15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15KASIM1992PAZAR 12 DIZIYAZI Bir imparatorluğa adını verenOsman Bey, tarihsahnesine ancak 1302yılında girer Bîr devletdoğuyorsîsleriçinde wsmanlı Imparatorluğu Tarihi Çeviren: SERVER TANİLLİ BKLDICK.AM O smanh devletinin başlangı- cı yoğun bir sislc kaplıdır. Hancdana adını vcrcn Os- man, tarihin sahnesine, o yüzyılda yaşayan birinin. tarihçi Pak- himcris'in anlaıtığı Bapheus savaşı (1302) vcsilcsiylc girer ancak. Babası- nın Ertuğrul adını taşıdığını bıiijoruz; çünkü Ertuğrul oğlu Osman adına ba- sılmtş bir para bulunmuştur vc XV. yüz>ıl ortalanndaki birOsmanlı tahrir dcftcri, mezannın bugün de zıyaret cdilcbildiği bir kasaba olan Söğüt'ie. ruhunun sclameti adına kurulmuş bir vakıflan sözeder. Ya geri kalanı? Bırakalım efsane söylesin! XV. yüzyılda, birTürkiarihçisi olan Aşıkpaşazade de, Osmanlı devletinin başlangıçlanna ilişkin birçok anlaiım biçiminin bulunduğunu kabul eder. Bununla beraber, bizim burada özet- leyeceğimiz ve geleçekte tarihçilerin -birbirine'yakın kimi aynntılarla- tek- rarlayacaklan anlatımı yeğler. Devletindoğuşu Ertuğrul, henüz aydınlığa kavuşma- mış bir tarihte. babası Süleyman Şah ve iki kardeşi, Sungur Tekin ve Gün- doğdu ile birlikte Küçük Asya'ya ge- Hr. Uzun yıllar katırlar orada ve sonra. doğduklan ülkeye dönmeye karar ve- rirler. Süleyman Şah, Fırat'ı geçmek ısterken boğulur suda. İki kardeş. Türkistan'a doğru yollanna devam ederler; Erluğrul ise dört yüz çadırla beraber Anadolu'da kalır. Sonra Er- tuğrul. oğlu Saru Yatı'yı, yeni Selçuk sultanı Alâeddin'in -tarihçi bu adla bi- linen üç Alâcddin arasında hangisinin olduğunu belirtmiyor- yanına yollar; amacı da, yakınlan ve sürüleri için sul- tanın toprak vermesidir kendisine. Alâeddin de. tutar asıl mülkü diyc Sö- ğüt kasabasını ve yazlan hayvanlannı otlatsınlar diye de Domaniç ve Ermeni Beli bolgelerini bağışlar ona. E,irtuğrul'un ölümünden sonra, oğlu Osman, kimi Hıristiyan ileri ge- lenleriyle, özellikle Bilecik tekfuruyla dostça ilişkiler kurar. Yazın yaylaya her çıktığında. eşvasını kaleye koyma iznini verir tektür. Osman da. minnet- tarlığını dile getirmek için. halılar. pey- nir ve kuzular verir ona. Bununla beraber. Aynegöl (İnegöl) tekfuru gibi başka Hıristiyan tekfurlar da, güven duymazlar Osmana. Çar- pışmalarda, her iki taraf da kurban venr ve başkalannın yanısıra. Saru Yatı'nın oğlu ve Osman'ın >eğeni Bay Hocanınyasamınamalolur. Karaca- hisar kenti tekfuru ve kardeşi Kalanoz da Osman'ın düşmanlanndandır. Bir saldında. Osmantn kardeşi Saru Yatı ölür. Öelçuk sultanı.Osmanıngüçdu- rumda bulunduğunu ve üstelik Ger- miyan beyınin de kendisine düşman olduğunu öğrenince. Hırisüyanlan ce- zalandırmak için kalkar Karacahisar yöresine gelir. Ancak suhan. Moğolla- nn Ereğli'ye (Kappadokya'da Herak- lia) saldırmalan üzerine geri dönmek zorunda kalır. Böylece Osman tek ba- şına kazanır zaferi ve sultana müjdeyi ulaştırmasmı yeğeni Aktimur'dan ıs- ter; sultan da, ödül olarak, bir sancak ve armağanlar yollar ona. Kent alınınca, Osman, devleüni ör- gütlemeye başlar. Hıristiyanlann ter- kettiği evleri Germiyan bevliğjnden gelenlere verir, kiliseleri camiye çevirir ve Müslüman ibadeüne açar. Son ola- rak. Bizans toprağında bir kent olan Bilecik'te oturanlan bile çeken bir pa- zar kurar. 'sman, Harmankaya tekfuru olup Köse Mihal adını taşıyan bir Hı- ristiyanla da dostça ilişkiler kurar. Tarihçi, Osmanın onun düğününe giuiğini söylüyor. Her ikisi birlikte çevreyi boydan boya atla dolaşırlar. Gezintileri. Sakarya kıvnntısındaki Göynük vc Taraklı Yenicesine değin götürür onlan. Irmağı geçebilmek için yol gösterici olarak Samsa Çavuş adlı birini bulurlar. Samsa Çavuş, kardeşi Sülemiş'le o bölgeye yerleşmiştir vak- tiyle ve Hıristiyanlarla dostça yaşa- maktadır. Osman ve Mihal. ellerinin altına ne ki gelmiş soyar soğana çevi- rirler; ancak insanlan esir edip götür- mekten kaçınırlar. çünkü yalnız hal- k\n boyun eğmesini sağlamaktır amaçlan. Ne var ki, Osman'ın Bilecik tekfuru ile iyi geçinmesi. tekfurun düğünü sı- rasında sona erer. Osman'a daveü ilct- meyi üstlenen Köse Mihal. bunun as- lında bir oyun olduğunu söyler ona. Bununla beraber, Bilecik tekfurunun F üz elli vıhlun hiraz fa:la bir zumıin önıe, Joseph voıı Hammer-PurgsiaU'm dev eserı GescMchte des Osmanischen Reiches'ın ıeviru>i olarak. Osmanlı Imparatorluğunun Tarihi vuvıınlanıvordıı Franstzcada. Biiy ük hıryaııkt vuputaktır kitap; çünkü. bu mıpıınrtorluğun, haşta tarih i'scrlcrı olmak üzere. Türk ve rahaııcı ktivnaklara day anun bir genel tarihi uli ı a\ ımhııuııı. Şoını 1774'leık' kıil.su. O.uiuınlı İmparatorluğıı dikkali t ck tiğı oranda. eser de dikk uıi çckcıckıir. Impnıatorlıık iw XIX vüz\ ılııı buşlarmdun başlavarak. A vrupa da vc Akdımız degüru clliğın öıı \misindadtr.. \ vrııptı 'ı ı uzun sürc ritn'tmii olan bu impnrutorhık Y(t$anwı<n uıınınagclınışebt'tızi\onhı böyli'vc: \ıukı. Hııisii\un\ada Kiüslümun.Avrupahyuda Doğulıt ı ığmlu luılk ın üzcrimk'ki egemenliğmiH kaybolmakht olduğunu göriir gihivdı en azmdaıı. J. von Haınmer in stmduğu hiçımıy- le Osmanlı tarihi, geleneksel tarih bi- çemine bağhdır hc'ılâ. yani açıklanutk- tan çok beiimleryu da olaylunn derin- lerdeki nedenlerini açtklamaya gitmez. Ayrıca, de\rin Osmanlı karşı- tı bağlammda anlaşılır bir sey de olsa. eksiklikleri, yanlışlan, kusurları. her lürden aşırdığt özellikle değerlcndırır: ancak, bu olaylar yadsınma: da olsa- lar, tarilıin özünü oluşrurmazlar re özellikle kısmi ve yan tutan bir görüs verirler onun hakkmda. «/ • von Hammer'den beri, XIX. yû'zyıl hoyunca ve XX. yüzydm başlu- rında, Osmanlı Imparaıorluğu üstüne birkaç genel eser yayunlundı; ne var ki, hayli kısa. fazla dcrinliğe varma- yun ve çoğu kez Avrupa merkezli bir tarih anlayıştnın damgasmı taşıyan eserlerdir bunlargenellikle. İçlcrinden çoğu, Doğulu kaynakluru değıl Batılı kwi naklara dayanılarak yazıldığı için, ıktisadi konuda tek yunlı, devle- tin yönetimi konusunda ise pek vüzey- sel olarak sunarlur olayları. Kuşkıt- suz, Osmanlı arsivlerıne ulastlabilnıis değddı o sıralar; ancak, bu münıkün olsavdı bile, A vrupa nın siyasal ve kul- türel üstünlüğü anlayısmı değiftıreme- yecekıi. Gelişmek'rigörmek ıj in İkim i Dün- ya Savaşı'nın ertesini beklemek ge- rekıi. Ö'nce, Osmanlı arşnlerüıe baş- vurup ıncelemek mümkün oldu ve onlann, Osmanlı devletinin özellikle iç görünüşü hakkmda hayli bilgi verdik- leri ortaya çıktı; sonra, Osmanlı tari- hi, geçmislerini daha iyi lanıma arzu- sundaki Türklerin yanı sıra, Doğu dillermi bilen Batılı uzmanlarca da ele alındı; böylece, bu sonuncular, o güne değin savsaklanmış Türk, Arap, Iran tarih kaynaklarına doğrudan doğruva yaklaşabildiler. Bunun sonucu olarak, araştırmalann, ayrıntıya giden çalış- malarm çoğaldığı görüldü ve yığınla sorun veni bir biçim aldı böylece. Var- dığı kimi sonuçlar ya da yaptığı açık- lamalar eleştiri konusu olsalar da, Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili son tarih. Stanford J. Shaw 'ın eseribu gö- rüşle yazıldı. Eskıden yayımlanan ça- Iışmâlar, A vrupa devleıleriyle Osman- lı İmparatorluğu arasındaki olaysal görünüsleri ve siyasal ilişkileri vurgu- larken, kunanlar tarihme, iktisat tarı- hine ve sosyal tarihe Osmaıdı görüs açısmdan da eğilmenin yanı sıra, Türkler, Araplar, İranlılar, vb. arasın- daki ılışkilere de eğilme mümkün şim- di. Böylece, Osmanlı dünyası üstüne bilgimiz, bir kırk yıldan beri genişle- ıniş ve açık- seçiklik kazannnş durum- da; öyle olıınca da üniversite öğrenci- lerine, larıhçi meslekta$larımıza, kültür meraklılarına, bu veni verilere dctyanan bir eser sunnıak yararlı gö- ründü. Bu konuda örneği Claude Ca- heıı verdı bize: Gerçekten o. Fransız- cada yeniden yazılıp gümelleştirilen Pre-Öttoman Turkey adlı eseriyle. Türklerin XI ile XIII. yüzyıl arasmda Küçük Asya'ya girip yerleşmesini. Osmanlı turihine giriş niteliğindeki bu konunun incelenmesmi vendedi Onsöz ıe değer kişiliklerce parlak biçimde temsil edildi. Bugün Fransız Türkoloji- si iyi yoldadır. Birçok dallarda -dil, antropoloji, etnolojı, tarih- varlığını duyuruyor: o kadar ki. Türkotog Fran- sız tarihçileri, Türklerin bütün tarihi- ni. özellikle de Osmanlı tarihini ele alıp inceleyecek kadar çoğalmıştır. Öyle olduğu içindirki, Osmanlı tar'thi- nin ana dönemlerjnden herbirini bir uzmana inceletmek, tek bir yazarm kaleminden çıkma bir kıtap sunmak- tan daha ivi göründü: bu ikinci vol seçilseydi, çoğu noktada, ancak ikinci elden bir çahşma yapmış olabilecekti yazar. Uzun ydların alışkanlığı baskın çık- tı ve bu türden bir kitahı Osmanb ttn- paratorluğunun Tarihi diye adlandır- dık. Bövlesi bir gelenekle bağları koparmak istemedik. Avdmlığa ka- vusturmayı aradığımız, geniş ölçüde, daha çok Osmanlı devletinin tarihi de olsa. bu dünyanm, yalnız fetihler, ege- menlik, askerî üstünlük değil. a\nı zamanda bir iç örgütleniş ve bir yöne- tinı dün\ası olduğunugöstermek kay- gısınt da tasnorkitap. np aydınlığa çıkarmak oldu niyetimiz. Bütün imparatorluklar gibi, Osmanlt Imparaıorluğu da kaybolup gitti; an- cak, yüzydlar boyunca basta gelen bir giiç olarak Eski Dünya'nın tarihinde yerini aldı; kıskançldilan, hınçları, öç ahna ve dengesini bozup sarsma hare- ketlerini, arkasından da konusu oldu- ğu yıkıp yok etme harekeılerini bu açıklayabilir. Bir Avrupa tarihi, bir Akdeniz dünyası tarihi, Osmanlı İm- paratorluğu unutulursa, tamamlan- mış saydamaz. B, 'oğuhilimi (orienlalisme,. Magrip ve Yaktndoğu Müslüman dünyası üstüne hu bilgi, Fransu'da. XVII. yüzyıla çıkan bir gelenektir; el- <,iliklerdeki çevirmeıılerin, Doğulu ı Türk. Arap, Acem ı denen dillerdeki çıruklıklan nedeniyle. Doğu ülkeleri- nı, gımlük yaşamlarında olduğu kadar siyasal ya da dinsel yaşamlarmda da çok dalıa elverişli biçimde gözlemle- dîkleri andan başlar bu gelenek de. L'zun süre uzmanlarm alanında kalan bir bilgi gelişti yavaş yavuş; bu ıız- nuınlar arasında, Fransızlar, kendile- rini hep göstermışlerdir. Türkoloji. doğubilimin bir dalı ola- rak, bu bilginiıı dısmda değil; ve, eski- deıı olduğu gibi son ydlarda da. dikka- hıgün sahip olduğumuz bilgiler, XIX. yüzytlın kavramlarmdan sıvrıl- ma. nereden gelirsegelsin sıvasaletki- lerdeıı ıızak, yan tutmavan, zayıflığı olmayan gerçek anlamıvlu hir tarih eseri ortava kovınavı deneme olanağı sağlıyorbıze. Edebıyata-tarihselede- biyata. aynı zuımındu genel edehiyata da- ve sanata bir y er vermenin de ya- rarlı olacağı diiy'iıuildü. Edebiyat ve suııat. turihbı dışında ya da kıvısmda tutulnntftur çoğu kez: oysa ya bir si- yasal iktidurm.ya bir utusım derinler- deki özgüllüğünün, yu da başka kül- türleri özümleyişinin dile gelişidir onlar ıkı; bu alanda. O.smanlı sanuıı. bir yana hırakılanunacuk denli lipik bir örnektir ve bugün ık'görülen kanıt- kırbıruktıgerive. Kısaca. çoğu kez bütün cksiklikler, bütün rezillikler kemiisinden bilinip onlarla suçlanan. akıllarda kalan çeh- resi "Avrupa'nuı hasta aıiamı'mn çehresi olan. ancak hekımlerin sağalt- mak tun < ok öldürmek için caıı attıkla- n. iyi hılınntey en. değeri anlufilmamış bir dünvumn üs'ündeki örtüvü kaldı- ] u kitap. ortaklaşa bir eserdir: Her bölümü bir uzman yazdı, konu hakkındaki bilgisine dayanıp düşünce- lerini, garüşlerini dile getirdi. Kısa hir süre öncesine değin fazla bilinmeyen, Osmanhların başlangıçlanna, devle- tin kurulup yavılması dönemme önem- li bir yer ayrildı. Balkan eyaletleri ve özellikle Osmanlı egemenliğindeki Arap eyaletleri için de aynı şey söyle- necektir; bu konuda şunu da belirtmek yerinde olur: Çağdaş Arap tarihçile- rinde. tarihlerinin bu dönemini yeni- den ele almak pek açık bir kaygıdır. Son olarak. Osmanlı İmparatorluğu- nun son zamanları genişliğine işlendi; ancak. yalnızca Batılı görüşten sıyrı- laruk ve daha çok imparatorluğun içerdeki durumundan hareket edilerek yapıldı hu. Bıma karşılık. imparator- luğun doruğunu simgeleyen 1. Selim ile Kanuni Süleyman'm saltanat dö- nemleri üzerinde uzun ıcadıva yayıl- mak zorunlu göriilmedi: çünkü, bu devrin olayları. yığınla eşerm konu.su olmuştur daha önce. Öte