Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 MART1992 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Tekstil
işçiliğinden
patronluğa
ZLRÎH
ADEM
SAĞLAM
Totrakan ailesinin ilginç öyküsü, gur-
betçilerin bir parçası sanki. Baba Totra-
kan yetmişli yıllarda Bursa'nın tozJu so-
kaklannı bırakıp Alpler'in yaylası sa-
yılan St. Gallen'de başlamış fabrika işçi-
h'ğine. Bir süre sonra, Bursa'nın tozlu so-
kaklan ve çocuklar düğümlenmiş bo-
ğaana. Baba Totrakan, iki çocuğu takıp
yanına, gelmiş İsviçre'ye. Genç işadamı
Mutlu Totrakan o yıllan anımsarken bi-
ten sigarasını yeniliyor. Gözlerinden o
yıllar dalga dalga geçiyor. Hep gülerek
anımsıyor işçilik günlenni.
Genç Totrakanlar St. Gallen'de işçili-
ğin yanı sıra uçak ve otobüs biletleri
satarak ücaretin tadına vanr. Yıllar
yıllan kovalar. Totrakanlar ticarete iyice
ısınır. Bilet satmanın yanı sıra 1978
yılında kredi şirketi projesineel atar. On-
lann asıl yoğun çalışması bundan sonra
başlamış. Kredi ve uçak piyasasındaki
onurlu ve saygın ismıne o dönemde
ulaşmış. Toprağın tırnaklarıyla kazmış-
lar. O yıllarda gece gündüze katık edil-
miş. Şimdiyse. Totrakan Şirketler Gru-
bu'yla hem Tûrkiye'de hem de tsviçre'de
saygın bir işadamı. Zürih'teki işleri yürü-
ten Mutlu Totrakan, genç kuşağın işa-
damı. O, akıllı projelen hırsla uygula-
masım çok seviyor. Geçen yıl Zürih-
İstanbul uçak seferleri aksamadan, ba-
şanyla sürdü. Uçak yolculan onun bir
parçası sanki. Genç kuşağın hırslı işa-
damı Totrakan, uçak işletmeciliğini bü-
yük bir sabırla sürdürûyor. Yolculan
hoşnut etmek içın uçaktaki masraftan
hiç kaçınmıyor.
Ancak, onu üzen son gelişmeler oldu.
Isviçre'de yayımlanan haftalık ve yerel
bir gazetede çıkan habere kıayordu. Ay-
nı habere ilişkin olarak görüşlerini
aldığımız Mutlu Totrakan, "Hakkımız-
da yazılanlar asılsız bir hikâyedir. Bize
çamur sürülmek isteniyor. SÖzü edilen
Gurbet gazetesinin yetİcilisi büroma ge-
lerek bizden ilan ve de aoentelik istedi.
Biz de bu isteklerini samimi bulmadık.
Daha sonra bizden bir çıkan olmadığjnı
anlayınca, bize sayfasında çamur çalma-
ya başladı Açıkça bizimle çıkarlan
çarpışıyordu. Söz konusu gazetede çıkan
haberde, basının tarafsızlık ve gerçek ha-
bercilik ilkelerini çiğniyordu. Bu asılsız
haber, bızım onurlu ve saygın iş ya-
şamımıza sürülmek istenen bir lekedir.
Haberde anlatılanlar gûzel bir hikâyeden
farksızdı. Şöz konusu gazetenin çıkar
gözlüklerini çıkanp olayîara tarafsız bir
gözle bakmasını sahk veriyorum. Aynı
gazete hakkında hem Türkiye'de hem de
ısviçre'de yasal işlemlere başladık" diye
sözlerini sürdürüyordu.
Donald Trump becerikli hırsızın peşindeBabasına ait kendi halinde bir otelle işe
başlayıp on yıldan kısa bir sürede mülümıl-
yoner olan New York sosyetesinin önde
gelen simalanndan Donald Trump'a
bakıhrsa zengin olmak kolay değil, ancak
başına gelen anlar zenginin halini. Geçen
salı günü New York'ta başanh müzisyenle-
rin ödüllendirildiği Grammy müzik ödülle-
ri dağıtılırken Trump'ı müzikhole getiren
Limuzini çalındı. Bir saat sonra polisler Li-
muzini, içinde bütün kıymetli mallanyla
birlikte bulduklannda Trump memnuni-
yetini şu sözlerle dile getirdi: Şansım
varmış, bu sefer saygıdeğer bir hırsıza
çatüm.
Olay, Trump. sevgilisi Marla Maples ile
birlikte 17. Sokak'ta şık bir lokantada ak-
şam yemeği yerken gelişti. Şarkıcı John
Denver ve birkaç başka arkadaşını gece-
yansı civannda akşam yemeğinde ağırla-
yan Trump'ın şoförü bir ara Limuzini
bırakıp lokantaya girdi. Dışan çıktığında
koskoca Limuzin yerinde yoktu. Bu arada
arabanın içinde bulunan faks, telefon,
kadınlara ait şık kürkler, mücevherlerin
bulunduğu çantalar da yok olmuştu.
Trump ve arkadaşlan lokantadan Den-
ver'in Limuzinine "sıkışıp" aynlmak zo-
runda kaldılar. Bu arada polis yoğun bir
çaba harcayarak kayıp arabayı bir saat
içinde, içindekilere dokunulmamış halde
buldu. Polis arabayı alan kişinin muhteme-
len "evine gitmek için bir arabaya ihtiyacı
olduğu" için bu işe giriştiğine karar verdi.
NEW YORK
y?M\
ŞEBNEM
ATİYAS
Trump ise bu marifetli hırsıza hayrarüığını
saklamadan New York'un en beceriklisine
çattım, ama şansım varrruş dedi.
Şimdı Trump'ın bu becerikli hırsızın pe-
şinde olduğu söyleniyor. Trump, hırsızı
bulursa imparatorluğunun muhasebe işleri
sorumluluğuna getirmesi bekleniyor.
Trump, kısa bir süre önce ırza gecmekten
ötürü suçlu bulunan eski boks şampiyonu
Mike Tyson'ı hapis cezası karşıhğı kefalet-
le serbest bıraktırmayı planladığmı açık-
kunıştı.
Trump, "Bu bir iş karandır, ben ırza geç-
menin, iyi ya da ödüllendirilmesi gerekli ol-
duğunu göstermeye çalışmıyorum, sade-
ce Tyson gibi iyi bir boksörün hapiste çürü-
mesinin kimsenin işine yaramayacağını
göstermek istiyorum, Tyson benim stad-
yumlanmda benim için dövüşür. borcunu
zamanla öder, böylece hem Amerika iyi bir
boks şampiyonunu kaybetmemiş olur hem
de ben para kazarunm" şeklınde bir basın
açıklaması yaptı.
Trump'ın Atlantic City'de açtığı şaşaaii
kumarhane ve eğlence merkezi "Taçma-
hal" son zamanlarda zarar ediyor. Ama
mahkemenin, Tyson'ın kefaletini kabul et-
meyeceği bildıriliyor.
Trump'ın ara sıra şanssız olduğu durum-
lar da var. Örneğin kısa bir süre önce Que-
ens'de oturan annesi sokakta yürürken so-
yuldu. Çantasmda bulunan 14 dolan alan
hırsız, Trump'ın annesini korkutarak kaçü
ve yakalanmadı. Bu nedenle Donald
Trump, bütün polis örgütünün hırsızın pe-
şine salınmasını isteyerek annesine yapılan
kötülüğün bu hırsıza ödetilmesi gerektiğini
öne sürdü.
NevskiMeydanısessizliğe gömüldü
SOFYA
REMZİ
GÖKDAĞ
Bulgaristan'da komünızmın tarihe gö-
müldüğü yer olarak bilinen Sofya'nın
Aleksander Nevski Meydanı bugünlerde
sessizliğin keyfıni çıkanyor. 1991 kasımse-
çımlen öncesi yüz binlerce kişiyi ağırlayan.
hemen her gün büyük mitinglere sahne
olan meydanda. artık güvercinlerin kanat
sesleri yankılanıyor.
Sofya'yı birlikte gezdiğimiz rehber arka-
daşımız Rusi Petrov. Nevski Meydanı'nın
aylardır sessiz olduğunu söylüyor ve nede-
nını şöyle açıklıyor:
"Bu meydanda bağınp çağıran genış
halk kitleleri göremezsiniz artık. Bu kitleler
komünizmi tanhe gömdü. Halk artık he-
dcfıne ulaştı. Şimdi serbest piyasanın çark-
lan dönmeye başladı. İnsanlar artık buna
ayak uydurmakla meşgul."
Petrov'un söyledığı çok doğru. Şofya'da
halk artık 1991 öncesi yapılan mitingleri ve
komünist rejimi unutmuş. Sokaklarda
Kenny Rogers dinleyen, Camel ve Marl-
boro panolannı taşıyan, tramvaylarla se-
yahat eden ya da bir İngiliz pubda birasını
yudumlayan Bulgar halkı arük demokrasi
için sokaklara dökülmüyor. Nevski Mey-
danı'nı günlerce işgal etmiyor. Onlann
düşündüğü tek şey ülkeyi kasıp kavuran iş-
sızlikten etkilenmemek. Ülkede 40 yıllık
makinelerde üretilen mallar artık alıa bu-
lamıyor. İthal edilen mallara büyük bir ilgi
var. Ama ayda ortalama 2 bin leva kaza-
nan bir Bulgar için bu mallar da fazlasıyla
lüks.
Ülkede komünizmin^yıkıldığı meydan
olarak tanımlanan Nevski Meydanı uzun
süren bir yürüyüşten sonra bitiyor. Çok ge-
niş bir alanın tam ortasında meydana adını
veren Aleksander Nevski Katedrali bulu-
nuyor. San parke taşlarla kaplı meydanın
etrafı tarihi yapılarla çevrili. Banklarda ise
havanın soğuk olmasına aldırmayan sevgi-
liler ağaçlann altında sevişiyor. Sevgililerin
Papazınkeyfi
ve döner
LONDRA
EDİPEMİL
ÖYMEN
Pushı bir ktş sabahı meydanda yüzbinkrin haykırıştan yerine güvercinierin kanat çırpışiarı yankılanıyor.
önünden orta yaşlı bir bayan geçiyor. San
parke taşlarda yankılanan topuk sesleri
meydanın müdavimi güvercinleri ürkütü-
yor. Aynı anda havalanan güvercınlenn
kanat sesleri Nevskj Meydanı"nın sessizli-
ğini bozuyor. Yüzlerce güvercinin kanat
sesleri 1991 olaylanrun alkış seslerini anım-
satıyor rehberimiz Rusi Petrov'a.
Meydanı gezen turistler geçmişte olduğu
gibi bugün de izleniyor. Ama yabancılan
izleyenler gizli polis değil. Karaborsada
dolar bozacak gırişimci Bulgar gençler.
Eğer bir gün yolunuz Nevski Meydanı'na
düşerse bu gençler sizi de yakalayacaktır.
Çok makul fıyatla dolar bozacaklannı söy-
leyecektir. Siz de dolannızı Ievaya çevirme-
yi kabul ettiğinızde. başınıza gelecek süpri-
ze de katlanmak zorunda olacaksınız. Size,
öncedolara karşılık bir tomar leva verecek.
Gözünüzün önünde sayacak levalan. Siz
de sayacaksınız. Hesap tamam deyip leva-
lan cebinize koyacaksınız. Ama içinize bir
kurt düşecek. 5 adım sonra levalannızı ce-
binizden çıkanp tekrar sayacaksınız. Genç
Bulgann size verdiği levalarda önemli bir
eksık olduğunu göreceksiniz. Dolandınldı-
ğınızı anladığınızda dolan alan Bulgar.
meydanı terk etmiş olacak. Nevski Mey-
danı'nı gezen bütün turistler buna benzer
olay yaşıyormuş. Aynı şe^ bizim de başımı-
za geldıği için Sofya'yı gezerken yanımıza
yaklaşıp "change dolar"' diyen gençleri
görduğümüzdecüzdanlanmızı artık koru-
maya alıyoruz.
Nevski Meydanına komünizmi gömen
Bulgar halkı artık amaeına ulaşmış gibi gö-
züküyor. Herkes işinde gücünde. Artık
Nevski Meydanı'ndan sadece turistler ve
yolu düşen Sofyalılar geçiyor. Puslu bir kış
sabahı yüz binlorin haykınşlan yenne mey-
danda. güvercınlenn kanat çırpışlan yan-
kılanıyor.
Oxford Üniversitesi'nin çıplaklar plajı
kapandı. Plaj deyince akla deniz kenan gel-
mesin. Oxford'dan geçen, ikı yanı söğütlü,
nazlı "Chenvell" nehrinin kıyısıydı bu yer.
Yüzmeye uygundu. 1865'ten ben de üni-
versitenin en afacan "turistik" adresiydi.
Eşcinsel öğrenciler birbirleriyle burada faz-
la buluşmaya başladılar diye, AIDS'in üni-
versıterun namma ve reklamına uymaya-
cağını düşünen rektörlük, çıplak yüzmeyi
yasakladı. Üç tarafını örten tarihi çiü
yıkürdı. Oxford'da adım atın, geleneğe
takılırsınız. Gelenekten vazgeçmek, hava-
dan sudan vazgeçmek gibi. Ama koca bir
gelenek gitti. "Papazın Keyfı" (Parson's
Pleasure) diye bilinen bu çıplaklar kıyısı,
üniversitenin uçsuz bucaksız parkının ale-
lade bir köşesi şimdi.
Zaman, Oxford'da sadece çıplaklan et-
kilemedi. Bu anıt kentin, güvercinlerin ge-
lip konduklan kibar heykelleri, 1700'ler-
den 1800'lerden beri değışmeyen san taş bi-
nalan, kilise ve kütüphaneleri kadar Türk
işi seyyar döner kebapçılan da artık oralı.
Gayet orta-üst smıf bir kent Oxford ve ak-
şam üzerinden sonra açık bir tek bakkal,
bir dilim ekmek bulamazsınız. Lüks süper-
snob restoranlar dışmda. Bizim dönerciler
öğrenciler için ideal. Gece sinema, konser,
tiyatro çıkışında kamyonetlerin önünde
kuyruklar. Herkes memnun. Ama. yatıh
okullannda yıllarca ruhsuz, içeriksiz, an-
lamsız İngiliz mutfağına alışkın mideler
kısa sürede isyan ediyormuş. Öğrenci
gazetesi "Cherwell"e inanmak gerckirse, bu
"isyanlar" o denli artmış ki, mide fesadını
incelemek için bir rektörlük "Kebap Soruş-
turma Komisyonu" kurmuş. Sonuç: "Ge-
ceyansı yenilen kebaplar, akademik basa-
nya engeldiK' öğrencilerin aldırdığı yok.
Oxford sokaklannda pide içi dönere devam.
PARASIZ TICARET
KAZANDIRIYOR
ÇOKLU TAKAS SİSTEMİ BARTERTÛRKİYE'DE
NAKİT SIKINTISINA, İHRACAT
VE PAZARLAMA SORUNUNA
YEPYENİ BİR ÇÖZÜM
BARTER' CILAR ANLATIYOR:
"FUEL-OILA ARTIK PARA
VERMİYORUZ"
"BARTER SAYESİNDE 60 BİN DOLARLIK
SPOR GİYİM SATACAĞIZ"
AZERBAYCAN VE RUSYA
KAPILARINI AÇMANIN YOLLARI
NASİL İŞ YAPILIR? NEREYE
BAŞVURULUR? HANGİ MALA TALEP VAR?
HANGİ SEKTÖRLER ORTAK YATIRIM
İÇİN CAZİP? AZERİ, RUS.TÜRK
UZMANLARLAR VE GIRİŞIMCİLER
ANLATIYOR
80'LERDEN 90'LARA
TRENDLER VE STARLAR
SOSYAL YUPPİE LEYLA ALATON,
ASABİ LİBERAL ENGİN ARDIÇ,
PİAR USTASI MUSTAFA DENİZLİ
VEDIĞERLERİ
TÜPRAŞ, KARTONSAN, GARANTİ
BANKASI, BOLU ÇİMENTO VE TAM
SİGORTA HİSSELERİNİN GELECEĞİ
• 1992DE İHRACAT VE YATIRIM TEŞVIKLERI NASİL DAĞILACAK'' • SIFIR ENF-
-ASYON MUMKUN' • BORSAYI KIMLER DUŞÜRDIP IMKB NIN AYILARI BOĞA-
LARI • YARIM ASIRLIK OMUR ŞIRKETI YOĞURTÇULUGU BIRAKIYOR TICARET
MERKEZI KURUYOR • YAVUZ CANEVI AMERİKAN SERMAYESININ TURKI-
YEYE BAKIŞINI ANLATIYOR • GOREVDEN ALINAN KIT MUDURU FARALYALCYI
3UCLUYOR • ISTANBULDAKI "BEŞ YILDIZLI'LAR AVRUPADAKI EMSALLERIN-
DEN DAHA KÂRLI • ADIDAS VE PUMA'YA NE OLDIP • 1991 BANKA BILANÇO-
LARI DEĞERLENDIRMESI • ANKARA BELEDIYESI REKLAMCILARLA KARŞI KAR-
ŞIYA» DIKKAT PARANIN YONUNU OKUMADAN YATIRIMA KARAR VERMEYIN
MORAMA
Sylvester Stallone aydın olduğunu kanıtladı
Gerçek yaşamda onun bunun hırpa-
ladığı insanlar, kınlan onur yaralannı
düşsel üstünlüklerle sararlar. Evireçevi-
re dövülen zavalh. düşünde ona eziyet
edenleri pataklarken görür kendisini.
Amerika'nın dev Birleşrk Devletleri, mi-
nicik Vietnam'da yediği dayağı hala
hazmedemedi.
Sylvester Stallone'un canlandırdığı
Rambo filmleri, Vietnam'da onuru
ayaklar altına alınan Amerika'nın düş-
sel intikamıdır. Rambo Sylvester Stallo-
ne. geçenlerde Paris'e geldi. Kültür
Bakaru Jack Lang'ın elinden Fransa-
nm ünlü madalyası Legion d'Honneur
ileonurlandınldı.
Stallone, Fransız basınında doğrusu
pek tutulan bir aktör değil. Rambo'yu
Paris'te bekleyen gazetecilerin dilinde
tek birsoru vardı: "Sylvester. bazılan si-
zin pek akıllı olmadığınızı ileri sürüyor.
Bu konuda ne düşünüyorsunuz?" Ne
düşünsün zavalbak?Ömrü boyunca acı
çekmiştı kendisine sık sık sorulan bu so-
ru yüzünden. Neler yapmamıştı ki aptal
görünmemek için. Düşük göz kapakla-
nnı ameliyatla kaldırtmıştı. Yine balık
gibi alık bakıyordu, ama daha yuvar-
laktı artık gözleri. Sonra içeri kaçık çe-
nesini, ileri doğru uzattırmıştı silikon
poşetleriyle. O da yetmemiş, fazla yuka-
nda duran kulaklannı aşağı çektirmış.
bumuna da" ince bir kavıs verdirtmişti.
Şom ağızlılar Rambo'nun düztaban ol-
duğunu söylüyorlar. Hatta iri pazulu
Sylvester, bu düztabanlık yüzünden as-
kere de alınmamış diyorlar. Bir makine-
liyle ordulan alteden Rambo'yu silah
altına almayan Amerikan ordusuna
çok ayıp doğrusu. Fakat asıl ayıbı, Pa-
ris'te salak bir Sylvester Stallone bekle-
yen ve kıracağı potlara gülmeye hazırla-
nan biz gazeteciler yaptık. Bir kez, o
kadar milyon dolar kazanan biri salak
olamazdı. Fakat entelektüel olmak zo-
runda da değıldi.
Gtrçtk bty tftMl
Oysa Sylvester Stallone. Fransa'nın
başkentine gerçek bir beyefendi olarak
çıkageldi. Küllür Bakanı Jack Lang.
Sylvesterin Ritz otelindeki daircsine,
daha önce ünlü Amerikan tenisçıleri
Agassi ve McEnroe'nin yaptıklan gibi
pizza ve hamburger istetmesinden kor-
kuyordu. Oysa Rambo'nun, Fransız
mutfağını bütün incelıklenyle bildiği or-
taya çıktı. Sonra aynı otel dairesine ka-
dın çıkartmasından çekinildı. Fakat
Rambo. kültür bakanıyla birlikte Tou-
louse Lautrec'in resimlerindeki kadınla-
n ziyaret etmeyi yeğledi. Ve birdenbire.
Rambo'nun müthiş bir resim koleksi-
MİNE G.
SAULNIER
yoncusu olduğu. bu konuda uzman sa-
yılacağı. çok okuduğu ve Fransız edebi-
yatından oldukça haberli olduğu orta>a
çıktı. Legion d'Honneur ödülünün Sa-
nat ve Edebiyat Subaylığı madalyasını
alacağı töreni beklerken kocaman eline
tutuşturulan minıcik Saxe porseleni fın-
canı kırmadan kahvesini bıtirdı.
Törene az kala Jack Lang ve Sylvester
Stallone. balkona çıkıp Palais Royal sa-
rayının bahçelerinde güneşin batışını iz-
ledıler. Uzaktan. Buren Kolonlan diye
anılan eşsiz sanat yapıtlan görünüyor-
du. Sylvester bir ara: "İlk bakışta bu sı-
yah beyaz çizgiler ınsanı şaşırtıyor el-
bet" dedi Buren Kolonlan hakkında.
"Gnulan anımsauyorlar bana." Aptal
Sylvester'in sözlerinden bir şey anlama-
yan akıllı gazetecilerin boş bakışlannı
görünce de bir öğretmen hoşgörüsüyle
açıkladı: "Arkalan zebra çizgileri taşı-
yan antiloplar var ya. onlara gnu de-
nir" Jack Lang, Sylvester'i tatlı bir
bakışla kucaklayarak gazetecilere ses-
lendi: "Ne hoş bir ınsan değil mi?"
Ntşsipppb
Daha sonraki Cesar sinema ödülleri
töreninde ise dört dörtlük bir konuşma
yaptı Rambo. Evet, Hollywoodda da
bir Oscar ile ödüllendirilmişti. Ama Pa-
ris'te aldığı bu Cesar yüreğini ısıtıyor ve
mutfağını. başkentini. kadınlannı ve
fılmlerini bunca sevdiği Fransa'da layık
görüldüğü bu karşılama onu onurlandı-
nyordu. Uzun sözün kısası, Sylvester
Stallone Fransa'dan kendisini salak sa-
nanlara hoş bir sürpriz yapıp dalga geç-
mek ısteyenlere göz kırpan bir yıldız gibi
geçip gittı. Paris sanat çevrelennde ken-
disine değgin üretilen son fıkra. Sylves-
ter'in kendi eliyle senaryolannı yazdığı
fılmlenndeki Rambo adını aslında ünlü
Fransız ozanı Rimbaud'ya (Rembo
okuyunuz) atfen aldığı yolunda.
Sylvester Stallone'un süzme bir aydın
olduğuna artık tüm varlığımızla inanı-
yoruz. Ancak bir soru yine yanıtsız kal-
dı. Her şey iyi güzel de bunca zeki ve
duygulu Sylvester Stallone o Rambo ve
Rocky senaryolannı niye yazdı ve oyna-
dı?
Danimarka Sosyal Demokrat Parti'den aforozDanimarkalı sosyal demokratlar ge-
çenlerde güvenlik konulannda sözcüleri
Kart Hjortnaes'i aforoz ettiler, sözcü-
lük görevini elinden aldıklan yetmiyor-
muş gibi parlamento komısyonlannda-
ki görevlerine de son verdiler.
Oysa Hjortnaes sosyal demokrat
partideki sorunun sadece bir örneği.
Daha önce de partinin "demir leydi"si
Ritt Bjerregaard'a aynı şeyi yapan parti
yönetiminin başağnsı gjderek müzmin-
leşiyor. Kendisine karşı parti tabanında
"kellesini isterük" seslenişleri yükseldiğı
parti başkanı Svend Auken her ne ka-
dar televizyon kameralannın karşısında
soğukkanb durmaya çalışsa da kamc-
ranın ulaşamadığı köşelerde soğuk ter-
ler döküyor.
•'Demir leydi" Ritt Bjerregaard daha
önce Kopenhag'taki altı odalı evinı bı-
rakmak istemediği için parlamento gru-
bu başkanlığından aforoz edılmişti.
Bjerregaard "yetkili" kaldığı tek alan
olan dış politika koordinatörlüğü göre-
vini de Batı Avrupa Birliği'yle (BAB) il-
gili sözlerinden sonra yitirdi. Bjerrega-
ard, sosyal demokratlann hem Avrupa
KOPENHAG
FERRLH
YILMAZ
Topluluğu hem de BAB konusunda içte
vedışta zorlu bir mücadele verdikleri bir
anda. partinin resmi politikasının tam
zıddını savunarak. Danimarka'nın
BAB üyeliğinin zamanının geldiğini
söylemişti.
Partinin güvenlik konulanndaki söz-
cüsü Hjortnaes'in günahı da aşağı yu-
kan aynı. Hjortnaes de artık BAB üyeli-
ği meselesinin açık açık tartışılmasını is-
temiş, partinin savunma konulanndaki
sözcüsünü de ağır sözlerle eleştirmişti.
Parti yönetimi önce Hjortnaes'i parti di-
siplinine uymadığı için beş kişilik bir ko-
mite önünde sorguya çektı, sorgu so-
nunda Hjortnaes'in pişmanlık belirttiği
bir açıklama yapıldı. Tam bu sorun bu-
rada kapandı denirken, pişmanlık açık-
lamasının üzerinden iki saat geçmeden
Hjortnaes bu sefer de parti başkanı Au-
ken'e yüklenerek, Auken'in parti liderli-
ğine yakışmadığını söyledi. Hjortnaes
bunun üzerine bütün görevlerinden
alındı.
Sosyal demokratlann asıl sorunu AT
ile ilgjli tutumlanndan kaynaklanıyor.
Her ne kadar Danimarka'yı 1974
yılında AT'ye katan sosyal demokrat
bir hükümet olduysa da parti tabanı bu
konuda hep bölünmüş kaldı. Sosyal de-
mokratlar parlamento seçimlerinde bü-
yük başan elde ettikleri dönemlerde
dahi, Avrupa Parlamentosu seçimlerin-
de hiçbir varlık gösteremediler. Sosyal
demokrat seçmenlerin büyük bir kısmı,
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde
partinin adaylannı desteklemek yerine.
ATden çıkılmasını savunan partilera-
rası "AT'ye Karşı Halk Ccphesi"ni des-
tekledi. Parti yönetimi içinde bir kanat
da bugüne kadar hep. tam AT karşıtı
olmasa da AT bünyesindc, Danimar-
ka'nın egemenliğini Brüksel'e teslim et-
mesi anlamına gelecek daha fazla enteg-
rasyon planlanna karşı çıktı. Sosyal de-
mokratlar özellikle AT bünyesinde sa-
vunma konulannda ortak bir politika
oluşturulmasına kem gözle bakıyorlar.
Partinin bu tutumu nedeniyle Danimar-
ka BAB üyesi değil. Bu kanadın başında
ise parti başkanı Auken ile daha üç ay
öncesine kadar Auken'in sağ kolu sayı-
lan Bjerregaard geliyordu.
Oysa geçen yıl aralık ayında Maast-
richt'te imzalanan AT'nin birliğe dö-
nüştürülmesine ilişkin anlaşma sadece
daha fazla entegrasyonu değil, aynı za-
manda birlik bünyesinde zaman içinde
ortak bir savunma politikası oluşturul-
masını da öngörüyor. İşte sosyal de-
mokratlann zorlandıklan nokta tam
burası. Geleneksel olarak AT'de daha
fazla entegrasyona karşı çıkmış olan
Sosyal Demokrat Parti şimdi Avrupa'-
daki konjonktürdeğjşmeleri nedeniyle 2
hazıranda yapılacak halkoylamasında
birlik anlaşmasına "Evet" oyu verilmesi
yönünde polilika belırleyecek olmasının
acılannı çckiyor.