Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15KASIM1992PAZAR
PAZAR KONÜĞU
Mustafa Ekmekçi, Türk çocuklarını üniversiteye yollayan Alman dil bilimcisi Dr. Meyer ile konuştu
Aknanya'da önce Türkçeyasağı kaldınknalı-Yasamöykünüzü anlatır mısmız? Ne-
rede, ne zaman doğdunuz9
JOHANNES MEYER - Ben, 1940 yı-
hnda Hamburg'da doğdum. Savaşın
başlangıcında; savaşı orada yaşadım. İlk
anılanm. gökten yağan bombalar! Gece-
yansı yanan evler, sokaklarda kacışıyo-
ruz. Yaşayabildık yine. 4-5 yaşmdayken,
hemen her gece bodruma koşuyorduk.
Ne ise, Hamburg'da doğdum, 28 yaşına
değin, yani 1968'e kadar orada yaşadım.
Normal okula gitüm, liseye gittim; liseyi
1960'ta bitirdim. Okulumun son sınıfın-
da yabana dillerle, yabana halklarla
çok ilgilenmeye başlamıştım. Yine de öğ-
retmen olmak içın Almanca, Latince
bölümüne girdim. Aynca din dersine gir-
dim. Gerçi ben Hıristiyan değilim, vaftiz
bileolmadım! Bizailecekilisedençıkmış-
ük. Kib'se faşistleri desteklediği için bi-
zimkiler kızdılar ve çıkülar: beni vaftiz
bile etmediler! Hıristiyan olarak da egit-
mediler. Benim dinlere karşı bir ilgim
vardı. O nedenle din eğitimıne de başla-
dım. Genel din bilgisi...
-Teoloji?..
MEYER - Teoloji değil, dinler bilimi;
karşılaşurmak bir din bilimcisi vardı; on-
da bir sömestr boyunca okudum. O ba-
na dedı ki: "Gelecek sömestrde knozis
yapacagız". Knozis eskı Yunanhlann
felsefe yöntemleri demek. "Orada Iranlı-
lann da çok etkisi oldu; bu bakımdan
ortaçağ Farsçasını bilen birisine gereksi-
nimimiz var; siz lütfen gidin, İranisük
profesörüne, ortaçağ Farsçasını oku-
yun" dedi.
Teköğrendbendim
Hangi üniversite bu?
MEYER - Hamburg Üniversitesi.
Ben gitüm o profesöre, çok ilginç bir
adamdı. İki saat sınava çekti. Yani "ba-
şarabilecek miyim?" diye. Sonunda, "Siz
İranisük okumamışsınız daha, ama
okursunuz. İzlenimim iyi, başlayabilirsi-
niz" dedi. Ben o sömestrde, o profesörde
tek öğrenciydim.
- Yani. Farsçada?
MEYER - Diğer derslerde yûzlerce
öğrenci; bu profesörde tek benim. Evme
gidiyorum, çay, kek getiriyor, çok ilginç
şeyler anlatıyor, kafamı da çahşürmasmı
biliyor...
-Bu öğrenci de kaçarsa öğrenci bula-
mam dive mi böyle vapıvor?
MEYER - Yok, yok... Bazı öğrencileri
vardı, ama onlar dış ülkelerdeydi, yani
beğenmtseydi almazdı.
-Türkçede bir söz var biliyor musunuz?
"Kim ki bilir Farisi. giııi dinin yarisi!"
yanidminyansıgidermiş... (Gülüşmeler)
MEYER - O profesörde ögrenimımi
tamamladım, yani branş değiştirdim; o
da beni Türkolojı bölümüne gönderdi.
"Siz ıkinci dil olarak Türkçeyı öğrenin"
dedi. franhlarla Turanlılar arasında sıkı
ilişkiler vardı. Hem iyi hem kötü, ama sı-
kı ilişkiler... "Oraya da gidin, onu da
öğrenin, yararlı olur" dedi. Biz, dil ve
edebiyat okuyoruz, yani filolojı okuyo-
ruz, "Bunun genel bilimi var, Lenguistik,
oraya da gidin!"' dedi. Ben, 1965'e dek
okudum, doktora tezimi Afganca üzeri-
ne yazdım. Bu arada başka şeyler de dü-
şünmüştüm, ama sonuçta Afganca üze-
rine yazdım tezimi.
-Afgancanm Farsça ile ilgisi var de-
mek?
MEYER - Evet, İran dillerindendir.
Kûrtçe de biraz okumuşrum o zaman...
-Kürtçe, bu Güneydoğu'daki Kûrtçe
mi? Orta Asya 'dan mı gelivor?
MEYER - Yok, yok! Bunlar çok eski-
den Doğu Anadolu'da...
-Kökenleri ne oluvor?
MEYER - Bunkir, bir Iran dilinde ko-
nuşuyorlar, ama bu Iran dili kanşık bir
şey ashnda; yani, eskiden Urartular fılan
vardı. lranlılar o tarafa gelince, Urarru-
larla kanşmışlar, dillerinde de bunun
sonuçlan var gibi.
•Sizin öğrendiğiniz Türkçe, Kürtçe,
Farsçaşimdi komışulan mı, yoksageçmiş-
te kalan eski diller mi?
MEYER - Yok yok, konuşulan dil.
En azmdan Farsça, Kürtçe için bunu
söyleyebilirim. Türkoloji bölümünde biz
daha çok öbür Türki dilkre önem veri-
yorduk. özbekce, Azerice, Eski Türkçe.
-Uygurca?..
MEYER - Biraz da Uygurca oku-
dum. doğnı! O zamanlar... Ve Türkçe!
Türkçe öğretiliyordu, ancak çok ağır
ileriiyorduk.
1971'de Stuttgart'a gittim, asistan
olarak orada Almanca bölümünde çalış-
tım, Almanca öğretmenlerini yetiştiren
bir bölümde. Orada 1974"e değin çalışa-
bildim. Orada sözleşmem uzaülmadı.
Baktım, "nereye gidecegim", 1974'te bu-
raya, Essen Üniversitesi'ne geldim. Bu-
rada yeni bir bölüm açılmıştı. iki bölüm
asbnda, hatta üç. Bir profesör açmıştı
bunu. Essen'deki Yugoslav çocuklannın
dilsel gelişmesi. "Hangi dili daha fazla
komışuyorlar, acaba iki dil bilmeleri ge-
çici bir olay mı yoksa?.."
-Buradakiler?..
MEYER - Buradakiler, ailece evde
Yugoslavca konuşuyorlardı, yani Sırp-
ça, Hırvatça Makedonca konuşuyorlar-
dı. Ama dışanda, okullarda Almanca!
Bu geçici mi, değil mi? Yani sürekli mi
kalacak? Bu sorun üzerine bir proje ya-
pılmışü, aynı paralelde Türk çocuklan
için de proje yapılacaktı. Beni çağırdılar,
başladım ve projenin içeriğini epeyce de-
ğiştirdik ondan sonra. Yani bizi ilgilen-
diren sorun, daha çok bu çocuklar okul-
lanmızda nasıl başanlı olabilecekler?
Sorun bu.
-Türk çocuklan? Veya, başka yabancı
çocuklar da var mı?
Türkçocuklanbaşanlıolabiürmi?
MEYER - Evet, özellikle Türk çocuk-
lan!
-Alman üniversitelerinde nasıl başarılı
olabilirler, o mu?
MEYER - Henüz üniversitelerde de-
ğil, genel olarak okullarda. Yani biz üni-
versiteden gidip okullan ziyaret ediyor-
duk. Okullarda şöyle bir dunım vardı,
bilmiyorum siz anımsar mısmız? 1974'te
yeni bir yasa çıkmıştı Almanya'da, bura-
da çalışıp da çocuklan Türkiye'de olan
işçiler, çocuk başına çok daha az para
ahyordu. Bu yüzden insanlar çocuklannı
sürüyle Almanya'ya getirdiler. Çahşuğı-
mız bir okulda, sene başında 16 Türk
çocuğu vardı, yıl içinde şöyle 100 çocuk
ekiendi. *
-Hangi okul bu?
MEYER - Burada, Essen'de bir ha-
uptschule, yani 5'ten 9*a, 10'a kadar ders
veren bir okul. Bizdeki okultipleri,ilko-
kuldan biraz ayn. Türkiye'de herkes bir-
likte okuyor, bizde üç ayn düzeyde okul
var; Hauptschule, o zaman Türk çocuk-
lan, Hauptschule'ye sokuluyorlardı. Ve
orada ayn sınıflara veriliyorlardı. Kimse
de bunlarla ilgilenmiyordu. Bir Türk öğ-
retmen sınıfa sokuyorlar, "ders ver" di-
ye, kimse ne yapıhyor, ne yapılmıyor ilgi-
lenmiyordu. Bu durumu biz uzunca bir
zaman inceledik. kendimiz ders verdik...
Öğretmen dil bilmezse
-Sız kaç kişiydınt?
MEYER - Biz projede üç kişiydik o
zaman, iki kişiydik aslında. Bir de yar-
dımcımız vardı, üç oluyorduk. Epeyce
ders verdik. Aynı zamanda, farkma var-
dık ki Alman öğretmenler Türkçe bilme-
diğı sürece bu çocuklara yardıma ola-
mazlar. Zaten çocuk köyden kalkıp
buraya gelmiş. Birçoklan Türkiye'de hiç
öğrenim gönmemişlerdi. görenler de
bambaşka şekılde görmüşlerdi. Alman
öğretmenler, "Bunkrla nasıl başa çıka-
cağız?" diye düşünüyorlar, korkuyorlar-
dı. Biz dedik ki: "En azından bu çocukla-
nn dilini anlamadan, bu çocuklann
zorluklannı nasıl çözebileceklerini kav-
rayamayacaklar öğretmenler." Bu yüz-
den projenin paralelinde...
-O zaman, siz öğretmenleri yetiştirme-
ye başladınız?
MEYER - Programımızın paralelinde
öğretmenler için Türkçe kursuna başla-
dık. Bunu 1980'lerde epeyce geliştirebil-
dik. Projemiz bitmişti. Okuldaki çocuk-
lann da durumu biraz değjşmişu. Biz de
üniversitede Alman öğretmenlere Türk-
Yetenek kaıanılır
Keşfedilmemiş; bizde geçerli
olan, önemli olan, kabiliyet ya
da yetenekdiyeüm, Tûrkler
"Bunlar hep doğuştandır"
derler, biz yeteneklerin de
kazandınldığı bilincinde,
anlayışındayız. Anadan değil,
zamanla kazanıhyor, eğer
gereken çalışmalar, işlemler
yapıhyorsa kazanıhyor. Türk
çocuklanna, burada,
okullanmızda gereken, yani
beklenen bazı yetenekler
kazandınlmamış. L
Dr. Meyer-Alman dilbilimci
yoksa onlar kendüeri mi yapıyorlar?
MEYER - Herkes kendi başına yap-
mak zorunda. Çünkü biz birbırimıze ye-
üşemiyoruz. Arna fikir ahşverişi, değiş-
tokuşu var. Bizim biraz önceliğimiz var
burada, biz 1974'te başlamışük.
-Evet...
MEYER - Ama düşünebiliyor musu-
nuz, Türk çocuklan en aşağı bir diplo-
maya bile kavuşamıyorlardı normalde.
Herkes, "Bunlar okuyamaz!" diyordu,
ya da eğitimciler, genellikle "Bunlar Ha-
uptschule diplomasına kavuşurlarsa iyi"
diyorlardı. Biz o zamandan ben şunu sa-
vunuyoruz: "Bu çocuklarla iyi ders yapı-
lırsa ve bilen kişi yaparsa dersi, bu ço-
cuklara güvenilirse, yol gösterilirse, o
zaman bunlar lise diplomasına kavuşur-
lar, bal gibi üniversitede okurlar. Çünkü
pırıl pınl çocuklardır. Çok istekh de oku-
yorlar..." Amaozamanlar görünmüyor-
du bu; uzun süre bunun için kavga ver-
dik, "bu çocuklar yapabilir!" diye.
Zamanla bu bilince vanldı...
Desteldeyici ders yük olmamalı
-Ne gibi biryönlem uyguiuyorsunuz da,
Türk çocuklan Almanya'da ünivesiteye
değin okuyabÜiyorlar?
MEYER - Çok kanşık; öncedestekle-
yici dersler, çocuklara ek bir yük olma-
malı! örnefcin tngilizceyi öğrenmekte
sonra. yeni bir şeyin ayırdına vardık,
üniversiteli öğrencileri, öğretmenlerimizi
yani, sıkınüsı olanlann bulunduklan
okullara, fazla uzağa göndermemek için,
biz zamanla çocuklara "Siz lütfen bizim
yanımıza geün, dersi üniversitede gö-
rûn!" dedik.
Miniklere üniversitede ders
-Çocuklar şimdi üniversiteye mi gelh
yorlar?
MEYER - Geliyorlar, hepsi. Haftada
500 çocuk, geliyor...
-Böylece üniversiteyi de tanımış oluyor-
lar!
MEYER - Evet! Ama onun farkına
biz sonradan vardık. Gördük ki çok ya-
rarb, çok çok yararh. Çünkü normalde
bu gibi ailelerde yaşayanlar, hatta bü-
yükleri bile üniversite gibi bir kurumdan
korkuyorlar. Ama bizim çocuklanmız
korkmuyorlar, üniversiteyi çok normal
bir yaşam ortamı olarak algılıyorlar za-
manla. Önceleri biraz korkarak geliyor-
lardı, ama zamanla bu normale dönüşü-
yor. Bu yüzden çocuk "Ben de orada
okuyabileceğim, üniversiteye gjdebilece-
ğim" bilincine vanyor. Bildiğimiz gibi,
bizim öğretmenkrimiz üniversite öğren-
cisi; bu yönden yaşça. gelenlerden o denli
uzak değiller öğrencilerden. Bizimkiler.
hem öğreniyorlar hem öğretiyorlar! O da
•Bunları geri zekalı çocuklarla kanştır-
mamak gerek, değil mi?
MEYER - Yok, yok, bunlar çok zeka-
lı, çok zeki çocuklar.
-Gerçekte zekder, ancak kesfedüme-
miş.
MEYER - Keşfedilmemiş; bizde ge-
çerli olan, önemli olan, kabiliyet ya da
yetenek diyelim, Türkler "Bunlar hep
doğuştandır" derler, biz yeteneklenn de
kazandınldığı bilincinde, anlayışındayız.
- Yaniyetenek de anadan değil?
M EYER - Anadan değil, zamanla ka-
zanılıyor. eğer gereken cahşmalar, işlem-
ler yapıhyorsa kazanıhyor.
-Buradayarduncüarınız kimler?Onlar-
la ne yapıyorsunuz?
MEYER - İki tip yardımcımız var, bi-
rincisi, destekleme derslerini veren üni-
versiteli öğrenciler, bunlar saatte 15
mark alaıak çalışıyorlar. Çok bir para
değil. Eskiden 13 marku. Yıllarca değiş-
medi, oysa fiyatlar her tarafta yükseliyor
son zamanda. 15 marka yükseldi. öğre-
tici öğrenciler için bu iş de yararh; çünkü
birçoklan öğretmen olacaklar, deneyim
kazanıyorlar. Bu üniversitelilerden, eski-
lerden insanlar var; şimdi başka yerler-
de, okullarda calışıyorlar, oldukça başa-
nhlar. öte yandan, pedagoglanmız var,
çocuklarla uzun süreli, yakından ilişki
kuran, aynca bu işi örgütleyici kişiler, in-
sanlar. Bunlar, yıllarca çocuklann notla-
nnı topluyorlar, sistematik bir biçimde
dökümünü yapıyorlar. Bizde uzun süre
çahşmalan gerekli olan insanlar. Burada
' şöyle bir şey var; çahşmak içjn sözleşme-
ler var: İş ve Işci Bubrıa Kurumu iki yıl-
hk sözleşmeler yapıyor, parasını veriyor.
- Kimler var, adlarmı söyleyebilir misi-
niz?
MEYER - Vallahi, en önemlisi, bizim
Betina, Türkler tarafinda. Betina, 1982'-
de Türkçe öğrenmeye başladı, 1984'ten
beri çahşıyor bu işte. Ustaca çahşan, ço-
cuklarla, özellikle kızlarla ustaca çahşan
bir arkadaşımız. Şimdi önemli olan, ör-
neğin Betvvar, iki tane Gisela var; bunlar
İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun ikramıyesi
ile çahşan arkadaşlar. İşsizhğin de bazı
yönlerden sağladığı kolayhklar var, işsiz-
liği azaltmak için, yetersiz özel program-
lan kullanmasıru bilen, öyle şeyleri çıka-
DR. MEYER'İN ÇALIŞMALARI, 'TÜRKLER İLKOKULDAN ÖTEYE GİDEMİYOR' YARGISEVISÎLDİ
Türk çocuklan da artık üniversiteli oldu
x\jman dilbilimcisi Dr. Johannes
Meyer Ingwersen le beni. Almanya 'da
Essen'deBerrin L'yartanıştırdı. Berrin
L'yar, Dr. Johannes Meyer 'le birlikte,
Essen Üniversitesi'nde. "Destekleme
Kursları''diyebileceğimiz bir bölümde
çalışıyordu.
Zaman zaman gazete haberleri
arasında okuruz.yurtdışında kimi
ülkelerde, "Türk çocuklan ilkokuldan
öteyeg'demiyor. Gymnashana, hele hele
üniversiteye dünyada advn atamıyor''
diye.
Bu dalda, bu konuda şeytanın bacağmı
Alman dilbilimcisi Dr. Johannes Meyer
kırdı. Şimdi Essen 'de Türk işçi ve köylü
çocuklan hiç birgüçlükle karşılaşmadan .
üniversiteleregidiyorlaristediklerıdalda
öğrenimgörüp okullannı bitirebüiyorlar.
Ama kabuletmeliki Dr. Johannes
Meyer egelinceye dek bu bir düştü, bir
hayaldi. Kendisinin içten konuşmasını,
anlattıklannı heyecanla dinlerken, usuma
Köy Enstitüleri'nin kuruculan, bir Hasan
Ali Yücel, bir Baba Tonguçgeldi; köylü
çocuklan okuyamaz, sadece çoban mı
olur? Bunlar, bukaderibozmuşlar; Köy
Enstitülermi, kapatılmıs da olsalar, bugün
de belleklerde, eğitim alanmdayaşayan
bir simge durumunagetirmişlerdi. Dr. Meyer,"Destekleme Dersi Projesi"ndeçalışrna arkadaşlanndan (soldansağa)
Ralf, Bettina, Bety, Rosi, Hafizeüe birlikte.(Fotoğraf: BERRTN UYAR)
çe kursunu geliştirrnek için yeni bir proje
kurabüdik, 1982'den 1985'e dek burada
onu işledik. O zamandan beri, bizim üni-
versitemizde, öğretmenler için dört sö-
mestrlik Türkçe kursu var, dört sömestr,
haftada tam altı saat geliyorlar, kurs gö-
rüyorlar. Elbette epeyce bir şeyler ögreti-
lebiliyor.
-Bu öğrencilerin yaşlan?
MEYER - Çok değişik, 5'inci sınıftan
lise son sınıfa kadar öğrencimiz var.
Olay, 1974'ten beri sürdüğü için, diyebi-
lirim ki, son beş-on yüda, her yü lise dip-
loması alan çocuklanmız oldu. Bunda,
kendi okullannın da katkısı var, bizim
de katkımız var. Elbette en çok, çocukla-
nn kendilerinin katkılan var. Biz çocuk-
lara, kendi durumlannı kurtarmayı
öğretmeye çalışıyoruz...
Şimdi, üniversitede okuyan Türk
öğrencilerin bırçoğu bizim eğitimimiz-
den gecme çocuklar..
Destekleme dersi
1974'ten başlayarak>da,
sistematik bir şekilde, Türk
çocuklan ve diğer yabana
çocuklar için bir "destekleme
dersi" programını hazırladık.
Yunan çocuklan üzerine proje
yapan arkadaşlanmız da var.
Şimdi bu program çok
geliştirildi, bizim
üniversitemize, okuldan sonra.
destekleyici ders almak üzere
500 kadar yabancı öğrenci
geliyor, üniversitede
destekleyici dersler
görüyorlar
-Essen dışınaa bu uygulama var mı?
MEYER - Bu şekilde yok, yani bir
üniversitenin Türk ve öbür yabancı ço-
cuklanna eğilmesi yalnız burada gerçek-
leştirildi. özellikle 1980'lerde, buradaki
bazı okullarda, hselerde bu Türk çocuk-
lanna eğılen insanlar oldu, projeler ger-
çekleştirilmeye çahşıldı. (Yanındaki
bayam gösterdi). Bu arkadaşımız Rose-
vita, Oberhausen'den geliyor, orada
Oberha.usen Gesammtschule'si (ortaoku-
lu) var. 1979'da Türk çocuklan için özel
bir program başlattılar. Bu arada, bir-
çok Türk cocuğunu lise diploması alana
dek yetiştirebildiler. Aynca burada Gel-
senkırschen'de, Gymnasiumda (bsede)
aynı şekilde bir program yapıldı, Köln'-
de örneğin...
-Siz bımlara el attmız mı, Köln'efılan.
güçlük çeken bir çocuk, bize gebr, öğret-
menlerimizle çahşır. Oğretmenlerimiz,
çokluk üniversite öğrencileridir. Onlara
sorar, sorununu onlarla çözmeye çahşır.
Matematikte de öyle. Yani bir derse
küçük gruplar habnde çabşıyorlar, örne-
ğin haftada iki saat, haftada dört saat
gibi...
-Bu öğretmenleri nasılseçiyorsunuz?
MEYER - O da praük olarak çok zor
bir konu; bakıyoruz, örneğin üniversite-
de Türkçe dersimiz var, öğrenci Türkçe
bilir.
-Alman üniversite öğrencisi oluyor mu,
öğretmen olarak?
yeni bir benzerlik yaratıyor. Ve gruplar
da küçük olduğu için, ünıversiteli öğren-
ciler, Türk çocuklanyla. yabana çocuk-
lanyla olmayı candan istedikleri için,
sevimli bir ortam yaratıbyor. Okuldaki
öğretmenle de olabilir, ama daha büyûk
bir mesafe var, burada hemen hemen
mesafe yok, böylece kişisel bir ilişki yara-
ühyor; bu da, bu köyhî ve işçi çocuklan-
na "'Ben de bu üniversiteliler gibi olabile-
ceğim" anlayışını telkin ediyor. Bu çok
önemli bir faktör...
-Bu çocuklar, gidip kendi okuUannda
aynca okuyorlar, değil mi?
MEYER - Evet, evet. Bunlar kendi
Dr. Meyer'in en büyük yardımctsı birlikte yaşadığı 'eşi' Rosi.
MEYER - Alman olur, ama Türkçe
bilmesi gerekir. Bazı dallarda, örneğin
matematikte Türkçe bilen öğretmen zor
buluruz; Türkçe bilenler, daha çok Al-
manca tarih fılan okurlar. Örneğin bizim
Türkçe dersi için, bize uygun birini bu-
lursak soranz: "Sen bizde, 'destekleme
dersi' vermek ister misirıT' diye. Şimdi
işin önemli yani, biz teker teker ders ver-
meyi desteklemiyoruz, bir de bu çok
önemli; çocuklarla oturup kendi durum-
lannı konuşuyoruz, kendi durumlannın
aynmında olmalannı sağlamaya cabşı-
yoruz.
-Peki, bu araştırma, yeni bir araştırma,
yeni bir çalışma!
Gazetelerde çıkmadı
MEYER - Bu çahşma 1974'ten beri
yapıbyor...
-Türk gazelelerinae çıktı mı, ben gör-
medim! Türkiye'de gazetelerde okuma-
dan!
MEYER - Yok, çıkmadı. Bu biraz da
bizim uydurduğumuz (yaratüğımız de-
mek istiyor) bir şey herhalde. Ondan
okuUannda okuyorlar, kendi seçtikJeri
dallarda, burada bizim üniversitemizde
destek eğitimi görüyorlar. Destek eğiti-
mi, şöyle bir destek; kafalannı çahştın-
yoruz, zorluklannı daha iyi kavramala-
nna yardıma oluyoruz.
-O çalışmadan kastınız, biryerde yapa-
rak, görerek mi öğrenmek, yoksa ezberle-
yerekfilan mı?
MEYER - Yok, ezberleyerek değil,
düşünerek ve yaparak! Gerçekten çahşa-
rak (Köy Enstitülerinde olduğu gibi, di-
ye düşündüm). Bizim onlara kazandıra-
bildiğimiz, formüle edilen sorulann
yanıtlan değil, çabşma yöntemleri.
-Bir örnek verebilir misıniz? Dışarıdaki
insana bunu naşılanlatabilirt?
M EYER - Örneğin, diyelim ki bir ma-
tematik problemi. çocuklar matemaük
problemini okulda ışliyorlar, çocuk oku-
duğu sınıf düzeyınden çok geri. Bakıyor,
problemin neden böyle işlendiğjni anla-
mıyor. O 2aman, bizdm oğretmenlerimiz,
onunla adım adım problemin nasıl işlen-
diğini inceliyorlar, "niçin böyle işlendiği-
ni" tartışıyorlar çocukla.
rabib'yor.
Kitaphk gibi ev
- Değişik bir soru sormak istiyorum,
duyduğuma göre çok kitabınız varmış.
Kaç kitabınız var?
MEYER - Bümiyorum. Yansa sigor-
taya bir şey söyleyemeyeceğim.
- Sigortalı mı?
MEYER - Ev sigortah. Bunlar da bel-
ki belli bir dereceye kadar...
-Kırkbin.ellibin?..
MEYER - Bilmem! Saymadım... Yani
sürekli de değişiyor; baa arkadaşlar ki-
taplan götürüyor, getirmiyor! Baalannı
ben yeni ahyorum. Yani sürekli değişi-
yor. Yani "Şu kitap var mı yok mu?"
deseniz bilirim, ama sayıca bilemem.
- Örneğin, benim kitabım var mı?
MEYER - Yok. Kesinbkle yok!
Vğur Mumcu 'nun kitaplan var mı?
MEYER - Bazı kitaplan var, evet.
- İlhan Selçuk 'un kitaplan var mı?
MEYER - Birazcık, evet. Şunu söyle-
Elbette okurlar
Herkes, "Bunlar okuyamaz!"
diyordu, ya da eğitimciler,
genellikle "Bunlar Hauptschule
diplomasına kavuşurlarsa iyi"
diyorlardı. Biz o zamandan beri
şunu savunuyoruz: "Bu
çocuklarla iyi ders yapıhrsa ve
bilen kişi yaparsa dersi, bu
çocuklara güvenilirse, yol
gösterilirse, o zaman bunlar lise
diplomasına kavuşurlar, bal
gibi üniversitede okurlar.
Çünkü pınl pınl çocuklardır.
yeyim ki, Türkçe kitaplanmız bir kısım;
yani öteki Türki dillerde de var; Türkçe
kitaplan kitapçıdan bulursunuz, ama
Sovyetler Birhği'nden kaynaklanan di-
ğer Türki dillerdeki kitaplan, Özbekçe
ya da Kırgızca, kendiniz arayıp bulacak-
sınız. Ya da bulamazsınız, olanaksız.
- Evli misiniz?
MEYER - Beraber yaşıyoruz. Bir kı-
zım var, kızım benden kırk yaş küçük
(Gülüşmeler)
- Yani kaç yaşmda?
MEYER - Şimdi 12 yaşında. Ge-
saiiımtschule'ye gıdiyor.
- /idı ne?
' MEYER - Dilan! Biliyorsunuz, ömer
Polat'ın "Dilan" diye bir kitabı var,
onun da kızmın adı Dilan, yakından ta-
nışıyoruz. O yönden kızımızın adım Di-
lan koyduk.
-Eşınizin adı?
MEYER - Rosi. Türkçe "Gül" de-
mek. Rosi de burada çabşıyor.
- Biraz şişman gibisiniz, hiç rejimfalan
yapmıyor musunuz?
MEYER - Ben çok çahşıyorum, bu
hafta içinde her gece ancak, şöyle dört
saat falan yatabiliyorum. Bûtûngûn ça-
hşıyorum. Sabahtan akşama, şöyle fe
atıştırmaya bile fırsat bulamıyorum. Ba-
zı durumlarda çok yiyorum o zaman,
çok ve seçmeyerek yiyorum; bu şjşman-
laür elbette.
- Bovunuz kaç.'
MEYER - 1.78. Ne yapacaksın? Baş-
ka türlü yaşamak, bir sürü işi yapama-
mak demek. Her zaman daha fazla yapı-
labilecek şeyleri görüyorum. Onlan
yapamadığım için çok yanıyorum. In-
şanlann durumlan kolaylaştınlabihr.
Önemh olan, buradaki Türk ve yabana
topluluklanrun Abnanlarla, Almanlann
onlarla kaynaşmasını sağlamak gereki-
yor.
- Birşey var; benim gözlemim.pek kay-
naşmıyorlarl
MEYER - Çok yeni, yan yana yaşı-
yorlar, iç içe yaşamıyorlar. Her iki taraf-
tan müthiş bir sosyal mesafe bırakıbyor.
Maalesef. Biraz belkı, Alevileri Hanefı-
lerle, Hanefilerin Alevilerle bıraktıklan
sosyal mesafe. ona biraz benziyor. Al-
manlann bir kısmı Türkleri "alttakiler"
olarak görebib'yor; Türkler de onu göre-
rek "Biz öyle değiliz, biz sizin gibiyiz" fı-
lan diye kavga ediyorlar, yaklaşmak da
istemiyorlar.
Almanlar çekiniyor
- Alman öğrenciler bunlar?
MEYER - Evet, evet. Türkçeyi kafa-
da bir depoya sakhyorlar, "Ne olur ne
olmaz, belki bir zaman yararh olur" di-
ye. Herkes öyle değil tabii, bizim kursla-
nmızda, geniş kapsamb kontaklarda
bulunan insanlar vardır. Ama yani öyle-
leri de oluyor. Aradaki mesafe dil sonınu
değil. tnançlar, korkakbk, çekingenbk,
bir sürü şeyler var içinde. Bunu kırmak
gerekiyor elbette, insanlan kaynaşur-
mak gerekiyor. Başka bır şey var: Bizim
okullanmızda bır sürü diller, yabancı dil
olarak okunuyor. Binnci yabana dil In-
güizce, herkes için, ama ikinci dil var seç-
meli...
- Onlar hangileri, ikinciyabancı diller?
MEYER - Fransızca, tspanyolca,
ttalyanca, Latince, eski Yunanca, bazı
yerlerde yeni Yunanca, hatta Çince bile
çıktı, Rusça da olabilir.
- Türkçe de var mı?
MEYER - Ona gelecektim, Türkçe
yok! Eğitim bakanlıklan arasında eski
bir sözleşme var, hangi diller olabilir di-
ye. kararlaştınlmıştır, orada Türkçe yaz-
madığj için, Türkçenin Almanlara da
verilmesi gerçekleşemedi okullarda.
Gerçi, Türklerin ağırbkh olarak yaşadık-
lan bölgelerde, bir sürü alman öğrenci,
elbette istıyor. Rağbet var Türkçe öğren-
meye. Şimdi bu Türkçe yasağı gibi bir
şey. Bu Türkçe yasağuıı kırmak gereki-
yor. Yani okullarda Almanlara da Türk-
çe dersi vermek gerekiyor. Eğer bu yapı-
brsa, Türklerin de Almanlann gözünde
önemleri artacak, bir. Bir de Abnanlar,
"Ha, öyle mi? Şimdi anladım" diye işin
içine girecekler. Uzaktan bakarak Türk-*
leri hor görmeyecek, içine dalacak, anla-
yacak ve uzmanlaşacak. Türk tarafin-
dan da, "A, bu Almanlar bizim dilimizi
de öğrenıyorlar!" diye. sevinecekler ve
bir yaklaşma başlayacak. Çok çok uta-
nıyorum bazı durumlarda. Genç Türk
çocuklan. aralannda Türkçe konuşu-
yorlar, beni görünce "Şu adama bak!"
fılan diyorlar, ben de o zaman belü edi-
yorum Türkçe bildiğimi. Onlar hemen
" Aaa. siz Türk müsünüz?" diye soruyor-
lar. "Yooo" diyorum, "Yunan mısınız?"
diye soruyorlar, "Yooo", "Nerehsmiz?",
"Âbnamm" diyorum, "Alman mısınız?
Türkçe bihyorsunuz, nasıl oluyor?" fa-
lan. O zaman ben, çekiniyor utanıyo-
rum. Çünkü Türklerin bu denli kalaba-
hk olduğu yerlerde, Almanlann Türkçe
bilmesi normal bir şey olmahydı.
30'a yakın dil biliyor
- Kaç dil biliyorsunuz?
MEYER - Yanm yamalak diyelim,
şöyle 20-30'a ulaştım
- Hangileri bunlar?
MEYER.- Türki diller, İslav dilleri,
İran dilleri, İngilizce bibyorum, Fransız-
ca öğrenmedım, ama İspanyolca öğren-
diğim için anlayabiliyorum, o gibi şeyler.
Arapçada fazla ilerİeyemedim, gazeteyi
sözlüİde okuyabiüyorum; Arapça konu-
şamıyorum.
- Kürtçe biliyorsunuz?
MEYER-Kürtçe, evet.
- Gazete okuyorsumız?
MEYER - Gazete, evet.
Kürtsonınu
- Türklerle Kürtler arasındaki olayları
nasıl değerlendiriyorsunuz?
MEYER - Çok zor bir soru elbette, in-
sanlar birbirine baskı yapmasınlar, dost
olsunlar istiyorum. Herhangi bir etnik
gruba baskı yapılan bir ülkede zor yaşa-
nır. Türklerle Kürtler, eskiden de birlikte
yaşarlardı, ortak bir sürü gelenekleri var,
kolayca dost olabilirler, ama bir koşulu
var bunun, birbirlerine baskı yapmasın-
lar. Bir halka, "Sen yoksun" denemez.
- Siz Türkive'yegittinizmi?
MEYER - Çok az gittim, 1973'te on
dört gün gittim. Istanbul. Antarya, iki yıl
önce de Eskışehir Anadolu Üniversitesi'-
ne gittim. şöyle beş günlüğüne falan.
- Yümaz Büyükerşen'e...
MEYER - Belb bir dereceye dek onla-
n biz burada desteküyoruz. Onlar bura-
da program yapıyorlar. İşleri görüşmek
için oraya gittik. Geçen yıl Fethiye'yi
gördüm, Fetniye'de Kayaİcöyü'nü, Yu-
nanhlardan kalan o boş evleri gördüm.