yandan. XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı devleti- nin ıdaresini daha derinliğine ortaya kovmak yeğlenirgöründü: çünkü, ko- nunun hu vanı çok daha az hilinir, ya da o dönemüı Batılı tarihçileri kendi keviflerine göre anlatmışlardır bunu ve söylediklerine de. tarilısel bir ger- çek olarak bakılmiitır uzun.süre. Bu kitap, bir çalışma aracı olma aınucını taşıyor, amu hir kültür aracı olnuıyı da. Öyle olduğu içııîdir ki, aşırı hit, imde dcrinliğe gıtme bir vana bıra- kıldı. bununla birlikte gereğinden faz- la yalmlasttrmaya da gidilmedi: Böy- lece, tarihi sadece daha iyi tanımak isteğindekt okuyucular kadar. litiz okuyucuları da doyurabilecek bir den- ge kurabildiğmüzi uınut ediyoruz. Robert MANTRAN sağlamlaşttrmayı hedef tutan bir baş- ka önlemin yararsızlığı ortaya çıkar. İmparator 11. Andronikos. Kutaim- paxis'i. Nikomedeia yöresinin şefi ola- rak atamıştı. Akın Ordu kökenli bu kişinin bindiği gemi Karadeniz He- rakleiası'nda karaya oturmuştu ve kendisi de ailesiy le beraber Hırisüyan- lığı kabul etmişti. Bununla beraber, imparator Bizans için bir gün işe yarar umuduyla. Kutzımpaxıs'in kızını Soly m-ampaxes'le evlendirmesine izin ve rir. Batrda yığılma XIV. yüzyüın seherinde. Türk ve Bi- zans kaynaklannın karşılaştınlmasın- dan ortaya çıkan görünüş şu: Moğol- lardan kaçan ve Anadolu yaylasının kentlı halkınca da itılip reddedilen Türkmenler. yeni otlaklann araruşı ıçinde. Selçuk devletinin batı sınınna yığılmışlardır. Sınır boylannda, agaçlı bayırlarda koyunlanru besleyecek şey- ler bulurlar. Hemen yakınlanndaki Bizans kenı merkezleri. ürünlerini oralarda sergileme ve azık-gereçlerini de oralardan tamamlama olanağını sağlar onlara. Başlarda fazla çatışma çıkmadan olur bunlar. Aşıkpaşazade de. Ertuğrul zamanında savaş olmadı- ğını söylüyor. Müslümanlarla Hınsti- yanlar pazarlarda dirsek dirseğedirler: çünkü sınır. Bizans imparatorunun di- lediği kadar su geçirmez değildir. Bi- zans topraklan üzerinde bulunan Hı- ristiyanlaşmış Türkler de kolaylaşünr bu birarada yaşayışı. Bu Türkler. aynı dinden değildir kuşkusuz, ancak aynı dili konuşurlar ve XV. yüzyıl ortalan- na ait Osmanlı tahrir defterleri Türk kökenli adlar taşıyan Hıristiyanlann varbğına tanıkhk ediyorlar. VIII. Mikhael İconium (Konya) sultanını ayarete gittığine ve Selçuk prensleri de Konstantinopolis'e sığındıklanna gö- re, her iki topluluk daha yüksek dü- zeyde ilişkileri de sürdürüyordu. Öte yandan. Bizanshlar, bir uygun anda bırakmak üzere, bir mıktar rehine de bulunduruyorlardı cllcrindc. Osman Bey, tarihin sahnesine, tarihçi Pakhimeris'in anlattığı Bapheus sav aşı vesilesiv le girdi. Osman'a niçin birdenbire tuzak kur- maya karar vermesi pek iyi anlaşılmı- yor. Ne olursa olsun. kentin dışında düzenlenen eğlenceler sırasında, Os- man. kadın kıhğında giydirdiği bir avuç adamını kaleye sokmayı başanr. Herkes eğlenceye gitıiği için boş kalan kaleyi Osman"ın askerleri ele geçirdi- ğinde, Osmanla Köse Mihal atlanna aılar kaçar gibi yaparlar. Bir parça ça- kırkeyif hale gelmiş olan Bilecik tekfu- ru. Osman'ın elinden kaçacağı korku- suyla, arkasına koyulur ve Osman'ın adamlarmın kurduğu tuzağa düşer: onlar da kafasını uçururlar. Arkasın- dan Osman. gelinin, ünlü Lülüfer'in (Nilüfcrl bektediği Yarhisar'a gıder; Lülüfer. oğlu Orhan'ın eşi olur. Bu sa- vaşçı cvlcmlcr Ayncgöl'ün alınışıyla sona crcr. .aracahisar tekfuru ile ilk çarpış- malardan Yarhisar'ın alınışına değin. bütün bu olaylar, Aşıkpaşazade'ye gö- re. 1283 ile 1299yıllanarasındayeralı- yor. Ancak tarihçi Pakhimeris'in anla- tımı -onun Osman'ın bir cağdaşı olduğunu unutmayalım- şunu gösteri- yor: iki yüzytl sonra ortaya çıkacak olan Osmanlı kaynaklannı birçok noktada tamamlamak ve düzeltmek gerekir. XIII. yüzyılın son çeyreğinde. eski- den Dorylaion denen Eskişehir bölge- si ve pek yakmdaki Karacahisar kale- si, daha o zamandan Müslümanlann ellerindedır. Bugün Sakarya dediği- mı/. Sangarios da, Bızan'la beyler ara- sında sının oluştumnakta. Gerçekten, İmparator VIII. Mikhael (ölümü 1282), Türkmenlerin saldınlannı önle- mek için, sınıra yakın kaleleri onart- mış ve ırmak boyunca kazıklar diktir- mışti. Öte yandan, (Pakhimeris'in Aıman dediği) Osman da, bu bölgede savaşan tek Türk şefi değildir. Bir yan- dan. (Pakhimensin Melek Ma(n)sur dediği) Sultan II. İzzeddin Keykâvus'- un bir oğlu vardır ki. babasının Kons- lantinopolis'teki sürgün yaşamını paylaşrnıştır. Babasının ölümünden sonra. İlhan Argun'un (1284-1291) te- veccühünü kazanmış olduğundan, sı- nır boylannda kendisini dayatmayı dener. Bizans olsun, Selçuk ya da Mo- ğol olsun, her türlü otoriteyi sarsıp sil- kelemeye hazır Türk şefler de vardır. Onlar arasında. Pakhimeris. Sakarya kıvnntısının içinde oturan. Amarios (bey) adlı birinden sözediyor; bir de. (büy ük bir olasılıkla Paflagonya yöne- ticisi Süleyman Paşa olan) Solymam- paxes görülüyor. Nastratios adlı bir kardeşinin Bizanshlann elinde uzun süre rehine olarak yaşadığı Amarios. önceleri imparatorun bir bağlaşığı idi; ne var ki. Osman'ın ünü, çok geçrnez doymamışlığinı kamçılar ve Türk- menleri bağış ve lüluflarla durdurma- yı umut eden imparatorun ban^çı po- İilikasını hiçe sayar. Doğu sınırlannı beraber. geçici oldu bu birliktelik. Çarpışmadan çarpışmaya, Türkler güçlerinin farkma vanrlar. Osman. ganimeıe ıştahlı ve serüven arayan bir kalabahğj kcndinc çckmeyi başanr; bu insanlar içinde, Meandros böİgesinden de gelenler vardır. Ne var ki başarılan, o günc dcğın barışçı bir polıtika gütmüş olanlann kıskançlığı- nı uyandınrçok gcçmcden. Vuruşkan- lığı. daha az hareketli başka Türk şef- lerinin arkasından giden askerleri o şeflcri terkcdip kcndi birliklerine katıl- maya göıürür: gençliği kışlak ile yayla- lar arasında gidip gelmeklc gelişmiş olan Osman, bu ınsan selini yönlcndir- meyı vc onu bayrağı altında zafere götürmeyi başanr. Gcrektiğindc ken- disine gölge eden Müslüman komşu- lanna çevirir yüzünü Hukukçular vc edebiyatçılar. Anadoludaki kent mcr- kczlerini lerkediponakalıhrlar\e veni dcvletin kuruluşunda yardımcısı olur- lar SlKMEK ANKARANOTLABI MUSTATA EKMEKg TanilH'yle Söyleşi Tanilli'ye telefon etmiştim, "Size gelmek istiyorum" diye. Italya'dan Almanya'yageçiyorduk, birotobüsdolu- su Türk-Alman grubuyla. Almanya'ya geçer geçmez "Basel'den trenle Strasbourg'a geçer, Server Tanillî'yi görürüm. bir gün olsun söyleşirim" diyordum. Al- manya'ya geçerken, isviçre'nin pırıl pırıl köylerini görü- yorduk. İsviçre'nin bu yöresinde Almanca konuşuluyor. Nazım Hikmet "isviçre Dağlan" şiirini 31 Mayıs 1958'de yazmış, şöyle: "Bu dağlar ne dağlan / bizim dağlara benziyor / bıçak gibi boğazları, parça parça karlart / Bu dağlar ne dağlan / Bizim dağlara benziyor. / adamı da... Eli ayağı, gözü kaşı var / ama velosipetli. Bizimkiler velosipetsiz, / bitli." Nazım'ın başka şiirleri de var İsviçre üstüne. Trenle geçmiş o da. Geçerken, notlar alıyormuş, ben de alıyor- dum. Otobüsümüz Basel'de durdu, ben ineceğim. Ama sürücümüz, tren istasyonunda değil, uzak bir yerde dur- du. "Kör itin öldüğü yer" diye geçirdim içimden. Kemal Çukurkavaklı, buna "Ali Fakı'nın tay kovaladiğı yerler" derdi sağ olaydı. Neyse Nebahat Hanım'ın eşi Rudy, te- lefonla bir taksi bulmaya çalışıyor. Biraz ileride birtaksi durdu, boş olup olmadığını sormuş, "Boşum" yanıtını alınca da çantamı alıp, arabaya koşmuştum. Arabanın sürücüsü, merkezine durumu bildirdi: - Ben bir yolcuyu istasyona götürüyorum! dedi. Rudy yavaşça kulağıma: -18 marktan fazla ödeme! dedi. Elli metre sonra bir yere geldik, sürücü pasaportumu istedi, aldı gitti. Yanında bir kızla bir erkek daha geldi, bana şöyle bir baktıktan sonra: - Geçebilirsiniz! gibilerden yol gösterdiler. Basel istasyonuna geldik. Sürücü: -31 markldedi. - Amaaaan, geldim ya! deyip 31 markı bayıldım. Par- dösümü de otobüste unuttuğumu anımsadım. "Hay Al- lah, dedim, pardösüyü de unuttjk otobüste" deyince sürücü: - Dönelim isterseniz, alalım pardösünüzü! dedi. - Yok canım! (Almanya'ya dönüşte buldum pardösü- yü) Sürücü bana istasyonu, Strasbourg gişesini bir güzel anlattı. Gişeye varınca markımı uzattım: - Strasbourg'a bir bilet lütfen! - isviçre parası vereceksiniz. Burası İsviçre istasyonu. - Aman, bende İsviçre parası yok! - Şurada, solda banka var, oraya bozdurursunuz. Yal- nız Strasbourg treninin kalkmasına on dakika var, biraz acele edin! Neyse bankayı buldum, parayı bozdurdum. Koştum gişeye. - Strasbourg'a bir bilet lütfen! - Buyurun! Paranın üstüne dek verdi. - Nasıl gideceğim, hangi peron? -35 Girip oturdum, tren kalktı. Strasbourg'a. gece vardı trenimiz, oranın saatiyle 21.30 filan. Bir arabaya atlayıp, Server Tanilli'nin evine gittim. Japon kızı Firomi, yemekler hazırlamış. Tanilli ne içeceğimi sordu, şarap mı ne? "Şarap" dedim, "Şarap içelim!" Tanilli çok keyifliydi: - Kayboldun mu? diye sordu, sana yakışanı odur! - Yok. dedim, ama pardösüyü otobüste unuttum! İçir»-. de ben yoktum!.. Isveçten Güner Türkoğlu'nu aradı. Güner Hanımı is- veç'te yine Tanilli tanıştırmıştı. ölen sendikacı Enver Türkoğlu'nun eşiydi. Çok iyi bir insandı. Tanilli: - Güner Hanım, bakın yanımda kim var? Ekmekçi gel- di, kendisine vereceğim... Konuştuk, sonra yine isveç'ten Demir özlü'yü aradı, konuştuk. Ben de onu Berlin'de yaşayan Hasan Özkan'- la tanıştırdım telefonda. Strasbourg Üniversitesi'nden Paul Dumont'la konuştum. Irne Melikof, sayrıevindey- miş. konuşamadım. Selam bıraktım ona. Tanilli, Tür- kıye deki dostlarına selamlar yolluyordu: - ömer Asım Aksoy'a, Rauf Inan'a, Leman Karaosma- noğlu'na, Remzi Inanç'a, Nacı Kutlay'a, Vecihi Timu- roğlu'na, soran dostlara selamlarımı söyleyeceksin. ömer Asım Bey'e, Nuran Uzun'a. Muzaffer İlhan Er- dosta, mektup yazacağım, (Muzaffer ilhan Erdost, apandisitameliyatı oldu, Yüksek ihtisas'ta yatıyor; şimdi çok iyi.) Tanilli yle uzun uzun konuştuk: - Biliyor musun sevgili Ekmekçi, dedi. sen tarihe geçe- ceksin! - Neden? - Domuz yazılarından dolayı tarihe geçeceksin! Tarih nasıl bir şey ki? Tanilli'yle. TV'de, bir domuz ka- sabının çalışmasını izledik; adam ağzında sigarası, domuzun bir gramını bile boşa vermeden kesti, parçala- dı, torbalara koydu. Kanı da akıtılmıyordu, besleyici yo- nü kanıymış. Server Tanilli, "Osmanlı imparatorluğu Tarihi"çeviri- sini yeni bitirmişti. Çok heyecanlıydı. Neredeyse bisik- letlı (Nazım bisiklete "velosipet" diyor) sandalyesinde duramıyordu heyecanından. "Osmanlı imparatorluğu Tarihi"ni 11 yabancı bilim adamı yazmıştı. Ben, gazete- leri okurken. o "Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" üzerin- de çalışıyordu. - Okuyunca göreceksin, çok ilginç bulacaksın! diyor- du. Tanilli çevirısi "Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" bu- gün başladı... BULMACA SOLDAN S A G A : 1/ Genişliği az ya da yetersiz olan... Gü- neşin batması. 2/ Avrupa Topluluğu- nun ortak para biri- mi... Avcının av bek- lemek için taş yığın- lanndan yaptığı pu- su. 3/ Sırtmda v ü- yük dikenleri olan bir balık... Güneş doğmadan önceki alacak karanlık. 4/ Belli bir taşırur ma- ltn kullanılmasının, geri verilmek koşu- luyla bedelsiz olarak bir kimseye bı rakılması... Bir nota. 5/ Olumsuzluk belirten bir önek... Notada durak isa- reti. 6/ Su... Gündüzlü, yatısız. 7/ Üstü kapalı olarak anlatma... Slav al- fabe ve yazısı. 8/ Halk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılan şiir türlerin- den biri... Asya'da bir ırmak. 9/ Ha- latta kaymayı önleyen bir düğüm bi- çimi... Unvan. YUKARIÖAN AŞAĞIYA: 1/ Güzel kokulu bir tür helva. 2/ Güçlü ve becerikli... Türlü bitküerin yaprak ve kabukları ile kokulandmlmış acımtuak bir içki. 3/ Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizin yapılan ey- lemlerin tumu... Telefon sözü. 4/ Atın başına gecirilen dizgin ve süsler... Kalın bükülmüş sicim. 5/ Hücre... Ucu yanık odun. 6/ Hububat tozu... lssız, boş. 7/ Kabul etmeyerek geri çevir- me... Yurdumuzun batısında bir körfez. 8/ Algılanan nesnele- rin ternel nitelıği... İslam dinine göre haram sayüan faiz. 9/ Me- tabolizma ürunlerinden elde edilen antibiyotik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle