27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6MART1992CUMA 14 GORUŞLER A BELKI MURAT BELGE Olan Kötü Şeyler, Olmayan İyi Şeyler Türkiye'nin yapması gereken Osmaıdı ve Cumhuriyet mirasını olgun bir tavırla kullanarak, bütün bu kargaşalık içinde bir istikrar örneği, modeli olmayı başarmak. -^ y st üste, kötü şeyler oluyor, burada ve yakın çevre- I I mizde. En kötûsü de insanın hak vermek, yandaş I I olmak istediklerinin, istenmeyecek işler yapması. ^»-/ örneğin, 'HEP'i PKK ile özdeşlemek yanlıştır" deyip dunıyoruz. Ama HEP'in İstanbul'daki mitingini PKK mitingine dönüştürenler çıkıyor hemen. Mitingin adı, "Halklann Kardeşliği." Bu iyi; ama birileri "Vur gerilla, vur!" diye bağırarak katkıda bulunuyor haklann kardeşli- ğıne. Derken üniversitede Ülkücüler Ermeniler'in Karabağ'a saldırmasını lanetlemek üzere toplanıyor, Azeriler'in öldü- rülmesini protesto ediyor. Azeriler'in daha önce öldürdüğü Ermeniler'i hatırlamaksızjn. Derken "solcu" öğrenciler on- lara saldınyor. Niçin? Muhtemelen karşı tarafın böyle nü- mayişle filan "varlık göstermesi"nden hoşlanmadığı için. Çevremizde olup bitenJer genellikle bizdeki tatsızlığı aşı- yor. Bu konuya az sonra gireceğim, yalnız, şu bağlamda, çevremizde olup bitenlere milliyetçiliğin tek yanlı bakışıyla bakmanın sakıncalan üstünde durmak istiyorum. Bir za- manlar, Türkiye'deki koskoca Kürt sorununa insanca bir çözüm getirme yolun- — — ^ - ^ — ^ — ~ da tek bir adım atma- dan, Bulgaristan ve Yunanistan'daki . Türkler konusunda bağınp çağırarak dün- ya kamuoyunda tuhaf bir konuma düşüyor- duk. Bu çelişki, söz ko- nusu iki ülkedeki ger- çekten kötü uygula- maya da haklılık ka- zandınyor. Şimdi, Ermeni konusunda benzer bir tek-yanhlık tehlike- si büyümeye başladı. Ermeni saldınsınjn hak verilir, savu- nulur bir yanı yok. Ama Kafkaslar'da kimse kimseden çok farklı değil sonuçta. Burada çıkabilecek sorunlarda, "Soy- daşımızdır, öyleyse hakhdır", diye tavır alınamaz. Ama bu konunun gündeme gelmesiyle, basında birçok "sütun sahibi"nin ağız birliği halinde İshak Alaton'a yük- lenmesi gibi olaylar hiç hayra alamet değil. Yazann yazarhk becerisiyle iyi kötü örttüğü anti-semitizm, sağalığın bu şaş- maz ve evrensel malzemesi, sokağa yansıyan konuşmalarda sevimsiz bir biçimde sıntıyor. Çevremizde sorun milliyetçilik. Balkanlar, Kaflcas ve Or- tadoğu belli ki daha uzun süre sarsılacaklar, çok acılı gün- lerden geçecekler, dizginlenemeyen, akılcılaşamayan gecik- miş ve tepkisel milliyetçiliğin dalgalanyla. Bunlar olup bi- terken Türkiye'nin yapması gereken çevreye uyması, gidişe katılması değil. Tam tersi. Tarihin verdiği serinkanlılıkla, Osmanlı ve Cumhuriyet mirasını olgun bir tavırla kullana- rak, bütün bu kargaşalık içinde bir istikrar örneği, modeli olmayı başarmak. Bunu yapabilirsek ve yapabildiğimiz ölçüde, güler yüzlü, rahat, hoşgöriilü bir toplum oluruz. Kendimiz daha mutlu olacağımız gibi çevremize de gerçekten yaranmız dokunur. "Milliyetçi" olmanın bir de bu uygar yolunu denesek artık. "Kahrolsun"lan, "ezeriz"leri, "vururuz"lan bir yana bı- raksak ve demokrasimizle, insan haklanna saygımızla, öz- gürlük sevgimizle varlığımızı dünyaya kanıtlasak. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Ayasofya'da temizlik Ayasofya camisindekı mozaiklerin temizlenmesi için mütahasıslar tarafından kullanılacak çelikten mamul iskele hazırlanmıştır. Bu iskelenin pjânlannı Standart Oyl k'umpanyası sermühcndisi M.V.D Tompkinsçizmiştir ve iskele M.J.LCampbelli'nin tahtı idaresinde Jones inşaat şirketi tarfından imal edilmiştir. Müze müdürü Aziz B. ve Bizantin Enstitüsü Müdürü M. NVhittemore iskelenin kurulmasına nezaret etmişler, Amerika sefiri de camideki tesisatı ziyaret etmiştir. 1962: Asker valiler görevden alımyor Içişleri Bakanlığınca onaltı vaIçişleri Bakanlığınca onaltı valiyi içinealan bir listeyannki Bakanlar Kuruluna getirilecek ve bu Valilerin değiştirilmesi teklif olunacaktır. Bilindiği gibi hâlen İçişleri Bakanlığı kadrolannda onaltı asker vaii bulunmaktadır. Seçimleri mütakip memleket idaresinin askeri şahıslardan sivillere geçmesini takiben idare mekanizmasında da bunun sonucu olarak sivil idare amirlerinin tayinleri yapmıştı. Bu arada ilk olarak Emniyet Müdürlüklerine tayinler yapmış, bilâharedc kaymakamlarsivilleştirilmişti. İçişleri Bakanlığı yann Bakanlar Kuruluna getirecegi liste ile 16 emekli subay valinin yerlerine sivil valiler teklif etmektedir. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN Concvd'dmki "KÜÇÜK KAOML4R" 4686 '/>£ 8U&JN, ÜHL Ü LOUISA MAY ALCOTT S6 ÖĞR£MİMİU( 7HMAMEN, SĞİTİMCİ BABASt VE ONUN, &UE&SOA/, rHOKEAU 6fSt OOSTLA&- 8O&ÇCM OLAM ALCOTT, GENÇ SO/VUCOA/OA, ÜMLÜ f'LGf TOPLAMtŞrr. DAHA SOM&4 £>A »KÜÇÜIC EgKEKt£&"t YAZMtÇrf. fUCİ G A& SdyMAS* 6/LE, r LAK/A/t âZOMU e&A/O/Ğf /Ç/A/ ÇOA: OKVAf- MUÇTU. TûMtiye Atom Enerpsi Kınmu ve Geleceği Prot Dr. OSMAN KEMAL KADİROĞLU Hacettepe Ünv. Nükleer Enerji Müh. Bl. Bşk. B asında çıkan bir haberde, Dev- let Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Er- dal Inönü'nün ilk icraatının Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Baş- kanı'nı ataması olduğu yazıyordu. Ger- çekten bu atamanın ilk icraat mı olduğu bilinmez; ama çok yerinde ve doğru bir atama olduğuna şüphe yoktur. Dr. İnö- nü'yü bu iyi düşünülmüş ve yerinde ata- ma karan nedeni ile kutlanm. TAEK Başkanı Sayın Prof. Dr. Yalçın Sa- nalan'a da bu çok zor işinde başanlar dilerim. Türkiye nükleer enerjiye 1956 yılla- nnda ilgi duymaya başlamış ve o za- manki adı ile Atom Enerjisi Komis- yonu'nu birçok Batıb ve gelişmiş ülke- den önce kurmuş ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (IAEA) üye olmuş- tur. Altmışlı yıllarda dünyada birçok ülke nükleer enerjiye henüz yeni ilgi duy- maktaydı. O devirlerde atom enerjisi komisyonlan, nükleer enerjinin banşçı ve çoğunlukla da askeri amaçlar için kullanımı sağlamak üzere kurulmak- taydı. Bu örgütlerin araştırma merkezlerin- de temel bilimler ve mühendislik arastır- malan yapılır ve nükleer teknoloji için gerekli bilgi birikimi ve deneyim sağ- lanırdı. Bu modele uygun olarak yalnız banşçıl amaçlara hizmet etmek gayesi ile ülkemizde de nükleer araştırma mer- kezleri kurulmuştur. Atom enerjisi komisyonlannın birgö- revi de nükleer tesislerin denetlenmesi- dir. Diğer bir deyişle, çalışan nükleer re- aktörlerin çevreye radyoaktif salınımlar yapmamasını saglamaktır. Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ül- ke bu teknolojinin nimetlerini kısa za- manda anlamış ve hızla nükleer tekno- lojilerini geliştirmişlerdir. Biz ise ne yazık ki bu konuda çok geri kalmış du- rumdayız. Belki bilim adamlanmız ve mühendislerimiz nükleer teknolojinin önemini politikaalara ve karar meka- nizmasının başındakilerine iyi anlata- madılar. Belki de gerçekten dış baskılar nedeni ile bu teknolojiyi transfer edeme- dik. Sonuçta, Türkiye nükleer teknolojiyi transfer etmekte çok geç kaldı. Yirmi, yirmi beş yıl önce bu teknolojinin trans- ferinde görülen hoşgörünün ve kolaylı- ğın artık geçerli oîmadığı bir çağda, nükleer teknolojiyi satın almak zorunda kahyoruz. '' Zamanımızda, nükleer teknoloji ile il- gilenen kurumlann artık eski atom enerjisi kurumlanna benzemedikleri gö- rülmektedir. Nükleer teknolojiyi teşvik eden vedenetleyen kurumlar artık farklı yapıdadırlar. Nükleer teknolojinin ge- üşmesi için çahşan bir kurumun bir nuk- leer reaktörü lisanslaması artık kabul edilemez bir olgudur. Nükleer teknolojiyi geliştirmek, nük- leer tesisleri yapmak ve işletmek özel te- şebbüse veya enerji bakanlıklanna bağlı kurumlarca yapılmaktadır. Nükleer teknolojinin en kısa zamanda ülkemize transfer edilebilmesi için bu teknolojiye yakın kurum ve kişilerin elbirliği ile çaüşması ve TAEK'e yardımcı obnası gerekmektedir. Yapılan ve çalışan nükleer tesislere li- sans vermek, denetlemek ise tamamen devletin bağımsız kurumlannca üstle- nilmiştir, çaşmızın gereklerini dikkate ahrsak Türkiye Atom Enerjisi Kuru- mu'nun da buna benzer bir yapıya ka- vuşması gerektiği ortaya çıkar. Nükleer teknoloji çağımızda artık standart bir termik santral teknolojisi gibi algjlan- maktadır. Bir mühendisbk alanıdır. Es- kisi gibi temel bilimlerden çok fazla ya- rarlanarak ve araştırmalar yaptırarak gelişmesine gerek yoktur. Artık abşıla- gelmiş bir mühendislik hizmeti olarak görülmektedir. Bu düşünce nükleer tek- nolojinin teşviki ve denetlenmesi için de geçerlidir. Atom Enerjisi Komisyonu ve TAEK kuruluşundan bu yana içerisinde tanm, hayvancılık ve temel bilimler ile ilgili bi- rimleri banndınr. Bu birimlerin hiçbiri çağımızda nükleer teknolojinin ülkemi- ze transferinde gerekli değildir. Temel bilimler, tanm ve hayvancilık ile ilgili araştırmalar ve geliştirmelerin yeri TÜ- BÎTAK, Tanm Bakanlığı veya üniversi- telerimizdir. TAEK'e 1956 yıhndan bu yana 18 ge- nel sekreter ve başkan atanmıştır. Bun- lardan bazılan deneyimli ve bilgi tek- nokratlardı. Bazılan (se politik neden- lerle atanmış konunun uzmanı olmayan kişilerdi. Genel sekreter ve başkanlar arasında emekli albaylar, veteriner, mülkiyeli, inşaat ve elektrik mühendis- leri, fizikçi ve kimyaalar ve akademis- yenler vardı. Bu kişilerin makamı işgal etme süreleri iki ay ile beş yıl arasında değişmiştir. Bu kişiler arasında nükleer teknoloji ile ilgili eğıtim görmüş olan yalnız üç kişi vanr. Yeniden yapılanmasından 1987 tari- hine kadar TAEK nükleer santral ihale- si için yapılan çalışmalar ve daha sonra da Çernobil felaketi nedeniyle sürekli kamuoyunun gündeminde kalmıştır. TAEK bu yıllarda ülkemiz için son de- rece başanh çalışmalar sergilemiştir. Çernobil kazası her ülke gibi bizi de ha- zıriıksız yakalamış, fakat TAEK çah- şanlannın özverisi ve gayreti ile etkileri en aza indirilmiştir. Ne yazık ki aynı ku- rum daha sonra belki de istenilerek ve planlanarak bir durgunluk devresine ıtilmiştir. TAEK, nükleer teknoloji ko- nusunda bilgili elemanlannın birçoğu- nu kaybetmiş veya politik nedenlerle kı- zağa çekmiş, yerine nükleer teknoloji- den anlamayan, akademik derece enf- lasyonundan nasibini almış kişiler ile kadrolannı doldurmuştur. Sonuçta TAEK, mühendislik hizmeti vermesi beklenilen bir kurum iken, per- sonelinin üçte ikisini idari personelin oluşturduğu, nükleer teknolojide eğitil- miş insan sayısı parmakla sayılacak ka- dar az olan, çalışmayan, atıl bir devlet kurumu olarak ortaya çıkmıştır. TAEK Başkanı Dr. Sanalan işte böy- le sorunlu, o derecede de önemli ve kısa zamanda doğrulup görev yapması gere- ken bir kurumun yükünü omuzlamakla görevlendirilmiştir. Dr. Sanalan'ın nük- leer teknoloji konusundaki eğitimi, idari terbiye, görgü ve deneyimi bu zor işin üstünden gelecek kapasitededir. Nükle- er teknolojinin en kısa zamanda ülkemi- ze transfer edilebilmesi için bu'teknoloji- ye yakın kurum ve kişilerin elbirliği ile çahşması ve TAEK'e yardımcı olması gerekmektedir. Üç kez nükleer treni ka- çıran Türkiye için zaman çok hızla ak- maktadır. SEMİHBALCIOĞLU Ermenistan Karşısında Gaflete Son A.COŞKUNKIRCA Emekli Büyükelçi, DYP İstanbulMilletveküi Coşkun Kırca 'nm3 mart salıgünüsay- famızda yer alan "Ermenistan Karşısı- nda Gaflete Sonyazısını, teknik bir sorun nedeniyle, kimi bölümlerini atlayarak yayvnlamıştık. Karabağ olaylarının bü- tün sıcakhğıyla gündemdeki yerini koru- duğu şu günlerde, değişik çevrelerde yankı uyandıran söz konusu yazının tam metnini yayunhyoruz. K ıbns'ta 1974 Ağustosu'ndan beri silahlar niçin susmuştur? Çünkü, Kıbns Rum yönetimi ve Yunanistan, KKTC'ye karşı herhangi bir silahlı hareketin Türkiye'nin aynı yoldan müdahalesini davet edeceğini çok iyi bilmektedir. Yu- nanistan çeyrek yüzyıldan beri Ege'deki karasulannı 12 deniz miline niçin çıka- ramıyor? Çünkü, Türkiye'nin, böyle bir tek taraflı karan tanımayarak savaş ge- mi ve uçaklannı, Yunan karasulanna bu şekilde eklenecek alan içine göndere- ceğini ve onlan ateşle karşılarsa iki dev- let arasında savaş çıkmasına sebep ola- cağını çok iyi bilmektedir. CayAna tlnayı bilmek! Bir devletin banşçı tahammülünün nerede biteceğinin çok iyi bilinmesi, o devletle çıkar çatışmasını tırmandırmak isteyebilecek olanlan caydırabilmenin en etkili yoludur. Kıbns ve Ege'de bu yaklaşımı büyük başanyla uygula- masım ve böylece yıllardır bu bölgelerde banşı korumasını bilen Türkiye, üzüle- rek söyleyelim ki inanılmaz bir saflıkla, aynı siyaseti Ermenistan karşısında uy- gulamamıştır. Ermenistan, aşağı yukan bir yıldan beri bağımsızlık yolundaydı. Bu ülke, Sovyetler Birbği'nm resmen dağılmasıy- la bağımsızlığını elde etmiştir. Erivan yöneticileri, bağımsızbklan daha resmi- leşmeden, Türkiye'ye karşı politika- lannı şöyle tanımlıyorlardı: Ermenis- tan, Türkiye'yle dosduk, iyi komşuluk ve her alanda işbirliğinden yanadır. İki devlet arasındaki ilişkiler, önce bu yak- laşımla yürütülmelidir. Ancak bu pob'ti- ka, Ermenistan'ın Türkiye'yle temel si- yasi davalannı terk ettiği anlamına gel- mez ve Erivan, zamanı gebnce bu dava- lan ortaya atacaktır. Nitekim, Erivan Parlamentosu, bağımsızbktan önce aldığı ve bugün de geçerli bir karannda, Türkiye'ye karşı soykınm iddialannı tekrarlamış; bununla kalmamış, bu id- dialarla ibntib olarak Türkiye'nin doğu bölgesi üzerinde toprak isteminde bu- lunmuştur. Ermeni görevblerin bu yön- de sayısız demeci vardır. Ermenistan'ın bu pobtikasıyla güttü- ğü amacı kavrayamamak için devletle- rarası ibşkilerin gerçekleri hakkında hiç- bir ciddi fıkir sahibi obnamak laamdır. Ermenistan, denize çıkışı olmayan bir ülkedir. Yalnız Azerbaycan'a karşı de- ğil, Gürcistan'a karşı da toprak istekJeri olduğundan bu devletle de ilişkileri çok bozuktur. Bu durumda, milletlerarası ticarete açılabilmesi, en kolay Türkiye üzerinden olabilir. Ennenistan'ın güçle- nebilmek için tek çaresi, Türkiye'yi, özelbkle ticaret alanında işbirbği yap- maya ve smır kapılannı milleüerarası ti- carete açmaya sevk edebilmektir. Erme- nistan'ın bu hedefine ulaşabilmesi için tekimkânı vardır: Erivan hükümeti,"kü- çücük" Ermenistan'dan "koskoca" Türkiye'ye fıiliyatta hiç zarar geleme- yeceği ve eğer diğer alanlarda işbirbğini başlatmanın sonuçta toprak talepleri- nin ve soykınm iddialanrun ateşini kay- betmesini sağlayacağı izlenim ve ümidi- ni Türk yöneticilerinde yaratabilirse, Türkiye'yi böylece uyutmak suretiyle zaman kazanıp yeterince güçlendikten sonra, hiçbir vakit vazgeçmek niyetini beslemediği temel milli davalannı Tür- kiye'ye karşı yürütebileceğini hesap- lamıştır. Amerika'nın. Türkiye'nin bu sözde Ermeni iyi niyetine olumlu karşıbk ver- mesini isteyeceği kuşkusuzdu ve Erme- nistan, Türkiye'nin, Amerika'yla ilişki- lerini bozmamak için böyle bir Ameri- kan telkiniyle pekâlâ bu yola girebileceğini düşünmüştür. Resmi Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, o sıralarda Amerika'ya Kjbns konusunda bile Türkiye'nin kırk yılbk milb' hedeflerine açıkça aybn ödünler vermeye girişmiş obnası da Er- meni ve Amerikan beklentilerine yeterli zemini vermiştir. Gaftet politikamız Nitekim, şaşkınlığa düşmeden gör- dük ki resmi Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve etrafındaki bir belli zümre, bu yoldan Amerika'yı hoşnut kılmayı bir diplomatik hedef olarak görebilecek ka- dar milli duygulardan ve gerçekçi dış politika ilkelerinden uzaklaşabilmişler- dir. Bu pobtika başlatıbrken, bizımle dostluk aramak önce Ermenistan'a düştüğü halde, bu ülkeye bir Türk bü- yükelçisi gönderibniş ve Bay Özal'ın et- rafı, "küçûcük" Ermenistan'dan ."kosko- ca" Türkiye'ye tehdit gelemeyeceği gö- rüşünü inanılmaz bir gafletle savun- maya girişmiştir. Ama, bu defa şaşkınbkla gördük ki günümüzün hükümeti, Ermenistan'ı hiçbir şart koşmadan tek taraflı bir mektupla devlet olarak hukuken tanıyı- vermiştir. Belirli bir devleti tanıma işle- minin milletlerarası hukuk doktrininde hayli tartışmab olduğu ve bir devletin (yani Ermenistan'ın) mesela Avrupa Güvenlik ve tşbirliği Konferansı gibi bir milletlerarası kuruluşa üye olarak girmesiyle, onu tanımamış olan bir di- ğer devlet karşısındaki statüsünün, ta- nınmış olsaydı sahip olacağı statüden -karşıbkb genel hukuki hak ve yüküm- ler açısından- pek farklı olmayabileceği ileri sürülebilirse de bu konunun önemli yönünün hukuki değil, siyasi olduğu bi- Devatm 19. Sayfada ANKARA AJNKA... MUŞEBBEF HEKİMOĞLU Çarpık Çıplaklar K öşede bir Fikret Mualla,cakılıp kaldımkarşısın- nda. Bu, o kadın mı acaba? Sevgili Dino'dan din- ledim yıllarca önce. Paris'te bir buluşma, Fikref Mualla çıplak bir kadın deseniyle Dino'nun göz- lerini parlatıyor. Sevgiyle soruyor arkadaşına: Kim bu gü- zel kadın, bir sevgili mi? Fikret Mualla bir an düşünüyor. Onu yirmi yıl önce bir kez Almanya'da gördüm, diyor. Orhan Peker de ayçiçekleri arasında güneş gibi parlayan köy kızını Marmaris'e gider- ken yolda bir an gördüğunü anlattı bana. Bir anlık görüş, ama eşsiz güzellikler üretiyor. Urart Galerisi'nde baştan sona çıplak tablolar duvarlar- da. Kapalı dünyamıza tepki gibi soyunan kadınlar ve er- kekler. Seyrederken sorular takıbyor kafama. Soyunmuş- lar, ama çıplaklar mı acaba? özgürlüklerine ulaşmışlar mı? Alt salonda Orhan Taylan'ın üç deseni, değişik teknikie çizgiler tekrarlanıyor. Taylan'ın çok sevdiğim çiçeklerini anımsadım seyrederken. Ana oğul aynı duvarda bu sergide. Seniye Fenmen'in iki yağlıboyası var. Gökkuşağı türü bir kadın, soyunarak yeşerir, çiçeklenirgibi. Yanda Arzu Başa- ran'ın erkekleri, sıcak çizgilerle uzanıyor. Çok ilginç düşüncelere daldım çıplaklar sergisinde. Örne- ğin Mustafa Yıldınm'ın tablosunda çıplakbğı değil, çıp- Jaklıkla vanlan düzeyi düşünüyor insan, erkek ya da kadın, çıplak bir kişi başı, göklere ulaşır gibi... Nurcan Giz'- in İsviçre'den bu sergi için ozel getirdiği tablolarda da bir yalnızbğı hissettim ben. Tablolar çarpık duruyor duvarda. Çok kişi gibi ben de düzeltmeye koyuldum ama yanılgı! ÖzellikJe çarpık duruyorlar. Çünkü o çıplaklığın çarpıkbğı var. Güzel vücutlann bir parçası kopuk. Kopuk bir baş, bir el, bir bacakla tümünü, dengesini yitiren bir vücut çerçeve- lere sığmıyor, duvarlan çarpıtıyor belki de... Bana sanatçının bir uyansı, saptaması gibi geldi o çıplak- lar. Bir diyalog kopukluğunu, iletişim boşluğunu vurgular gibi. Belki de çılgınbğın bilincini vurgulamak istiyor. Bir vücut tüm parçalanyla güçlü ve güzel; kol koparsa, başla gövde dengesi yoksa yaşamım yitiriyor o vücut. O çarpık çıplakbğa hayli hüzünle baktım doğrusu. Çok ters çağn- şıtrriarla.Bir güzelliği bozmamak, bütünü parçalamamak çok önemli dünyamızda. Yoksa güçlü bir soluk yavaşlıyor. Nurcan Giz'in çıplak kadınlan da upuzun bacaklanna, diri diri memelerine karşın sağlığmı, dengesini yiürmiş ve çarpılmışlar. Kimi sanatçılar hayal gücümüzü de aşan calışmalara yönelik bu sergide. Yan bolümde insan vücuduna dönüşen bir lavabo sanatçının kara mizah türü birçabşması belki de! Jale Erzen, Neşe Erdok, İrfan önürmen, Ender Güzey, Şe- nol Yorozlu, Hanefı Yeter, Can Göknil, Sümbül Eren'in yapıtlan arasında yabanalar da var. Biri başkentlilerin çok iyi tanıdığı Nancy Lunsfort. Çoktan ABD'ye döndü, ama Urart sergilerine katılmaktan, başkentlileri selamlamaktan geri kabnıyor. Desenlerinin ötesinde onun saydam kişibğini de seyrettim yan duvarda. Aynı akşam Başbakanbk Konutu'nda Sayın Demirel ve eşinin bir yemeği var. Değişik basın kuruluşlanndan, her kuşaktan üç yüz konuk. Başbakan, eşi Nazmiye Demirel ve Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Erdal Inönü, iç salo- nun kapısında karşılıyor konuklannı. İç içe salonlarda dalgalanan kalababkta anılarda dalga- lanıyor gözümde. Sa>ın Demirel ve eşiyle çok olay yaşadık bu salonlarda. Yıllar sonra neler hissediyorlar acaba? Geç- miş yıllarda Dışişleri Konutu'ydu burası, şimdi Başba- kanbk Konutu; ama Demireller Güniz Sokağı'ndan aynlmıyor, yalnız protokol yemekleri için kullanıyorlar bu konutu. Yıllar önce bu salonlarda buluştuğumuz gazetecilerden çok az kişi var konuklar arasmda. Gençler çoğunlukta. Cü- neyt Arcayürek'i, İstanbul'dan Ara Güler'i görüyorum ka- lababkta. Ara'nın sakallan da ağanyor artık. Gazetecibğe başladığım yıllarda röportajlar yapardık onunla. "Mutlu Çiftler" diye bir dizi. Bir konuşmadan sonra sokağa çıkınca Ara Güler sordu birden: Müşerref bu kan koca gerçekten mutlu mu? O soru, Başbakanbk Konutu'nun kalababğında da çınladı kulağımda. Mesleğimizin yıldızlanna, kuyruklu yıldızlanna baktım, genel yayın müdürleri, köşe yazarian, TV'de nnnanan kişiler, astronomik boyutlara varan ücret- ler, transferler, yuvadan uçanlar, uçamayanJar, yıllarca bir çatı altında yan yana, omuz omuza çaiıştıktan sonra birbiri- ne yabancılaşanlar. Nurcan Giz'in çıplak yücutlanndaki gibi kopuk kollar, bacaklar. Sonra mesleğimize yeni başla- yan kuşak, salonlar arasında koşarak haber üretmeye çab- şanlar, telefona sanbp haberini uçuran genç kızlar ve deb- kanlılar mutlu mu acaba? Bir meslek dalında mutluluk önemli bir olay. Ama mes- leğimiz bu olayı güzel yaşıyabiliyor mu acaba? Soruyu yanıtlamak hayli güç. Renkler, tirajlar, bilgisa- yarlar, piyangolar, reklamlar, transferler, ama basın dalın- da işsiz kalanlann sayısı da artıyor giderek! Dahası inandınabğını yitiriyor mesleğimiz. Değişen değer yargılan bizi deetkibyor, çarpık çizgilerden, kopukluktan, çebşkiden kaçınmak kolay olmuyor. Öngörülemeyen gebşmeler onanlmaz yaralara yol açıyor kimi zaman. Oysa mesleği- mizde öngörü çok önemli. Genç bir kız telefonda haber yazdınyor yan salonda. Bir haber yakalamanın, meslek deyimiyle "atlatmanın" sevin- ciyle titriyor sesi. Mesleğin basında henüz. Ona bakarken geçmişimi düşünüyorum. Düşüncemi söyleyince gözkri parbyor. O da bana, kırk iki yıbma özendiğini söylüyor. Düşüncemde çiçekler açıyor. Mesleğine sevgiyle, saygıyla başlayan genç kuşaklara gü- zel bir gelecek dibyorum. Güç koşuUara direnerek darbo- ğazlan aşacaklar elbet. Yüreklerini, direnme gücünü yitir- memelerini dibyorum. Bizim yokuş, yitik yürekle aşıbruyor. Mesleğiıniz de affet- miyor yürek yitirmeyi... OKURLARDAN Sınavlı avııkatlık çözüm mü? Geçen hükümet döneminde, yasa tasansı durumuyla TBMM'ye sevk edilmek üzereyken genel seçimler nedeniyle gündemden kalkan "avukathk yasa tasansının" yeniden gündeme getirildigini basından öğrenmiş bulunmaktayız. Geçen yılki tasanda 31. madde; "Stajdan sonra iki yıl içinde smav hakkı" öngörmektedir. Devamla; "3 kez sınavı başaramayan bir daha sınava gjremez" hükmü bulunmaktadır. Bu, gerçekten haksızlıktır. 3 kez başanh olamayan hukukçu ne yapacaktır? İTÜ, ODTÜ mezunu kişiler mühendistir. Eczaalık fakültesi mezunu eczane açar, diş tabibi böyledir. Tıp mezunu profesör, doktor olur. Öğreünenler için konulan yeterliük sınavını bu hükümet kaldırmışken, avukathk için daha önceki yıllarda konulmuşken 30.1.1979-2178/8 madde ile mülga olan bir yeterlilik sınavını tekrar gündeme getirmenin anlamı nedir? Maruzaümızşudur: 1 - Smav olmamalıdır. Kim yetenekh'yse kendini gösterir. 2- Baskı gruplan ille de kaale alınacaksa: a) Eski mezunlann hakkı saklı tutulmahdır. b) Staja başlamış bulunarîar ı haklan müktf •*• uıutarak sınavdan ayn k uîı .malıdır. Geçen hükümetin Adalet B«'<anlığı'nın bu konudaki y lilışhğına düşüknemesini -.muyorum. A.CEVDETALPrE? A Hukukçu İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle