Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 1992 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Madam Recamier,yani Jülyet, 1818yılmı Chateaubriand'a olan aşkıyüzünden ağlayarakgeçirdi
ateaubriandve Jülyet
İSİPARİS'İN
GİZLİ
YAŞAMI
SALÂH BİRSEL
Chateaubriand, Ünlü Hatun'u bir
daha. ancak 12 yıl sonra görebilecek-
tir. Mme Rcamier artık o eskı büyûk
evindedeğildir. 1806yılındakocasının
topa.r.;alar eşiğine gelip toslaması so-
nunda Basse-iiu Rempart Sokağı'nda
daha alçakgönüllü bir eve taşınmıştır.
Chateaubriand bu yeni salonda
"Aventures du dernier Abercrage"
adındaki öyküsünü okur. O gece ora-
da General Bernadotte ve eşi, Mareşal
MacDonald. VVellıngton Dükü, Dou-
deauville Dükü, 1807'lerde Ünlü Ha-
tun'u kocasmdan ayınp almak için
uğraşan Prusya Prensi Auguste, Ca-
nova, ressam David. ressam Grard,
Benjamin Constant, Metternıch. Mat-
hieu de Montmorency ve de Ballanche
vardır. Mme Rcamier ile hiçbir ilişkisi
kalmamışür Prusyalı prensin. Ama
Benjamin Constant ona deli gibi vur-
gundur. 31 Ağustos 1814 günü kendi-
sine aşkıni da açacak ve 15 ay boyunca
hiç bıkmadan, usanmadan ona yalva-
np yakaracaktır. Ünlü Hatun onun,
Vyalnız bir insan" oluşu karşısında za-
man zaman acıma krizleri geçirirse de
bu, hiçbir vakit seviye dönüşmez. Bu-
Ünlü Hatun'un en göze çarpan
özelliği. kendisine tapanlara çok güçlü
bir aşk esinlemiş olması, hiçbirine bağ-
lanmadığı halde, topunu ya da çoğunu
dost olarak elde tutabilmesidir. Bussy,
sevgili kuzinine yazdığı mektupta,
"Bir sevdalıyı, arkadaşlıkla yetinecek
duruma sokabilen, koskoca krallıkta
yalnız siz varsınız" dıyecektir. Doğru-
su Mme De Svign'den daha güzel,
daha dayanılmaz olan, gençliğinde ise
daha çapkın. daha kışkırtıcı yollardan
geçen Mme Rcamier'ye bu görevi yü-
rütebilmesi için çok iş düşüyordu.
Çünkü bir sanat yaratması, bilgili ve
sürekli bir çaba sürdürmesi, ustalıkla
güleryüzlülükten oluşan bir taktik
kuljanması gerekiyordu.
Ünlü Hatun için yazı yazanlann tü-
mü onu övmüştür. Sainte-Beuve şöyle
diyecektir:
"Doğal değil mi, onu anlar görün-
mek bile insanın yücelmesi için yeter-
di."
Haa, Sainte-Beuve, madamın evine
1833 yıhnda gelmeye başlar. Onu ora-
ya Mösyö Ampre getirmiştir. Yazan-
mız, ilkin tetiğini bozmamıştır, ama
sonunda evet demiştir. Nedir, Mme
Rcamier onun Benjamin Constant
üzerindeki yargılanndan hoşlanmaya-
cak ve düşüncelerini çürütmesi için
Mösyö Lomnie ile Mme Louise Co-
let'yi görevlendirecektir.
Bir sevda ortaya çıkıyor
28 Mayıs 1817 gecesi, Chateaubn-
and'la Mme Rcamier, Mme de Stael'-
in, Neuve-des-Mathurins Sokagı'nda-
ki evinde yemek verken, birbirlerini
sevdiklerini anlarlar.
Ertesi yıl Ünlü Hatun günlerini ar-
tık hep ağlamakla geciriyordur. Bu,
Chateaubriand'a olan aşkı yüzünden-
dir. Ne ki. ondan önce, 1817 eylülün-
de, Basse-du Rempart Sokağı'ndaki
evde Chateaubriand'la, Mme de
Stael'in ölümüne de ağlayacakür.
Dostunun ölümünden sonra Mme
Rcamier'ye sormuşlar:
- Mme de Stael güzel miydi?
- Ne bileyim! Ben onun dudaklann-
dan ve gözlerinden başka bir şey gör-
medim. Onu dinledim hep.
1818 ekiminde Mme Rcamier, An-
jou-Saint-Honor Sokağı'nda bir ev
edinir. Ertesi yıl onu da satıp Svres So-
kağı'ndaki Augustine rahibelerine ait
Abbaye-aux Bois'yı alır ve toplantıla-
nnı bu yeni evinde sürdürür.
Burada 1820 kasımına ya da aralığı-
na değin ıki mutlu yıl geçer. Ne ki daha
ıkınci yılın başında Ünlü Hatun, Cha-
teaubriand'ın kendisine bağlı olmadı-
ğmı çakmıştır. Kralın polisi bile duru-
mu biliyordur:
-Chateaubriand, her gün musikici
Lafont'un kansına mektup yolluyor.
O da ona sevgi dolu karşılıklar veri-
yor.
Bir aşk can çekişiyor
İki sevgıhnin, ilk günlerde Chantilly
ve Versailles'da sürdürdükleri rande-
\ular artık pek seyrekleşmıştir. Kısa-
cası, Chateaubriand artık meleğini
aldatıyordu. Elli bahannı sürüyordur,
ama kadın konusunda doymak nedir
bilmiyordur. Buna karşılık melek ona
iyisinden bağlanmıştır. Dostlannı bile
aramıyordur.
İlk başkaldın bayrağını çeken Du-
ras Düşesi olur. Üç aydır onun evıne
bir kez olsun uğramamıştır. Erkek
dostlan da kaygılıdır. Onu saranp sol-
muş, bitkin, yorgun buluyorlardır.
Aralıkta Mathieu de Montmorecy,
Mme Rcamier üzerine haber almak
için bir günde iki kez gelmiş, ama iki
defasında da, madamın hizmetçisi bir
masalla onu kapıdan çevirmiştir.
1820'nin son ayından başlavarak
Chateaubriand meleğmi artık mek-
tuplarla oyalamaya başlar. Bu oyala-
ma işi hep sürmüştür. 27 yılda ona 370
mektup yazmıştır. 11 Ekim 1828'de
Roma'ya elçi olarak gittiğinde, aynla-
cağı güne değin (16 Mayıs 1829), yedi
ayda ise 98 mektup göndermiştir. Sa-
dece 2 Aralık 1828'de iki mektup döşe-
nir. Ama aynı gün Jülyet'inden de üç
mektup gelmiştir.
Chateaubriand bu mektuplarda,
•'Senin için besledığim duygulara gü-
ven. O sevgiyi hiçbir şey gönlümden
koparamaz. Yaşamım boyunca süre-
cek" diyordur.
Daha sonralan, anılannda Mme
Rcamier için şunlan da yazar:
- Öyle sanıyorum ki sevdijhm her şe-
Maadame
Recamier 'nin Svres
Sokağı 'nda aldığı
Abbaye-aux Bois'da 1820
kasımınaya da arahğına
değin iki mutluyıl geçer.
Ne ki daha ikinciyıhn
başında Ünlü Hatun,
Chateaubriand'ın
kendisine bağh olmadığını
çakmıştır. Kralın polisi
bile durumu biliyordur:
"Chateaubriand, her gün
musikici Lafont
y
un
kansına mektup yolluyor.
O da ona sevgi dolu
karşıhklar veriyor."
raya, daha sonraki yıllarda Mösyö
Laval de dadanır.
Ind renginde fiskoslar
Buraya gelen konuklann kendıleri-
ne özgü bir konuşma ölçüsü vardır.
Ihmlılıkiır bu yöntem. Burada kulagı
tırmalayacak tonda söze binde bir
rastlanır. Sainte Beuve bu fiskoslara
"İnci rengindeydi" diyecektir.
Ünlü Hatun'un bir özelliği ve inceli-
ği de karşısındaki kimseyi değerlendir-
mesidir. Kendisi ortadan silinir. karşı-
sındakine kendini gösterme olanağı
verir. Laflamaya kanşmak gereğini
duyduğu vakit de silik bir davranışta
buİunur ya da gülücüklü bir öykü an-
latıf.
Beğeni denen şeyin bu toplulukta
çok temiz bir görünümü vardır. Tek
tehlike. aşın kıyılarda seyreden gönül
almalardır. "Beğeni burada, terbiye ve
nezaket gibi keskinleşirdi. Yalnız ka-
rakterlerimiz az buçuk gevşerdi" der
Sainte Beuve.
Yeniliğin yenildiği ev
Ev sahibesinin ve öteki konuklann
özsaygılanna da çokça öncelik verilir.
Zekâ ve güzellik de bu öncelikten alır
payını. Eyvah, eyyah ki, sadece yeni-
likîe düşünce özgürlüğüne pek kürek
çekilmez.
yi Jülyet'te sevdim. O benim tüm sevi-
lerimin gizli kaynağıydı. Gerçek ya da
çılgın aşklanm idi o. Sevdiğim kadın,
sadece oydu.
Şunu unutmamalı ki, Mme Rca-
mier'ye mektup yazmayan kalmamış-
ür. Bunlann içinde en çok M. de
Montmorency, Mösyö Ballanche ve
de Mösyö de Laval'ın mektuplan il-
ginçtir. Sainte-Beuve, Chateaubri-
and'mkileri pek tutmaz.
Montmorency'nin tutkusu
Mathieu de Montmorency, Jülyet'le
ilk tanışüğı vakit daha çok genctir. Bi-
raz safderundur. Madama platonik
bir aşkla bağlanır. Mektuplannda ona
hep yol gösteriyordur. Demek isteriz
ki Chateaubriand'la aynı koşuyu ko-
şuyordur. ama bizimkisi onu ciddiye
almaz. Adı yerine onu "Hierophan-
tes" diye çağınr. (1)
1823-1824'te Mme Rcamier her iki-
sinin de sır kutusudur. Ama Jülyet'in
gönlü daha çok Chateaubriand'a ka-
çıyordur.
Ballanche'a gelince, o iyi bir insan-
dır, ama gırgır yanlan da vardır. Ken-
disinin bile kavrayamadığı düşünceler
sürer öne. Sainte-Beuve, "Onun ka-
buksuz yumurta haline bakıp sakın
alçakgönüllü olduğunu sanmayın.
Gölgede büyümüş top fesleğen oldu-
ğuna aşın derecede inarur. Kendisini
bekleten Fransız Akademisi'ni bir tür-
lü bağışlamamıştır" der.
Hayran gorünmesine karşın o da
Chateaubriand'dan pek hoşlanmaz.
Bizimkisi de onu fasulye gibi nimetten
saymaz. Ötekiler gjbi Ballanche da
meleğin gönlüne girmeye çalışmışsa
da Mme Rcamier onun aşkma da kar-
şılık vermemiştir.
Ünlü Hatun'a çok çok mektup ya-
zanlardan biri de Mösyö Laval"dir.
Jülyet'e en çok arka çıîcan da odur.
Mathieu Montmorency'nin kuzeni-
dir. Mme Rcamier'ye uzun boylu aşık
olmanın Montmorency ailesinin al-
nında yazılı bir şey olduğunu söyler.
Zekidir, ama ilk bakışta andavallı
etkisi yapar. Konuşurken de kekeler.
Gözleriyse uzaktan pek seçemez. Olup
bitenden haberi yokmuş gjbilerden de
boyuna soru sorar. Madrid, Londra,
Roma ve Viyana'ya elçi olarak gjtti-
ğinde bile Jülyet'e olan hayranlığı ek-
silmemiş, artmıştır. 30 yıllık bir dost-
luktan sonra ona şöyle yazar
- Yaşam boyunca, en şerefli şey,
duygulann sürekliliğidir.
Laval ikinci. üçüncü planda kaldığı
zaman bilesesini çıkarmaz. Buna kar-
şılık neşeli ve yergicidir. Bir gün patlı-
can burunlu bir kadından söz ederken
şöyle demiştir.
- Çok dikkat gerekir. Kızdırmaya
gelmez ha! Yoksa burnunu bedenini-
zin bir yanından sokar, öbür yanından
çıkanr."
Bayağı değil sade
Nedir Chateaubriand bir gün onu
bayağıhkla suçlamıştır. Gercekte bi-
zimkisi sade bir insandır. Içtendir, se-
vimlidir. Mirikelâmdır. Ama başkala-
nnın tutkusunu, yan basmasını sezdi
mi aladışappak değişir. Yüzü buruşur.
"Çıksın gelsin, işte meydan" havasına
bürünür. Hiçbir şeyden memnun ol-
mamaya başlar. Yani ciğerine bit dü-
şer.
Mme Rcamier'ye olan aşkı, 1848 yı-
hna, ölümüne dek sürmüştür. Yıllarca
sonra Ünlü Hatun bir dostuna, Le-
man Gölü dolaylannda Coppet'de,
Prusya Prensi ile geçirdiği 15 günün,
Abbaye-aux-Boiş'nın ilk iki yıhnda da
Chateaubriand ile hop oturup hop
kalktığı günlerin, yaşamının en tatlı
günleri olduğunu söyleyecektir.
Bu sevi. 1823 yıhnda Chateaubri-
and'ın Dışişleri Bakaru olduğu sıralar-
da Mme de Castellane ile ilişki kurun-
ca gölgelenirse de bizimkisi son günle-
rini Abbaye-aux-Bois'da Jülyet'in
yani başında geçirir. Hoş, ölümünden
sonra Mme Rcamier de bir yıl ya yaşar
ya yaşamaz.
(î) Hierophantes: Eski Yunan'da Eleusıs
törenlerinin baş rahibi. Eleusis sırlannı bilir.
Konuklara kutsal eşyayı göstermekle görevli-
dır
Yazar ve diplomat Chateaubriand son günlerini Abbaye-aux Bois'da, Madame Recamier'nin yani başmda geçirdi. S Ü R E C E K .
Vergî reformlarının tarihsel gelişımi
VERGI
REFORMLARI
Prof.Dr.SALİHSANVER
büyük gelirleri müterakki nispet üze-
rinden daha ağjr vergilendirmek sos-
yal adaletin bütün icaplannı yerine
getirir.
ergi politikası, ekonomik büyü-
me ve hakça vergileme amaçlannı bir-
! likte gerçekleştirmelidir. Teşvik ted-
birleri önce. kaynak kullanımını (dağı-
lımını) bozar. verginin yansızlığı ilkesi
yok olur; sonra vergi yükü bölüşü-
münde fark yaratır. vergjlemede hak-
ça olma ortadan kalkar, teşvik politi-
kası yan tutar. Bu ülkelerde gelir ve
servel eşitsizliği, fakirlik fazladır. Ar-
tan büyüme hızı. gittikçe kötüleşen
fdkirliğin bahanesi ve çaresi olamaz.
Sadece ekonomik büyüme hızı. tek ba-
şınu Takirlik sorununu makûl bir za-
man süresinde çözemez deniyor.
ren Büyük Millet Meclısı'nde kurulan
karma komisyonun raporundaki mu-
cip sebeplerinde ve tutanak dergisin-
de: Tanzimat-1949 döneminde ülke-
mizde vergilemede tarihsel gelişim,
geniş olarak ele alınmıştır. Bu belgeler-
den alıntılarda bulunarak. gelişmeyi
özetleyeceğim.
1L949 vergi reformumuzun yasala-
rı gcrckçclerinde bu gerekçclen gelişti-
r
elirin doğuşunda alınan vergi-
lerle başhyorum.
'"Vergide sosyal adalet, "vergi karşı-
sında eşitliği" tazammun eder ki. bu da
ancak herkesin gerçek "ödeme iktıdan"
nispctinde vergi vermesiyle gerçekle-
şir. geçim için zaruri olan "en az geliri"
vergi dışı bırakmak"... ailedurumunu
nazan ıtibara almak, emek kazancını
sermave iradındanayırmak \c nıhaycl
konomik sebepler: İleri bir vergi
sistemi "tarafsızlığını" muhafaza ede-
bHen sistemdir. Bu keyfıyet vergi yo-
luyla sosyal politika sahasında mües-
sir olmaya hatta vergiyi bu sahada
müspet bir vasıta olarak kullanmaya
bittabi manı değildir. Verginin taraf-
stzlığı, sosyal ıcaplar dışında. aynı eko-
nomik sahalarda. bazı zümreleri veya
faaliveıleri. diğerlerinin aleyhine ola-
rak rüçhanlı muamelelere tabi tutma-
mak demektir.
M. arife: Vergi hiçbir zanıan iktisa-
dı gelişmeyi yavaşlatan veya durduran
bir ağırlıkta olmamalıdır. Ağır bir tari-
fe vergi mükelleflerinin "vergi muka-
vemetini" artınr. Mükellefler aşın ve
haksız olduğunu hissettikleri bir vergi
karşısında, iktisadi —.i.l.Lnnı muha-
faza edebilmek endişesi ile kanunlann
hudutlan içinde kalarak ve hatta bu
hudutlan aşıp açık vergi kaçakçılığına
baş vurarak. vergiden kaçınma im-
kânlannı ararlar ve çok defa bu im-
kânlan bulurlar. Bu vaziyet ise bir
taraftan "vergi ahlakının" düşmesini
intaç eder. diğer taraftan mali verimin
büyük ölçüde gerilemesine sebebiyet
verir. Aşın derecede yüksek bir tarife
kağn üzerinde kalmaya mahkûm na-
zari bir tarife olmaktan başka bir şey
ifade etmez.
IVLükelleflerin, bazan "vergi hu-
sumetine" kadar varan, "vergi muka-
vemeılen" karşısında, idare, vergi
teşkilatını (bilhassa vergi murakabe
teşkilatını) lüzumundan fazla genişlet-
mek zorunda kalır. Bu da. doğurduğu
fazla masraflar dolayısiyle safi vergi
varidatının azalmasını intaç eder.
V ergi. iktisadi hayatın muhtelif
saha ve safhalanna seyyanen dağıtıl-
mah. yani bu bakımdan ayn ayn mü-
kellef sınıflan, mükellef zümreleri
arasında suni tefriklere yer verilmeme-
lidir. Mükellef sınıflanna göre çok
farklı olan bir vergi yükü. umumi re-
kabet üzerinde yapacağı değişik tesir-
ler dolayısiyle iktisadi ahenk ve nizamı
temelinden sarsacak bir mahiyet alır
ve istemeyerek -belki de bilmeyerek-
bazı faaliyet branşlannın ve nispet şe-
killerinin rüçhanlı bir muameleye tabi
tutulması suretiyle, milli ekonomi ba-
kımından asıl korunması lazım gelen
hakiki müstahsil kuvvetleri ızrar
eder.
"Tanzimattan sonra girişilen ıslahat
hareketlerinde, ticaret sanayi alemini
ilgilendiren bir "temettü yergisi"' ihdas
edilmişti... Meşrutiyetin ilk senelerin-
de esaslı bir vergi reformu harekeü
göze çarpmaktadır. Bu devrede maliye
nezaretinde, ecnebi müşavirlerin de
dahil olduğu halde. bir "Islahat-ı Ma-
liye Komisyonu" teşkil edilmiş. proje-
ler vücuda getirilmiştir. Musakkafat
vergisi projesi bunlardan biridir. Diğer
bir proje de bir taraftan sanat ve tica-
ret vergisini ıslah etmek, diğer taraftan
umumi irat vergisine yaklaşmak mak-
sadıyla vücuda getirilen "İradı menkul
vergisi" projesidir.
StlRECEK
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Talafın Kahvesi
Karmakarışık raflarda bir kitap arıyordum, elime Falih
Rıfkı Atay'ın 'Batış Yıllan' geçti. Şu satırlara rastladım:
"Tanin'e yakın olduğu için tanıdıklarımızla Nuru Osma-
niye'deki İkbal Kıraathanesi'nde toplanırdık" dıyordu. Ma-
hallet kahvesinin kibarcası olduğu için kıraathane derler-
miş. İttihat ve Terakki fırkasının ileri gelenlerinin çoğu ge-
lirtermiş. Kimi sohbet eder, kimi tebeşirli poker oynar, ki-
mi bilardonun ıstakası ile oyalanırmış. Falih Rrfkı bu kah-
ve devamcılan için İttihat ve Terakki ihtilalcileri der.
İkbal'e coğumuz yetişti. 1950 sonrasının Istanbul'a ta-
şınan edebiyatçılarınm da uğrağıydı. Ne zaman gitseniz
Orhan Kemal ve hayranlarından birine rastlardınız. Kapalı
Çarşı'daki antika dükkânına yakın olduğu için şair Edip
Çansever'in sık göründüğü yerdi. Nurer Uğurlu dostumun
'İkbal Kıraathanesi ve Orhan Kemal' diye bir kitabı vardır.
Bir geçmişi ve unutulmaya yakın olan güzel günleri anla-
tır.
Şurasını unutmadan yazayım, Yahya Kemal, Ahmet Ha-
şim, Fecri aticilerden çoğu da burada buluşurlarmış. İk-
bal kahvesi kaç edebiyatçı ve sanatçı kuşağını bağrına
basmış.
Geçende Yerebatan'daki Talat'ın kahvesine uğradım.
Talat'ın kahvesi, bundan 20 yıl önce Günaydın'da çalıştı-
ğımız günlerde başltca eğlenme yerimizdi. Kahve sarma-
şıklar arasında bir güzellikti. Yazlan bütün boş günlerimiz
orada geçmiştir. Günaydıncılar, dergiciler, bir de bizim gibi
Gün gazetesinde çalışanlar boş saatlerini orada doldurur-
lardı. Bahçede içki içilir, sandalyeleri birkaç çeşit masa-
larda kâğrt oynanırdı. Çok demokrat bir niteliği vardı; ya-
zı müdürü ile polis muhabiri aynı masada kâğrt oynariardı.
Rahmetli Tuğrul (Tuna) bu kahveye bir küfür rüzgârı gi-
bi girerdi. Eski bir İstanbullu olduğu, eski İstanbul sokak-
larını çok iyi tanıdığı için küfrün dik âlâsını bilirdi. Bundan
olacak sövmeleri batmazdı.
Talat'ın kahvesi Yerebatan'da bizim gazeteciler dispan-
serinin bulunduğu sokağın başındaydı. Dediğim gibi sar-
maşıklarla dolandığı için buranın kahve olduğunu çok ki-
şi bilmezdi.
Biz, yüz bini aşkın tirajlı Gün gazetesinde üç dört kişi
çalışırdık. Gazeteciliğine hayran kaldtğım Yüksel Baştunç,
nepimizden yararlanmanm ustasıydı. Sabah erken gelir,
öğle sonrası işleri bitirirdik. Bir gazeteyi birkaç çalışan vfe
arşiv artıkları ile ucuza mal etmek ancak Haldun Simavi
ustalığı ile olurdu. Bir de Yüksel Baştunç gibi bir kotaran
gerekliydi.
Tuğrul, gazeteden arayanlara Talat'ın kahvesinde de-
dirtmezdi de Talat Efendi Kütüphanesi'nde dedirtirdi. Böy-
le söylenmesini yaşına başına daha uygun bulurdu.
Rahmetli Tuğrul, çok eski bir gazeteciydi. İstanbul'un
az para veren akşam gazetelerinde çalıştıktan sonra, Ga-
latasaray Lisesi'nden bir arkadaşının arka çıkmasıyla Ana-
dolu Ajansı'na girmiştı. Okul arkadaşı 1950 demokratla-
rındandı, bakan olmuştu.
Birkaç yabancı dil bilen Tuğrul Tuna, ajansta boş dur-
rrtamış, ağır ağır yükselmiş, dış haberier müdüriüğüne de-
ğin çıkmıştı. Emekli olup Istanbul'a geldikten sonra, boş
durmamış silbaştan gazeteciliği gene sürdürmüştü. On
parmağında on beceri vardı. Roman yazar, çeviri yapar,
bir haberi can alacak yerinden yakalayıp alt satırdan mah-
sete çıkanrdı.
Çoktandır uğramadığım Talat'ın kahvesine o gün beni
Doğan Katırcıoğlu götürdü. Talat'ı, biraz göbek salmış, al-
kolden biraz yüzü kızarmış, belki biraz yaşlanmış buldum.
Belki de bana öyle gelmişti. Kahvede gene genç gazete-
ciler vardı. Sorduklarım için, "İki Telli'ye gittiler", dediler.
Buraya gelen eski solculardan söz ettik. Asım Akşar, Şevki
Akşit, Enver Gökçe, Yetfe İhsan.. Daha kimler? Eskileri an-
dığımızda canlanmıyoıiar. Bir fotoğraf çektirmişiz 12 kişi
var. Bunlardan kaçı sağ, kaçı ölmüş! Bu fotoğraf, o yıllar-
da, polisin eline geçseydi değeri nasıl olurdu!..
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Bir ülkedeki her
çeşit arazi ve mülkle-
rin yerinin, alanının,
smırlannın ve değer-
lerinin devlet eliyle
saptanıp plana bağ-
lanması işi. 2/ Ku-
maş üzerine yapılan
bir tür işleme... Gü-
ney Amerika'nın çöl
bölgelerinde yaşayan
ve Patagon>Ti tavşa-
nı da denilen kemiri-
ci hayvan. 3/ Bir se-
sin yarım ton incel-
tileceğini gösteren
nota işareti. 4/ Bir hayvan... Bir Af-
rika ülkesi olan Nijer'in başkenti. 5/
Evleri kuşatan üstü kapalı ve camlı
teras. 6/ Bir duvar içinde bırakılan
oyun bölüm. 7/ Derinliğine, enine
boyuna. 8/ "Zinhar eline vir-
me o kâfirin / Zira görunce suretini
putperest olur" (Baki)... Iskambilde
bir kâğıt. 9/ Binek hayvanlarının sır-
tındaki oturmahk... Himalayalar'da
yaşadığına inanılan "Kar Adamı'na
verilen ad.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tıp öğreniminde üzerinde ça-
lışılan ölü insan ya da hayvan vücudu. 2/ Yerinde duramayan
kimse... Demiryolu. 3/ Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer...
Bir hükümdara vergi veren halk. 4/ Boğa güreşi yapılan alan...
Sazın en ince ses veren teli. 5/ Çok karanlık ve sıkıntıh yer. 6/
Yerli malı simgeleven harfler... Şöhret... Doğu Anadolu'da kul-
lanılan bir tür küçük zurna. 7/ Şeytani sözcüğünün karşıü. 8/
Müstahkem yer... İpliklerin boyanmak istenmeyen bölümleri-
nin ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuyla sanlarak bo-
yaya batınlması yoluyla uygulanan bir tur boyama tekniği. 9/
ıçkiye çok düşkün olan... Bir nota.
İZMtR DÖRDÜNCÜ İCRA
IVfÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
KIYMET TAKDtR TUTANAĞININ
tLANEN TEBLtĞİDtR
1991/1817
Alacaklı Timuçin Turan vekili Av. Ayşegül özerdem'e borçlu Er-
dal Uçar hakkında yapılan icra takibindc;
Torbalı tcra Müdürlüğü'nün 1991/129 talimat sayüı dosyasında
yapılan kıymet takdir tutanağının ilanen tebligine karar verilmekle,
Torbalı ilçesi, Ertuğrul Mahallesi'nde kain ve tapu sicilinin S37 sa-
hife, 95 ada, 139 parsel sayısında kayıtlı 247 m1
, 1/3 his&esi Erdal
Uçar'a, 1/3 hissesi Necip Ozcan Uçar'a, 1/3 hissesi Mahir Uçar'a
ait avlulu dubleks kâgir eve arsa ve bina bedeli ile birlikte toplam:
241.750.000.- TL takdir edilmiş olup,
Kanuni sOreye (10) gün ilavesiyle yapılan kıymet takdirine dair bir
itirazınız var ise işbu ilanın gazetede nejir tarihinden itibaren (17) gün
içerisinde tCRA TETKtK MERCİ! HAKİMLtĞl'NE itiraz etmeniz,
itiraz etmediğiniz takdird: edilen kıymetin bu miktar üzerinden ke-
sinleşeceği ve satılarak paraya çevrileceği ilan ve ihtar olunur.
09.10.1992
Basın: 34809