22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 HAZİRAN 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15 Fmnsız amştırmacı Jean-FmnçoisLegnrin, Fılistin Islami hareketini ince hesaplaru dayalı birpmtik içinde görüyor tslamcılar hem radikal hem 'politik' Batılı gözüyle RADİKAL İSLAM GELENEKSELİSLAM Ruşen Çakır Fransız araştırmacı Jean-François Legra- in'le dün yayımlamaya başladığımız söy- leşiyi, bugün, "Filistinlilerin Körfez savaşı sırasındaki tutumlan ve bunun sonuçlan, Islami hareketin radikal söylemi" konula nyla sürdürüyoruz. Körfez krizine geçelim isterseniz. Fı- listinliler Saddam'ın gerçekten bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyorlar mıydı? LEGRAIN: Bu konuda halkı ve lider- leri ayn ayn incelemek gerek. Intifada dört yıla yakın suredir devam ediyor. Yaşam, çalışma koşullan, baskılar giderek daha fe- ci hale geliyor. FKÖ'nun diplomatik te- maslannın bir işe yaramadığını düşünüyor halkın çoğu. Saddam, lsrail'e füze yollayacağını açık- ladığında insanlar "Çok iyi, neden olma- sııı" dediler. Halk Batı, Israil ve emper- yalizm karşıtı Saddam yanlısıydı. Bu da li- derler zor durumda bıraktı çünkü HA- MAS ve Müslüman Kardeşler en büyük yardınu Körfez ulkelerinden, özellikle Ku- veyt ve Suudi Arabistan'tan alıyorlardı. Saddamcı olmaları imkânsızdı. Islami hareket liderleri hem halktan uzak kalmamaya çalışıyor hem de bûtün bildirilerinde Irak'ın Kuveyt'ten çekilme- si gerektiğini söylüyoflardı. Araa daha sonra Kuveyt Saddam'la görüşmeler yap- malıydı. Çünkü Kuveyt zenginken Irak'- ın yoksul olması adil değil. Sanıyorum ki işgal altmdaki topraklardaki HAMAS ile dışandaki arasında anlaşmazhk vardı. Ür- dün'deki HAMAS'lılar Saddam lehine gösterilere katılırken işgal altmdaki top- raklardaki lslamcı liderler böyle bir tavır- dan mümkün olduğunca uzak durmaya ça- lıştdar. Içteki HAMAS, kriz ve savaşı ken- di faaliyetleri için kuUanmak ıstedi. Bir ta- raftan hem kamuoyunu hemfinanskay- naklarmı memnun etmeye çalışırken öte taraftan yaşanan durumu, hareketin radi- kalleşmesi için kullanmaya çalıştı. 1990 ekim ayından beri yaşanan bıçak savaşı bunun göstergesi. O günden beri Israilli- leri bıçaklayan genç Filistinlilerin sayısın- da bir artış gözlemleniyor. — Filistin Islmmi hareketinin talepleri- ne bakıldıgıııda, 60-70'li yıllarda milliyet- çf ya da Markast Filistin orgutlerinin sa- vuaduğu ve büyuk ölçude yamanla ılımh- laşarak n»H«y»ıfcl»n tavutar göriemleni- yor». 20-30 yıl önceki talepler LEGRAIN: İslamcıların Islami toplum projeleri bir yana bırakılacak olursa ger- çekten de talepleri 60'h yıllannkiyle aym. Özellikle 1974'ten itibaren FKÖ kurtarıl- mış bölgelerde bir Filistin devletinin kurul- masını savunmaya başladı. Böyle bir dev- let kurulduktan sonra neyi hedefledikleri pek açık değil. FKÖ zaman içinde çok önemli bir evrim geçirdi. Aslında olaya iki açıdan bakmak gerek. Bir yanda daha çok duygulanyla hareket edenlerin oluşturduğu düzlem, öte yanda daha makul davrananların, gerçekçi du- şunmeye çalışanlann duzlemi. Arap dev- letlerinin zayıflığı ve lsraıl'in gücu ortada olduğu için duş kurmanın anlamsız oldu- ğunu, tsrail'e birlikte yaşamanın kaçınıl- maz olduğunu duşünmeye başladılar. 80'den itibaren FKÖ, topraklann bir Arap ve bir Yahudi devleti arasında bö- İFilistinli îslami hareket | liderleri, hem halktan uzak kalmamaya çalışıyor hem de bütün bilcürilerinde Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Içteki HAMAS, kriz ve savaşı kendi faaliyetleri için kullanmak istedi. Bir taraftan hem kamuoyunu hem finans kaynaklanm memnun etmeye çalışırken, öte yandan yaşanan durumu, hareketin radikalleşmesi için kullanmaya çalıştı. întifada sırasında İsrail'e karşı mücadele etmeme çizgisine sahip olan Müslüman Kardeşler, bu politikalarında ısrar etmeye çahştılar. Ama bu tutumlarıyla halk tarafından dışlanacaklarını anladılar. Birden çizgi değiştirdiler. 1988'de yurtseverliğin, dinin bir parçası olduğu söylendi. İşgal altmdaki topraklarda Israil yetkilileri düzenli aralıklarla HAMAŞ yetkilileriyle görüşüyor. Örneğin yerel seçimler sırasında (89-90), bazı HAMAS üyeleri bu seçimlere katılacaklarım açıklamışlardı. Bu, çelişkili bir durum. luştürülmesıni savunmaya başlayınca, ar- tık geriye dönüşün olanağı kalmadı. Böy- lece Israil'in yıkılmasını savunarak HA- MAS, 6O'lı yıllardaki FKÖ söylemine sa- hip çıknuş oldu. FKÖ'nun diplomatik ma- nevralarının başansızhklan göz önüne alındığmda HAMAS butun hayalkınklığı- na uğramış olanlan kendine çekme şansı- na sahip. — Filistin davasının tarihi, radikal bir söylemin zamanla ıkmlüaşması sıireci ola- rak adlandınlabUir. Dolayısıyla HAMAS'- ın bu sert ve dnygusaJ çıkışı bcild işgal al- tmdaki topraklarda yaşayanlara sempatik gdebilir, ama töm FiKstin davası üzerine etkili olması zora benzryor. Gerçekten ken- dileri bu radikal söylemlerinde samimiler mi, yoksa yalnızca hayalkınklığuıa uğra- nuş FüistmUleri çekmek için taktik olarak mı kullanıyorlar? Radikal söylem ve politika LEGRAIN: Galiba ikısi de. İki nokta var. Dile getirilen katı ılkeler, "lsrail'in va- rotmak için biçbir meşnı gerekçesi yoktur; tsrail'i ortadan kaldırmak ve Filistin dev- Körfez savaşı sırasında, Kuzev Urdun'ün Irbid sehrinde ABD aleyhtan gösteri yapan Filistinli Müslüman kadınlar. (Fotograf: Reuter) letini knrmak gerekir, çünkü tsrail Islam'- ın diişmamdır." Bir kez bu söyleme baş- vuruldu mu, tsraillilerle hiçbır koşulda gö- rtişmemek gerekir, değil mi? Ama işgal al- tmdaki topraklarda Israil yetkilileri duzenli arahklarla HAMAS yetkiüleriyle görüşü- yorlar. Belki resmi olarak bunu HAMAS doğrulamaz, ama sürekli buluşuyorlar. örneğin yerel seçimler (1989-90) sn-asında bazı HAMAS üyeleri seçimlere katılacak- lanm açıkladılar. Bu çelişkili bir durum, çünku seçimler işgal altında ve tsrail'in dü- zenlemesiyle gerçekleşti. Yani bir yanda mutlak bir radikallik var, öte yanda ince hesaplara dayalı bir pratik. Samimiler mi, yoksa taktik icabı mı diye sorulacak olursa tamamıyla sami- miler derim. Çünkü olaya çok uzun vade- li bakıyorlar. 15-20 yıl bekleyebilirler. — Islami hareket milliyetçi bir söyleme de sahip mi, yoksa İslam ümmetçiliği adı- na bu kavrama karşı mı çıkıyor? LEGRAIN: Întifada sırasında, Israil'e karşı mücadele etmeme çizgiane sahip olan Müslüman Kardeşler, bu politikalarında ısrar etmeye çahştılar. Ama bu tutumlan- m sürdürdükieri muddetçe halk tarahndan dışlanacaklanm anladılar. Birden çizgi de- ğiştirdiler. HAMAS'ın 1988 ağustos tarihli bildirgesinde yurtseverliğin dinin bir par- çası olduğu yazılıdır. Yurtsever olmayan biri iyi bir mümin olamaz. Boylece yurt- severlik kavramına tam olarak sahip çıkıldı ve dinsel duzleme taşındı. Savaş çok az şeyi degiştirdi — Körfez Savaşı'nı kaybedenlerin Kürt- ler ve Finstinlfler olduğunu söyieyenler var. LEGRAIN: Bilemiyorum. Şu anki du- rumlannın kötu olduğu bir gercek, ama sa- vaşla birlikte çok fazla bir şeyin de değiş- mediği ortada. Yalnızca Arafat'ın ABD nezdinde olmayan meşruiyeti daha fazla yara aldı. Her şey ABD'nin bölgede bir şeyleri degiştirmeye karar verip vermedi- ğine bağlı. Bu anlamda savaş sırasında Fi- listinlilerin nasıl tavır almış olduklarının hiç mi hiç önemi yok. Amerikalıların ya- nmda tavır almış olsalardı bile hiçbir şey değişmezdi. Eğer ABD bölgedeki Batı yan- hsı ittifakm surmesi, Kuveyt ve Suudi Ara- bistan'ın istikran için Filistinlilere bir şey- ler ödemesi gerektığmı düşünürse ödeye- bilir. Bu anlamda Arafat'ın tavırlannm hiçbir kıymeti olmaz. — Siz ne tahmin ediyorsnnnz, bir sey- ler degtşecek mi? LEGRAIN: Itiraf edeyim ki çok fazla bir şey beklemiyorum. Çünkü eğer ABD kriz ve savaş sırasındaki Arap ittifakını ödullendirmek için Filistinlilere iyilik yap- mayı düşunseydi, savaşın bitmesinin erte- si günu bunu yapardı. İsrail ve İslami hareket — tsrail Banş Hareketi'nin intifadaya ve İsbuncdara bakışı nasıl? LEGRAIN: Israil Banş Hareketı hiçbir zaman Islamcılarla göruşmedi, onlann gö- rüştukleri kişiler FKÖ'ye doğrudan bağh olanlar. Zaten bu görüşmeler de Körfez Savaşı ıle birlikte tamamıyla koptu. "Scud'lar tepemize duşerken Saddam Hu- seyin'i alkışlayan bu insanlarla gorüşecek bir şeyimiz yok" dediler. Arük hiçbir bağ- lantı kalmadı. Içlerinde çok cesur insan- lar olmakla birlikte Israil Banş Hareketi çok karmaşık ve istikrarsız bir yapı arze- diyor. Farklı eğilimlerdekı insanlar Banş Hareketi'ni oluşturuyor. tlk olarak Filistinlilerin bir halk oldu- ğunu, kendi devletlerini kurmalan gerek- tiğini söyieyenler var. tkinci olarak pragmatist nedenlerle yer alanlar mevcut. Yani Filistinlilere devlet kurma hakkı tanımadığımız muddetçe bu sorun ortadan kalkmayacak ve biz de ba- nş yüzü göremeyeceğiz diye düşünenler. Son olarak dini-ahlaki kaygılarla hare- ket edenler var. "Yahodffik başkalannı iş- gal altında tutmaya izin vermez. Böyle yapügunız muddetçe dinimizin gerekleri- ni yerine getirmemiş oluruz" dıyenier. — Kriz ve savaştan önce de tsiamcılar- dan ürküyorlar mıydı? LEGRAIN: Evet, tsrail devletini ateşle oynamakla itham edenler vardı aralann- da. Radikal tslamcüara göz yummakla da- ha tehlikeli ve FKÖ'ye göre uzlaşmadan daha uzak önemli bir gücun dogmasına yol açmakla eleştiriyorlardı devleti. Ottvfcr Roy ve CUHe Kuran'da 'kadını dövün'buyruğu yokÇevirmenlerin ve yorumcuların büyük çoğunluğunun "O- kadınlan- dövün" diye çevirdiği ayette geçen 'D-R-B' sözcüğü ihtilaflı bir sözcüktür. Aym sözcüğün 'O-kadınlan- -dövün-mü, -yatırın-mı, -gönderin-mi, -yollayın-mı, - tedir; çevirmenler, geçtiği her yerde bu sözcüğe başka bir an- İam yüklemişlerdir. Kimi yerde (yola) çıkmak, kimi yerde (bo- yun) vurmak, kimi yerde (karan- nn büyük bir çoğunluğunun "O -kadınlan- dövün!" diye çevir- dikleri ayette geçen D-R-B söz- cuğu hakkında, 1050 yüında ya- zılmış bir Arapça sözluk -ki tiım üğaj bürümek, kimi yerde (par- İslam büyükleri kaynak olarak g y , tartışma konusudur. y , g , y y , -^ . . 1 1 " • 1 1 J « w « U^ay UUIUU1CK, Mllll J t i u t \p<U- *a»«ıxAi WUJUIVM.II ıvajnaA uıaıoı -atin-mi yOkSa -Omekleyin-mi anlamina geldlgl maklan), dogramak, kimi yerde kabul etmişlerdir- D-R-B mad dOral Çahşlar, yazı dizisine başlarken: "Kur'an'dan yapaca- ğmuz aüntılan anlaşıuruk dunı- mona göre, bazen 'Okat' yayın- larının çevirisinden, bazen 'Milliyet' yayınlannu çevirisin- den yapacağız" demişti. Oral Çahşlar, Kur'an çevirile- rinden, kadınlann 'örtünmesi' ve kadınlann 'dövülmcsi' ile il- gili olanlan alıntı olarak verdi. Çahşlar, şayet auntı olarak kul- landığı bu ayetlerin Arapça met- nine bir göz atsaydı, 'dövfin' di- (örnek) vermek, kimi yerde (ve- rilen bir şeyi gerı) almak, (konu- lan bir şeyi) kaldırmak, (birini) dövmek, (birini) yatırmak, uyut- mak, örtmek ve daha pek çok anlamın hepsi, aym sözcuğe, D- R-B sözcuğune yuklenmiştir. "Kolaklann uzerine D-R-B et- mek", kimi çevirmenlerce: 'Kn- laklarının üzerine yatırıp uvHtmak' diye çevirilirken, kı- milerince: 'Kulaklannın uzerine vurmak' diye çevrilmektedir. 'Bu nasıl böyle olabilir?' diye sorulduğunda, "Cumlenio geli- şine göre (Arapçası, SİYAKına "tnkar edenler (i hakka çağı- ran)ın durumu" diye çevirmiş, parantez kullanma 'Sanatı' (!)nda yepyeni bir çığu* açmıştır! (Bakara-171). Kur'an çevirilerin- deki zıthklann tam bir listesi çı- kartılacak olsa, ayn bir kitap o , _ , Cumhurıyet ten sonra yayım- olabilecek kadar çoktur. Demek ye çevirilen sözcuk ile 'örtünün' lanmış otuz kadar Kur'an çevi- ki bir eleştirmen, çevirilerden diye çevirilen sözcüğün *avnı risi vardır. Bir çevirinin Türkçe- ahntı yapıyorken, o çevirinin sözcuk' olduğunu görür ve "Ay- sinin anlaşüır olup olmaması bir Türkçesinin, yani dilinin duzgün m bir sözcuk, nasıl olup da hem sey, o çevirinin orijinal metine o ı u p olmadığından öte, Kur'an- 'dövmek' hem 'örtmek' diye an- uygunluğunun anlaşılması baş- m Arapçasına sadık olup olma- lamlandınlabUir", sorusunu so- ka bir şeydir. Turkçeleri anlaşı- dığım bilmek ile yukumlüdür. rardı. Evet, çevirmenlerin ,._^ 6 , ur olduğu hald^ anlamları bir- oral Çalışlar'ın yazı dizisinde 'örtün'diye çevirdikleri sözcuk göre) uygun bir anlam birine zıt olan Kur an çevirilen ahntı olarak verdiği çevirilerin, ile'dövün'diye çevirdikleri söz- yakışünldığı" savunulmakta!.. vardır. örneğin, Alı Bulaç'm: Kur'an'ın ashna upuygun olup Cük, Arapça metinde aymdır, Yani, Arapça değil mi? Uydur "BabU'deki Ua meleğe, Harut a olmadığım yoklayabilecek bir ikisi de D-R-B'dır. Bu sözcuk uydur söyle!.. ve Marut'a indirileni ogretiyor- uzmanhğı olmadığı görülüyor. Kur'an'da eüi sekiz kez gecmek- Çevirmenlerin ve yommcula- lardı". diye çevirdiği ayetı, Os- ^ man Keskioglu: "Babüdemelek namuıda Harut'a ve Marut'a bir şey iadirilnıemişti" diye çevir- miştir. (Bakara-102) Her iki çe- virinin de Türkçesi bozuk değil- dir, anlaşihr dille yazümıştır, an- cak hangisi orijinal metine upuygundur? İkisi taban Uba- na at olduğuna göre, ikisinin birden asıl metine sadık olduğu savlanamaz. Yine, Ali Bulaç'm: desinde şöyle der: "Bu sözcuk hakkında ihtflaf vardır." (Ragıb- El-Müfredat, Bkz. D-R-B mad- desi). Yine tum islam büyukle- rinin kaynak olarak kabul ettik- leri Firuzabadi'nin 1450 yıllann- da yazdığı buyuk sözluğunde de şöyle söyleniyor: "Bu sözcuk bakkında ihtilaf vardır" Evet, bu sözcüğün anlamı ihtilafhdır. Gelgelelim, bu sözcüğü 'dövün!' diye çeviren hiçbir çevirmen, hiç değilse bir dip not olsun koya- rak, "Bu sözcüğün anlammm ne olduğu konusunda neüik bulun- madıguu, bu nedenle 'dovun!' diye yakıştınlan anlamın dogru olnuyabUecegini" belirtmek ge- reğini duymamış, sanki bu söz- cüğün bu anlamı kesin imiş gi- bi 'dövün' diye çevirmişlerdir. Diyanet Işleri'nin açıklaması 'Allah size minnet etmektedir" diye çevirdiği bir ayeti, Osman Keskioglu: "Sizin Allah'a min- eski zamanlardan bu yana Islâm nettar olmanız gerekir" diye çe- duşmanı çevrelerce çokça kulla- virmiştir. (Hucurat-17). Hangi- nılan klasik ıftiralardır. Bu ifti- si asıl metine uygundur?.. Aym biçimde, pek çok çevirmenin: "Inkar edenlerin durumu" diye Gazetemizin 19.6.1991 tarihli sayısında, 'Islamda Kadın ve Cinsellik' dizisiyle ilgili olarak yine bu sayfada yayımlanan Diyanet Işleri Başkanlığı'run açıklamasmda, 8. ve 10. paragraflann bazı kısımlan dizgi hatası sonucu kanşmıştır. tlgili bölümleri yeniden yayımhyoruz. Bu dayanaksız iddialar, çok çevirdiği ayeti, Süleyman Ateş: ralara geçmişte ve bugun gerçek ilmı cevaplar verilmiştir. Fakat toplumumuzun büyük kesimı- nin bu gibı konularda derinle- mesine bilgi sahibi bulunmadı- ğı ve söz konusu yayın hususun- da başkanlığımıza müracaatlar yapıldığı göz onüne alınarak, yazıdaki bazı yanhşlara ve bariz çarpıklıklara -genelde kalmak şartıyla- temas olunacaktır. 1. Yazı dizisi, hemen tama- mıyla, tslamiyetin kadın hakla- bir mueyyide olmadığı, kocası rına gerekli önemi vermediği öldüğünde, bazı durumlarda bir noktasında toplanmaktadır. miras malı gibi muamele gördu- Hatta cahiliyet devrinde kadımn ğü, Araplann, hatta Çin-Hind daha hur ve yetkili olduğu ifa- gibi bazı mületlerin kadını uğur- de edilmiştir. suz saydıkları, bazılarının kız Islamiyetten önceki cahiyet çocuğunun doğmasını utanç ve- döneminde kadımn pek çok silesi telakki ederek onu diri-diri haklardan mahrum bulunduğu, toprağa gömduğu tarihi bir ger- eşi uzerinde herhangi bir hakkı- çek olmasına rağmen yazarın Is- nın bulunmadığı, çok kadınlı lamiyet öncesini lslam'a tercih evlilik için bir smır konulmadı- eder bir uslûp kullanması, ger- ğı, kocasının kansını öldürme- çekleri çarpıtmanın ötesinde si veya sakat bırakması halinde ilim adına ibret verici bir durum bile kocayı bundan alıkoyacak olarak değerlendirilmiştir. Kimi çevirmenler, parantez açıp, (acıtmadan, azıcık) dövün, diye çevirmiş, oysa orijinal metinde (acıtmadan, azıcık) diye bir ifa- de yoktur. Şayet 'D-R-B' sözcu- ğu acıtmadan, azıcık dövmek anlamina geliyor ise aynı söz- cük, aym kıpte, bir başka ayet- te, niçin 'acımadan pannaklan- nı doğrayın' anlamina gelsin?!.. (Enfal-12). Evet, Kur'an'da *O - kadın-lan D-R-B edin!' diye bir buyruk gerçekten de vardır, fa- kat bunun 'O -kadınlan- dö- vün!' mü, yaunn mı, gönderin mi, yollayın mı, dograyın mı, atın mı, yoksa örnekleyin mi an- lamina geldiği ifataaflı'dır. Arap- ça'da 'kitap D-R-B etmek'; kitap yayımlamak, piyasaya çıkart- mak anlamina eelir. 'Para D-R- B etmek'; piyasaya para sürmek, tedavüle sokmak anlamina ge- lir. Darb-iü-ewel', ük yaratıklar, anlamina gelir. Dil, bilimsel bir disiplindir. Hayatımm son iki yıhnı, bu arapça sözcüğün, (D-R-B) anla- mını araştırmaya adadım. Bin sayfamn uzerinde belge topla- dım, çahşmamı kitaplaştırabil- mem için, daha bir yıla ihtiya- cmı var. Ancak, bu sözcüğün anlamının saptırılarak polimik- lere neden olması karşısında, ki- tabımın yayımlanmasını bekle- meye gönlüm raa olmadı. Oral Çalışlar'ın yazı dizisi, 1- Kur'an çevrilerinden, aslı- na uygunluğunu kendisinin bil- mediği alıntılara... 2- Hadislerden, gerçekten de Muhammed'e ait olduğunu bi- lemeyeceği alıntılara, dayandınl- mıştır. Bu nedenle, bilimsel bir çalış- manın urünü değildir... CENGtZ ÖZAKINCI ISLAMDA KADIN VE CİNSELLİK TEPKİLER Cumhuriyet MüslümanhğıSayın Oral Çalışlar; Yaptığmız çakşmamn güçlü- ğünü, harcadığınız emeği hat- ta göze aldığımz tehlikeyi du- şününce, içimden sizi tebrik et- mek geliyor. Ne var ki, biraz daha duşünüp, aklıma 'ne- den?', 'niçin?' sorulan takıhn- ca duraksıyorum. Sizin bu ya- zı dizisi ile ne amaçladığımzı soracak, ya da burun üstune varsayımlar ortaya atacak de- ğilim. Ancak, öne sürduğunüz görüşler ve altmı çizdiğıniz ger- çeklerin Türkiye'ye ne getirece- ği konusunda ciddi kaygılarım var. Kemaüst ideoloji din soru- nunun kendine özgü yöntem- lerle çözmeye çalışmış, görü- şümce bunda bir hayli de başa- nlı olmuştu. Böylelikle dedelerimiz, baba- lanmız, aslında tslam'm ileri- ci ve gelişmeye açık bir din ol- duğu, yalnızca bir takım cahil din adamlannca istismar edil- mesi sonucu, böyle bir görün- tü verdiği söylencesi ile yetiş- miş, böylelikle hem çağdaş, hem de - hiç değilse kendilerin- ce - Müslüman olmayı başar- mışlardır. Ben bu anlayışa 'Cumhuriyet Müshimanugı' di- yomm. Şimdi tslamcı dediği- miz kesim bu anlayışı reddedı- yor, bunun Kur'an'a uymadı- ğmı söylüyor. Haksız oldukla- ruıı söyleyebiür misiniz? Ben bir ateistim, ne tslam dinine, ne de başka bir dine inamyorum. Bırakın toplumun büyük ço- ğunluğu, gerçekten gereksinme duyduklan bir tannya, her şey- den önce, örnek bir insan oldu- ğu için sevdikleri peygamberle- rine inansınlar. Onlar bizi kı- namasın, biz de onlann inanç- ları ile uğraşıp, onları gerçek- lerimizle şaşkına çevirmeyelim, şeriatçüanıı ekmeğine yağ sür- meyelim. En değerli varhklan- mızdan biri olan laıkliğı konı- mamn yolu, toplumun inançla- rma saJdırmak değildir. Kimse bir diğerine 'Dogru Yol'u gös- terme hakkına sahip değildir. Düşünce ve inanç özgürlüğü in- san haklanmn en değerlilerin- dendir. Bunu size değil, yazı di- zinize tehdit ve hakaret dolu yamtlar gönderen İslamcı yurt- taşlarıma ammsatmakta yarar görüyorum. Bu ilkel tutumla- . nnı bir yana bırakırlarsa onla- nn özgürlüklerini de, kendi- minkiler denli inat ve kararh- kkla savunmaktan kaçınmaya- cağımı ekleyerek mektubumu bitiriyonım. Içten Saygılanmla. Levent Denizd
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle