15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 OCAK 1992 MIRAT BELGE Amatör Demokrat Eizim kuşak Süleyman Demirel'le yaşlandı. Genç in- sanlar olarak altmışlann başiarında siyasetle ilgilenme- ye başladığımızdan kısa bir süre sonra, Demirel Adalet Parisi'nin genel başkanlığına seçildi. İnönü hükümetinin devnlmesıni izleyen hükümete katıldı. 1965 seçimlerinde AP tek başına iktidara geldi ve Demirel başbakan oldu. Sonra iki darbe dahayaşadık. Demirel hep darbelerie gitti, seçmlerle dondü. Kolay iş değil bir siyaset kariyerini böyle kurmak, ama Demirel bunu başardı. Son derece ilginç ve anlamlı olduğu halde, bu yazıda amacım bu kariyeri kurcalamak değil. Demirel'in son "ge- nelçe"si üstüne birkaç şey söylemek istiyorum. Gelgele- lim, o genelgeyi okurken, o kariyeri hatırlamamak ve "De- mirel'le yaşlanmışlardan" biri olarak, "Hey gidi günler" de- memek elde değil. İlk üç cümle şöyle: "Devlet yönetimi şeffaf bir yönetim olacaktır / Topluma karşı açıklık ve dürüstlük esastır/Va- tanaaş doğruları öğrenecektir." Aslında bunlar dünyanın her yerinde hükümetlerin kâğıt üstünde benimsedikleri ilkelerdir; bundan yirmi yıl öncede, Demirel'in kendisine söylense, "Evet, böyle oimalıdır" derdi. Derdi de, öyle o\- mazdı. Olmamasının birtakım nedenlerini Demirel istese de denetleyemezdi, bir kısmını da denetlemezdi. Aklı ba- şında siyasetçı bu gibi ilkeleri kâğıt üstünden somut ha- yata indirmeye çalışmazdı, normal olarak, bizde de, de- mokratik gelişmişlik ölçüleri değişen başka ülkelerde de. Ama şimdi Demirel'in gösteriş olsun diye böyle genel- geler yazdığını, yazdırdığını düşünmüyorum. Yeni hükü- metle birlikte, Demirel'in konuşmasında, içtenlikli birtını çalınıyor kulağıma. Şimdi burada bir tuhaflık var. Genelgenin önermeleri- riı okumaya devam ediyorum. Bir kısmında klasik devlet- çi söyleme tosluyorum. Birçoğunda, iyi niyet temennile- rinin ötesinde \az\a somut bir içerik bulamıyorum. Bazı- larında, adamakıllı iyi niyetler, çok kaba saba yöntemlere bağlandığı için, öne- Bizleri ihtiyariattıktan sonra kendini yenileyen bu nev-zuhur Demirel'in ortaya koyduğu amaçları destekiiyorum kendi hesabıroa. Fakat bu yeni Demirel o eski güveni vermiyor. Bir acemilik var halinde, dilinde. rilen uygulamaların sonuçlanndan ciddi endişeye kapılıyo- rum. Çok kısa özetler- sem, genelge so- nuçta devlet memur- larından taleplerde bulunuyor. Her dü- zeyden devlet me- murlarının, aşağıdan yukarıya oluşacak hareketlilığı, halktan gelen yaratıcılığı — — — — — — — — — ^ — desteklemeleri isteniyor. Bu, 12 Eylül ve devr-i Özal'dan gelerek bugüne ulaşmış bir bürokrasiyle nasıl mümkün olur? Bu arada çok önemli bir şey çıkıyor karşımıza: İl ve il- çe meclisleri. Zorunlu hale gelmiş yönetsel desantralizas- yon açısından, yerel inisiyatifin gelişmesi bakımından ger- çekten çok önemli. Ama bu meclislerin nasıl oluşacağı anlatıldığında, iyimserlikten fazla karamsarlık basıyor in- sana, çünkü bir yandan devlet vesayeti hâlâ orada, bir yandan da korporatizme gidebilecek bir yapılaşma öne- riliyor, meclisin seçilenleriyle ılgili kısmı en zayıf tarafı vb. Genelge, böyle kısa bir yazıda analitik biçimde değer- lendirilir gibi bir metin değil. Bu değerlendirmeyi bir baş- ka yazıya bırakarak genel bir izlenimimi iletmeye çalışa- yım. Yazıya ister istemez kariyerini hatırlatarak başladığım Demirel eskiden nitelikli bir Türk politikacısıydı. Bence iyi işler de yaptı, kötü işler de. Ama iyi ya da kötü, Demirel ustaydı, yaptığını bilirdi, bastığı yeri bilirdi. Hasım oldu- ğunuzda, yaptığı için kötü olduğunu düşündüğünüzde de, o işi başarıyla yapacağına güvenirdiniz. Bizleri ihtiyariattıktan sonra kendini yenileyen bu nev- zuhur Demirel'in ortaya koyduğu amaçları destekiiyorum kendi hesabıma. Fakat bu yeni Demirel o eski güveni ver- miyor. Bir acemilik var halinde, dilinde. Gördüğüm paradoks bu işte! Niyet iyi, görünürde öyle, lakin bu işler nasıl olacak? Bu noktada, politikanın kurdu ve profesyoneli, kendine güvenen ve o güvenini size de bulaştıran "Sayın" Demirel yok, ağzından doğru ilkeler saçan, bir yandan da el yordamıyla aranıp duran bir in- san var ortada. Çünkü bana öyle geliyor ki, bu insan da, çeşitli nedenlerle, iyi bildiği kulvarı bıraktı, o kadar iyi bil- mediği bir kulvarda koşmayı kabullendi. Devlet adamının profesyoneli oluyor da, demokratın yal- nız amatörü oluyor galiba bizde. Bu da çok kötü bir şey değil, "amatör"ün etimolojik kökeni düşünülürse. ANMA JALE EYLÜL Seninle her şey güzeldi. Gecekuşu - Eylül - Ataman AİLELERİ 1924-10-1-1989 TKP'nin en eski üyelerinden CAZEVf AKT1MUR aramızdan ayrılmıştır. Tum sevenlerine, dostlanna başsağlığı dileriz. Cenazesi, 10 Ocak 1992 Cuma günü öğle namazından sonra tzmir-Alsancak Hocazade Camii'nden kaldırılacaktır. TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSt MERKEZ YÜRÜTME KURULU 1)1 M \ •* KJTAP KİT0P "Yirmi beş bin tutsak kitap'ıngün ıjığına çıkması lopluma umut verdı: Özgurluk kuşun kanadında • Tarılı boyunca dünyada yasaklanmii kıtaplar • Turkıye'de kılap yasaklama gcrekçeleri 10 Ocak 1992 Cuma eiimi DÜNYA GAZETESI KITAP ekınde DÜNYA SÜPER VEB OFSET A.Ş. Narlıbahçe Sok. No: 15 Cağaloğlu Tcl-512 01 90(20hat) YerindenYönetîm ve Demokrasi Yeni anayasa üzerinde tartışırken, hukuk devletinin kurulması için yeni bir siyasal-idari yapı da gündeme getirilmelidir. Doç. Dr. İBRAHİM Ö.KABOĞLU M. Ü. Hukuk Fakülîesi Anayasa Hk. Anabilim Dalı Başkanı 29 Aralık 1991 gecesi TVl'de 6 siyasi parti önderinin katıümıyla gerçekleşen açıkoturumda özellikle güvenlik, iktisadi bunalım ve demok- ratikleşme sorunlan vurgulandı. Kamu düze- ninin sağlanmasında, "hukukun üstiinlüğü" ve "hukuk devleti"nin sıkça dile getınlmesi, "ka- nun hâkimiyeti" veya "kanun devleti" zihnıye- tini aşmakta olduğumuz bıçiminde yorumla- nabilir. Hukuk Devleti öğeleri olarak "katı- Itm-demokrasi-insan hakları" ilişkisinin doiaylı biçimde vurgulanmış olması da önem- li. Bununla birlikte, belirtilen üçlü ilişkınin uygulanma ve gerçekleşme alanı olarak yerin- den yönetim (adem-i merkeziyet, decentralisa- tion) üzerinde hıç durulmadı. Oysa ülkemizde katılım, demokrasi ve özgürlükler, ancak "ye- relleşme" ile geçerli kılınabilir. Yerinden yönetimde Avrupa Yerinden yönetim birimi olarak. "köy, bele- diye ve il özel idareleri"nın varlığına karşın Türkiye. merkezi tek yapılı devlet özelliğıni koruyor. Muhtar, köy-jandarma-mülki ıdare amiri üçgenınde bir 'görevli', il özel yönetimi ise valinin vesayeti altında bir 'danışma kuru- lu' görünümünde. Yerinden yönetim amaç ve yapısına en yakın tek birim belediye. T.C.. "demokrasi-insan haklan ve katılım" bağla- mında hukuk devletini ancak, artık tarihi bir kategori olan merkezi tek yapıdan adem-i merkeziyet tek yapılı devlete geçişle yeniden kurabılır. Tek yapılı devlet biçimine sahip Fransa. İs- panya ve İtalya modelleri Türkiye için esin kaynağı olabilir. Fransa'da iki ve veya daha çok ıl gruplarınin oluşturduğu bölgeler, halk tarafı ndan genel oyJa seçilen "Bölge Konsey"- lerince yönetilmektedir. Komünlerin, illerin ve bölgelerin hak ve özgürlüklerine ilişkin 2.3.1982 tarihli yasaya göre bölgenin iktisadi. toplumsal kültürel ve bilimsel gelişmesi ile alan düzenlemesi konulannda görev ve yetkili olan Bölge Konseyi. bölgenin kimliğini muha- faza işlevine sahip özerk bir kuruluştur. Yurt- taşlann yerel yaşama katılım ana hedefini de taşıyan bölge yönetimi üzerinde idari ve mali vesayet denetimi bulunmamaktadır. 1978 ts- panyol Anayasası, ülkeyı 17 bölgeye ayırarak yönetımlerini seçimle belirlenen "parlamento- lar"a vermiştir. Ulusal ölçekte yerine getirilen kamu hızmetleri dışındaki kamu görevleri özerk bölge yönetimlerine devredilmiş bulu- nuyor. Siyasal-yönetsel yapısının temel öğesi- ni bölgelerin oluşturduğu İtalya, daha çok adem-i merkeziyetçi. 1947 Anayasasfna göre "özerk bölgeler", kendine özgüerk veişlevlere sahip. 5 özel statülü bölge yanında 1968'de kurulan 14 bölgenin hepsine İcimi yasama yet- kileri de verilmiş. Özel statülü olanlar. "mün- hasır" yasama yetkisini de kullanır. Bölge idare hizmetlerinin örgütlenmesiyle kolluk. ulaşım ve şehircilik konulannda bütün bölge- ler tamamîayıcı yasama erkine sahip... Karar mekanizmalarının yaygınlaş- ması Türkiye'de karar ve yönetim organlan halk tarafından seçilen "Bölge Yönetimi"ne geçil- mesinin olurnlu yönlerini üçlü ilişki bağlamın- da kaba çizgileriyle belirtmeye çalışalım: Demokrasi açısından, başkent dışındaki si- yasal-yönetsel nitelikte kurul veya parlamen- tolar, demokratik yapıyı genişletır. Siyasal karar mekanizmalannın yaygınlaşması, idari yapının büyük ölçüde demokratikleşmesi ve saydamlaşması sağlanır. Yetki ve sorumlu- luklardaki paylaşım, bölge ölçeğinde kurul ve organların daha hızlı lcararlanyla sonuca ulaşmalanna olanak tanır. Paylaşım. güvenlik konularından bölge planlarına değin uzanabi- lir. Halkta kendine yakın olan yönetime sa- hiplenme bilinci gelişır. Çoğulculuk, açıklık ve hoşgorü öğeleri, sınırlı demokrasinin olum- suzluklannı törpüler. Bölge ölçeğinde yetişen kadrolarla merkezi devlette daha düzeyli bir siyasal yönetimin kurulması özendirilebilir. 60 milyon nüfuslu ülkemizde 450 kişiden olu- şan tek bir parlamentoya girebilmek için veri- len 'yaşamsal' mücadele, rasyonelleştirilip demokratikleştirilebilir... Katılım yoluyla kurulabilen yerel demokra- sinin kendısi de katılımı hızlandınr, yaygınlaş- tırır. Halka danışma, yönetimi etkileme ve kararlara katılma yollannın açılması, merkezi yönetime katılımın güçlük ve sınırlannın yerel ölçekte aşılmasını sağlar. Bu çerçevede gönül- lü örgütlere de işlevler verilerek hem örgütsel yaşam geliştirilebilir hem de örgütsel katılım özendirılir. Kurumsal katılım bakımından ör- neğin üniversıte öğretim üyelerinin bölge yö- netimine girmeleri çeşitli yararlar sağlayabılir. Adem-i merkeziyet, yurttaş katıhmını kökleş- tirir ve işlevselleştirir... Bölge yönetimlerine katılma İnsan hakları açısından, bir kez "yönetilen- lerin haklan" (idarenin saydamhğı, kararlann gerekçeli olması. bilgilenme hakkı...) ancak halka yakın olan bölge yönetiminde gerçeklik kazanabilir. "Katılma haklan" da yerel ölçek- te işlevsel kılınabilir: Gelişme ve çevre haklan, kentsel kamu düzeni çerçevesinde konut hak- kı, kültürel değerlerin korunması... Örneğin gelişme hakkının toplu boyutu. -etnik dahil- yerel farklılıklann muhafazasını güvence altı- na alabilir. Örgütlere de işlev kazandınlaca- ğından, toplu yaşamın anlamlı kılınmasıyla toplu özgürlükler ilerletiJebilir. Daha genel olarak hak ve özgürlüklerin gerçeklik kazan- ması umudu, öznelerinde onlara sahiplenme duygusunu pekiştirebilir. Kendi yöresini sahiplenme duygusu Bölgesel yönetimin toplumsal, iktisadi ve kültürel katkılanna da örnek olarak değinile- bilir. Üç büyük kent dışında aynı zamanda siyasal-yönetsel nitelikli büyük sınai ve ticaret merkezlerinin kurulması, yetişmiş eleman ve sermaye "kaçışı"nı, genel göçü yavaşlatabilir. Kişilerde yöre ve bölgelerine sahiplenme duy- gusunu öne çıkarabilir. Bölgesel planlann yü- rürlüğe konmasıyla canlı toplumsal, kültürel ve bilimsel yaşam merkezli bölgeler çekici kılı- nabilir. Böylece, ülke genelinde göreceli bir denge sağlanabilir... Kısacası. 92 yılında yeni anayasa üzerinde tartışırken, hak ve özgürlüklere öznelerinin sahip çıkmasını olanaklı kılacak mekanizma- ların geliştirilmesi, demokrasinin katıhmcı kı- lınarak toplumsallaşması, yani hukuk devleti- nin kurulması için yeni bir "siyasal-idari yapı" da gündeme getirilmelidir. PARİS'TEN SELÇUK DEMİREL KURŞATBUMIN SaghkNe Durumda? Sağlığa en az para harcayan ülke konumundayız. Sağlık hizmetlerine toplam olarak Batı Avrupa ülkelerinden dörtte bir nispetinde harcama yapıyoruz. Dr. ŞÜKRÜ GÜNER İstanbul Tabip Odası Eski Genel Sekreteri İşçi sigortalannın kurulduğu 1945'ler- den başlayarak Genel Sağlık Sigortası ülkemizde gündemden düşmemiştir. Son yıllarda da adeta sağlığımızı kurtancı bir formül olarak ifade edilmeye başlanıl- mıştır. Hatta iddialarda o kadar ileriye gidilmiştir ki Genel Sağlık Sigoıtası (GSS), sağlık hizmetlerinin sosyalleştiril- mesinin bir alternatifi olarak gösterilmiş- tir. Genel Sağlık Sigortası, sağlık hizmetle- rinde bir fınansman sorunudur. Finans- man sağlık sorunlarımızın sadece bir kısmıdır. Sosyalizasyon ise sağlık hizmet- lerinin veriliş biçimini belirleyen bir ör- gütlenme biçimidir. Dikkat edilecek olursa, GSS ve Sosyalizasyon ayn ayrı kayramlardır. Ülke sağlık sorunlannın bu denli de- rinleştiği bir dönemde soruna artık ciddi- yetle eğilmenin zamanı gelmiştir, geç- mektedir de... Sorunun çözümü soruna bir bütün olarak bakmakla başlar. Değil- se, sorunu bir ucundan tutup "Gelsin GSS, çözülsün sorunlar", denirse. eski- den olduğu gibi boşa küreh çekilecektir. Son zamanlarda Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna konuşmalannda ulusal sağlık politikamızın çizileceğini, ulusal sağlık enstitüsü'nün kurulacağını. kalıcı bir sağlık politikası belirleneceğini ifade ederek son derece önemli konuları gün- deme almıştır. Ülkemizde bugijne kadar uygulanan sağlık politikası elbette var- dır. Ama sonuçları da ortadadır. Ne sağ- lık hizmeti alanlar memnundur ne de verenler. Ülke sağlık sorunu ise içler açı- sı. Bebek ölüm hızı binde 80'in üzerinde. En çok görülen hastalıklar arasında kıza- mık. en çok öldüren hastalıklar arasında diyare (ishal). en çok sakat bırakan has- talıklar arasında çocuk felci. Bu sonuçlar sağlık sorunlarımızın ne denli büyük ol- duğunu göstermektedir. Evet. ulusal sağiık politikamızı çizme- miz gerek. Ama bu kavramı yıllarca söy- leyip de konuşmaktan başka bir şey yapmayan uzmanlarla değil. Veya sorun- lara tek yönde bakan. önerilere kapalı bürokratlarla değil. Tıp fakültesiyle, meslek kuruluşlarıyla. derneklerle. sen- dikalarla. bu alanda sö>leyecekleri olan tüm kesimlerle birlikte oluşturulmalıdır. İşte o zaman politıka ulusaldır ve kalıcı olur. Tıp eğitimi üzerine Şüphesiz, ulusal sağlık politikasının çi- zilmesinde ilk ele alınacak husus ülke- mizdeki nıevcut tıp eğitimidır. Mevcut tıp eğitimimizin büvük sorunlan olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu nedenle geç- tiğimiz dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi"nde konu ele alınmış ve bir araş- tırma komisyonu kurulmuştur. Araştır- ma Komisyonu'nun hazırlamış olduğu rapor tıp eğitimimiz açısından tüyler ür- perticidir. Tıp fakültelerinden mezun 1500 pratisyen hekim arasında yapılan araştırmada (bu sayı bir yılda mezunla- rın üçte biridir), yüzde 40'ının otopsi, yüz- de 39'unun acil cerrahi solunum yolu açma işlemini, yüzde 19'u gebeliği önİemek için spiral takmasını, yüzde 12'si mide yıkan- masını, yüzde 11 "i yanık tedavisini hiç izle- mediklerini bildirmişlerdir. Buna karşın uyguiama eksikliği inanılmaz sonuçlar vermektedir. 1500 yeni pratisyen heki- min yüzde 92\si cerrahi yoldan acil olarak solunum yolu açma işlemini, yüzde 61'i akciğere iğne ile girmeyi, yüzde 56'sı gebe- liği önlemek için spiral takmasını, yüzde 55'i kırığı alçı ile tespit etmeyi, yüzde 53'ü cerrahi olarak damar yolunu açma işlemi- ni hiç yapmadıklarını bildirmişlerdir. İşte tıp eğitimimizin durumu... Aile hekimliği Sağlık hizmetlerinde ilk basamak sağ- lık hizmetlerinin, aile hekimliği kurumu ile verilmek üzere çalışmalar izlemekte- yiz. Aile hekimliği kurumu örgütlenerek aile hekimi kendisine bağlı nüfusa peri- yodik muayene, aşılann tatbiki, ilk yar- dım ve acil tedavi, laboratuvar hizmetle- ri, sağlık kayıtları yapacak, gerek görül- düğünde hastayı ikinci basamak sağlık hizmetine sevk edecektir. Bazı Batı Avru- pa ülkelerinde uygulanan aile hekimliği bizim ülkemizde kurulabilir mi? Tıp eği- timi ile aile hekimliğinin görevlerini yeri- ne getırebilecek bilgı ve becenye sahip hekim yetiştirebiliyor muyuz? Mevcut ai- le hekimleri sayıları çok yetersiz oldu- ğundan. aile hekimliği görevini pratisyen hekimler yürütecektir. Niçin aile hekim- liği ihtisası artınlmaz? Aile hekimliği ih- tisas eğitimi yeterli midir? Bunlar, üzerin- de durulması gereken sorunlardır. Çağdaş sağlık hizmeti bireye bağl] hiz- met değil bir ekip hizmetidir. İlk basa- mak sağlık hizmetlerinin, başında bir uzmanın bulunduğu bir ekip tarafından verilmesi daha doğru değil midir? Mev- cut sağlık ocaklannı, kamu ve özel teşhis tedavi merkezlerini böyle bir işlevle yeni- den düzenlemek olanaksız mıdır? Aile hekimliğine alternatif önerilerdir. Belki daha doğrulan içinde taşımaktadır. Sosyalizasyon ve yasalar Sağlıkla ilgili yasalanmız yeniden göz- den geçirilmelidir. Sağlık alanında mev- cut iki temel yasa yanm asırlıktır. Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştiriünesi Yasası ise 30 yaşını aşmıştır. Buna karşın alanı- mızda yeni bir yasa düzenlenmemiş, dü- zenlenenler ise ya iptal edilmiş ya da uygulanamaz durumdadır. Sağlık Hiz- metleri Temel Kanunu gibi. Uvgulamalara bakacak olursak hepsi saman alevi gibi; parlamış ve sönmesi bir olmuş. Geriye dönüp bir bakacak olur- sak aşı kampanyalan. üçlü reçeie. sağlık taramaları, sünnet projesi. anne ve çocuk yaşatma programı, gezici sağlık hizmet- leri. telefonla sağlık danışma merkezleri, seyyar sağlık sahil üniteleri... Sağlık hizmetlerinde yerleşmiş ve sü- rekli hizmet esas oimalıdır. Geçici kam- panyalar ve yönelimler tüketimden baş- ka bir sonuca yaramaz. Bu nedenle sağlık hizmetlerimizle ilgili yasalanmız yeniden düzenlenmelidir. Çağdaş bir örgütlenme bıçimi olan Sağlık Hizmetlerinin Sosyal- leştirilmesi Yasası da yeniden değerlendı- rilmelidir. Geçen 30 yıl içinde toplumu- muzda büyük değişimler olmuştur. Yasanın pratikte eksiklikleri yaşanmış- tır. Bunlar dikkate ahnarak yasa yeniden değerlendirilmeiidir. Sosyalleştirilmede en uç birimlerde ihmal edilen örgütlenme eksiklikleri tamamlanmalı. büyük yerle- şim yerlerinde, kentlerde yeni bir örgüt- lenme anlayışı getirilmelidir. Sağlık hizmetlerinin finansmanı Sağlık hizmetlerinin en önemli sorun- lanndan biri de fınansman açığıdır. Bu- güne kadar bu açık kapatılamadığından her hükümet değiştiğinde arayışlara giri- şilmiştir. Sağlık hizmetlerinin finansmanı ya ge- nel bütçeden ya da prim toplama suretiy- le karşılanacaktır. Bir üçiincü yol ise sağ- lık hizmetlerine genel bütçeden aynlan pa- yın artınlarak, hizmeti alanlardan da eko- nomik durumlanna göre katkılannın alm- ması. Sağlık hizmetlerinin tamamen genel bütçeden finansmanı gerçekleşmesi hemen hemen olanaksız görülmektedir. Ayrıca sağlık hizmetlerinde tüketimi artırıçj bir konum yaratacaktır. Kişileri sigortalayarak prim toplama sis- temi ise gerçekçi değildir. Bugün kaydı ve adresi belli 3 milyon kişiden SSK, prim toplamakta güçlük çekmektedir. 10 mil- yon Bağ-Kur'lunun ancak dörtte biri sağ- lık primi ödemeyi kabul etmiştir, bunu da düzenli ödememektedir. Şimdi baka- lım hiçbir sosyal güvencesi olmayan 25 milyonluk kesime. Tanmla uğraşanlar, köylüler, küçük iş sahipleri. işsizler, ta- mamen dağınık yerleşimli. çoğunun da ödeme gücü yok. Nasıl toplanacak?.. Sağlığa önem veriyorsak mutlaka ge- nel bütçeden payı artırmak zorundayız. Sağlığa en az para harcayan ülke konu- mundayız. Sağlık hizmetlerine toplam olarak Batı Avrupa ülkelerinden dörtte bir nispetinde harcama yapıyoruz. Genel bütçeden aynlan payı yükseltir- ken. sağlık hizmetinde tasarrufu da gün- deme getirmeliyiz. Bu tedbirlerle sağlığa yapılan yatınm artınlmalı, sağlık hizmet- lerinin kalitesi yükseltilmeli ve uzun kuy- ruklardan kurtararak cazip duruma geti- rilmelidir. Verilen bu önem karşısında hizmeti alan halkın da katkısını istemeye hak kazanılacaktır. Sağlık hizmetlerinde merkezi koordi- nasyon, hizmetlerde tasarrufu sağlayıcı ilk adım olacaktır. Bugün gerek kamu gerekse özel sağlık hizmetlerinde plansız ve programsız yatırımlar yapılmaktadır. Bir yandan yeni sağlık kurumlan kuru- lurken aynı alanda çalışan hastaneler kapanmakta ve kapanmakla yüz yüze kalmaktadır. Devlet hastanesi yanına hiç ihtiyaç yokken bir de SSK hastanesi açıl- makta ve bir hastanenin yapacağı iş, hiç gereği yokken, iki hastaneye paylaştınl- maktadır. Bugün sağlık alanında pek çok yatırım atıl kapasite durumundadır. Genel bütçeden ahnan pay artınhp ge- rekli tasarruf sağlandığında sağlık hiz- metlerinde önemli ilerlemeler sağlana- caktır. Ulusal sağlık politikası belırlemeçalış- malarının yapıldığı bugünlerde doğru politikalar ve atılan doğru adımları gö- ren halk, aldığı hizmete, isteyerek katkı- da bulunacaktır. Çağdaş ve sosyal yakla- şımda budur. IVMetBuKadar Konsensüs'e Dayanabipmi?Türkiye'de özellikle birkaç yıldır hızla gelişen garip bir alışkanlık yer/eşti: Toplumsal, politik olguları daha iyi an- lamak yolunda ortaya atılan kimi "akıntıya karşı" kavram- lar, kısa bir süre sonra üzerinde hemen herkesin hemfikir olduğu bir nitelik kazanıyor. Birkaç örnek verecek olursak: "Katılım"\n, "saydamlık" ın, "sivil toplum"un, "uzlaşım"ın başına bu talihsizlik gel- di. Yenilerine de gelecek. Bu olguyu -iyimser kalmak isti- yorsanız- sevindirici karşılamak mümkün. Bundan iyi ne olabilir? Şimdiye kadar ayrı bildiğimiz insanlar meger bir- leşmek için kimi kavramları bekliyorlarmış! Meğer şimdi- ye kadar söylenenler geçici, rüya, hatta yalanmış. Herke- sin katılıma katılmasından normal ne olabilir, sivillerin çoğunluğu oluşturduğu bu toplumda sivil toplumun güç- lenmesi nasıl herkesin ortak ideali olmaz? Saydamlığı (şeffaflık demiyofum, çünkü her ne kadar koalisyon proto- kolü bu sözcüğü seçmişse de ben bu sözcükte "tarihsel" birerotikçağrışım buluyorum) içi dışı aynı olan bu insanla- rın hangisi istemez? Uzlaşmayıp da ne yapacağız? Oysa -kötümserseniz- bütün bu uzlaşmanın aslında yine bir yanlışlıktaı. kaynaklandığı yönünde kuşkuya kapılma- manız imkânsızdır. Kuşkulanmak her zaman yararlıdır. Bütün bunları, seksenli yılların ortasında yayımlanan, Luc Ferry 'nin Sanaf Felsefesi başlıklı üç ciltlik çalışması- nın son cildini okurken tekrar düşünüyorum. Luc Ferry ki- tabındaki bir bölümde "Consensus ou Dissensus?" (Uz- laşma mı, Uzlaşmama mı?) altbaşlığını kullanmış. Ferry kitabının bu bölümüne SOFRES tarafından "Fransızların birliği ve farklılığı'nı değerlendirmek için gerçekleştirdiği bir anketten söz ederek başlıyor. Değişik partilerin sem- patizanları çeşitli haklar konusunda ne düşünüyorlar? Ancak ben söz ko- - ^ - ^ — . ^ — ^ — i ^ _ _ ^ _ _ — _ ^ Siyasi kûttupû.geleneBi bizimkinden çok daha gelişmiş blr üfkenin sağ ve soldan iki dnemll klşlsi bfitân uziaşımlara rağnen uziaşamazken, bfz bu içi böyle kolayca nasıl hallettih? nusu anketin sonuç- larını aktarmak yeri- ne, yine Ferry 'nin analiz ettiği bir "yüz yüze" karşılaşmadan söz edeceğim. Bu karşılaşmayı Nouvel Observateur dergisi düzenlemiş ve politik eğilimleri yönünden merkezde olan Simo- ne Ve// ile sosyalist eski başbakan Michel Rocard'\ buluş- turmuş. Tartışılan soru, bizim için de çok önemli: "Arala- rında bir ittifak zemini mümkün mü"? Sonucu hemen söy- leyelim: Mümkün değil. Simone Veil, "Tamamen değişik, hatta birbirinin zıttı toplum anlayışlarına gönderide bulu- nanlar arasında hiçbir uzlaşım mümkün değildir" derken, Rocard daha az radikal fakat net: "Bize yöneltilen bu soru- nun bugün anlamı yoktur." Oysa Veil ve Rocard'ın her ikisi de -bir liberal ve bir sos- yalist olarak- epeyce konuda uzlaşmış görünüyorlar. Veil, neoliberalizmi eleştirerek "devletin en aza indirgenmiş bir müdahalesini" kabul ediyor; Rocard, devletin "ürete- meyeceği ve üretmeyi bilmediği" bir sosyalizm anlayışına karşı çıkarak, üretim ve diğer alanlarda olabildiğince oto- nomiyi, bireylerin ve grupların temel haklannı savunuyor. Her ikisi de demokratik çoğulculuğun övgüsünde tereddüt etmiyorlar. Fakat yine de ittifak mümkün değil! Şimdi soruyorum ben: Siyasi kültürü, geleneği bizimkin- den çok daha gelişmiş bir ülkenin sağ ve soldan iki önemli kişisi bütün uziaşımlara rağmen uzlasamazken, biz bu işi böyle kolayca nasıl hallettik? Onların imkânsız gördüğünü biz nasıl mümkün kıldık? "Ezan, bayrak, vatan" üçlüsü üzerine kurulu bir politik söylemden insan haklannı sürekli vurgulayan bir sağa gelmek (bu değişimde. Hüsamettin Cindoruk'un rolünün büyük olduğunu ben de düşünüyorum) tabii ki sevindirici. Kürt milletvekillerini ihraçtan, "yemin töreninin can sıktı- ğı" bir sosyal demokrasiye gelmek tabii ki sevindirici de- ğil! Ancak söylemek istediğim bunlar değil. Söylemek isteğim, âlemin beceremediğini bizim nasıl gerçekleştir- diğimiz üzerine daha fazla düşünmek zorunda olduğu- muz. Bu konsensüs acaba varlığını, problemlerden söz etme- mek gibi bir seçime, bir tercihe mi borçlu? Konsensüs (eğersahtesi değilse), problemleri, farklılık- ları görmeye çalışmamızı engellememeli. 4. SAYI BAYİLERDE • 1992KavgaveZaferYıljDİ! • Demokratik Açılım h)û$mâms!\ ve Kürt Ulusunun Payına Döşerîier • İşçi Kıyımlarına Karşt Mücadele Bayrağını Yükselt! • Zamlar Geri AlınsınU,, • Saray Örme/ Y u r t i ^ l ç o DifenişJeri • Stalin SavunulmadaafeHnönist • Sivil Faşist, Dinci-GeflBS^ • 1991 W f Emperyalist "Yeni Dünp K&efPiSPfillarırun Döküldüğü Bir Y/l DEVRIMCI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle