23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MART 1991 HABERLERÎN DEVAMI CUMHURİYET/17 Camp David Buluşması ve Enflasyon... (Baştarafı 1. Sayfada) böyle bir yardımın çıkması, uluslararası fi- nans çevreleri açısından bir tür yeşil ışık sa- yılabilecek ve Türkiye'ye yönelık dış kaynak akıştnı hızlandırabilecektir. Ekonomik krizin derinleşmesini önlemek için dış yardıma Ankara'da büyük umut bağ- landığı bir sır değil. 1 milyar dolarlık bir dış kaynak ivedilikle bulunabılirse. kamunun fi- nansman açığı bakımından kısa sürelı de ol- sa nefes alınabilecektir. Bununla birlikte pa- rayı denetim altına alan önlemler de devre- ye sokulabilirse, ekonomide bunalımm ağır- laşması engellenebilecektir. Yoksa durum kötüye gidiyor. Dörtnala enf- lasyondan, ödemeler dengesi krizinden söz edenlere bile rastlanıyor. Başkentteki ekonomiyle ilgili çevrelerden aldtğımız izlenimler basite ındirgenerek şöyle özetlenebilir: "Sistem bugün o kadar hassas bir nokta- ya getdi ki, hükümet maaş ve iç borç ödeme- leri için bile zorlanmaya başladı. Yarın 'Ben seçim ekonomisi uygulayacağım, piyasala- rı daha da açacağım' dediğiniz an, olayı bir daha toparlamanız mümkün olmaz. Gelinen ekonomik koşullarda öyle bir zaman aralığı yok. Bugün maaş ödemelerinde zorlanıyorsu- nuz; yarın destekleme alımları başlayacak. Parayı nereden bulacaksınız? Merkez Bankası'na para bastırarak yara- tacağınız finansman imkânı da daha seçime gitmeden sistemi enflasyona boğacaktır. Öyle bir durumda, bugün vaat edilen dış mali yar- dımları alabılmeniz de şüphelidir. Bunun ar- dından kaçınılmaz olarak ödemeler dengesi- nin krize girmesi gelir." Dış kaynağın, ekonominin bugün geldiği noktada Özal yönetimi açısından ne kadar yaşamsal önem taşıdığı yukarıdaki satırlar- da yatıyor. Yeterli dış kaynak sağlanamazsa, kamu finansman açıkları ve yükselen faızlerle bir- likte enflasyonun şahlanmasına tanık olabi- liriz. Şimdilik Sayın Özal'ın keyifsiz olduğu söy- leniyor Camp David buluşmasından umdu- ğunu bulamadığı için olabilir... Bakalım, gezısinın New York ayağında ne olacak? Finansman çevreleriyle temaslar- dan olumlu bir sonuç alınabılecek mi? Baş- kan Bush yönetimi, bütçesinden veremedi- ğini, bankalardan sağlayabilir mi? Bir baş- ka dolaylı formül bujabilir mi VVashington? Cumhurbaşkanı Özal'ın VVashington'da çok iyi ağırlandığını bılmekle birlikte, bu so- ruların karşılıklarını şimdilik bilemiyoruz. Oysa, Özal yönetiminin siyasal geleceği- nin, bir bakıma, bu sorularda düğümlendiği söylenebilir. Çünkü, yeterli dış krediyle des- teklenen radikal bir ekonomik önlem paketi kısa zamanda uygulamaya sokulamazsa, Türkiye'yi hiper enflasyon bekliyor. BAŞKENTTEN AHMET TAN Ekonomide alarm (Baştarafı 1. Sayfada) dediliyor. Başta kamu finansmanı ol- mak uzere ekonominin tüm dengelerinin hızla bozulmakta olduğunu kaydeden ekonomi kurmayları, "hiikıimetin bu- giinkii koşullarda seçim ekono- misi uygulamasına gitmesinin dabi mümkün olamayacağım" öne surüyorlar. Kurmaylar, se- çim ekonomisiyle ilgili olarak şu goruşleri dile getiriyorlar: "Sistem bugün o kadar has- sas bir noktaya geldi ki hükü- met maaş ve iç borç ödemeleri için bile zorlanmaya başladı. Yann 'Ben seçim ekonomisi uy- gulayacağım, piyasaları daha da açacağım' dediğiniz an olayı to- parlamanız mümkün değil. Ge- linen ekonomik koşullarda öy- le bir zaman aralığı yok. Bugün maaş ödemelerinde zorlanıyor- sunuz, yann destekleme alımlan başlayacak. Parayı nereden bu- lacaksınız? Merkez Bankası'na para bastırarak >aratacağınız fi- nansman imkânı da daha seçi- me gidemeden sistemi enflasyo- na boğacaktır ve öyle bir du- rumda bugun vaat edilen dış mali yardımları alabılmeniz de şüphelidir. Bunun ardından ka- çınılmaz olarak odemeler den- gesinin krize girmesi gelir. Türkiye, 1980 öncesinden daha ağır bir bunalımla karşı karşıya gelir o zaman." Edinilen bilgiye gore Guneş Taner başkanlığında ABD'ye giden kurmaylar, daha onceden alınması gerekli bazı ekonomik önlemler konusunda ön hazırlık yapmışlardı. Bu hazırlıkların ABD'de değerlendirilmekte ol- duğu ve yeni ekonomik önlem- ler paketi konusunda Başbakan Yıldınm Akbulut ve hukümetin siyasi tercihini belirlemesinden sonra bir dizi kararın nisan ayı başından itibaren yururluğe gi- receği kaydediliyor. Seçim ekonomisinin olanak- sızlığını dile getiren ekonomi kurmaylanna göre alınması ge- ABD'den 1 milyar dolar gelirse Hazine, yardııııı nerede kullanacak?ANKAHA (Cumhuriyet Bu rosu) — Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ABD'den 1 milyar do- larlık acil yardım talebi konu- sunda Başbakan Yıldınm Akbu- lut, "Durgunluk, yardım gelme- digi ahvalde de atlatılacaktır" derken, ekonomiden sorumlu bürokratlar, "Hazine'nin nakit darboğazını kısa vadeli de olsa aşabilmek açısından 1 milyar dolar çok önemli" diye ko- nuştular. Başbakan Akbulut, gazeteci- lerin konuya ilişkin sorusu üze- rine yaptığı açıklamada, "Eko- nomimizin bu 1 milyar dolarla iyileşeceğini ifade etmiyoruz. Uyguladığımız ekonomik prog- ramlar nedeniyle Körfez krizi ekonomimizi sarsıntıya uğrat- mıştır. Durgunluk da bu yardım gelmediği ahvalde dahi kısa za- manda atlatılacaktır" dedi. Bu arada 1 milyar dolarlık acil yardımı ABD'nin doğrudan karşılayamamasınm bu konuda yardım etmejışceği anlamıoa gelmediği belirtilerek bu paranın başka kaynaklardan sağlanma- sı konusunda ABD'nin destek verebileceği kaydedildi. "Acil" olarak aranan 1 milyar dolar ile hıikumet, ilk aşamada Hazine'nin nakit sıkışıklığını ra- hatlatmayı planlıyor. Soz konu- su kaynağın 240 milyon doları ile Hazine'nin nisan ayında yap- ması gereken dış borç ana para \e taksit ödemeleri yerıne getı- rilecek. Geri kalan bolümun de iç borç ödemelerinde değerlen- dirilmek üzere Merkez Bankası 1 na aktarılması öngorülüyor. Boylelikle de bir yandan Hazi- ne'nin Merkez Bankası uzerin- deki baskısı hafifleyeceği gibi kamu açıkları nedeniyle artan li- kidite fazlasının bir bolumu de geri çekilecek. Ayrıca kısa do- nemde piyasaya girecek 650 mil- yon doların dovizdeki istikrar- sızlığı da bir ölçude gidereceği bildiriliyor. rekli "acil önlemler" şöyle sıra- lanıyor: 1- Vergi düzenlemeleri: Kamu finansmanındaki darboğazı aş- mak için bir yandan harcama- larda kısıntıya gidilirken geliri arttırıcı onlemlere ağırlık veril- tneli. Vergi gelirlerinde artış sağ- lanabilmesi için Bakanlar Kuru- lu'nun yetkisinde olan bazı du- zenlemeler süratle yapılmalı. Orneğin, halen yüzde 12 olarak uygulanan genel KDV oranı bir yıl gibi geçici bir sure için yüz- de 15'eçıkarılabilir. 2- Destekleme alımlan: Des- tekleme alımları politikası yeni- den gözden geçirilmeli. Koope- ratif birliklerinin yapacağı alım- ların Hazine'ye ve Ziraat Ban- kası'na getireceği yük en alt du- zeyde tutulmalı. Gecen yıl yük- sek tutulan taban fiyatlar bu yıl daha makul bir düzeyde belir- lenmeli. Tahıl borsası kurulması çalışmaları hızlandırılmalı. 3- Konlar: Fonlardan butçe- ye yapılan kesinti oranları art- tırılmalı. Bazı fonlann gelirleri tumuyle butçeye aktarılmalı. Fonlardan ozel sektore yönelik yapılan ödemeler geçici bir sü- re yavaşlatılmalı. Tasarrufu Teşvik ve Konut Edindirme fonlarındaki birikim, belirli bir sureyle Hazine'ye aktarılmalı. 4- Dış yardımlar: Dış yardım \e hibeler kesrnlikle tumüyle Hazine'ye aktanlarak butçeye gelir yazılmah. 5- Özelleştirme: Özelleştirme- ye hız verilerek azami kaynağın sağlanmasına çalışılmalı ve elde edilen gelir de bütçe açıklarının finansmanında değerlendirilme- li. 6- Kamu harcamaları: Butçe harcamalarını serbest bırakma oranları yeniden gozden geçiri- lerek bazı odenekler askıya alın- malı. 1991 yılı yatırım progra- mı yeniden gözden geçirilerek bir an once tamamlanmasında ekonomik yarar gorulmeyen projeler askıya alınmalı, devam eden projelerden de GAP ve otoyollar dışında kalanların ödenekleri büyük ölçüde kısıl- malı. 7- KİT'ler: KİT'lerin butçe vc kamu finansmanı üzerindeki yuklerinin hafifletilmesi için maliyet artışları zaman geçiril- meksizin fiyatlara yansıtılmalı. (Baştarafı 1. Sayfada) ayaktaydı. Ama bunu da işi hiçbir za- man şansa bırakmamasına borçluydu. Abant'a kaygan zeminde vo- leybol oynamaya gidiyor. Ama yanına aldığı uç oyun arkada- şından ikisi tıp doktoru. Birisi çocukluk arkadaşı Prof. Dr. Gürbüz Erdoğan, ikincisi ANAP Grup Başkanve- kili Doktor Ülkü Güney. Bu du- rumda kaygan zeminde, kendi deyimi ile "top çevirmesi oynamak" büyük risk olmak- tan çıkıyor. Başbakan'a topun ne tür bir lop olduğunu sorduk. Öyle ya. insanı yere düşürüp bileğini kır- dığına gore Körfez artığı Aıtıe- rikan topu turunden ağır bir şey falan mıydı? Akbulut, "Hayır" dedi, "Basbayağı çocuklann oynadığı plastik bir toptu..." Başbakan, daha sonra topu bir yana itip sorulan vanıtladı. Gerçi Akbulut'un gazetecile- ri çağırmasının nedeni, her uy- gar ülkede olduğu gibi sağlığı ile ilgili ciddi bir gelişme olduğu için doğrudan bilgi vermekti. Ama bu fırsattan yararlanarak kaygan politika zeminine karşı da bir önlem almak istedi. Zemini kaygan yapan, Cum- hurbaşkanı Özal'ın partiyi ve hükümeli yonetmekteki karar- lılığının yarattığı güç koşullardı. Orneğin Cumhurbaşkanı Amerika'da idi, ama Meclis'in, partilerin işi olan anayasa deği- şikliği konusunda oradan bile konuşmayı surdürüyordu. Iktidar partisinin lideri ve başbakan sıfatıyla Akbulut, Türkiye'nin gündemini tumuy- le Özal "a teslim etmiş gorünmek istemiyordu. Bir suredir iftar yemeklerin- de milletvekili arkadaşlarına söylediği anayasa değişikliği için referanduma gitmeye karşı ol- duğunu bu fırsattan yararlana- rak açıkladı. Anayasa değişikliği için par- ti liderleri ile görüşebileceğini anlattı. Zaten belli konularda muhalefet partileri ile uzlaşma da vardı. Özal, tam Amerika'ya ucaca- ğı gun anayasa değişiklik tasla- ğının Adalet Bakanlığı'nca basma açıklanmasına epey kızmıştı. Amerika dönüşü, konunun kendi kişistl sorunu olduğuna inandığından mı nedir, anaya- sa değişikliği metnini kendisi açıklamak istiyordu. Bu nedenle Adalet Bakanı Sungurlu'ya havaalanında kız- gınlığını belirtti. Özal bu hafta sonu 1 milyarı kaçırmış bir "Milli Piyango talihsizi" haliyle dönecek. Çantasında "bol muhabbet- li, bol kazaklar içindeki fotoğraflardan" başka kamuo- yuna sunacağı yeni "işgaliyeler" olsa gerek. Bu işgaliye anayasa değişik- likleridir. Özal'ın W ashington'daki acıklamalan nisan ayında Turk- iye gündeminin anayasa olaca- ğını ortaya koyuyor. Ama bu kez Özal'ın amacı, kamuoyunun önüne yalnızca "zarf" atmak ve kamuoyunu meşguliyetle tedavi etmek değil. Anayasanın değiştirilmesini sa- hiden istiyor. Bu değişiklikler- den muhalefet, işine gelenlere "evet" diyecek. Seçme seçilme yaşının düşürülmesi ve milletve- kili sayısının 600'e çıkarılması, her milletvekilinin çıkarına ol- duğu için veya oyle umut ettik- leri için bu değişiklikler kesinleşebilecek. Ama iş Cum- hurbaşkam'mn halk tarafından seçilmesine gelince zemin kay- ganlaşacak. Başbakan'uı dün "Muhalefet partileri ile bu konuyu göruşebüirim" demesi, Abant'a kaygan çimenlerde top oynama- ya giderken yanına iki tıp dok- toru alması turunden bir önlem. Çünkü Akbulut da biliyor ki Özal, başkanlık sistemi ile yal- nız muhalefeti değil, Başbakan'ı da yok etmek istiyor. Güneydoğu'da herkes Ozal(Baştarafı 1. Sayfada) "Referandum bahis konusu değil. Partilerin anlaştığı yer ka- dar geçer. \nlaşmadıklan yer geçmez. Partiler hangisine razı olursa, asgari olarak. onlar ge- çirilebilir. V ani seçimin şu y a da bu tarihte yapılması onemli de- ğil. Parlamento karar verecek. En asgari olarak seçme ve seçil- me yaşı gibi birkaç madde uze- rinde anlaşabilirler. Genellikle aralarında ihtijaf olacağını zan- netmiyorum. Özgüriukler mese- lesi de olabilir. Kimsenin buna itirazı olmadığını zannediyo- rum. Partiler arasındaki fark. Cumhurbaşkam'mn seçilip se- çilmemesi konusudur. Bunu as- gari maddeler arasında görmiı- yorum. Anlaşamazlarsa, oldu- ğu gibi kalır." Özal, bir gazetecinin, "Bu arada özgürlükler meselesi de hallocak mı?" şeklindeki soru- suna da "Olabilir, ama görmek lazım. Ne diyecekler. Radyo te- levizyonda da herkes serbest ol- sun diyordu. O halde itiraz et- memeleri lazım. Bir itiraz ettik- leri nokta, cumhurbaşkanının seçilip seçilmemesi konusudur" yanıtını verdi. "Bu da saydığı- nız asgariler içinde mi?" şeklin- deki soru üzerine de Ozal, "Bu- nu asgariler içinde gormüyo- rum. Anlaşmazlarsa olduğu gi- bi kalır" dedi. Alman Haber Ajansı DPA tarafından yayımlanan bir yo- rumda, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, anayasa değişikliği ile gucunü arttırmavı planladığı One süruldu. (Baştarafı 1.Sayfada) Bir yerleşim biriminde bu tür hastalara bakan doktorlar göz- altına alınırken başka bir yerle- şim biriminde kaymakam, "Bu ilçede gözaltına alınmak korku- suyla doktora gidemiyorsanız si- ze ambulans vereyim, başka bir yere gidin" çağrısı yapıyor. Öldurulen bir PKK'lının ce- nazesini ailesi aylardır araması- na karşın kimi zaman bulamı- yor. Kimi aileler de birkaç gün uğraşmakla yakınlarının cena- zesini alıyorlar. Öldurulen PKK'lının evine 'taziye'ye giden insanlar kimi yerleşim birimle- rinde gözaltına alınırken bir başka ilçede binlerce insanla do- lup taşıyor öldurulen PKK'lının e\i 'taziyede.' Yasal bir değişiklik henüz ya- pılmış değil, ama daha dune ka- dar Batıda satılan 'sol içerikli' kasetlerin zaman zaman yasak- landığı bölgedeki yerleşim bi- rimlerinde Kürtçe türküleri ban- gır bangır çalıyor kaldırım üstü satıcıları. Güneydoğu'nun 'içki ruhsallı' kentlerinde bir saz bir darbuka ile Kürtçe şarkılar soy- lenivor. Diğer yandan da bir partinın düzenlediği Nevruz Şenliği'ne emniyet bildirim ya- pıvor; "2932 sayılı yasa gereği Turkçeden başka dilin kullanıl- maması" diye. Şenlikte de Turkçeden daha fazla 'başka dil' kullanılıyor. Bugunlerde Güneydoğu'da yaşananlar 'neler oluyor' dedir- tecek duzeyde. Ancak bu 'neler oluyor'u salt yöre insanı değil, belki ondan daha da yoğun ola- rak devletın bölgedeki resmi go- revlileri de soruyor. Bolgede SHP'nin etkin isim- lerinden Hasip Kaplan. yaşa- nanları 'Cennetle cehennem arasındaki Sırat Kopriısü'ndeyiz' diye tanımlı- yor. Kaplan'a gore 'Kitleler her an bir kıvılcımla ayağa kalkacak durumda. Böyle bir kitle psiko- lojisinde de bir kasıt, bir yanlış anlama olursa olayları önleye- cek hiçbir kontrol sistemi yok." SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay'ın olaylara bakışı ısı? "Şu anda bolgede tam bir kaos yaşanıyor. Ekonomik ge- rilik, işsizlik, geçmişten bugüne devam eJen siyasi iktidann akıl almaz baskılan insanları bunalt- mış durumda. Mevcut siyasi partiler, sergiledikleri siyaset an- İayışı ile yörede ilgi alanlarının dışına diişuyor. Bugüne gelin- mesinde bütün siyasi partilerin, siyasetçilerin ve bunlardan ön- ce de ANAP iktidarının büvük payı var. Baskıcı ortamların so- nucu koyulan tepkiler de duy- gusal oluyor. Bir siyasi onder- liğin inisiyatif koyamaması, olaylan provokasyona açık şe- kilde geliştiriyor" yonünde. HEP Genel Başkanı Fehmi Işıklar bolgede yaşananları, "Devletle halk ip çekiyor. Ben- ce halk kazanacak" diye yann \eriyor "Güneydoğu'da neler oluyor" sorusuna. HEP Diyar- bakır II Başkanı Mustafa Özer de gelişmeleri, "tnkâr politika- larının, baskının bir yansıması. Ancak her şeyin bir günde hal- ledileceğini de düşunenler var. Bir günde bayrak asılacağını sa- nıyorlar. Bir birikimin, bir bas- kının patlaması da çok sert olu- yor. Bu Nevruz'la birlikte pat- İadı. Bu yüzden de denetim al- tına alınamıyor" diye değerlen- diriyor. Bir kaymakam bölgedeki sı- kıntıların kaynaklannı değerlen- dirirken "On provokatör çıksa onlan engelleyecek polis gücüra yok. Çevik kuvvet ya da özel lim gelince iş çığrından çıkıyor. On kişi bir anda kalabalıkları toplayabiliyor. Jandarmadan, komandodan takviye gelse, işin daha sertleşeceği endişesini ta- şıyoruz. Çünkü eğitimleri kitle olaylarını önlemeye yönelik de- ğil. Kadrolann çoğu boş. Gelen- ler kendilerini 'surgun' kabul et- (ikleri için küskün. Memurlann çoğu deneyimsiz. Genç bir hâ- kimin izlenecek yolu tam bilme- mesi adliye önünde binlerce in- sanın toplanıp gosteri yapması- na yol açıyor. Gecikme nedeniy- le olaylar yaşanıyor" diyor. HEP'in bir genel merkez yö- neticisi Guneydoğu'daki geliş- melere karşı duygularını "Hız- lı akan sudan korkarım. Dibi- ni, sağını solunu aşındınr. İ s- tündekini de boğar. Şimdi de öyle korkulacak bir gorüntü var" sozleriyle açıklıyor. Günevdoğu'da bugunlerde, devletin tepesınden başlayıp he- nuz aşağıya tam olarak ulaşa- mayan bir politika değişikliğinin "hazırlıksızlığı"ndaki şaşkınlık yaşanıyor. Özgurluklerle baskı, demokrasiyle silah, şenlikle di- reniş iç içe giriyor. Bir yanda "yeni bir kimlik tanımanın" zorluğu, diğer yanda "kimliği- nin yeni tanınmasının" aşırı duygusal tepkileri, coşku patla- maları var. "Güneydoğu'da bir şeyler oluyor" trenini kaçıran- lar, gecikmeli olarak gelen "Vay canına Güneydoğu'da neler ol- muş" katannı mı yakalayacak- lar vine? Markası ne olursa olsun, 200.000 lıraya alalım. Yeni Telefunken'ler uzaktan kumandalı, "on screen display'li. PTT'nin kablolu yayınlarına ve 1eletexfe hazır ve daha pek çok üstünlüğe sahip. Üsteliktaksitle! Kolaycaödeyin... Keyifleseyredin! Haydi durmayın! Koşun bir AEG/Telefunken Yetkili Satıcısı'na... Verin siyah-beyazı... Götürün renkliyi! ...Yerine yepyeni bir Telefunken verelim. Peşinatından, siyah-beyaz televizyonunuzun bedeli olan 200.000 lirayı düşelim. - Süper m m G O Z L I M UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) tendtğini 15 mart günlü yazımızda anlatmıştık. Bu gelişmeleri doğrulayan bir başka belirtiyi de İran yan- lısı Cemalettin Kaplan'ın Köln'de yayımlanan "Ümmed-i Muhammed" adlı gazetesindeki "Dogu olayları ve altında yatan gerçekler" başlıklı yazıda buluyoruz... Ümmed-i Muhammed, 15 Mart 1991 günlü sayısında PKK'ya seslenen bir yazı yayımladı. Amaç, PKK'yı İslam- laştırmaktır. PKK da islamı Kürtleştirmeye çalışıyor. Her ikisi de Kemalızmi düşman ilan ediyor. Hem Abdullah Öcalan hem Cemalettin Kaplan, Kemalizme saldırıyorlar. Neden? Çünkü Kemalizm, Türk ve Kürt şovenizmine olduğu ka- dar, din ve mezhep ayrımlarına da karşıdır. PKK'nın yeni siyaseti din ve mezhep ayrımı üzerine ku- ruluyor. "Hizbullah" örgütü ile PKK bir gün birlikte eylem yapar- larsa şaşırmayın. • • • Pazar günkü yazımızda Cumhurbaşkanı'nın oğlu Ahmet özal'ın eski devrimcilerden Yavuz Çizmeci ile birlikte "VIP Air" adlı bir hava taşımacılık şirketi kurduğunu yazmış; Çiz- meci'nin "Türkinvesf adlı şirketteki ortağı Nasrullah Ayan'ın adının kanştığı altın ve döviz kaçakçılığı olayına da kısaca değinmiş; bu dosyanın Özal hükümetınce çıkarılan bir ya- sa ile nasıl kapatıldığını anlatmıştık. İsviçre'deki döviz dünyasını biraz yakından tanımak ge- rekiyor. Türkiye'den yurtdışına altın kaçıranlar, Isviçre'de ya "Shakargo" ya "Mecattaf" şirketini bulurlar Shakargo şirketinin de bu Nasrullah Ayan'ın 'Nascor" şir- keti ile birlikte "prefinansman dcviz havalesi" adı altında Türkiye'ye döviz gönderdiklerı; bu dövizlerin de altın kaçak- çılarına ödendiği ortaya çıkarılmış ancak bu dosya "devlet eliyle" kapatılmıştı. Shakargo şirketinin Sabit Tırnovalı ve Ersen Gürsel gibi uyuşturucu madde kaçakçıları ile ilişkileri de biliniyor. Uyuşturucu madde kaçakçısı Sabit Tırnovalı'nın Cenev- re'deki "Trade Development Bank'\ak\ "138.591 RW sayı ile kayıtlı hesabından "ENKA Pazaıiama Ihracat ve İthalatAŞ" adına 9.2.1983 günü "gümrük çıkıs beyannamesi 23466" sa- yılı işlem karşılığı Akbank İstanbul Galata Şubesi'ne biri 176 bin 400, öteki de 323 bin 400 dolar olmak üzere toplam 499 bin 400 dolar gönderilmişti. ENKA, açıklamada, dışsatımın Bursa'da "Tisaş" adlı bir firmaca yapıldığını; alıcı şirketın Tisaş tarafından bulundu- ğunu, bu nedenle "ihracatçı firma olarak" bu işlerden so- rumlu olmayacaklarını bildirmişti. Bu döviz işi böyle... Uyuşturucu madde kaçakçılığı ile hiç ilgisi olmayan ENKA gibi şirketler bile bu gibi yollarla kara paranın aklanması trafiğinde işte böyle kullanılıyorlar. Adı altın ve döviz kaçakçılığına karışan Nasrullah Ayar^ ın bütün şirketlerini araştırıyoruz. Ayan'ın Isviçre Friburg : daki "Rte des Arsenaoux 9" adresindeki 'TF Trading SA" ile "TF Corporation SA" ile Ayan'ın TJrff/nvesf"teki ortağı Ya- vuz Çizmeci'nin Yönetim Kurulu başkanlığını Bay VVeiss'in yaptığı "Zürich Stockerstr 54" şirketini de izleyeceğiz. Biz bu ilişkileri araştırıp sergıleyeceğiz. Mehmet Barias gibiler de bize sövüp saldıracak... * • * Çankaya başkomiseri, rüzgâr gülü, fırdöndü liboş Meh- met'i birkaç gündür sergılediğımiz kanıtlar ile kulağından tutup önünüze getiriyoruz. Libos başkomisor, bu kanıtlar karşısında susuyor. 12 Ey- lül günlerindeki yaptığı cunta sozcülüğünün unutulduğunu sanarak "hezeyan" içinde çırpınan, çırpındıkça batan, do- j[ara endeksli kişiliği ve her devirden arta kalmış karanlık ruhu ile Babıâlı kaldırımlarında çirkin bir hayalet gibi do- laşmaya devam ediyor. Bu rüzgâr gülü fırdöndüye, patronu Dinç Bilgin'e, eski pat- ronu M. Ali Yılmaz adına "Dinç Bilgin çık dışan" diye Top- hane külhanbeyleri gibi naralar attığını ve Bilgin ailesi için "Hep millet parasıyla para kazandılar - Bir ailenin kötü alışkanlığt" gibisinden satırlar yazdığını unutup Dinç Bilgin'in bir işareti üzerine, utanma, sıkılma gibi "her eve lazım" duy- guları bir yana bırakarak Sabah'ın köşesinde karakol kur- duğunu anlatmış; bu karakoldaki aynalara bakmasım da sa- lık vermiştik. Yanıt? Yanıt yok; Çankaya başkomiseri fırdöndü Mehmet, bunlara tek sözcükle bile olsun yanıt veremiyor. Başkomiser liboş Mehmet'in "yüz surat Hacı Murat" ki- şiliği, "sen müteahhit fiımalann kılıcı ve kalkanısın" diye... "İktidarı başarılı göstermek uğruna düzmece haber hazırla- makla görevlisin" diye... "Kumarhane işleten, devlet müte- ahhitliği yapan patronunun her durumda kişiliğini ve çıkar- larını savunmaya mahkûmsun" diye... başyazılarla kendisi- ne tokat atan Sabah gazetesine sığınacak kadar esnek ve liberaldir. Dinç Bilgin'e Selanik, örtülü ödenek ve usulsüz kredi öy- küleri ile saldırıp "Ne devlete ne topluma ne insanlara, ne de ahlak kurallarına saygın var" diye yazdıktan sonra Dinç Bilgin'in kasasından aylık alan Çankaya başkomiseri, pat- ronu ile karşılaşınca hemen yılışır. Bu satırlar yüzüne boş bırer eldiven gibi çarpıldıkça bun- lardan "mazoşist" bir zevk de alır bu menkul değer, baş- komiser fırdöndü topaç Mehmet... Barias, ülkücü çetelerin kurduklan hain pusuda kurşun- _ — ^ - ^ . ^ _ - ^ ^ - ^ ^ _ — lanan Milliyet gazetesi Baş- yazarı Abdi İpekçi'den boşa- lan köşeye de aynı arsızlıkla bir 'İuzuli şagil" gibi otur- muştu. Oturmuştu da ne yapmış- tı? Cinayet ile ilgili bir tek dosyanın kapağını mı açmış- h? Hayır. Tersıne ülkücü katıl çetele- rinin peşine düşen, bunların yeraltı dünyası ve istihbarat örgütlerıyle ilişkilerini aydın- latmaya çabalayanlara '/ajari' diye çamurlar atarak İpekçi cinayetinin karanlıklarda kal- masını sağlayan bir ucu dev- let içinde, bir ucu yeraltı dün- yasına bağlı o uğursuz çete- ye hizmet arz etmekten de geri kalmamıştı. Cumhuriyet gazetesindeki keskin solculuğunu CHP'ye fatura ederek TRT Haber Dairesi Başkanlığı'nı kaptı; TRT Haber Dairesi Başkan- lığı'nı devlet bankalarına ci- ro ederek İstanbul Eminönü 62 ada 46 parseldeki işhanı- nı ve matbaayı satın aldı; cunta sözcülüğü sırasında Türkbank Nuruosmaniye Şubesi'ndeki kredilerini 1981 yılında yüz kat arttırdı; Uyum Kooperatifi'ndeki villayı bu arada kapattı; Dalan'a övgü- ler yağdırdı, eşi Canan'a Gü- neş gazetesinde Dalan'ın ya- şamöyküsünü yazdırdı; Ozal'a yakınlığını da ENKA1 ya fatura ederek şirketini Şa- rık Tara'ya satıverdi. "Konvertibl Mehmet", Sa- bah'taki köşesini de kimbilir, hangi sabahta kime, nasıl fa- tura edecektir?. — Haydi boş Memo... Hoş Memo... Koş Memo... Kap Memo... Haydi Memo... Liboş Memo... taksitlerle yepyeni bir Telefunken sizin olsun! Bu kampanya, şu anda devam etmekte olan "ütü hedıyelı AEG ve Telefunken taksıtlı satış kampanyasfmn kapsamı aışındadır AYRINTIU BİLGİ İÇİN AEG Telefunken Tûrkiye Genel Dağıtıcısı Grünberg Ttcarel AŞ İstanbul • Halkla illşKHer BölümO: (1) 174 65 90/ 91 Ve Turkıye nın neresınden ararsanız arayın, ücretsiz görüşebıleceğınız telefonumuz 9 00 164 024
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle