Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 19NÎSAN1991
Hopa'dan Türk-Sovyet sınırına gitmek sanıldığı kadar kolay değildin heyelan vefırtına, yolları taşla doldurur
SarpKapı'mn yollarısarptırîstanbul Üniversitesi îktisat Faküttesi öğ-
retim üyelerinden Prof. Dr. Gülten Kazgan,
Sovyetler Birliği'nin Krasnodar kentine yap-
tığı gezinin izlenimlerini Cumhuriyet için
yazdı.
— 1 —
Krasnodar, Sovyetler Birliği'ne (şimdilik
hâlâ) bağlı Rusya Federasyonu'nda, Kara-
deniz'in kuzeydoğusunda bir kent. Hasbel-
kader, kış ortasında 14 kişılik bir grubun
bir üyesi olarak bu kente yolumuz düştü.
14 - 15 saatte bu kente varmanuz gerekir-
ken tam iki buçuk günde varabildik. Gerek
gidiş yolunda gerek Krasnodar'da kaldığı-
mız bir hafta süresinde cilt cilt kitap oku-
sak anlamını tam yakalayamayacağımız
olaylan gördük ve yaşadık. Gidiş ve dönüş
yoleuluğu dahil on gün süren gezi, son de-
rece öğretici oldu. Gördüğümüz ve yaşadı-
ğırruz olaylar karamizahsal bir renkte oldu-
ğu için bünlan aynen olduğu gibi yansıtma-
yı yeğledik.
Karadeniz Ekonomik Işbirliği Alanı'nın
kurulup işlerlik kazanması halen gündem-
de. Türkiye'nin, bu çerçevede, Bulgaristan
ve Romanya yanında Sovyetler Birliği iie ya-
kın ekonomik ilişkilere girmesi söz konu-
su. Hatta belirtildiğine göre uzun dönem-
de mallar, hizmetler, sermaye, işçiler -Av-
rupa Topluluğu'na benzer biçimde- ser-
best dolaşuna konu olabilecek. Bu bakım-
dan komşulannuzda olup bitenler kadar,
bizleri oralara bağlayan yollan tanımakta
da yarar var. Bu yazı dizisinde görüleceği
gibi bir yandan Türkiye tarafındaki altya-
pı eksikliği ve doğal koşullann çetinliği,
komşumuzdaki milliyetçi hareketlere ve
ekonomideki birtakım dengesizliklere ek-
lendiğinde, yavan gibi gözüken bir gezi, he-
yecan dolu bir serüvene dönüşebiliyor.
Krasnodar'a gidiş yolu biraz dolambaç-
lı. İstanbul'dan Trabzon'a uçakla gidiliyor,
Trabzon'dan Sarp gümrük kapısına karayo-
lundan gitmek gerekiyor. Sarp'tan Batum'a
geçiliyor ve Batum'dan tekrar uçağa binip
Krasnodar'a varılıyor. Yolun Hopa'ya ka-
dar olan kısmı, güneşli açık bir havada, ola-
ğan bir gidişti. Sadece biraz gecikerek var-
dığunız için bir gece Hopa'da otelde kalmak
gerekti. Ve serüvenimiz bundan sonra baş-
ladı.
Hopa-Batum'un
aşılmaz yollan
Hopa'da kaldığımız otelde sabah kalktı-
ğımızda, bir önceki günün güleryüzlü ha-
vasının gitmiş olduğunu gördük. Gece de-
niz azmış, şiddetli bir yağmur başlamıştı.
Karadeniz'in dalgaları Atlantik ya da Pa-
siflk Okyanusu'nunkileri hiç aratmayacak
bir boya yükseliyor, sahile vurup çatladığın-
da yollan sel basmış gibi oluyordu. Sahil-
de çamur gibi olan rengi, açıklarda koyu
grileşiyor, karanyordu, sanki ismini haklı
çıkarmak ister gibiydi. Karayollan açılmaz-
dan önce, bu bölge Türkiye'nin geri kalan
kısmıyla ancak deniz yoluyla ilişki kurabi-
liyordu. Kışın, böyle fırtınalar, azgın dal-
galar bu denizin olağan hali; hele, iyi ko-
runmuş limanlar da yapılmazdan önce böl-
ge insanlan ne yapıyordu acaba? Düşünme-
si bile bugün insanın yüreğini sızlatıyor.
Evet, bu sabah Karadeniz bir başka deniz;
kızgm, azgın, ürkütücü. Yağmur da çok şid-
detli. İkisi bir arada her tarafı su içinde bı-
rakıyor. Zaten bu yörede sudan bol bir şey
yok. Sahil şeridinde giderken yan taraftaki
dik yamaçlardan adım başında bir küçük
çağlayanın aşağı aktığı görülüyor. Çağla-
yanlarla birlikte mandalina ve portakal
ağaçlan, çay bahçeleriyle örtülü yamaçlar,
yörenin en çarpıcı güzellikleri.
Bugünün düne benzemediğine karar ve-
KARADENİZ'İN
DOGUSUNDA
G ü l t e n K a z g a n
Hopa'dan Sarp Kapı'ya
doğru yola çıkıyoruz.
Ancak haberler kötü:
Heyelan dolayısıyla yol
kapanmış. Çare? Heyelan
bölgesini dağ yolundan
aşmayı deniyoruz.
Minibüs karlı dağlara
tırmanmaya başlıyor.
Bin metre kadar tırmandıktan sonra karşımıza
aşılması güç, kırık dökük bir köprü çıkıyor. Üstelik
konvoydaki taksinin zinciri de yok. Büyük hayal
kırıkhğı içinde karlı yollara yeniden düşmüş geri
dönüyoruz.
Başladığımız noktaya dönünce son çareye başvurup
yolu açmaya çalışan greyderin peşine takılıyoruz.
Arkamızda birkaç Sovyet Ladası. Greyderin yol
açma sürati ile sahil yolunda ilerliyoruz.
Yoldaki heyelan biraz da
müteahhitlerin yol açma
tekniğinden
kaynaklanıyor. Yamaçlar
traşlanıp çıkan taşlar
denize dökülüyor. Deniz
fırtına ile onları tekrar
yola atıyor. Greyder yine
denize süpürüyor. Tam
bir Sisifus çalışması.
rip yola düzülüyoruz, sabah saat 10'da yi-
ne bir minibüs ve bir taksiden oluşan iki
arabalık konvoyumuzla... On beş dakika
kadar sonra TEK'in sahildeki tesisine geli-
yoruz. Haberler kötü: Yolun heyelan dola-
yısıyla kapandığını, daha ileri gidemeyece,-
gimizi öğreniyoruz. Hesapça bizim öğleden
sonra 01.00 civarında Batum'da ohnamız
gerekiyor uçağımıza yetişmemiz için. Çare
yok, heyelana uğramış bölgeyi dağ yolun-
dan aşacağız, sahile sonra ineceğiz. Dağlar
karlı, ama aramızda kimsenin aklına dağ
yolunun açık olup olmadığını sormak gel-
miyor, ne de arabalara zincir takmak gere-
kebileceği; hem de şoför uzun zamandan
beri dağ yolundan gidip gelmediğini söyle-
diği halde. Hep birlikte tek arabanın ancak
gecebileceği genişlikteki dağ yoluna vuru-
yoruz, tırmanmaya başlıyoruz. Buralann
güzelliği bir başka. Tek tük evler yamaçla-
ra serpilnüş, sahil şeridindeki çirkin yapı-
laşma yok. Hiç bitmeyen, seyrek yerleşme
alanları arasındaki yerlerde çay bahçeleri
kat kat aşağı doğru uzanıyor ve karlı ya-
maçları süslüyor. Günlerden pazar, etrafta
çocuklar koşuşuyor. Peki, bu çocuklar her
gün buralardan okula nasıl gidiyorlar? Şo-
före soruyorum. Dolmuşlar gedrip götürü-
yormuş, bir sorun çıkmıyormuş. Tırmanma-
ya devam ederken sık sık özel arabalara, sır-
tında tüfekleri avalara rastlıyoruz. Av mev-
simiymiş, ayı, karatavuk gibi pek çok av
hayvanı varmış ormanlarda, ama artık ayı
avı yasaklanmış. Bir ayı postu 3-4 miiyon
ettiğine göre bu yasak acaba ne kadar ge-
çerli olabiliyor?
Sık sık virajlarla dolanarak yükselen karlı
yolda, bizden önce yukarı çıkan avcı ara-
balarının açtığı tekerlek izlerinden sorun-
suz gidiyoruz. Arabanın içi sıcak, doğrusu
ya keyifsiz degiliz. Bu beklenmedik dağ yol-
culuğundan kimsenin şikâyeti pek yok.
Yaklaşık bin metre yüksekliğe çıktığımız-
da, işler biraz değişiyor. üstelik aşağı sahi-
le inebilmek için daha epey tırmanmak ge-
rekiyor. Önce aşılması güç bir köprü beli-
riyor: Minibüsün rahat geçebilmesi için çok
dar, parmaklıklan kmlmış, kenarlardan
aşağı sarkıyor, üstelik de tam sert bir vira-
jın üstünde. Derken arabalara zincir tak-
mak gerekiyor, yollar kayganlaşmış, ama
konvoydaki taksinin zinciri yokmuş meğer.
Biraz Üeri baktığımızda ava arabalannın te-
kerlek izlerinin de bulunmadığını görüyo-
ruz. Demek avcılann av yeri burası. Saat
11.30, yola cıkalı bir buçuk saat olmuş. An-
laşılıyor ki bu yolu boşuna gelmişiz, çün-
kü daha ileri gitmek olanaksız. Büyük ha-
yal kınklığı içinde, karh yollara yenik düş-
müş geri dönüyoruz. Tıpkı Moskova kapı-
larından dönen Napolyon ya da Hitler or-
dulan gibi gerisin geriye, başladığımız nok-
taya. Üstelik artık uçağa yetişme umudu da
kalmadı. Grup, ne yapmak gerektiği konu-
sunda karar veremiyor: Hopa'ya dönelim
diyenler var. Her tarafı dökülen otelin buz
gibi odasını düşününce bana karabasanlar
geliyor. Batum'da bin beterinde kalacağımı
bilmediğim için.
Taşlar üzerinde dans
Ve başladığımız noktaya iki saat sonra ge-
ri dönüyoruz. TEK'in önündeki sahil yolun-
dan ileri baktığımızda yolun kapkara, her
boydan taşla kaplı olduğunu görüyoruz.
Sallana sallana taşlı yolu aşıp bizim tarafa
geçen bir başka minibüsün şoförü bizim şo-
före sesleniyor, "Sakın yola çıkmayın yol
kapalı" diye. Aslında Sarp'a kadar sadece
18 km var; valizler olmasa, olanca şidde-
tiyle yağmur yağmasa, dalgalar sürekli ka-
yalara çarpıp yolu ıslatmasa, yürünemeye-
cek bir yol değil, ama işte bunların hepsi
var.
Şoförümüz çaresizliğimizi görünce, im-
kânları zorluyor. Greyderin şoförüne doğ-
ru koşuyor, onu bize yolu açmaya razı edi-
yor. Sahil yolunun ne denli tehlikelerle do-
lu olduğu bu arada daha iyi anlaşılıyor;
çünkü taşlar bir kereliğine aşağı inmiş, ora-
da kalmış değil. Dalgalar sahile her çarpış-
ta denizden yenilerini getiriyor. Bu arada,
eski model, birkaç Lada marka Sovyet pla-,
kah araba önümüzde, arkamızda boy gös-
teriyor. önde greyder, peşinde bizim kon-
voy ve Lada'lar, hep birlikte yola düzülü-
yoruz. Greyderin yol açma süratiyle sahil
yolunda ilerliyoruz.
Heyelan dedikleri
Mühendisler iktisatçıhk yaparsa, iktisat-
çılar niçin mühendislik taslamasın? Bizim
TRT'nin ve basının "Dogu Karadeniz sahil
şeridinde hejvlan var" demesine bakmayın.
Yollann taşla tıkanması bir doğal toprak
kayması olayı değil, daha çok uygulanan yol
yapım yönteminden kaynaklanan bir afet.
Sarp sınır kapısının açılması ve ticari fa-
aliyetin devreye girmesiyle birlikte bu yolu
genişletmek gerekmiş, Karadeniz Ekonomik
lşbirliği Alanı anlaşma aşamasma girdiği-
ne göre bu artışın beklenmesi olağan. Ger-
çi, Karadeniz sahilinin bu yöresi bugün çok
sz nüfus barındınyor, ama yakında ekono-
mik faaliy.-t hacmi mutlaka artacak bura-
lann.
Yolun yapımını üstlenen müteahhitlik şir-
keti şöyle bir yöntem izliyor: Kalın bir do-
ğal bitki örtusüyle, sarmaşıklar, her boyda
ağaçlarla sımsıkı örtülü olan yamaçları yol
açmak için tıraşhyor. Alttan simsiyah ka-
yalar çıkıyor ortaya ve tabii, bu kayalar da
kısmen tıraşlanıyor. Makineler tuaşlama so-
nucu aşağı inen kayalan ve her boy taşı kep-
çeleyip dalgakıran gibi denizin kenanna yı-
ğıyor. Bu arada yapılan yolun deniz seviye-
sinden yüksekliği de eskısi gibi, yani alçak
bir seviyede bırakılıyor. Bu yöntem, açılan
yolun taşla örtülmesine iki biçimde yol aça-
biliyor: Bir yandan, yamaçlarda açıkta ka-
lan kayalar aşağı yuvarlanıyor; bunlar ge-
nelde büyük kayalar olduğu için yoldan ge-
çenlere büyük tehlike yaratıyorlar. Fakat yo-
lu geçilmez hale getiren ve küometrelerce si-
yah görünüme bürüyen bunlar değil, dal-
gaların sahile vurdukca yola fırlamğı kü-
çük ve orta boydaki sipsivri taşlar.
Greyder, bunları kenara itip tekrar deni-
ze yuvarlıyor, deniz azıp dalgalar sahilde
çatladıkça tekrar yola fırlatıyor. Böylece Si-
sifos efsanesindekine benzer, sonu gelme-
yen bir süreç yaşanmaya başbyor. Yol biraz
yükseltilse, dalgalann güçü taşları fırlatma-
ya yetmeyecek. Belki başka bir yol inşaat
teknolojisiyle de engellenebilir. Ama görü-
nen o ki, halen uygulanan yöntemle bura-
lann heyelan denilen, gerçekteyse doğal bir
heyelan olayı olmayan afetten yakasmı kur-
tarması kolay olmayacak.
Kemalpaşa'ya geldiğimizde greyderin şo
förü daha ileri gidemeyeceğini söyledi ve bi-
zi taşlı yolun ortasında bırakıp geri döndü.
Bundan sonra yolculuk da iyice tehlikeli bir
maceraya döndü. Şoför, rehber ve grupta-
ki gençler arada bir arabadan inip yolu taş-
lardan temizliyor, böylece yola devam ede-
biliyorduk. Geri kalan yerlerde ya şans eseri
yolda taş bulunmuyor ya da bulunsa bile
şoför "Ya Allah" deyip taşlar üzerinde ara-
bayı dans ettirerek sürüvordu. Aklıma, Yves
Montand'ın başrolü oynadığı "Korkunun
Ücreti" fılmi geldi, Gerçi bizim konvoy nit-
rogliserin taşımıyordu. Sovyet plakalı La-
da'lar şişman Sovyet bayanlan ve Trabzon'-
dan aldıkları torba torba eşyayı, bizim mi-
nibüsle taksi dc Krasnodar yolculannı ve va-
lizleri taşıyordu, ama yolun çetinliği bir yan-
dan, şiddetli yağmurla azgın denizin getir-
diği dalgalar diğer yandan, yoleuluğu iyice
tehlikeli hale getiriyordu.
Neyse, kazasız belasız, saatte ortalama
5-10 km arası bir süratte giderek 15.30 ci-
vannda Sarp'a, gümrük kapısına ulaştık.
Sarp gümrük kapısı
Karadeniz lşbirliği Alanı çerçevesinde
Sovyetler'le işbirliğinin aşması gereken en-
geller konusunda bir diğer izlenimi Sarp
gümrük kapısında edindik. Bizi getiren ara-
balardan indikten sonra yağmur altında
gümrük işlemleri için bekleme başladı.
Gümrük işlemleri önce Türk tarafı, arka-
dan Sovyet tarafında, yani Sarpi'de sürdü;
sırat köprüsünden gecmek herhalde bundan
daha zor olamazdı. Hiç olmazsa bizim ta-
rafta işlemler bir bina içinde yapılıyor, in-
san yağmurdan korunabUiyordu; Sovyet ta-
rafındaysa, sadece küçük bir kulübe vardı,
içinde de denetim işini yapan iki asker otu-
ruyordu. Sınırdan geçecek olanlar, yani bi-
zim grup artı Lada'larından inen bayanlar,
artı bizim valizler ve onlaruı torbalan, ku-
tulan yağmur altında bekleşiyorduk. Yflk-
sek bir demir telörgü önündeki nöbetçi
gümrük alanına üçer kişiyi alıyor, ıslanma
süreci bu kez nöbetçi kulübesinin önünde
sürüyordu. Hem bizim hem onlann tarafın-
da pasaportlar defalarca incelendi, defalar-
ca defterlere kayıt olduk, fotoğraflarla ken-
dimiz karşılaştınldık; sırat köprüsünden ni-
hayet geçtik derken bu kez hangar gibi bir
binaya alındık. Bina buz gibiydi, üstelik
oturacak bir yer de yoktu; yani ayakta, so-
ğukta bekleme daha sürecekti. Gelm. k bil-
meyen Sovyet görevliyi beklerken binayı
gözleme fırsatun oldu. Karşuruzdaki duvar-
da dev boyutta bir fresk vardı, Lenin göz-
lerini gururla, güvenle ileri dikmiş, önün-
de iki genç elinde meşalelerle aynı yöne doğ-
ru bakıyor. Sınlsıklam olmuş soğukta tir tir
titreyen insanlar, buz gibi bina ve bitmek
tükenmek bilmeyen işlemlerle bu fresk tam
manasıyla "kelalaka"lık bir bağ kuruyor-
du.
Bizi epey beklettikten sonra bu kez sivil
bir Sovyet görevli, nihayet gözüktü. Şimdi
de üstümüzdeki değerli eşyalar için kaydo-
lacaktık: Ne kadar döviz vardı; altın bile-
zik, kolye vb... Takı var mıydı; kürk var
mıydı? Falan... (Dönüşte de sırtında kürk
olanlar Türk gümrüğüne takıldı). Bu kayıt
kuyut işi bittiğinde hava kararmaya başla-
mıştı.
Hopa'dan Sarp gümrük kapısına kadar
doğal koşullann çetinliği, altyapının yeter-
sizliği bize yollarda bir güne yakın süre kay-
bettirdi. Sarp gümrüğündeyse, taraflann
birbirine güvensizliği ve bürokrasi çengeli-
ne taküıp gecikilen süreyi güne tamamladık.
Yarın: Batun'da dolar
oyunları
HABERLERİN DEVAMI
Emekli valîye saldırı
(Bafiarafı 1. Say/ada)
makam aracı yine 12 Eylül ön-
cesi Fatsa'nın Bolaman kasaba-
smda kurşun yağmuruna tutul-
muş, ancak olaydan koruma gö-
revlisi ve şoförü ile birlikte yara
almadan kurtuhnuştu. Akkaya,
12 Eylül'den iki ay kadar sonra
merkez valiliğine alınmış, daha
sonra da emekli olmuştu.
"Son Baskı"ya bomba
Istanbul'da çıkan akşam ga-
zetesi "Son Boskı"nın Teşvikiye
Hüsrev Gerede Caddesi'ndeki
idari yönetim ve irtibat bürosu-
na bayramın birinci günü saat
Bayram
(Baştarafı 1. Sayfada)
nemeyen bir kişi, Mersin'in Me-
zitli kasabası yakınlarında Mu-
rat Kızılboğa, Balıkesir'in Dur-
sunbey. ilçesinde Dursunbey
müftüsü Yasin Makasoğlu, oğ-
lu Abdullah Makasoğlu, kızı
Aj-şe Makasoğlu ve Murat Eryıl-
maz, İçel'in Mut ilçesindeki ka-
zada ise Cemile Kırmızı ve Ün-
zile Işık ölduler. Diğer kazalar-
da da Mersin Selçuklar Mahal-
lesi'nde Mustafa Kızılboğa, Ay-
dın'da Haşmet Erdoğan ve HU-
sejin Tozdelen, Isparta Eğridir-
de M.AIi Yılmaz, Kocaeli
Karamürsel'de Saadettin Altın-
kaya ve Mustafa Kılıç, Samsun-
da Semra Atalar, Hnseyin Em-
re Atalar, Balıkesir-İzmir kara-
yolunda Zehra Kurtulmuş, Kü-
tahya'da Nazmiye Karakuzu,
Manisa Kırkağaç ta Mustafa ve
Vesile Demirci, Balıkesir-Bursa
karayolunda Nezahat, Oğuz,
Kadir ve Coşkun Narmanlı ile
kimliği belirlenemeyen bir ço-
cuk, Ankara'da da Osman Fah-
rettin Karakucak yaşamlannı yi-
tirdiler.
TRT İzmir Bölge Radyosu vi-
yolonse) ve keroan sanatçısı
Nursal Ünsal Birtek'in eşi Meh-
met Birtek, Izmir'in Karaman-
lar semtindeki evlerinde av tü-
feğinin patlaması sonucu öldü.
09.30 sıralarında bomba atıldı.
Arda Gedik'e ait olan Ekip Ya-
yıncüık'ın ön kapısında patlayan
parça etkili, saniye fitilli bom-
ba hasar yaparken, binada kim-
senin bulunmaması can kaybı-
nı önledi. Patlamanın olduğu
binanın alt katında da aynı fir-
maya bağh olarak çalışan Sent-
ra Işadamlan Merkezi bulunu-
yor. "Son Baskı" gazetesindeki
patlamayı yaşadısı bir örgüt üst-
lendi. Gazetenin 30 mart tarihli
manşetinde Kızıldere olaylannın
yıldönümüne dikkat çekiliyor-
du.
Cumhnriyet Adana Güney II-
leri Bürorauz'un haberine göre
Adıyaman'm Kâhta Uçesine bağ-
lı Menzil köyünde oturan Nak-
şibendi tarikatı liderlerinden
Mehmet Reşit Erol, bayramın
birinci günü bir müridi tarafın-
dan öldürülmek istendi. Saat
11.00 sıralannda meydana gelen
olayda Denizli'nin Babadağ kö-
yünden şeyhini ziyarete gelen 18
yaşındaki Murat Erol, içine ha-
şere ilacı doldurulmuş enjektö-
rü yanında oturduğu Mehmet
Reşit Erol'un koluna sapladı.
Enjektörü Erol'a zerk eden genç
ise orada bulunan bir başka mü-
rit tarafmdan bıçaklandı. Nak-
şibendi tarikatı şeyhlerinden
Mehmet Reşk Erol, Adıyaman
Devlet Hastanesi'ne kaldırılır-
ken Murat Erol adlı genç de
Kâhta Devlet Hastanesi'nde te-
davi altına ahndı. Şeyhin ve sal-
dırganın sağhk durumlanrun iyi
olduğu öğrenildi. Genç mürit
Erol, "adaletsiz davrandığı için
saldın diizenlediğini' söylediği
tarikat lideri şeyh Mehmet Re-
şit Erol'la aralarında herhangi
bir yakınlık olmadığını, sadece
soyadlannın benzediğini söyle-
di.
'Menzil Şeyhi' Mehmet Reşit
Erol, 12 Eylül dönerhinde Ada-
na Sıkıyönetim Komutanbğı'n-
ca "genel güvenlik ve kamu dü-
zeni bakımından bölgede bulun-
ması sakıncalı görüldüğünden'
bir süre Çanakkale'de mecburi
ikametgâha tabi tutulmuştu.
Terör Yasası
ne getiriyor? Sorular-Yanıtlar"Kimler terör suclnsu sayılacak?"
• Hemen hemen herkes! Cumhuriyetin
niteliklerini değiştirmek amacıyla örgüt
kurdunuz gibi bir savla Mar..sist örgüt ve
partiler hakkında dava açılıp, bu parti ve
derneklerin üyeleri terör suçlusu sayı-
labilir.
Daha önce ceza yasasının 141. madde-
sine sokulan örgütlenmeler, bundan son-
ra 146. madde kapsamı içinde görülebilir.
Yasanın 7. maddesiyle de laikliğe aykı-
n örgüt oluşturanlar, bu örgütlerin faali-
yetlerini yönetenler 5 yıldan 10 yıla kadar
ağır hapis cezası ile cezalandınlabilecek.
Örgüt üyeliğinîn cezası da 3 yıl. Bu örgüt-
ler kolaylıkla terör örgütü sayılabilecek.
Bu örgütlerin terör örgütü sayılmaları için
silahlı e>'lem yapmalan da gerekmiyor. Bir
örgütün terör örgütü sayılması savcüığın
ya da mahkemenin yorumuna bağlı. Bir
örgüt, terör örgütü sayılırsa bu örgütün
hiçbir eyleme katılmayan üyeleri de terör
suçlusu sayılabilecek.
"Dinci partiler kurulması serbest mi?"
• Hayır değil. Hem anayasa hem Siya-
si Partiler Yasası dinci parti kurmayı ya-
sakhyor. Hem anayasa hem Siyasi Parti-
ler Yasası, kaldırılan 163. maddedeki suç
unsurlarını taşıyor. Bu bakımdan herhangi
bir değişiklik yok.
"Bir derneğin hiçbir eyleme kaülmamıs
üyesi terör suçlusu sayılarak tutuklanacak
mı?"
• Evet. Yasanın 2. maddesi böyle bir uy-
gulamaya yol açacak tehlikeyi içeriyor. Bir
örgüt, terör örgütü olarak görülürse, bu
örgütün terör eylemleri ile uzaktan yakın-
dan ilgisi olmayan üyeleri de terör suçlu-
su sayılacak; bu, "cezalann şahsiliği" il-
kesine aykındır.
"Laikliğe aykın örgüt kuranlar ve ey-
lem yapanlar kaç yıla mahkûrn olacak-
lar?"
• Yasanın 7. maddesi din devleti kur-
ma amacıyla örgüt oluşturanlara 5 yıldan
10 yıla kadar ağır hapis cezası vermek için
de kullanılabüecek. örgütü yönetenlere
5-10 yıllık ağır hapis cezası, üyeler de 3 yıl-
dan 5 yıla kadar ağır hapis cezası ayrıca
200 milyondan 500 milyona kadar ağır pa-
ra cezası öngörülmüş.
Bu örgütlerin propagandası da 1 yıldan
5 yıla kadar ağır hapis cezası öngprüyor.
"Yasadışı örgütkr hakkında habcr ya-
yınlayanlara ne ceza verilecek?"
• Bu suçlar için para cezası öngörülü-
yor. Terörle mücadelede görev almış ka-
mu görevlilerinin adlanru açıklamak da 1
milyon liradan 10 milyon liraya kadar ağır
para cezası ile cezalandırılacak.
"Yasa dışı örgiitlere yardım edenler ne
olacak?"
• Bir örgüt yasa dışı sayıldı mı, bundan
sonrası zincirin halkalan gibi gelecek. Yar-
dım, demek, vakıf, sendika ve benzeri ku-
rumlarca sağlanmışsa, bu kuruluşlar ka-
patılacak ve malvarhklarına da el kona-
cak. Örneğin, bir dernek, "terör örgütü"
niteliğinde görülürse, bu derneğe konfe-
rans salonunu veren sendikaya da "bu te-
rör örgütüne yardım ettin" diye dava açı-
hp sendika kapatılabilecek. Bütün bu an-
tidemokratik uygulamalar, terörün tanı-
mındaki soyutluktan kaynaklanıyor. Ya-
sanın terör tanımı yapan 1. maddesi "ka-
nunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine aykı-
rıdır. Bu ilke ceza yasalannda suçların
açıkça tanımlanmalannı gerektiriyor.
"Komiinist partikri kurulabUecek mi?"
• Hayır. KomUnist partilerinin kurula-
bilmesi için hem anayasada hem Siyasi
Partiler Yasası'nda değişiklik yapmak ge-
rekiyor. Bugünkü anayasa ve Siyasi Par-
tiler Yasası varken "komünist" adıyla parti
kurulamaz.
\asaklar yeniden yürürlükte
(Ba^larafı 1. Sayfada)
nek hakkında dava açıldığında,
derneğin suç sayılan eylemleri-
ne katılmayan üyeleri "terör
suçlusu" sayılacaklar.
Dinsel görüşlere ağırhk veren
parti ve derneklere karşı "laik
diizeni değiştirmek, cumhuriye-
tin varlığını tehlikeye dttşür-
mek" savlarıyla dava açıla-
bilecek.
Aynı yasa, "devletin iilkesi ve
milleti ile bölünmez bütünlüğü-
nii bozmak" savıyla Kürt soru-
nu ile ilgili görüş acıklayan, çö-
züm yolu öneren kişi ve kuru-
luşlar hakkında da davalar açı-
labilmesini kolaylaştına düzen-
leme getiriyor.
Terör ile Mücadele Yasası ile
"cezalann şahsiliği" ilkesine ay-
kırı olarak, "terör suçlusu" sa-
yılan bir derneğin bu eylemlere
hiç kanşmamış üyeleri de "te-
rör suçlusu" sayılarak cezalan-
dırılacak.
Bir siyasal parti ya da derne-
ğin iki üyesi suç sayılan eylem-
leri yaparlarsa, bu parti ve der-
neğin terör suçu kapsamında
görülmesi yolu da açılıyor.
Terör ile Mücadele Yasası,
herhangi bir gösteri ve yürüyüş-
te, Kürtçe pankaıi taşımayı ve
Kürtçe slogan atmayı da 2 yıl-
dan 5 yıla kadar uzanan ağır ha-
pis cezalarına bağlıyor. Bu ya-
sa ile kaldırılan Türkceden Baş-
ka Diller ile Yapılacak Yayınlar
Hakkındaki Yasa ile getirilen
yasaklar korunduğu gibi bu suç-
lar için öngörülen ceza alt ve üst
sınırları da genişliyor. Yasa
maddesi, bu suçun hangi yön-
tem, amaç ve düşünceyle olur-
sa olsun ifadesiyle de yaşanan
uygulama alanını da genişleti-
yor.
Yasayla terör örgütlerinin bil-
diri ve açıklamalannı basan ya-
yın organlan hakkında da dava
açılmasını öngörülüyor. PKK,
Hizbullah, Dev-Sol ve TİKKO
gibi terörü yöntem olarak seçen
örgütler ile ilgili yayınlar, bu ya-
sanın kapsamı içine görülerek il-
gililer hakkında dava açılıp pa-
ra cezalan verilebilecek. »
Bir terör örgütü ile ilgili ope-
rasyon yapan güvenlik görevli-
lerinin kimler olduğunu yazmak
da suç sayılarak dava açılabile-
cek.
Bu yasa ile hapis cezalan ile
para cezalarında yasanın öngör-
düğü cezalann üst sınırları da
aşılabilecek.
Yasa ile suç sayılan yayınlar
yapan gazete ve dergiler "bir ay
önceki ortalama satış tutannın
yüzde 90 kadan".ağır para ce-
zasına carptınlabilecek.
GOZLEM
UGUR MUMCU(Baftarafı I. Sayfada)
— Komünist... ırk ve bölge adlanyla parti kurulamaz...
Siyasi Partiler Yasası, ayrıca herhangi bir partinin "Cllke-
de Kürtler vardır" demesini de yasaklıyor!
Yasa, "Kürtler kendi dillehni konuşsunlar" demeyi de ya-
saklıyor.
İnanmadınız değil mi?
İnanmadıysanız ilgili maddeyi yazayım. Madde 81:
— Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli
ve dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına daya-
nan azınlıkiar olduğunu ileri süremezler.
Sürerlerse ne olur?
Sürerlerse, Anayasa Mahkemesi bu partileri kapatır.
TİP, 12 Mart 1971 döneminde, işte bu gerekçelerle Ana-
yasa Mahkemesi'nce kapatılmıştı. TİP'in kapatılma gerek-
çesi "komünistlik" değildi; Türkiye'de Kürtler vardır" de-
mesiydi.
Siyasi Partiler Yasası, Türk dili ve kültüründen başka dil
,ve kültürleri korumak ve geliştirmek amacıyla "faaliyette
bulunan" partilerin de kapatılacağını öngörüyor.
Bu yasa yürüriükteyken, hiçbir siyasi parti "Kürt dili de
vardır" diyemez. Derse, Anayasa Mahkemesi'nce kapatılır.
Yasa böyle.
Siyasi Partiler Yasası'nın 87. maddesi de Terör ile Müca-
dele Yasası ile kaldırılan 163. maddenin yasakladığı "din
devleti kurma" amacıyla parti oluşturulmasını da yasaklıyor.
Yasa, devletin siyasal, hukuksal ve toplumsal düzenini
"kısmen de olsa" din temellerine dayatmak amacıyla parti
kurmayı suç sayryor ve bu amaçla kurulan partilerin de Ana-
yasa Mahkemesi'nce kapatılmasını öngörüyor.
"Terör ile Mücadele Yasası" din temellerine dayalı örgüt
kurmayı da yasaklıyor.
Hani kalkmıştı 163. madde?
Ceza Yasası'nın 163. maddesi kaldırılmış. Bu maddenin
yasakladığı eylem ve dûşünceler, "Terör ile Mücadele Ya-
sasr"nın 7 maddesi ile yeniden yasaklanmıştır.
Nasıl mı? O da şöyle:
Yer.ı yasanın 1. maddesi cumhuriyetin niteliklerini — bu
arada laik düzeni — değiştirmek amacıyla örgüt kuranları,
bu örgütler adına etkinlik düzenleyenleri ve bu örgütleri yö-
netenleri beş yıldan 10 yıla kadar uzayan ağır hapis ceza-
lan ile kovalıyor.
Ayrıca 200 milyon liradan 500 milyon liraya kadar ağır pa-
ra cezalan ile cezalandırıyor.
Bu örgütlerin propagandasını yapanlarada 1 yıldan 5 yıla
kadar ağır hapis cezası veriyor
Ne değişti peki?
Hiç...
Eskiden suç olan eylem ve düşünceler yeni yasada da
suç sayılıyor.
Demokrasi mi?
Zor dostum zor...