26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 PAZAR YAZILARI 5 OCAK 1992 DU ŞIŞLERI BÜKTENİ NAZLI ERAY Faust ile Bir Sohbet Çok sevgili okurlanm, sütunuma bugün erken geldim, birtakım hazırlıklar yapıyorum. Biraz heyecanlıyım doğ- rusu. Sekreterim eve telefon ettı; beklemedığım bır konu- ğum var bugün: Doktoc Faust. Hani şu ebedi gençliği ya- kalayabilmek için ruhunu şeytana satan; şeytanla bir mu- kavele imzalayan Doktor Faust. Beklemiyordum kendisi- ni; birazdan gelir, ona soracağım soruları hazırlıyorum ka- famda. Şimdı ne kadar çok konu konuşulabilir Doktor Fa- ust ile. Ebedi gençliğin tadı... Şeytanla imzaladığı sözleş- menin edebiyat tarihinde "gizli" kalmış bölümlerini 8orabilirim ona. Sonra ne bileyim, günümüzden; plastik cerrahiden konuşabiliriz biraz. Hücre transplantasyonla- nndan... Gençlık aşılarından... Konuğum ilginç, konular zengin. Sekreterim, "Doktor Faust geldiler, efendim" dedi. Ayağa kalktım, Doktor Faust sütunuma girdi. Allah Al- lah, Faust çökmüş yahu! Üstünde fare grisi eski bir kru- vaze takım, boynunda ip gibi ince bir kravat, gömlek ya- kası hafif kirli, avurtları çökmüş; pabuçları eski yüzlü... Umduğum gibi değil. Tuhafıma gitti. "Buyurun Doktor Faust, hoşgeldiniz." "Hoşbulduk efendim." "Şöyle rahat oturun. Size soracağım pek çok ilginç soru var kafamda... Yakaladığınız ebedi gençlik. İzin verirse-' niz şeytanla yaptığınız mukavele; tüm bunları bu sütun- da rahatlıkla konuşabiliriz." Doktor Faust hafifçe öksürdü: "Bir yanltşlık olmasın efendim" dedi. "Adım Fahrettin. Arkadaşlar Doktor Faust deıier bana. Ama 'ebedi gençlik' olayını pek anlayamadım." "Fahrettin Bey, siz Doktor Faust olarak ebedi gençlik uğruna ruhunuzu şeytana sattınız ya efendim." Fahrettin Bey güldü. "Aman efendim, bende 'ebedi gençliği' yakalamış bir hal var mı? Yaş kırk. Ama çöktüm, on yıl önce. Ağzımda sağlam diş yok" dedi. "Allah Allah, Fahrettin Bey; acaba şeytanla yaptığınız mukavelede açık noktalar mı kaldı? Yoksa dosya Yargı- tay'da mı takıldı? Biliyorsunuz; siz mesela şeytanı mah- kemeye veriyorsunuz -hani tam gençliği' sağlamadı diye- dosya Yargıtay'da takılır... Yıllarca kalır. Allah muhafaza, yaşlanırsınız. Dosya _ _ _ » _ _ _ _ _ _ _ . ^ _ _ _ ^ — . gelene kadar insan yaşlanır çöker. Fah- rettin Beyciğım, ömür bile vefa et- mez. Yaa, işler böy- le. Biliyorsunuzdur. Avukatınız iyi mi?" "Aman Efendim" dedi Fahrettin Bey. "Sizin söyledikleri- nizin hepsi doğru. 'Can çıkar, dosya _ _ _ _ ^ _ _ _ _ _ ^ _ _ _ _ çıkmaz'. Bilmez oJur ~~~"~^~"""~~~~^^~~~^~^~ muyum, biliyorum. Yalnız bir yanılma var bizim konumuz- da. Ben sizi aydınlatayım. Efendim, evet ben Doktor Fa- ust'um; yanı Tapu Kadastro'dan Fahrettin, namı diğer - memurum yani." "Yaa, demek memursunuz, Doktor Faust." "Evet. Memurum efendim. Gençlik peşinde de deği- llm. Yasamla boğuşuyorum, anlarsınız..." "Anlıyorum efendim. Ama bu 'Doktor Faust' olayı ne- reden giriyor otayın içine, tam kavrayamadım. Okuıiarın da aklı karışmış olmalı. Biz ruhunu şeytana satmış olan 'Doktor Faust'u bekliyorduk..." "Efendim" dedi Fahrettin Bey. "Ben de ruhumu sattım. Onun için adım Doktor Faust. Bir sahtekâr değitim. Ru- humu gerçekten sattım." "Demek sattınız? Şeytana mı sattınız ruhunuzu?" "Hayır efendim. İşte burası ince noktası işin. Ben ru- humu bizim bakkala sattım. Köşedeki bakkala..." Şaşırmıştım. Evet. Adam Doktor Faust. Hem de çok güncel bir Fa- ust. Yahu müthiş bir olay yakaladık gene, sevgili okurla- nm! Karşımda oturan memur Fahrettin Bey ruhunu köşe başındaki bakkala satmış! "Fahrettin Bey-Sayın Faust. Söyleyin bana, bakkala ru- hunuzu ne karşılığında sattınız? Söyledığiniz şey çok il- ginç. Ne karşılığında yani?" "Efendim 'enflasyona' karşı sattım ruhumu bakkala." "Ne diyorsunuz?" "Yani artık enflasyon beni etkilemiyor. Tüm alışverişle- rimi 1960'h yılların fiyatlarından yapıyorum. Zam yok, enf- lasyon yok. Ama karşılığında ruhumu bakkala sattım iş- te!" "Mukavele filan?" "Yaptık. Karşılıklı kanımızla imzaladık." "Müthiş doğrusu. Bakkal dükkânının adım sorabilir mi- yim?" "Tabii. İlkin bakkaldı, şimdi süpermarket oldu. MEFİS- TO MARKET' Hayretler içinde onu dinliyordum. "Şimdi ruhunuz bakkala ait. öyle mi?" "öyle. Ama karşılığında geçim sıkıntısı, enflasyondan etkilenme, zam furyası içinde boğulmak yok." "Kaç yıllık mukavele?" "Türk vatandaşıyım. Gerçekçi olalım. Toptan sattım, kurtuldum." Bir an düşündüm. "İyi yapmışsın ağabey" dedim. "vallahi iyi yapmışsın. Ruhun sende kalsaydı tuz ruhuna dönerdi şimdiye kadar. Yaşamana bak. Yerden goğe haklısm. Seni Doktor Faust olarak selamlıyorum!" ... Memur ruhunu satmış. İyi yapmış. Turşusunu mu ku- racaktı? Belki ben de... Ne bileyim? Şaşırmıştım. Evet. Adam Doktor Faust. Hem de çok güncel bir Faust. Yahu müthiş bir olay yakaladık gene, sevgili okurlanm! Karşımda oturan memur Fahrettin Bey ruhunu köşe başındaki bakkala satmış! İLAN ABANA SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1991/38 'Davacılar Cemal ve Fatma Gökgöz tarafından davalı Orhan Yu- varlak aleyhıne mahkememizde açılan men'i müdahale davasının ya- pılan duruşması sırasında verilen ara karar geregince: Davalı Orhan Yuvarlak'ın bütün aramalara rağmen tebligata ya- rar adresinin bulunup dava dilekçesi ve duruşma gunu kendisine tebliğ edilemediğinden davalıya ilanen teblığe karar venlmiştir. Davacılar tarafından davalı aleyhine 8.7.1991 tarihlı dava dilek- çesi ile men'i müdahale davası açıldığı, Abana llçesi Bağlık Mahal- lesi hudutlan içinde vaki sebze bahçesi ile ilgili men'i müdahale davasının dum$masının 31.1.1992 günü saat 09.00'da mahkemede hazır bulunması, gelmediği ve kendini bir vekille temsıl ettirmediği takdirde dava basit usule tabi olduğundan HUMK'nun 309. madde- si gereğince gıyabında karar venleceğı ve iş bu ılanın tebliğ yerine kaim olacağı ilanen duyurulur. 18.10.1991 Basın: 45000 New Itbrk'tun IRA'yı desteklemeyen vatan hainiEski IRA militanı, köşe yazarı Joe Doherty IRA'nın bombalı eylemini protesto edince Amerikan İrlandalıları ikiye ayrıldı. Doherty'nin gazeteden aynlmasına karşı çıkanlar bu tutumu 'siyasi rezalet' olarak nitelendirdiler. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK — Amerika'da yaşayan lrlandalılar yıllardır IRA'nın (trlanda Cumhuriyet- çi Ordus) askeri kanadının ma- li destekçisidir. Son derece ra- dikaJ bir topluluk olan Ameri- kan lrlandalılan, yeşil yoncalı barlarda sabah akşam IRA ve bağımsrzhk hareketinin duru- munu ateşli ateşli tartışır durur- lar. Çoğunluğu 70 yaşın üzerin- deki bu ateşli tartışmacılar sık sık "yasadışı yollardan IRA'ya gflah yofeunak" şüphesiyle göz- altına alınır, sorgulamrlar. Ama sırlar topluluk dışına taşınmaz, ulusal karakterleri olan inatçı- lığı değişmez bir ısrarla kuşak- tan kuşağa sergileyen Irlandalı- lar sorgulannda ser vermezler. ölenler şarkıyla uğurlanır, tö- rende yasak olmasına rağmen tabudun ardında gizli gizli vis- kiler yudumlarur. IRA'nın son bombalamasın- dan sonra Amerikan lrlandah- lan milli karakterlerinin simge- si olan "trlanda Halkı" gazete- sinin bir köşe yazan nedeniyle ikiye bölündüler. Joe Doherty, 36 yaşında, eski bir IRA milita- m. Bugün Amerikan trlandalı- lanmn "kahramanı" durumda- ki Doherty, bir Ingiliz koman- doyu ölaurmek nedeniyle hap- se mahkûm edildikten sonra tr- landa cezaevinden kaçmış. Amerika'ya gelince yeniden tu- tuklanan Doherthy şimdi Ame- rikan cezaevlerinde sekiz yıllık mahkûmiyetini tamamlamaya calışıyor. Bu sırada da "trlan- da Halkı" gazetesinde köşe ya- zarlığını sürdürüyordu. IRA'mn bir hastane yakınla- nna bomba yerleştirmesini kö- şesinde eleştiren Doherty, yazı- sımn yayunlanmasından sonra gazeteden aüldı. Doherty'nin gazeteden atüması özellikle Nevv York ve Boston çevresinde yo- ğunlaşan trlandalı Amerikahlar arasında büyük bir tartışma ge- tirdi. Doherty'nin gazeteden atılmasına karşı çıkanlar bu tu- tumu "siyasi rezalet" olarak ni- telendirdiler. Doherty'nin biı kahraman, bir özgürlük sembo- lu olduğunu söyleyenler gazete- den atılarak "susturukJugunu" öne sürdüler. "trlanda Halkı" gazetesinin genel yayın müdürü, Doherthy'nin işten atılması ko- nusundaki soruları cevaplama- dı. Nevv York'ta birçok Irlanda ban "Doherty'i bemen serbesl bıralun" yazılı pankartlar astı- lar. Üçuncu cadde ile 55. soka- ğın köşesindeki Clarke's adlı Ir- landa barının banneni, "Tabii Doherty eskisi gibi bir radikal degil artık, ama Irlanda Halkı- nı yayımlayaoJar da sansürc karşı olduklannı öne siiren id- diaklard&n oluşuyor. Öyleyse bu ne biçim bir tutum? Sansü- re karşı olup, bizzat sansur uy- gulayan bu adamlardan ne beklenebilir" diye söyleniyor. Şu an halen Lewisburg ceza- evinde bulunan Doherty'nin kö- şesini kaybetmesine son derece sinirlendiği bildiriliyor. Irlanda- lılar kahramanın, IRA'nın bombalamalanna tümüyle karşı olmadığı, hatta özel "bedefler" dahı düşundüğılnü belirtiyorlar. Ancak Doherty'nin gazeteci so- nımluluğunu kullanarak bu he- defleri hiçbir zaman yazılannda kullanmadığjnı kaydediyorlar. Arkadaşlanna göre Doherty, IRA ıçın "haidı bomba hedefte- ri" diye duşünduğu noktalara yaalarında yer vermedi çunku, "Halla için keodismdeıı çok da- ha öoemli bir şeyi temsil edryor- dn." Doherty, IRA'mn hastaneye yakın bir hedefı bombalaması- nı eleştirdiği yazısında, "Musg- rave askeri üssu civannda sür- dürülen IRA operasyoolan avfl halka ve hastane persooenoe yö- •elik çok ciddi bfc teUike taşı- makUdır. Hedefimizu siddet gösterisi olmadığiBi, siyasi bir çözüm okduğunu unutmamalı- yu, e|er şiddet pesimleysek o zaman biliuaeyen bir geiecefe adım atıyoruz demektir" ifade- sini kullandı. Gazete, Doherty'nin bu yazı- sını yayımlarken gazetenin ya- yın yönetmeliğinin, "Bn k^e- de yanlanlar gazetemizin yayın poiiiikasuu yansıtmanuktadır. Kanunızca IRA'nın Musgravc issöne yapbgı eyiem ariliere yöMİik bir eylem defiidi, tü- miiyie bir askeri hedef yöMÜk- ti" notu da yayımlandı. Gaze- tenin ertesi haftaki sayısında Doherty'nin köşesi yerine "fel- sefi göriış aynlıklanmız nede- niyle Josepta Doherty bundan böyle trianda Halkı gazetesin- deki köşeskıe son vermektedir" notu yer aldı. Paris'ten Sallanır, ama batmazParis'in soyluluk arması, üçgeni pupa yelken bir Latin teknesidir. Bu zarif teknenin altında, "Fluctuat nec mergitur" yazar."Sallanır,batmaz!' MİNE G. SAULNIER PARİS — Paris'in simgesi siz- ce ne olabihr? Birçoğumuzun gözunde Eyfel Kulesi'nin can- landığıru görür gibiyim. Oysa değil. Bir Latin yelkenlisidir Pa- ris'in simgesi. Londra'nın, Ro- ma'nın soyluluk Lşaretleri nedir bilmiyorum. Ama Berlin, bir "•yı" ile temsil edilir. Madrid de öyle. Ispanyollann düş gücü bi- raz daha genis olmalı ki Mad- rid'in "ayısı" bir kızılcık agacı- nın kırmızı meyvelerine doğru iki ayağı üstunde ayağa kalkmış durumda resmedilir. Paris'in soyluluk arması ise üçgeni pupa yelken bir Latin teknesidir. Bu zarif teknenin al- tında, "Fluchıst nec mergitur' Hitterin "Dıuyanın en guzd kenti" diye Unımladıgı Paris de butun buyuk başkenüer gibi su yolu üstüe knralmastur: Seine Nefari. yazar: "Sallanır, ama batmaz..." Atina'dan Yunanlılar 1992'den umutsuz1992'de şubat ayı 29çektiği için Yunanlılar bu yılı uğursuz sayıyor. Bu nedenle evlenecek çiftlerin çoğu, 92'yi beklemeden 91'in son günlerine kadar kilise ve belediye salonlarına koşarak ilişkilerine resmilik kazandırdılar. STELYO BERBERAKİS ATtNA — "Galhıp International" ad- lı bir şirketin 45 ülke arasında yaptığı na- bız yoklamasına göre Yunanlılar, 1992 yılından pek umutlu değil. Bu konuda- ki soruları yanıtlayanlarm yuzde 48'i "kötümser", ylizde 23'ü "iyimser" çık- tı. Yunan ekonomisinin geçirmekte ol- duğu krizi atlatmak için alınan ve alına- cak önlemler olsun; Balkanlar'daki ge- lişmeler olsun Yunan halkmın büyük bir bölümünü etkisi altına almış bulunuyor. İşin bir de batıl inancı" var. 1992'de şu- bat ayı **29çektigi" için Yunanlılar bu yılı "Bgursaz" sayıyor. Bu nedenle evle- necek çiftlerin çoğu, 1992 yüıru bekle- meden 1991 yıhnın son günlerine kadar kilise ve belediye salonlarına koşarak iliş- kilerine resmilik kazandırdılar. Buna karşm Yunanlılar 31 aralık ge- cesi geleneksel yılbaşı çöreğini aile ara- smda kestikten sonra yollara döküldü- ler. Bu yollann çoğu aile dostlannın ka- pısına; geri kalanlar ise eğlence yerleri- ne ve kumarhane salonlarına çıkıyordu. Atina caddeferindeki trafık, gece yansın- dan hemen sonra ve 1992 yıhnın ilk gü- nünün sabah saatlerine kadar aynı an- da yağan kar kadar oldukça yoğundu. Yunanlılar yılbaşı gecesı genel olarak ku- mar oynamayı âdet haline getirmiş bir halk. Öyle ki kumara her zaman karşı çıkan kilise bile yılbaşı gecesi kumar oy- namaya "izm" veriyor. Bu, yeni yüın ge- tireceği "taBhi" simgeliyor. Bu çerceve- de milyarlarca drahmi, kumara düşkün Yunanlılar arasında el değiştiriyor. Ati- na'nın Monta Parnes dağındaki tek res- mi kumarhanede bır Yunan kökenli Su- riyeli işadamı rulette 54 milyon drahmi (1 milyar 750 milyon lira) kazanarak bu yılın rekorunu kırdı. Kalamatalı bir pey- nirci ise milli piyangonun yılbaşı çekiü- şinde 400 milyon drahmi (10 milyar li- ra) kazandı. Yunanistan'ın özel TV istasyonlann- dan biri olan ANTENNA Atina'nın en lüks oteli Intercontinental'de bu yılba- şında büyük bir parti duzenledi. Bu par- tide 1960'h yılların unJulerinden Neil Sa- daka şarkı söyledi. Yaş ortalaması 50 olan müşteriler, partiye giriş üCTeti ola- rak Yunan standartlarına göre oldukça "pahah" olarak kabul edilen 50 bin drahmi (1.5 milyon lira) ödediler. Aynı anda Atina'nın Omonia Meydanı'nda bir dram yaşamyordu. Intercontinental'in "ball room" salo- nunda smokmli beylerle şık hanıralar ça- ça-ça, rock and roll, twist gibi danslara kendikrini kaptınrken, Omonia Meyda- nı'nda konutsuz, aç ve acı soğuktan do- nan insanlar, Atina Belediye Başkanı Andonis Iritsis'in dağıttığı içi yiyecek ve sigara dolu olan 5 bin kadar torbayı kap- maya çalışıyordu. Bu insanlar Arnavut- luk, Polonya gibi ülkelerden göç eden- ler, mülteci Kürtler ve "yerin alünda" ya- şayan "closart'Mardan oluşuyordu. "Egsatrikiiti" ile tanınan Atina Belediye Başkanı Tritsis, havai fışek ve Belediye Bandosu'nun eşliğinde yılbaşını bu in- sanlarla geçirmeyi yeğledi. Köln 9 den Tarihten kalan bir fotoğrafKentin neresinde bulunursanız bulunun, gökyüzüne tırmanan katedrali nişanladınız mı, merkeze ulaşırsınız. OSMAN tKİZ KÖLN — Bir kenti tanımak, o kente kişilik kazandıran özel- likleri bir bir tanımaktan geç- mez mi? Ve bir kent ne kadar tarihsel zenginliğe sahipse, bel- leklerde o ölçüde izler bırakacak güce sahip değil midir? İki bin yıllık Köln kenti de eş- siz gotik katedraliyle tarihten kalan bir resimdir. Bin yıllık emeğin ürtlnü katedral, şehrin merkezinden bir mimarhk şahe- seri olan yükselirken modern gökdelenlere tepeden bakmak- ta ve âdeta "Siz gidicisiniz, ben kabcıyım" demektedir. Devasa yapıt estetiğin görkemidir. Kentin neresinde bulunursa- nız bulunun, gökyüzüne tırma- nan katedrali nişanladıruz mı, merkeze ulaşu-sınız. Köln'ü ta- mmaya da önce katedralde ta- rihle kucaklaşarak başlamab. Daha sonra da çevresine uzanıp bugünü yasamalı. Asbnda bir kentle tamşma- mn, kaynaşmamn, orada süre- giden yaşamla bütünleşebilme- nin yolu, yöntemi bir kadım keşfetmenin, dünyasına girebil- menin yolundan, yönteminden farklı mıdır? Adım adım çekim- li köşeleri tanımak, duyarlı nok- talarda gezinmek, havasım, ko- kusunu duymaktan geçmez mi bir kenti de, bir kadını da keş- fetmenin yolu? Paris, Londra, Berlin, Roma gibi büyükler arasında Köln mütevazı bir kenttir; zorlama- yan, ahbaphğa yatkın havası da hemen sezinlenir. Adım, dünya- ya bahşettiği kolonyadan alan Köln (Cologne) sayılan giderek artan sanat galerileriyle bugün Paris ile yarışmaya, New York'a meydan okumaya baş- lamıştır. Katedral ile Ren arasında ka- lan Wallraff Resim Muzesi mut- laka gezilmelidir. Kentler, kadınlar gibidir. On- lan tanımak için girintisinde çı- kıntKinda adım adım gezinmek, ruhlanna nüfuz etmek gerekir. Bazı kentler kendini kolay ele vermeyen kadınlar gibi güç keş- fedilir; ama Köln, bu bazılann- dan biri değildir. Boğaz'dan yumusacık akıp giden birasıyla, üç yuz yıldır ke- penklerini indirmeden hizmet veren zarif meyhaneleriyle dü- nün soylu sınıfından bugünün entellerine miras kalan kişilikli barlarıyla, 604 yıllık üniversite- siyle, müzeleriyle, galerileriyle, konser saJonlanyla, tramvayla- nyla Köln, zenginliğini cömert- çe sunan uygar ve zarif bir kent- tir. Kölnlüler de bu zarif kentle kaynaşmış, sakin, duyarlı, uy- gar ve konuksever insanlardır. Kentler, kadınlar gibidir; yü- zeylerinde adım adım dolaşıp onları keşfetmek gerekir. Yeni bir kent, belki yeni bir aşk da demektir... Bin yıllık emeğin üriinn katedral, modern gökdelenlere tepeden bakıyor. Duşmez kalkmaz bir Paris. Kolay mı batırmak? Nazi Al- man ordularımn bile eli varma- mış. Ikinci Dünya Savaşı'na ait sinema belgesellerinden birinde, Sayın Adolf Hitler'in Trocade- ro Alam'ndan Eyfel Kulesi'ne doğru, yanmda afilli komutan- larıyla birlikte bir yüruyüşü var ki görulmeye değer. Adamın yü- zünde, o gün, Trocadero merdi- venlerini şaklatırken çizmeleri, "Paris'i fetbettim, dönya b a u ait" gururu öylesine belli ki... Ama ne olmuşsa olmuş, Eyfel Kulesi'ne tırmanmak üzere yo- la çıkan Hitler'in Paris'e tepeden bakmak isteğı gerçekleşmemiş. Eyfel'in antenlerinden sorumlu Fransız radyoculan, allem et- mişler, kallem etmişler, merdi- venleri sökmüşler, asansöru bozmuşlar, çıkarmamışlar adamcağızı yukan. Paris'e tepe- den bakamayan Hitler de so- nunda göze gelmiş, geldiği gibi gitmiş "dunyanın en güzel kentT diye lanımladığı Paris'teh ordulanyla birlikte. Peki ama Paris'in simgesi ni- ye Latin yelkenlisi? Kimi grossop modo büyük- lerle uğraşır bu dunyada, kimi- si aynntılan eşeler. Ben minik aynntılan severim. Kimsenin bakmadığı, bakıp da görmedi- ği güzellikleri ve bazen de çir- kinlikleri... Paris, bütün büyük başkent- ler gibi su yolu üstüne kurul- muştur: Seine Nehri. Romaular tarafından "Lntece" adıyla tari- he gecen kentin tüm ulaşımı ve ticareti, Seine Nehri yoluyla ya- pılınmş. Bitmek bilmeyen savaş- lar süresince, nehrin ortasında- ki "Cite" adasına sığınan ve "Parisii" denilen Lutece halkı- nın kara ile yaşamsal bir bağıy- mış Seine Nehri yelkenlileri. Ve bir Latin yelkenlisinin za- rif imgesi, ilk kez 1210 yıhnda Paris'in arması olarak dövül- müş, başkent ile bütünleşmiş. 1852 yıhnda, kentin şimdiki mi- marisini borçlu olduğu ünlü vali Bvon Haussmann, söz konusu armayı değişmeyecek bir sembol olarak Paris tarihine geçirmiş.. Paris Belediye Sarayı'mn U- rihi de ilginç. Bugün Hotel de Ville adıru taşıyan ve sarayı çev- releyen alan, ortaçağda "Grev Alaiu" diye bilinirmiş. Hatta 1830 yılına dek, bu adı koru- mus. "Greve", Fransızcada çakıl taşı, kum anlamına da geliyor. Seine Nehri'ne doğru tatlı bir meyille inen kumluk bir alan ya- ni. Paris'in en civcivli nhtımila- nndan biri olan "Greve" Alanı. 14. yuzyıldan başlayarak işsizle- rin bir araya toplandığı, ayak- landığı, gösteri yaptığı yer özel- liğini kazandığından, bizim bil- diğimiz "Grev" sözcüğüne ana- hk etmiş. Çağdas belediye kunı- mu olarak Paris'in ilk örgütü, kente yelkenli simgesini veren su yolu tüccarlanna dayanıyor. O zamanlar, 'Heaei DMder EvT diye anılirmış belediye sarayı. Fransız devrimcileri, 1787 yıün- da bugünkü Fransız bayragmı oluşturan renklerin ihtilal işare- tini, yani mavi, kırmızı, beyaz kokart, 16. Louis'ye belediye sa- rayında takmışlar zorla. 1944 yıhnda ise General de Gaulle, Paris'in kurtuluşunu kutlayan geçit törenini belediye sarayında noktalamış. 1874 ile 1882 yılları arasında bugünkü mimarisine kavuşan sarayın içinde, başkent Paris'te doğan 108 ünlünün heykeli var. Ya bizim neyimiz var? Istan- bul, Paris'ten daha eski, dünya- tarihinin en ilginç, en görkemli sayfalanna sahip değil mi? Ne- dir tstanbul'un simgesi? Beledi- ye*nin minareli damgası mı, yok- sa Istanbul Festivali'nin lalesi mi? Hangisinin ağırlığı var? Geçmışi geleceğe bağlamak kolay değil. Ama koparmak daha da zor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle