Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28 AĞUSTOS 1991.
Caput Mortuuııı
Bu açıdan, somut olay adaletini gerçekleştirmekle ödevli yargı
yerlerinin, zaman zaman, bu tür köktenci ve cesur adımlar atarak
hukukun gelişmesine ve üerlemesine katkıda bulunmaları büyük önem
taşır. tçenğiyle ilgili eleştirileri bir yana bırakırsak, Yargıtay'm
sözünü ettiğimiz kararmda bu yönteme başvurması da kuşkusuz böyle
önemli bir katkıdır.
Prof. Dr. AYDIN AYBAY
"Yasa" dergisinin geçen ay çıkan sayısın-
da, YargıUy'ın ilginç bir karan yayımlandı
(Yarg. 13. HD., 21.1.1991; Yasa Dergisi
1991/5, s. 697). Kararda, 6570 Sayılı Taşın-
maz Kiraları Hakkındaki Yasa'nın 16. mad-
desindeki "Bu kanuna göre taayyün eden ki-
ra bedeünden fazla para alınamayacaguıa"
ilişkin kuralın "uygulama yeri kalmamıştır"
deniyor. Karara konu olan çekişme, kira söz-
leşmesi yapüırken kiraarun, kararlaşünlan ki-
ra parası dışında, "katılma payı" adı altında
bir kez ödenecek bir vükümlülüğü kabul et-
mesi ve bu parayı ödemiş olmasından kaynak-
lanmıştı. Kiracı bu ödemenin "hava parası
olarak veyahut her ne nam ve suretle olursa
olsun bu kanuna göre taayyün eden kira be-
delinden fazla para ahnmasını" yasaklayan
Kira Yasası'nın 16. maddesine aykırı olması
dolayısıyla geri verilmesini istiyordu. Yargı-
tay, yasanın "kira parasırun belirlenmesine
ilişkin" kurallannın Anayasa Mahkemesi'nce
iptal edilmiş (1963) olduğuna işaret ederek da-
yanılan kuralın "uygulama yeri kalmadıgı"
ve bu nedenle davacının isteminin reddedil-
mesi gerekeceği yargısına varmıştır.
Yüksek Mahkeme'nin bu karan içerik yö-
nünden eleştirilebilir. Hemen belirtelim ki
Yargıtay, taşınmaz kiraları konusundaki son
birkaç yülık uygulamasında, gerek kira para-
sırun saptanması gerek boşaltma davalan açı-
sından çok başarılı bir çizgi izlememektedir.
Gerçi bu konu, aslında, yasakoyucunun 1963
yılında Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararın-
dan sonra yeni bir düzenleme yapma ödevini
savsaklamış olmasından bu hale gelmiştir. İp-
tal kararımn üzerinden 27 yıl geçmiş olması-
na karşın yasama organı 1955 yılında yürüı-
lüğe girmiş olan Taşınmaz Kiralan Yasası'nı
yenilemekten ısrarla kaçınmıştır. Bu yüzden
kira sorunu, zorunlu olarak yargı organı ta-
rafından yaratılan "içtihat hukuku" ile çö-
zülmeye çalışümıştır. Bu uygulamarun çok ba-
şarılı yönleri olduğu gibi, "yabana para" üze-
rinden kira sözleşmesi yapüabileceğinin kabul
edilmesi türünden çok sakıncah ve başansız
yönleri de vardır. örneğin, devletin en yük-
sek mevkilerini işgal edenler, bu içtihadın ge-
tirdiği olanaklarından yararlanarak kendi
mülklerini Amerikan Doları üzerinden kira-
ya vermekte hukuksal bir sakmca görmemiş-
lerdir. Giderek devlet kuruluşlarının bile do-
larla kira ilişkilerine girdikleri gözlemlenmiş-
tir. Dolaşımdaki resmi ülke parasma açık bir
güvensizliğin sonucu olan bu tür davranışla-
rın, yargısal yoldan, denetimli kira sistemine
dayanılarak hiç değilse kira Uişkileri bakımın-
dan önlenmesi mümkündü.
Ne yazık ki Yargıtayımız bu yola gitmemiş-
tir. Bu çözüm belki de "serbest piyasa eko-
nomisi"nin gereği sayılmıştır. Ama bir yan-
dan denetimli kira rejimi kabul edilmiş iken,
böyle bir seçimin, "sınırlama düzenini" na-
sıl altüst edeceği gözden kaçınlmıştır. Serbest
pazar ekonomisi ilkesinin büyük ölçüde yü-
rürlükte olduğu birçok gelişmiş ülkede "sırur-
lanmış kira" sisteminden vazgeçilmiş değildir.
Üstelik ekonomisi sağlıkh olan bu ülkelerde
"yabancı para" ölçeğine başvurulmasmın
ulusal pararun dolaşırrum ve değerini etkıle-
meyeceği de gözardı edilemez. Buna karşın
Yargıtay, kira parası düzeyini kiracılar aley-
hine yukan doğru çeken "yabancı para" uy-
gulamasıru hukuka uygun bulmuştur.
Yerinde bir yöntem...
Yargıtay'ın Kira Yasası'nın 16. maddesine
ilişkin anılan karan doiayısıyla değinmek is-
tediğimiz bir başka nokta ise yöntemle ilgili-
dir. Sadece yasalan değil, bütün olarak hu-
kuku uygulamakla görevli olan yargı yerleri,
bu işlevierini yerine getirirken Yorum, örnek-
seme, boşluk doldurma gibi birtakım yöntem-
lere başvururlar. Bunlann her biri derinine in-
celenmiş, işlenmiş, üzerinde ciltlerce kitap ya-
zılmış hukuk bilimi konulandır. Bu arada,
Yargıtay'ın yukanda andığımız kararında sö-
zünü ettiği, bir hükmün "uygulama yerinin
kalmadıgı" yolundaki saptama da özel bir
"yorum" ve "uygulama yöntemi"ne dayan-
maktadır. Böyle bir saptama ile yasama or-
ganı tarafından usulüne uygun bir biçimde
(açık ya da örtülü olarak) yürürlükten kaldı-
rılmamış olduğu halde, bir yasa kuralının,
başka nedenlerie "yasa olma niteligini yitir-
diği", ya da -biyolojik bir benzetmeyle-
"öldiiğü" anlatılır. Buna ortak hukuk yazı-
nında, Latince bir deyimle "caput mortuum"
denmektedir. Bizim hukuk öğretimizde de ya-
salardaki kimi hükümlerin "caput mortuum"
olduğuna değinildiği görülür. Bununla birlikte
çoğu hukukçular, genellikle "yasa yasadır"
mantığı ile bu tür köktenci sayılabilecek yak-
laşımlan yadsırlar. Bunlann rurucu kanadı ise
böyle köktenci çözümler bir yana, yasa ku-
ralımn çıplak "sözünden" ayrüan yorumlan
bile kabule yanaşmazlar.
Işte bu açıdan, somut olay adaletini gerçek-
leştirmekJe ödevli yargı yerlerinin, zaman za-
man, bu tür köktenci ve cesur adımlar atarak,
hukukun gelişmesine ve ilerlemesine katkıda
bulunmalan büyük önem taşır. tçenğiyle il-
gili eleştirileri bir yana bırakırsak, Yargıtay'ın
sözünü ettiğimiz kararında bu yönteme baş-
vurması da kuşkusuz böyle önemli bir katkı-
dır. Geçen yıl da Danıştay 1402'liklerin soru-
nunu hukuk tarihine geçecek "îçtihadı Bir-
leştirme Karan" ile çözerken böyle bir yön-
tem uygulamış ve bu kararıyla "yasa
saplantısı" saynlanna mükemmel bir ders de
vermiştir.
Bu örneklere bakarak başka bir yüksek yar-
gı organımn, Anayasa Mahkememizin de ge-
rektiğinde hukuk ve adalet adına, bu kıvrak-
lıkta çözümlere ulaşacak yorum yöntemleri-
ni benimsemesi ve uygulaması gereğine ina-
nıyoruz. Bu bakımdan, mahkemenin, son
"parti kapatma" kararını verirken, Anaya-
sa ve Siyasal Partiler Yasası'ndaki komünist
parti kurulmasını yasaklayan kurallara bakı-
şım oldukça yadırgıyoruz.
Türkiye'nin dahil olduğu uluslararası iliş-
kiler ortamı ve Türk toplumunun çogulcu de-
mokratik yapılaşma çabaları göz önünde tu-
tulduğunda, acaba, bu yasaklayıcı kurallann
artık birer "caput mortuum" olduğuna hük-
medilmesi ve kararın da bu saptama üzerine
kurulması hukuksal bakımdan olanaksız mıy-
dı?
EVET/HAYIR
OKTtf AKBAL
Sovyetler'de Her şey
Bitmiş Değil
Gorbaçov sevimli bir kişi. Yettsin ise abus suratlı biri. Bu
iki politikacı ilk bakışta böyle bir izlenim uyandırıyorfar. 'Açıklık'
ve 'Değişim' dönemine en uygun düşen, Gorbaçov. Yeltsin
daha çok Brejnev ya da Stalin döneminin adamlarma benzi-
yor.
Gorbaçov gözaltına alındı. Yeltsin ise tankların üstüne çı-
kıp meydan okudu. Gorbaçov'u kurtaran can düşmanı Yelt-
sin oldu. Şimdi bakıyorum herkes Yeltsin'i göklere çıkarıyor,
'Gorbaçov çağı gecti şimdi Yeltsin çağı başladı' diyenler var.
Bilmem, öyle mi?
Sovyetter Biıiiği'ne üç kez gittim. Moskova, Leningrad, Gür-
cistan, Abazya, Azerbaycan, Taşkent, Buhara... 1968'de Sov-
yetler Birliği izlenimlerimi şu sözlerle belirtmişim:
"Önyargılara kendini kaptırmamaya çalışan bir yazar ola-
rak, Sovyetler dünyasından bende kalan izlenim, Sovyet uy-
garltğının toplum yararına bir uygarlık olduğudur. Kaç yüz mil-
yon kişi yaşıyorsa hepsinin belirli bir çızginin, bir yasama dü-
zeninin üstünde olmasıdır. Sovyet uygarlık ülküsü Türkmen
1
den Ukraynalı'ya, Çukat'tan Başkırt'a dek... Açlığı, yoksullu-
ğu yenmektir baş amaç. Bizim anladıgımız özgürlükler on-
dan sonra gelir. Önce herkes doyacak, giyecek, okuyacak,
'insan' olacak. Batı dünyasının özgürlükleri daha sonra ge-
lecek. Ya da gelmeyecek! Sovyet ülkesı değil, Sovyet kıtası
bu. Yabancılaşıyoruz ilk bakışta, anlayamamak, kavrayama-
mak, sevememek, hoşlanamamak birbirine karışıyor. Her-
kesin okuduğu yazdığı, karnının doyduğu, giyindiği, yaşam
tatlarını yeterince duyduğu bir ülke."
Onar yıl arayla her gidişimde Sovyet halkının daha güzel
bir yaşam düzeyine ulaştığını görüyordum. Vitrinler tekdü-
zelikten kurtuluyordu. TV'lerle izlenen Batı dünyası Sovyet
halkına yeni duygular, özlemler getiriyordu. Moskova'da
1978'de ilk Coca Cola'yı içtiğimde anlamıştım, bu ülkede pek
çok şey değişmek üzereydi. Nitekim de değişmenin ilk ön-
cüsü olmuştur Coca Cola!
Gorbaçov'a karşı girişilen darbe acele yorumlara neden
oldu. Baktım, pek çok arkadaşımız hemencecik kolay, hızlı,
temelsiz görüşler belirttiler. Hâlâ da bu kişisel yorumlar sür-
dürülüyor. Gördüğünüz gibi ben hemen kaleme sarılıp bir şey-
ler yazmadım. Bilmek zor değildi Gorbaçov'un ergeç kurtu-
lacağını, ama etkisinden çok şey yitireceğini... Şimdi 'Yelt-
sin tek egemen güç' diye yazanlar var. Öyle mi? Koskoca bir
Sovyet ülkesinde, hem de büyük bir değişim aşamasının ba-
şında bir kişiyi 'tek egemen' saymanın yanlış olduğunu dü-
şünüyorum.
Lenin heykellerini yerle bir ediyorlar, Çarlık bayrağını Krem-
lin'in tepesine dikiyorlar. dinsel yobazlık yeni bir şeymiş gibi
ortada, genç kuşak oraklı çekiçli Sovyet bayrağını ayaklar al-
tında çiğniyor. Bütün bunlar CNN TV'sinde hergjin gösteri-
liyor, Bush memnun, ABD anamalcıları mutlu. Öyle ya bü-
yük bir güç, daha dogrusu bir denge öğesi ortadan kalkmış
görünüyor. Hatta, 'Bush'tur Gorbaçov'u kurtaran' diye yazı-
lar yazılıyor. Neredeyse Sovyetler'i ABD'nin bir parçası sa-
yanlar da çıkacak!
Hiç dikkat ettiniz mi Moskova sokaklarında darbecilere kar-
şı direnen gençlere. Hepsinin kılık kıyafeti Batı kent insanla-
rınınkine eş. Hepsi belirli eğitim, öğretim aşamalarından geç-
miş. Dünyayı yeni bir gözle görmek için yeterince olgunlaş-
mışlar. Daha iyi, daha güzel, daha özgür bir yaşamın özle-
mindeler. Bunu da kendilerine uygun biçimde, büyük bir hızla
gerçekleştirmek istiyorlar. Kim ne diyebilir onlara? Ama bu
özlemin ardından koşarken birtakım temel görüşleri çiğne-
mek bugün olmasa bile yarın büyük zararlara yol açmaz mı?
Sovyetler Birliği'nden kopmalar olacak. Estonyalı, Ukray-
nalı, Azeri niye 'Merkez' yönetımine körükörüne bağlı kalsın?
Herkes kendi özgürlüğüne, egemenliğine kavuşmak istiyor.
Ama bunun Lenin heykellerini yıkmakla, bayrakları çiğnemek-
le, abus yüzlü Yeltsin'i göklere çıkartmakla gerçekleşeceği-
ni sanmak büyük bir yanılgıdır.
Sovyetler'deki karmasanın sona erdiğini sanmayalım. Ge-
lecek günler yeni olaylara gebedir. Çarlık bayrağını benim-
seyip yetmiş beş yıliık Sovyet bayrağını yerlerde çiğnemek
her şeyin çözümlendiğini kanıtlamaz. Tepkiler, coşkular kar-
şı tepkilere, coşkulara yol açar. Sovyetler'de karşı devrimci-
lerin önünde daha nice zorluklar var.
Haeı Bektaş Veli Anıhyor nıu?
BAŞSAGUGI
Yaşamı boyunca, Atatürk İlke ve Devrimlerini kalemiyle
diri tutan Gazeteci-Yazar-Düşün Adamı
Sn. NADİR NADİ'vi
kaybetmenin derin acılarını duyumsuyoruz.
Ailesine, Cumhuriyet gazetesi mensuplarınâ ve okurlanna
başsağlığı diliyoruz.
SHP İSTANBUL İL KADIN KOMİSYONU
ADINA BAŞKAN
PERtHAN ERGUN
Türkiye'de Alevi-Sünni zıtlığını değil kardeşliğini
yaratacak bir eğitimi temel almalıyız. Bunun için
okullara Alevilik bilgisini de sokmalı ve bireylerin
kafasım Alevi-Sünni eşitliği yönünde oluşturmaya
çahşmalıyız.
RIZA ZELYUT
Ağustos a>ı gelince Hacı Bektaş Veli'nin,
kendi adıyla anılan Hacıbektaş ilçesinde,
siyasetçilerin de katıldığı törenlerle anıldı-
ğını biliyoruz. 1209 ile 1271 yılları arasında
yaşadığı tahmin edilen bu Anadolu bilge-
sinin eşitlik-kardeşlik-paylaşımcıhk ilkele-
rini felsefesine temel edinen yaklaşımı, ge-
rek Anadolu'da gerekse Balkanlar'da yoğun
bir ilgi görüp yasama geçirildiği için etkisi
bugün de sürmekte. Haa Bektaş, yalnız geç-
mişte yaptıklan ve yazdıklan ile değil, ilke-
lerini bugün de milyonlarca savunanı bu-
lunan bir toplumsal önder olarak önem ka-
zanıyor. Onun felsefesini yüzyıllardır bas-
kıya, kınmlara, acılara uğramak pahasına
bugünlere taşıyan insanlanmız, şimdi Ha-
cı Bektaş Veli'yi anma törenlerini çelişik
duygular için izliyorlar.
Bir yanda geçmişte, haklannda "Bunlar
kâfırlerden bile kötüdür. Görüldükleri yerde
tepelenmeleri gerekir" denilen AJevi kitle...
Bu fetva'lan veren şeriatçı yobazlar... Ve Os-
manlı yobazlannın devamı olan günümüz
yobazları! Ve bu yobazlann birtakım cam-
bazlıklarla geçmişte kâfir gibi gördükleri
Hacı Bektaş'a sahip çıkma çabaları. öbür
yanda yine Alevi kitlenin, yüzyıllardır kö-
tülendikten sonra kendi önderlerine herke-
sin dört elle sahip cıkmasından duydukları
şaşkınlık ve bir parça güvensizlik...
Halkın dışlandığı anma...
Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerini baş-
langıçta halkın kurduğu Turizm Derneği ile
belediye ortaklaşa gerçekleştiriyordu.
1980'den sonra askeri yönetün olaya el ko-
yup programını kendisi yaptı. Hacı Bektaş
Veli'yi bir elinde kıLç, bir elinde Kuran, tam
bir istilacı lideri ve yobaz gibi gösteren bir
yaklaşım egemen kılınmaya çalışıldı. Alevi
kitlenin tepki gösterdiği bu yaklaşım, 1989
ve 1990 yıh anmalannda kınldı. Fakat
ANAP hükümeti, bu Alevi liderini kendi
malı yapabilmek için bazı düzenlemelere
girdi. Anma, sözde uluslararası yapıhyor-
muş görüntüsü ile belediyeye müdahale edi-
lerek yetkisi elinden alındı. Haa Bektaş Ve-
li'yi "devlet sanatçısı" türünden "devlet
velisi" yapmanın yolları araştmldı ve bulun-
du. Bugün, Hacı Bektaş'ın SHP'li beledi-
yesi bir figüran rolünü oynuyor, Hacı Bek-
taş'ı anma işini ise Hacı Bektaş Veli ve Ha-
cı Bektaşlılarla ilgisi olmayan kişiler ve ma-
kamlar yürütüyor.
Elbette bunda en büyük sorumluluk il-
çenin yetkisiz belediyesinde... Halk adına
ağırlığını koyamayan bir belediye ile bu be-
lediyeye etki edemeyen, yön veremeyen SHP
yönetimi!.. Kendi pirlerinin şeriatçılara peş-
keş çekilmesini bile göremeyen ya da gör-
dükleri halde kıllanru lapırdatmayan SHP'li
Alevi milletvekilleri...
Bu yıl da üç gün boyunca nutuklar atıl-
dı. Hacı Bektaş Veli bol bol övüldü. Tür-
küler, deyişler okundu. Semah edilip cem-
ler yapıldı, ama geriye dönülüp bakıldığın-
da bir arpa boyu yol gidilmediği görüldü...
Bırakın bir arpa boyu yol gitmeyi, geriye gi-
dildi. Bu geriye gidiş de Hacı Bektaş Veli-
ye devletin el atmasıyla başladı.
Kültür Bakanlığı Hacı Bektaş Veli'yi Haa
Bektaş Veli felsefesindcn koparmak için yıl-
lardır yoğun uğraş veriyor. Ozellikle açıko-
turumlar için çağırdığı yazar ve bilim adam-
lannı bu amaçla seçiyor. 1989 ve 1990 yıh
açıkoturumlannda bunun üzerinde durdum
ve bir Alevi büyüğü olan Hacı Bektaş Ve-
li'nin Alevi felsefesine göre anılmasının, ta-
nıtılmasının zorunlu olduğunu vurgulayıp
devletin Haa Bektaş Veli'nin üzerinden göî-
gesini çekmesini istedim. Ama bu yılki çağ-
rılıları öğrenince, Haa Bektaş Veli'nin Ba-
tı Anadolu'da durmadan gâvur öldüren, boş
vakitlerinde bol bol namaz kılan bir deli
derviş haline getirilme gayretinin sürdürül-
düğünü anladım.
Her yıl şenliğin birinci günü olan 16 tem-
muzda partilerimizin genel başkanlan ya da
ikinci adamları alayü vâlâ ile Hacı Bektaş'a
gelir, Haa Bektaş Veli'nin ne kadar büyük
bir insan olduğunu anlata anlata biüremez-
ler. Yüzyüların ezikliğini taşıyan Aleviler ise
böyle büyük insanlardan kendi pirlerinin
övgüsünü duyunca coşar, basarlar alkışı.
Şimdi o siyasetçilere sorakm: Acaba gerçek-
ten oraya Hacı Bektaş Veli için mi geliyor-
lar yoksa onu kullanarak Alevileri etkile-
yip oylannı almak için mi?
Anma ilkeleri ^ ^
Alevilik ve alevilerin sorunlannın dile ge-
tirilmediği bir Hacı Bektaş Veli anması dü-
şünülemez artık. Öyleyse onu şu ilkelere
uyarak analım:
Ülkemizde gittikçe güçlenen gericiliğin
karşısına çıkarak...
Aklı ve bilimi dogmalann, kör inançla-
rın yerine koyarak...
Eşitlik-kardeşlik-paylaşımahk ilkelerini
yaşamımıza yön veren kurallar durumuna
getirmeye çalışarak...
Gerçek anlamda demokrat olarak...
Mazlumun yanında, zalimin karşısında
olarak...
Bütün insanlan bir, eşit, saygın sayarak.
Kendimizi öbür insanlardan alçakta göre-
rek. özünü toprak ederek...
Anadolu'daki kültürlerin ülkemiz için bir
sorun değil bir kazanım olduğunu yürek-
ten benimseyerek...
Alevilere karşı bilinçaltlanna yüzyıllardır
pompalanan olumsuz koşullanmalara kar-
şı çıkarak...
Anayasanın getirdiği zorunlu din dersi-
ne; bilime aykırı, demokrasiye aykırı eğiti-
me hayır diyerek...
Diyanet Işleri'nin yalnız Sünnilik eğitimi
veren bir kurum olmasını saptayıp ona karşı
gelerek. Bu olmazsa, bütün inançların eşit
biçimde temsilini gerçekleştirerek. Kuran
kursları adı altında din eğitiminin yaygın-
laştınlmasmda devletin desteğini keserek...
Radyo ve tele\iz>
r
onda Hacı Bektaş Ve-
li'yi yaratan Alevi kültürüne de yer vererek...
Türkiye'de Alevi-Sünni zıtlığını değil kar-
deşliğini yaratacak bir eğitimi temel alma-
lıyız. Bunun için okullara Alevilik bilgisini
de sokmalı ve bireylerin kafasım Alevi-
Sünni eşitliği yönünde oluşturmaya çalış-
malıyız.
önkoşulsuz,. bütün yaratılmışları
severek...
Hacı Bektaş Veli, eğer bu açılardan de-
ğerlendirilip çağdaş bir yorumla anılmaz-
sa Hacıbektaş ilçesinde yapılan törenlerin
çalgılı bir kır gezisi niteliğinden öteye gide-
meyeceği rahatça söylenebilir.
A F A
VAVINLARI
OLAY YARATAN KİTAP
ISLAMDA
KADIN VE
CİNSELLİK
Oral Çalışlar
Bütün Cumhuriyet Kitap Kulübü
mağazalarında ve temsilciliklerinde
İSTANBUL
Cağaloğlu: Türkocağı Cad. 39 / 41
Taksim: Zambak Sok No: 4 /1 (Fransız
KonsolosluğuYanı)
Şişli: Migros Golden Plaza, 19 Mayıs Cad.
Ataköy: Migros Atrium, 9. kısım
VEFAT VE BAŞSAGUGI
Belediye Hastanesi yiğit doktorlarından
Artvinli Diş Hekimi
ÖZER AY'ı
kaybettik.
Ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.
ANKARA BELEDİYE HASTANESİ
ÇALIŞANLARI
İLAN
YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ
REKTÖRLÜCÜ'NDEN
Üniversitemize bağlı Fen Bilimleri Enstitüsü'nün lisansüstü prog-
ramlarına, karşılannda belirtilen sayıda, 1991-1992 öğretim ytlı bi-
rinci yan yıh için sınavla yüksek üsans ve doktora öğrencisi alınacakur.
Son başvuru tarihi 16.09.1991, yabancı dil sınavı 18.09.1991 ve bi-
lim sınavı 20.9.1991 tarihinde üniversitemiz kampusunda yapılacaktır.
Programın adı . Yüksek lisans Doktora
PENCERE
Nişanlandık Mutluyuz
EMEL KAPLAN
TALAT TURAN TÜRKELİ
SULTAN OSMAN
Mim Kemal Öke ve Erol Mütercimler'in birlikte
yayımladıkları bu tarihsel araştırma, ilk Osmanlı
savaş gemisine (dretnotuna) İngilizlerin nasıl
elkoyduğu olayını aydınlatıyor.
E YAYINLARI
Zootekni
Kültürtekni
Bahçe bitkileri
Tarla bitkileri
Tanmsal mekanizasyon
Gıda bilimi ve teknolojisi
Biyokimya-fizyoloji
Kimya (biyokimya)
(fizikokimya)
(Organikkimya)
Biyoloji
Matematik
Fizik
BAŞVURU İÇİN GEREKLİ BELGELER:
1
2
—
—
2
—
2
1
3
2
1
1
4
1
—
2
1
—
2
2
—
—
—
—
1
—
1- Başvuru dilekçesi ( x )
2- Diploma veya çıkış belgesi (noterden tasdikli, yüksek lisans için
lisans, doktora için yüksek lisans diploması).
3- Transkript (not belgesi)
4- Nüfus cüzdan sureti (onaylı)
5- Özgeçmiş
6- 2 adet fotoğraf
( x) Adaylann, dilekçede mezun olduğu fakülte, bölüm, gırmek is-
tediği anabilim dalı ve sınava gireceği yabancı dili mutlaka belinme-
leri gerekmektedir.
Basın: 34313
İyi Olur...
Özal demiş ki:
— Ben muhalefete düşmem...
Önce gözlerime inanamadım. Açtım gazeteleri, bir bir göz-
den geçirdim, valla söylemiş. Bursa'da işadamları, sanayi-
ciler, gazetecilerin önünde eline mikrofonu alıp içini dökmüş:
•ı— Beni çekemeyenler var, biliyorum kıskanıyorlar; çünkü
hiç kimse benim kadar zirvede kalmadı. Muhalefete düşme-
den, zirveden kendimi koruyarak çekileceğim..."
•
Ne diyor Cumhurbaşkanı:
— Hiç kimse benim kadar zirvede kalmadı...
— Beni çekemiyorlar...
— Kıskanıyorlar...
— Muhalefete düşmem...
— Çekileceğim...
Peki, ama devletin başına geçmiş bir kişiye böyle konuş-
mak yakışır mı?
Cumhurbaşkanı hafif müzik dünyasında sanatçı değil ki!..
Kasetleri rekor kıran üniü şarkıcılarımız zirvede kalmakla övü-
nüyorlar; ama, onlarda bu gibi davranışlar hoş görülebilir;
İbrahim Tatlıses dert yanabilir:
— Ağam, beni çekemeyenler var, çünkü zirvedeyim, kıs-
kananlar çatlasınlar!..
Ya Cumhurbaşkanı?..
Hayır, benim bildiğim, bir cumhurbaşkanı daha ölçülü bi-
çili olmalı, değil mi?
•
Ne var ki seçime giren siyasal partiter -ANAP dışında- sanki
kavilleşrnişler. Özal'ı Çankaya'dan indirmek için sözbirliği et-
miş gibi konuşuyorlar. Bu partilerin kimi sağda, kimi solda-
dır; seçimden sonra ilk işleri ne olacak?
Cumhurbaşkanını düşürmek...
Niçin?
Kıskandıklarından mı? Çekemiyorlar mı? Yoksa bir başka
neden mi var?
Hayır, ne çekememezlikten...
Ne de kıskançlıktan...
Özal, ANAP'ın lideridir, kendisini iktidarın başı gibi görü-
yor, öyle konuşuyor:
— Ben muhalefete düşmem!..
Düşer misin, düşmez misin?
Köşk'e çıkalı iki yıl oldu, Cumhurbaşkanı kendisini iktidar
sanıyor, karşısında DYP, SHP, DSP ve öteki partiler var; Sa-
yın Ozal artık "hasım" dır. Oysa anayasaya göre "tarafsız, sc~
rumsuz, yetkisiz cumhurbaşkanı" olmalıydı; bu yolda Mec-
lis'te içtiği andı hiçe sayıyor
Muhalefet ne yapsın?
ANAP'la birlikte Cumhurbaşkanı Özal'ı da Çankaya'dan dü-
şürmek zorunluktur; bunu kıskançlığa ya da çekememezli-
ğe bağlamak biraz arabesk oluyor...
Değil mi?
*
Yalnız Sayın özal'ın Bursa'daki konuşmasından öyle an-
laşılıyor ki seçimde ANAP'ın yenilgisi ortaya çıktığı zaman
Cumhurbaşkanı kendiliğinden çekilecek...
Ne demiş?
— Muhalefete düşmeden çekileceğim...
21 ekimde sandık sonuçları anlaşıldı, diyelim ki
"muhalefet" parlamentoda çoğunluğu sağladı...
Eyvah...
Artık Çankaya'dan demir almak zamanıdır; özal muhale-
fete düşmüştür; çünkü Cumhurbaşkanı olarak yazgısını ana-
yasaya değil ANAP'a bağlamıştır; halkın ve ulusun değil,
ANAP'lıların Cumhurbaşkanı olmuştur.
Ne yapacak?
Diyor ki: •.
— Çekileceğim...
İyi olur. Çünkü 12 Eylül darbesiyie gelen seçimle gkJer;
Türkiye, anayasal rejim demokrasinin doğal yörüngesine
oturur.
KÜTÜPHANE - ENFORMASYON - ARŞİV ALANINDA
YENİ TEKNOLOJİLER VE TÜRKMARC
SEMPOZYUMU - FUARI
30 EYLÜL - 5 EKİM 1991 BEYAZTT DEVLET KÜTÜPHANESİ
TÜ1UC KÜTÜPHANECÎLER DBtNSOl
İSTANBUL ŞUBESİ
Td: S2O 16 28 Faı: 526 11 33
BUTUN
YAPITLARININ
2. KİTABI C
HAKİKİ HATIRALAR
"Beni taklit ederek yazılmış kitaplar hatıralarımı ço-
cukluğumdan başlayarak anlatıyor... Halbuki, bu ki-
taptaki hatıralarım taklitlerinde olduğu gibi çocuklu-
ğumdan değil, ceninlik devremden başlıyor. O te
dar geriye gidiyorum ki, hakiki Zorti'nin ben oldu-
ğum, şüphe ve ihtilafa meydan vermeyecek katilik-
te ortaya çıksın..."
PAPİRUS YAYINLARI
Genel Dağılım: PAPİRUS (Tel: 528 56 15-527 01 51|
(Fax:526 85 07)
Ankara Dağıhın: ADAŞ (Tcl: 134 46 24 - 4 Hat)
(Fax: 134 38 52)