Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 EYLÜL 1991 * HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19
Sisli Bir Prag Sabahı...
(Baftara/ı l. Say/ada)
kalabalık da neşeyle ternpo tutuyor.
Sisi delip gelen bir akordeon sesi...
Bembeyaz pala bıyıklı biri. Kucağındaki
akordeonuyla nostaljik parçalar çalıyor; kısık
sesiyle de kendine göre söylüyor.
Evet o, ihtiyar kemancı...
Geçen yıl kasım ayında da aynı heykelin
altında çalıyordu.
Beyaz saçlannı örten beresi, yerleri süpü-
ren eski pardesüsüyle hiç değişmemiş. Or-
tasına birer süt beyazı beneğin oturduğu ma-
vi gözleriyte kemanının üstüne yatmış, onun
sesiyle yitip gitmiş sanki...
Prag'da süren Mozart Festivaii'nin afişle-
ri. Konserler, operaları. Don Giovanni, Sihir-
li Flüt, Figaro'nun Düğünü... Sergi, caz ve
rock konserlerinin duyuruları...
Sanat ve kültürde yaşanmaya başlayan
patlamanın tüm göstergeleri Tıpkı ispanya1
nın 1975'te Franko'dan kurtulmasını izleyen
yıllarda olduğu gibi...
Köprünün hemen ayağında bir ev: Kafka1
nın Prag'da yasadığı birçok yerden biri. Ki-
tapları ve kendisini çağrıştıran hediyetik eş-
yalar.
Başınızı kaldırınca, tepenizde olanca gör-
kemiyle yükselen Prag Şatosu. 12 ve 13. yüz-
yıldan başlayarak Bohemya krallannın ve
Habsburg imparatorlannın yaşamış olduklan
Şato...
Hemen dibinde Kepier'in heykeli...
Eski kentin göbeğindeki Jan Hus anıtı...
•
Adım başı, kökleri tarihin derinliklerine
uzanan zengin bir kürtür birikimiyle bağım-
sız düşünme geleneğinin izieri var Prag'da.
Hıristiyan ortaçağının definmesinde an-
lamlı rollerden birini oynamış bu kent de. Din-
sel bağnazlığa karşı hoşgörüye ve liberal fi-
kirlere bir zamanlar beşiklik etmiş.
Aklın dogmalar tarafından tutsak alınma-
sına ortaçagdan itibaren karşı koyulmuştu bu
topraklarda. Böylesi bir kürtür mirasına sa-
hip insanlar bir süre için, o da ancak &ilah
zoru ile totaliter bir rejim altında yaşatılabi-
lirlerdi.
Bağımsız düşünmesini bilen insanların ak-
lını yeniden tutsak almaya ve sadece belirli
kalıplan dikte edip, onları tek tip düşünme-
ye zorlamak, bir yerde sonuçsuz kalır.
Nitekim Çekoslovakya'da sonuçsuz kaldı.
Gerçek yaşamla rejim arasında uçurum sü-
rekli derinleşti. İnsanlar bir süre ikili bir ya-
şamı kabullendiler. Dışa dönük yüzlerinde
resmi ideolojiye evet dediler. Ama iç dünya-
larında dışa vuramadıkları bir zenginlikleri
vardı. 40 yıl boyunca kendilerini korumak için
bir tür takıyye uyguladılar; yani gerçek duy-
gu ve düşüncelerini belli etmekten kaçındı-
lar, içlerine attılar.
Ama böyle yapmayanlara. resmı ideoloji-
ye karşı koyanlara da büyük saygı duydular.
Vaclav Havel de vardı saygı gösterilenler ara-
sında. Resmi küttüre karşı bağımsız küttürün
savaşımını verdi yıllar yılı.
Totaliter bir rejim altında yaşayan insanla-
rın o tarihlerde her şeyi göze alıp rejime kar-
şı koyan yazarlara bağladıkları umudu,
1986'daki bir konuşmasında şöyle anlatmış-
tır:
"Her zaman kendinden kuşku duymuş, öv-
güden çok eleştiren seslere kulak verip
önemsemiş bir insanım. Bana umut bağla-
mış kimselere rastlıyorum. Hiç tanımadığım
insanlar bana telefon edip yaptıklanm için te-
şekkür ediyorlar. Bunlan duymak elbette beni
sevindiriyor, teselli ediyor. Çabalarımızın çöl-
de atılan bir çığlık gibi boşa gitmediğini, bir
yankı verdiğini gösteriyor, anlatıyor. Aslında
ben ne yaptım ki? Birkaç eser, bir iki maka-
le yazdım, bir süre hapishanede kaldım."
(Uzaktan Soruşturma'dan)
Artık akıl özgür Çekoslovakya'da. Demok-
rasi hızla gelişiyor.
Vaclav Havel de iki yıldır cumhurbaşkanı.
Eskisi gibi değil artık, o da "yaşamın güneşli
yanında yaşayanlardan..."
•k
Cuma günü Prag Şatosu'nda düzenledi-
ği basın toplantısına giderken, yanıma Türk-
çede yayımlanmış vedi kitabından birini de
almıştım: Uzaktan Soruşturma, (AFA Ya-
ytnları).
Bir yeri dikkatimi çekmişti: Merkezi plan-
lamaya dayalı komuta ekonomisiyle piyasa
ekonomisini, ikısini birden eleştiriyor, adeta
iki sistem arasında bir "üçüncü yoTun ara-
yışı içinde gözüküyordu Havel.
Şöyle diyordu:
"Tümüyle devletçi veya tümüyle merkezi-
yetçi bir ekonomi(de) insanla iş yaşamı ara-
sında gittikçe derinleşen bir uçurum oluşu-
yor. İnsanın icat etme zenginliği, gırişimcilik
hevesi dışlanmış oluyor. Her şey kişiliksiz ve
anonim bir ekonomı çarkının dipsiz çukuru-
na yuvarlanıyor. Bununla birlikte ben, mül-
kiyetin el değiştirmesıyle bütün bunların si-
hirli bir değnek dokunmuşcasına düzelece-
ğine ve kapitalizmin bizde yeniden yayılma-
sının çare olacağına inanmıyorum."
Havel bunlan yalnız bir yazarken, 1986'da
söylemiş. Bugün ise ülkesinde siyasal iktida-
rın doruğunda bir devlet başkanı.
Kendisine yukardaki sözlerini anımsatıp,
hâlâ bu görüşte olup olmadığını; bir "üçün-
cü yol" arayıp aramadığını; piyasa ekonomı-
sine geçiş sürecinde yol alan ülkesinın bu ye-
ni rotasına, en azından felsefi açıdan, yaban-
cılaşma açısından karşı çıkıp çıkmadığını sor-
dum.
Yüzünden şöyle bir gülümseme geçti; kar-
şılığı kısa oldu:
"O kitabımda bir üçüncü yol arayışında
değildim. Karma bir şey istemedim. İnsan-
cıl açıdan evrensel değerleri, uygarlığın ge-
rektirdığı değerleri savundum. Konuya insan
ilişkileri bakımından yaklaştım... Tüketim dik-
tasına karşı çıktım..."
İlginç bir tartışma konusu olabiiirdi. Ama
vakit yoktu.
Basın toplantısından çıkarken, Cumhur-
başkanı Özal takıldı gülerek:
"Hasan CemaJ, üçüncü yolu sen anyorsun
gaiiba..."
PKK, 5 turistî serbest
(Roştarafi 1. Say/ada)
iyi. Anlattıklanna göre PKKIı-
lar kendOerine baskı uygulaaıa-
nuşlar. Hatta çok iyi davranmış-
lar. Kaçınkhklan bölge yakınla-
nnda bıralulmalan örgütün çok
çcşitli taktikler kuUanmasından
kaynaklanıyor. Sorgulamalan-
nın tamamlanmasından soara
eğer isierierse gazetecilerie ko-
nuşturacağız."
Aynı yetkili turistlerin bir
operasyon sonucu kurtanldıkla-
rı yolundaki haberleri de yalan-
larken "Serbest bırakdmışlar"
dedi.
Bu arada PKK'hlann turistle-
ri serbest bırakmadan önce ön-
ceki akşam saat 23.00*16 Bin-
göTdeki askeri yetkilileri telefon-
Ia arayarak "5 turisti Elmalı Kö-
yü yakınlannda serbest bıraka-
cagız gelip alın" dedikleri öne
ÇevikGtufün
(Baştarafı 1. Sayfada)
berhangi bir degişikligin yüriir-
lüge girebilmesi için Genelkur-
may Başkanlıgfnın onayının
alınması şart bulanmaktadır"
dedi. Aykut, anlaşmanın daha
önceki şekliyie yürürlükte oldu-
ğunu, yapılan uygulamamn 30
eylülde bitecek olan sürenin
uzatılmasından ibaret olduğunu
bildirdi.
Aykut, bir soru üzerine de
PKK tarafından kaçınlan 7 erin
durumuyla ilgiü bakanlığın çok
yakından alakadar olduğunu
söyledi. Erlerin nerede bulundu-
ğunun bilinip bilinmediği soru-
suna Aykut, "O konuda bir şey
söyleyemem" karşıhğmı verdi.
Imren Aykut, "şükran
mektubn" ile ilgili bir soruya da
"Mektubun gerçek olmadıgı
baldanda BakaoJar Kurulu'nda
bir fikir birliği mevcuttur" ya-
nıtını verdi.
Bush
(Baftarafı 1. Sayfada)
Castro'nun beklediğinden çok
daha çabuk gerçekleşeceğini be-
lirtti.
Bush, "Yeni bir olay daha,
jünyada özgüriük havasına gir-
iiğimizi kanıtlayacak. Özgür
Küba'dan bahsediyorum. Kttba
laJkının kaderini eline alacagı
;ttn, Castro'nun beklediğinden
laha çabuk gelecektir" diye ko-
ıuştu.
Castro'nun diktatörlüğünün
atırdadığının ve sarsıldığmın
luyulduğunu söyleyen Bush,
Olba'da sistem değişikliği ola-
ağına büyük inancı bulundu-
;unu söyledi.
Uzun süreden beri Küba'nın
omünist rejiminden kurtulmak
îteyen ABD, SSCB'nin geçen
ıafta bu ülkedeki askerlerini
ekmeye başlayacağı yolundaki
çıklamalannı memnuniyetle
arşılamıştı. Amerikalı yetkili-
T, SSCB'nin bu karannın Kü-
a'daki rejimin devrilmesine ne-
en olacagını beürtmişlerdi.
surüldü. Bu konuda görüşlerine
başvurduğumuz yetkililer, "CMa-
bilir. Zaten teröristler bunlan
serbest bırakmasaydı, bizim bul-
mamız zordu" dediler.
Üst düzey bir yetkili, turistle-
rin kaçırılması ve daha sonra
serbest bırakılmaları olayında
çeşitli kuşkular bulunduğunu
öne sürerek "Bu nedenle sorgu-
lamaya aidık. Nasıl kaçınldıkla-
nnı ve kimlerle görüştiıröldiik-
leri konusunda sorgulanıyorlar.
Onlan öğrenmemiz lazım. So-
ruşturma bittikten sonra gönde-
recefiz. Sorgulama için de özel
bir üm getirttik. Saglık durum-
lan bizden iyi. Sanki hiç dağlar-
da dolaşmamış gibiler. Neşekri
de yerinde" diye konuştu.
Dün öğlen saatlerinde Bin-
göl'e gelen ABD'nin Adana
Konsolos Yardımcısı Dean Josef
Haas'ın vatandaşlanyla görüş-
me talebi reddedildi. 45 dakika
vatandaşlanyla görüşmek için
bekleyen Haas, "Vatandaşlan-
mızın avukata gereksinimi var.
Kanuni bir avukatian olmadı-
ğından konsolos olarak vatan-
daşlanmın yanında yer almam
gerekirdi" dedi. ABD'li diplo-
mat, telefonla ABD'nin Anka-
ra BuyükelçiJiği'ni arayarak ge-
lişmeler konusunda bilgi akta-
rırken 3 ABD'bnin PKK ile il-
gilerinin bulunduğu yönünde
yetkililer tarafından daha önce
yapılan açıklamalara inanmadı-
ğını söyledi.
İyi davrandılar
Saat 16.00 sıraJarında sorgu-
lamaları tamamlanan 5 turistin
gazetecilerie görüşmelerine izin
verildi. PKK'nın kaçırma eyle-
mini, "Kiirt sonınunu giindem-
de tutmak için gerçekleştir-
diğini" belirten tunstler özetle
şunları söylediler:
"Türkiye'ye Nuh'un Gemisi' y-
k ilgili araştırma ve Nemnıl
Dağı'nı görmek için geldik. An-
cak başımıza bu olay geldi. Bi-
zj nereye götürdüklerini bilmi-
yoruz. Sürekli gezdirdiler. tki
bafta boyunca açık arazide ya-
brdılar. Çok iyi davrandılar. Bir
keresinde guvenlik giiçlerinin
yflriittügü operasyon sırasında
jandanna ile karşılaşıldı. As-
kerier, bizJeri öldüreceklerini
anlayınca geri çekildiler. Zor
günJer geçirdik. Daha dogrusu
alışık ofmadığımız bir yaşantıy-
dı. G«çen gece açık bir anziye
getirip bıraktılar. 'Gidin' dedi-
ler. Yiiriiyerek asfalta çıktık.
Yoldan geçen bir taksiyi durdu-
nıp Dıcalar Karakolu'na geldik.
Ellerinde bulunduğumuz süre
içinde surekli PKK'nın propa-
gandasını yaptılar."
Bir gazetecinin "Anlaşma so-
nucu mu serbest bırakıldınız"
şeklindeki sorusuna turistler,
"Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey
var, bizleri serbest bıraktılar."
Üç ABD'li bir Ingiliz ve bir
de Avustralyalı turistten olusan
5 kişilik grubun saal 22.00'de
helikopterle Adana tncirlik Üs-
sü'ne götürüleceklen bıidirıldi.
Ankara Cumburiyet Büro-
su'nun haberine göre Başbakan
Mesut Yıimaz, kaçırılma ola-
yıyla daha önceki 10 Alman tu-
rist olayınm benzerlik taşıyıp
taşımadığına ilişkin bir soruyu
cevaplandmrken sorgulamanm
sürdüğünü söyledi. Yıimaz,
PKK'nın elinde bulunan 7 erle
ilgili bir soruyu da "Burası
ANAP Genel Merkezi. Burada
genel basın toplantısı yapmı-
yoruz" diye yanıtladı.
ABD'nin Ankara Büyükel.çi-
liği yetkilileri turistlerin bir
operasyonla kurtarılmadıkları-
nı, serbest bırakıldıklarını ifa-
de ettiler. Büyükelçilik yetkili-
leri daha sonra bir açıklama ya-
pacaklarını belirttiler. tngilte-
re"nin büyükelçilik yetkilileri de
konu ile ilgili olarak Türk ma-
kamlarıyla temas halinde ol-
duklarını ifade ettiler.
Olağanüstü Hal Bolge Vali-
liği'nden yapılan açıklamaya
göre bir grup terörist dün saat
05.50 sıralarında Şırnak'ın As-
lanbaşar Karakolu'nda görevli
guvenlik görevlilerine ateş açtı.
Çıkan çatışmada bir terörist
ölü olarak ele geçirildi. Hakkâ-
ri'de de 2 terörist kendiliğinden
teslim oldu. Nusaybin'de de ya-
sadışı örgüte destek sağladıklan
beürlenen 2 kişi yakalandı. Bol-
ge valiliğinin açıklamasında
Batman'ın Kozluk ilçesinde ka-
muya ait bir binaya silahlı sal-
dırıda bulunuldu. Olaya kan-
şan bir kişinin yakalandığı bil-
dirildi.
TPAO'da alarm
TPAO Batman Bölge Mü-
dürlüğü, PKK'nın petrol kuyu-
larına sabotaj yapacağı yolun-
daki ihbarlar üzerine alarma
geçti. Petrol kuyuları sıkı koru-
maya alınırken işçiler toplu ola-
rak gezmeleri yolunda uyanldı.
Önceki akşam saat 22.00 sı-
ralarında Şırnak kömür ocak-
larına baskın düzenleyen PKK
mılitanlan iş makinesini yaktı-
lar. Olay yerine gelen guvenlik
güçleriyle bir saat kadar silah-
lı çatışmaya giren militanlar da-
ha sonra kaçtılar. Mardin'in
Kabala Jandarma Karakolu'na
da önceki akşam taciz ateşi
açıldı. Olayda ölen ya da yara-
lanan olmadı.
Özal, Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Havel'le birlikte özel onur alayını teftiş etti. (REUTER
Özal bugün dönüyor
KARLOVY VARY (Cumhuriyet) — Çekoslo-
vakya ziyaretini sona erdirerek bugün Türkiye-
ye dönecek olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
dün ülkenin termal tesisleriyle tanınan Karlovy
Vary kentini ziyaret etti.
Özal, başkent Prag'a 120 kilometre uzakbktaki
Karlovy Vary'de tarihi Pupp Oteli'nde belediye
başkanı tarafından karşılandı. Cumhurbaşkanı
Özal, Atatürk'un Sofya'da askeri ataşe iken te-
davi amacıyla geldiği Karlovy Vary'de kaldığı yer-
de bulunan anı plaketinin bulunduğu yeri de zi-
yaret etti.
Özal'a ilginç sınav
Bugune kadar birçok buyuk kuruluş tarafın-
dan kendisine fahri doktorluk ye üyelik unvanı
verilen Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dün özel bir
yetenek sınavını aşarak dunyanın en büyük kris-
tal kulubune üye oldu.
Prag'a 120 kilometre mesafede 18. yüzyıl sos-
yetesinin buluşma yeri olan, kaplıcaları ile ünlti
Karlovy Vary'ye gelen Cumhurbaşkam Özal, bu-
rada dunyanın en büyük ve en unlu kristal üreti-
cisi Moser Tesisleri'ni gezdi. Cumhurbaşkanı
Özal, daha sonra Çekoslovakya'ya gelen tüm dev-
let başkaniarına da uyelik için uygulanan ilginç
bir sınava girdi. Sınavda, Cumhurbaşkanı özal'a
altı değişik tipte ve dev boyutlarda kadehler gös-
terilerek, tek tek tanıtıldı. Daha sonra Cumhur-
başkanı Özal'dan, kibar bey, ince bayan, duzgün
adam, iyi yürekli, şişman kadın ve şişman ada-
mı temsil eden altı kadeh arasından birini seç-
mesi istendi.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, şişman kadın ka-
dehini seçti ve bir masa uzerinde eğim vererek
düşürmeden kadehin içerisine içki doldurmaya
çalıştı. Sınavı başaran Cumhurbaşkanı Özal, Mo-
ser Kristal Kulübü'ne onur üyesi oldu ve kendi-
sine özel bir sertifika verildi.
Moser Kristal Kuiübü yetkilileri, babadan oğu-
la da geçebilen uyeliğin gereği olarak, bundan
sonraki tüm toplantılarda Cumhurbaşkanı özal1
ın kadehleri sap kısmının ucundan tutması ve ka-
dehleri birbirine vururken de uç kısımlannı de-
ğil gövde kısımlannı kullanması gerektiğini be-
lirttiler.
Moser, yeni üye kabul ettiği Özal'a, uzerinde
kendi imzasının işlenmiş olduğu kristal bir ka-
deh takımı armağan etti.
Tum devlet başkaniarına armağan edilen eş-
siz parçalann yer aldığı kristal kuiübü salonun-
da, fiyatları 250 milyon Türk Lirası'na ulaşan
parçalar bulunuyor.
Cumhurbaşkanı özal, Çekoslovakya'daki te-
maslarına dün Çek Ulusal Konseyi Başkanı Ba-
yan Dagmar Buresova'yı kendisine ayrılan Baş-
kanlık Sarayı'nda kabul ederek başladı. özal da-
ha sonra Çek Başbakanı Petr Pithart'ı kabul ede-
rek 20 dakika gorüştü. özal, bunun ardından da
Bohemya krallarından olan ve Çekoslovakya'nın
kuruluşunda rol oynayan Aziz Vençeslav Anıtı-
na çelenk koydu.
Haçlı seferlerinde gösterdiği başan nedeniyle
"Aziz" unvanını alan Vençeslav'm 'Prag'ın ken-
di adını taşıyan meydanındaki anıtına çelenk koy-
ma törenini yuzlerce Çekoslovakyalı da izledi.
Özal, daha sonra 1968 olayları sırasında işgal
güçlerini protesto için kendini yakan öğrenci Jan
Palach'ın mezarına da çiçek koydu. Ozal'ın bu
davranışı çevredeki halk tarafından uzun süre al-
kışlandı.
Cumhurbaşkanı Turgut özal dün akşam
Prag'ın en modern otellerinden olan Otel Fo-
rum'da Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Vaclav
Havel'in onuruna bir yemek verdi.
Özal ve beraberindeki heyet bugün akşam sa-
atlerinde Türkiye'ye dönüyor.
NE DEDİLER?
Arkın: Sîlahım sevgi yağdıracak
MWetrekHİ atoyı Arta: Naınluya gcek ta
ten çıkardım
Sof&rtm tabanca taşıyınca ış-
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Yasar Kemal'in ünlü ro-
man kahramanı "tnce Memed"
in destanlaşan mavzeri, Anado-
lu'daki "silah tutkusu"nun bel-
ki de en görkemli simgesidir.
öyle bir tutkudur ki o, en çok
değer verilen kötü şeylerden de
biridir aynı zamanda. Günümüze
uzanan "at, avrat, silah" üçle-
mesinin de esin kaynağıdır...
Psikolog Atalay Yörükoglu,
bu "tutku yofunluğu"nu "erkek
tophımu" olmannza bağlıyor.
Silahın "erkek" imajı ile birlik-
te düşünüldüğünü belirten Yö-
rükoğlu, tarihi savaşlardan gecmiş
Türk toplumu için silahın artık
"hayatın bir gerçegi" haline gel-
diğini söyleyerek ekliyor:
"Silah her şeyden önce bir giiç
sembolü. Biz de güce inanıyo-
nız. Insanınuz silahı yanında ol-
duğu zaman kendini daha giiç-
lü hissediyor. Her şeyi kontrol
alünda tutan, her şeye hâkimmiş
hissine kapılıyor."
Siiahın cinsel yönden
"iktidar" sağlayan bir özelliği-
nin bulunduğunu da belirtip
"Silahıyla kendisini tam erkek
gibi hissedebüiyor" diyen Yöru-
koğlu, "Böylece bir şeyler telaffi
ediliyor. Kimi erkekliğini arttır-
dığına inanıyor, kimi korkaklı-
ğını, giivensizliğini giderdiğine"
diyor. Yörükoflu, "vnrdulu
kırdılı" TV dizileri ile çocukla-
ra "Gücii olan haklıdır.
iisTöndür" gibi olumsuz bir ima-
jın verildigine de dikkat çekiyor.
Sinemanın tartışmasız "en
çok silah kullanan" oyuncusu
Cüneyt Arkın, özel yaşamında
silahı sevmediğini, zaten kendi-
sinin herhangi bir silahının da
olmadığını belirtip, ekliyor:
"Adaylık için başvurduğum
gün bana sormuşlardı, 'Millet-
vekili olunca silah taşıyacak
mısm' diye O zaman alladığım
yanıtı şimdi size vereyim: Evet,
gerekirse taşıyacağım, ama sila- V E L I E F E N D r D E N FİKRETDAĞLIOĞLU
hımın namlusuna kurşun değıl, — — —
çiçek takacagım. Silahım mermi
değil, sevgi yağdıracak."
Arkın'a göre ne kadar
"şehirii" olsak da bir yönümüz-
le hâlâ köylüyüz. Bu köylü ya-
nımız ise kentle henüz dostluk
kuramadı. Kolayca kurması da
zaten mümkün değil. Sonuçta
"az okumanın" da etkisiyle baş
edilemeyen sorunlar karşısında
razar *r*a lurUu: Kafa nıtelığı tcûçüldûk-
ce silah tutkusu artıyor
ya da erkeklik duygusu mu
bilemiyonım" di>"en Şoray, söz-
lerini şöyle sürdürüyor:
"tnsanlan inceleyen bir yapım
var. Örnegin, bir şey fark ettim;
şoföriimün bile silahtan söz
ederken gözleri ışıldıjor. Silah-
tan korkup çekinmem, ama ben
sevmiyorum. Bu düşkünJük ba-
na tuhaf geliyor. Önceki şofö-
riimün, benden babersiz araba-
da tabanca buiundurdu diye işi-
ne son venniştim."
Şoray, "geçirdiği talihsiz
kazanın" bu düşünceleriyle bir
ilgisinin bulunmadığını da söz-
lerine ekleyip şöyle diyor:
"Ttimiiyle bir kazaydı. Beni
kazayla vuran Kemal Gür adın-
da biriydi. Bu kişi Zürih'te egi-
tim görmiiş, mesleği de inşaat
mtthendisliği idi. Olaydan son-
ra emniyetle polisler bunu bana
söylediler. Ben de bu adamın
yiizüne karşı 'Okumak cahillik
alır, ama eşeklik baki kalır' de-
dim. Başka ne diyeyim?"
Şoray, silahı "insanlan korku-
tan lüzumsuz bir şey" olarak da
niteliyor.
Son dönemin popüler ismi
Leman Sam, "at avrat, silah"
üçlemesini "yerieşmiş ama, j«n-
lış bir kanı" olarak niteliyor.
"Insan aciz bir varlık olduğun-
dan eskiden korunma amacıyla
silah kullanıyordu. Ama şimdi
silahı zevk aracı olarak kullan-
ması çok aptaka" diyen Sam,
barışçı bir insan olduğunu da
anımsatarak "Ben savaşa da si-
laha da karşıyım" diyor.
Bugün Türk insanırun silaha
özendirüdiğine inanan Sam, bu-
nu çok yanlış ve tehlikeü buldu-
ğunu belirterek "Biz Akdenizli-
yiz. Sıcakkanlı insanlanz. Kül-
tür düzey i düşük insanlanz.
Çok çabuk silaha sanlınz" di-
yor.
Soruna "tnsanın kafa niteli-
ği kaçiiidükçe silah tutkusu
biiyiiyor" saptamasını getiren
yazar Ayla Kutlu, az gelişmiş ül-
kelerde insanlann bu yetersizlik-
lerini silah meraklarıyla gider-
meye çahştıklarını söylüyor.
GÖZLEM
UGURMUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
SHP, bir kitle partisidir. Böyle kitle partileri, toplum için-
de hep yaşarlar. Kızsanız da beğenmeyip yerseniz de ya-
şarlar ve seçimlerde "Vanz" derler.
Havaalanından Adana'ya girerken yoldaki apartmanlara
bakıyorum. Hemen hemen hepsinin balkonundan ve pen-
cerelerinden alkışlar geliyor.
Yol boyunca bir insan seli, SHP arabasının iki yanından
İstasyon Alanı'na doğru akıyor.
Halk, türkülerle yürüyor.
Adana, SHP'ye gösterdiği bu sıcak karşılama ile İnönü-
ye ve arkadaşlanna moral veriyor.
Adana mitingi "Sandıkta güller açacak" diyen SHP için
bir tomurcuk gibi...
İlk tomurcuk Çukurova'da açtı.
•
Cumhurbaşkanı Özal, Demirel'in 12 Mart muhtırası veri-
lince "şapkasını alıp gittiğini" ileri sürerek "ben olsaydtm"
diyor:
— Bu mektubu verenleri emekii ederdim..
Cumhurbaşkanı Ozal'ın Demirel ile ilgili eleştirileri doğ-
rudur.
Demirei, 12 Mart muhtırası verilince ünlü şapkasını alıp
gitmiş, yalnızca şapkasını alıp gitmekle de yetinmemiş, dar-
becı generallerın kurduklan Erim hükümetine bakan ve gü-
venoyu vermiş; Erim hükümeti kuruluncaya kadar, darbeci
generallerın gönderdikleri emeklilik işlemlerini de imzala-
mıştır.
Bizde kıratın beyliğindeki "demokratlık" işte böyledir.
12 Eylül darbesinde Demirel ve Ecevit, Erbakan ve Türkeş
gözaltına alınıp Hamzakoy ve Uzunada'ya götürülürken Özal
ne yapmıştır?
Doğru Genelkurmay'a gitmiş, Evren Paşa'nın şapkası al-
tına sığınmıştır. Bunu yaparken de "ağabeyi ve velinimeti
Demirel"öer\ izin de almıştır.
Yalnızca Genelkurmay'a mı gitmiştir?
Hayır.
Genelkurmay'dan çıkıp şoluğu doğru Amerikan Büyükel-
çiliği'nde almış; Ulusu hükümeti kurma çaiışmalan sırasında
ABD Büyükelçisi James Spain'e bilgi de vermiştir.
Bu bilgi alısverişinin belgesi, geçen yıl, Hürriyet gazete-
sinde Sedat Ergin tarafından yayımlanmıştır.
Sedat Ergin'in 12 Eylül 1990 günlü yazısından küçük bir
alıntı yapalım:
— Dönemin Ankara'daki ABD Büyükelçisi James Spain
tarafından 12 Eylül Harekâtı'ndan tam 6 gün sonra "gizli"
kaydıyla Washington'a gönderilen bu telgrafta Ozal'ın asker-
lerte "pazarlık" ettiğine ilişkin olarak Ulusu hükümetinin ku-
rulmasından önce Amerikan büyükelçisine bilgi verdiği or-
taya çıktı.
Muammer Yaşar'ın Sabah gazetesinde yayımladıöı mek-
tuba "sahtedir" diye bu kadar sert tepki gösteren Ozal'ın,
Ulusu hükümeti kurulurken bir yabancı ülkenin büyükelçi-
liğine gidip bilgi vermesi nasıl yorumlanır?
Bu davranış "şükran mektubu" yazmaktan daha mı onur
verici ve yüz ağartıcıdır?
Cuntacı generaller ile pazarlık; ABD büyükelçileri ile gizli
görüşmeler... Sonra da "Ben teknisyendim" özürü...
Bunun adı da "serbest piyasa ekonomısi" ve "sivil top-
lum öncülüğü!"
12 Eylül darbesinin Başbakan Yardımcısı Özal, 12 Mart
döneminde başbakan olsaymış, muhtıracı generalleri he-
men emekii edermiş!
12 Mart'ta generalleri hemen emekii edecek olan insan,
12 Eylül'de Genelkurmay'a koşup cuntacı generalierden
"emir kumanda zinciri ve emirle" kurulan düzende hemen
görev almaz.
27 Mayıs İhtilali olur; Ecevit, Ulus gazetesindeki köşesin-
de ihtilalcileri "Gûnaydm devrimd Türk ordusu" diye selamlar
ve ihtilalcilerin kurduklan mecliste görev alır. Yıllar sonra
da bütün ihtilaJlere karşı olduğunu söyler, süslü tümceler
ile "sivil toplum edebiyatım" yapar!
Demirel, 12 Mart darbesınden sonra kurulan hükümete
hem bakan hem güvenoyu verir; darbecilerin ipe çektikleri
üç delikanlının darağaçları önünde cuntacı generaller ile
ugursuz valsler yapar. Bu üç gence ölüm cezası veren mah-
keme başkanı generali de partisinden milletvekili yapar. Bir
işkenceci generali de cumhurbaşkanı adayı gösterir.
Şonra da cuntalardan yakınır!
Özal, 12 Eylül darbesınden sonra cuntacı generallerin hü-
kümetinde görev alır. Görev alırken de gider ABD Büyükel-
çiliği'ne bilgi verir. Sonra da devlet şirketlerinden aylığa bağ-
lanmış dönek Marksistler tarafından sivil toplum öncüsü ola-
rak göklere çıkarılır.
Ne ölçü kalmıştır ne ilke ne inanç..
İlkeler ve inançlar, siyasetin hiç de serbest olmayan pi-
yasasında "menkul değerler" gibi işte böyle elden ele do-
laşıyor.
İthal silah 12'den vurdu
(Başturafı 1. Sayfada)
Silahb Kuvvetler'in talebi üze-
rine 15 bin 500 tabanca üretti.
"İthal silah"a da son yasal
düzenlemeler nedeniyle yoğun
talep olduğu bildiriJdi. MKEK
yetkilileri, geçen yıl ilk parti 963
silahın kısa sürede satıldığını.
bu yıl getirilenlerle sayımn 10
bin 500'e ulaştığmı söylediler.
Bugüne kadar toplam 7 bin si-
lahın satıldığını da anımsatan
yetkililer, "Özellikle Smitb
Wesson, Colt, Barerta ve Brow-
ning gibi markalann bazı tiple-
ri büyük ilgi görüyor. Bunlar
hemen tükendi. Bazı tipler ise
pek tutulmadı. Elimizde kalan-
İar da bnnlar. Eger o tutuian
tiplerden olsaydı, satılan silah
sayısı çok daha fazla olacaktı "
dediler.
Yetkililer, elde silah kalması-
nın öolenmesi için, önce sipariş
alacaklannı, siparişler belli bir
sayıya ulaştığında da ithalat yo-
luna gideceklerini kaydettiler.
Yetkililer, böylece "süriimü
düşük" silah ithalinin önüne ge-
çilmiş olunacağını bildirdiler.
özel atış poligonları kurul-
ması, silah talebini kamçılaya-
cak. "Kademeli bürokrasi
7. Koşuda Jeannie şansh
"arabeske,
sığınılıyor"
ona.
gozyaşına,
ya da silahı
guce
varsa
Baki kalan eşeklik
Bir süre önce başkentte topu-
ğundan bir "kaza kurşunu" ile
yaralanan sanatçı Nazan Şoray,
silah tutkusunun özellikle Türk
erkeklerinde fazla olduğunu
söylüyor. "Kendilerini bir şey mi
zannediyorlar? Bir gösteriş mi
1. Ayak: Geçen haftaki ya-
rışını ölçu almadığımız Tatlı-
kız'a ilk şansı veriyoruz.
2. Ayak: iyi bir form tutan
Çağlayan ile kalite tay Gene-
kelly arasındaki mücadele, ya-
rışın birincisini belirleyecekti.
3. Ayak: Bu yarışa ciddi bir
şekilde hazırlanan West Side
Story ilk şansa sahip.
4. Ayak: Uzun süredir id-
manda olan Gökçebacı, rakip-
lerine göre hazır durumda.
5. Ayak: Form durumunu
beğendiğimiz Kıvılcım 3'ü baş-
ta tutuyoruz.
6. Ayak: Süper bir form tu-
tan Jennie ve musait kiiolu
Muki, yanşın en şanslı isimle-
ri.
TAHMİNLER
1. Koşu: F. (2) Hamitağa, P.
(3) Şubat.
2. Koşu: F. (4) Tatlıkız, P. (2)
Buse, S. (7) Tacım.
3. Koşu: F. (1) Çağayan, P. (2)
Genekelly, P. (4) Paco, S. (5)
Sansaka.
4. Koşu: F. (4) Westside story,
P. (7) Rusty, P. (9) Rising Sun,
5. (10) Hanımtay.
5. Koşu: F. (3) Gökçebacı, P.
(6) Paradiso, P. (8) Shara, S.
(7) Rain Girl.
6. Koşu: F. (6) Kvılcım 3, F. (3)
Bahtiyar 7, P. (14) Ebru, S. (8)
Hasretim, S. (12) Canoy.
7. Koşu: F. (2) Jeannie, P. (12)
Muki, P. (3) Caübas, S. (1) Ta-
engeli" içeren bu konudaki yö-
netmeliğin yumuşatdması halin-
de poligonların sayısının hızla
artacağı belirtiliyor. MKEK de
yapımını tamamladığı özel atış
poligonunu yakında hizmete so-
kacak. MKEK yetkilileri, "şfan-
dilik bürokrasinin son halkası-
nı da bekleyen" poligonun fa-
aüyete geçmesiyle, "nerede kul-
lanacağını bilemediği için silah
almayanlann da böylece silab
edinme yoluna gideceklerini"
belirtiyorlar.
ANAP, "ithal sflah" uygula-
masına geçişin gerekçesini "ka-
çakçüığı öniemek" olarak açık-
larken polis de olayın bir başka
yönüne dikkat çekerek ruhsatlı
silah ile cinayet işleme oranınm
çok düşük olduğunu bildirmiş-
ti. Ancak istatistikler Türkiye'-
de "adam öMünne" olaylannın
hızla arttığını ortaya koyuyor.
1985'te 778 olan bu sayı,
1986'da 672, 1987'de 1875,
1988'de7 bin 351, 1989'da da
9 bin 548 olarak gerçekleşti. Ge-
çen yıl 10 binin çok üzerine çık-
tığı belirtilen bu cinayetlerden
birçoğu aydınlatılamadı. Poli-
sm, cinayetlerin büyük bölümü-
nün ruhsatsız silahlarla işlendi-
ği yolundaki açıklaması da pi-
yasadaki ruhsatsız silah (kaçak)
sayısının eskiden olduğu gibi
şimdi de önemli boyutlarda sey-
rettiğinin bir kanıtı olarak gös-
teriliyor.
Türkiye'nin Hberalleşme"
adını verdiği bu uygulama için
örnek aldığı ABD'de, silah ko-
nusunda yasak getirilmesi yö-
nünde etkin kampanyalar yürü-
tüldüğü öğrenildi. Dunyanın en
kolay silah edinilen ülkesi olan
ABD'de, suç oraıılanadaki hızlı
artışın, kampanyaya neden ol-
duğu belirtildi. Ozellikle kadın
örgütleri ve çeşitli suçlarla mü-
cadeleyi amaçlayan derneklerin
başlattığı kampanyaların, polis
örgütünce de desteklendiği bil-
dirildi. Bu örgütlerin silah satı-
şına yasaklamalar getirilmesi
yönünde yürüttüğü yoğıın lobi
faaliyetlerinin yakın tarihte ba-
zı olumlu sonuçlar vereceği be-
lirtiiiyor.