Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 1992 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
OrganveDoku NakliYasasıüzerine PENCERE
Doç. Dr. DURSUN KIRBAŞ Bakırköy Ruh ve Sinîr Hast. Hastanesi
ilim alanındaki hızlı ge-
lişmeler. kısa bir süre
önce gelirilen kural ve
yasalan yenıden gözden
geçirmemizı gereku'r-
mektedır. İnsan sağlığı
ile uğraşan üp bılimlerindeki gelişme-
lere ayak uydurabilmek için, tıp ah-
lakını düzenleyen etik kurallann. tıp-
insan ilişkisiyle ılgili hukukun sık şık
gözden geçinlmesinde yarar var. Ör-
neğin dinsel ve deontolojik etkilerle
yasak olan kürtaj toplumsal dayatma-
lar sonucu belirli sınırlamalarla olsa
da yasal güvence altına alındı. Organ
vc doku nakillerinin gündeme geldiği
son on yıUarda ise yenı etik sorunlara
yanıtlar aramanuz gerekmektedir.
Zira biyomedikal teknoloji dev adım-
larla ılerlemektedir. Daha 15 yıl
önce insan kafasının ve omurgasınm
içindeki dokular, ancak otopsi ile gö-
rülebilmekteyken bu gün manyetik re-
zonans görüntüleme yöntemleri ile ba-
zen otopsiden bile daha iyi anlaşılabil-
mektedir. İşte bu noktada biyomedi-
kal teknoloji ve tıp biliminin ulaştığı
başka bilgi birikimleriyle birlikte de-
ğerlendırildiğinde ne 3.1.1960 tarihli
'Tıbbi Deonıoloji Nizamnamesi" ne
29.5.1979 tarihli "Organ ve doku alın-
ması, saklanması, aşılanması ve nakli
hakkında kanun" ne de 11.4.1928 ta-
rihli "Tababet ve şuabatı sanatlannın
tarz-ı icrasına dair kanun"' ile bugün-
kü sorunlara çözüm bulabiliriz.
Ölümün tanımı: Hepimizin bildıği
gibi ölümün tıbbi boyutu kadar. hu-
kuki ve dini boyutu da önemlidir.
Çünkü organ nakli söz konusu olun-
ca. hareket noktası ölümün tanımıdır
ve bu tanımda görüşbirliği oluştur-
mak gerekir. Diyanet Işleri Baş-
kanlığı, Din Işleri Yüksek Kurulu'nun
organ naklini görüştüğü 3.3.1990 tarih
ve 13 sayıh oturumunda aldığı karar
gereğince, '"organ veya dokusu alınan
kişinin. bu işlemin yapıldığı sırada öl-
müş olması" gerekmektedir. Bugün
bütün dünyada beyin ölümü teşekkül
etmiş kişiler. organ nakilleri konusun-
da veriçi (donör) olarak kabul gör-
mektedir. öyleyse hem hukuki hem
dini hem de tıbbi açıdan beyin ölümü
açıkhğa kavuştunılrnabdır. 1992 eylü-
lünde organ nakli konusunda Şişli Et-
fal Hastanesi'nde Sağlık BakanJığı'nın
isteği üzenne yapılan İstanbul çapın-
daki genişletilmiş toplantıda bir mes-
lektaşımız şöyle bir soru sordu: "Beyin
ölümü oluşmuş, fakat kalbi henüz
çalışan bir hastayı nasıl tanımlaya-
cağız? Hastanın yakınlanna "hastanız
öldü' mü diyeceğiz, yoksa 'hastanızın
beyni öldü' mü diyeceğiz?" Bakanlık
yetkilisi bu soruya pek açıklık getire-
medi. Getiremezdi de. Çünkü konu
hem etik hem hukuk hem adli tıp açı-
sından yeterince açık değil.
Adli tıp ölümü, "o kişiye canlıhk ni-
teliğini kazandıran birtakım fonksi-
yonlann ortadan kalkması ile meyda-
na gelmiş bir olay" olarak değerlendi-
riyor. Bu fonksiyonlan da fızyolojik
ve biyolojik diye ikiye ayırdıktan son-
ra fızyolojik fonksiyon olarak do-
laşım, solunum ve sinir sistemleri be-
lirtilmektedir. Bu üç faahyetin durma-
sının ölüm için yeterli olduğu kabul
edilmekte ve buna "somatik ölüm".
bir başka deyişle '"vücut ölümü"
tanımı getirilmektedir. Yine adli tıp
sorunu bir başka biçimde sorgulaya-
rak "suni aletler takılmış ve fızyolojik
fonksiyonlan bu aletlerle temin edil-
miş kimseler ölmemiş midir" sorusu-
nu sorarak bu üç büyük fızyolojik
fonksiyondan birisi görevini yapmı-
yorsa adli tıp yönünden o kişi ölmemiş
olarak değerlendirilmektedir (Bu bil-
giler için bkz. "Adh Tıp" Prof. Dr.
Şemsi Gök).
Bütün bu tartışmalar ışığında adli
tıp ölümü, "'bir kişiye canhlık niteliğini
kazandıran dolaşım, solunum ve sinir
sistemi fonksiyonlannın kendi başlan-
na çalışmalannın durması ve ancak
birtakım suni vasıtalarla bu fonksi-
yonlar tekrar faaliyete getirildiğinde
spontane çahşmaya iktidar olmaması
hali" olarak tanımlamaktadır. Yani
beyin ölümü teşekkül etmiş bile olsa
kalbi çalışan bir insan adli tıp yönün-
den ölmemiştir. Klasik hukuk açısın-
dan da bu kişi ölmemiştir. Tıbbi açı-
dan ölmüş müdür? Bir anlamda buna
evet diyebiliriz. Santral sinir sistemi
(yani beyin) ölümü oluşmuş bir ın-
sanın yeniden geriye dönmesi müm-
kün değildır. Sağlık Bakanlığı'nın ha-
arladığı "organ alım izni formu"nda-
ki '"Tıbben vefat" tanımının hangi
anlama geldiği açıkhğa kavuşmalıdır.
Brian Clark, "biyolojik olarak yaşa-
manın insana layık bir yaşam ol-
madığı" tezini savunur. Klasik hukuk
ve adli tıp açısından "kişilik haklan-
na" sahip bir bireyin felsefe açısından
yaşayıp yaşamaması dünya üp çevre-
lerinde uzun süredir tartışılmaktadır.
Daha genel bir deyimle ötanazi sorun-
sah içerisinde ele alınan bu tartış-
malarda. organ nakli açısından beyin
ölümü oluşmuş bir kişinin yapay solu-
num ve dolaşım aygıtlan ile yaşatılıp
yaşatılmaması, sorunun özünü oluş-
turmaktadır ki bu da "pasif ötanazi"
olarak tanımlanmaktadır.
Kanımca organ nakli yasası yeni-
den düzenlenirken "pasif ötanazi"
kavramlanna da açıkbk getirilmesi ge-
rekir. Beyin ölümü ile ilgili bir başka
nokta da beyin ölümü kriterlerinin tes-
pitidir. Henüz beyin ölümü ve vücut
ölümü tanımlan hukuki ve adli tıp açı-
sından yeterli oranda açıklığa kavuş-
madan organ nakli konusunda adım
aülamayacağını bildiğimiz için burada
beyin ölümü ile ilgili birkaç cümle ile
genel ilkelere değineceğiz.
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri
Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı be-
yin ölümü kriterleri, dünya üp litera-
türündeki son bilgileri içermektedir.
Yalnız organ nakli için aday tespiti
yapılan hastaneler bu tür cihazlarla
donaülmalıdır. Ekipler beyin ölümü
ile ilgib kriterlere titizlikle uyması ko-
nusunda eğitilmeli ve uyanlmahdır.
Bu kısa makale çerçevesinde beyin
ölümü kriterlerinin tek tek tartışması-
na girmeyi doğru bulmuyorum.
Özetlersek, "Organ ve doku nakli"
yasası yeniden düzenlenirken yukan-
da değinmeye çalışüğım noktalann ir-
delenmesi gerekiyor. Bu konunun
tıbbi boyutu kolay çözümlenir. Bence
asıl sorun etik ve hukuksal yöndedir.
Hekimin ilk görevini hayata saygı gös-
termek ve ondan sonra zarar verme-
mek olarak tanımlayan "tıbbi deonto-
loji nizamnamesi", bu konuda yeterin-
ce açık değildir.
Konunun tıp, hukuk. adli tıp ve din
çevrelerinde günümüz koşullan içeri-
sinde yeniden tartışılmasında yarar
var. Tersi durumda 1993 yılı başlann-
da yeniden düzenlenmesi düşünülen
"organ ve doku nakli" yasası baştan
güdük doğar.
ARADABIR
YAŞAR SEYMAN
Sendikal Dünyamızda...Sendıka! dünyada kadın işçı seçım kazanıp genel kurul-
lara geldiğinde ilk ış olarak ona dıvan yazmanlığı verilir.
Bunu da dıvan görünümü için değıl de kadın haklarına
saygı için yaptıklarını söyler erkek sedikacılar. O işlevi ve-
ren erkek yönetıciler olduğu ıçın kadın delege, yazman ola-
bılır, notlar tutabılir. Uzun süre mücadele ıçınde ise bu kez
de dıvan başkan yardımcısı olur; divan başkanı olan erkek
yönetıciye yardımcı olur. Nedense divan başkanı olarak
düşünülmez. Bu durum tüm sıyasal partilerde, sendikalar-
da, sivil toplum örgütlerinde hep böyledır.
Usuna, dünya görüşüne güvenip de kimse kadın dele-
geyi divan başkanı olarak öneremez. Erkek egemen toplu-
mun görüşü budur da ondan. Erkek delege divan başkanlı-
ğı yaparken hıç mı hata yapmaz? Hiç mi dili sürçmez? Hıç
mi unutmaz? Yıllardır tüm sendika genel kurullarında izle-
diğim deneyimli divan başkanı sendika liderleri ne bağış-
lanmaz hatalar yapmışlardır. Olay, insanın hata yapması-
dır. Kadını divan başkanı olarak işlevlendirin, o da hata ya-
parak hata yapmamayı öğrensın; güzel, düzeyli yöneten
bir divan başkanı olsun.
iiginç bir gözlem: Yılların deneyimli, bırikimli; düşünce-
leriyle yönlendıren bırçok Hderı, kadın haklarından söz et-
meyı utanılacak bir şey sayar ve bundan söz etmez. Etme
yürekliliğini gösterenı ızleyin, kadın hakları der demez ko-
nuşmasının rengi adeta yok olur; heyecanlanır. Çok usta
bir konuşmacıysa, anamız, bacımız, eşimiz der. Ya da
kadının analık yönünü öne çıkararak duygularına seslenir.
Duygusallığın olayları değiştireceğinı, erkeğın duygusal ol-
madığını söyler. Hiç mücadele arkadaşımız diyene rast-
lamadım. Bunlar aslında erkeğın kadın konusunda kendinı
aşamamasının somut göstergesidir. O nedenle kadıniar
sendikalarda, sıyasal partilerde, tüm sivil örgütlerde ya se-
çımle lider olurlar ya da üçüncü, dördüncü konumdaki iş-
levlerde kalırlar. Kısacası ikınci kişi olamazlar.
Bir başka acı gerçek de şu: Herhangi bir örgütte bir ata-
ma ya da önerme söz konusu olduğunda, erkekler kadın-
ları önerme yürekliliğini gösteremıyorlar. Hele gençse
bunu yapmak daha da zor. Bir ülke hele kalkınmakta olan
bir ülke ise o ülkede gençlik, güzellik ve akıl eksı değil, artı
puanlar olmalı. Erkek erkeğe karşı nasıl içten, yüreklı, önü-
nü açıcı isenız kadın arkadaşınız için de bunu yapın. Yüce-
lirsinız. Bir toplumsal mücadelede kadın rakıbıniz olduğun-
da onun kadınlığını nasıl unutuyorsanız; onu, layık olduğu
işleve önerirken de yanınızda götürürken de ona seslenir-
ken de aynı tavırlarınızı esirgemeyin, korkmayın. Orgütü-
nüz büyüyecek, siz de saygın, demokrat biri olarak toplum-
sal uğraştaki yerinizı alacaksınız.
Onları sadece kalemle not tutan, yardımcılık yapabilen
konumlarda görmeyin, işlevlendirin; hata yaparak ya da
yapmadan yönetmesınin estetik, ussal güzellığini yaşayın.
Kadınlarla, yaşamın her alanında olmak, yaşamı anlamlı
kılar. Üretkenliğinız boyut kazanır. özgür, mutlu bireyler,
özgür toplumlar yaratırlar. Kendınıze uygun gördüğünüz
işlevleri kadınlara da uygun görün. Ve kendınizi yaşayarak,
inanarak, ıçtenlikle aşın. Kadın-erkek kendisıne güvenildi-
ğinde, sorumluluk verildiğinde aynı ölçüde başarılı olurlar.
Yarınlara. doğru adımlarla yürüyelim. Ne yazık ki, sendikal
dünyamızda kadının işi hâlâ çok zor.
TARTTŞMA
Tepeden inme demokrasi
ılındiğigıbı
demokrasi,
tepeden inme
yöntcmlerleyada
reçetelerle
sağlanabilecek bir
_, jiçimi değildir.
Kimsenin yönetseîkültürünü
> ukandan aşağıya yöntemlerle
değiştiremezsiniz. Yukandan
aşağıya sunulan yöntemlerle,
bu kültürün gelişmesi için
uygun biralan sağlanabilirolsa
olsa.
Kültürün ıletilmesi araanın ilki
aile. ikincisi okuldur. Zaman
zaman ilkokullann önünden
geçerken. küçük öğrencilerin
sıra olmuş halde and içtiklerini
görüyorum. Niçin sıra
oluyorlar? Niçin and içiyorlar?
Totaliler devletlerde devletin
bir fonksiyonu da halkı
endoktrineetmektir. Bu
doğrultuda bütün toplum
örgutlendirilir. Ancak bütün
bu örşütlerin kurucusu ve
vönetıcisıdevlettir. Buörgütler
devletin sadece ve sadece birer
makinesıdir. Otoriter
devletlerde ise insanlar.'Böyle
gelmiş böylegider!'
'Büyüklerimız bizden daha iyi
bilir!" türündedüşüncelere
sahip
olmalıdırlar.Örgütlenmelerine
ya izin verilmez, ya da hoş
görülmez.
Küçücük çoçuklan sıraya
diziyoruz. Sıraya girmeyen de
zorla hizava so'kuluvor. 'Asker
mıllet' olduğumuz mu
kanıtlanmak işteniyor nedir?
Sonra hep birlikte, George
Orvvel'inünlü 1984'ündekı
kahramanın "Büyük Ağabey
önünde yaptığı gîbi and
içıriyoriar. Böylelikleçocuklan
Atatürkçü yap'tıklannı
sanıyorlar.
Bu yöntemle kaç kişi
Atatürkçü olmuştur
bilmıyorum. Ama bir
düşüncenin bu yolla ıletilmesi
pek de sağlıklı görünmüyor. Bu
yöntemledüşünceıletilmezolsa
olsa ezberlctilir. Yapılan da
budur zaten.
Zaman zaman bu 'and'daki
kimı sözcüklerindeğiştirilmesi
de ilgi çekici. Adeta bir kutsal
kitaptaki sözcüklerin
değişürilmesigıbi.
Küçücük çocuklar sıra oluyor,
hep birlikte bağırarak and
içiyor ve böylece içeri
girebiliyor. Bu yan askeri
sıstemden geçılerek nasıl
demokratık kültüreerişilebilir?
Çünkü bu iki olgu sadece birer
göbtergedir. Yan askeri
yapılanma okullann ta
ıçındedir.
Demokratıkleşme kültürünün
labana yayılması için pek çok
reform yapılması gerektiğıne
inanışoruz.
Ferhan Yorulmaz
İstanbul
Belgeselde yeni olan ne vardı?
Telınemıkrofc
abulann
yıkılmasından söz
etmek. son
yıllardageçerlibir
modaoldu. Her
kürsüyeçıkan, her
Tîrofonu geçiren. her
kdlem tutan bir tabuyu
yıktığından övünereic,
böbürlenerek sözediyor. Gün
geçmıyorki bir tabunun
yıkıldığından sözedilmesin. Bu
'tabu yıkma ameliyesi'ne
uzaktanvakından'
katılmayanlar acımasızca
eleştiriliyor. suçlanıyor ve
alınlanna birer yafta
vapıştınlıyor. Ancak bunlar
yapılırken öyle tabular
yaratılıyor,
öyleputlardikiliyor
ki ılende bunlan yıkmaya
kimsenin eücü yetmeyecek.
Sözü 2 Kasım l'992 ta'rihinde
bir özel TV kanalında
yayınlanan 'Atatürk ve Latife
Hanım' programına getırmek
ıstıyorum. Sunucu. bTr konuya
el atmanın bir tabuyu daha
yıkmak demek olduğunu
gürültülü bir biçimde ve
oldukça yüksek perdeden dile
getırdı. Dahası Atatürk'ün özel
yaşamına karşı olanlara da ağır
birsaldında bulunmayı
savsaklamadı.
Bu konuyla ilgili belgeseli
izledik. Peki bu belgeselde yeni
olan. bilinmeyen ne vardı?
Hangj tabu yıkılıyordu?
Atatürk'ün evliliği bir tabu
muydu? Kaldı ki DU evlilik
konusunda o kadar çok şey
yazıldı ve çizildi ki burada
'tabu' sözünün neden
kullanıldığını insan anlamakta
gerçekten güçlük çekıvor.
Sunucuyagöre
bucvlilikle ilgili
olarak Atatürk hiç
konuşmamış. Latife Hanım
sırlannı mezara götürmüş. Peki
siz tabulan yıkmaya se\ dalı
olanlar. buevliliğıngızli
kapaklı vönlerini nereden
öğrendınız? Yoksa Gazi'nin
odasınabiralıamı
yerleştirdiniz?
Prof.Dr. Zeki Arıkan
EgeÜniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
Yeni Dönya Düzeni'nde
BM TelHikesi...
Birleşmiş Milletler (BM) Örgütü, tek kutuplu dün-
yada bir süper gücün oyuncağı mı olacaktır? Yoksa
çoğulcu ortamın forumu ışlevini mi görecektir?
•
Prof.Türkkaya Ataöv, bu soruyu "Lockerbie Olayı"
adli kitabında dile getiriyor.
Lockerbie Olayı nedir?
Uluslararası bir sorun niteliğiyle ortaya çıkan olayı
kısaca anımsamakta yarar var. 21 Aralık 1988'de bir
Pan American uçağı. İskoçya'nın Lockerbie kasaba-
sı üzerinde uçarken patlayıp parçalandı, 259 yolcusu
öldü; uçak yere çakıldığında, 11 kişinin daha canını
yitirmesine neden oldu.
Amenka ve Ingiltere. -gizli servisleriyle birlikte-
olayı incelemeye başladılar.
Suçlu kimdi'?
Cinayette ölenin kimliği Batı'da önemlidir; canını
yitiren Amerikalı ya da ingiliz ise olaya değişik açı-
dan bakılır; Üçüncü Dunyalı ise çok önem verilmez.
Vaşington ve Londra için "Lockerbie" özel bir ağırlık
taşıyordu; araştırma ve kovuşturmalar sürdürüldü;
1991 e kadar kuşkular Suriye ve Iran'a yönelikti;
1991 yılının sonlarına doğru Libya'ya döndü ve iki
Libya yurttaşı cinayetin sorumlusu sayıldılar.
Niçin"?
Lockerbie Olayı" adli incelemesinde Profesör
Türkkaya Ataöv, bu "niçin"\n yanıtını bulmaya çalışı-
yor. Sonuçta ortaya çıkan boyutlar ilginçtir; 1991'de
Körfez savaşı patlamıştır. Savaştan önceki bunalım
sürecinde, Vaşington. Iran ve Suriye'yi Irak'a karşı
yanına çekmek istiyordu; bu işi büyük çapta başardı-
ğı söylenebilir. Libya'nın başında patlaması geren
kabak, süper gücün Ortadoğu siyasetindeki kendine
özgü mantığa bağlıydı. Doğru dürüst ya da inandırıcı
bir kanıt olmamasına karşın Libyalı iki kişi Lockerbie
olayının sanıkları sayıldılar.
27 Kasım 1991 de Amerikan ve ingiliz hükümetleri
ortak bir açıklama yaparak cinayetle suçlu iki Libya-
lının yargılanmak üzere kendilerine teslimini istedi-
ler.
Olay büyüdü.
Doğaldır ki Libya yurttaşlarını teslim etmeye ya-
naşmadı, devletler hukukunu öne sürdü, egemenlik
haklarını çiğnetmeyeceğini söyledi ve Uluslararası
Adalet Divanı'na başvurdu. Amerika da BM Güvenlik
Konseyi'ndeki ağırlığını kullandı ve çogu zaman ol-
duğu gibi istediği yönde kararlar çıkarttı.
Ortada ne fol vardı ne yumurta!.. Ancak tek kutuplu
dünyanın gerçeği vardı.
Neydi o gerçek?
"Yeni Dünya Düzeni!.."
Tek süper güç Amerika, Körfez bunalımı sırasında
Güvenlik Konseyi'ndeki üyeleri nasıl yönlendirmek
istemişti? Zaire'ye para verildi. Etiyopya ve Kolom-
biya askeri yardım aldı, otuz yıldır Vaşington ile iliş-
kileri kesik olan Küba'yla bir masaya oturuldu.
Dünya Bankası Çin'e kredi açtı, Tienanmen Mey-
danı'ndaki olaydan sonra dünyadan soyutlanan Pe-
kin'e kapılar açılıyordu. Irak'a karşı yaptırım oyla-
masında Çin çekimser kaldı, Küba ile Yemen karara
karşı hayır' oyu kullandılar, Amerika hemen Ye-
men'eyardımı kesti.
Prof. Türkkaya Ataöv soruyor.
"Eğer Yeni Dünya Düzeni buysa, o zaman Birleş-
miş Milletler ve onun Güvenlik Konseyi, tek kutuplu
bir dünyanın oluşmasında hızla bir araç durumuna
düşmektedirler. Daha önceki dönemin Doğu ile Batt
arasındaki iki kutupluluğu, yerini Kuzey ile Güney
arasındaki büyük boşluğa terk etmektedir."
Soruyu yinelemekte yarar var:
Birleşmiş Milletler'in geleceği ve Güvenlik Kon-
seyi'nin kıymet-i harbiyesi ne olacak?
Eğer bu kocaman örgüt, tek kutuplu dünyada Ame-
rika'nın oyuncağına dönüşecekse, hiçbir ağırlığı kal-
mayacak. BM Genel Sekreteri Butros Gali'nin New
Yorktaki Kıbrıs görüşmelerinde sırıtan tutumunu da
yakından izledik...
Sözde bağımsız ve yansız sayılan bir örgüt, bir
güçlünün emrine girerse tehlike büyüktür...
Şimdi o tehlikenin karşısındayız!..
TEMSİLİ VE KÂTDJMCI
DEMOKRASİNİN KÖKENİ
Doç. Dr. Sami Selçuk
10.000 Iira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymları Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-îstanbul
Ödemdi gönderilmez.
1986 YILI VE 85/10911 SAYILI BAKANUVR KURULU KARARINA GORE SIGAPA SAG^IĞA ZARARLIDIR