23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 EYLÜL 1991 * HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19 Sisli Bir Prag Sabahı... (Baftara/ı l. Say/ada) kalabalık da neşeyle ternpo tutuyor. Sisi delip gelen bir akordeon sesi... Bembeyaz pala bıyıklı biri. Kucağındaki akordeonuyla nostaljik parçalar çalıyor; kısık sesiyle de kendine göre söylüyor. Evet o, ihtiyar kemancı... Geçen yıl kasım ayında da aynı heykelin altında çalıyordu. Beyaz saçlannı örten beresi, yerleri süpü- ren eski pardesüsüyle hiç değişmemiş. Or- tasına birer süt beyazı beneğin oturduğu ma- vi gözleriyte kemanının üstüne yatmış, onun sesiyle yitip gitmiş sanki... Prag'da süren Mozart Festivaii'nin afişle- ri. Konserler, operaları. Don Giovanni, Sihir- li Flüt, Figaro'nun Düğünü... Sergi, caz ve rock konserlerinin duyuruları... Sanat ve kültürde yaşanmaya başlayan patlamanın tüm göstergeleri Tıpkı ispanya1 nın 1975'te Franko'dan kurtulmasını izleyen yıllarda olduğu gibi... Köprünün hemen ayağında bir ev: Kafka1 nın Prag'da yasadığı birçok yerden biri. Ki- tapları ve kendisini çağrıştıran hediyetik eş- yalar. Başınızı kaldırınca, tepenizde olanca gör- kemiyle yükselen Prag Şatosu. 12 ve 13. yüz- yıldan başlayarak Bohemya krallannın ve Habsburg imparatorlannın yaşamış olduklan Şato... Hemen dibinde Kepier'in heykeli... Eski kentin göbeğindeki Jan Hus anıtı... • Adım başı, kökleri tarihin derinliklerine uzanan zengin bir kürtür birikimiyle bağım- sız düşünme geleneğinin izieri var Prag'da. Hıristiyan ortaçağının definmesinde an- lamlı rollerden birini oynamış bu kent de. Din- sel bağnazlığa karşı hoşgörüye ve liberal fi- kirlere bir zamanlar beşiklik etmiş. Aklın dogmalar tarafından tutsak alınma- sına ortaçagdan itibaren karşı koyulmuştu bu topraklarda. Böylesi bir kürtür mirasına sa- hip insanlar bir süre için, o da ancak &ilah zoru ile totaliter bir rejim altında yaşatılabi- lirlerdi. Bağımsız düşünmesini bilen insanların ak- lını yeniden tutsak almaya ve sadece belirli kalıplan dikte edip, onları tek tip düşünme- ye zorlamak, bir yerde sonuçsuz kalır. Nitekim Çekoslovakya'da sonuçsuz kaldı. Gerçek yaşamla rejim arasında uçurum sü- rekli derinleşti. İnsanlar bir süre ikili bir ya- şamı kabullendiler. Dışa dönük yüzlerinde resmi ideolojiye evet dediler. Ama iç dünya- larında dışa vuramadıkları bir zenginlikleri vardı. 40 yıl boyunca kendilerini korumak için bir tür takıyye uyguladılar; yani gerçek duy- gu ve düşüncelerini belli etmekten kaçındı- lar, içlerine attılar. Ama böyle yapmayanlara. resmı ideoloji- ye karşı koyanlara da büyük saygı duydular. Vaclav Havel de vardı saygı gösterilenler ara- sında. Resmi küttüre karşı bağımsız küttürün savaşımını verdi yıllar yılı. Totaliter bir rejim altında yaşayan insanla- rın o tarihlerde her şeyi göze alıp rejime kar- şı koyan yazarlara bağladıkları umudu, 1986'daki bir konuşmasında şöyle anlatmış- tır: "Her zaman kendinden kuşku duymuş, öv- güden çok eleştiren seslere kulak verip önemsemiş bir insanım. Bana umut bağla- mış kimselere rastlıyorum. Hiç tanımadığım insanlar bana telefon edip yaptıklanm için te- şekkür ediyorlar. Bunlan duymak elbette beni sevindiriyor, teselli ediyor. Çabalarımızın çöl- de atılan bir çığlık gibi boşa gitmediğini, bir yankı verdiğini gösteriyor, anlatıyor. Aslında ben ne yaptım ki? Birkaç eser, bir iki maka- le yazdım, bir süre hapishanede kaldım." (Uzaktan Soruşturma'dan) Artık akıl özgür Çekoslovakya'da. Demok- rasi hızla gelişiyor. Vaclav Havel de iki yıldır cumhurbaşkanı. Eskisi gibi değil artık, o da "yaşamın güneşli yanında yaşayanlardan..." •k Cuma günü Prag Şatosu'nda düzenledi- ği basın toplantısına giderken, yanıma Türk- çede yayımlanmış vedi kitabından birini de almıştım: Uzaktan Soruşturma, (AFA Ya- ytnları). Bir yeri dikkatimi çekmişti: Merkezi plan- lamaya dayalı komuta ekonomisiyle piyasa ekonomisini, ikısini birden eleştiriyor, adeta iki sistem arasında bir "üçüncü yoTun ara- yışı içinde gözüküyordu Havel. Şöyle diyordu: "Tümüyle devletçi veya tümüyle merkezi- yetçi bir ekonomi(de) insanla iş yaşamı ara- sında gittikçe derinleşen bir uçurum oluşu- yor. İnsanın icat etme zenginliği, gırişimcilik hevesi dışlanmış oluyor. Her şey kişiliksiz ve anonim bir ekonomı çarkının dipsiz çukuru- na yuvarlanıyor. Bununla birlikte ben, mül- kiyetin el değiştirmesıyle bütün bunların si- hirli bir değnek dokunmuşcasına düzelece- ğine ve kapitalizmin bizde yeniden yayılma- sının çare olacağına inanmıyorum." Havel bunlan yalnız bir yazarken, 1986'da söylemiş. Bugün ise ülkesinde siyasal iktida- rın doruğunda bir devlet başkanı. Kendisine yukardaki sözlerini anımsatıp, hâlâ bu görüşte olup olmadığını; bir "üçün- cü yol" arayıp aramadığını; piyasa ekonomı- sine geçiş sürecinde yol alan ülkesinın bu ye- ni rotasına, en azından felsefi açıdan, yaban- cılaşma açısından karşı çıkıp çıkmadığını sor- dum. Yüzünden şöyle bir gülümseme geçti; kar- şılığı kısa oldu: "O kitabımda bir üçüncü yol arayışında değildim. Karma bir şey istemedim. İnsan- cıl açıdan evrensel değerleri, uygarlığın ge- rektirdığı değerleri savundum. Konuya insan ilişkileri bakımından yaklaştım... Tüketim dik- tasına karşı çıktım..." İlginç bir tartışma konusu olabiiirdi. Ama vakit yoktu. Basın toplantısından çıkarken, Cumhur- başkanı Özal takıldı gülerek: "Hasan CemaJ, üçüncü yolu sen anyorsun gaiiba..." PKK, 5 turistî serbest (Roştarafi 1. Say/ada) iyi. Anlattıklanna göre PKKIı- lar kendOerine baskı uygulaaıa- nuşlar. Hatta çok iyi davranmış- lar. Kaçınkhklan bölge yakınla- nnda bıralulmalan örgütün çok çcşitli taktikler kuUanmasından kaynaklanıyor. Sorgulamalan- nın tamamlanmasından soara eğer isierierse gazetecilerie ko- nuşturacağız." Aynı yetkili turistlerin bir operasyon sonucu kurtanldıkla- rı yolundaki haberleri de yalan- larken "Serbest bırakdmışlar" dedi. Bu arada PKK'hlann turistle- ri serbest bırakmadan önce ön- ceki akşam saat 23.00*16 Bin- göTdeki askeri yetkilileri telefon- Ia arayarak "5 turisti Elmalı Kö- yü yakınlannda serbest bıraka- cagız gelip alın" dedikleri öne ÇevikGtufün (Baştarafı 1. Sayfada) berhangi bir degişikligin yüriir- lüge girebilmesi için Genelkur- may Başkanlıgfnın onayının alınması şart bulanmaktadır" dedi. Aykut, anlaşmanın daha önceki şekliyie yürürlükte oldu- ğunu, yapılan uygulamamn 30 eylülde bitecek olan sürenin uzatılmasından ibaret olduğunu bildirdi. Aykut, bir soru üzerine de PKK tarafından kaçınlan 7 erin durumuyla ilgiü bakanlığın çok yakından alakadar olduğunu söyledi. Erlerin nerede bulundu- ğunun bilinip bilinmediği soru- suna Aykut, "O konuda bir şey söyleyemem" karşıhğmı verdi. Imren Aykut, "şükran mektubn" ile ilgili bir soruya da "Mektubun gerçek olmadıgı baldanda BakaoJar Kurulu'nda bir fikir birliği mevcuttur" ya- nıtını verdi. Bush (Baftarafı 1. Sayfada) Castro'nun beklediğinden çok daha çabuk gerçekleşeceğini be- lirtti. Bush, "Yeni bir olay daha, jünyada özgüriük havasına gir- iiğimizi kanıtlayacak. Özgür Küba'dan bahsediyorum. Kttba laJkının kaderini eline alacagı ;ttn, Castro'nun beklediğinden laha çabuk gelecektir" diye ko- ıuştu. Castro'nun diktatörlüğünün atırdadığının ve sarsıldığmın luyulduğunu söyleyen Bush, Olba'da sistem değişikliği ola- ağına büyük inancı bulundu- ;unu söyledi. Uzun süreden beri Küba'nın omünist rejiminden kurtulmak îteyen ABD, SSCB'nin geçen ıafta bu ülkedeki askerlerini ekmeye başlayacağı yolundaki çıklamalannı memnuniyetle arşılamıştı. Amerikalı yetkili- T, SSCB'nin bu karannın Kü- a'daki rejimin devrilmesine ne- en olacagını beürtmişlerdi. surüldü. Bu konuda görüşlerine başvurduğumuz yetkililer, "CMa- bilir. Zaten teröristler bunlan serbest bırakmasaydı, bizim bul- mamız zordu" dediler. Üst düzey bir yetkili, turistle- rin kaçırılması ve daha sonra serbest bırakılmaları olayında çeşitli kuşkular bulunduğunu öne sürerek "Bu nedenle sorgu- lamaya aidık. Nasıl kaçınldıkla- nnı ve kimlerle görüştiıröldiik- leri konusunda sorgulanıyorlar. Onlan öğrenmemiz lazım. So- ruşturma bittikten sonra gönde- recefiz. Sorgulama için de özel bir üm getirttik. Saglık durum- lan bizden iyi. Sanki hiç dağlar- da dolaşmamış gibiler. Neşekri de yerinde" diye konuştu. Dün öğlen saatlerinde Bin- göl'e gelen ABD'nin Adana Konsolos Yardımcısı Dean Josef Haas'ın vatandaşlanyla görüş- me talebi reddedildi. 45 dakika vatandaşlanyla görüşmek için bekleyen Haas, "Vatandaşlan- mızın avukata gereksinimi var. Kanuni bir avukatian olmadı- ğından konsolos olarak vatan- daşlanmın yanında yer almam gerekirdi" dedi. ABD'li diplo- mat, telefonla ABD'nin Anka- ra BuyükelçiJiği'ni arayarak ge- lişmeler konusunda bilgi akta- rırken 3 ABD'bnin PKK ile il- gilerinin bulunduğu yönünde yetkililer tarafından daha önce yapılan açıklamalara inanmadı- ğını söyledi. İyi davrandılar Saat 16.00 sıraJarında sorgu- lamaları tamamlanan 5 turistin gazetecilerie görüşmelerine izin verildi. PKK'nın kaçırma eyle- mini, "Kiirt sonınunu giindem- de tutmak için gerçekleştir- diğini" belirten tunstler özetle şunları söylediler: "Türkiye'ye Nuh'un Gemisi' y- k ilgili araştırma ve Nemnıl Dağı'nı görmek için geldik. An- cak başımıza bu olay geldi. Bi- zj nereye götürdüklerini bilmi- yoruz. Sürekli gezdirdiler. tki bafta boyunca açık arazide ya- brdılar. Çok iyi davrandılar. Bir keresinde guvenlik giiçlerinin yflriittügü operasyon sırasında jandanna ile karşılaşıldı. As- kerier, bizJeri öldüreceklerini anlayınca geri çekildiler. Zor günJer geçirdik. Daha dogrusu alışık ofmadığımız bir yaşantıy- dı. G«çen gece açık bir anziye getirip bıraktılar. 'Gidin' dedi- ler. Yiiriiyerek asfalta çıktık. Yoldan geçen bir taksiyi durdu- nıp Dıcalar Karakolu'na geldik. Ellerinde bulunduğumuz süre içinde surekli PKK'nın propa- gandasını yaptılar." Bir gazetecinin "Anlaşma so- nucu mu serbest bırakıldınız" şeklindeki sorusuna turistler, "Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey var, bizleri serbest bıraktılar." Üç ABD'li bir Ingiliz ve bir de Avustralyalı turistten olusan 5 kişilik grubun saal 22.00'de helikopterle Adana tncirlik Üs- sü'ne götürüleceklen bıidirıldi. Ankara Cumburiyet Büro- su'nun haberine göre Başbakan Mesut Yıimaz, kaçırılma ola- yıyla daha önceki 10 Alman tu- rist olayınm benzerlik taşıyıp taşımadığına ilişkin bir soruyu cevaplandmrken sorgulamanm sürdüğünü söyledi. Yıimaz, PKK'nın elinde bulunan 7 erle ilgili bir soruyu da "Burası ANAP Genel Merkezi. Burada genel basın toplantısı yapmı- yoruz" diye yanıtladı. ABD'nin Ankara Büyükel.çi- liği yetkilileri turistlerin bir operasyonla kurtarılmadıkları- nı, serbest bırakıldıklarını ifa- de ettiler. Büyükelçilik yetkili- leri daha sonra bir açıklama ya- pacaklarını belirttiler. tngilte- re"nin büyükelçilik yetkilileri de konu ile ilgili olarak Türk ma- kamlarıyla temas halinde ol- duklarını ifade ettiler. Olağanüstü Hal Bolge Vali- liği'nden yapılan açıklamaya göre bir grup terörist dün saat 05.50 sıralarında Şırnak'ın As- lanbaşar Karakolu'nda görevli guvenlik görevlilerine ateş açtı. Çıkan çatışmada bir terörist ölü olarak ele geçirildi. Hakkâ- ri'de de 2 terörist kendiliğinden teslim oldu. Nusaybin'de de ya- sadışı örgüte destek sağladıklan beürlenen 2 kişi yakalandı. Bol- ge valiliğinin açıklamasında Batman'ın Kozluk ilçesinde ka- muya ait bir binaya silahlı sal- dırıda bulunuldu. Olaya kan- şan bir kişinin yakalandığı bil- dirildi. TPAO'da alarm TPAO Batman Bölge Mü- dürlüğü, PKK'nın petrol kuyu- larına sabotaj yapacağı yolun- daki ihbarlar üzerine alarma geçti. Petrol kuyuları sıkı koru- maya alınırken işçiler toplu ola- rak gezmeleri yolunda uyanldı. Önceki akşam saat 22.00 sı- ralarında Şırnak kömür ocak- larına baskın düzenleyen PKK mılitanlan iş makinesini yaktı- lar. Olay yerine gelen guvenlik güçleriyle bir saat kadar silah- lı çatışmaya giren militanlar da- ha sonra kaçtılar. Mardin'in Kabala Jandarma Karakolu'na da önceki akşam taciz ateşi açıldı. Olayda ölen ya da yara- lanan olmadı. Özal, Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Havel'le birlikte özel onur alayını teftiş etti. (REUTER Özal bugün dönüyor KARLOVY VARY (Cumhuriyet) — Çekoslo- vakya ziyaretini sona erdirerek bugün Türkiye- ye dönecek olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dün ülkenin termal tesisleriyle tanınan Karlovy Vary kentini ziyaret etti. Özal, başkent Prag'a 120 kilometre uzakbktaki Karlovy Vary'de tarihi Pupp Oteli'nde belediye başkanı tarafından karşılandı. Cumhurbaşkanı Özal, Atatürk'un Sofya'da askeri ataşe iken te- davi amacıyla geldiği Karlovy Vary'de kaldığı yer- de bulunan anı plaketinin bulunduğu yeri de zi- yaret etti. Özal'a ilginç sınav Bugune kadar birçok buyuk kuruluş tarafın- dan kendisine fahri doktorluk ye üyelik unvanı verilen Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dün özel bir yetenek sınavını aşarak dunyanın en büyük kris- tal kulubune üye oldu. Prag'a 120 kilometre mesafede 18. yüzyıl sos- yetesinin buluşma yeri olan, kaplıcaları ile ünlti Karlovy Vary'ye gelen Cumhurbaşkam Özal, bu- rada dunyanın en büyük ve en unlu kristal üreti- cisi Moser Tesisleri'ni gezdi. Cumhurbaşkanı Özal, daha sonra Çekoslovakya'ya gelen tüm dev- let başkaniarına da uyelik için uygulanan ilginç bir sınava girdi. Sınavda, Cumhurbaşkanı özal'a altı değişik tipte ve dev boyutlarda kadehler gös- terilerek, tek tek tanıtıldı. Daha sonra Cumhur- başkanı Özal'dan, kibar bey, ince bayan, duzgün adam, iyi yürekli, şişman kadın ve şişman ada- mı temsil eden altı kadeh arasından birini seç- mesi istendi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, şişman kadın ka- dehini seçti ve bir masa uzerinde eğim vererek düşürmeden kadehin içerisine içki doldurmaya çalıştı. Sınavı başaran Cumhurbaşkanı Özal, Mo- ser Kristal Kulübü'ne onur üyesi oldu ve kendi- sine özel bir sertifika verildi. Moser Kristal Kuiübü yetkilileri, babadan oğu- la da geçebilen uyeliğin gereği olarak, bundan sonraki tüm toplantılarda Cumhurbaşkanı özal1 ın kadehleri sap kısmının ucundan tutması ve ka- dehleri birbirine vururken de uç kısımlannı de- ğil gövde kısımlannı kullanması gerektiğini be- lirttiler. Moser, yeni üye kabul ettiği Özal'a, uzerinde kendi imzasının işlenmiş olduğu kristal bir ka- deh takımı armağan etti. Tum devlet başkaniarına armağan edilen eş- siz parçalann yer aldığı kristal kuiübü salonun- da, fiyatları 250 milyon Türk Lirası'na ulaşan parçalar bulunuyor. Cumhurbaşkanı özal, Çekoslovakya'daki te- maslarına dün Çek Ulusal Konseyi Başkanı Ba- yan Dagmar Buresova'yı kendisine ayrılan Baş- kanlık Sarayı'nda kabul ederek başladı. özal da- ha sonra Çek Başbakanı Petr Pithart'ı kabul ede- rek 20 dakika gorüştü. özal, bunun ardından da Bohemya krallarından olan ve Çekoslovakya'nın kuruluşunda rol oynayan Aziz Vençeslav Anıtı- na çelenk koydu. Haçlı seferlerinde gösterdiği başan nedeniyle "Aziz" unvanını alan Vençeslav'm 'Prag'ın ken- di adını taşıyan meydanındaki anıtına çelenk koy- ma törenini yuzlerce Çekoslovakyalı da izledi. Özal, daha sonra 1968 olayları sırasında işgal güçlerini protesto için kendini yakan öğrenci Jan Palach'ın mezarına da çiçek koydu. Ozal'ın bu davranışı çevredeki halk tarafından uzun süre al- kışlandı. Cumhurbaşkanı Turgut özal dün akşam Prag'ın en modern otellerinden olan Otel Fo- rum'da Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Vaclav Havel'in onuruna bir yemek verdi. Özal ve beraberindeki heyet bugün akşam sa- atlerinde Türkiye'ye dönüyor. NE DEDİLER? Arkın: Sîlahım sevgi yağdıracak MWetrekHİ atoyı Arta: Naınluya gcek ta ten çıkardım Sof&rtm tabanca taşıyınca ış- ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Yasar Kemal'in ünlü ro- man kahramanı "tnce Memed" in destanlaşan mavzeri, Anado- lu'daki "silah tutkusu"nun bel- ki de en görkemli simgesidir. öyle bir tutkudur ki o, en çok değer verilen kötü şeylerden de biridir aynı zamanda. Günümüze uzanan "at, avrat, silah" üçle- mesinin de esin kaynağıdır... Psikolog Atalay Yörükoglu, bu "tutku yofunluğu"nu "erkek tophımu" olmannza bağlıyor. Silahın "erkek" imajı ile birlik- te düşünüldüğünü belirten Yö- rükoğlu, tarihi savaşlardan gecmiş Türk toplumu için silahın artık "hayatın bir gerçegi" haline gel- diğini söyleyerek ekliyor: "Silah her şeyden önce bir giiç sembolü. Biz de güce inanıyo- nız. Insanınuz silahı yanında ol- duğu zaman kendini daha giiç- lü hissediyor. Her şeyi kontrol alünda tutan, her şeye hâkimmiş hissine kapılıyor." Siiahın cinsel yönden "iktidar" sağlayan bir özelliği- nin bulunduğunu da belirtip "Silahıyla kendisini tam erkek gibi hissedebüiyor" diyen Yöru- koğlu, "Böylece bir şeyler telaffi ediliyor. Kimi erkekliğini arttır- dığına inanıyor, kimi korkaklı- ğını, giivensizliğini giderdiğine" diyor. Yörükoflu, "vnrdulu kırdılı" TV dizileri ile çocukla- ra "Gücii olan haklıdır. iisTöndür" gibi olumsuz bir ima- jın verildigine de dikkat çekiyor. Sinemanın tartışmasız "en çok silah kullanan" oyuncusu Cüneyt Arkın, özel yaşamında silahı sevmediğini, zaten kendi- sinin herhangi bir silahının da olmadığını belirtip, ekliyor: "Adaylık için başvurduğum gün bana sormuşlardı, 'Millet- vekili olunca silah taşıyacak mısm' diye O zaman alladığım yanıtı şimdi size vereyim: Evet, gerekirse taşıyacağım, ama sila- V E L I E F E N D r D E N FİKRETDAĞLIOĞLU hımın namlusuna kurşun değıl, — — — çiçek takacagım. Silahım mermi değil, sevgi yağdıracak." Arkın'a göre ne kadar "şehirii" olsak da bir yönümüz- le hâlâ köylüyüz. Bu köylü ya- nımız ise kentle henüz dostluk kuramadı. Kolayca kurması da zaten mümkün değil. Sonuçta "az okumanın" da etkisiyle baş edilemeyen sorunlar karşısında razar *r*a lurUu: Kafa nıtelığı tcûçüldûk- ce silah tutkusu artıyor ya da erkeklik duygusu mu bilemiyonım" di>"en Şoray, söz- lerini şöyle sürdürüyor: "tnsanlan inceleyen bir yapım var. Örnegin, bir şey fark ettim; şoföriimün bile silahtan söz ederken gözleri ışıldıjor. Silah- tan korkup çekinmem, ama ben sevmiyorum. Bu düşkünJük ba- na tuhaf geliyor. Önceki şofö- riimün, benden babersiz araba- da tabanca buiundurdu diye işi- ne son venniştim." Şoray, "geçirdiği talihsiz kazanın" bu düşünceleriyle bir ilgisinin bulunmadığını da söz- lerine ekleyip şöyle diyor: "Ttimiiyle bir kazaydı. Beni kazayla vuran Kemal Gür adın- da biriydi. Bu kişi Zürih'te egi- tim görmiiş, mesleği de inşaat mtthendisliği idi. Olaydan son- ra emniyetle polisler bunu bana söylediler. Ben de bu adamın yiizüne karşı 'Okumak cahillik alır, ama eşeklik baki kalır' de- dim. Başka ne diyeyim?" Şoray, silahı "insanlan korku- tan lüzumsuz bir şey" olarak da niteliyor. Son dönemin popüler ismi Leman Sam, "at avrat, silah" üçlemesini "yerieşmiş ama, j«n- lış bir kanı" olarak niteliyor. "Insan aciz bir varlık olduğun- dan eskiden korunma amacıyla silah kullanıyordu. Ama şimdi silahı zevk aracı olarak kullan- ması çok aptaka" diyen Sam, barışçı bir insan olduğunu da anımsatarak "Ben savaşa da si- laha da karşıyım" diyor. Bugün Türk insanırun silaha özendirüdiğine inanan Sam, bu- nu çok yanlış ve tehlikeü buldu- ğunu belirterek "Biz Akdenizli- yiz. Sıcakkanlı insanlanz. Kül- tür düzey i düşük insanlanz. Çok çabuk silaha sanlınz" di- yor. Soruna "tnsanın kafa niteli- ği kaçiiidükçe silah tutkusu biiyiiyor" saptamasını getiren yazar Ayla Kutlu, az gelişmiş ül- kelerde insanlann bu yetersizlik- lerini silah meraklarıyla gider- meye çahştıklarını söylüyor. GÖZLEM UGURMUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) SHP, bir kitle partisidir. Böyle kitle partileri, toplum için- de hep yaşarlar. Kızsanız da beğenmeyip yerseniz de ya- şarlar ve seçimlerde "Vanz" derler. Havaalanından Adana'ya girerken yoldaki apartmanlara bakıyorum. Hemen hemen hepsinin balkonundan ve pen- cerelerinden alkışlar geliyor. Yol boyunca bir insan seli, SHP arabasının iki yanından İstasyon Alanı'na doğru akıyor. Halk, türkülerle yürüyor. Adana, SHP'ye gösterdiği bu sıcak karşılama ile İnönü- ye ve arkadaşlanna moral veriyor. Adana mitingi "Sandıkta güller açacak" diyen SHP için bir tomurcuk gibi... İlk tomurcuk Çukurova'da açtı. • Cumhurbaşkanı Özal, Demirel'in 12 Mart muhtırası veri- lince "şapkasını alıp gittiğini" ileri sürerek "ben olsaydtm" diyor: — Bu mektubu verenleri emekii ederdim.. Cumhurbaşkanı Ozal'ın Demirel ile ilgili eleştirileri doğ- rudur. Demirei, 12 Mart muhtırası verilince ünlü şapkasını alıp gitmiş, yalnızca şapkasını alıp gitmekle de yetinmemiş, dar- becı generallerın kurduklan Erim hükümetine bakan ve gü- venoyu vermiş; Erim hükümeti kuruluncaya kadar, darbeci generallerın gönderdikleri emeklilik işlemlerini de imzala- mıştır. Bizde kıratın beyliğindeki "demokratlık" işte böyledir. 12 Eylül darbesinde Demirel ve Ecevit, Erbakan ve Türkeş gözaltına alınıp Hamzakoy ve Uzunada'ya götürülürken Özal ne yapmıştır? Doğru Genelkurmay'a gitmiş, Evren Paşa'nın şapkası al- tına sığınmıştır. Bunu yaparken de "ağabeyi ve velinimeti Demirel"öer\ izin de almıştır. Yalnızca Genelkurmay'a mı gitmiştir? Hayır. Genelkurmay'dan çıkıp şoluğu doğru Amerikan Büyükel- çiliği'nde almış; Ulusu hükümeti kurma çaiışmalan sırasında ABD Büyükelçisi James Spain'e bilgi de vermiştir. Bu bilgi alısverişinin belgesi, geçen yıl, Hürriyet gazete- sinde Sedat Ergin tarafından yayımlanmıştır. Sedat Ergin'in 12 Eylül 1990 günlü yazısından küçük bir alıntı yapalım: — Dönemin Ankara'daki ABD Büyükelçisi James Spain tarafından 12 Eylül Harekâtı'ndan tam 6 gün sonra "gizli" kaydıyla Washington'a gönderilen bu telgrafta Ozal'ın asker- lerte "pazarlık" ettiğine ilişkin olarak Ulusu hükümetinin ku- rulmasından önce Amerikan büyükelçisine bilgi verdiği or- taya çıktı. Muammer Yaşar'ın Sabah gazetesinde yayımladıöı mek- tuba "sahtedir" diye bu kadar sert tepki gösteren Ozal'ın, Ulusu hükümeti kurulurken bir yabancı ülkenin büyükelçi- liğine gidip bilgi vermesi nasıl yorumlanır? Bu davranış "şükran mektubu" yazmaktan daha mı onur verici ve yüz ağartıcıdır? Cuntacı generaller ile pazarlık; ABD büyükelçileri ile gizli görüşmeler... Sonra da "Ben teknisyendim" özürü... Bunun adı da "serbest piyasa ekonomısi" ve "sivil top- lum öncülüğü!" 12 Eylül darbesinin Başbakan Yardımcısı Özal, 12 Mart döneminde başbakan olsaymış, muhtıracı generalleri he- men emekii edermiş! 12 Mart'ta generalleri hemen emekii edecek olan insan, 12 Eylül'de Genelkurmay'a koşup cuntacı generalierden "emir kumanda zinciri ve emirle" kurulan düzende hemen görev almaz. 27 Mayıs İhtilali olur; Ecevit, Ulus gazetesindeki köşesin- de ihtilalcileri "Gûnaydm devrimd Türk ordusu" diye selamlar ve ihtilalcilerin kurduklan mecliste görev alır. Yıllar sonra da bütün ihtilaJlere karşı olduğunu söyler, süslü tümceler ile "sivil toplum edebiyatım" yapar! Demirel, 12 Mart darbesınden sonra kurulan hükümete hem bakan hem güvenoyu verir; darbecilerin ipe çektikleri üç delikanlının darağaçları önünde cuntacı generaller ile ugursuz valsler yapar. Bu üç gence ölüm cezası veren mah- keme başkanı generali de partisinden milletvekili yapar. Bir işkenceci generali de cumhurbaşkanı adayı gösterir. Şonra da cuntalardan yakınır! Özal, 12 Eylül darbesınden sonra cuntacı generallerin hü- kümetinde görev alır. Görev alırken de gider ABD Büyükel- çiliği'ne bilgi verir. Sonra da devlet şirketlerinden aylığa bağ- lanmış dönek Marksistler tarafından sivil toplum öncüsü ola- rak göklere çıkarılır. Ne ölçü kalmıştır ne ilke ne inanç.. İlkeler ve inançlar, siyasetin hiç de serbest olmayan pi- yasasında "menkul değerler" gibi işte böyle elden ele do- laşıyor. İthal silah 12'den vurdu (Başturafı 1. Sayfada) Silahb Kuvvetler'in talebi üze- rine 15 bin 500 tabanca üretti. "İthal silah"a da son yasal düzenlemeler nedeniyle yoğun talep olduğu bildiriJdi. MKEK yetkilileri, geçen yıl ilk parti 963 silahın kısa sürede satıldığını. bu yıl getirilenlerle sayımn 10 bin 500'e ulaştığmı söylediler. Bugüne kadar toplam 7 bin si- lahın satıldığını da anımsatan yetkililer, "Özellikle Smitb Wesson, Colt, Barerta ve Brow- ning gibi markalann bazı tiple- ri büyük ilgi görüyor. Bunlar hemen tükendi. Bazı tipler ise pek tutulmadı. Elimizde kalan- İar da bnnlar. Eger o tutuian tiplerden olsaydı, satılan silah sayısı çok daha fazla olacaktı " dediler. Yetkililer, elde silah kalması- nın öolenmesi için, önce sipariş alacaklannı, siparişler belli bir sayıya ulaştığında da ithalat yo- luna gideceklerini kaydettiler. Yetkililer, böylece "süriimü düşük" silah ithalinin önüne ge- çilmiş olunacağını bildirdiler. özel atış poligonları kurul- ması, silah talebini kamçılaya- cak. "Kademeli bürokrasi 7. Koşuda Jeannie şansh "arabeske, sığınılıyor" ona. gozyaşına, ya da silahı guce varsa Baki kalan eşeklik Bir süre önce başkentte topu- ğundan bir "kaza kurşunu" ile yaralanan sanatçı Nazan Şoray, silah tutkusunun özellikle Türk erkeklerinde fazla olduğunu söylüyor. "Kendilerini bir şey mi zannediyorlar? Bir gösteriş mi 1. Ayak: Geçen haftaki ya- rışını ölçu almadığımız Tatlı- kız'a ilk şansı veriyoruz. 2. Ayak: iyi bir form tutan Çağlayan ile kalite tay Gene- kelly arasındaki mücadele, ya- rışın birincisini belirleyecekti. 3. Ayak: Bu yarışa ciddi bir şekilde hazırlanan West Side Story ilk şansa sahip. 4. Ayak: Uzun süredir id- manda olan Gökçebacı, rakip- lerine göre hazır durumda. 5. Ayak: Form durumunu beğendiğimiz Kıvılcım 3'ü baş- ta tutuyoruz. 6. Ayak: Süper bir form tu- tan Jennie ve musait kiiolu Muki, yanşın en şanslı isimle- ri. TAHMİNLER 1. Koşu: F. (2) Hamitağa, P. (3) Şubat. 2. Koşu: F. (4) Tatlıkız, P. (2) Buse, S. (7) Tacım. 3. Koşu: F. (1) Çağayan, P. (2) Genekelly, P. (4) Paco, S. (5) Sansaka. 4. Koşu: F. (4) Westside story, P. (7) Rusty, P. (9) Rising Sun, 5. (10) Hanımtay. 5. Koşu: F. (3) Gökçebacı, P. (6) Paradiso, P. (8) Shara, S. (7) Rain Girl. 6. Koşu: F. (6) Kvılcım 3, F. (3) Bahtiyar 7, P. (14) Ebru, S. (8) Hasretim, S. (12) Canoy. 7. Koşu: F. (2) Jeannie, P. (12) Muki, P. (3) Caübas, S. (1) Ta- engeli" içeren bu konudaki yö- netmeliğin yumuşatdması halin- de poligonların sayısının hızla artacağı belirtiliyor. MKEK de yapımını tamamladığı özel atış poligonunu yakında hizmete so- kacak. MKEK yetkilileri, "şfan- dilik bürokrasinin son halkası- nı da bekleyen" poligonun fa- aüyete geçmesiyle, "nerede kul- lanacağını bilemediği için silah almayanlann da böylece silab edinme yoluna gideceklerini" belirtiyorlar. ANAP, "ithal sflah" uygula- masına geçişin gerekçesini "ka- çakçüığı öniemek" olarak açık- larken polis de olayın bir başka yönüne dikkat çekerek ruhsatlı silah ile cinayet işleme oranınm çok düşük olduğunu bildirmiş- ti. Ancak istatistikler Türkiye'- de "adam öMünne" olaylannın hızla arttığını ortaya koyuyor. 1985'te 778 olan bu sayı, 1986'da 672, 1987'de 1875, 1988'de7 bin 351, 1989'da da 9 bin 548 olarak gerçekleşti. Ge- çen yıl 10 binin çok üzerine çık- tığı belirtilen bu cinayetlerden birçoğu aydınlatılamadı. Poli- sm, cinayetlerin büyük bölümü- nün ruhsatsız silahlarla işlendi- ği yolundaki açıklaması da pi- yasadaki ruhsatsız silah (kaçak) sayısının eskiden olduğu gibi şimdi de önemli boyutlarda sey- rettiğinin bir kanıtı olarak gös- teriliyor. Türkiye'nin Hberalleşme" adını verdiği bu uygulama için örnek aldığı ABD'de, silah ko- nusunda yasak getirilmesi yö- nünde etkin kampanyalar yürü- tüldüğü öğrenildi. Dunyanın en kolay silah edinilen ülkesi olan ABD'de, suç oraıılanadaki hızlı artışın, kampanyaya neden ol- duğu belirtildi. Ozellikle kadın örgütleri ve çeşitli suçlarla mü- cadeleyi amaçlayan derneklerin başlattığı kampanyaların, polis örgütünce de desteklendiği bil- dirildi. Bu örgütlerin silah satı- şına yasaklamalar getirilmesi yönünde yürüttüğü yoğıın lobi faaliyetlerinin yakın tarihte ba- zı olumlu sonuçlar vereceği be- lirtiiiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle