Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 19 MART 1991
Açıkoturuııı Üniversitelerde mütevelli heyetliyönetim sorunu
Gelişen üniversite doğururTERZİOĞLU Üniversiteyi devlet yönetiyor. Her
şeye müdahale ediyor. Bu müdahalenin asgariye
indirilmesi gerek. Devlet üniversitede öğretim
kalitesi ile ilgili olarak müdahale etmeli ama
üniversite, faaliyetlerinde özgür olmalı.
INAN Üniversite devlet tarafından kurulmaz.
Kendiliginden koşulları varsa doğar. Gelişen
üniversite doğurur. Bilkent'i Doğramacı kurdu
deniliyor. Hayır Bilkent'i ODTÜ doğurmuştur.
ASELSAN'ı da ODTÜ doğurmuştur.
KAYA Üniversiteye ayrılan kamu kaynaklanmn
azalması ve üniversitelerin kaynak için dışanya
yönelmesi, öncelikle sosyal bilimcileri sıkıntıya
düşürüyor. Çünkü sanayinin sosyal bilimlerden
talebi oldukça sınırlı.
ODTÜ Matematik Böiümü öğretim üye-
si Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, ODTÜ Elek-
tronik Mühendisliği Böiümü öğretim uye-
si Prof. Dr. Kemal tnan ve ODTÜ Kamu
Yönetimi Siyaset Bilimi Böiümü öğretim
üyesi Doç. Dr. Rafit Kaya "üniversitede
mütevelli heyetli yönetim sancısı"m tarttş-
tılar. Otummu Gtncay Şaylan yönetti
Ş A Y L A N : Efendim üniversite ber
yerde soruniu bir kunım haline geldi, Ba-
tı ülkelerinde bir değişim ya da donüşüm-
gereksinraesi gündeme geldi deniyor. Siz
bu konuda ne düşünüyorsunnz?
I N A N : Benim iyi biidiklerim daha
çok Amerikan üniversiteleri. Gerçekten
Amerikan üniversiteleri açısından yeni bir
döneme girilmiş gözüküyor, bu sanıyorum
diğer Batı ülkelerinde de geçerli. Yeni dö-
nemin özelliği, üniversitelerde yapılan araş-
tırmaların eskiye oranlanmayacak ölçüde
ticarileşmesi olarak tanımlanabilir. Özel-
likle şu anda gözde bölümler sayılan biyo-
kimya, biyoteknoloji ve elektronik gibi dal-
larda sözünü ettiğim ticarileşme çok etkin-
lik kazanmış gözüküyor. Artık üniversite
öğretim üyeleri makale ya da bilimsel teb-
liğ yazmaya değil, fîrmaiara proje teklifl
yazarak zamanlannı geçiriyor.
Üniversitelerin ticarileşmesi öğretim üye-
si bulma politikaiannı da etkileyip değiş-
tirmiştir. Şimdi üniversitelerin öğretim üye-
si alırken dikkat ettikleri şeylerden biri o
kişinin ne kadar para getireceği yani iş dün-
yası ile ilişkileri ve bağlantılan olmaktadır.
Ş A Y L A N : Sayın Terzioğlu siz Sayu
tnan'ın çizdiği görüntü konusunda ne di-
yorsunuz, eğer ticarileşme böylesine kap-
samlı bir hale gelmiş ise bu durum temel
bilimterde, örnegin matematikte sıkıntıla-
ra yol açmıyor mu?
TERZİOĞLU: Ticarüeşme tabii ki
temel bilimleri etkiledi. Bilim adamları,
araştırmacılar kısa dönemde sonuçlandı-
nlan proje ya da sonınlar üzerinde yoğun-
lasmaya başladı. Doğnıdan doğnıya piya-
saya, sanayiye yönelik olmayan çalışmala-
n sürdürmek için kaynak sıkıntısı da çe-
kilmeye başladı. Bunun yanında önemli ol-
duğunu sandığım başka bir faktör var.
Şimdi ticarileşmeye ek olarak özellikle Av-
rupa'da nüfusun yaşlanmasından, genç nü-
fusun azalmasından kaynaklanan bir so-
run yaşanıyor. Temel biliînlere artık öğrenci
gelmiyor. Bunun yanında laboratuvarlı
araştırmalar giderek pahalılaşıyor, çünkü
araç gereç maliyetleri hızla yükseliyor. Zen-
gin ülkelerin zengin bütçelı üniversiteleri
b'ile gerekli kaynakları bulmakta zorlanı-
yor ve tabii ki bu durum dışandan verilen
ticari projelere yönelmeyi teşvik ediyor.
Ş A Y L A N : Sayın Terzioglu temel bl-
Hmlerde, matematikte sdunüya ddşmek or-
ta ya da uzun dönemde teknolojik geliş-
meleri sınırlamayacak rtu? Teknolojinin ge-
lişmesi esas olarak temel bilimlerde atılım
yapmaya baglı değil mi?
T E R Z İ O Ğ L U : Evet tabii bu sorun
yaşanacak. Nitekim daha şimdiden bazı
büyuk sanayi kuruluşları matematikçileri
üniversiteden aimaya başladılar. Kendi
bünyelerinde calıştınyorlar ve matematikçi,
şirkette üniversitede yaptığını yapıyor. Ör-
neğin Almanya'da 35-40 yaşlannda birçok
matematikçi üniversiteden ayrılıp sanayi
kuruluşlarında çahşmaya basladı.
Ş A Y L A N : Sayın Raşit Kaya sosyal
bilimlerde neler oluyor? Eğer üniversite ti-
carileşiyorsa bu gelişmenin en biiyük dar-
beyi sosyal bilimlere vurduğu söyleaebilir
mi?
KAYA: Üniversitelere aynlan kamu
kaynaklanmn azalması ve üniversitelerin
kaynak için dışanya yönelmesi öncelikle
sosyal bilimleri sıkıntıya düşürmüş gözü-
küyor, çünkü sanayinin sosyal bilimlerden
talebi oldukça sınırlı. Dünyanın her yerin-
de sosyal bilimlerin bir sıkıntı yaşadığı ger-
çektir.
Şimdi şu noktanm önemli olduğunu sa-
myorum. Evet Batı'da da en zengin ve ge-
rnmlu hale getirebilecek mi?
Î N A N : Türkiye'de üniversite olma
özelliği taşıyan kunım sayısı gerçekten çok
azdır ve üniversite adı taşıyan birçok ku-
rum bu, kategoriye girmemektedir. Üniver-
site öyle devlet tarafından kurulmaz, ken-
diliginden, koşulları varsa doğar. Gelişen
üniversite doğunır. Bilkent'i Doğramacı
kurdu deniyor. Hayır Bilkent'i ODTÜ do-
ğurmuştur. ASELSAN'ı da ODTÜ doğur-
muştur. Bir üniversite araştırma ortamı olu-
şunca, insanlar araştırmacı olarak yetişme-
ye başlayınca üniversite dışanya insan ih-
raç eder ve yeni üniversite doğar. Üniver-
siteye kimlik veren araştırma ortamını bir
iklim sorunu olarak tanımlamak mümkün-
dür. Bu öyle bir iklimdir ki öğretim üyele-
ri sürekli olarak araştırmaya, yeni bilgiler
üretmeye yönelir. Şimdi yasa tasarısına ba-
kıyoruz ve "toplumda temayiız etmiş" ki-
şilere üniversitenin yönettirilmek istendiğini
görüyoruz. Kimdir bu dolaysız biçimde yö-
lerimizde de kritik kütlenin altına düşüle-
cektir. Atamayı yapacak kişinin şu ya da
bu ölçüde iyi niyetli olması hiçbir şeyi de-
ğiştirmeyecek, üniversitelerimiz için zaten
olumsuz gözüken ortam daha da sorunlu
hale gelecektir.
Ş A Y L A N : Üniversitenin özgiin işle-
vini yerine getirmesi için iızerinde hiçbir
denetimin olmaması gerektigini mi savu-
nuyorsunuz?
I N A N : Hayır, bunu savunmuyorum.
Üniversite mali özerkliğe sahip olmalı, yani
kendisine aynlan kaynağı çabuk, formali-
tesiz ve kendince belirlenen verimlilik an-
iayışı doğrultusunda kullanmalıdır. Ama
tabii bu kullanım konusunda bir yerlere he-
sap vermelidir. Örneğin bu bir yasama ko-
misyonu olabilir, başka türlü bir kurul ola-
bilir. Ama sürekli olarak hesap verilmeli,
ne yapıldığı, yayın olarak öğretim olarak,
araştırma olarak, bilgi üretimi olarak or-
taya konulmalıdır.
lına kadar ODTU kendi kendini yönetti ve
dönemin tüm olumsuz koşullarına karsın
bir üniversite atmosferi yaşatılıp geliştiril-
di. Tasanya baktığımızda, tam anlamı ile
Amerikan sistemini getirdiğini de söyleye-
meyiz. Amerika'da mütevelli heyet üniver-
siteyi yönetmez, ama örneğin rektörü se-
çer. Rektör seçimi 6 ay ile 1 yıl süren, aşa-
maları belirlenmiş formal bir süreçtir ve
şeffaftır. Bir kısım eyalet üniversitelerinde
de rektörler doğrudan halk tarafından se-
çilir, secilen heyet bir şirket yönetir gibi üni-
versiteyi yönetmez.
KAYA: Ben önce YÖK Yasası'na kı-
saca değinmek istiyorum. YÖK başlangıç-
tan itibaren çok tartışıldı ve öğretim üye-
lerinin çoğunluğunun tepkisine neden ol-
du. Bunlar hakb tepkilerdi ve sistem sürekli
olarak değiştirildi, çünkü işlemiyordu. Yeni
tasan ise sorunlara, sıkıntılara cevap vere-
cek özellikler taşımıyor. Mütevelli heyet sis-
temi çok farklı koşullan olan bir ülkede za-
Prof. Kemal tnan, Prof. Tosun lerzioglu ve Prof. Raşit Kaya, YÖK Yasası'nda yapılacak degişiklikle gelirilmek istenen'mütevelli heyetli üniversite sistemini tarttştıiar.
lişmiş ülkelerde de bir üniversite sorunu ya-
şanıyor, birtakım dönüşümlerin sancısı çe-
kiliyor. Ama oralarda tartışılan konular ya-
ni yaşanıJan sorun ya da sanalann içeriği
Türkiye'deki üniversite sorunundan çok
farklı. Bizdeki sorunlar orada yaşanmıyor,
bunlar çoktan aşılmış gözüküyor.
ŞAYLAN: Efendim TBMM'de gend
kurula inmeyi bekleyen bir yasa tasan&ı var.
Bu tasarı yıilardır uzerinde tartıştıgımız
YÖK sistemini radikal bir biçimde değiş-
tiriyor. Değişikliklerden biri gelişmiş üni-
versitelerimize Amerikan üniversitelcrine
özgü mütevelli heyet eliyle yönetim düze-
ni getirmesi. Sizler ODTÜ'den geliyorsu-
nuz, Türkiye'de yaşanan mütevelli heyet de-
neyimini iyi biliyorsunuz. Sayın tnan, ta-
san ile getirilmeye çalışılan mütevelli he-
yet yönetimi nasıl çalışacak, gerçekten id-
dia edildiği gibi üniversitelerin toplumla
bagJantılannı kunıp onlan topluma so-
netecek temayüz etmiş kişiler? Hiçbir öl-
çü ya da kriter getirilmemiştir. Halbuki ta-
nımlamaya çalıştığım iklimde belli tür in-
san ilişkileri, belli tûr değer yargıJan ve de-
ğer ölçüleri oluşmuştur. Bü iklimi başka
yerde bulmak mumkün değildirjPışarıdan
atanan, araştıncı için yapay ya da önemli
olmayan unvan ya da rütbeler taşıyan yö-
neticeler iklimin değer yargılan ile uyuşa-
maz. Ayrıca daha önce yaşanan deneyle-
rin gösterdiği gibi siyasi kimliğe sahip ki-
şilerin yapacağı atamalarda siyasi denge ve
çıkar hesaplannın, fırsatçılığın ağır basa-
cağı söylenebilmektedir. Sonuç olarak dı-
şandan atanacak bu temayüz etmiş yöne-
ticiler ile elde etmek istenen verime, değer
yargıianna ters düşen bir gelişme kaçınıl-
maz olacaktır. Korkanm, dışandan atan-
mış yöneticiler nedeni ile bozulan araştır-
ma iklimi bazılannın üniversiteden ayrıl-
masına yol açacak ve gelişmiş üniversite-
Ş A Y L A N : Sayın Terzioğlu, acaba
ODTU'nün gelişmesinde ve seçkin bir üni-
versite haline gelmesinde başlangıçta uy-
gulanan Amerikan modeli yönetiminin
oluralu katkılan olmuş mudnr?
TERZİOĞLU: ODTÜ'nan kurulu-
şunda rektörlük yapan Kemal Kurdaş ve
mütevelli heyet üniversiteden gelmemişti,
ama Kemal lnan'ın sözünü ettiği araştır-
ma iküminin önemini çok iyi kavramışlar-
dı, değerleri çok iyi özümsemişlerdi. Kur-
daş, kritik karar noktalanna bilim adam-
lığına saygı duyulan kişileri getirmişti ve
yönetimde de sürekli onlara danışarak iş
yapmıştı. Ancak mütevelli heyet sistemi
ODTU'de 1970'li yıllann ortalanna doğru
tikanmaya başladı ve bir süre sonra işlemez
hale geldi. Bunun nedeni yeni atanan yö-
neticilerin siyasal tercihlerine dayanarak
üniversiteyi belli bir yöne çekme gayretle-
ri içine girmeleriydi. 1977 yihndan 1982 yı-
man içinde oluşmuştur. Şimdi bu sistemin
uygulandığı ülkenin ilerf olmasına bakıla-
rak, hiçbir araştırma ve irdeleme yapılma-
dan modelin transplantasyonunun Türki-
ye'de de olumlu sonuçlar vereceği varsayı-
İıyor. Halbuki Türkiye'de yaşanan bir OD-
TÜ deneyi var. Eğer ODTÜ iklimini koru-
yabilmis.se, bilimsel dinamikleri en olum-
suz ortamlarda da işletebilmeyi bâşarmış-
sa bu büyük ölçüde ODTÜ öğretim üyele-
rinin mütevelli heyetlerine karşı sürdurdü-
ğü mücadeleler sayesinde olmuştur. Yani
ODTÜ mütevelli heyet sayesinde ODTÜ ol-
mamış, mütevelli heyetlere karşı mücadele
ederek kimliğini korumayı başarmıştır. Ye-
ni tasanya bakınca çok büyük sıkıntılann
gündeme geleceğini görebiliyorum. Geçen
yıllarda bir vakıf üniversitesi kurmak iste-
yen sonra vazgeçen Sayın Sakıp Sabancı
gerekçesini "davul benim boynnmda tok-
mak başkasımn elinde" sözleri ile açıkla-
mıştı. Şimdi bu tasan ile yine tokmak üni-
versiteye degil, özellikleri bilinmeyen kişi-
lere verilecek ve bu kişiler kamu kaynak-
ları uzerinde kesin tasarruf yetkisine sahip
olacak. Bunun sakıncalanru tartışmaya bile
gerek yok.
Ş A Y L A N : Ancak üniversitenin bir ti-
kanmaya girdiği de açık. Peki ne yapmak,
nasıl bir düzenlemeye gitmek gerek?
İ N A N : önce YÖK Yasası'nm bir ne-
gatif yasa olduğunu saptamak gerek.
1970'li yıllardaki siyasal kutuplaşmaya, bu-
nun üniversite uzerinde yaptığı etkilere ba-
kılmış ve üniversitenin ne yapmasını değU,
ne yapmamasını esas alan bir düzenleme
olarak YÖK çıkarılmış. Şimdi artık bir po-
zitif yasa yapmak gerekiyor. Yani üniver-
sitelerin gelişmesini, verimli kuruluşlar ha-
line gelmesini sağlamalayız. Asiında tasa-
rı tümüyle olumsuz değil, birçok iyi niyet
göstergesi taşıyor. Yüksek teknoloji ensti-
tüleri pozitif bir yasa yapma eğilimini gös-
teriyor. Ama tümü ile bakıldığında duva-
ra ça/pacağı söylenebiliyor. Ben bir de üni-
versite sayısının artması üzerine kısa bir şey
söylemek istiyorum. Türkiye'de insanlar
statü sancısı çekiyor ve bunun için bir üni-
versite diploması edinmek istiyor. Ama bir
üniversiteden mühendislik diploması alan
bir çocuk daha sonra mühendisliği öğren-
mek için yeniden üniversite giriş sınavına
katılıp gelişmiş bir üniversitede öfrenci ol-
maya çalışıyor. Toplumdan gelen üniversite
kurma baskısına iktidar ve muhalefet iş-
birliği yaparak direnmek zorunda.
TERZİOĞLU: Bugün Türkiye'de
üniversiteyi devlet yönetiyor, her şeye mü-
dahale ediyor. Bu müdahalenin asgariye in-
dirilmesi gerek. Örneğin devlet üniversite-
deki öğretim kalitesi ile ilgili olarak mü-
dahale etmeli, ama üniversite faaliyetlerin-
de özgür olmalı. Bir çerçeve yasa olmalı,
bunun içinde sadece ana hatları ile üniver-
sitenin nasıl yönetileceği akademik özgür-
lükler ve bunlann kullanımı gibi hususlar
belirlenmeli, üniversiteler kendi düzenlerini
kendileri kurmalıdırlar.
Ben kalitenin çok önemli olduğunu dü-
şünüyorum. örneğin TUrk, Amerikan, Pa-
kistan üniversitelerinden alınan matema-
tik diplomalan eş değer değilse ve böyle ka-
bul edilmiyorsa ülke içinde o diplomanın
geçerlik taşımasının hiç anlamı yoktur.
üniversitede evrensellik ölçütü geçerli ol-
malıdır.
KAYA: Üniversite ile ara kademe in-
san gücü yetiştiren meslek yüksek okulla-
rı aynmmın çok önemli olduğunu düşünü-
yorum. Daha çok ikinci gruba giren kuru-
luşlar üniversite evreninden çıkanlırsa, üni-
versiteye aynlan kaynağın yeterliliği daha
sağlıklı bir biçimde tartışılabUir. Bence mü-
tevelli heyet sistemi meslek eğitimi veren
kuruluşlarda işleyebilir. Eğitilmiş is gücü-
ne gereksinme duyan iş dünyası, sermaye;
bu eğitim-öğretim kurumlannın yönetim-
lerinde rol alabilir ve Tınansman sorunla-
rının çözümünde katkıda bulunabilir.
HABERLERİN DEVAMI
En büyük darbes, turizme
(Baştarafi 1. Sayfada)
1989'da Türkiye'ye gelen 204
bin Amerikan turistinin sayısm-
da 1990'da en ufak bir değişme
olmadı.
1990 "Körfez bunalımı"na kı-
yasla Amerikalı turistin Türki-
ye'ye gelmeyişi General Schvvarz-
kopfun Irak'ı bombalamaya
başladığı ocak 199I'de daha da
belirginleşti. 1989 ocak ayında
yaklaşık 6 bin, 1990'da 6.400
Amerikan turist ve isadamı
Türkiye'ye gelirken bu sayı 1991
ocağında yüzde S4.S azahşla 3
binin altına düştü.
8 milyar dolarhk hayal
Savaşın bittiği şu günlerde Tu-
rizm Bakaru tlhan Aküzüm,
1991 yıü hakkında, "Herkes ha-
ar oisnn, önümüzdeki yıllar tek
kellmeyle mubteşem olacak.
1991 yılında turizmden 8 milyar
*olar kazanacagız" diyor.
Sayın Turizm Bakanı geçirdi-
|i kazanın sonucu olarak her-
halde bu sözleri "tek ayak" uze-
rinde söylemiş olsa gerek.
Kendisine ve ister istemez
Türk turizmcilerine maalesef sa-
vaş kadar çok kötü bir haber
vrrmek istiyorum.
1990 Körfez bunalımı ve 1991
Körfez savaşmdan sonra Türk
turizmi bu kez ABD Dışişleri
Bakanlığı'ndan önemli bir dar-
be yedi. "Terör darbesi" diyebi-
leceğimiz bu olaydan Turizm
Bakanlığı ile Türk turizmcileri-
nin şu ana kadar pek haberleri-
nin olduğunu doğrusu sanmıyo-
rum.
ABD Dışişleri:
riiridye'ye gitmeyin
Irak'a hava saldınlannın baş-
ladığı 16 ocak günü ABD Dışiş-
leri Bakanlığı, Amerikan vatan-
daşlanna bir uyarı yayımlayıp
aralannda Türkiye'nin de bulun-
duğu bir grup ülkeye
"Gitmeyin" dedi.
Bu biîdirinin anlam ve önemi-
ni anlatmak için biraz gerilere
gitmek gerekir. En ufak siyasal,
toplumsal ve sağlık olaylanna
karşı "pimpirikli" olan vatanda-
şını Amerikan devleti korur ve
kollar. Bu nedenle ABD Dışiş-
leri Bakanlığı zaman zaman dış
turizm ile ilgili "uyanlar" ve
"önlemler" yayımlar.
örneğin Romanya'daki ünlü
ayaklanma günlerinde ya da Pa-
nama olayları sırasında ABD
Dışişleri, "Can ve mal güvenli-
ği açısından bu ülkelere gitme-
yin" uyansında bulunmuştur.
Bu çağnsıru da pasaport veren
kuruluşlann duyuru tahtalanna
astınr, gazetelerin pazar günkü
turizm eklerinde yayımlatu-, ül-
ke dışmdaki Amerikan temsilci-
liklerine ve tüm Amerikan seya-
hat acentelerine yazılı olarak bil-
dirir.
Amerikan vatandaşlarına
"Aynlıkçı teröristlerin gelişi-
güzel ateş açmaları nedeniyle
Türkiye'nin Güneydoğu Bölge-
si'ne gidilmesine ilişkin
önkmler" de aynı yöntemle bir-
kaç kez duyurulmuştu. Ancak
bu 'Türkiye'ye gitmeyin" uyarı-
sından daha çok, Amerikab tu-
riste "Türkiye'nin bu bölgesine
giderseniz tedbirli olun" mesajı
ile sınırlıydı.
Oysa ABD Dışişleri yeni ge-
nelge ile Türkiye'yi, "Amerikan
rnristlerine yönelik bekJenmedik
terör o)a)1anna sahne olabilecek
tehlikeli bir ülke" kategorisine
almış oluyordu. Üstelik "önlenı"
değil, "uyan" sınıfına sokuldu.
Türkiye ile birlikte bu "tehlike-
li ülke" grubuna giren öteki Av-
rupa Ulkeleri arasında Estonya,
Litvanya bulunuyor. Ortadoğu
ülkelerinden bu gruba Irak,
İran, Lübnan, Ürdon, Kuveyt,
Iibya ve Doğu Kudüs giriyor.
Listede Yunanistan hiç yok,
Kıbns ise sadece "tedbirli" olun-
ması gereken Ulkeler listesinde
yer alıyor.
Bu arada kendileri ile telefon-
la konuştuğum Washington'da
konu ile ilgili Amerikalı diplo-
matlar "bu uvannın daha uzun
bir süre uyguiamada kalacağını
ve karan kaldıracak ikinci genel-
genin ne zaman yayımlanacağı-
nı bilmediklerini" söylediler.
Amerikah diplomatlar, "Üs-
telik bu genelgeden sonra Tür-
kiye'de bu kararımızı doğrula-
yan iki önemli terör olayı yaşan-
dı. Adana'da bir Türkle evli
Amerikalı zenci gümriikçü Bob-
bie Eugene Mozelle'nin öldüriil-
mesi ve tzmir'de Yarbay Alven
Macke'in yaralanması gibi iki
olay genelgemizin haklılığını or-
taya koydu'" haurlatmasında bu-
lundular.
Bu nedenle Türk turizmcileri
Saym Aküzüm'ün 1991'de 9
milyar dolarhk turizm geliri sağ-
lanacağı yolundaki hayaline ka-
pılmadan önce, lütfen ya Ame-
rikan Seyahat Acenteleri Birliği
(ASTA) ya da Washington'da
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın
"Citizen Emergency Center"ın
202- 647 52 25 numaralı telefo-
nuna sorup Türkiye'yi de içeren
bu genelgenin vehametini öğren-
sinler. Bundan sonra da 1991'de
Saym Bakaıun bu vaadine kıyas-
la ancak üçte birinı aJacağını da-
ha gerçekçi olarak takdir edebi-
ürler.
Türkiye'ye gelen Amerikalı
turistlerin sayısında ocak ayın-
da geçen yılın aynı ayına kıyas-
la görülen yüzde 54'lük düşme-
de, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın
bu duyurusunun etkisi henuz ol-
marmştı. Bu düşme, doğrudan
doğnıya "Çöl Fırünası" savaşı-
mn etkisiydi. "Terör" uyansınm
asıl etkisi ise önümüzdeki aylar-
da görülecekti.
1990 yıhnda Körfez'deki bu-
nalıma karşın yine de bir önce-
ki yıla kıyasla Türkiye'ye gelen
paralı Avrupalı turist sayısında
yüzde 6.8 oranmda artış sağlan-
dı. Rezervasyon iptalleri olma-
saydı bu oranın yüzde 20'lere
ulaşması doğal görünüyordu.
Buna karşıhk savaşın Avrupa-
lı turist üzerindeki gerçek etkisi
1991 ocak ayında görüldü. 1990
ve 91 ocak rakamları kıyaslan-
dığında Avrupalı turistin ülke-
mize gelişindeki düşüş oranı
yüzde 40*8 yaklaşıyordu.
îster inanın ister inanmayın
Körfez savaşının başladığı 16
ocağın hemen ertesi günü dün-
yanın en önemli müzelerinden
biri olan Topkapı Sarayı'm ziya-
ret eden bir tek turist dahi yok-
tu. Ankara Anadolu Uygarlık-
lan Müzesi'nin bir günlük hası-
latı ise sadece ve sadece 8 bin li-
racıktı.
Türkiye'ye gelen Ortadoğu
kökenli turistlerin toplammda
1990 yılında yaklaşık yüzde
4'lük bir azalış olurken işin il-
ginç yani Iraklı turist sayısındaki
artış yüzde 24'c yaklaşıyordu.
Bu rakama Irak'tan yapılan si-
yasal sığınmaJar dahil değildi.
Buna karşılık iki yılın ocak ay-
ları kıyaslandığında Ortadoğu-
lu turist sayısındaki toplam dü-
şüş yüzde 31'di.
Sultanahmet'teki dönerciler
günde 80 kilo kadar döner ke-
bap satarken günlük satışlan 10
kiloya kadar düşmüştü. Çevre-
deki yerel esnaf olmasa bu mik-
tar bile satılamayacaktı.
31 aralık tarihi itibanyla Tu-
rizm Bakanlığı'nca yapılan ön
tahminlerde turizm sektörünün
1990 zarannm 1 milyar, 1991'de
ise savaşın bir yıl sürmesi halin-
de zarann 3.5 milyar dolar ola-
cağı hesaplanmıştı.
Daha sonra Devlet Planlama
Teşkilatı'nca yapılan daha ger-
çekçi rakamlarda turizm sektö-
rünün kayıplan 1990 için 400
milyon dolar, 1991 için 1 milyar
dolar olarak tahmin ediliyordu.
Türk turizmi patlanuştı, ama
büyük bir baionun patlayışı ya
da "Patriof'un, "Scud" füzesi-
ni havada yakalaması gibi.
Yarın: Tnrist dövlz,
Romen turist
AIDS getirir
'Barbara Bush Türkiye'ye gelsirf
(Baftarafı 1. Sayfada)
tesi yöneticisi, tur operatörlen,
yabancı gazetecilerin katıldığı ve
Seyahat Acenteleri Birliği (TUR-
SÂB) ile Turizm Bakanlığı'nın
ortaklaşa düzenlediği "Dnnya
Turizm Zirvesi" dün gerçekleş-
tirildi. Hilton Oteli'nde düzen-
lenen zirvenin açılışını yapan
Turizm Bakanı tlhan Aküzüm,
özal'ın turizmle ilgili çalışmala-
nnı övdü. Ardından kürsüye ge-
len Amerika Seyahat Acentele-
ri Birliği Başkanvekili Voit GU-
mere, Ozai'ın Körfez-politikası-
nı övdükten sonra uluslararası
seyahatlerin son dönemde terör
korkusuyla azaldığını anlattı.
Gilmore, ABD Başkanı'nın eşi-
nin Amerikalılara seyahatlerin
tehlikesinin kalmadığım göster-
mek için önümüzdeki günlerde
bir geziye çıkacağını belirterek
"Sayın Özal, sizin de yakında
ABD'ye gideceğinizi ögrendim.
Bayan Bush'a rica edin, ilk ulus-
lararası seyahatini Türkiye'ye
yapsın" dedi. Daha sonra konu-
şan iki yabancı acente yönetıcı-
si, özal'ı överken rezervasyon-
lann her yıl ilk üç ay içerisinde
gercekleştirildiğini, bu yıl da
Körfez savaşı nedeniyle Batı'da
uluslararası gezilere çıkmama
eğilimirun doğduğunu belirttiler.
Cumhurbaşkanı Özal Ingiliz-
ce yaptığı konuşmasında, Kör-
fez savaşının sona ermesinden
mutlu olduğunu anlattı. Irak'ın
gücünün basın-yayın organları-
nın haberleriyle abartıldığmı sa-
vunan özal, "Savaş ne kadar kı-
sa sürdüyse, ekonomik krizin et-
kisi de o kadar kısa olacak" de-
di. Özal, sözlerini, "Ben kara sa-
vaşının 100 saat süreceğini söy-
ledim. Ama Başkan Bush, Dışiş-
leri Bakanı, hatta Genelkurmay
Başkanı 100 gün süreceğini söy-
lediler. Kendileriyle de göriis-
tüm. Her üçü de aynı hatayı
yaptılar. 100 saat lafı sonra çık-
tı. Savaşla ilgili tahminlerim
doğru çıktı" diyerek sürdürdü.
"1991, turizm için iyi bir yıl
olacak" diyen özal, "Türkiye!
nin Avrupa için stratejik önemi
devam etmektedir. Türkiye bn
bölgede istikrar adasıdır" dedi.
Toplantıya katılan se>
r
ahat
acentesi yöneticileri şu görüşle-
ri savundular:
Otto Schneider (Alman Seya-
^Türkiye tamtımda geç kaldı
9
(Baştarafi 1. Sayfada)
Türkiye, biz buradayız' derse,
bu, biz Amerikalılar için Türki-
ye'nin güvenli oluşunu ve Türk
halkııun konukseverliğini göste-
ren en iyi işaret olacaktır."
Dün Ankara'da düzenlenen
ve Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın da bir konuşma yaptığı
"Dünya Turizm Ticareü" konu-
lu toplantıya katılmak için
Türkiye'ye gelen Alman Seyahat
Acenteleri Birliği Başkanı Otto
Scbneider, önceki akşam İstan-
bul Sheraton Oteli'nde yapılan
kokteylde sorularımızı yanıtla-
dı. "Körfez savaşı bitti. Ama
Türkiye henüz turizm savaşını
kazanamadı. Türkiye bence bu
turizm savaşını kazanmak için
de hiçbir şey yapmadı" diyen
Schneider, Türk turizminin en
önemli müşterisinin Almanya
olduğunu anımsatarak şunları
söyledi:
"Türkiye'nin Alman halkı için
yaptığı hiçbir kampanya yok.
Savaşı bütünüyle kaybettiniz de-
miyorum. Yalnızca öteki ülkele-
rin kaydettiği ilerlemenin çok
gerisinde kaldıgınızı düşünüyo-
rum. En azından şu andaki du-
rum bunu gösteriyor. Türkiye,
Almanya için hiçbir çalışma
yapmadı. Ama öteki iılkeler el-
lerinden gelen her şeyi yaptılar."
1990 yılında 1 milyon Alma-
nın tatilini Türkiye'de geçirdiğini
söyleyen Schneider, 1991 yılında
da bu sayının yakalanması ge-
rektiğini bildirdi. Savaş yüzün-
den "kaybedilen" ocak ve şubat
aylannda yaz rezervasyonlannın
yüzde 40'ının yapıldığını belir-
Körfez için diplomatik trafik sürüyor
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Körfez savaşı sonrası
diplomatik trafik sürerken
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Bü-
yükelçi Kaya Toperi, bugün
Emir Şeyh Cabir El Ahmet El
Sabah'a Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın bir mesajını götürmek
üzere Kuveyt'e gidiyor. Dışişleri
Bakanı Ahmet Kurtcebe Altpe-
toçin ise Türkiye-AT Karma
Parlamento Komisyonu'na ka-
tılmak üzere bugün Brüksel'e
uçacak. Bu arada Ankara'ya
Körfez bağlantılı diplomatik zi-
yaretler de sürüyor. Suriye Dışiş-
leri Bakanı Faruk El Şara, Kör-
fez savaşı bitiminden bu yana
Türkiye'ye gelen altıncı üst dü-
zeyli konuk oluyor.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
Büyükelçi Kaya Toperi'nin Ku-
veyt ziyareti, Irak'ın işgali nede-
niyle 29 Ağustos 1990'da faali-
yetlerine geçici olarak ara veren
Türkiye Büyükelçiliği'nin açıl-
masının hemen ertesine rastlı-
ten Schneider, bu yüzden turist
sayısında düşüş görülebileceği-
ni söyledi.
Geçen yıl Türkiye'ye Iskandi-
nâv ülkelerinden 95 bin turist
getiren Startur Fritidsresor adlı
tur operatörünün yöneticisi Ulf
Assel ise Türkiye satışlannın
"iyi gittiğini", ama savaş yüzün-
den 3,5 ayın kaybedildiğini söy-
ledi. Amaçlannın geçen yılki sa-
yılann yansını yakalamak oldu-
ğunu açıklayan Assel, Türkiye
1
-
nin yurtdışında tanınmamasın-
dan yakındı. Assel, şunları söy-
ledi:
"Ben ülkenize defalarca gel-
dim. Halkınız Müslüman, ama
fanatik değil. Ancak bu dunımu
Ulkenizi iyi tanımayan insanla-
ra da anlatmanız gerekiyor.
yor. Kuveyt Büyükelçisi Güner
Oztek'in 17 mart pazar günü Su-
udi Arabistan'dan Kuveyt'te geç-
mesi sonrasında dünden itibaren
yeniden faaliyete geçen Türkiye
Büyükelçiliği'nin gördüğü hasa-
ra İcarşın normal çalışma düze-
nine en kısa zamanda döneceği
bildirildı.
hat Acenteleri Birliği Başkanı):
Eğer geçen yılki kadar Alman
turist Türkiye'ye gelirse mutlu
olacağız. Fakat bunun gerçekle-
şeceğine inanmıyorum. Türki-
ye'nin Almanya'da halkla ilişki-
ler gibi etkinlikleri yerine getir-
mesi, iyi bir tanıtım kampanya-
sı gerekiyor. Diğer ülkeler bunu
yapıyorlar, Türkiye'nin de bir an
önce buna başlaması gerekli.
Çünkü insanlann yaz tatillerini
gerçekleştirecekleri ülkelere ka-
rar vermelerine çok az kaldı.
Bahatıin Yücel (TÜRSAB
Başkanı): Pazarlamanın ciddi
bir şekilde ele alınması ve tu-
rizmcilere düşük faizle kredi ve-
rilmesi lazun. Bu, herkesin ge-
çen yılki kayıplannı karşılama-
sı için şart.
Özellikle kuzey nlkelerinde ya-
say-an insanlara bunu anlatmak
gerekiyor. Türkiye'nin sivil bir
toplum olduğunu anlatmanız
gerekiyor. Eğer bu yapıürsa ber
şey daha iyi olacak."
Juan Carega
Aynı toplantıda sorulanmızı
yanıtlayan UFTA (Dünya Seya-
hat Acenteleri Birlikleri Federas-
yonu) Başkan Yardımcısı Juan
Carega ise 1991 yılında Türkiyei
ye yönelik turizm hareketi üze-
rine düşüncelerini şöyle özetle-
di:
"Öncelikle kendi ülkem olan
tspanya için söyleyeyim: tspan-
yollar eskiye oranla Türkiye'ye
çok daha fazla ilgi gösteriyorUr.
İspanya, 1991 sezonunun ikind
yansını kurtardı. Tabii sizin işi-
niz bizden çok daha zor. Çün-
kü insanlann tehlikenin tama-
mıyla geçtiğine inanması lazun.
Bunun için de tam şu sıralarda
Türkiye'nin çok iyi tanıtım yap-
roası gerek. Ben CN.N'de yapı-
lan tanıtımın yeterli olabilecegi-
ne inanmıyorum. Bence Türki-
ye CNN kampanyası için biraz
acele etti."