracı olarak kul-
lanılan bu uçaklann kendileri
ve personeli tehlikeye gjrmiştir"
dedi.
Irak'ın açıklaması BM'de
kızgınbk yarattı. Olay üzerine
kapab bir oturum düzenleyen
Güvenlik Konseyi yaptığı
uyanda inceleme çabşmalanna
katılan uçaklann güvenbği sağ-
lanmadığı takdirde Bağdat'ın
"çok ciddi sonuçlarla karşılaşa-
cağını" bildirdi.
Bildiride bu "ciddi sonuçla-
nn" neler olabileceği belirtil-
medi. Ancak Irak hükümetınin
BM uçaklannın çabşmalanna
bir müdahale ya da tehdit oluş-
turabilecek her türlü hareketten
kaçınması istendi.
MtlOM fipin
öte yandan ABD Genelkur-
mayı, Körfez Savaşı'nın de-
ğerlendirmesini 1300 sayfahk
bir raporla Kongre'ye sundu.
Operasyonun askeri ve tek-
nik bütün aşamalannı anlatan
raporda Irak hedeflerinin be-
Urİenmesi ve vurulan hedele-
rin değerlendiribnesinde yan-
bşlar yapıldığı bebrtildi.