Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 KASIM 1992 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DIZIYAZI 13
ÜniversiteliyiıiL,tartışmam
12 Eylül
öncesinden
daha geriye gidildiYuvarlak Masa'nın dünkü birinci bolümünde. "YÖK. mıman Doğramacı'ya
göre, çağın çok gerisinde kalan üniversiteleri çağdaş hale getirdi. Sizçe Türkiye'deki
üniversiteler çağdaş mı?" sorusunu yöneltmiş ve Prof. Dr. Coşkun Özdemir'in yanıtı
sürerken, yer darlığı nedeniyle yazımızı kesrniştik. Bugün Prof. Özdemir'in yanıünı.
kaldığı yerden sürdürüyoruz:
Öğrenciler sadece baş'an önlerinde der-
se girip, çıkıyorlar. Okulda zaman geçir-
menin olanağı yok, sosyal olanaklan
yok. Üniversiteler, çağdaşbk açısından
YÖK atama sistemini övegelmiştir ve
yine gerçeği tersine çevirerek bütün
dünyada atama yapıldığını ileri sürmüş-
tür. Bir üyemiz Hamit Fişek arkadaşı-
mız. bunun gerçeklere aykın olduğunu
bütün kamtlanyla gösterdi. Avrupa'da
yöneticiler belki bir istisnasıyla seçimle
işbaşına gelirler. YÖK tarafından des-
teklenen ve atanan yöneticiler, son dere-
ce keyfı bir yönetim politikası izlemişler
ve neredeyse öğretim üyderine zulmetmiş-
lerdir. Bu kelimeyi kullanmakta salunca
görmüyorum ve abartmalı bulmuyo-
rum.
Bursa Uludağ Üniversitesi rektörü,
yetkilerine güvenerek 8 öğretim üyesini
Ânadolu'ya sürmüştür. Konya'daki
rektör üniversite öğretim üyelerine, 'ib-
lisler ayaklannızı kıranm' diye hitap
edebilmiştir. Bunu karutlayan mektup-
lar var elimde.
İmzasinı atmak-
tan çekinen ve
böylesine zavallı
duruma düşürü-
len öğretim üye-
leri, bu olaylan
ve bu gerçekleri
nakletmektedir-
ler. İşte Doğra-
macı bütün bu
utanç verici olaylar, utanç verici yöne-
tim biçımini gönmezden gelmiştir. Doğ-
ramaa, dünya üniversitelerini yakından
tanıyan. üniversite eğitimini iyi bilen bir
insandır. Bütün bu örnekleri ve Tür-
kiye'dek i üniversite gerçeğini bilmemesi
ve görmemesi imkansızdır. Ama anla-
şilmaz. inanılmaz ve kolay kolay açıkla-
namaz bir şekilde bunlan görmezlikten
gclmiş ve Türk topîumundan saklamış-
tır.
Demokratikleşme, çağdaşlaşma ça-
bası veren üniversiteler geriye götürül-
müştür. büyük bir darbe yemiştir.
Umanm ve çok dilerim kı. üniversite
önümüzdeki dönemde bu darbenin ağır
hasanndan kendini kurtaracaktır.
mOQjQQQB Temel noktalarda ve
genellıkle sayın Ozdemir'e kesinlikle ka-
tıhyorum. YÖK öncesinde. 1980 önce-
sinde, üniversiteler bünyesinde çok
dddi biçimde üniversite reformu tartışı-
hyordu ve Türk
Üniversiter Sis-
teminin yenilen-
meye ihtiyaç
olduğu kesindi.
Ancak,bu ^Ey-
lül tarafından
dayatılan YÖK
olmamalıydı her-
halde. Neden
olmamalıydı?
Gerçekten de, 12 Eylül öncesinde Tür-
kıye üniversiteleri çağdaş değildi. Bu
açıdan bclki YÖK"ün getirip. götür-
dükleri çağdaşlık parametresine vurula-
rak ölçülmese daha iyi olur ama çağdaş-
laşma çabalan gerçekten vardı. Sonra
birdenbire askeri yönetim geldi ve
YÖK'ü dayattı. YÖK'ün getirdikleriyle
değil götürdükleriyle, 12 Eylül öncesin-
den de çok geriye düşüldüğü kesin.
Çünkü, herşeyden önce üniversitenin
gerek kurumsal olarak gerek mensupla-
n açısından saygmlığı gittikçe azalıyor.
Artık öğretim üyeliği 12 Eylül öncesin-
deki kadar saygın bir unvan, meslek
olmaktan çıkmış durumda. Bu tabü
asistanlara, araştırma görevlilerine de
yansıyor. Asistanlık. araştırma görevli-
İiği öğreıim üyeliğinin birinci kaynağı
konumunda ama şu anda araştırmagö-
revliliğine talep son derece yetersiz. Üni-
versitenin başanlı öğrencileri tarafın-
dan değil. tam
olarak bilimsel
performans gös-
termeleri şüpheli
kişiler tarafından
talep edilen bir
unvan haline dö-
nüşmüş durum-
da.
Bu da. YÖK
sonrası üniversi-
tenin çağdaş olma yolunda çabalardan
gitgide geriye gitmekte olduğunun en
açık kanıtı gibi geliyor bana.
Q^Q£S&3D Bugün hcrhangı bir
üniversitenin, herhangj bir fakültesine
gittiğmiz zaman buranın çağdaş oldu-
ğunu sövlemenin imkânı yoktur. 500-
binkişilik amfilerde ders yapılmaktadır
ve zaman zaman bu kadar büyük amfi-
lerde bile yer bulunamamaktadır. Böyle
bir sınıfta ders dinlemenin olanağı yok-
tur. Ders dinlense bile derse katılmanın
olanağı yoktur. Sempozyum, konferans
dinlemekten farksız olmaktadır. Kü-
tüphanelerde o fakültenin kendi yayın-
lan bile bulunmuyor. İÜ Hukuk Faİcül-
tesi'nde, bu fakültenin dergilerini bile
bulamadım. Yurtlann hali çok kötü, tu-
valetfer içine girilemeyecek kadar pis.
ortaokullardan, liselerden geri durum-
dalar.
.Üniversitelerin kitaphk-
lan ile ilgili bazı rakamlar vermek istiyo-
rum. Üniversitelerdeki kitap varlıgı,
ban karşılaştırmalar yaparsak belki çok
çarpıcı biçimde ortaya çıkacak.
Ansiklopedi Britannica'nın son basısı-
nın İngilizce orjinalinde bazı rakamlar
var. Istanbul Üniversitesi'nin kitaplı-
ğmda 275 bin,tTÜ'nün kitaplığında ise
314 bin kitap var. Bunlar aşağı yukan
Tayvan'daki rakamlara uyuyor. Tay-
van'da bir Katolik üniversitesinin 370
bin kitabı var ama bir başka üniversite-
sinin de 716 bin kitabı var. öğrenci sayı-
sını gözö'nüne alırsak, İstanbul Üniver-
sitesi'nde, 33 bin öğrenciye 275 bin
kitap düşüyor. İsviçre'nin sadece Basel
kantonunda 6 bin 50 öğrenci var ve ki-
tap sayısı 2 milyon 372 bin 900.
Türk üniversitelerinin YÖK döne-
mindc çağdaşlaştığı iddiasının ne kadar
havada kaldığını bu ufak örnek de gös-
terebilir. Öğrencilere ve hatta öğretim
üyelerine kaçınılmaz biçimde yardımcı
olması gereken kitap varlığının YÖK
döneminde nasıl düşük sayılarda kaldı-
ğını açıkça ortaya koyuyor bu örnekler.
SÜRECEK
•Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimlen Fakültesi Öğrencisi
Tirgen Özden: "Bize potansiyel
suçlu olarak bakılıyor. Öğrenci
üzerinde baskı egemen, bunun
sonucu öğrenci düşüncelerini
açıklamaktan korkuyor."
• İletişim Faküjtesi Öğrencisi
Güzin.Abras:"Öğrencinin
üniversite yönetimine
katılacağına inanmıyorum.
Sadece bir hayal."
AYŞESAYPs
ANKARA - "Öğrenci. her yerde öğ-
rencidir. sorunu bitmez." Bu sözler. Tür-
kiye'nin ilk özel üniversitesinde okuyan
öğrencilerden birisine ait. Gerçekten de
hangi üniversiteye giderseniz gidin, bir
dokunduğunuz öğrenciden "bin ah işit-
mek" olası. Üniversite öğrencisi, konu-
şamamaktan, tartışamamaktan, okuya-
mamakian ve en önemlisi baskıdan
şikayetci.
Ankara Üniversitesi 35 bini aşan öğ-
renci nüfusuyla, Türkiye'nin en kalaba-
lık, aynı zamanda eski üniversitelerinden
biri. Bin 112'si öğretim görevlisi olmak
üzere toplam 2 bin 954 öğretim elemanı
ile 13 fakültesinde hizmet veren Ankara
Üniversitesi, aynı zamanda dağınık_yer-
leşimiylededikkatçekiyor. Ankara Üni-
versitesi'nin fakültelerinin Başkent'in
dört bir yanına dağıldığını söylemek ya-
nıltıa olmaz.
Ankara Üniversitesi'nde okuyan
gençlerin sorunlannı öğrenmek için Si-
yasal Bilgiler, İletişim, Hukuk ve Eğitim
fakültelerinin bulunduğu Cebeci'ye yö-
neliyoruz. Öğrenciler, sabahm erken sa-
atlerinde fakultelerin bahçelerinde.çevre
kahyelerde yerlerini almışlar bile. Anka-
ra Üniversitesi'nin Öğrencievi de sabah
kahvaltısı yapmak isteyen öğrencilerle
dolu. Kızlı-erkekli bir grup öğrenciye
derdimizi anlatıp. bizimle konuşup ko-
nuşmayacaklannı soruyoruz. Erkekler,
"peki" derken. kız öğrenciler, "isim yaz-
mama" \e fotoğraf çektirmeme" koşu-
lunu getiriyorlar. Nedenini de yine ken-
dileri açıklıyorlar; "Biz bunca emek
verip üniversiteyi kazandık. Ya gazeteye
konuştuk diye okuldan atarlarsa..."
Böyle bir şeyin olamayacağını belirtsek
bile onlar diretiyorlar; "Polis alıp götür-
se ne yapabilirsiniz. ismimin yazılmama-
sını istiyorum." Daha bu sözler bitme-
den. öğrencievinin görevlileri. bizı uyan-
yor. •'Röportaj için izin almanızgerekir.
Eğitim Bilimlen öğrencilerinden bir arkadaş gnıbu. Demekleri var, üye obnak isteyen yok. (Fotoğraf: FARUK ALTINTAŞ)
Şımdı bırolay olur başımız belaya girer"
diye bizi nazikçc uyanyorlar.
KodadıOkan
Öğrencılerle dışan çıkıyoruz. Tirgen
Özden. Bülent Neren. Onur Irmak, Fer-
hal Değirmen ve Gökhan Şeker ve bir
grup kız öğrenci ile sohbete koyuluyo-
ruz. "Kod adım Okan" diyen Tirgen,
öğrencilerin üzerinde, okul yönetiminin,
baskısından söz ediyor. "Derslerde tartı-
sonuçlannı değerlendırir misiniz?' diye
soruyoruz. buna yanıt vermiyor" diye
sözünü kesiyor. Eğitim Bilimjeri Fakül-
tesi'nde öğrencilerin bir örgütü olup
olmadığını soruyoruz. Tirgen bunu gü-
lümseyerek yanıtlıyor:
Potansiyel suçlular
"öğrenci derneğimiz var. Ama kimse
gidip üye olmak istemiyor. Çünkü belli
bir politik gruba sesleniyor. Öğrenci so-
• Öğrenciler nereye gidiyor? Çoğunluk hemen hergün ci-
vardaki "öğrenci kahvelerine takılıyor." Arasıra da sine-
maya. Kız öğrencilerden birisi, "Kahve sadece oyun yeri
değil bizim için. Kütüphane olanaklan yetersiz. Hem ders
çalışıyor. hem sohbet ediyor, hem de oyun oynuyoruz.
Bizim bu çevrede de çok sayıda kahve var, bir de öğren-
cievine geliyoruz. Başka gidebileceğimiz yer yok" diypr.
şamıyoruz. Tartışmak biraz da hocanm
yapısına bağlı. eğer demokratik yapılıy-
sa. görüşlerinizi aktarabiliyorsunuz. As-
lında öğrenci de pek konuşmak istemi-
yor. Çünkü baskı var. bir şey söylersem,
hakkımda ne yapılır kaygısı var. Korku-
yor öğrenci" diyor. Gökhan, arkadaşıy-
la aynı görüşü paylaşmadığını belırterek,
"Hoca. görüşünü-sınıfta söylemeyebilir.
Ben konuşmamayı tercih etmiyorum ge-
nclde. Ama odasına gidip tartışılabilir"
görüşünü savunuyor. "Ama" diyor Tir-
gen. "Politika dersinin hocasına. seçim
nınlanyla ilgilenmek yerine. daha çok
belli bir grubun ideolojik sorunlı:r
ı> la il-
gileniyor. Öğrenci çoğunluğunu k. p^a-
yacak bir yapıya sahip değil. Öğrencüjr-
de derneğe girersek, siyasete bulaşın/
başımız belaya girer kaygısı var."
Öğrencilerin siyasetle arası nasıl? Bu
soruya hep birlikte gülüyorlar önce.
"Herkesin düşüncesi kendine. Elbette si-
yasi görüşlerimiz var ama bunu yakın
çevremizdekiarkadaşlanmızbiliryalnız-
ca" diyorlar. "Bize hep potansiyel suçlu"
olarak bakıldığı için, her hareketimiz gö-
SERGÜZEŞT-İ İHSAN KEMAL GÖKHAN
t<m>ANTytN
Yükseköğretimde 11 altm yıl tüketikli
Prof. Dr. AYHAN ALKIŞ
YÖK'ü 12 Eylül yarattı. yasa-
sını ve sonrasında bu yasaya kılıf
olan anayasasını Sayın Doğra-
maa yazdı. darbeciler imzaladı,
infazını yine Sayın Doğramacı ve
ekibi yaptı. Sonuçta. bilim üret-
me ve yannm yönetici kadrolan-
nı oluşturacak nitelikte insan
gücûnü yetiştirmek gibi önemli
işlevleri olan üniversitelerimiz,
gelişmekte olan ülkelerin kaçırul-
maz yazgısını paylaşmış; anarşi-
nin odağı olduğu bahanesiyle
politika dışına itilmiş, tek tip eği-
tim ve öğretime dayatılmış. özce-
si siyasi otoritenin ideolojik de-
netimi altına sokubnuştur.
e aradan
denetim" vb. sloganlarla gerçek-
ler toplumdan gizlenmeye çalışıl-
mış. kaptanın gemisi yürütül-
müştür.
Çağdaş bir üniversitenin vaz-
geçilmez altyapısmı oluşturan,
seçkin öğretim üyesi, seçkin öğ-
rencisi. çağdaş araştırma labora-
tuvan. zengin kütüphane. sürekli
dış etkinlik, eşnek bürokratik ya-
pı ve özgür bir ortam üniversite-
lerimiz için pahalı ve adeta lüks
görülmüştür. Bütçe olanaklan
arttınlmazken artan öğrenci
kontenjanlan ve altyapısı olma-
uzun vadeli planlar hazırlamak.
üniversitelere tahsis edilen kay-
naklann bu plan ve programlar
çerçevesinde etkili bir biçimde
kullanılmasını gözetim ve dene-
tim aitında bulundurmak" gibi
yasal (Md. 7/a) görevlerini de ge-
reğinçe yerine getirememiştir.
YÖK; öğretim üyelerine karşı
tavır almış. bilim adamlan say-
gınlığını, bilimsel etkinliklerçeki-
ciliğini yitirmiş, buna karşın iş
bitirici yöneticiler öne çıkanlmış-
tır. 4 ayda doktorasıru yumurtla-
yan sözde bilim adamlan, üni-
versite dışı karanlık güçlerin
ğer taraftan öğretim üyeliği de
çekici hale getirilemediğinden li-
sansüstü öğrenimini tamamlayan
öğrencilerin çoğunluğu üniversi-
teye çekilememiştir.
Öğrenci özgür düşünce, araş-
tırma ve irdelemeye yönlendiril-
memiş. akademik standanlar
sulandınlmış. öğretim sonrası is-
tihdam yaratılmamış. gençler iş-
sizliğe itilmiştir. Ö|ğrenci kalitesi
düştüğü halde YOK'ün ustaca
başan hesaplama yöntemleriyle
(!) başan artmış gibi gösterilmiş-
tir.
"Yükseköğretim kurumlann-
• Özgürce bilim üretmenin vazgeçilmez koşulu olan özerklik, üniversiteler
için değil, sadece "Ben bilirim, ben yönetirim" diyebilenler için var olmuş; "en
t İ \\
y
lf^ özerk üniversite", "toplumsaldenetim" gibi sloganlarlagerçekler toplumdan
rumian tasfiye ediimiş ancak gizlenmeye çalışılmış, kaptanın gemısı yurutulmuştur.
hükümetlerin köktenci vaatieri- — — — — ^ ^ — ^ — — — — • — ^ — ^ — — ^ ~ ^ —
ne rağmen YÖK sorunu henüz. . . . . dan açılan yükseköğretim ku-
çözümlenememiştir. rumlanyla kitle eğitimi yapan
Yasanın Tb maddesine göre m
^ k
okullanna dönüştürül-
"yükseköğretim kurumlan ara- m
"Ştür.
sında... birleştirici. bütünleştirici.
Y O K sıst
emı yalnızca üniver-
sürekli veahenkli, geliştirici işbir- s ı t e l e r < i e
&]
-s
'ya s ı
partıler ve top-
liği ve koordinasyonu sağlamak-
! u m u n bu
yük çoğunluğunca da
la" görevlendirilen YÖK; tek benimsenmemiş; öğrencisini öğ-
seçici ve tek merkezden yönlendi-
rilen otokratik yapısına rağmen
bu görevleri yerine getirmekten
uzak kalmıştır.
Özgürce bilim üretmenin vaz-
geçilmez koşulu olan özerklik.
üniversiteler için değil. sadece
"Ben bilirim, ben yönetirim" di-
yebilenler için var olmuş; "en
özerk üniversite", "loplumsal
retim üyesine; öğretim uyesını
yöneticisine yabancılaştırmış.
küstürmüştür.
Diğer yandan YÖK, "Yükse-
köğretim kurumlanrun kurul-
ması. geliştirilmesi. eğitim- öğre-
tim faaliyetlerinin gerçekleştiril-
mesi ve yüksek öğretim alanlan-
nın ihtiyaç duyduğu öğretim
elemanlannın yurt içinde ve yurt
dışında yeüştirilmesi için kısa ve
desteğinde gözde YÖK rektörü
olarak atanabilmişlerdır. "Öğre-
tim elemanlannın görevlerini ye-
rine getirmekte yetersiz görülen-
lerin ilişkilerinin kesilmesi"ne
ilişkin yasa hükmüyle (Md. 7'l)
aba altından sopa gösterilerek
öğretim elemanlan sindirilmiş ve
susturulmuştur.
Genel kabul görmüş olan asis-
tanlık statüsünün kaldınlması ve
ekonomik sorunlanna çözüm ge-
tirilememiş olması sonucu öğre-
tim üyeliğinin fidanlığı kurutul-
muş, birçok ünıversitede piramit
da ve bu kurumlara gırişte imkan
ve fırsat eşitliğı sağlayacak ön-
lemleri almakla"(*) görevlendiri-
len YÖK; devleı üniversitelerin-
den esirgediği altyapı ve parasal
kaynak desteğini. Bilkentgibi va-
kıf üniversitelerine akıtarak dev-
let desteğiyle paralı öğreümin
yolunu açmıştır. Merkezi üniver-
site giriş sınavını kazanan başan-
lı öğrencilerin istedikleri dalda
öğrenim yapmalanna yönelik es-
nek çözümlergeürilememiştir.
YÖK; kaynaklannı arttırama-
mış, mevcut kaynaklannı da
tersine dönmüştür. Bunun sonu- dengeli ve verimli biçimde kulla-
cu olarak ögrenci-öğretim üyesi namamış, öğrenci kontenjanlan-
oranı gelişmiş ülkelere göre 3 kez nı arttırmak. altyapı ve öğretim
gibi düşük düzeyde kalmıştır. Di- üyesi olmayan yeni üniversiteler-
fakülteler açmak gibi her döne-
min siyasal iktidarlanna hoş gö-
rünen kolaya çözümlerle, top-
lumsal geleceğimiz olan gençleri-
mizin çağdaş kimlik arayışlannı
YÖK düzeninin devamı için feda
edebilmiştir.
Ülkemizde eğitim sektöründe
öncehkle ele ahnması gereken
mesleki öğretimın yaygınlaştınl-
ması ve orta öğretimde eğitim
kalitesinin yükseltilmesi gerçeği
göz ardı edilerek yeni yükseköğ-
retim kurumlarının açılması yo-
luna gidilmişlir.
Kısacası YÖK döneminde
kaynaklar, arttınlmadığı gibi
mevcut kaynaklar da dengeli ve
verimli biçimde kullanılamamış-
tır.
YÖK, yükseköğretimimize
sısıem değil sistemsizlik; özerklik
değil olokratik yönetim; denetim
değil başıboşluk getirmiştir.
YÖK sistemi felsefe ve uygula-
masıylaçökmüş. yükseköğretim-
de 11 altın yılı tüketmiş ve çağdaş
yükseköğretim düzenini kura-
mamış ve toplumun geleceğini
ciddi bir bunalıma sokmuşlur.
Bu bunalımın hükümet protoko-
lünde yer alan YÖK"le ilgili ön-
lcmlerin hayata geçirilmesi sure-
tiyle aşılabileceğine inanıyorum.
(*) Milli Eğitim Bakanhğı ve
Yükseköğretim Kurulu Başkan-
lığı'nca 5 Temmuz 91 günlü hükü»
met programı uyannca hazırla-
nan "Yükseköğretim Gelişme
Planı" 1992-2012.
ze batıyor zaten. Bir de siyaset girerse
işin içine daha da kötü olur" diyor birisi.
Kız öğrencilerden biri örnek veriyor:
"Her yerde sıkı denetim var. Örneğin
ben kendi fakültem dışındaki yerlere gı-
remiyorum. Aynı üniversiteden olmamı-
za rağmen. Hukuk. Siyasal Bilgiler, Dil
ve Tarih'e giremiyoruz."
Hem ders hem oyun t
Öğrencıler nereye gidiyor? Çoğunluk
hemen hergün civardaki "öğrenci kah-
velerine takılıyor." Arasıra da sinemaya
gidiliyor. Kız öğrencilerden birisi. "Kah-
ve sadece oyun oynanan yer değil bizim
için. Kütüphane olanaklan çok yetersiz.
Hem ders çalışıyor, hem sohbet ediyor,
hem de oyun oynuyoruz. Bizim bu çev-
rede de çok sayıda kahve var. bir de öğ-
rencievine geliyoruz. Başka gidebileceği-
miz yer yok" diyor. Gerçekten de çevre-
de en çok rağbet gören. Seyhan ve Maç
kahvehaneleri ağzına kadar dolu. Kü-
tüphane sözü açılınca Tirgen söze giri-
yor:
"Bizim okulun kütüphanesi bir alem.
Araştırma yapmak için gidiyorsun. ki-
•'.aplann büyük bölümü yabana dilde.
Ben o kadar iyi yabana dil bilseydim, za-
ten bu okulda olmazdım."
Hocalar gönderse de
Gökhan. bu görüşe katılmıyor. "Eğer
araştırma yapmak istiyorsan, Milli Kü-
tüphane yar. Ben Kızılay'daki halk kü-
tüphanesine de gidiyorum" diyor. Grup- '
taki öğrenciler. TBMM Kütüphanesi'-
nin öğrencilere açılmamasından şikayet
ediyorlar. "Hocalar gönderse" bile ke-
sinlikle öğrencinin alınmamasmı eleşti-
ren öğrenciler, "TBMM kütüphanesi
çok geniş kapasıteye sahip, ama halka
kapalı, bunun değiştirilmesi gerek" gö-
rüşünü dile getiriyorlar.
Lûtfen yazmayın
Buradan aynhrken, kız öğrenciler ıs-
rarla rica ediyorlar; "Lütfen ismimizi
yazmayın" diye sesleniyorlar.
Gazeteci. reklama, halkla ilişkiler uz-
manı adayiannın okuduğu eski adıyla
Basın-Yayın Yüksekokulu. şimdiki
adıyla "İletişim Fakültesi"ne yöneliyo-
ruz. Buradaki öğrenciler, gelecekteki
mesleklerinin de verdiği rahathkla. ko-
nuşmaktan. isim vermekten çekinmiyor-
lar. Fakülte son sınıf öğrencileri, Güzin
Abras, Adem Selvi ve Handan Oya Gül-
ser söze, okullannda son bir iki yılda
kaydedilen gelişmeleri anlatıyor. Fakül-
te. şu anda kapalı devre radyo-tv yayın-
lan yapıyor. Gazetecilik bölümü öğren-
cilerinin çıkardığı "Görünüm Gazetesi"
de ofset teknikle basılıyor. "Yani öğren-
ciler uygulama alanı bulabiliyor" diyor
Güzin. Ama uygulamanın geç başlama-
sından yakınıyor. "Biz 3. sınıfta uyguia-
ma dersleri görmeye başladık. Ben geçti-
ğimiz yıl reklam alanında staj yaptım.
Burada göıdüm ki okulda hiçbir şey öğ-
renmemişim. Bunun için uygulama 2,
hatta I. sınıftan itibaren başlamalı" gö-
rüşünü dile getiriyor. Adem ve Handan,
biraz da okulun fiziki koşullanndan söz
ederek, "Geçen yıl kaloriferkr hemen he-
men hiç yanmadı, paltoyla ders dinlediği-
mizi hatırhyoruz" diyorlar.
Güzin, "Biliyor musunuz? Mut-
fağımız. mutfakta her türlü malzeme-
miz. yemekhanemiz olmasına rağmen,
biz okulumuzda yemek yiyemiyoruz"
diyor. Nedenini şöyle anlatıyor:
Yemeğe son
"Bu sene okul yönetimi son derece
çağdaş bir yöntemle öğrenciyi mutfağa
soktu. Öğrenciler. mutfagı denetleyebili-
yor. hatta servis yapabiliyorlardı. Okul
yönetimi bize haftalık yemek fışi veriyor-
du. Biz de okulda devam zorunluluğu
olmadığı için "arkadaşlanmız hergün ge-
lemiyorlar. fışler günlük verilsin' dedik.
Okul yönetimi buna karşı çıktı ve öğren-
cilerle araya bir gerginlik girdi. Bir hafta
sonra ailelerimize bir yazı gitti. "Çocuk-
lannız bölücü faaliyetlere kanşmak üze-
re' diye. Bu olaylann sonucu da fakülte-
de yemek çıkmamaya başladı."
Bilimsel özerklik
Öğrencilere yükseköğretim sistemini
nasıl bulduklannı sorduğumuzda, "bi-
limsel özerklik sağlanmalıdır. Ama bu
ihtimali hiç de yakın görmüyoruz" di-
yorlar. Yeni yükseköğretim yasa tasla-
ğından haberdar olup olmadıklanru
sorduğumuzda. Güzin bildiği kadanmn
üzerine görüşlerini aktanyor:
"Öğrenciler yönetime İcatılacak deni-
yor. Buna inanmıyorum. Sadece güzel
tasarlanmış bir hayal..."