Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 22 EYLÜL 1991
ZüiiKten
Satılık vücutlarS. DOĞAN ABALIOĞLU
ZÜRİH — "Beyu fKhmun
köfesi olarak isteginin ber tur-
İBSünii yerinc getiriyoruz."
Üçuncu Dunya kadınlarımn
yıl ve yıl artarak Batıya satıtma-
sı konusunu ele alan Dominik
Cumhuriyeti avukatlanndan
bayan Carmen Imbert Paulus
Akademisi'ndeki konuştnasına
bu tümceyle başladı.
Olay tsviçre'de de gündemde.
Özellikle Uzakdoğulu bayanlar
gece kuluplerinin vazgeçilmez
elemanları konumundalar.
Hatta diyebiliriz ki Yurttaşlar
Yasası'nı ömek aldığınuz bu ül-
ke çaresizlik içinde kıvranıp bir
süre önce parlamentodan yeni
bir kanun geçirmek zorunda
kalmıştı.
Eskiden Isviçreli bir erkekle
evlenen her yabancı otomatik-
man vatandaşlığa geçebiliyor-
du. Tersi yani Isviçreli cinsi la-
tifle dünyaevine giren baylar 3
yıl bekledikten sonra bu sıfatı
kazanabiliyordu. Şımdı her iki
tür için de ayru koşullar geçer-
li.
Haniyse Anadolu erkeğinin
doğnıltusunda bir yaşam oluş-
muştu. Yani önune konan al-
bümde beğendiği dişiyi seçen
Isviçreli; yaş, boy, kilo, saç
uzunlugu niteliklerini de sapta-
yıp siparişi veriyordu ve belli bir
süre sonra malı Avrupa'nın gö-
begine postalanıyordu. Sonra-
sı kolaydı, anlaşmada vardı.
Adamcagu aldığuu (bızden tek
ayrılığj imam değil) medeni ni-
kâhına sokuyor ve sırtüstü ya-
tıyordu. Böylece Frau bilmem
ne.. Sokakta mı, barda mı, ge-
ce kulubünde mi neyse çalışı-
yor, paralan sahibine getiriyor-
du, ta ki gözu açüıncaya, kula-
ğı doldunıluncaya kadar. Gelen
bir sure sonra haklannın bilin-
cine vardı mı boşanma günde-
me geliyor ve Isviçreli bay ra-
hat yaşamım sürdurecek işleme
yeniden başlıyordu. Beklemeyle
bunun belli bir oranda önlene-
bileceği hesaplandı. Çarşıya uy-
du mu, halen açıklanmadı.
CaTmen Imbert'in verüerine
bakınca kişi şaşmyor. Evlenme
smırı nedeniyle 17-18 yaşında
bu dışsatım mallannın vatanı
Dominik Cumhuriyeti'nde 7
milyon insan yaşıyormuş. Salt
Amerika Birleşik Devletleri'nde
1 milyonun üzerinde Dominikli
bulunuyormuş ve yuzde 17 ora-
nmda her ailenin bir bireyi ul-
ke dışındaymış. Uzakdoğu'da
bu sayılar daha korkunç boyut-
lara ulaşıyor. Dışarı çıkma ola-
nağı bulamayanlar için ise ge-
liştirilmiş sistemin adı seks tu-
rizmi. Ve oralarda daha çocuk-
luktan kurtulmamış, gelişme-
miş vücutlar piyasaya sürulu-
yor.
'Türkiye'nin düzeni'ni ince-
lerken; köylenmizde, gecekon-
dulanmızda yaşayanlan görme-
den aralannda asık atan bayan-
larımıza eğilsek, kıyılanmızı
çapraşık yapılarla dulduran
yazlıklanmız ile yollarımızı
arapsaçına döndüren arabalan-
mız sorununa da ışık tutmuş
oluruz kanısmdayım.
Parishen
Kasap Andre^ 'maitre d'hoteP olduAndre, kara yağız, dev bir Fransızdı. Vichy
kentinde kasaplık yapıyordu. "Sen satırını da al
gel. Dur şu elçiliğin kapısında" dedi bizimkiler.
Andre, sabahtan akşama frakla dolaşan, elçiliğe
gelenlere yol yordam gösteren bir "maitre
d'hotel'di artık.
MİNE SAULNIER
PARİS—Çocuklannuza zekâ.
dilemeyin. Akıllı başı onurla ta-
şımak, gunumuzde ağır bir yük.
Duygulu olmalarını da isteme-
yin onlardan. Onurlu başların
eğildiğini görmek, taşımlmaz
yüklerden de acı.
En büyuk intikam zaman.
Küçükleri büyüten, büyükleri
küçülten zaman. Tıpkı kasap
Andre'nin basına geldiği gibi.
1940 yılıran eylul ayında Pa-
ris'teki Türk Büyukelçiliği, Or-
ta Fransa'daki Vichy kentine ta-
şındı. ÇünkU işgal altındaki
Fransa'nın Almanlarla işbirliği
yapan mareşali Petain ve huku-
meti, uydu devleti buradan yö-
netiyorlardı. İşgal kuvvetleri öy-
le buyurmuşlardı.
Turkiye'nin "makus" talihi
mi demeli? Vichy'deki buyukel-
çilik binası Gestapo karargâhıy-
la bitişikti. Kalın, kunt ve ruh-
suz Alman kamyonlan, kasaiar
dolusu Yahudi ve direnişçıyi ge-
ce gundüz bu karargâha taşıyor,
kimi işkencede öldüriilûyor, ki-
mi konsantrasyon kamplanna
gonderüiyordu çaresizlerin.
Yakalananlann hepsi biliyor-
du, Gestapo karargâhından
umut kalmadığını. Bazen elli
altnuş, yuz kişi boşaltıldığı olu-
yordu o kamyonlardan. tşte o
zamanlar "ein" ve "zwei" Al-
manların büiun "drei"lığına
rağmen Gestapo kapısındaki
boşalma karambolünde; insan-
lar can havliyle Türk Büyükel-
çiliği'nin demir kapılanna hü-
cum ediyorlardı.
Türk delegasyonunun başında
böyükelçi olarak Atatürk'ün
yaİcın arkadaşı, eski demiryol-
cu Şevki Berker vardı. Savaş ko-
şulları içerisinde elinden geleni
yapıyor, elçiliğe sığınan pek çok
Yahudiye Turk pasaportu çıkar-
tıp kaçmalannj bile sağhyordu
bizimkiler.
Fakat kapıda her gün yaşa-
nan karambole bir çare bulmak
gerekiyordu. Kapıdaki
"nizamı" sağlamak üzere güç-
lü kuvvetli bir adam aramaya
başlandı. Ve Andre bulundu.
Andre, kara yağız, dev gibi
bir Fransızdı. Vichy kentinde
kasaplık yapıyordu, boyuna po-
suna uygun bir de satırı vardı.
"Tamam" dedi bizimkiler.
"Sen satınnı da al gel. Dur şu
elçiliğin kapısında. Ya Almana
höt dersin > a multeciyi salmaz-
sın içeri, ama bizi şu olcüsıiz ka-
rambolden koru."
Almanların yenilgisi ve Peta-
in hükümeünin düşüşünden
sonra Vichy'deki Türkiye Büyu-
kelçiliği 1944 yılında yeniden
Paris'e taşındı. Kasap Andre de
birlikte tabii. Ama aradan gecen
zaman Andre'nin varlığında
inanılmaz değişiklikler yapmış-
tı. Örneğın Andre'nin eskiden
kasap olduğu, asla kanıtlana-
mazdı. Andre sabahtan akşama
frakla dolaşan, elçiliğe gelenle-
re yol yordam gösteren bir " m -
itre d'hoter'di artık.
îşin en garibi, o dev gibi
Fransız; sıcak suda yıkanmış
pamuklu gibi çekmişti zamanla.
Çeşitli hastalıklar geçirmiş ve o
görkemli gövdesi çökmüş, bü-
zühnüş, ufacık kalmıştı sonun-
da.feleğin çemberinden gecen
Andre'nin o günkü şaşkınlığını
da anlatmaya değer:
1962 yılında Turkiye'nin Pa-
ris'teki büyükelçisi Bülent
Uşaklıgil'di. O zamanlar elçili-
ğe yeni atanan görevliler büyü-
kelçiye itimatnamelerini sunar-
ken "jacquette a taille" denilen
resmi giysilerini giyerlerdi.
New York'tan
Soyvetgenerallere
demokrasi dersi
ŞEBNEM ATtYAS
NEW YORK — Sovyetler
1
-
de başansız darbe girişiminden
bir süre sonra ABD'nin en
önemli eğıtim kurumlarından
olan Harvard Üniversitesi'nde
28 üst düzeyde Sovyet askeri
görevli sıralara yerleşmiş de-
mokrasi dersi göniyor. Harvard
sıraları daha önce böyle bir
olayla karşüaşmamış. Eşi ende-
ri olmayacak, belki bir daha hiç
tekrar etmeyecek tarihi anlar-
dan biri. \erulgi değişik bir vec-
hesiyle kendinigösteriyor.Gru-
bun başını çeken Korgeneral
Anany V. PoUteyn gelecekte
Sovyet askerinin çok küçük
profesyonel bir kuvvet olacağa-
nı anlatıyor.
Sovyet askeri uzmanlanna ve-
rilen kurs programı yüklü, Ame-
rikan yasal sistemi, ABD'nin Av-
rupa'nın güvenliğinde oynayaca-
ğı rol, silahsızlanma stratejileri
baştaolmak üzereçeşitli dersleri
içeren program, darbeden önce
planlanmış, darbeylebirlikteyeni
bir anlam kazanmış durumda.
Sovyet askeri uzmanlan Sov-
yet cumhuriyetleri bağımsı/
kalmayı yeğledikleri sürece ken-
di silahh kuvvetlerine sahip ola-
bileceklerini belirtiyorlar.
Sovyet ordusu mensupları
öğle yemeğini Amenkan Genel-
kurmay Başkanı Colin Powell
ile birlikte yiyorlar. Povvell ba-
sına kapah yapılan yemekte
Sovyet askerlerine hitaben yap-
tıgı konuşmayı "Demokrasi as-
kerier için kola> bir gore\ de-
gildir. Bizler tiımuyle seçmen-
ler vt onlann seçtikleri lemsil-
dlerin hizmetindejiz" sözleriy-
le bitiriyor.
Darbe sırasında Rusya Cum-
huriyeti Başkanı Boris Yeltsin
ile birlikte direnen Yarbay Vla-
dimir Seleznev de Harvard'a ge-
len ekip arasında. 42 yaşında-
ki Yarbay Seleznev daha önce
Sibirya'da Sovyet Askeri Aka-
demisi'nde sosyal bilimler pro-
fesörlüğü yapmış. Seleznev
duygularını şoyle ifade ediyor:
"Sovyetler Birtiği fakir bir ül-
kedir, ozgur oldugu surece zen-
ginleşebüir, şu anda 14 >«şında
olan oglumun ozgur bir ulke-
de bttyifflesiBi istiyonım."
Beijing'den
'Büyük adam' olmak
MÜMTAZ ARIKAN
BEÜİNG (PEKİN) — "Büyttk adam
denen bir kişi Çin Seddi'ne çıkmamışsa
gerçek büyuk degildir." Bir Çin atasö-
zü böyle diyor.
Tarîhte bu işin ne denli zor olduğu,
atalanmızı engellemek için yapıhşından
beUi.
Son zamanlarda ise Beijing'den (Pe-
kin) bir günlük otobüs tunı ile varılan
Çin Seddi'ne, bilet alınarak çıkılıyor.
Turizm icat oldu, büyuk adamlık aya-
ğa duştü diyebilirim, ama demiyorum.
Aslında bugunlerde Çin Seddi'ne git-
mek hiç de kolay bir iş değil. Eğer Çin'e
özel davetli olarak veya seyahat şirketi
aracılığıyla gitmediyseniz, benim gibi uğ-
raşırsıruz. Beıjing'in 80 kilometre kuze-
yınde ziyaret edilebilen unlü duvara ula-
şabilmek ve ustünde yarım saat yürüye-
bilmek büyük çaba gerektiriyor. Bunun
en önemli nedeni, birçok konuda cldu-
ğu gibi Çinlikrin henüz turizmin "T"si-
ni öğrenme aşamasında bulunmalan!
uğrayıp yolunmak da cabası!
Eh, bütün bunlara göğüs gerip Çin
Seddi'ne çıkınca, büyük adam olmayı
hak edebilirsiniz!
Çin'in bu akıllara durgunluk veren
dev yapıtı, 6 bin kilometre uzunlukta.
Uzaydan fark edilebilen tek insan yapı-
sı inşaat olan Çin Seddi, birçok yerde
farklı yükseklik ve genişlikte. örneğin,
Beijing yakınlaıındaki Badaling'de öl-
çüler şöyle: Ortalama yüksekliği 7-8
metre. Ustteki yürüyüş yeri 4.5 metre.
10 insan veya S at yan yana durabilir.
lnşaatında yüz binlerce insanın çalış-
tığı bu dev yapıt için şoyle bir kıyasla-
ma yapılıyor: Eğer istenseydi bu emek-
le 30 Mısır piramidi inşa edilebUirdi!
Badaling'de gördüğüm Çin Seddi'nin
biletli giriş kapısı ve çevresi tam bir pa-
nayır yeri havasında. Derme çatma he-
diyelik eşya dükkânları, karışık trafık,
yamn yumru park yapma yerleri ve gü-
rültülü kalabalığıyla âlem bir kasaba.
Orada gördugüm en iyi şeylerden biri
Çin Seddi ise ikincisi de yeni inşa edil-
miş "Great WaB Circle Vision Tbeatre"Şimdiye değin hiçbir ülkede Çin'deki
kadar sorunla karşüaştığımı, çoğu kez adını taşıyan özel sinemaydı. içinde si-
çaresiz kaldıgımı anımsamıyorum. Bü- lindir biçiminde çepeçevre perdesi bulu-
Çin'in akıllara darguoluk veren yapıtı 6 bin kilometre uzunlukta.
yük Amenkan otelleri dışında, hiç In-
gilizce konuşabilene rastlamadırn. tşa-
retle bile anlaşmak olanaksız, çünku
adamların işaret dili bile farklı. Turizm
danışma bürosu diye bir şey yok. Bro-
şür hak getire. Aynca tabelalarda Çin-
ceden başka yaa görülmüyor. Bunlann
yani sıra, "Enayi tnrist" muamelesine
nan bu salonda, seyirciler ortada toplu
olarak ayakta duruyor ve çok sayıda oy-
natıcı makine yardımıyl? panoramik
film gösteriliyor. Olağanüstü bir etki ya-
ratan gösteri, tamamen Çin Seddi'nin
belgesel öykusüne yer veriyor. An, bir
de seyirtilerden gırtlak temizleme ve tü-
kürük sesleri duyulmasa!..
Aralannda bugünkü büyil-
kelçimiz Tansuğ Bleda'nın da
bulunduğu iki genç musteşar,
ilk yurtdışı görevülerinin itimat-
namesini sunmak üzere kendi-
lerine birer "jacquette a taille"
denilen kostüm kiraladılar ve
heyecan içerisinde BUyükelçi
Bülent Uşakhgil'in huzumna
çıktüar. Bülent Uşaklıgil son de-
rece nazik ve kibar bir insandı.
Genç müsteşarlannı ayakta kar-
şıladı. Onları dinlerken yere ba-
kıyordu. Derken gözleri yeni
görevlilerin ayaklanna takıldı.
At çizmesi giymişti genç müste-
şarlar. Bülent Bey'in gözleri yu-
kanlara doğnı çıkarken yuvala-
nndan uğrama tehlikesi geçırdi-
ler. Çunkü yeni müsteşarlar yal-
nız at çizmesi değil, jokey pan-
tolonu, jokey yeleği ve jokeyle-
rin... "Jacqutttea taille"lann-
dan giymişlerdi. Sanki Ascot'a
gidiyormuş gibi pınl pınldılar ve
birer kamçı eksikti ellerinde!
Bülent Bey onları böyle gö-
rünce bütun kibarhğıyla geri ge-
ri gidip koltuğuna yığıldı. Tit-
rek bir elle masasındaki düğrne-
ye uzanıp bastı. Kapıda fraklı
Andre belirdi. Andre de genç
diplomatları görünce küçük di-
lini yutuyordu. Büyükelçiyle
Andre konuşmadan birbirlerine
baktılar. Bülent Bey nefis Fran-
sızcası ve törensel bir sesle su is-
tedi Andre'den. Andre su taşı-
maya başladı bayılmak üzere
olan büyükelçiye. Genç diplo-
matlar bir yerde bir yarilış yap-
tıklannı anlıyor, ama ne oldu-
ğunu çıkartamamanın azabını
çekiyorlardı. Derken protokol
şefi Mösyö Durand geldi ve o da
carpıldı hafifçe. Tören gereği
Bülent Bey'in yerinden kalkıp
müsteşarlan Mösyö Durand'a
tamştırması gerekiyordu. Ama
Bülent Bey kalkmadı yerinden.
Mösyö Durand'a bakıp "Evet"
diye başını salladı alaycı bir ke-
derle. Ekselansa su taşıyan
Andre Üçüncu Dünya Savaşı
çıknuşçasına ciddi bir tavırla
tekrarladı büyükelçinin sözünü:
"Evet..."
Andre ise bundan birkaç yıl
öncesine dek yaşıyormuş. Sek-
sen küsur yaşındaymış ve bir
sevgüisi varmış. Tanıdığı Türk-
lerle karşılaştığında ağlamaya
başlıyormuş.
Şimdiki durumu ve nerede
yaşadığı bilinmiyor.
Manila'dan
Adalann tarihi hüzünlü bir öyküİspanyolların 20 milyon dolara 1898'de
Amerikalılara bıraktığı adalar, elden ele gezen
bir gülün acı öyküsünü yaşamaya devam etmiş.
DtLEK KOÇ
MA.NtLA — Bankkok'dan
doğuya, Filipinler'e doğnı yol
alırken ucağımızdan dışan bak-
ugımda, gökyüzü ve yeryüzü-
nün masmaviliği ile kuşatılmış
olduğumuzu görüyorum. Altı-
mızda kayıp gitmekte olan Gu-
ney Çin Denizi'nin lekesiz ma-
vıliği, Doğu'ya yaklaşırken irili
ufakb yûzlerce adaya yerini bı-
rakırken, renginde de kirli gri-
ye doğnı bir değişim başlıyor.
Filipinler'e ilişkin ilk gözlemun
bu fevkalade deniz kirliliği olu-
yor ne yazık ki. Manila havaa-
lanında almaya çahştığun Uk so-
luk, bir harnam buğusu sıcakh-
ğı ile ciğerlerime doluyor. Bizi
almaya gelen otomobile bindi-
ğimizde içcrideki "aircoa" ile
ilk rahat nefesimi alıyorum. Bu-
rada insanlann ancak kapah
mekânlara tıkıldıklannda rahat
nefes alabildiklerini ögTeniyo-
rum zamanla. Havanın sıcak
neminden kurtulmanın tek yo-
lu, camı çerçeveyi kapatıp air
con'u çahştırmak burada.
Yaz ve kış olarak toplam iki
mevsimin yaşandıgı Fitipinler'-
de şu aylarda durmak bilmeyen
sağnak yağışlarla kış mevsimi
sürmekte. Bu yağışlann Mani-
la'da yeşü ekolojiyi araması gü-
zel de havaalanı, hastane gibi en
yaşamsal yerlere bile sel içinde-
ki yollardan araç trafiği ile ula-
şılmayıp yalınayak yürume tra-
jedisini yaşamak da var. Mani-
la'nin havadan sudan yani özet-
Bu isitn, bu morka bugûn dünyomn her yerinde, her ülkede aynı
anlama şeliyor: K o I i t e I
2000'li yıllarınteknolojisinikullonan Eg« Seramik, ürünierini dünya
ülkeierıne, Almanya'ya, Amerika'ya, Joponyo'ya ve hatta
. seramığin merkezi ilotya'ya ihraç ediyor... toprağı dovize
dönûjturûyor...
Evlerinde, işyerlerînde seçkinliğe önem verenler, orodJclan
kaliteyi, estetiği, deseni Ege Seromik'te buluyorlar...
Turkiye'de ve dünyadal
Ege Seramik ürünierini yokından tancyın.. Evinizt, işytrinin
"kore kare" koTıle döşeyin.
EGEPAZARLAMA
EGESERAMIK
d ö ş u y o r
Baktım Avrupalısı
Amerikaiısı bunu
döşüyor...
Eee tabii ben de
Ege Seramik
döşüyorum.
le bu kadar.
İrili ufaklı 7107 adadan olu-
şan ülkenin tarihi huzünlu bir
öykü. Adalara ilk göçü, M ö
3000 yıllannda, Asya'dan "ba-
rangays" denilen gemüerle yo-
la çıkan Malaylar yaparak yerli
halkm çoğunluğunu oluştur-
muşlar. 16. yüzyıla değin yer yer
tslam egemenliğinde de yaşamış
olan yerliler, 1521'de Macel-
lan'ın adalara ayak basmasıyla
hızlı bir Katolikleşme sürecine
girmiş. tspanyollar'ın 19. yuz-
yıl sonlanna kadar resmen me-
kân tuttuğu adalar, ortaçağ son-
rası aç gözlerini Doğu ticareti-
ne dikmiş birçok Avrupa ülke-
sinin saldırılarından da nasibi-
ni almış. Hollanda, Portekiz,
Britanya gemi seferlen art arda
yaptıkları akınlarla adalardaki
Ispanyollan yıldırmaya çalışır-
larken Doğu'da Çin ve Japon-
ya da zaman zaman gemi sefer-
len ile boş durmamış. Yüzyıllar
boyu bir yandan tspanyoÜar'a
ev sahipliği yaparken, diğer
yandan surekli Doğu ve Batı ül-
kelerince işgal, yağmalanma ve
asimilasyon süreci yaşayan Fi-
lipinliler Jose Risal, Andres Bo-
nifacio gibi halk öncüleri ile ba-
ğımsızlık mücadelesi vermeye
çalışmışlar. Ancak Risal
1892'de sürgune gönderilirken
"katipunan" denilen devrimmü-
cadelesinin oncusü Bonifacio
1897'de idamla yitirmiş yaşamı-
nı. lspanyollar'ın 20 milyon do-
lara 1898'de Amerikalılara bı-
raktığı adalar, elden ele gezen
bir gülün acı öyküsünü yaşama-
ya devam etmiş. Bağımsızlık
mücadelelerinin en dramatik bi-
lançosu, 1901'de Samar kitle kı-
yımı olarak bilinen, yaşlan 10
ve üzerindeki 10.000 Balangıga
yerlisinin Amerikaiılarca katle-
dilişi olmuş. Amerika-Japonya
savaşının ardı sıra 1941'de Ja-
ponlar'm bomba saldınlanna ve
istilasma uğrayan adalar, niha-
yet 1946'da Uİc resmi Filipinler
Cumhuriyeti'ne kavuşabilmiş.
Yüzyıllar boyu çoğunluk
lspanyollar olmak üzere bunca
ırk ile girift bir durumda yaşa-
mış olan Filipinliler'in, ne dere-
ce rafine bir Uzakdoğulu kala-
bildiklerini görmeye çalışıyo-
rum. Esmer renklerini muhte-
melen tsponlar'dan aldıklannı
düşünduğuın bu insanlar, domi-
nant kalıtımh çekik göz ozellik-
lerini ısrarla koruyabilmişler.
Ondan ötesi geleneklerinden mi-
marilerine, dillerine, dinlerine
ve tuketim biçimlerine kadar
her şey, ithal Batı değerlerinin
cirit attığı bir arenanın yansıma-
ları. Zamanla belki ayrıntılarda
bulabileceğim özgün Filipinliyi.