Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1NİSAN1992 ÇARŞAMBA
14 GORUŞLER
BELKİ
MURAT BELGE
Dünyada Yeni Eğilimler
Ş imdiye kadar bin kere söylendi. ama herhalde daha
bin kere söylenecek: İki-İcutuplu dünya dengesinde
meydana gelen ciddi değişım, beklenen iyiliklerden
çok, beklenmeyen kötülüklerin önünü açtı. Irak'ın
körce saldırganlığı ve fırsatçılığı ile birlikte bir dizi olay baş-
ladı. Yugoslavya, arkasından koskoca Sovyetler Birliğj
parçalandı. Ama asıl felaket, bu parçalanmadan çıkan bi-
rimlerin (yani etnik topluluklann) arasındaki çatışmada.
Çoğu zaman bu çatışmalarda da, Irak'a ilişkin olarak söyle-
diğim "körlük" ön plana çıkıyor. Ama bu kısa-vadeli kötü-
lüklerin yanında, uzun-vadeli iyiliklerin tohumu da ekili-
yor.
Bu yaayı uçakta yazıyorum: Çekoslovakya'da, Slovak-
ya'nın başkenti olan Bratislava'da yapılan bir uluslararası
toplantıdan Türkiye'ye dönerken. Toplantıda ele ahnan
çok çeşitli sorunlar arasında ikisine değineceğim. Bu çalış-
malardan birine kendim katıldım; öbürüne katılamadım, ama
sonuçlarını öğrendim.
Toplantıyı Helsinki Yurttaşlar Meclisi düzenlemişti, do-
layısıyla burada yer alan insanlar resmî toplumu, resmî ku-
rumlan temsil eden kişiler değil, sivil toplum örgütlerinde
çalışan yurttaşlardı. Ben "Balkanlar" üstüne toplantıya ka-
tıldım. Katılanlar HYM değerlerini bir ölçüde benimsemiş
olduğu için, bu "Balkan Toplantısf'nı ölü ve yaralı verme-
den bitirmeyi başardık. Aynca. bir "Türk" olarak, bugü-
Balkan duygusal
Dünyada bir değişim
başlâdı. "Belirleme"
yeteneği,güçlü
iktidarlardan güçsüz
yurttaşlara doğru kayıyor
ya da güçten vicdana
doğru kayıyor.
nun
yoğunluğunda yerimi-
zin bir hayli marjinal-
leştiğini gözlemledim.
Bundan yirmi, otuz yıl
önce olsa, önce beni
vurur, sonra kendi
aralanndaki sorun-
lann kavgasına girer-
lerdi. Neyse, kavga sü-
rüyor, ama bizim "kav-
ga merkezinde" olma- ~ ^ ~ " ~ ~ " ~ ~ ^ ^ ~ ~ " ^ ~ " ~ ~
mamız bence iyi. Sırplar Arnavutlara, Hırvatlar Sırplara,
Yunanlılar Arnavutlara, Makedonlar Yunanlılara saldırdı.
Başka türlü bir Balkan toplantısının da zaten hiç tadı ol-
mazdı. Her şeye rağmen, bazı şeyleri yapabileceğimiz umu-
dunu kaybetmeden ve bazı şeyleri yapma karannı vermiş
olarak tamamladık toplantıyı.
Gidemediğim öbür toplantı ise Kaflcasya'daki çatışma-
larla ilgiliydi. Toplantıyı izleyemedim, ama katılanlarla ta-
nışıp kısaca konuşmam mümkün oldu. Bu kişiler Azerbay-
can, Ermenistan ve Gürcistan'dan geliyordu. Çoğu bir hay-
li gençti; o bölgede yaşanan çarpık olaylar sırasında, kendi-
lerini olaylann içinde bulmuş insanlardı. Dolayısıyla, baa-
lan milletvekili olmuş ya da resmî bir göreve atanmış da ol-
salar. "yurttaş" nitelikleri hâlâ ağır basıyordu. Kafkaş top-
lantısı, Balkan toplantısının tersine. kavgasız geçmiş. Üçta-
rafın temsilcileri dostça konuşmuş. ne olacaksa, mutlaka ve
her şeyden önce banşçı bir biçimde olması gerektiği ko-
nusunda anlaşmışlar. Bu, o bölgedeki gerilim ve vahşet dü-
şünüldüğünde, göz yaşartacak derecede sevindirici. Bu ekip
kısa bir süre sonra, aynı yaklaşımı, Helsinki'deki uluslara-
rası toplantıda sürdürecek.
Şüphesiz, biri çıkabilir ve der ki: "Bunlar iyi insanlardır,
ama hiç bir şeyi temsil etmezler. Bir şeyi temsil edecek kişiler
ise böyle banş türküleriyle dolaşmaz ortahkta.'" Böyle bir
yargının -ne yazık ki- epey bir doğruluk payı taşıdığını ka-
bul etmek gerekiyor. Ama dünya, bu yargıyı neredeyse se-
vinçle verenlerin inandığı kadar da kötü değil. En azından,
dünyada bir değişim başladı. "Belirleme" yeteneği güçlü ik-
tidarlardan. güçsüz yurttaşlara doğru kayıyor: ya da, güç-
ten vicdana doğru kayıyor. Yeni başlayan her eğilim gibi,
bu da şimdilik egemen değil. Ama sanıyorum ve umuyorum
ki, şimdiden belirleyiciolmaya başladı.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932:M.Yansengeldi
Ankara'nın planını yapan maruf Alman miman Profesör
Yansen dünîcü ekspresle Berlin'den şehrimize gelmiş akşam
trenle Ankara'ya gitmişür.
M. Yanson kendisiyle görüşen bir muharririmize demişür ki:
"-Istanbul'da büyük üstat "Sinan"ın ihtilafında bulunmak
için bilhassa bugün geldim. Her güzel şeyi seyretmek, her
medeni insan için en büyük zevktir.
Sinan gibi büyük bir adamı nasıl takdir etmek lazımsa onu
takdir edenleri takdiretmek de bir lazimedir. Tarihte bir çok
büyük insanlar vardır ki hiç takdir edilmemişler. ihmal
olunmuşlardır.
Sinan'ın Edirne'deki şaheseri bütün dünyaca belki
Türklerden daha ziyade takdir edilmisür. Bütün Türkler
Sinan gibi büyük bir adamı yadetmekle bundan kendilerine
de bir takdir hissesi ayırmış oluyorlar."
M.Yansen bundan sonra şehircilik hakkında da şunlan
söylemiştir:
"-Türkler yapacaklan her işte en iyisini intihap etmeli ve
bunlan yapacak adamlan bulmalıdır. O zaman medeniyetin
en yüksek mertebesineerişeceklerdir. Bir şehrin güzel
olabilmesi için bütün binalann da ayn ayn güzel olması
lazundır. Mesela bugün İstanbul'da mevcut binalann hepsi
Sinan'ın eserleri gibi olsaydı hiç şüphe yok ki şehriniz
dünyada bir misüne daha tesadüf edilmeyecek bir ülke
olurdu.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
Arkada, fiosfond'i" yaphr-
mctı/ı iasarladığl çifHlk
evi ıçın çizdiği desen..
£DMOND ROSTAND
1868'&E BUGÜN, ÜNLÜ FRANS/Z OZHfJ VE OYUM YA-
2ARI EDMONO ROSmNO POİÛU. ALEMNDER. Dü-
MA£(8*8A) VE PARNASYEN OZAULA/ZDAN ÇOK
YARARLAHAN EDMONO R.OŞTANP, EDEBİYATT* %O~
MANTİZM AKlM'NlN ETKİLİ KİŞiLBIt'tNbEN BİKİ
OLMUÇTU.. EDE8İYAT DÜNYASINA $İieLERİYLE
6İRMİÇ, SUNU MANZUM OYÜNLARl İ2LEMİŞ-
Tİ- (CY/ZANO OE BEBGERAC GİBİ'.) 20- VÜZYIL
BAŞLA&INDA!y YAPirM/ZiYCA BÜYÜK ÜN YAPAN
ROSTAMD, GÖSTÇRİÇLİ SÖZLE&LE SÜSLÜ ANLA-
TIMIYLA, AÇK,MİZAH VE YAŞAM-ÖLÜM TBMA-
LARtNl USTACA İŞLEMİÇTf..
OZAMIN CAM8C LES BAINS'OE YAPTtRPtĞI
ey, ÖLUMÜMDBN SONISA ROS7ANO MÜZESİ HA
LİAJE GETİRİLMİŞTİ..
METROPOL
ATİLLÂ DORSAY
Tramvaycılık Oynamak...
Y
erel seçimler 3. yılını doldur-
du. Bu seçimlerle yurt çapın-
da göreve gelen sosyal de-
mokrat belediye başkanları-
nın birçok yerde başarılı bir yerel yö-
netim sınavı verdiği söylenemez. Hele
istanbul'da bu başansızlık çok açıktır.
İstanbul yerel yönetimi, gerçi şimdi
iktidar ortağı bir partiye mensup
olmanın avantajlannı kullanmaya
başlamış, genel bütçeden aldığı payın
artmasıyla "biti kanlanmış" bir halde.
Yüzünde güller açan bir Nurettin Sö-
zen, gün geçmiyor ki o "beşuş" çehre-
siyle medyalarda ara endam etmesin,
yeni proje demetleri açıklayıp yeni
"müjdeler" vermesin!..
Ama İstanbul halkının bunlara
inanması, bunlara umut bağlaması
nasıl bekleniyor? "Dalan kompleksi",
sosyal demokrasinin artık neredeyse
kader gibi kabul etmeye başladığımız
geleneksel beceriksizliği, aynı partiden
olduklan halde hepsi hern Nurettin
Sözen'le, hem de kendi aralannda
düşman kardeşleri oynayan hırçın
başkanlanyla, bu yönetime hâlâ nasıl
inanaüm?
Bir türlü açılamayan PERPA'yı, yı-
lcıntılardan temizlenemeyen Yemiş Is-
kelesi'ni, yılan hikâyesine dönen Ga-
lata Köprüsü'nü, tarladan beter Emi-
nönü ve Karaköy meydanlarını, varlık-
lannı inatla, ısrarla sürdüren tüm
kente yayılmış çukurlan, fantezi uy-
gulamalarla gitgide içinden çıkılmaz
hale gelen trafıği, "park tanzim ediyo-
ruz" diyerek betonu çoğaltılan Tak-
sim Parkı'nı ve kuşkusuz aynı akıbetin
beklediği Maçka (diğer adıyla "De-
mokrasi") Parkı'nı, bir skandala dö-
nüşen doğalgaz döşemesini, 3 yıldır
İstanbul'u içinde yaşanması daha da
zor hale getiren bir yönetimi, dağ taşı
kaplayan gecekondulan ve daha bir
çok şeyi gözardı edip Nurettin Sözen'-
in iyimserliğini mi takınalım, onun
gülücüklerine mi kanalım?
3. yüında büyük kent yerel yöne-
timlerinin daha aynntıh bir hesaplaş-
maya, kamuoyuna bir bilanço sunma-
ya gerekleri ve zorunluluklan var.
Biz bu yaada şimdilik yalnız bir
porjeye değinmek ve daha önce
yanlışhğını kendimizce belirtmeye
çalıştiğımız "hızlı tramvay" projesine
bir kez daha eğilmek istiyoruz.
Yayalaştırma, motorlu araçlardan
anndırma, motor gürültüsü ve egzoz
gaandan olabildiğince kurtulma...
Evet, çağdaş kentçilikte bu kavramlar
ve yöntemler gözde.
Dünyanın neresinde turistik
bir bölgenin tam ortasından
saatte 20-30 km. yapacak
olan "hızlı tramvay" geçiyor?
Be\oğlu'ndaki gibi
alıeste-beste gidecek olan bir
tramvay da değil bu.
Avrupa'da da Strasbourg kenti ilk
kez kent merkezini araç trafiğine ka-
payan ve tramvaya açan kent olarak
dikkati çekti ve bu konuda geçen haf-
talarda Fransız basınında ciddi tartış-
malar oldu.
Strasbourg, kent merkezine araçla
geüşleri olabildiğince kısıtlıyor. Toplu
taşımayı ve gerektiğinde taksileri mer-
keze sokuyor. Yasakladığı, yalnızca
özel arabalar. Aynca bu plaru tüm
aynntılanyla kent halkına sergiliyor,
aylar öncesinden... Ve kentlilerin, ku-
rum ve kişi olarak görüşlerini, eleştiri-
lerini alıyor.
Bizde son yayalaşOrılan bölge,
Sultanahmet - Çarşıkapı - Beyazıt -
Aksaray aksi gibi, bu kentin tam can-
damarlannı oluşturan bir bölge. Bu
bölge, bir anlamda yalnız biz Istan-
bullular veya Türkiyeliler için değil,
tüm dünya için önem taşıyor.
Çünkü burası, hem Bizans'ın, hem
de Osmanlf nın yüzyıllar sürmüş baş-
kentlik serüveninin de tam göbeği, ül-
kemizin turistik merkezi, dünya turiz-
minin can damarlanndan biri.
Böyle bir bölgede yapılacak her tür-
lü proje, dünya çapında önem taşıyor.
Bir kez, böyle bir bölgede artık asıl
önemli olan, "İstanbulluyu lOdakika-
da Aksaray'dan Sirkeci'ye ulaştır-
mak" değil, olmamalı. Bu tür laflar,
yalnızca demagoji sözcüğüyle açıkla-
nabilir.
Bu bölgede eğer çabuk ulaşım ge-
rekiyorsa, bu ancak yeraltına irülerek
sağlanabilir. "Hızlı tramvay"la değil.
Dünyanın neresinde turistik bir bölge-
nin tam ortasından saatte 20-30 km.
yapacak olan "hızlı tramvay" geçi-
yor? Beyoğlu'ndaki gibi aheste- beste
gidecek olan bir tramvay da değil bu.
Dalan'ın gerçek anlamda bir hızlı
tramvay, bir diğer deyişle metro için
getirttiği vagonlarla yapılacak bir ula-
şım türu.
Bu, tümüyle yanhş. Bu bölgede
amaç hızla geçmek değil, her bir yanı
tarihle, geçmişle dolu olan bu bölgeyi
etrafa bakarak, her yapının, her
anıtın, her perspektifın tadını çıkara-
rak gezmek olmalı. Bu bölgede turis-
tin gezip dolaşmasına, neredeyse biz
İstanbullulann geçişinden çok önem
verilmeli.
Özel arabalar yasaklanmalı, ama
turistik açıdan gerekli olan turist oto-
büsleri ve taksiler beüi bir güzergah
dahilinde girebilmeli. Tramvay, kona-
caksa, bir fantezi, bir ağır aksak dolaş-
ma amaayla konmah. Hızlı trafık ise,
yineliyelim, mutlaka yeralüna alı-
nmalı.
İşte belediyenin bizce tümüyle
yanlış, turizmi hiç dikkate almadan ve
bölgedeki gitgide artacak olan müthiş
turizm hakeketini nasıl planladığı ko-
nusunda kamuoyuna da hiçbir açık-
lama yapmadan yürürlüğe koyduğu
ve "Topkapı'dan Kabataş'a uzat-
mayı" da planladığı tramvay olayının
perdearkası.
Bilmcm, bu kent üzerinde bunca
düşünmüş, bu kenti böylesine sevmiş
ve bu kentte yıllar yılı turizm olayına
da kannca karannca katkıda bulun-
muş biri olarak, haksız mıyım?
SEMİHBALCIOĞLU
Turk Cumhupiyeüepinde TRT'nin atagı
YrdL Doç. Dr. NURDOĞAN RİGEL İst. Ünv. Basm Yaym Yüksekokulu
T
RT'nin EUTELSAT II F-l
uydusundan kiralanan kanal-
la bugünden itibaren başlata-
cağı Türk cumhuriyetlerine
vönelik TV test yayını, son günlerde
gereksinimini fazlasıyla hissetiğimiz
""Türkiye'nin tanıtımfnda önemli bir
görevi üstlenecek.
Haftaria 486 saat Tûrkça
ABD'nin ağırlıklı gazetelerinden
VVashington Post, geçen hafta "Türki-
ye Uydu ile Doğu'yu Fethediyor"
başlıkh haberinde, Türkiye'nin en bü-
\ük kozunu masaya sürdüğünü belir-
terek. "70 yıldır dünyayı Rus dilinde
ve Sovyet gözüyle anlatan kanal susa-
çak. Türk TV'sinin sinyali eski Sovyet
İmparatorluğu'nun izole edilmiş ve
doğal kaynak zengini uzantısını büyü-
leyecek. Aniden. haftada 486 saat
Türkce haber, eğlence ve kültür prog-
ramları Türk cumhuriyetlerine aka-
cak" ifadelerine yer verdi.
TRT. Türkiye'nin tanıtımında işlev-
sel ve söz sahibi devlet kuruluşlannın
arasında ilk sırayı alıyor. Şimdilerde
de \eni açılan pazar, Türk cumhuri-
yetlerinde bu atağı iletişim teknolojisi-
nin gücünü de kullanarak başlatıyor.
57 rnilyon, TRT kapşnımla
Türk cumhuriyetlerine yönelik ola-
rak Batı'ya karşı en önemli silahı,
Türkçeyi devreye sokan TRT, ilk ola-
rak bölgede 57 milyon yeni izleyiciye
ulaşacak. Böy lece TRT, Türk cumhu-
riyetlerinin Batı'ya açılan penceresi
olacak. A\ nı zamanda da Türkiye'nin
tanıtımında büyük bir avantaj elde
edecek.
Kazakistan ve Kırgızistan'a kadar
uzanacak 6 Türk cumhuriyetine
Türk cumhuriyetlerine
yönelik olarak Batı'ya karşı
en önemli silahı, Türkçeyi
devreye sokan TRT, ilk
olarak bölgede 57 milyon
yeni izleyiciye ulaşacak.
Böylece TRT, Türk
cumhuriyetlerinin Batı'ya
açılan penceresi olacak.
PTT'nin test sinyaliyle başlayacak
"Teknik Deneme Yayım" ile prog-
ramlanan "Tanıtım"ın ülkemize fatu-
rası 25 milyon dolan bulacak.
Ancak EUTELSAT'tan (European
Telecommunacation Satellites Orga-
nisation) kiralanan bir uyduyla bölge-
ye yayın yapmak, her zaman için
yayını, teknik açıdan riske etmek de-
mektir... Bunun yanında, ülkemize ait
olan ve yapımı çeşitli nedenlerle bir
süre duraksayan TÜRKSAT projesi
çerçevesindeki uydumuz tamamlanıp
yörüngesine oturduğunda Türkiye,
Türk cumhuriyetleriyle telekomüni-
kasyon hizmetleri sayesinde doğru-
dan haberleşme imkaruna kavuşacak.
Türkiye kendisine ait TÜRKSAT
projesi çerçevesinde, Asya, Avrupa ve
Kuzey Afrika'daki Türkçe konuşan
insanlara ulaşabilecektir. TV yayınla-
rıyla Türkiye, dilini ve kültürünü yıllar-
dır Batı'nın yaptığı gibi geniş bir izleyi-
ci kitlesine aktaracaktır.
TÜRKSAT'a karşı ZÜHRE
Böylece TRT sayesinde Türkiye de
Batı'nın yıllardır üzerimizeçevrili ileti-
şim teknolojisi sayesinde, kültürünü
yaygınlaştırma silahını kullanarak
Türk cumhuriyetlerinde etkili bir
tanıtım kampanyasmı önümüzdeki
birkaç ay içinde başlatmış olacak.
Bu arada hatırlatmak gerekir ki,
İran da Türk cumhuriyetTerini aynı
yolla etkisi altına alma çabasına girdi.
Bu amaçla, TÜRKSAT projesine
karşı "Zühre" adını verdikleri uydu
projesini başlattı.
TRTnin çalışmalannın hedefine
ulaşması ve devamı için, en kısa süre-
de de, TÜRKSAT'a hız verilmesi ge-
rekiyor. Bu alanda kaybedilen her
saat, ülkemizin zarar hanesine yazıla-
cakür.
POLİTİKA
fiVEÖTESİ
MEHMED KEMAL
Kanunuesasi Kıraathanesi...
Şairi epeydir gördüğüm yoktu, Beyoğlu'nda ağır ak-
sak yürüyordu. Buna, topallayarak da denebilir.
Eskiden sık sık görürdüm. Tarlabaşı'nda bir yerde
otururdu. Şimdiki, kocaman bir bulvara dönmüş
Tarlabaşı değil; o daracık sokaklı Tarlabaşı... Nicedir geldi-
ğim yok buralara, şair de yıllardır uğramıyormuş. Hoşbeş-
ten sonra gün ve saat verdi, "Kanunuesasi Kıraathanesi'n-
de buluşahm" dedi. ('Yahu, Kanunuesasi Kıraathanesi mi
kaldı?' diyemedim.)
"Olur" dedim.
Bu kahve (Kanunuesasi), ilk Meşrutiyet'ten beri varmış.
Meşrutiyet aydınlannın uğrağı, buluşma yeriymiş. Nasıl
Babıâli'de Meserret, Nuruosmaniye'de Ikbal varsa, Beyoğ-
lu'nda da Kanunuesasi..
İstanbul gazetelerinin Ankara muhabirliğini ettiğim yıl-
larda, İstanbul'a geldiğimde Büyük Londra Oteli'ne iner-
dim. Bu otel, Tepebaşı'nda bulunanlann en iyilerinden bi-
riydi. Beyoğlu'nun göbeği sayılırdı. Geceleri eğlenecek
olanlar için kolay da bir yerdi. Gecenin epeyce ıierlemiş bir
saatinden sonra insan kendini kolayca yatağına atabilirdi.
Şıp meyhane, şıp otel!..
Sabahlan kalktığımda Kanunuesasi Kıraathanesi'ne gi-
der, günlük gazeteleri orda okurdum. Otel de, kahve de ya-
bancım değildi. ı
Kahve, uzunca bir
koridor gjbiydi. Pen-
cere önüne kahvenin
eskileri ve gediklileri
otururdu. Kahvenin
ortasındaki uzunca yer
tavlacılara aynlmıştı.
Tavlacılar neredeyse
sabahtan başlarlar,
gece yanlanna kadar
oynarlardı. Bu oyu-
nun içinde belki biraz kumar bile vardı.
Sağlı sollu duvar dibinde oturanlar ise randevu verenler-
di. Buralar, aynı zamanda nargilecilerin de yeriydi.
En güzel yer, kuşkusuz, pencere kenan idi. Sandalyeye
kurulup geleni geçeni seyretmeye doyum olmazdı. Pencere
kenan müşterilerine alışırdınız.
İkinci Dünya Savaşı yıllannda bu kahve (Kanunuesasi)
Cumhuriyet aydınlannın yeri olmuştu. Meyhane saati değil
de erken ise kahveden başka gidilecek yer pek yoktu. Emek-
liler, işsizler, başıboşlar için en uygun yerdi.
Bundan beş on yıl önce bu kahve bir süre, şairlerin buluş-
ma yeri de olmuştu. Tavlaya meraklı olanlar burda bulu-
şurlar, belki bir iki el tavla oynarlar, sonra meyhanelerden
birine kapağı atarlardı. Tavla boşuna değil, rakısına oy-
nanırdı.
Verilen saatte kahveye geldim. Daha kapıdan girerken
şairi gördüm; pencere kenannda oturuyor, etrafı seyredi-
yordu. Tepebaşı ypnünden geldiğim için beni görmedi. Gö-
rünce, yeniden kucaklaştık, sarmaş dolaş olduk. İlk sözü-
müz, pahahlık, geçim sıkıntısı oldu. Şairin, her zaman, hali
vakti yerinde idi, ama nedense o da yoksulluktan söz edi-
^ordu. Yoksulluğun baskısı ağırdı.
Sıra şiire geldi.
"Şiir de yoksullaştı mı?" diye sordum.
"Evet" dedi. "Şurada bir otuz yıl var ki, şiir de yok, şair
de yok!."
"öyleyse ne yapacağız üstat?"
"Şiiri de, şairi de bekleyeceğiz."'
"Ödül vermeler, şair secmeler ne oluyor?"
"Şairi anyorlar."
"Adına ödül koysalar istemez misin?"
Duraladı, gözlerinin içi güldü, alacalı baktı, "İstemem"
dedi. Şiir söyleşisini kapattı, kalkana kadar hiç söz etmedi.
Belli ki üstat da ödül bekleyenlerdendi.
Bundan beş on yıl önce bu
kahve bir süre şairlerin
buluşma yeri de olmuştu.
Tavlaya meraklı olanlar
burada buluşurlar, sonra
meyhanelerden birine
kapağı atarlardı.
OKURLARDAN
Davet ediyoruz
27Şubatl992tarihinde
Cumhuriyet gazetesinde,
Sayın Necati Güngör'ün
yazısını okuduk. Buyaayı
okuyunca, çok duygulandık.
Sınıfca yardım yapmayı
kararlaştırdık. Çünkü
hayvanlar insanlann
dostudur. Hayvan sevgisi
küçük yaşta başlar.
Geçen yıl Samandıra
Hayvan SevenlerÇiftliği'ne
gelmiştik. Oradaki köpekler,
bizi görünce çok
sevinmişlerdi. Fotoğraf
çekerken kimisi poz veriyor,
kimisi de havlıyordu. Çünkü
bizlerden sevgi bekliyorlardı.
Sayın Necati Güngör
gazetede: "Bir kurşun
parasıyla, hajrvanlara aşı
yapılabilir"diyeyazmış. Biz
de buna içtenlikle
kaülıyoruz. Soğuk kış
gecelerinde hayvanlann hali
acı.
Avrupa ülkelerinde,
sokaklarda hiç sahipsiz
hayvan yok. Bizim
ülkemizde ise her sokak
başıboş hayvanlarla dolu.
Insanlanmızın düzelmesi
gerekli. Bunun da
öncülüğünü sizler
yapıyorsunuz. Bizler de Özel
Sezin İlkokulu üçüncü sınıf
öğrencileri olarak sizlere
kaülıyoruz.
Sınıfça mukavva kutular,
yemek kaplan ve para
topluyoruz. Sayın Suna
Deveüoğlu ve Sayın Necati
Güngör'ü okulumuza davet
ediyoruz. Bağışta
bulunduğumuz yardımlan
kabul etmeniziricaediyoruz.
Kısacası biz doğayı,
insanıyla. hayyanıyla,
bitkisiyle bir bütün olarak
kucaklamarun mutluluğunu
yasamak isüyoruz.
Tüm haj-van sevenlere
saygılanmıa sunu\oruz.
Özel Sezin İlkokulu üçüncü
sanıf öğrencileri
İstanbul
Talihsiz açıklamalar
Ne tesadüf!
İstanbul Ermeni Patriği
Ruhani Kazancıyan ile
İran'ın Ankara büyükelçjsi
Ekselans Bagıri birkaç gün
ara> la açıklama yaptılar. Ve
hikmet buyurdular.
" Azeriler Türk değildir"
diye.
Açıklama eğer Ermenistan
ya da Tahran'da yapılsaydı.
amenna.
Beyanatlar Türkiye'de
veriliyor.
Hangi cesaretle, hangi izan
ile...
Azeri Türklerinin bu
açıklamalarla kalbi
kınlmadı. Gönüldosta
kınlır.
Gönlümüzden gönlünüze yol
yok. Çünkü biz Türk oğlu
Türküz.
FÖVZtYEHANZADE
MERAĞÎ
Ankara
tLAN
SEFERİHİSAR KADASTRO
HÂKİMLİĞI'NDEN
Dosya no: 989/1% Es.
Davacı Mücev her Gökçe tarafından davalılar Osman Akyol vs. aley-
hine açılan kadastro tespitine itiraz davasmda:
Davacı Mücevher Gökçe vekili tarafından S.Hisar Hıdırlık Mahal-
lesi Tepecikaltı mevkünde kain kadastroca 284 ada, 2 parsel numara-
sı verilen 3518 m!
miktarındaki gayrimenkulün 1/6 hissesinin Hasibe
adına yapılan tespitine itiraz edilmiş olup. mahkememizce davalının
mirasçısı olan HÜSEYÎN SOYKAN'a davacı vekilinin 6.11.1991 la-
rihlı dahali da\a dılekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden
davetiye ycrıiR- kaim olmak uzere duruşmamn mahkememizde
20.5.1992 gu'.'i saat 09.00da yapılacağı ve dahili dava dılekçesi ila-
nen tebliğ olunur. 11.3.1992
Basın: 24133