Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/8 PAZAR YAZILARI 5 OCAK 1992
DU ŞIŞLERI
BÜKTENİ
NAZLI ERAY
Faust ile Bir Sohbet
Çok sevgili okurlanm, sütunuma bugün erken geldim,
birtakım hazırlıklar yapıyorum. Biraz heyecanlıyım doğ-
rusu. Sekreterim eve telefon ettı; beklemedığım bır konu-
ğum var bugün: Doktoc Faust. Hani şu ebedi gençliği ya-
kalayabilmek için ruhunu şeytana satan; şeytanla bir mu-
kavele imzalayan Doktor Faust. Beklemiyordum kendisi-
ni; birazdan gelir, ona soracağım soruları hazırlıyorum ka-
famda. Şimdı ne kadar çok konu konuşulabilir Doktor Fa-
ust ile. Ebedi gençliğin tadı... Şeytanla imzaladığı sözleş-
menin edebiyat tarihinde "gizli" kalmış bölümlerini
8orabilirim ona. Sonra ne bileyim, günümüzden; plastik
cerrahiden konuşabiliriz biraz. Hücre transplantasyonla-
nndan... Gençlık aşılarından... Konuğum ilginç, konular
zengin.
Sekreterim, "Doktor Faust geldiler, efendim" dedi.
Ayağa kalktım, Doktor Faust sütunuma girdi. Allah Al-
lah, Faust çökmüş yahu! Üstünde fare grisi eski bir kru-
vaze takım, boynunda ip gibi ince bir kravat, gömlek ya-
kası hafif kirli, avurtları çökmüş; pabuçları eski yüzlü...
Umduğum gibi değil. Tuhafıma gitti.
"Buyurun Doktor Faust, hoşgeldiniz."
"Hoşbulduk efendim."
"Şöyle rahat oturun. Size soracağım pek çok ilginç soru
var kafamda... Yakaladığınız ebedi gençlik. İzin verirse-'
niz şeytanla yaptığınız mukavele; tüm bunları bu sütun-
da rahatlıkla konuşabiliriz."
Doktor Faust hafifçe öksürdü:
"Bir yanltşlık olmasın efendim" dedi. "Adım Fahrettin.
Arkadaşlar Doktor Faust deıier bana. Ama 'ebedi gençlik'
olayını pek anlayamadım."
"Fahrettin Bey, siz Doktor Faust olarak ebedi gençlik
uğruna ruhunuzu şeytana sattınız ya efendim."
Fahrettin Bey güldü.
"Aman efendim, bende 'ebedi gençliği' yakalamış bir
hal var mı? Yaş kırk. Ama çöktüm, on yıl önce. Ağzımda
sağlam diş yok" dedi.
"Allah Allah, Fahrettin Bey; acaba şeytanla yaptığınız
mukavelede açık noktalar mı kaldı? Yoksa dosya Yargı-
tay'da mı takıldı? Biliyorsunuz; siz mesela şeytanı mah-
kemeye veriyorsunuz -hani tam gençliği' sağlamadı diye-
dosya Yargıtay'da takılır... Yıllarca kalır. Allah muhafaza,
yaşlanırsınız. Dosya _ _ _ » _ _ _ _ _ _ _ . ^ _ _ _ ^ — .
gelene kadar insan
yaşlanır çöker. Fah-
rettin Beyciğım,
ömür bile vefa et-
mez. Yaa, işler böy-
le. Biliyorsunuzdur.
Avukatınız iyi mi?"
"Aman Efendim"
dedi Fahrettin Bey.
"Sizin söyledikleri-
nizin hepsi doğru.
'Can çıkar, dosya _ _ _ _ ^ _ _ _ _ _ ^ _ _ _ _
çıkmaz'. Bilmez oJur ~~~"~^~"""~~~~^^~~~^~^~
muyum, biliyorum. Yalnız bir yanılma var bizim konumuz-
da. Ben sizi aydınlatayım. Efendim, evet ben Doktor Fa-
ust'um; yanı Tapu Kadastro'dan Fahrettin, namı diğer -
memurum yani."
"Yaa, demek memursunuz, Doktor Faust."
"Evet. Memurum efendim. Gençlik peşinde de deği-
llm. Yasamla boğuşuyorum, anlarsınız..."
"Anlıyorum efendim. Ama bu 'Doktor Faust' olayı ne-
reden giriyor otayın içine, tam kavrayamadım. Okuıiarın
da aklı karışmış olmalı. Biz ruhunu şeytana satmış olan
'Doktor Faust'u bekliyorduk..."
"Efendim" dedi Fahrettin Bey. "Ben de ruhumu sattım.
Onun için adım Doktor Faust. Bir sahtekâr değitim. Ru-
humu gerçekten sattım."
"Demek sattınız? Şeytana mı sattınız ruhunuzu?"
"Hayır efendim. İşte burası ince noktası işin. Ben ru-
humu bizim bakkala sattım. Köşedeki bakkala..."
Şaşırmıştım.
Evet. Adam Doktor Faust. Hem de çok güncel bir Fa-
ust. Yahu müthiş bir olay yakaladık gene, sevgili okurla-
nm! Karşımda oturan memur Fahrettin Bey ruhunu köşe
başındaki bakkala satmış!
"Fahrettin Bey-Sayın Faust. Söyleyin bana, bakkala ru-
hunuzu ne karşılığında sattınız? Söyledığiniz şey çok il-
ginç. Ne karşılığında yani?"
"Efendim 'enflasyona' karşı sattım ruhumu bakkala."
"Ne diyorsunuz?"
"Yani artık enflasyon beni etkilemiyor. Tüm alışverişle-
rimi 1960'h yılların fiyatlarından yapıyorum. Zam yok, enf-
lasyon yok. Ama karşılığında ruhumu bakkala sattım iş-
te!"
"Mukavele filan?"
"Yaptık. Karşılıklı kanımızla imzaladık."
"Müthiş doğrusu. Bakkal dükkânının adım sorabilir mi-
yim?"
"Tabii. İlkin bakkaldı, şimdi süpermarket oldu. MEFİS-
TO MARKET'
Hayretler içinde onu dinliyordum.
"Şimdi ruhunuz bakkala ait. öyle mi?"
"öyle. Ama karşılığında geçim sıkıntısı, enflasyondan
etkilenme, zam furyası içinde boğulmak yok."
"Kaç yıllık mukavele?"
"Türk vatandaşıyım. Gerçekçi olalım. Toptan sattım,
kurtuldum."
Bir an düşündüm.
"İyi yapmışsın ağabey" dedim. "vallahi iyi yapmışsın.
Ruhun sende kalsaydı tuz ruhuna dönerdi şimdiye kadar.
Yaşamana bak. Yerden goğe haklısm. Seni Doktor Faust
olarak selamlıyorum!"
... Memur ruhunu satmış. İyi yapmış. Turşusunu mu ku-
racaktı?
Belki ben de... Ne bileyim?
Şaşırmıştım. Evet. Adam
Doktor Faust. Hem de çok
güncel bir Faust. Yahu
müthiş bir olay yakaladık
gene, sevgili okurlanm!
Karşımda oturan memur
Fahrettin Bey ruhunu köşe
başındaki bakkala satmış!
İLAN
ABANA SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1991/38
'Davacılar Cemal ve Fatma Gökgöz tarafından davalı Orhan Yu-
varlak aleyhıne mahkememizde açılan men'i müdahale davasının ya-
pılan duruşması sırasında verilen ara karar geregince:
Davalı Orhan Yuvarlak'ın bütün aramalara rağmen tebligata ya-
rar adresinin bulunup dava dilekçesi ve duruşma gunu kendisine tebliğ
edilemediğinden davalıya ilanen teblığe karar venlmiştir.
Davacılar tarafından davalı aleyhine 8.7.1991 tarihlı dava dilek-
çesi ile men'i müdahale davası açıldığı, Abana llçesi Bağlık Mahal-
lesi hudutlan içinde vaki sebze bahçesi ile ilgili men'i müdahale
davasının dum$masının 31.1.1992 günü saat 09.00'da mahkemede
hazır bulunması, gelmediği ve kendini bir vekille temsıl ettirmediği
takdirde dava basit usule tabi olduğundan HUMK'nun 309. madde-
si gereğince gıyabında karar venleceğı ve iş bu ılanın tebliğ yerine
kaim olacağı ilanen duyurulur. 18.10.1991
Basın: 45000
New Itbrk'tun
IRA'yı desteklemeyen vatan hainiEski IRA militanı, köşe yazarı Joe Doherty
IRA'nın bombalı eylemini protesto edince
Amerikan İrlandalıları ikiye ayrıldı.
Doherty'nin gazeteden aynlmasına karşı
çıkanlar bu tutumu 'siyasi rezalet' olarak
nitelendirdiler.
ŞEBNEM ATtYAS
NEW YORK — Amerika'da
yaşayan lrlandalılar yıllardır
IRA'nın (trlanda Cumhuriyet-
çi Ordus) askeri kanadının ma-
li destekçisidir. Son derece ra-
dikaJ bir topluluk olan Ameri-
kan lrlandalılan, yeşil yoncalı
barlarda sabah akşam IRA ve
bağımsrzhk hareketinin duru-
munu ateşli ateşli tartışır durur-
lar. Çoğunluğu 70 yaşın üzerin-
deki bu ateşli tartışmacılar sık
sık "yasadışı yollardan IRA'ya
gflah yofeunak" şüphesiyle göz-
altına alınır, sorgulamrlar. Ama
sırlar topluluk dışına taşınmaz,
ulusal karakterleri olan inatçı-
lığı değişmez bir ısrarla kuşak-
tan kuşağa sergileyen Irlandalı-
lar sorgulannda ser vermezler.
ölenler şarkıyla uğurlanır, tö-
rende yasak olmasına rağmen
tabudun ardında gizli gizli vis-
kiler yudumlarur.
IRA'nın son bombalamasın-
dan sonra Amerikan lrlandah-
lan milli karakterlerinin simge-
si olan "trlanda Halkı" gazete-
sinin bir köşe yazan nedeniyle
ikiye bölündüler. Joe Doherty,
36 yaşında, eski bir IRA milita-
m. Bugün Amerikan trlandalı-
lanmn "kahramanı" durumda-
ki Doherty, bir Ingiliz koman-
doyu ölaurmek nedeniyle hap-
se mahkûm edildikten sonra tr-
landa cezaevinden kaçmış.
Amerika'ya gelince yeniden tu-
tuklanan Doherthy şimdi Ame-
rikan cezaevlerinde sekiz yıllık
mahkûmiyetini tamamlamaya
calışıyor. Bu sırada da "trlan-
da Halkı" gazetesinde köşe ya-
zarlığını sürdürüyordu.
IRA'mn bir hastane yakınla-
nna bomba yerleştirmesini kö-
şesinde eleştiren Doherty, yazı-
sımn yayunlanmasından sonra
gazeteden aüldı. Doherty'nin
gazeteden atüması özellikle Nevv
York ve Boston çevresinde yo-
ğunlaşan trlandalı Amerikahlar
arasında büyük bir tartışma ge-
tirdi. Doherty'nin gazeteden
atılmasına karşı çıkanlar bu tu-
tumu "siyasi rezalet" olarak ni-
telendirdiler. Doherty'nin biı
kahraman, bir özgürlük sembo-
lu olduğunu söyleyenler gazete-
den atılarak "susturukJugunu"
öne sürdüler. "trlanda Halkı"
gazetesinin genel yayın müdürü,
Doherthy'nin işten atılması ko-
nusundaki soruları cevaplama-
dı.
Nevv York'ta birçok Irlanda
ban "Doherty'i bemen serbesl
bıralun" yazılı pankartlar astı-
lar. Üçuncu cadde ile 55. soka-
ğın köşesindeki Clarke's adlı Ir-
landa barının banneni, "Tabii
Doherty eskisi gibi bir radikal
degil artık, ama Irlanda Halkı-
nı yayımlayaoJar da sansürc
karşı olduklannı öne siiren id-
diaklard&n oluşuyor. Öyleyse
bu ne biçim bir tutum? Sansü-
re karşı olup, bizzat sansur uy-
gulayan bu adamlardan ne
beklenebilir" diye söyleniyor.
Şu an halen Lewisburg ceza-
evinde bulunan Doherty'nin kö-
şesini kaybetmesine son derece
sinirlendiği bildiriliyor. Irlanda-
lılar kahramanın, IRA'nın
bombalamalanna tümüyle karşı
olmadığı, hatta özel "bedefler"
dahı düşundüğılnü belirtiyorlar.
Ancak Doherty'nin gazeteci so-
nımluluğunu kullanarak bu he-
defleri hiçbir zaman yazılannda
kullanmadığjnı kaydediyorlar.
Arkadaşlanna göre Doherty,
IRA ıçın "haidı bomba hedefte-
ri" diye duşünduğu noktalara
yaalarında yer vermedi çunku,
"Halla için keodismdeıı çok da-
ha öoemli bir şeyi temsil edryor-
dn."
Doherty, IRA'mn hastaneye
yakın bir hedefı bombalaması-
nı eleştirdiği yazısında, "Musg-
rave askeri üssu civannda sür-
dürülen IRA operasyoolan avfl
halka ve hastane persooenoe yö-
•elik çok ciddi bfc teUike taşı-
makUdır. Hedefimizu siddet
gösterisi olmadığiBi, siyasi bir
çözüm okduğunu unutmamalı-
yu, e|er şiddet pesimleysek o
zaman biliuaeyen bir geiecefe
adım atıyoruz demektir" ifade-
sini kullandı.
Gazete, Doherty'nin bu yazı-
sını yayımlarken gazetenin ya-
yın yönetmeliğinin, "Bn k^e-
de yanlanlar gazetemizin yayın
poiiiikasuu yansıtmanuktadır.
Kanunızca IRA'nın Musgravc
issöne yapbgı eyiem ariliere
yöMİik bir eylem defiidi, tü-
miiyie bir askeri hedef yöMÜk-
ti" notu da yayımlandı. Gaze-
tenin ertesi haftaki sayısında
Doherty'nin köşesi yerine "fel-
sefi göriış aynlıklanmız nede-
niyle Josepta Doherty bundan
böyle trianda Halkı gazetesin-
deki köşeskıe son vermektedir"
notu yer aldı.
Paris'ten
Sallanır,
ama batmazParis'in soyluluk arması, üçgeni pupa yelken bir
Latin teknesidir. Bu zarif teknenin altında,
"Fluctuat nec mergitur" yazar."Sallanır,batmaz!'
MİNE G. SAULNIER
PARİS — Paris'in simgesi siz-
ce ne olabihr? Birçoğumuzun
gözunde Eyfel Kulesi'nin can-
landığıru görür gibiyim. Oysa
değil. Bir Latin yelkenlisidir Pa-
ris'in simgesi. Londra'nın, Ro-
ma'nın soyluluk Lşaretleri nedir
bilmiyorum. Ama Berlin, bir
"•yı" ile temsil edilir. Madrid de
öyle. Ispanyollann düş gücü bi-
raz daha genis olmalı ki Mad-
rid'in "ayısı" bir kızılcık agacı-
nın kırmızı meyvelerine doğru
iki ayağı üstunde ayağa kalkmış
durumda resmedilir.
Paris'in soyluluk arması ise
üçgeni pupa yelken bir Latin
teknesidir. Bu zarif teknenin al-
tında, "Fluchıst nec mergitur'
Hitterin "Dıuyanın en guzd kenti" diye Unımladıgı Paris de butun buyuk başkenüer gibi su yolu üstüe knralmastur: Seine Nefari. yazar: "Sallanır, ama batmaz..."
Atina'dan
Yunanlılar 1992'den umutsuz1992'de şubat ayı 29çektiği için Yunanlılar bu yılı uğursuz
sayıyor. Bu nedenle evlenecek çiftlerin çoğu, 92'yi
beklemeden 91'in son günlerine kadar kilise ve belediye
salonlarına koşarak ilişkilerine resmilik kazandırdılar.
STELYO BERBERAKİS
ATtNA — "Galhıp International" ad-
lı bir şirketin 45 ülke arasında yaptığı na-
bız yoklamasına göre Yunanlılar, 1992
yılından pek umutlu değil. Bu konuda-
ki soruları yanıtlayanlarm yuzde 48'i
"kötümser", ylizde 23'ü "iyimser" çık-
tı. Yunan ekonomisinin geçirmekte ol-
duğu krizi atlatmak için alınan ve alına-
cak önlemler olsun; Balkanlar'daki ge-
lişmeler olsun Yunan halkmın büyük bir
bölümünü etkisi altına almış bulunuyor.
İşin bir de batıl inancı" var. 1992'de şu-
bat ayı **29çektigi" için Yunanlılar bu
yılı "Bgursaz" sayıyor. Bu nedenle evle-
necek çiftlerin çoğu, 1992 yüıru bekle-
meden 1991 yıhnın son günlerine kadar
kilise ve belediye salonlarına koşarak iliş-
kilerine resmilik kazandırdılar.
Buna karşm Yunanlılar 31 aralık ge-
cesi geleneksel yılbaşı çöreğini aile ara-
smda kestikten sonra yollara döküldü-
ler. Bu yollann çoğu aile dostlannın ka-
pısına; geri kalanlar ise eğlence yerleri-
ne ve kumarhane salonlarına çıkıyordu.
Atina caddeferindeki trafık, gece yansın-
dan hemen sonra ve 1992 yıhnın ilk gü-
nünün sabah saatlerine kadar aynı an-
da yağan kar kadar oldukça yoğundu.
Yunanlılar yılbaşı gecesı genel olarak ku-
mar oynamayı âdet haline getirmiş bir
halk. Öyle ki kumara her zaman karşı
çıkan kilise bile yılbaşı gecesi kumar oy-
namaya "izm" veriyor. Bu, yeni yüın ge-
tireceği "taBhi" simgeliyor. Bu çerceve-
de milyarlarca drahmi, kumara düşkün
Yunanlılar arasında el değiştiriyor. Ati-
na'nın Monta Parnes dağındaki tek res-
mi kumarhanede bır Yunan kökenli Su-
riyeli işadamı rulette 54 milyon drahmi
(1 milyar 750 milyon lira) kazanarak bu
yılın rekorunu kırdı. Kalamatalı bir pey-
nirci ise milli piyangonun yılbaşı çekiü-
şinde 400 milyon drahmi (10 milyar li-
ra) kazandı.
Yunanistan'ın özel TV istasyonlann-
dan biri olan ANTENNA Atina'nın en
lüks oteli Intercontinental'de bu yılba-
şında büyük bir parti duzenledi. Bu par-
tide 1960'h yılların unJulerinden Neil Sa-
daka şarkı söyledi. Yaş ortalaması 50
olan müşteriler, partiye giriş üCTeti ola-
rak Yunan standartlarına göre oldukça
"pahah" olarak kabul edilen 50 bin
drahmi (1.5 milyon lira) ödediler. Aynı
anda Atina'nın Omonia Meydanı'nda bir
dram yaşamyordu.
Intercontinental'in "ball room" salo-
nunda smokmli beylerle şık hanıralar ça-
ça-ça, rock and roll, twist gibi danslara
kendikrini kaptınrken, Omonia Meyda-
nı'nda konutsuz, aç ve acı soğuktan do-
nan insanlar, Atina Belediye Başkanı
Andonis Iritsis'in dağıttığı içi yiyecek ve
sigara dolu olan 5 bin kadar torbayı kap-
maya çalışıyordu. Bu insanlar Arnavut-
luk, Polonya gibi ülkelerden göç eden-
ler, mülteci Kürtler ve "yerin alünda" ya-
şayan "closart'Mardan oluşuyordu.
"Egsatrikiiti" ile tanınan Atina Belediye
Başkanı Tritsis, havai fışek ve Belediye
Bandosu'nun eşliğinde yılbaşını bu in-
sanlarla geçirmeyi yeğledi.
Köln 9
den
Tarihten kalan bir fotoğrafKentin neresinde bulunursanız bulunun,
gökyüzüne tırmanan katedrali nişanladınız mı,
merkeze ulaşırsınız.
OSMAN tKİZ
KÖLN — Bir kenti tanımak,
o kente kişilik kazandıran özel-
likleri bir bir tanımaktan geç-
mez mi? Ve bir kent ne kadar
tarihsel zenginliğe sahipse, bel-
leklerde o ölçüde izler bırakacak
güce sahip değil midir?
İki bin yıllık Köln kenti de eş-
siz gotik katedraliyle tarihten
kalan bir resimdir. Bin yıllık
emeğin ürtlnü katedral, şehrin
merkezinden bir mimarhk şahe-
seri olan yükselirken modern
gökdelenlere tepeden bakmak-
ta ve âdeta "Siz gidicisiniz, ben
kabcıyım" demektedir. Devasa
yapıt estetiğin görkemidir.
Kentin neresinde bulunursa-
nız bulunun, gökyüzüne tırma-
nan katedrali nişanladıruz mı,
merkeze ulaşu-sınız. Köln'ü ta-
mmaya da önce katedralde ta-
rihle kucaklaşarak başlamab.
Daha sonra da çevresine uzanıp
bugünü yasamalı.
Asbnda bir kentle tamşma-
mn, kaynaşmamn, orada süre-
giden yaşamla bütünleşebilme-
nin yolu, yöntemi bir kadım
keşfetmenin, dünyasına girebil-
menin yolundan, yönteminden
farklı mıdır? Adım adım çekim-
li köşeleri tanımak, duyarlı nok-
talarda gezinmek, havasım, ko-
kusunu duymaktan geçmez mi
bir kenti de, bir kadını da keş-
fetmenin yolu?
Paris, Londra, Berlin, Roma
gibi büyükler arasında Köln
mütevazı bir kenttir; zorlama-
yan, ahbaphğa yatkın havası da
hemen sezinlenir. Adım, dünya-
ya bahşettiği kolonyadan alan
Köln (Cologne) sayılan giderek
artan sanat galerileriyle bugün
Paris ile yarışmaya, New
York'a meydan okumaya baş-
lamıştır.
Katedral ile Ren arasında ka-
lan Wallraff Resim Muzesi mut-
laka gezilmelidir.
Kentler, kadınlar gibidir. On-
lan tanımak için girintisinde çı-
kıntKinda adım adım gezinmek,
ruhlanna nüfuz etmek gerekir.
Bazı kentler kendini kolay ele
vermeyen kadınlar gibi güç keş-
fedilir; ama Köln, bu bazılann-
dan biri değildir.
Boğaz'dan yumusacık akıp
giden birasıyla, üç yuz yıldır ke-
penklerini indirmeden hizmet
veren zarif meyhaneleriyle dü-
nün soylu sınıfından bugünün
entellerine miras kalan kişilikli
barlarıyla, 604 yıllık üniversite-
siyle, müzeleriyle, galerileriyle,
konser saJonlanyla, tramvayla-
nyla Köln, zenginliğini cömert-
çe sunan uygar ve zarif bir kent-
tir. Kölnlüler de bu zarif kentle
kaynaşmış, sakin, duyarlı, uy-
gar ve konuksever insanlardır.
Kentler, kadınlar gibidir; yü-
zeylerinde adım adım dolaşıp
onları keşfetmek gerekir.
Yeni bir kent, belki yeni bir
aşk da demektir... Bin yıllık emeğin üriinn katedral, modern gökdelenlere tepeden bakıyor.
Duşmez kalkmaz bir Paris.
Kolay mı batırmak? Nazi Al-
man ordularımn bile eli varma-
mış. Ikinci Dünya Savaşı'na ait
sinema belgesellerinden birinde,
Sayın Adolf Hitler'in Trocade-
ro Alam'ndan Eyfel Kulesi'ne
doğru, yanmda afilli komutan-
larıyla birlikte bir yüruyüşü var
ki görulmeye değer. Adamın yü-
zünde, o gün, Trocadero merdi-
venlerini şaklatırken çizmeleri,
"Paris'i fetbettim, dönya b a u
ait" gururu öylesine belli ki...
Ama ne olmuşsa olmuş, Eyfel
Kulesi'ne tırmanmak üzere yo-
la çıkan Hitler'in Paris'e tepeden
bakmak isteğı gerçekleşmemiş.
Eyfel'in antenlerinden sorumlu
Fransız radyoculan, allem et-
mişler, kallem etmişler, merdi-
venleri sökmüşler, asansöru
bozmuşlar, çıkarmamışlar
adamcağızı yukan. Paris'e tepe-
den bakamayan Hitler de so-
nunda göze gelmiş, geldiği gibi
gitmiş "dunyanın en güzel
kentT diye lanımladığı Paris'teh
ordulanyla birlikte.
Peki ama Paris'in simgesi ni-
ye Latin yelkenlisi?
Kimi grossop modo büyük-
lerle uğraşır bu dunyada, kimi-
si aynntılan eşeler. Ben minik
aynntılan severim. Kimsenin
bakmadığı, bakıp da görmedi-
ği güzellikleri ve bazen de çir-
kinlikleri...
Paris, bütün büyük başkent-
ler gibi su yolu üstüne kurul-
muştur: Seine Nehri. Romaular
tarafından "Lntece" adıyla tari-
he gecen kentin tüm ulaşımı ve
ticareti, Seine Nehri yoluyla ya-
pılınmş. Bitmek bilmeyen savaş-
lar süresince, nehrin ortasında-
ki "Cite" adasına sığınan ve
"Parisii" denilen Lutece halkı-
nın kara ile yaşamsal bir bağıy-
mış Seine Nehri yelkenlileri.
Ve bir Latin yelkenlisinin za-
rif imgesi, ilk kez 1210 yıhnda
Paris'in arması olarak dövül-
müş, başkent ile bütünleşmiş.
1852 yıhnda, kentin şimdiki mi-
marisini borçlu olduğu ünlü vali
Bvon Haussmann, söz konusu
armayı değişmeyecek bir sembol
olarak Paris tarihine geçirmiş..
Paris Belediye Sarayı'mn U-
rihi de ilginç. Bugün Hotel de
Ville adıru taşıyan ve sarayı çev-
releyen alan, ortaçağda "Grev
Alaiu" diye bilinirmiş. Hatta
1830 yılına dek, bu adı koru-
mus. "Greve", Fransızcada çakıl
taşı, kum anlamına da geliyor.
Seine Nehri'ne doğru tatlı bir
meyille inen kumluk bir alan ya-
ni. Paris'in en civcivli nhtımila-
nndan biri olan "Greve" Alanı.
14. yuzyıldan başlayarak işsizle-
rin bir araya toplandığı, ayak-
landığı, gösteri yaptığı yer özel-
liğini kazandığından, bizim bil-
diğimiz "Grev" sözcüğüne ana-
hk etmiş. Çağdas belediye kunı-
mu olarak Paris'in ilk örgütü,
kente yelkenli simgesini veren su
yolu tüccarlanna dayanıyor. O
zamanlar, 'Heaei DMder EvT
diye anılirmış belediye sarayı.
Fransız devrimcileri, 1787 yıün-
da bugünkü Fransız bayragmı
oluşturan renklerin ihtilal işare-
tini, yani mavi, kırmızı, beyaz
kokart, 16. Louis'ye belediye sa-
rayında takmışlar zorla.
1944 yıhnda ise General de
Gaulle, Paris'in kurtuluşunu
kutlayan geçit törenini belediye
sarayında noktalamış. 1874 ile
1882 yılları arasında bugünkü
mimarisine kavuşan sarayın
içinde, başkent Paris'te doğan
108 ünlünün heykeli var.
Ya bizim neyimiz var? Istan-
bul, Paris'ten daha eski, dünya-
tarihinin en ilginç, en görkemli
sayfalanna sahip değil mi? Ne-
dir tstanbul'un simgesi? Beledi-
ye*nin minareli damgası mı, yok-
sa Istanbul Festivali'nin lalesi
mi? Hangisinin ağırlığı var?
Geçmışi geleceğe bağlamak
kolay değil.
Ama koparmak daha da zor.