24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART1992 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Tekstil işçiliğinden patronluğa ZLRÎH ADEM SAĞLAM Totrakan ailesinin ilginç öyküsü, gur- betçilerin bir parçası sanki. Baba Totra- kan yetmişli yıllarda Bursa'nın tozJu so- kaklannı bırakıp Alpler'in yaylası sa- yılan St. Gallen'de başlamış fabrika işçi- h'ğine. Bir süre sonra, Bursa'nın tozlu so- kaklan ve çocuklar düğümlenmiş bo- ğaana. Baba Totrakan, iki çocuğu takıp yanına, gelmiş İsviçre'ye. Genç işadamı Mutlu Totrakan o yıllan anımsarken bi- ten sigarasını yeniliyor. Gözlerinden o yıllar dalga dalga geçiyor. Hep gülerek anımsıyor işçilik günlenni. Genç Totrakanlar St. Gallen'de işçili- ğin yanı sıra uçak ve otobüs biletleri satarak ücaretin tadına vanr. Yıllar yıllan kovalar. Totrakanlar ticarete iyice ısınır. Bilet satmanın yanı sıra 1978 yılında kredi şirketi projesineel atar. On- lann asıl yoğun çalışması bundan sonra başlamış. Kredi ve uçak piyasasındaki onurlu ve saygın ismıne o dönemde ulaşmış. Toprağın tırnaklarıyla kazmış- lar. O yıllarda gece gündüze katık edil- miş. Şimdiyse. Totrakan Şirketler Gru- bu'yla hem Tûrkiye'de hem de tsviçre'de saygın bir işadamı. Zürih'teki işleri yürü- ten Mutlu Totrakan, genç kuşağın işa- damı. O, akıllı projelen hırsla uygula- masım çok seviyor. Geçen yıl Zürih- İstanbul uçak seferleri aksamadan, ba- şanyla sürdü. Uçak yolculan onun bir parçası sanki. Genç kuşağın hırslı işa- damı Totrakan, uçak işletmeciliğini bü- yük bir sabırla sürdürûyor. Yolculan hoşnut etmek içın uçaktaki masraftan hiç kaçınmıyor. Ancak, onu üzen son gelişmeler oldu. Isviçre'de yayımlanan haftalık ve yerel bir gazetede çıkan habere kıayordu. Ay- nı habere ilişkin olarak görüşlerini aldığımız Mutlu Totrakan, "Hakkımız- da yazılanlar asılsız bir hikâyedir. Bize çamur sürülmek isteniyor. SÖzü edilen Gurbet gazetesinin yetİcilisi büroma ge- lerek bizden ilan ve de aoentelik istedi. Biz de bu isteklerini samimi bulmadık. Daha sonra bizden bir çıkan olmadığjnı anlayınca, bize sayfasında çamur çalma- ya başladı Açıkça bizimle çıkarlan çarpışıyordu. Söz konusu gazetede çıkan haberde, basının tarafsızlık ve gerçek ha- bercilik ilkelerini çiğniyordu. Bu asılsız haber, bızım onurlu ve saygın iş ya- şamımıza sürülmek istenen bir lekedir. Haberde anlatılanlar gûzel bir hikâyeden farksızdı. Şöz konusu gazetenin çıkar gözlüklerini çıkanp olayîara tarafsız bir gözle bakmasını sahk veriyorum. Aynı gazete hakkında hem Türkiye'de hem de ısviçre'de yasal işlemlere başladık" diye sözlerini sürdürüyordu. Donald Trump becerikli hırsızın peşindeBabasına ait kendi halinde bir otelle işe başlayıp on yıldan kısa bir sürede mülümıl- yoner olan New York sosyetesinin önde gelen simalanndan Donald Trump'a bakıhrsa zengin olmak kolay değil, ancak başına gelen anlar zenginin halini. Geçen salı günü New York'ta başanh müzisyenle- rin ödüllendirildiği Grammy müzik ödülle- ri dağıtılırken Trump'ı müzikhole getiren Limuzini çalındı. Bir saat sonra polisler Li- muzini, içinde bütün kıymetli mallanyla birlikte bulduklannda Trump memnuni- yetini şu sözlerle dile getirdi: Şansım varmış, bu sefer saygıdeğer bir hırsıza çatüm. Olay, Trump. sevgilisi Marla Maples ile birlikte 17. Sokak'ta şık bir lokantada ak- şam yemeği yerken gelişti. Şarkıcı John Denver ve birkaç başka arkadaşını gece- yansı civannda akşam yemeğinde ağırla- yan Trump'ın şoförü bir ara Limuzini bırakıp lokantaya girdi. Dışan çıktığında koskoca Limuzin yerinde yoktu. Bu arada arabanın içinde bulunan faks, telefon, kadınlara ait şık kürkler, mücevherlerin bulunduğu çantalar da yok olmuştu. Trump ve arkadaşlan lokantadan Den- ver'in Limuzinine "sıkışıp" aynlmak zo- runda kaldılar. Bu arada polis yoğun bir çaba harcayarak kayıp arabayı bir saat içinde, içindekilere dokunulmamış halde buldu. Polis arabayı alan kişinin muhteme- len "evine gitmek için bir arabaya ihtiyacı olduğu" için bu işe giriştiğine karar verdi. NEW YORK y?M\ ŞEBNEM ATİYAS Trump ise bu marifetli hırsıza hayrarüığını saklamadan New York'un en beceriklisine çattım, ama şansım varrruş dedi. Şimdı Trump'ın bu becerikli hırsızın pe- şinde olduğu söyleniyor. Trump, hırsızı bulursa imparatorluğunun muhasebe işleri sorumluluğuna getirmesi bekleniyor. Trump, kısa bir süre önce ırza gecmekten ötürü suçlu bulunan eski boks şampiyonu Mike Tyson'ı hapis cezası karşıhğı kefalet- le serbest bıraktırmayı planladığmı açık- kunıştı. Trump, "Bu bir iş karandır, ben ırza geç- menin, iyi ya da ödüllendirilmesi gerekli ol- duğunu göstermeye çalışmıyorum, sade- ce Tyson gibi iyi bir boksörün hapiste çürü- mesinin kimsenin işine yaramayacağını göstermek istiyorum, Tyson benim stad- yumlanmda benim için dövüşür. borcunu zamanla öder, böylece hem Amerika iyi bir boks şampiyonunu kaybetmemiş olur hem de ben para kazarunm" şeklınde bir basın açıklaması yaptı. Trump'ın Atlantic City'de açtığı şaşaaii kumarhane ve eğlence merkezi "Taçma- hal" son zamanlarda zarar ediyor. Ama mahkemenin, Tyson'ın kefaletini kabul et- meyeceği bildıriliyor. Trump'ın ara sıra şanssız olduğu durum- lar da var. Örneğin kısa bir süre önce Que- ens'de oturan annesi sokakta yürürken so- yuldu. Çantasmda bulunan 14 dolan alan hırsız, Trump'ın annesini korkutarak kaçü ve yakalanmadı. Bu nedenle Donald Trump, bütün polis örgütünün hırsızın pe- şine salınmasını isteyerek annesine yapılan kötülüğün bu hırsıza ödetilmesi gerektiğini öne sürdü. NevskiMeydanısessizliğe gömüldü SOFYA REMZİ GÖKDAĞ Bulgaristan'da komünızmın tarihe gö- müldüğü yer olarak bilinen Sofya'nın Aleksander Nevski Meydanı bugünlerde sessizliğin keyfıni çıkanyor. 1991 kasımse- çımlen öncesi yüz binlerce kişiyi ağırlayan. hemen her gün büyük mitinglere sahne olan meydanda. artık güvercinlerin kanat sesleri yankılanıyor. Sofya'yı birlikte gezdiğimiz rehber arka- daşımız Rusi Petrov. Nevski Meydanı'nın aylardır sessiz olduğunu söylüyor ve nede- nını şöyle açıklıyor: "Bu meydanda bağınp çağıran genış halk kitleleri göremezsiniz artık. Bu kitleler komünizmi tanhe gömdü. Halk artık he- dcfıne ulaştı. Şimdi serbest piyasanın çark- lan dönmeye başladı. İnsanlar artık buna ayak uydurmakla meşgul." Petrov'un söyledığı çok doğru. Şofya'da halk artık 1991 öncesi yapılan mitingleri ve komünist rejimi unutmuş. Sokaklarda Kenny Rogers dinleyen, Camel ve Marl- boro panolannı taşıyan, tramvaylarla se- yahat eden ya da bir İngiliz pubda birasını yudumlayan Bulgar halkı arük demokrasi için sokaklara dökülmüyor. Nevski Mey- danı'nı günlerce işgal etmiyor. Onlann düşündüğü tek şey ülkeyi kasıp kavuran iş- sızlikten etkilenmemek. Ülkede 40 yıllık makinelerde üretilen mallar artık alıa bu- lamıyor. İthal edilen mallara büyük bir ilgi var. Ama ayda ortalama 2 bin leva kaza- nan bir Bulgar için bu mallar da fazlasıyla lüks. Ülkede komünizmin^yıkıldığı meydan olarak tanımlanan Nevski Meydanı uzun süren bir yürüyüşten sonra bitiyor. Çok ge- niş bir alanın tam ortasında meydana adını veren Aleksander Nevski Katedrali bulu- nuyor. San parke taşlarla kaplı meydanın etrafı tarihi yapılarla çevrili. Banklarda ise havanın soğuk olmasına aldırmayan sevgi- liler ağaçlann altında sevişiyor. Sevgililerin Papazınkeyfi ve döner LONDRA EDİPEMİL ÖYMEN Pushı bir ktş sabahı meydanda yüzbinkrin haykırıştan yerine güvercinierin kanat çırpışiarı yankılanıyor. önünden orta yaşlı bir bayan geçiyor. San parke taşlarda yankılanan topuk sesleri meydanın müdavimi güvercinleri ürkütü- yor. Aynı anda havalanan güvercınlenn kanat sesleri Nevskj Meydanı"nın sessizli- ğini bozuyor. Yüzlerce güvercinin kanat sesleri 1991 olaylanrun alkış seslerini anım- satıyor rehberimiz Rusi Petrov'a. Meydanı gezen turistler geçmişte olduğu gibi bugün de izleniyor. Ama yabancılan izleyenler gizli polis değil. Karaborsada dolar bozacak gırişimci Bulgar gençler. Eğer bir gün yolunuz Nevski Meydanı'na düşerse bu gençler sizi de yakalayacaktır. Çok makul fıyatla dolar bozacaklannı söy- leyecektir. Siz de dolannızı Ievaya çevirme- yi kabul ettiğinızde. başınıza gelecek süpri- ze de katlanmak zorunda olacaksınız. Size, öncedolara karşılık bir tomar leva verecek. Gözünüzün önünde sayacak levalan. Siz de sayacaksınız. Hesap tamam deyip leva- lan cebinize koyacaksınız. Ama içinize bir kurt düşecek. 5 adım sonra levalannızı ce- binizden çıkanp tekrar sayacaksınız. Genç Bulgann size verdiği levalarda önemli bir eksık olduğunu göreceksiniz. Dolandınldı- ğınızı anladığınızda dolan alan Bulgar. meydanı terk etmiş olacak. Nevski Mey- danı'nı gezen bütün turistler buna benzer olay yaşıyormuş. Aynı şe^ bizim de başımı- za geldıği için Sofya'yı gezerken yanımıza yaklaşıp "change dolar"' diyen gençleri görduğümüzdecüzdanlanmızı artık koru- maya alıyoruz. Nevski Meydanına komünizmi gömen Bulgar halkı artık amaeına ulaşmış gibi gö- züküyor. Herkes işinde gücünde. Artık Nevski Meydanı'ndan sadece turistler ve yolu düşen Sofyalılar geçiyor. Puslu bir kış sabahı yüz binlorin haykınşlan yenne mey- danda. güvercınlenn kanat çırpışlan yan- kılanıyor. Oxford Üniversitesi'nin çıplaklar plajı kapandı. Plaj deyince akla deniz kenan gel- mesin. Oxford'dan geçen, ikı yanı söğütlü, nazlı "Chenvell" nehrinin kıyısıydı bu yer. Yüzmeye uygundu. 1865'ten ben de üni- versitenin en afacan "turistik" adresiydi. Eşcinsel öğrenciler birbirleriyle burada faz- la buluşmaya başladılar diye, AIDS'in üni- versıterun namma ve reklamına uymaya- cağını düşünen rektörlük, çıplak yüzmeyi yasakladı. Üç tarafını örten tarihi çiü yıkürdı. Oxford'da adım atın, geleneğe takılırsınız. Gelenekten vazgeçmek, hava- dan sudan vazgeçmek gibi. Ama koca bir gelenek gitti. "Papazın Keyfı" (Parson's Pleasure) diye bilinen bu çıplaklar kıyısı, üniversitenin uçsuz bucaksız parkının ale- lade bir köşesi şimdi. Zaman, Oxford'da sadece çıplaklan et- kilemedi. Bu anıt kentin, güvercinlerin ge- lip konduklan kibar heykelleri, 1700'ler- den 1800'lerden beri değışmeyen san taş bi- nalan, kilise ve kütüphaneleri kadar Türk işi seyyar döner kebapçılan da artık oralı. Gayet orta-üst smıf bir kent Oxford ve ak- şam üzerinden sonra açık bir tek bakkal, bir dilim ekmek bulamazsınız. Lüks süper- snob restoranlar dışmda. Bizim dönerciler öğrenciler için ideal. Gece sinema, konser, tiyatro çıkışında kamyonetlerin önünde kuyruklar. Herkes memnun. Ama. yatıh okullannda yıllarca ruhsuz, içeriksiz, an- lamsız İngiliz mutfağına alışkın mideler kısa sürede isyan ediyormuş. Öğrenci gazetesi "Cherwell"e inanmak gerckirse, bu "isyanlar" o denli artmış ki, mide fesadını incelemek için bir rektörlük "Kebap Soruş- turma Komisyonu" kurmuş. Sonuç: "Ge- ceyansı yenilen kebaplar, akademik basa- nya engeldiK' öğrencilerin aldırdığı yok. Oxford sokaklannda pide içi dönere devam. PARASIZ TICARET KAZANDIRIYOR ÇOKLU TAKAS SİSTEMİ BARTERTÛRKİYE'DE NAKİT SIKINTISINA, İHRACAT VE PAZARLAMA SORUNUNA YEPYENİ BİR ÇÖZÜM BARTER' CILAR ANLATIYOR: "FUEL-OILA ARTIK PARA VERMİYORUZ" "BARTER SAYESİNDE 60 BİN DOLARLIK SPOR GİYİM SATACAĞIZ" AZERBAYCAN VE RUSYA KAPILARINI AÇMANIN YOLLARI NASİL İŞ YAPILIR? NEREYE BAŞVURULUR? HANGİ MALA TALEP VAR? HANGİ SEKTÖRLER ORTAK YATIRIM İÇİN CAZİP? AZERİ, RUS.TÜRK UZMANLARLAR VE GIRİŞIMCİLER ANLATIYOR 80'LERDEN 90'LARA TRENDLER VE STARLAR SOSYAL YUPPİE LEYLA ALATON, ASABİ LİBERAL ENGİN ARDIÇ, PİAR USTASI MUSTAFA DENİZLİ VEDIĞERLERİ TÜPRAŞ, KARTONSAN, GARANTİ BANKASI, BOLU ÇİMENTO VE TAM SİGORTA HİSSELERİNİN GELECEĞİ • 1992DE İHRACAT VE YATIRIM TEŞVIKLERI NASİL DAĞILACAK'' • SIFIR ENF- -ASYON MUMKUN' • BORSAYI KIMLER DUŞÜRDIP IMKB NIN AYILARI BOĞA- LARI • YARIM ASIRLIK OMUR ŞIRKETI YOĞURTÇULUGU BIRAKIYOR TICARET MERKEZI KURUYOR • YAVUZ CANEVI AMERİKAN SERMAYESININ TURKI- YEYE BAKIŞINI ANLATIYOR • GOREVDEN ALINAN KIT MUDURU FARALYALCYI 3UCLUYOR • ISTANBULDAKI "BEŞ YILDIZLI'LAR AVRUPADAKI EMSALLERIN- DEN DAHA KÂRLI • ADIDAS VE PUMA'YA NE OLDIP • 1991 BANKA BILANÇO- LARI DEĞERLENDIRMESI • ANKARA BELEDIYESI REKLAMCILARLA KARŞI KAR- ŞIYA» DIKKAT PARANIN YONUNU OKUMADAN YATIRIMA KARAR VERMEYIN MORAMA Sylvester Stallone aydın olduğunu kanıtladı Gerçek yaşamda onun bunun hırpa- ladığı insanlar, kınlan onur yaralannı düşsel üstünlüklerle sararlar. Evireçevi- re dövülen zavalh. düşünde ona eziyet edenleri pataklarken görür kendisini. Amerika'nın dev Birleşrk Devletleri, mi- nicik Vietnam'da yediği dayağı hala hazmedemedi. Sylvester Stallone'un canlandırdığı Rambo filmleri, Vietnam'da onuru ayaklar altına alınan Amerika'nın düş- sel intikamıdır. Rambo Sylvester Stallo- ne. geçenlerde Paris'e geldi. Kültür Bakaru Jack Lang'ın elinden Fransa- nm ünlü madalyası Legion d'Honneur ileonurlandınldı. Stallone, Fransız basınında doğrusu pek tutulan bir aktör değil. Rambo'yu Paris'te bekleyen gazetecilerin dilinde tek birsoru vardı: "Sylvester. bazılan si- zin pek akıllı olmadığınızı ileri sürüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" Ne düşünsün zavalbak?Ömrü boyunca acı çekmiştı kendisine sık sık sorulan bu so- ru yüzünden. Neler yapmamıştı ki aptal görünmemek için. Düşük göz kapakla- nnı ameliyatla kaldırtmıştı. Yine balık gibi alık bakıyordu, ama daha yuvar- laktı artık gözleri. Sonra içeri kaçık çe- nesini, ileri doğru uzattırmıştı silikon poşetleriyle. O da yetmemiş, fazla yuka- nda duran kulaklannı aşağı çektirmış. bumuna da" ince bir kavıs verdirtmişti. Şom ağızlılar Rambo'nun düztaban ol- duğunu söylüyorlar. Hatta iri pazulu Sylvester, bu düztabanlık yüzünden as- kere de alınmamış diyorlar. Bir makine- liyle ordulan alteden Rambo'yu silah altına almayan Amerikan ordusuna çok ayıp doğrusu. Fakat asıl ayıbı, Pa- ris'te salak bir Sylvester Stallone bekle- yen ve kıracağı potlara gülmeye hazırla- nan biz gazeteciler yaptık. Bir kez, o kadar milyon dolar kazanan biri salak olamazdı. Fakat entelektüel olmak zo- runda da değıldi. Gtrçtk bty tftMl Oysa Sylvester Stallone. Fransa'nın başkentine gerçek bir beyefendi olarak çıkageldi. Küllür Bakanı Jack Lang. Sylvesterin Ritz otelindeki daircsine, daha önce ünlü Amerikan tenisçıleri Agassi ve McEnroe'nin yaptıklan gibi pizza ve hamburger istetmesinden kor- kuyordu. Oysa Rambo'nun, Fransız mutfağını bütün incelıklenyle bildiği or- taya çıktı. Sonra aynı otel dairesine ka- dın çıkartmasından çekinildı. Fakat Rambo. kültür bakanıyla birlikte Tou- louse Lautrec'in resimlerindeki kadınla- n ziyaret etmeyi yeğledi. Ve birdenbire. Rambo'nun müthiş bir resim koleksi- MİNE G. SAULNIER yoncusu olduğu. bu konuda uzman sa- yılacağı. çok okuduğu ve Fransız edebi- yatından oldukça haberli olduğu orta>a çıktı. Legion d'Honneur ödülünün Sa- nat ve Edebiyat Subaylığı madalyasını alacağı töreni beklerken kocaman eline tutuşturulan minıcik Saxe porseleni fın- canı kırmadan kahvesini bıtirdı. Törene az kala Jack Lang ve Sylvester Stallone. balkona çıkıp Palais Royal sa- rayının bahçelerinde güneşin batışını iz- ledıler. Uzaktan. Buren Kolonlan diye anılan eşsiz sanat yapıtlan görünüyor- du. Sylvester bir ara: "İlk bakışta bu sı- yah beyaz çizgiler ınsanı şaşırtıyor el- bet" dedi Buren Kolonlan hakkında. "Gnulan anımsauyorlar bana." Aptal Sylvester'in sözlerinden bir şey anlama- yan akıllı gazetecilerin boş bakışlannı görünce de bir öğretmen hoşgörüsüyle açıkladı: "Arkalan zebra çizgileri taşı- yan antiloplar var ya. onlara gnu de- nir" Jack Lang, Sylvester'i tatlı bir bakışla kucaklayarak gazetecilere ses- lendi: "Ne hoş bir ınsan değil mi?" Ntşsipppb Daha sonraki Cesar sinema ödülleri töreninde ise dört dörtlük bir konuşma yaptı Rambo. Evet, Hollywoodda da bir Oscar ile ödüllendirilmişti. Ama Pa- ris'te aldığı bu Cesar yüreğini ısıtıyor ve mutfağını. başkentini. kadınlannı ve fılmlerini bunca sevdiği Fransa'da layık görüldüğü bu karşılama onu onurlandı- nyordu. Uzun sözün kısası, Sylvester Stallone Fransa'dan kendisini salak sa- nanlara hoş bir sürpriz yapıp dalga geç- mek ısteyenlere göz kırpan bir yıldız gibi geçip gittı. Paris sanat çevrelennde ken- disine değgin üretilen son fıkra. Sylves- ter'in kendi eliyle senaryolannı yazdığı fılmlenndeki Rambo adını aslında ünlü Fransız ozanı Rimbaud'ya (Rembo okuyunuz) atfen aldığı yolunda. Sylvester Stallone'un süzme bir aydın olduğuna artık tüm varlığımızla inanı- yoruz. Ancak bir soru yine yanıtsız kal- dı. Her şey iyi güzel de bunca zeki ve duygulu Sylvester Stallone o Rambo ve Rocky senaryolannı niye yazdı ve oyna- dı? Danimarka Sosyal Demokrat Parti'den aforozDanimarkalı sosyal demokratlar ge- çenlerde güvenlik konulannda sözcüleri Kart Hjortnaes'i aforoz ettiler, sözcü- lük görevini elinden aldıklan yetmiyor- muş gibi parlamento komısyonlannda- ki görevlerine de son verdiler. Oysa Hjortnaes sosyal demokrat partideki sorunun sadece bir örneği. Daha önce de partinin "demir leydi"si Ritt Bjerregaard'a aynı şeyi yapan parti yönetiminin başağnsı gjderek müzmin- leşiyor. Kendisine karşı parti tabanında "kellesini isterük" seslenişleri yükseldiğı parti başkanı Svend Auken her ne ka- dar televizyon kameralannın karşısında soğukkanb durmaya çalışsa da kamc- ranın ulaşamadığı köşelerde soğuk ter- ler döküyor. •'Demir leydi" Ritt Bjerregaard daha önce Kopenhag'taki altı odalı evinı bı- rakmak istemediği için parlamento gru- bu başkanlığından aforoz edılmişti. Bjerregaard "yetkili" kaldığı tek alan olan dış politika koordinatörlüğü göre- vini de Batı Avrupa Birliği'yle (BAB) il- gili sözlerinden sonra yitirdi. Bjerrega- ard, sosyal demokratlann hem Avrupa KOPENHAG FERRLH YILMAZ Topluluğu hem de BAB konusunda içte vedışta zorlu bir mücadele verdikleri bir anda. partinin resmi politikasının tam zıddını savunarak. Danimarka'nın BAB üyeliğinin zamanının geldiğini söylemişti. Partinin güvenlik konulanndaki söz- cüsü Hjortnaes'in günahı da aşağı yu- kan aynı. Hjortnaes de artık BAB üyeli- ği meselesinin açık açık tartışılmasını is- temiş, partinin savunma konulanndaki sözcüsünü de ağır sözlerle eleştirmişti. Parti yönetimi önce Hjortnaes'i parti di- siplinine uymadığı için beş kişilik bir ko- mite önünde sorguya çektı, sorgu so- nunda Hjortnaes'in pişmanlık belirttiği bir açıklama yapıldı. Tam bu sorun bu- rada kapandı denirken, pişmanlık açık- lamasının üzerinden iki saat geçmeden Hjortnaes bu sefer de parti başkanı Au- ken'e yüklenerek, Auken'in parti liderli- ğine yakışmadığını söyledi. Hjortnaes bunun üzerine bütün görevlerinden alındı. Sosyal demokratlann asıl sorunu AT ile ilgjli tutumlanndan kaynaklanıyor. Her ne kadar Danimarka'yı 1974 yılında AT'ye katan sosyal demokrat bir hükümet olduysa da parti tabanı bu konuda hep bölünmüş kaldı. Sosyal de- mokratlar parlamento seçimlerinde bü- yük başan elde ettikleri dönemlerde dahi, Avrupa Parlamentosu seçimlerin- de hiçbir varlık gösteremediler. Sosyal demokrat seçmenlerin büyük bir kısmı, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde partinin adaylannı desteklemek yerine. ATden çıkılmasını savunan partilera- rası "AT'ye Karşı Halk Ccphesi"ni des- tekledi. Parti yönetimi içinde bir kanat da bugüne kadar hep. tam AT karşıtı olmasa da AT bünyesindc, Danimar- ka'nın egemenliğini Brüksel'e teslim et- mesi anlamına gelecek daha fazla enteg- rasyon planlanna karşı çıktı. Sosyal de- mokratlar özellikle AT bünyesinde sa- vunma konulannda ortak bir politika oluşturulmasına kem gözle bakıyorlar. Partinin bu tutumu nedeniyle Danimar- ka BAB üyesi değil. Bu kanadın başında ise parti başkanı Auken ile daha üç ay öncesine kadar Auken'in sağ kolu sayı- lan Bjerregaard geliyordu. Oysa geçen yıl aralık ayında Maast- richt'te imzalanan AT'nin birliğe dö- nüştürülmesine ilişkin anlaşma sadece daha fazla entegrasyonu değil, aynı za- manda birlik bünyesinde zaman içinde ortak bir savunma politikası oluşturul- masını da öngörüyor. İşte sosyal de- mokratlann zorlandıklan nokta tam burası. Geleneksel olarak AT'de daha fazla entegrasyona karşı çıkmış olan Sosyal Demokrat Parti şimdi Avrupa'- daki konjonktürdeğjşmeleri nedeniyle 2 hazıranda yapılacak halkoylamasında birlik anlaşmasına "Evet" oyu verilmesi yönünde polilika belırleyecek olmasının acılannı çckiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle