23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 26 MART 1991 Gönenci Paylaşnıak... Son yıllarda Türkiye'de önce şımarıklık olarak karşımıza çıkan bir olgu, artık kendini bilmezlik düzeyinde sergilenmeye başlandı: Serbest piyasa ekonomisi ve bunun erdemleri. Sol ve demokratik muhalefetin sesinin silah zoruyla kesilmesinden sonra başlayan ve Doğu Avrupa'mn kendilerine sosyalist sanını yakışır gören tek parti rejimlerinin çökmesiyle doruğa çıkan bu şımarıklık, artık bir histeri krizine dönüşmüş bulunuyor. Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ İnsanoğlunun eli kalem tutalıberi, çok deği- şik kimı duşünurler, benzer bir toplum anlayı- şını dile getırmeye çabalamışlardır. Farklı duşıı- nürler "Organizmacı Toplum Anlayışı" diye ad- landınlan bu göruşu, elbette farkh yetkilerle ve daha da ilginç olarak farklı ve birbirine karşıt amaçlarla ele almışlardır. Bu toplum anlaşıyı ki- milerinin gözünde, "herkesin haddini bilmesi gereğini" sergileyen bir anlayıştır. Kimilerinin gözünde ise "demokratik toplum anlayışının" başlangıcıdır. Zira insanların aralarındaki kar- şılıklı gereksinimlerini açıkça ortaya ko>ar. Bu anlayış kimilerine göre "herkesin yazgısına rıza göstermesi gereğini"' açıklar; kimilerine gore ise "kimsenin kimseye ustün olmadığını". Organizmacı toplum goruşıinün genel mantı- ğına göre toplum bir insan vücuduna benzetilir. Bir insan vücudunda nasıl beyin, yürek, el, kol, bacak vb. farklı organlar ve bunlann farklı iş- levleri varsa ve bunlar birbirlerinin yerinı alamı- yorlarsa; insan topluluklarında da farklı amaç- larla ortaya çıkmış ve farklı işlevleri olan grup- lar vardır! Isterseniz sınıflar deyin. Ve nasıl in- san vücudunda el beyne, beyin yureğe, yurek da- mara, damar dokuya, doku kana vs. vs. muh- taçsa ve bunlardan birinin yokluğu halinde tüm organizma çoküyorsa; toplumsal yapıda da fark- lı işlevleri olan farklı organlar, aynı derecede bir- birîerine muhtaçtır. Ve şimdi sozü bu yaada esas ele almak istediğimiz konuya getirirsek elbette emek olmadan sermaye oluşamazdı ve günumuz- de sermaye olmadan emeğin veriminden söz et- mek olanaklı değildır. Organizmacı toplum an- layışını, tutucu - ırkçı bir modelin öncusu yap- mak isteyen kimi "akl-ı evveller", çeşitli organ- ları onemlerine göre sınıflandırmaya çalışırlar. Örneğin "Beyinle el-ayak bir tutulur mu, beyin olmasa bunlar ne işe yarar" derler. Doğrudur. Ama el-ayak ekmek bulup getirmese, beyin neyle beslenir acaba? Ya da yürek pom palamasa ve damarlar tasımasa kan beyne nasıl ulaşır? Kendini bilmezlik düzeyinde Aslında ister insan vücudu olsun, ister toplum; çeşitli organların farklı ışlevlerinin önemleri arasında farklar olacaktır. Ancak ak- lın kabulleneceği bir düzeyde!.. Bir organizma her şeyden önce dengeli bir biçimde beslenmek zorundadır. "İnsan için en önemli organ karaciğerdir" diyerek, sadece karaciğeri besle- yecek besinleri alıp öbür organlan ihmal edeme- yeceğimız gibi; ya da bir başka organa kesin bir öncelik tanıyamayacağımız gibi; toplumsal ya- pıda da belirli işlevlere ve belirli gruplara kesin bir öncelik tanıyamazsınız. Son yıllarda Türkiye'de önce şımankhk ola- rak karşımıza çıkan bir olgu, artık kendini bil- mezlik düzeyinde sergilenmeye başlandı: Serbest piyasa ekonomisi ve bunun erdemleri. Sol ve de- mokratik muhalefetin sesinin silah zoruyla ke- silmesinden sonra başlayan ve Doğu Avrupa'- nın kendilerine sosyalist sanını yakışır gören tek parti rejimlerinin çökmesiyle doruğa çıkan bu şı- marıklık, artık bir histeri krizine dönüşmüş bu- lunuyor. Serbest piyasa ekonomisi, tam rekabet piya- sasından ayn düşünulemez. Ve belki bir oran- da ABD dışında, dunyamızda tam rekabet pi- yasasının koşullanna sahip hiçbir piyasa yoktur. Doğu blokundaki çozülmeyi de piyasa ekono- misi koşullarının işlememesi ya da emredici mer- kezi planlamayla açıklamak mumkün değildir. Sorun, hızla küçülen ve iletişimin çok ileri bo- yutlarda olduğu dunyamızda, insan doğasının tuketici eğilimlerini ve kaprislerini görememek- ten kaynaklanmıştır. Bu belki bir başka yazı ko- nusu olabilir ama; sağlık, eğitim, konut, ulaşun, sosyal güvenlik ve istihdam sorunlannı çözen bir duzen, vatandaşlanna portakal ya da muz ya da hamburger yediremiyorsa, bunun ederinı (fiya- tını) öder. Neyse, biz yine organizmacı toplum anlayışı- mızadonmeye çalışalım. Bundan bir sure önce, aralarında (bence) Turkiye'nin en önde gelen ik- tisatçılanmn da bulunduğu bir arkadaş grubuyla, tartışmalı bir toplantı yapmıştık. Arkadaşların önemli bir bölümü, son yıllarda uygulanan enf- lasyonist politikalarla, ulusal gelirden alınan pay açısından, tanm ve ücret kesimlerınin ufalma- sını, buna karşılık sermaye kesiminin palazlan- masının devletçe teşvik edilmesinin, doğal oldu- ğunu ve bunun "gelişmenin koşulu" olduğunu ileri süruvorlardı. Derken aralanndan biri söz aldı ve konuşması sırasında "... Zaten az kazanandan az, çok ka- zanandan çok vergi alınması da haksızlıktır; boy- lece çok çalışan cezalandırılmış oluvor..." de- di. Ve o masa çevresinde oturanların hicbirin- den tepki gelmedi. Hiç kimse bu mantığa itiraz etmedi. Oysa gunumuz dünyasında, hele sınai üretim ve ticaretteki kazançlar bireyler, ya da on- ların çalışma saatlerine ve becerilerine bağlı de- ğildir. Bu alanlardaki kazançlar temel olarak, toplumsal orgütlenme ve toplumsal bırikimden gelir. CebinLde bir milyar dolarla Tibet'e git- seniz, eğer ozel iletişim olanaklannız yoksa, bir tek kuruş kazanamazsınız. Dunyanın en acar dış- satımcısını, üretimi olmayan Afganistan'da otur- maya zorlayın, sonra bakın ne kadar malın dış- satımını yapabilmiş. Sonuç Toplum gerçekten bir canlının organizması gi- bidir. Her organın önemi ve işlevi vardır. An- cak bu işlevler uyum içinde olursa vücut nonnal yaşamını surdürür. Eğer bir organa arslan pa- yını ayınr, öbür organlann zayıflamasına yol açarsanız, dengeli bir gelişme bekleyemezsiniz. Elbette dunyanın hiçbir yerinde bu tür konu- larda kesin bir eşitlik yoktur. Ama kaynaklann dağılımı konusunda insaf denilen bir şey vardır, hak vardır, adalet vardır. Aslında insanhk tari- hine baktığımız zaman, genelde "hak sahibi" olanların ufak azınlıklar olduğunu görurüz. tn- san olmakla hak sahibi olmak arasındaki koşut- luk, ancak son birkaç yuzyılın ürunü olmuştur. Ama insanlar bu noktaya kolay gelmemişlerdir. Uzun kavgalar verilmiştir "hak sahibi olmak" ve "refahtan payını isteyebilmek" için. Atalarımız, "Sevinçler paylaşıldıkça çogalır. sıkmtılar paylaşıldıkça azalır" demişlerdir. Go- nenç de (refâh da) bir sevinçtir. Paylaşıldıkça ço- ğalır. Hele paylaşılmazsa, insanın başına bela olur. I PENCERE ilhan Selçuk bir dış geziye çıktığından yazılarma bir süre ara verecektir. VEFAT Kasımpaşalı ve Karagumruklü eski futbolculardan YILMAZ ÖZTÜRK'ü kaybettik. Cenazesi bugün (26.3.1991) Fatih Camii'nde kılınacak öğle namazını muteakip Eyüp Kabristanı'na defnedilecektir. AİLESİ VEFAT Eski tüfek sosyalist MUSTÂFA ÖZÇELİK vefat etmiştir. Yakınlarına ve dostlarına duyurulur. Cenazesi ikindi namazını muteakip Kasımpaşa Büyük Camii'nden kaldınlacaktır. AİLESİ HESAPLASMA BURHAN ARPAD Yaşasın Tiyatrocular! Tiyatroda yazar mı oyun yönetmeni mi komedyen mı ağır basar sorunu hep tartışılmıştır. Bir bakıma hepsi de onemlidır. Görüşlerin hepsınde bir ger- çek payı vardır. Yazarsız bir tiyatro olayı gerçekleştirilemez diyenler çoğun- luktadır, ama yüzde yüz değil. Tiyatro bütününün ayrıntıları, oyun yazarı, oyun yönetmeni, komedyen, sahne ve salondan oluşur. Mekân olarak sahne, dekor, ressam, ışıkçı ve öteki teknik öğeler, salon olarak se- yirci. Bu ayrıntılardan ille de birı ağır basıyor demek ıstenilır- se oyuncusu ağır basar, diyebilirim, rahatlıkla. Açıklayım. İyi bir aktör en kötü oyunu az buçuk kurtarabilır ama kötü bir aktör en başarılı bir oyunu uçuruma sürükleyebılır! Tartışılabilir diyenler elbette bulunacaktır! Tartışma, çağ- daş dunyanın vazgeçilmez öğelerının başta gelenıdır. 18 Mart 1991 akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde sunulan 'Yaşasın Tiyatro!' sanat şölenını saatler boyu ve ıçine sındı- re sindıre ızlemış bir seyırcı olarak az rastlanır bir tiyatro ola- yını gerçekleştirenlerı kutlamak için! 75 yıllık bir sahne tutkunu olarak kutlarım Bu eşsiz tiyatro olayını gerçekleştiren orta yaşlı, yaşlı ve genç yüzü aşkın sahne sanatçısı mı mutluluktan uçuyorlar- dı. Cemal Reşit Bey'ın Alabanda müzikli oyununun sevimli ezgilerine tempo tutarak şarkı söylüyor, söylüyor ve söylüyor- lardı. Oyun hıç bıtmesin, perde hiç kapanmasın istiyorlardı. Perde kapanınca her şeyin bir anda son bulacağını sık sık yaşamışlardı Sahne oyuncusunun değişmez alınyazısıydı. Perde kapanıverdı. Her şey sona ermiş oldu. Bir daha ne za- man perde açılır? Her perde açılışı ille de başarı getirir miy- di? Hiç sanmam. Bunu yakından yaşamış en güçlü oyuncu- lar bile hep tedirgin yaşardılar. Bunun böyie olduğunu Toto Karaca da biliyordu. 1920'li yıl- lann reklam sloganlanyla "Maksim bar yıldızı ve İstanbul Kblin Mur"u ve gencecık Yoyo Karaca acı tiyatro gerçeğini yakın- dan yaşamıştı. O günlerin ünlü dans havalarını hâlâ 12 ya- şında bir kız çocuğu sevinciyle ve sevimliliğiyle okurken! 1920'den günümüze binlerce tiyatro olayı yaşamış bir ti- yatro tutkunu olarak belleğımde kaç aktörden ızler kaldı? Pek az diyeceğım, uzülerek! Erken yitırdığımız Neyyire Neyır'in derinden derine sesiy- le oğlu Peer Gynt'i "Yıne yalan söylüvorsun, Peer!" diye azar- layan tok sesinin yankıları hâlâ kulağımda..." Sonra yıne Neyyire, M. Gorki'nın Ayak Takımı Arasında 1 nın ilginç kişisı genç Alyoşa'yı (Müfıt Kiper) yıne azarlayan sözleri! Ve çoktan kapanmış bir perdenin karanlığından silik sesler. 1930'lu yıllarda Beyoğlu Kaymakamlığı'nın odası... Ka- pı açık. Yüzünü göremedığim bir adam konuşuyor! "Bir za- manlar alem-i matbuatın sütunlar dolusu methıyeler" yazdı- ğı ben aktör Otello Kâmil, dün gece sahneden indirildim. Po- listen verilen oyuncu belgem yok diye!" Sözlerin sonrasını duyamadım! Duymak da istemedim ve yine o yıl Galata Necati Bey caddesıne çıkan bir ara sokakta bir kahve. O günlerin deyimıyle artistler kahvesı! Kaldırımda arkalıksız bir sandalyede Otello Kâmıl. Ceketsız! Kahveci çı- rağı elinde tepsiyle dolaşıyor ve açıklama yapıyor: "Otello Ka- mil'e ceket satın almak için! Bir Karadeniz turnesinde para- sız kalınca ceketini satmış olan ünlu aktör Otello Kâmil için!" Birkaç ay sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun yayın organı Türk Tiyatrosu dergısinde Otello Kâmil'ın bir portre fotoğra- fı! Ama tuhaf bir yüz. Yakından bakıp resim altını okudum. Kangren olduğundan bacaklan kesilıp az sonra ölen ünlü ak- törün yüz maskı (kalıbı). 'Yaşasın tiyatro! sanat şöleni'nde per- de ağır kapanmıştı. Alkışlar, alkışlar ve alkışlarla. Ne zaman açılır bir daha böylesine alkış yağmuruyla! Kim bilir? Yaşasın Tiyatrocular! TEŞEKKÜR Rahatsızlığım sırasında yakın ilgilerini esirgemeyen Taksim Devlet Hastanesi Operatörlerinden Sayın Dr. Sedat Koçak, Dr. İhsan Dilar ile hernşire Zeynep Kartal'a özel teşekkürlerimi ve sonra göz ameliyatımı gerçekleştiren Operatör Dr. Seçkin Erdem ve Operatör Dr. Orhan Karakaşlar ıle başta göz servisi sorumlu hemsiresi Hamiyeı Ahıntag olmak uzere hemşire A r a kılıv. Şaluende Karattu, Perihan Lzon ve Rahmiye Ate*er'e teşekkür ve minnet borcumu iletirım. SEDEF BİRCAN (1927-26.3.1988) HÜSEYÎN AKŞİT Kaybının üçüncü yılında ozlemle aruyoruz. EŞİ-ÇOCUKLARI- TORUNLARI ANTALYA'DA 5 YILDIZLI OTELDE BEDAVA BİR GECE, OZEL BORA SURUCU KURSU ELLİ YEDİNCİ DÖNEM KAYITURJ BA$UW$TW 27 MART- Hafta içi Sabah-öğlen-akşam 31 MART- Hafta sonu DERSHANE ÛSKÜDAR 310 14 78 - 343 67 82 PİSTLERİMIZ: KOZYATAĞI 362 47 33 361 81 63 TARABYA 162 06 66 162 06 18 -t- -.nt* r*' r T " " î r'' T - '• '-? T * *• •f l - r 5 )• ^ ! • . - ' • • Sheraton Voyager Antalya Ramada Renaı^ance Resort Hotel Dedeman Antalva Bu bahar Antalya'ya bi- zimle uçanlara özel sürprizlerimiz var. Turkiye'nin neresinden olursa olsun, 15 Mart-31 Mayıs tarihleri arasında Antalya'ya uçan her yolcumuz, 5 yıldızlı Sheraton Voyager, Ramada ya da Dedeman'da bir gece konuğumuz olarak ücretsiz ağırlanacak. Eğer çocuklarının yaşı 12'yi aşmıyorsa, aynı odada onların da ücretsiz kalma hakkı var. Tabii, bir geceyle yetinmeyip, Antalya tatilinizi uzatabilirsiniz. Bu durumda da sizi çok özel fiyatlar bekliyor. Biletinizi Antalya'ya gidiş-dönüş alın, bu bahar fırsatını kaçırmayın! TURK HAVA YOLLARI • Ozel indirimli biletle uçanlar bu hak- lardan yararlanamazlar. • Ayrıntılı bilgi için Türk Hava Yollan Avente ve Bürolarına başvurabilirsiniz. İLAN ÜSKÜDAR 4. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1987/919 Davacı Istanbu] Muhakemar Mudurluğu (Hazine) vekili Av. Lerzan Dundar tarafından dava- hlar Rıza Demir, Cemal özdemir, Necati Oğuz, Haydar Gebetaş ve Hasan Demir alevhlerine açılan lescıl davasında: Pavalıların halen Alemdağ Cad. Zafer Sok. No: 3 Ürorani- ye/lst. adresınde nıukım Rıza De- mir ve Hasan Demır'e dava dilek- çesi, karar ve temviz dilekçesı ila- nen tebliğ edilmiş olduğundan, bu kere Yargıtav 1. Hukuk Dairesi Başkanhğı'nın 18.12.1990 tarih ve 1990/7814 esas 14870 karar sayılı ılaraı ıle: Dosya içeriğine, toplanan kanıtlara, hukraun dayandığı ge- rekçeye ve özellikle karutlann de- ğerlendırilmesinde bir isabetsızlık bulunmamasına göre mahkemece orman rejımi dışına çıkarılan çe- kişmelı 1437 parsel sayılı taşınma- an davacı Haane uzerine yazılma- sına karar venlmesi doğrudur Da- valıların tum temyız ıtırazlan ye- rinde değildır, reddine; davacı Ha- zine vekilinin temvızıne gelınce: Anayasanın P0. maddesınde ba- hısle koşullu tescıle karar verilmesi doğru değildir Ne var ki bu hu- sus yargılamanın tekrarını zorun- lu kılmadığından karar yerinden sözu edılen koşula ilişkin bölumun çıkanılması suretiyle hukmun du- zeltilerek onanmasına gelmiş oldu- ğundan, davalılardan bu ılama karşı varsa tashihı karar talepleri- nı kanuni sure zarfında yapmala- rı, aksi halde bu şeklı ıle davanın kesinleşeceğı Yargıta> ilamı yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 20.2.1991 Basın: 22527 İLAN BAKIRKÖY 5. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN ESAS NO: 1990/193 KARAR NO: 1991/178 Mahkememizde açılan vasi ta- yinı davasının yapılan açık yargı- laması sonunda: Davanın kabulu ile halen Gere- de Kapalı Cezaevi'nde hukuralu bulunan Sultan ve Kâzım oğlu 1964 doğumlu Sınan Tatlı'nın ha- cir altına alınmasına ve kendısine Sıvas iü, merkez ilçe, Çevirme Ko- yu cilt 82, sayfa 21, kütuk sıra no: 22'de nufusa kayıtlı ve halen lst. Bakırkov Bağcılar Sancaktepe Mah. Dağvolu Cad. 5. sokak No: 57'de ıkâmet eden V'elı kızı Bes- sev'denolma 15.2.1960 doğumlu Şehriban Şimşek'in TMK'nın 357. maddesi gereğınce vası olarak nasp ve taymine, 22.2.1991 günu karar verilmiştir llan olunur. 27.2.1991 Basın: 22537 Hanımlara YOGA Dersi verilir Tel: 162 61 15 KAYIP 20.3.1991 tarihinde, akli dengesi yerinde olmayan, 12 yaşlarında ERCANOĞUZATAK evinm önunden kaybolmuştur. Yerıni bilenlerin, görenlerın Üsküdar Çineli Karakolu'na ya da 341 69 46 No'lu teiefona bildirmeleri rica olunur. İLAN Dosya No: Bakırköy 1. As. Ceza Mahkemesi'nin Esas: 1989/914 Karar: 1990/548 sav.ıı, 27.8 1990 gtinlü karan uyannca idaremize 250.000.- TL para cezası ödemeye yukumlü M. önder Sevinçli kararda belirti- len adresinde bulunamadığından mezkür para cezası tahsil edileme- mektedır. Tebligata esas olacak başkaca bir adresi bilinemedığınden 7201 sayıiı Tebligat Kanunu'nun 28. ve 29. maddelerine göre ilanen teblığine ka- rar verildı. Tebligat yerine kaim olmak uzere tebliğ olunur. İLAN Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin Esas: 989/930, Karar: 990/555 sayılı 10.9.1990 tarihli kararı uyannca idaremize 278.359.- TL para cezası ödemeye yukümlü kılınan Şehmuz özer kararda be- lirtilen adresinde bulunamadığından mezkür para cezası tahsil edile- memektedir. Tebligata esas olacak baskaca bir adresi bilinemediğınden 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. ve 29. maddelerine göre ilanen tebtigine ka- rar verildi. Tebligat yerine kaim olmak uzere tebliğ olunur. Basın: 22534
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle