15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 KASIM 1992 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZIYAZI 13 ÜniversiteliyiıiL,tartışmam 12 Eylül öncesinden daha geriye gidildiYuvarlak Masa'nın dünkü birinci bolümünde. "YÖK. mıman Doğramacı'ya göre, çağın çok gerisinde kalan üniversiteleri çağdaş hale getirdi. Sizçe Türkiye'deki üniversiteler çağdaş mı?" sorusunu yöneltmiş ve Prof. Dr. Coşkun Özdemir'in yanıtı sürerken, yer darlığı nedeniyle yazımızı kesrniştik. Bugün Prof. Özdemir'in yanıünı. kaldığı yerden sürdürüyoruz: Öğrenciler sadece baş'an önlerinde der- se girip, çıkıyorlar. Okulda zaman geçir- menin olanağı yok, sosyal olanaklan yok. Üniversiteler, çağdaşbk açısından YÖK atama sistemini övegelmiştir ve yine gerçeği tersine çevirerek bütün dünyada atama yapıldığını ileri sürmüş- tür. Bir üyemiz Hamit Fişek arkadaşı- mız. bunun gerçeklere aykın olduğunu bütün kamtlanyla gösterdi. Avrupa'da yöneticiler belki bir istisnasıyla seçimle işbaşına gelirler. YÖK tarafından des- teklenen ve atanan yöneticiler, son dere- ce keyfı bir yönetim politikası izlemişler ve neredeyse öğretim üyderine zulmetmiş- lerdir. Bu kelimeyi kullanmakta salunca görmüyorum ve abartmalı bulmuyo- rum. Bursa Uludağ Üniversitesi rektörü, yetkilerine güvenerek 8 öğretim üyesini Ânadolu'ya sürmüştür. Konya'daki rektör üniversite öğretim üyelerine, 'ib- lisler ayaklannızı kıranm' diye hitap edebilmiştir. Bunu karutlayan mektup- lar var elimde. İmzasinı atmak- tan çekinen ve böylesine zavallı duruma düşürü- len öğretim üye- leri, bu olaylan ve bu gerçekleri nakletmektedir- ler. İşte Doğra- macı bütün bu utanç verici olaylar, utanç verici yöne- tim biçımini gönmezden gelmiştir. Doğ- ramaa, dünya üniversitelerini yakından tanıyan. üniversite eğitimini iyi bilen bir insandır. Bütün bu örnekleri ve Tür- kiye'dek i üniversite gerçeğini bilmemesi ve görmemesi imkansızdır. Ama anla- şilmaz. inanılmaz ve kolay kolay açıkla- namaz bir şekilde bunlan görmezlikten gclmiş ve Türk topîumundan saklamış- tır. Demokratikleşme, çağdaşlaşma ça- bası veren üniversiteler geriye götürül- müştür. büyük bir darbe yemiştir. Umanm ve çok dilerim kı. üniversite önümüzdeki dönemde bu darbenin ağır hasanndan kendini kurtaracaktır. mOQjQQQB Temel noktalarda ve genellıkle sayın Ozdemir'e kesinlikle ka- tıhyorum. YÖK öncesinde. 1980 önce- sinde, üniversiteler bünyesinde çok dddi biçimde üniversite reformu tartışı- hyordu ve Türk Üniversiter Sis- teminin yenilen- meye ihtiyaç olduğu kesindi. Ancak,bu ^Ey- lül tarafından dayatılan YÖK olmamalıydı her- halde. Neden olmamalıydı? Gerçekten de, 12 Eylül öncesinde Tür- kıye üniversiteleri çağdaş değildi. Bu açıdan bclki YÖK"ün getirip. götür- dükleri çağdaşlık parametresine vurula- rak ölçülmese daha iyi olur ama çağdaş- laşma çabalan gerçekten vardı. Sonra birdenbire askeri yönetim geldi ve YÖK'ü dayattı. YÖK'ün getirdikleriyle değil götürdükleriyle, 12 Eylül öncesin- den de çok geriye düşüldüğü kesin. Çünkü, herşeyden önce üniversitenin gerek kurumsal olarak gerek mensupla- n açısından saygmlığı gittikçe azalıyor. Artık öğretim üyeliği 12 Eylül öncesin- deki kadar saygın bir unvan, meslek olmaktan çıkmış durumda. Bu tabü asistanlara, araştırma görevlilerine de yansıyor. Asistanlık. araştırma görevli- İiği öğreıim üyeliğinin birinci kaynağı konumunda ama şu anda araştırmagö- revliliğine talep son derece yetersiz. Üni- versitenin başanlı öğrencileri tarafın- dan değil. tam olarak bilimsel performans gös- termeleri şüpheli kişiler tarafından talep edilen bir unvan haline dö- nüşmüş durum- da. Bu da. YÖK sonrası üniversi- tenin çağdaş olma yolunda çabalardan gitgide geriye gitmekte olduğunun en açık kanıtı gibi geliyor bana. Q^Q£S&3D Bugün hcrhangı bir üniversitenin, herhangj bir fakültesine gittiğmiz zaman buranın çağdaş oldu- ğunu sövlemenin imkânı yoktur. 500- binkişilik amfilerde ders yapılmaktadır ve zaman zaman bu kadar büyük amfi- lerde bile yer bulunamamaktadır. Böyle bir sınıfta ders dinlemenin olanağı yok- tur. Ders dinlense bile derse katılmanın olanağı yoktur. Sempozyum, konferans dinlemekten farksız olmaktadır. Kü- tüphanelerde o fakültenin kendi yayın- lan bile bulunmuyor. İÜ Hukuk Faİcül- tesi'nde, bu fakültenin dergilerini bile bulamadım. Yurtlann hali çok kötü, tu- valetfer içine girilemeyecek kadar pis. ortaokullardan, liselerden geri durum- dalar. .Üniversitelerin kitaphk- lan ile ilgili bazı rakamlar vermek istiyo- rum. Üniversitelerdeki kitap varlıgı, ban karşılaştırmalar yaparsak belki çok çarpıcı biçimde ortaya çıkacak. Ansiklopedi Britannica'nın son basısı- nın İngilizce orjinalinde bazı rakamlar var. Istanbul Üniversitesi'nin kitaplı- ğmda 275 bin,tTÜ'nün kitaplığında ise 314 bin kitap var. Bunlar aşağı yukan Tayvan'daki rakamlara uyuyor. Tay- van'da bir Katolik üniversitesinin 370 bin kitabı var ama bir başka üniversite- sinin de 716 bin kitabı var. öğrenci sayı- sını gözö'nüne alırsak, İstanbul Üniver- sitesi'nde, 33 bin öğrenciye 275 bin kitap düşüyor. İsviçre'nin sadece Basel kantonunda 6 bin 50 öğrenci var ve ki- tap sayısı 2 milyon 372 bin 900. Türk üniversitelerinin YÖK döne- mindc çağdaşlaştığı iddiasının ne kadar havada kaldığını bu ufak örnek de gös- terebilir. Öğrencilere ve hatta öğretim üyelerine kaçınılmaz biçimde yardımcı olması gereken kitap varlığının YÖK döneminde nasıl düşük sayılarda kaldı- ğını açıkça ortaya koyuyor bu örnekler. SÜRECEK •Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimlen Fakültesi Öğrencisi Tirgen Özden: "Bize potansiyel suçlu olarak bakılıyor. Öğrenci üzerinde baskı egemen, bunun sonucu öğrenci düşüncelerini açıklamaktan korkuyor." • İletişim Faküjtesi Öğrencisi Güzin.Abras:"Öğrencinin üniversite yönetimine katılacağına inanmıyorum. Sadece bir hayal." AYŞESAYPs ANKARA - "Öğrenci. her yerde öğ- rencidir. sorunu bitmez." Bu sözler. Tür- kiye'nin ilk özel üniversitesinde okuyan öğrencilerden birisine ait. Gerçekten de hangi üniversiteye giderseniz gidin, bir dokunduğunuz öğrenciden "bin ah işit- mek" olası. Üniversite öğrencisi, konu- şamamaktan, tartışamamaktan, okuya- mamakian ve en önemlisi baskıdan şikayetci. Ankara Üniversitesi 35 bini aşan öğ- renci nüfusuyla, Türkiye'nin en kalaba- lık, aynı zamanda eski üniversitelerinden biri. Bin 112'si öğretim görevlisi olmak üzere toplam 2 bin 954 öğretim elemanı ile 13 fakültesinde hizmet veren Ankara Üniversitesi, aynı zamanda dağınık_yer- leşimiylededikkatçekiyor. Ankara Üni- versitesi'nin fakültelerinin Başkent'in dört bir yanına dağıldığını söylemek ya- nıltıa olmaz. Ankara Üniversitesi'nde okuyan gençlerin sorunlannı öğrenmek için Si- yasal Bilgiler, İletişim, Hukuk ve Eğitim fakültelerinin bulunduğu Cebeci'ye yö- neliyoruz. Öğrenciler, sabahm erken sa- atlerinde fakultelerin bahçelerinde.çevre kahyelerde yerlerini almışlar bile. Anka- ra Üniversitesi'nin Öğrencievi de sabah kahvaltısı yapmak isteyen öğrencilerle dolu. Kızlı-erkekli bir grup öğrenciye derdimizi anlatıp. bizimle konuşup ko- nuşmayacaklannı soruyoruz. Erkekler, "peki" derken. kız öğrenciler, "isim yaz- mama" \e fotoğraf çektirmeme" koşu- lunu getiriyorlar. Nedenini de yine ken- dileri açıklıyorlar; "Biz bunca emek verip üniversiteyi kazandık. Ya gazeteye konuştuk diye okuldan atarlarsa..." Böyle bir şeyin olamayacağını belirtsek bile onlar diretiyorlar; "Polis alıp götür- se ne yapabilirsiniz. ismimin yazılmama- sını istiyorum." Daha bu sözler bitme- den. öğrencievinin görevlileri. bizı uyan- yor. •'Röportaj için izin almanızgerekir. Eğitim Bilimlen öğrencilerinden bir arkadaş gnıbu. Demekleri var, üye obnak isteyen yok. (Fotoğraf: FARUK ALTINTAŞ) Şımdı bırolay olur başımız belaya girer" diye bizi nazikçc uyanyorlar. KodadıOkan Öğrencılerle dışan çıkıyoruz. Tirgen Özden. Bülent Neren. Onur Irmak, Fer- hal Değirmen ve Gökhan Şeker ve bir grup kız öğrenci ile sohbete koyuluyo- ruz. "Kod adım Okan" diyen Tirgen, öğrencilerin üzerinde, okul yönetiminin, baskısından söz ediyor. "Derslerde tartı- sonuçlannı değerlendırir misiniz?' diye soruyoruz. buna yanıt vermiyor" diye sözünü kesiyor. Eğitim Bilimjeri Fakül- tesi'nde öğrencilerin bir örgütü olup olmadığını soruyoruz. Tirgen bunu gü- lümseyerek yanıtlıyor: Potansiyel suçlular "öğrenci derneğimiz var. Ama kimse gidip üye olmak istemiyor. Çünkü belli bir politik gruba sesleniyor. Öğrenci so- • Öğrenciler nereye gidiyor? Çoğunluk hemen hergün ci- vardaki "öğrenci kahvelerine takılıyor." Arasıra da sine- maya. Kız öğrencilerden birisi, "Kahve sadece oyun yeri değil bizim için. Kütüphane olanaklan yetersiz. Hem ders çalışıyor. hem sohbet ediyor, hem de oyun oynuyoruz. Bizim bu çevrede de çok sayıda kahve var, bir de öğren- cievine geliyoruz. Başka gidebileceğimiz yer yok" diypr. şamıyoruz. Tartışmak biraz da hocanm yapısına bağlı. eğer demokratik yapılıy- sa. görüşlerinizi aktarabiliyorsunuz. As- lında öğrenci de pek konuşmak istemi- yor. Çünkü baskı var. bir şey söylersem, hakkımda ne yapılır kaygısı var. Korku- yor öğrenci" diyor. Gökhan, arkadaşıy- la aynı görüşü paylaşmadığını belırterek, "Hoca. görüşünü-sınıfta söylemeyebilir. Ben konuşmamayı tercih etmiyorum ge- nclde. Ama odasına gidip tartışılabilir" görüşünü savunuyor. "Ama" diyor Tir- gen. "Politika dersinin hocasına. seçim nınlanyla ilgilenmek yerine. daha çok belli bir grubun ideolojik sorunlı:r ı> la il- gileniyor. Öğrenci çoğunluğunu k. p^a- yacak bir yapıya sahip değil. Öğrencüjr- de derneğe girersek, siyasete bulaşın/ başımız belaya girer kaygısı var." Öğrencilerin siyasetle arası nasıl? Bu soruya hep birlikte gülüyorlar önce. "Herkesin düşüncesi kendine. Elbette si- yasi görüşlerimiz var ama bunu yakın çevremizdekiarkadaşlanmızbiliryalnız- ca" diyorlar. "Bize hep potansiyel suçlu" olarak bakıldığı için, her hareketimiz gö- SERGÜZEŞT-İ İHSAN KEMAL GÖKHAN t<m>ANTytN Yükseköğretimde 11 altm yıl tüketikli Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ YÖK'ü 12 Eylül yarattı. yasa- sını ve sonrasında bu yasaya kılıf olan anayasasını Sayın Doğra- maa yazdı. darbeciler imzaladı, infazını yine Sayın Doğramacı ve ekibi yaptı. Sonuçta. bilim üret- me ve yannm yönetici kadrolan- nı oluşturacak nitelikte insan gücûnü yetiştirmek gibi önemli işlevleri olan üniversitelerimiz, gelişmekte olan ülkelerin kaçırul- maz yazgısını paylaşmış; anarşi- nin odağı olduğu bahanesiyle politika dışına itilmiş, tek tip eği- tim ve öğretime dayatılmış. özce- si siyasi otoritenin ideolojik de- netimi altına sokubnuştur. e aradan denetim" vb. sloganlarla gerçek- ler toplumdan gizlenmeye çalışıl- mış. kaptanın gemisi yürütül- müştür. Çağdaş bir üniversitenin vaz- geçilmez altyapısmı oluşturan, seçkin öğretim üyesi, seçkin öğ- rencisi. çağdaş araştırma labora- tuvan. zengin kütüphane. sürekli dış etkinlik, eşnek bürokratik ya- pı ve özgür bir ortam üniversite- lerimiz için pahalı ve adeta lüks görülmüştür. Bütçe olanaklan arttınlmazken artan öğrenci kontenjanlan ve altyapısı olma- uzun vadeli planlar hazırlamak. üniversitelere tahsis edilen kay- naklann bu plan ve programlar çerçevesinde etkili bir biçimde kullanılmasını gözetim ve dene- tim aitında bulundurmak" gibi yasal (Md. 7/a) görevlerini de ge- reğinçe yerine getirememiştir. YÖK; öğretim üyelerine karşı tavır almış. bilim adamlan say- gınlığını, bilimsel etkinliklerçeki- ciliğini yitirmiş, buna karşın iş bitirici yöneticiler öne çıkanlmış- tır. 4 ayda doktorasıru yumurtla- yan sözde bilim adamlan, üni- versite dışı karanlık güçlerin ğer taraftan öğretim üyeliği de çekici hale getirilemediğinden li- sansüstü öğrenimini tamamlayan öğrencilerin çoğunluğu üniversi- teye çekilememiştir. Öğrenci özgür düşünce, araş- tırma ve irdelemeye yönlendiril- memiş. akademik standanlar sulandınlmış. öğretim sonrası is- tihdam yaratılmamış. gençler iş- sizliğe itilmiştir. Ö|ğrenci kalitesi düştüğü halde YOK'ün ustaca başan hesaplama yöntemleriyle (!) başan artmış gibi gösterilmiş- tir. "Yükseköğretim kurumlann- • Özgürce bilim üretmenin vazgeçilmez koşulu olan özerklik, üniversiteler için değil, sadece "Ben bilirim, ben yönetirim" diyebilenler için var olmuş; "en t İ \\ y lf^ özerk üniversite", "toplumsaldenetim" gibi sloganlarlagerçekler toplumdan rumian tasfiye ediimiş ancak gizlenmeye çalışılmış, kaptanın gemısı yurutulmuştur. hükümetlerin köktenci vaatieri- — — — — ^ ^ — ^ — — — — • — ^ — ^ — — ^ ~ ^ — ne rağmen YÖK sorunu henüz. . . . . dan açılan yükseköğretim ku- çözümlenememiştir. rumlanyla kitle eğitimi yapan Yasanın Tb maddesine göre m ^ k okullanna dönüştürül- "yükseköğretim kurumlan ara- m "Ştür. sında... birleştirici. bütünleştirici. Y O K sıst emı yalnızca üniver- sürekli veahenkli, geliştirici işbir- s ı t e l e r < i e &] -s 'ya s ı partıler ve top- liği ve koordinasyonu sağlamak- ! u m u n bu yük çoğunluğunca da la" görevlendirilen YÖK; tek benimsenmemiş; öğrencisini öğ- seçici ve tek merkezden yönlendi- rilen otokratik yapısına rağmen bu görevleri yerine getirmekten uzak kalmıştır. Özgürce bilim üretmenin vaz- geçilmez koşulu olan özerklik. üniversiteler için değil. sadece "Ben bilirim, ben yönetirim" di- yebilenler için var olmuş; "en özerk üniversite", "loplumsal retim üyesine; öğretim uyesını yöneticisine yabancılaştırmış. küstürmüştür. Diğer yandan YÖK, "Yükse- köğretim kurumlanrun kurul- ması. geliştirilmesi. eğitim- öğre- tim faaliyetlerinin gerçekleştiril- mesi ve yüksek öğretim alanlan- nın ihtiyaç duyduğu öğretim elemanlannın yurt içinde ve yurt dışında yeüştirilmesi için kısa ve desteğinde gözde YÖK rektörü olarak atanabilmişlerdır. "Öğre- tim elemanlannın görevlerini ye- rine getirmekte yetersiz görülen- lerin ilişkilerinin kesilmesi"ne ilişkin yasa hükmüyle (Md. 7'l) aba altından sopa gösterilerek öğretim elemanlan sindirilmiş ve susturulmuştur. Genel kabul görmüş olan asis- tanlık statüsünün kaldınlması ve ekonomik sorunlanna çözüm ge- tirilememiş olması sonucu öğre- tim üyeliğinin fidanlığı kurutul- muş, birçok ünıversitede piramit da ve bu kurumlara gırişte imkan ve fırsat eşitliğı sağlayacak ön- lemleri almakla"(*) görevlendiri- len YÖK; devleı üniversitelerin- den esirgediği altyapı ve parasal kaynak desteğini. Bilkentgibi va- kıf üniversitelerine akıtarak dev- let desteğiyle paralı öğreümin yolunu açmıştır. Merkezi üniver- site giriş sınavını kazanan başan- lı öğrencilerin istedikleri dalda öğrenim yapmalanna yönelik es- nek çözümlergeürilememiştir. YÖK; kaynaklannı arttırama- mış, mevcut kaynaklannı da tersine dönmüştür. Bunun sonu- dengeli ve verimli biçimde kulla- cu olarak ögrenci-öğretim üyesi namamış, öğrenci kontenjanlan- oranı gelişmiş ülkelere göre 3 kez nı arttırmak. altyapı ve öğretim gibi düşük düzeyde kalmıştır. Di- üyesi olmayan yeni üniversiteler- fakülteler açmak gibi her döne- min siyasal iktidarlanna hoş gö- rünen kolaya çözümlerle, top- lumsal geleceğimiz olan gençleri- mizin çağdaş kimlik arayışlannı YÖK düzeninin devamı için feda edebilmiştir. Ülkemizde eğitim sektöründe öncehkle ele ahnması gereken mesleki öğretimın yaygınlaştınl- ması ve orta öğretimde eğitim kalitesinin yükseltilmesi gerçeği göz ardı edilerek yeni yükseköğ- retim kurumlarının açılması yo- luna gidilmişlir. Kısacası YÖK döneminde kaynaklar, arttınlmadığı gibi mevcut kaynaklar da dengeli ve verimli biçimde kullanılamamış- tır. YÖK, yükseköğretimimize sısıem değil sistemsizlik; özerklik değil olokratik yönetim; denetim değil başıboşluk getirmiştir. YÖK sistemi felsefe ve uygula- masıylaçökmüş. yükseköğretim- de 11 altın yılı tüketmiş ve çağdaş yükseköğretim düzenini kura- mamış ve toplumun geleceğini ciddi bir bunalıma sokmuşlur. Bu bunalımın hükümet protoko- lünde yer alan YÖK"le ilgili ön- lcmlerin hayata geçirilmesi sure- tiyle aşılabileceğine inanıyorum. (*) Milli Eğitim Bakanhğı ve Yükseköğretim Kurulu Başkan- lığı'nca 5 Temmuz 91 günlü hükü» met programı uyannca hazırla- nan "Yükseköğretim Gelişme Planı" 1992-2012. ze batıyor zaten. Bir de siyaset girerse işin içine daha da kötü olur" diyor birisi. Kız öğrencilerden biri örnek veriyor: "Her yerde sıkı denetim var. Örneğin ben kendi fakültem dışındaki yerlere gı- remiyorum. Aynı üniversiteden olmamı- za rağmen. Hukuk. Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih'e giremiyoruz." Hem ders hem oyun t Öğrencıler nereye gidiyor? Çoğunluk hemen hergün civardaki "öğrenci kah- velerine takılıyor." Arasıra da sinemaya gidiliyor. Kız öğrencilerden birisi. "Kah- ve sadece oyun oynanan yer değil bizim için. Kütüphane olanaklan çok yetersiz. Hem ders çalışıyor, hem sohbet ediyor, hem de oyun oynuyoruz. Bizim bu çev- rede de çok sayıda kahve var. bir de öğ- rencievine geliyoruz. Başka gidebileceği- miz yer yok" diyor. Gerçekten de çevre- de en çok rağbet gören. Seyhan ve Maç kahvehaneleri ağzına kadar dolu. Kü- tüphane sözü açılınca Tirgen söze giri- yor: "Bizim okulun kütüphanesi bir alem. Araştırma yapmak için gidiyorsun. ki- •'.aplann büyük bölümü yabana dilde. Ben o kadar iyi yabana dil bilseydim, za- ten bu okulda olmazdım." Hocalar gönderse de Gökhan. bu görüşe katılmıyor. "Eğer araştırma yapmak istiyorsan, Milli Kü- tüphane yar. Ben Kızılay'daki halk kü- tüphanesine de gidiyorum" diyor. Grup- ' taki öğrenciler. TBMM Kütüphanesi'- nin öğrencilere açılmamasından şikayet ediyorlar. "Hocalar gönderse" bile ke- sinlikle öğrencinin alınmamasmı eleşti- ren öğrenciler, "TBMM kütüphanesi çok geniş kapasıteye sahip, ama halka kapalı, bunun değiştirilmesi gerek" gö- rüşünü dile getiriyorlar. Lûtfen yazmayın Buradan aynhrken, kız öğrenciler ıs- rarla rica ediyorlar; "Lütfen ismimizi yazmayın" diye sesleniyorlar. Gazeteci. reklama, halkla ilişkiler uz- manı adayiannın okuduğu eski adıyla Basın-Yayın Yüksekokulu. şimdiki adıyla "İletişim Fakültesi"ne yöneliyo- ruz. Buradaki öğrenciler, gelecekteki mesleklerinin de verdiği rahathkla. ko- nuşmaktan. isim vermekten çekinmiyor- lar. Fakülte son sınıf öğrencileri, Güzin Abras, Adem Selvi ve Handan Oya Gül- ser söze, okullannda son bir iki yılda kaydedilen gelişmeleri anlatıyor. Fakül- te. şu anda kapalı devre radyo-tv yayın- lan yapıyor. Gazetecilik bölümü öğren- cilerinin çıkardığı "Görünüm Gazetesi" de ofset teknikle basılıyor. "Yani öğren- ciler uygulama alanı bulabiliyor" diyor Güzin. Ama uygulamanın geç başlama- sından yakınıyor. "Biz 3. sınıfta uyguia- ma dersleri görmeye başladık. Ben geçti- ğimiz yıl reklam alanında staj yaptım. Burada göıdüm ki okulda hiçbir şey öğ- renmemişim. Bunun için uygulama 2, hatta I. sınıftan itibaren başlamalı" gö- rüşünü dile getiriyor. Adem ve Handan, biraz da okulun fiziki koşullanndan söz ederek, "Geçen yıl kaloriferkr hemen he- men hiç yanmadı, paltoyla ders dinlediği- mizi hatırhyoruz" diyorlar. Güzin, "Biliyor musunuz? Mut- fağımız. mutfakta her türlü malzeme- miz. yemekhanemiz olmasına rağmen, biz okulumuzda yemek yiyemiyoruz" diyor. Nedenini şöyle anlatıyor: Yemeğe son "Bu sene okul yönetimi son derece çağdaş bir yöntemle öğrenciyi mutfağa soktu. Öğrenciler. mutfagı denetleyebili- yor. hatta servis yapabiliyorlardı. Okul yönetimi bize haftalık yemek fışi veriyor- du. Biz de okulda devam zorunluluğu olmadığı için "arkadaşlanmız hergün ge- lemiyorlar. fışler günlük verilsin' dedik. Okul yönetimi buna karşı çıktı ve öğren- cilerle araya bir gerginlik girdi. Bir hafta sonra ailelerimize bir yazı gitti. "Çocuk- lannız bölücü faaliyetlere kanşmak üze- re' diye. Bu olaylann sonucu da fakülte- de yemek çıkmamaya başladı." Bilimsel özerklik Öğrencilere yükseköğretim sistemini nasıl bulduklannı sorduğumuzda, "bi- limsel özerklik sağlanmalıdır. Ama bu ihtimali hiç de yakın görmüyoruz" di- yorlar. Yeni yükseköğretim yasa tasla- ğından haberdar olup olmadıklanru sorduğumuzda. Güzin bildiği kadanmn üzerine görüşlerini aktanyor: "Öğrenciler yönetime İcatılacak deni- yor. Buna inanmıyorum. Sadece güzel tasarlanmış bir hayal..."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle