Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 AĞUSTOS 1991
Devlet Dedikleri...
MELİH CEVDET ANDAY
"Devlet" soyut bir kavramdır, bütün so-
yut kavramlar gibi, onun da kafamızda bir
imge'sini kurmak, başka bir deyişle, onu so-
mutlaştırmak güçtür, ya da benim için güç-
tür. Diyesim, devleti bir şeye benzetememi-
şimdir kafamda bugüne dek. Halkımız onu
kuş sarur genellikle ve bu kuş, zaman zaman
kimi kişinin başma konar. Buna "devlet
kuşu" denir; devletten nimetlenme demektir.
Gerçekte devlet erk (iktidar) demektir, erk iye-
si (sahibi) olana da devletli denir.
Devletin nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgi-
leri gençliğimden beri edinmeğe çalışmış, ama
bu konuda tam bir doygunluğa erememişim-
dir. En akla yakın gorüşleri Karl Marx'ta ve
Friedrich Engels'te okudum. Bu dirençli me-
rakımın sonunda şu açık seçik karuya vardam
ki (o bana yeter), insanın tarihinde devlet hep
varolmamıştır, devletsiz yaşanan dönemler,
çağlar vardır. Demek gunümüze bakarsak,
geçmişi de günümuze benzeterek bu kurumu
toplu yaşamın ayrılmaz bir parçası saymak
yanlıştır, büytik yanhştır. Devletsiz yaşanan
dönemler ve çağlar "ilkel" toplumların gü-
nünde geçmiştir; erki ellerinde tuttukları için
devleti hep var saymakta, saydırmakta yarar
gören egemen, sömürücü sıruflar, devletsiz ya-
şanmış dönemleri, çağları "ilkellik" olarak
nitelemeğe özen gösterirler. Bunu "ilkel
toplum" sözunden kaynaklandırmayı da bir
kandırmaca yöntemi olarak kullarurlar. Oy-
sa ilkel toplum, "yazT'nın buJunmadığı ve ge-
çim ekonomisinin (avcıhk, besin toplayıcılık)
egemen olduğu toplum demektir. Buradaki
"ilkel" sözcüğünde aşağılatıcı bir anlam yok-
tur. (İlkel toplum için arkaik toplum da de-
nir). Onlan küçümsemek için, okuma yazma
bilmediklerini öne sürmek ise saçmalık olur.
"Deviete Karşı Toplum" adlı kitabm yazarı
Pierre Clastres şöyle diyor: "Bu açıdan ba-
kıldığında, okuma yazma bilmeyen ve iyi bes-
lenemeyen XIX. yuzyıl proletaryasını arkaik
saymak daha doğru olacaktır."
Arkaik toplum insam vahşi değildi.
"Bu toplumlarda insanlar ihtiyaçlarından
daha fazla çalışmazlar. Üstelik ihtiyaçları da
fizyolojik bir asgariye indirgenemeyecek zen-
ginliktedir. Zamanlanrun büyük kısmını di-
ni törenlere, laflamaya, dinlenmeye, oyun oy-
namaya ve tefekküre ayırırlar."
Evet yukarda adını verdiğim kitabın (AY-
RINTI Yayınları 1991 - Çevirenler: Mehmet
Sert - Nedim Demirtaş) yazan Pierre Clast-
res, "devlet"in nereden, nasıl çıktığmı araş-
tırmaya girişirken, elbet bu kurumun, diye-
sim devletin ne olduğu konusuna eğiliyor. Bu-
rada karşımıza iktidar ve siyaset kavramiarı
çıkacaktır. "îktidarın doğasıru, kaynağım,
yürürlükte olduğu toplum tiplerine göre ta-
rih boyunca geçirdiği dönüşümleri inceleme-
ye yetecek kadar metin ve betimlemeye sahi-
biz."
Bir başka bügin, J.W. Lapierre, şu soruyu
sormuş: Siyasal iktidar olgusu yaşamsal bir
şey midir, biyolojik bir kökenden mi kaynak-
İanır, yoksa onun varoluş nedeni kültür de-
ğil de doğa mıdır?
Yanıt şu: "Hayvanlar âleminde karşılaşı-
lan toplumsal olgulara ve hayvanların kendi-
liğinden toplumsal düzenleme süreçlerine iliş-
kin bilgileri eleştirel bir gözle incelediğimiz-
de, tohum halinde bile olsa hiçbir siyasal ik-
tidar biçiminden söz edemeyeceğimizi görü-
rüz."
Bütün sorun şurada: Gerçek anlamda hiç-
bir siyasal iktidann görülmediği arkaik top-
lumdan, siyasal iktidarın gelişmiş olduğu ar-
kaik toplumlara bir süreklilik içinde mi geçil-
miştir, yoksa arada bir kopukluk var mıdır?
Engels, devletsiz toplumdan devletli jtoplu-
ma geçişi (Devletin, Ailenin ve özel Mülki-
yetin Kökeni) aile içinde, özellikle dayı'nın
mal-mülk sahibi olması ile açıklar. Demek
devlet'in doğması için bir kişinin, bir katma-
nın, bir sırufın zenginleşmesi gerekiyor ve dev-
let bu zenginliğin korunması için şiddet'e baş-
vuruyor. Max Weber, buna "Şiddetin yasal
kullanım tekeli olarak devlet iktidarı" diyor.
Demek iktidarın özü ve varhğı şiddete dayan-
maktadır, şiddetten ayn düşünülemez. Öyley-
se "İktidar belirgin bir toplumsal ilişkiye,
emir-itaat ilişkisine bağh olarak ortaya çı-
kar."
Ama kim kime, niçin emir veriyor ve itaat
eden niçin itaat ediyor?
Bunu düşünüp şaşmamak elde değildir.
Biri kalkıp da, "Efendim bunlar devleti
yıkmak istiyorlar" dedi mi, ortalığı bir kor-
kudur kaplayıveriyor, çünkü devlet (siyasal
iktidar) denilen gücün ne olduğunu bilmedi-
ğimiz gibi, nasıl ortaya çıktığını da hiç düşün-
memişizdir. Tanndır sanki o!
Peki, arkaik toplumun durumu neydi?
Şimdi Pierre Clastres'ı dinleyelim:
"Bu açıdan Amerikan yerlilerinin durumu
nedir? Meksika, Orta Amerika ve Andlarda-
ki gelişmiş kültürler dışında bütün yerli top-
luluklann arkaik olduğunu biliyoruz; bu top-
lumlann yazılan yoktur ve ekonomik bakım-
dan geçim aşamasındadırlar. Öte yandan bu
toplumların hepsi ya da hemen hemen hepsi
liderler, şefler tarafından yönetilmekle birlik-
te, şeflerin iktidardan yoksun olması gibi dik-
kate değer bir özelliğe sahiptirler."
Şaşmamak elde değil! Hem şef, hem de hiç-
bir gücü yok.
Okumayı sürdürelim:
"Demek ki karşımızda, başka toplumlar-
da iktidar sahipleri diye bilinen kişilerin ikti-
dardan yoksun olduğu, siyasetin her türlü zor-
lama ve şiddetten uzak bir alan olarak belir-
diği, kısacası hiçbir emir-itaat ilişkisinin bu-
lunmadığı geniş bir toplumlar bütünü var."
Şu olaydan ders çıkarmaya çalışalım:
Brezilya'yı ilk keşfeden Avrupaülar, Tupi-
namba yerlileri için "inançsız, yasasız, kral-
sız insaniardır" demişler. Gerçekten de Tu-
pinamba yerlilerinin mbunıvicha denilen şef-
leri her türlü "güç"ten yoksundurlar. Fran-
sa, Portekiz ya da Ispanya gibi, otoritenin do-
ruk noktasına ulaştığı mutlak monarşilerde
yetişmiş insanlar için bundan daha anlaşılmaz
bir şey olamazdı. Bu yüzden yerlileri uygar
toplumdan habersiz barbarlar olarak gördii-
ler.
Pierre Clastres'ın şu sözlerini de okuyalım:
"İlk olarak arkaizm ölçütlerini, yani yazı-
nın yokluğunu ve geçim ekonomisini ele ala-
lım. İlki için söylenecek bir şey yok, çünkü
bu olgusal bir veri: Bir toplum yazıyı ya bilir
ya bilmez. Buna karşılık ikinci ölçütün yerin-
de olduğu pek söylenemez. Peki, 'geçim' ne-
dir? Beslenme gereksinimîeri ile bunları kar-
şılayacak olanaklar arasında kurulacak nazik
denge içerisinde yaşamaktır. Demek ki geçim
ekonomisine göre yaşayan bir toplum, üye-
lerini zar zor besleyebilen, doğal İcoşullarda-
ki en küçük bir olumsuzluktan (kuraklık, su
baskım vb.) bile etkilenebilen bir toplumdur,
çünkü kaynaklann azalması doğrudan doğ-
ruya herkesin doyurulamamasma yol açar.
Başka bir deyişle, arkaik toplumların yaşa-
maktan çok, varlıklarını sürdürdükleri, ya-
şamlannın açlığa karşı bitmeyen bir mücadele
olduğu, çünkü teknolojik, hatta kültürel ye-
tersizlikleri yüzünden artıdeger üretebilecek
durumda olmadıklan söylenir. tlkel toplum
hakkında bundan daha yaygın, ama aynı za-
manda bundan daha yanüş bir değerlendirme
gösterilemez."
Şunu ekliyor yazar:
"Geçim ekonomisi koşullannda yaşayan,
örneğin Güney Amerika'daki pek çok arka-
ik toplumun, topluluğun bir yıllık tüketimi-
ne eşit miktarda bir artıdeger üretebildikleri-
ni söylemeden geçmeyelim."
Demek ilkel toplumun bireyi, savaş dışın-
da kimseden buyruk almayan, bolluk içinde
güle oynaya yaşayan, bozulmamış çevrenin
tadını çıkaran mutlu bir insandı. Topluluğun
başkanı ise sadece konuşan (ama güzel konu-
şan), bireylere ataların sözlerini ansıtan bir
danışmandı. Toplum, gelenekleri içinde, eşit-
liği ve adaleti koruyarak yaşamını sürdürü-
yordu. Toplumsal sımflar olmadığı için tarih
de başlamamıştı daha.
Nasıl geçtiği bilinmeyen mutlu bir zaman-
dı.
PENCERE
ARADA BİR
RECEPBİLGEVER
Kendini Arayan Ulus
Tevfik Fikret, döneminin yozlaşmışlığından şöyle yakı-
nıyordu:
"Zemin boş, asüman boş, kalb-i vicdan boş/ Dayanmak
isterim bir nokta yok piş-i hisanmda"
Acaba günümüzde yaşasaydı, ülkemizin her konuda na-
sıl arabesk bir görünüme büründüğünü görseydi ne derdi Fık-
ret... Millet olarak estetığimizi yitirdik. Her kademede, herdav-
ranışta zevksizlik kol geziyor.
Bir zamanlar, müzikte, minibüs şarkılarından şikâyetçiydik.
Alaturka dediğimiz havaların hafifletilmişi, halk türkülerinin
şehirlerde uydurulmuş örnekleri, dolmuşlarda, semt kahve-
lerinde kulaklanmızı çınlatırdı. Sonraları bu havalar iyiden iyi-
ye arabeske dönüşünce, o eskı havaları bile arar olduk.
„ Kimi aydınlarımız ya da ilerıciliği kendi tekellerinde tutan-
IŞÜfımız sözde çoğulculuk, dahası halkçıljk adına bu yozlaş-
maya destek verdiler. Böylece, bu yozlaşma, müzikten poli-
tikaya, ticaretten ıletişım alanına, devlet adamlığından son-
radan görmüşlüğe kadar yansıdı. Hele, kendilerine sosyete
adını takan, bilgi yerine kesesini şişiren, zevk yerine zevk-
sizlikle donanan, şımarık, hiç bir değer yargısına önem ver-
meyen yaygın bir kesim, toplumu iyice etkiledi.
Namık Kemal, "Düşman vatanın bağrına dayamtş hançe-
rini / Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini" diye bir kur-
tarıcı aramıştı. Mustafa Kemal de, Kurtuluş Savaşı'nın o ka-
ranlık günlerinde "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"
diye umut ışığı yakmıştı. Şimdi daha korkunç bir düşman,
sadece hançerini değil, şifa bulmaz bir hastalığın mikrobu-
nu toplumun iç dünyasma sokmuştur. Bu hastalık ağaçka-
kan gibi, toplumun hemen bütün insancıl değerlerini gaga-
layıp yok etmektedir.
Kimi gazetelere bakıyorurn: Falan şarkıcının, dekolte giy-
sisinden dışarı fırlamış ıri göğüslerinin övgüsünü yapıyor. Fi-
lan şarkıcının estetik amelıyatla güzelleşen bacaklarını bal-
landıra ballandıra anlatıyor. Dergiler, seksin, dedikodunun ya-
rışı içinde, değersizleri değerlendirme çabalarına yönelmiş.
Televizyonlar, -resmisı, özeli- zevksiz, düzeysiz program-
larıyla âdeta, uyuşturucu tüccarlarının yapamadığını yapıyor.
Programlarda hep aynı yüzler, aynı sözler, kanaldan kanala
turistik geziye çıkmışlar gibi, ekrandan düşmüyorlar. Hep aynı
kişilerle yapılan söyleşiler, röportajlar. Üstelik programı yö-
netenlerie programa çıkanlar, incir çekirdeği doldurmayan ko-
nularda kendileri konuşup kendileri gülüyorlar. Sanki televiz-
yonda, milyonlarca seyircinin karşısmda değil de evlerinde
şakalaşıyorlarmış gibi, senli-benli, anlamsız. sık sık da cıvık
esprilerle kendi reklamlarını yapıyorlar. Kimi adını duyurup
kendi alanında baremini arttırıyor, kimi göğüs, kimi bacak ser-
giliyor, kimi kırıtma, kimi kahkaha yarışına giriyor.
Televizyon dediğimiz bu en etkili silah, halkımızın zevk dü-
zeyini biraz daha yok ederek zevksizliği bir yaşam biçimine
dönüştürüyor. Eskiden, bir ülkeyi içerden çökertmek isteyen
yabancılara beşinci kol denirdı. Şimdi beşinci kol kendi içi-
mizden, kendimizden!.. Padişahlık döneminde, düşmanla-
rın dışardan, kendi yöneticilerimizin içerden yıkamadıkları-
nı, şimdilerde, bu zevk ve estetik yokluğu yıkma yolunda. Sal-
tanatın yıkıntıları üzerine, genç çağdaşlığa yönelen yeni Tür-
kiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Şimdi, bu zevksizlik ve düzey-
sizlik yıkıntısı üzerine neyi kuracağız, nasıt kurabileceğiz?
Kimler pompalıyor bu yozlaşmayı, bu zevksizliği, bu dü-
zey yokluğunu? Hani nerde 'ulusal değerler yok oluyor' di-
yenler? Hani nerde 'ulusal kimliğimizi yitirdik, geçmişimize
sarılalım' diyenler? Hani nerde gelenek-görenek savunucu-
ları? Hani nerde 'bir ulus, maddi değerlerden çok, manevi
değerlerle ayakta kalır' diyenler?
Ülkemiz insanları kimlik arayışında bir yol aynmına gelmiş-
tir: Zamanla ekonomisi düzelebilir, enflasyonu yenebilir, de-
mokratik düzeni yoluna koyabilir, öteki sorunlarının üstesin-
den gelebilir. Ama bu manevi değerlerden uzaklaşmasını na-
sıl durdurabilir?! iki binli yıllara doğru kültüre, sanata, bili-
me, bütün bunların toplamı çağdaşlaşmaya nasıl ulaşaca-
ğız? Hangi düzenle, hangi yönetim biçimiyle, hangi kadro-
larla, hangi anlayışla?!
Baksanıza, en solundan en sağına, ortasına, ılımlısından
ılımsızına kadar demokrasimızin temeli saydığımız partileri-
mizin kongrelennde bile sanattan ve kültürden söz ediliyor
mu? En yüksek düzeyde ülkeye hizmet etmek demek olan
politikaya sanatçılar, kültür adamları sokulmuyor.
ADRES DEĞİŞİKÜĞİ
Işsizler Dernegi, faaliyetini Aksaray Cad. Azim-
kar Sk. No. 8/10 Eminönü tst.'da sürdüniyor.
Tüm üyelere önemle duyunılur.
İşsizler Dernegi
Yönetim KuruJu
Yapı Kredi kredi kartlarında
biryenilikdaha!..
HedefrPuanV.
ıfv.
1/tTJL'lUT
-«•»•> * . - » : *
Yapı Kredi kredi kartları şimdi de hediyelü.
İşte Hedef:Puani
Yapı Kredi kredi kartı sahipleri, şimdi
kredi kartlanyla yapacakları tüm harcamalar için puan
kazanacaklar. Kazandıklan puanlara göre, Hedef:Puan
kampanyasında yer alan hediyelerden dilediklerine
sahip olacaklar.
Türkiye'de ilk kez Yapı Kredi
tarafından sunulan HedefıPuan
kampanyasında, kristal konyak takımlarından kahve
makinelerine, elektrikli battaniyelerden fotoğraf
makinelerine, masatenisi raketlerinden sırt çantalanna
kadar birçok hediye var. Bu hediyelere sahip olmak için
yapılacak tek şey, Yapı Kredi kredi kartını kullanmak.
Siz de gelin Yapı Kredi'ye, hem yurtiçinde hem yurtdışında
geçerli, hem "Türk Lirası ödemeli" hem "kredili" ve
şimdi de "hediyeli" kredi kartınızı alın... Kazanın!
YAPI^CKREDi
hizmette sınır yoktur"
İnsanın Mallasması...
'Tövbe estağfurullah' diyerek söze başlayalım, hâşâ hu-
zurdan, demişler ki:
— Allah'a da reklam gerek...
— HostL Dinsiz imansız...
— Ben demedim...
— Kim dedi?
— Söyleyeni belli değil; ama, ünlü bir özdeyiş, dilden dile
dolaşır. Atalarımızdan biri bakmış ki kilisede çan kulesi var,
camide minare..
— Sonra?
— Sonra da sözünü esirgememiş. Hem artık medya ça-
ğında yaşıyoruz, bilimsel teknolojik devrim dönemindeyiz,
elektronik aygrtlann bini bir para!.. Minarelerde hoparlör ne
güneduruyor!.. Din propagandası yasak mı? Seçim namazı
kılan, sandık orucu tutan, iktidar niyetine iftar sofrasına otu-
ran kişinin davranışı küfür olmuyor da bir özdeyiş mi günah-ı
kebairden sayılıyor? Üstelik seninkiler Müslüman mahalle-
sinde salyangoz satması için Fransız reklamcı Ş6guela'yı ge-
tirmişler...
— Kim o?
— "Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, Beni Ge-
nelevde Piyanist Sanıyor" kitabının yazarı...
— Kimi reklam edecek?
— ANAP'ı...
*
Jacques Seguela, anasının gözü...
Yeni kitabı "Hollywood Daha Betyaz Yıkar"\ okuyorum, "Afa
Yayınları"nöan çıktı.
Köftehor, nasıl da işini biliyor... Mal ne zaman satar? Ya
bir marka öylesine ünlenip somutlaşacak ki kişilik kazana-
cak ya da bir kişi öylesine firmalaşıp markalaşacak ki piya-
sada şakır şakır aranacak...
Kapitalist dünyanın temel kurallarını Seguela kitaplarında
kendi bulduğu ilkeler gibi yutturuyor; yeni bir şey yok; ser-
maye düzeninde insanın metalaşması eskı hıkâye!.. Daha ge-
riye doğru gidersen, tarihte köle pazarları kurulurdu...
Yeni olan ne?
Çağımızda iletişim devrimi yaşanıyor, medya dalgaları
uzaydaki uydular gibi gezegenimizin çevresinde fırdöndü tur-
luyor; bir malın markası, reklam bombardımanı altında mü( t
terinin belleğine yazıldı mı kişilik kazanıyor; zamanede bir'
ikilem yaşanıyor!
İnsanın mallasması...
Malın insanlaşması...
Hollyvvood, insanın mal-
lasması sürecine "star
sistBmi" ile damgasını vurdu.
Her "yıldız" bir "mar-
te"dır...
Pazarlanır...
Amerikan Cumhurbaşkanı
George ibni Bush da bir yıl-
dız değil mi!.. "Star sistemi"
çalışıyor; kitlelerin gözünde
markalaşan insanın piyasa
pazarlaması, reklamcının ze-
naatini oluşturuyor; politika-
nın serbest piyasasında in-
sanın mallasması doğal sa-
yılıyor.
•
Evet, Fransız reklamcı Se-
guela, genelevde piyanistliği
bırakmış, ülkemize gelmiş.
ANAP ı pazarlayacak...
Söylediklerine göre bizim
malları görünce hepsini bir-
den satamayacağını anla:
mış, içlerinden birisini seçip
reklam kampanyasını onun
üstüne kuracakmış...
İyi iş değil mi!..
Bizimkiler Türkiye'yi Ar' 3-
rika'ya pazarlıyor, Fransız
reklamcı bizimkileri Tür-
kiye'ye...
Söyiendiğine göre Segue-
la'yı yakalamışlar, bağrı yanık
birisi yüklenmiş:
— Lan Allahsız!.. Günah
değil mi bu memlekete!.. Po-
litika piyasasının en kötü ma-
lını bu mazlum halka yuttur-
mak senin şanına yakışır mı?
Hem bu malların üstünde
"muhafazakâr ve milliyetçi"
yazılıdır; oysa sen bir ke-
feresin...
Adam ne desin:
— Ben aldığım paraya
bakarım!..
Vallahi tam ANAP ağzı!..
Allahı, peygamberi, yedi ev-
liyası para bunların...
n
Askeri kiraliğimi kaybettim.
Hükumsüzdür.
ADEM HAKAN KARACAN
Sağlık karnemi kaybettim.
Hukümsuzdür.
SALtH TÜRKÂS
8AZETECİ
EV ARIYOR
3 oda, salon, kaloriferli
Acıbadem, Kadıköy,
Koşuyolu'nda
512 05 05 / 452-453
BARLASLAR ALUMINYUMAlüminyum ve demir doğrama işlerinizde;
• Kalite ve ekonomik güvence
• Kendi servisimizle gününde teslim.
Tel: 562 24 14
SATILIK FIAT126
90 Kasım çıkışlı 15.000 km.de beyaz
pazarlıksız peşin 20 milyon TL.
Tel: 512 05 05 / 494
1940'lardan
bugünlere ulaşan
şiir sesiyle
Acılı Kuşak Şairi
MEHMED KEMAL
TÜKENMEZ'de
GLHÇLK.
SANAT
AYINLAHI
Büyükhendck Cad. No : 7
Kuledibi - İSTANBUL
Tel : 143 45 33
GÜLERYÜZLÜ
CİDDİLÎK
Vedat Günyol
8.000 Ura (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Turkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-hranbul
ödemeli gönderilmez.
TRS 233996 nolu
pasaportumu kaybettim.
Hükumsüzdür. 8.8.1991
SEL VER DVRULAR