Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 DİZİ-RÖPORTAJ 13 MART 1991
3 yıldıryürürlükte bulunan kararnameyle 'kesin konınması gereken' bölgeler, ekolojik değerleryerine, inşaat ve tesislerle dolu
Ozel çevrekorumamabölgeleriÖzel çevre koruma
bölgelerinden sorumlu
Başbakanlığa bağlı bir
kurum, öncelikle imar
planlarına el koyuyor ve
ımar yetkilerini ilgili yerel
yönetımden alıyor.
Ardından yine aynı
bölgelerde Hazine ve
orman arazilerinden
'uygun gördüklerini'
yatınmcılara kiralıyor.
— 2 —
12 Eylül döneminin bir başka
"düzenlemesi" ise 2872 sayıh Çevre Yasa-
sı.
3) Çevre Yasası
1983 ağustosundan bu yana yürürlükte
olan yasanın çevreyi bozanlara karşı neden
"etkiü" olmadığı ya da "uygutanamadığı"
sürekli bir tartışma konusu. 1991'de de sü-
receği gözlenen bu tartışmanın "temel ne-
deni" yasanın daha "amaç" maddesinde
kendini gösteriyor. Tasanya o dönemin
"Duuşma MedisT'nden geçerken eklenen
bir "koşulla", çevre değerlerinin, ancak
"ekonomik kalkınma hedefleriyle uyumlu
olarak", korunabileceği hükme bağlanmış
durumda. Ülkemiz için "ekonomik kalkın-
ma bedefinin" ne olduğu ise kökeni 24
Ocak 1980 tarihli "ekonomik önlem
paketlerine" dayanan politikalarla belirle-
niyor. Böyle olunca da 2872 sayıh yasa, çev-
reyi 24 Ocak'ın beklentileriyle "çeüşmemek
koşuloyla" koruyabiliyor ve elbette sonuç-
ta "konıyamıyor." Çünkü, 24 Ocak, en ge-
nel tanımıyla, ülkenin tüm kaynaklannın
"özel sektörün bir an önce zenginleşmesi
için" harcanmasını ve böylece "kalkınan"
özel sektörün, güçlü bir şekilde Batı eko-
nomileriyle tam bir entegrasyon içine gir-
mesini amaçlıyor. Bu "amaç" ise örneğin
bir yandan işçi ücretlerini "asgaride
tatmayı" öngörürken öbür yandan çevre
kirliliğine karşı ahnacak önlemlerle ilgili
"yatınm gideıierini" de "kazanç oranının
düşmemesi" için sürekli erteliyor.
Yasada sözü edilen ve yatırımlara karar
verümeden önce o tesisin çevreye zarar ve-
rip vermeyeceğinin saptanmasmı amaçlayan
ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi Rapo-
ru) uygulamasının başlayabilmesi ise 1991'e
sarkmış durumda. Bununla ilgili, yasanın
tmar yasasındaki boşluklar, her tarafın 'sosyal konutlar'la tıka basa dolmasına >ol açmakta. (Fotoğraf: Erdoğan Köseoglu)
10. maddesine göre çıkarılması gereken
"yönetmelik" 7 yıldır hâlâ ortalarda yok ve
çevre, 1991 yılında hiç değilse bu "yasal
görevin" artık sonuçlandırılmasını
bekliyor...
4) Kültür ve Tabiat Vaıiıklannı
Koruma Yasası
1983 temmuzunda yürürlüğe giren bu ya-
sa, kendinden önceki 1710 sayılı Eski Eser-
ler Yasası'na göre daha "yaygın" bir örgüt-
lenmeyi getirmişti. Tek bir koruma kurulu
yerine, yurdun çeşitlî yörelerine dağılan ve
önemli merkez kentlerde kurulan "bölge
kurullan" oluşturulmuştu. Ankara'daki
"Yüksek Kunıl" ise taşınmaz kültür ve ta-
biat varhklarının korunmasında daha çok
"genel ilkeieri" belirlemek ve önemli sorun-
lan çözüme kavuşturmakla görevlendiril-
mişti.
7 yıldır süregelen bu yaygın koruma uy-
gulamasında ilk gözlenen olumsuzluklar,
kurullardaki "özerk-ckademik" üyelerin sa-
yıca azalmalarından kaynaklandı. Resmi
kurumlardan kurullara katılan üyeler, ko-
rumaya yönelik kararlara hükümelin
"resmi" politikasını taşıdılar. Bunun sonu-
cunda, ülkenin birçok yerinde, SİT alanla-
nnın daraltılmasıyla başlayan eski eser tes-
cillerinin "kaldınlmasına" dek süren, özel-
likle kültürel mirasın yok olmasına yasal or-
tarn hazırlayan bir süreç yaşandı...
Nitekim, son aylarda Kültür ve Tabiat
Varhklannı Koruma kurullannda da sıkm-
tıların giderek arttığı gözleniyor. "Bakan-
iık müdahaleleri", resmi kurumlardan ka-
rarlara yapılan itirazlar ve kimi kurul üye-
lerine, bağlı olduklan üniversiteler kanalıyla
YÖK'ten gelen baskılar... Özellikle kültürel
mirasın korunması savaşımında
"gerüemelere" yol açıyor... örneğin Bursa
Cezaevi'nde olduğu gibi, koruma kurulla-
n, önce tescil ettiklen kültür varhklanru, kı-
sa bir süre sonra "tescilden düşürebiliyor-
lar."
1991 içinde koruma kurullan için en
önemli tehlikeyi ise özel çevre koruma böl-
gelerinin "genişletilmesi" eğilimi oluşturu-
yor. Bu bölgelerde, kurulların yetkileri
"karar" düzeyinden "damşmanlık
düzeyine" indirildiğınden ve son söz Baş-
bakanlığa verildiğinden, Pamukkale'den Fo-
ça'ya, Ihlara Vadisi'nden Datça'ya dek uza-
nan geniş bir SİT alanlan yelpazesinde, ta-
rihi ve doğal zenginliklerin yazgısı, bilim-
sel kadrolardan alınıp bürokratların eline
teslim edilmiş durumda...
Çevreyle ilgili yasalar arasında "çiçegi
burnunda" olan, 3621 sayılı "yeni" Kıyı Ya-
sası. 1984 tarihli 3086 sayıh yasayı 1986 yı-
lı temmuzunda Anayasa Mahkemesi iptal
etmiş ve "kıyılann toplum yaranna kulla-
nımını esas alan bir yasanın" hazırlanma-
sını karara bağlamıştı. Ne var ki bu
"hazırlık" oldukça uzun sürdü ve yeni ya-
sa, ancak 4 Nisan 1990'da TBMM'den ge-
çebildi. Aradaki, yaklaşık 4 yılhk süre ise
Türkiye kıyılarında tam bir yasal boşluğun
yaşandığı ve bu boşluktan yararlanan pek
çok spekülatif yatırımın hızla gerçekleşebil-
diği bir dönem oldu...
5) Kıyı Yasası
3621 sayılı yasa, bu "yasasız dönem" ya-
pılaşmasına bir çeki düzen vermeyi de
amaçlamış olacak ki içeriğinde "affa yöne-
lik" bir dizi hükümlerle birlikte kıyıları
"kornmaya" basladı. TBMM Komisyonu'n-
da kabul edilen ve pek çok yönüyle "eski
kaygıian gidermis olan" tasarı Meclis Ge-
nel Kurulu'nda görüşülürken "son anda"
değiştirüen ve eklenen maddelerle yine ana-
yasaya uygunluğu açısından "tartışılır" bir
nitelik kazandı. örneğin kıyıya yaklaşma
mesafeleriyle ilgili 4. maddeye eklenen bir
fıkrayla "köylerdeki" kimi konutlar için de-
nize uzaklık koşulunun 50 m'den 10 m'ye
indırilmesi, "kıyıyı topluma açmak" ilke-
siyle çelişen bir "özel kollama" hükmü ola-
rak yorumlandı...
Kıyı Yasası da 1991'e "Anayasa Mahke-
mesi"nde giriyor. Yüksek Mahkeme iptal is-
temlerini yine hakü bulursa, Türkiye'nin de-
niz, göl ve akarsu kıyılannda yeniden bir
yasal boşluk dönemi başlayacak...
Bu yasalara ek olarak, çevre değerlerimizi
"korumayı" öngören bir başka "yasa
gücündeki" düzenleme ise özel çevre koru-
ma bölgelerine ait kararnameler. tlk kez, 5
Temmuz 1988'de yürürlüğe giren bu uygu-
lama ile önceleri Muğla'nın Gökova-
Köyceğiz ve Fethiye yörelerindeki bazı alan-
lar "özel çevre koruma bölgeleri" olarak
saptandı. "Korunmalan" ve "yapılaşma
koşullan" ile ilgili yetkiler ise Başbakanlı-
ğa alındı. Daha sonra aralıklarla yaynnla-
nan ek Bakanlar Kurulu kararnameleriyle
Patara, Kekova ve Göksu, ardından en son
21 Kasım 1990 tarihli kararnameyle de Fo-
ça, Datça Bozburun, Pamukkak, Ihlara Va-
disi (Kapadokya), Gölbaşı (Ankara) ve
Antalya-Belek bölgesi de bu statü içine alın-
dılar...
özel çevre koruma bölgeleri uygulama-
sı, 23 Ekim 1988 tarihinde Resmi Gazete^
de yayımlanan "Akdeniz'de Özel Koruma
Alanlan Protokolü" ile 2872 sayılı Çevre
Yasası'nın 9. maddesine dayandınlıyor.
Hem adı geçen protokolde hem de yasa
maddesinde, özelükle "ekolojik" yapı ve
"doğal doku, kara ve deniz yaşamı" açısın-
dan "kesin korunması gereken" bölgeler
için bu tür önlemler öngörülüyor. Oysa
1988 temmuzundan bu yana yürürlükte
olan uygulamada ise ekolojik değerler ya da
bitki-hayvan türleri yerine, 'Imar, inşaat,
turizm tesisi", konulannda yoğunlaşılmış
durumda. Nitekim, bu uygulamadan so-
rumlu olarak kurulan Başbakanlığa bağlı
bir kurum, kendine bağlanan yerlerde ön-
celikle ima: planlarına el koyuyor ve imar
yetkilerini ilgili yerel yönetimlerden alıyor.
Ardından, yine aynı bölgelerde, Hazine ve
orman arazilerinden "uygun gördüklerini"
yatınmcılara kiralamayı sürdürüyor. Ancak
bu "uygun görülmenin" ölçüsü veya daya-
nağının ne olduğu; "özel çevre bölgesi
saptamasının" kriterleri, hem kararname
metinlerinde hem de "sorumlu kıhnan" ku-
rumun genelgelerinde, bugüne dek açıkla-
nabilmiş degil. örneğin antik bir StTin bu-
lunduğu bir arazi turizm yapılaşmasına açı-
labiliyor; ancak bunun yanında, bölgedeki
köylülerin kendilerine bir hayvan damı ya-
pabilmeleri bile "çevresel sakıncalanndaB
ötnrü" türlü engellerle karşılasabiüyor.
özel çevre koruma bölgeleri. bu acıdan
1991 yıhna "bilimsel bir açıklıktan" ve "de-
mokratik ijleyisten" yoksun olarak girdiler.
Bölge içinde kalan yerleşme merkezlerinde
ise vatandaşlar "Ankara'dan rnbsat
«Imanın" yollannı anyorlar...
Sonuç
Tüm bu yasalann her biri, çevrenin de-
ğişik yönkrini hem "korumayı" hem de ko-
rumayanları "cezalandırmavı" öngörüyor-
lar. Yine hemen her yasa, korumayı sağla-
makla görevli değişik kamu kuruluşlanru
görevli ve sorumlu kılıyor. Bu arada ana-
yasanın 56. maddesi de en genel çerçevede
devlete ve "vatandaşlara" çevrenin korun-
ması ve gelistirümesinde "odevler" veriybr...
Ne var ki yine de doğal ve kültürel de-
ğerlerimiz, korunması bir yana giderek yok
oluyor, yağmalamyor, bozuluyor.
öyle görünüyor ki bu olumsuz gidiş, çev-
re politikalannın "duyarsızlıktan" sıyrıla-
mamış olmasının yanında, "öace ekonomik
çıkar" ilkesinin genel bir egemenliğinden ve
yasalara da açıkça yansımış olmasından
kaynaklanıyor. Yasal kargaşa ve yetki kar-
maşası ise bu "Ukenin" tüm çarpıcıhğı ve
yıkıcı etkileriyle hızla yaşama gecirilmesi-
ne "uygun" ortam hazırlıyor.
örneğin, antik bir kentin bulunduğu StT
alanı üzerine yapılan otel, Kültür ve Tabiat
Varlıkları Yasası'na göre 'suç' oluyor, ama
Turizmi leşvik Yasası'na göre 'yasal' kabul
edüiyor. tkincisi "ekonomik poUükaya" da-
yandığından, daha gecerli sayıhyor ve yatı-
nmcı "Işini birJriyor." Benzer şekilde, bü-
Sk bir kentin göbeğine dikilen gökdelen,
ıar Yasası'mn 9. maddesine göre bakan-
lıktan 'izinh' ve 'yasal' sayıhyor, ama aynı
gökdelen, aynı yasanın 1, 8 ve 23. madde-
lerine 'aykın' yapı oluyor. Burada da
"blrindsi" ağır basıyor ve kentin "plan-
çevre altyapı v.b." koşulları bir kenara iti-
lerek, gökdelen yüksemıeye devam ediyor...
Körfez'deki "savaş kargaşası" Basra'yı
petrole buladı, Mezopotamya uygarhklan-
nı yerle bir etti, kenüerin, köylerin, Orta-
doğu'daki doğal ve kültürel zenginliklerin
üzerine de yüz binlerce ton bomba yağdır-
dı. Eğer ülkemizdeki bu "yasai kargaşa" gi-
derilmezse, Türkiye de 2000 yıhna dek ben-
zer bir yok oluşu yaşamaya aday gö-
rünüyor...
HABERLERİN DEVAMI
Talabani'y^ destek
(Baftarafı 1. Sayfada)
başka heyetin Ankara'ya oavet
sözü verildigini" söyledi. Dışiş-
leri Bakanhğı, Başbakanlık ve
Cumhurbaşkanuğı'ndan temsil-
cilerle 4 kişi ile bir araya geldik-
lerini, görüşmede MİT Müsteşa-
n Teoman Koman diye bir ismi
haürlamadığını söyleyen Talaba-
ni, "Irak'ta bir federasyon ku-
rulması konusunda Ankara'da
kokladıgınız hava nedir" soru-
suna şu karşılığı verdi:
"Irak'ta demokratik rejimi,
Irak'ta Kürtler ile Araplar ara-
sında federasyonu kabul ediyor-
lar. Irak'ta demokrasi ve insan
haklannı destekliyorlar. Türki-
ye'deki Kürtlerin varhğını ve
kültürel haklarını tamyacak ye-
ni bir sürecin başlatıldığını da
bize söylediler. Ve Irakh Kürtle-
rin ulusal ve demokratik amaç-
lanna Irak çerçevesinde ulaşma-
lanndan duyacaklan memnuni-
yeti de anladık" dedi.
Taiabani'nin sözleri
Ankara'dan, "Irak'ta kurula-
cak bu türden bir federal yapı-
nın Türkiye*deki Kürtlere de
olumlu etki yapacağını, Kürtle-
re hak verilmesine karşı çıkan
Türk toplumu içindeki sertlik
yanhlannın eleştirilerine karşı
yönetime destek sağlayacağını
düşündükleri izlenimi
edindiklerini" kaydeden Talaba-
ni, PKK'nın eylemlerinin Irak-
la ilgili planlan ne ölçüde etki-
leyeceği sorusuna da şu karşılı-
ğı verdi:
"Türkiye ile aramızda
PKK'ya yaklaşım konusunda
farklıhklar var. Onlar, PKK'yı
bir terör örgütü olarak tauımlı-
yorlar. Ben ise PKK'ya yurtse-
ver - devrimci bir grup olarak
bakıyorum. PKK konusunda
ortak bir çizgi belirlemek müm-
kün olmadı" dedi.
"Neden bu iyimseriige gerek
duyduklan" yolundaki soruyu
da "Kürtler ile Türkiye tıuküme-
Ü arasındaki ilişkDerde yeni bir
sayfa açıldı. Türkiye'deki mer-
kezi hükümet ile iüşkilerin ne şe-
kilde gelişecegi Türkiye'deki
Kürtlerin meselesidir. Biz Iraklı
Kürtleriz ve bu nedenle de ken-
di bölgemiz ile ilgiliyiz" dedi.
"Kuzey Irakuki Kürt ayaklan-
ması konusunda olumlu bazı
yaklaşımlara tanık olduklaruu"
da belirten Talabani, "Biz yiye-
cek yardımı degil, yalnızca siyasi
destek istedik ve söz verdiler.
Kürtler söz konusu oldugunda
Türkiye bep Irakuki merkezi
hükümetin yanında yer alırdı.
Şimdi ise bunun tersi. Irak hal-
kının ve Kürtlerin diktatörlüğü
devirip demokrasi kurma müca-
delesini destekliyorlar. Irak
Cumhuriyeti çerçevesinde Kürt
Federasyonu'na karşı çıkmaya-
caklar. Bu önemli bir adımdır."
AFP'nin haberine göre Tala-
bani, Beyrut'ta yaptığı açıkla-
mada, Kürtlerin Türkiye ile iliş-
kilerinde yeni bir sayfa açmaya
hazır olduklarını söyledi.
AFP'ye göre Talabani, hedef-
lerinin bölgede "dost kazanmak
oMugunu" soyleyerek şöyle de-
di:
"Biz bölgedeki ülkeler arasın-
da güç dengesi oyunu oynamak
istemiyoruz. Sadece dostlanmı-
an sayısını artürmak istiyoruz."
Talabani Irak'ta "Yugoslav
türü" bir federasyon kuruhna-
sından yana olduğunu da sözle-
rine ekledi.
Ingiliz Guardian gazetesine
göre KDP temsilcisi Muhsin Di-
zayni, görüşmelerde Türkiye'nin
"Irak çerçevesi içinde Kürtlerin
ulusal hakları" görüşünü onay-
ladığını öne sürdü. Gazete Bey-
rut çıkışlı haberinde görüşmeyi
"özerklige giden yolda büyük
bir engelin kalkışı" olarak gör-
düklerini yazdı.
Pışişleri'nin göriişti
Dışişleri Bakanlığı'nın Irak'ta
bir Kürt-Arap-Türkmen federas-
yonu planına "ılımlı" baktığı
bildirildi. Bu görüşü, "Türkiyei
nin Kürt konusuna >
f
aklaşımın-
da eşik atlaması" olarak nitelen-
diren Dışişleri Bakanlığı'nın bir
yetkilisi, "Irak'ın kuzeyinde ku-
rulacak bir özerk Kürt bölgesi-
ne aktif destek olmayız, ancak
itiraz da etmeyiz" diye konuştu.
Türkiye'nin Irak'ta yönetime
karşı mücadele eden Kürt örgüt-
leriyle "resmi" düzeyde temasa
girmesi, Dışişleri Bakanhğı yet-
kiiileri tarafından "önemli bir
dış politika değişikliği" olarak
değerlendirildi. Bir yetkili, Kürt
lıderlerinin ilk kez Ankara tara-
fından muhatap kabul edildiği-
ni vurgulayarak "Bunun çok
ciddi bir yenilik olduğu kesin.
Bu yeniliğin temel argümanı,
Iraklı Kürt liderleriyle Batı baş-
kentleri görüşup onları yönlen-
dirirken bizim olaya seyirci kal-
mamızm anlamsızlığıdır" dedi.
Diplomatik kaynaklardan
edinilen bilgiye göre Türkiye'nin
Irak'taki muhalif örgütlerin et-
kinliklerine bakışında üç temel
dış politika ilkesi geçerliliğini
koruyor. Bu ilkeler, Irak'ın top-
rak bütünlüğünün korunması,
Irak'a tran ve Suriye'den askeri
müdahale olması durumunda
Türkiye'nin de devreye girmesi
ve Irak'ın kuzeyinde bağımsız
bir Kürt devleti kurulmasına ka-
yıtsız kalmaması biçiminde
özetleniyor.
Dışişleri Bakanlığı'nın üst dü-
zeyb bir yetkilisi, "Bu ilkeler ge-
çerli kalmakla birlikte, Irak'ta
demokratik bir federasyon yapı-
sına gidilmesi ve bu yapı içinde
farklı etnik gnıplann eşit hak-
larla temsili bizim olumlu yak-
laştığıraız bir konudur" diye
konuştu.
Silah yardımı tartışılıyor
Irak'taki muhalif Kurt ve
Türkmen gruplarına bazı Batı
ülkelerinin süah yardımında bu-
lunduğu belirtilirken Türkiye
1
den de bu yönde istemde bulu-
nulduğu öğrenildi. Yetkililer, bu
doğrultudaki haberleri
"yonımsuz" karşılarken böyle
bir isteğe "olumlu" yanıt veril-
mesinin beklenme>'eceğini ifade
ettiler.
Şiilerle temas
Cumhurbaşkanı özal, Mos-
kova'da resmi temaslannı ta-
mamladıktan sonra dün yaptı-
ğı basın toplantısında Kürtler
dahil, Irak'taki bütun muhale-
fet gruplanyla temaslann sürdü-
rüleceğini de söyledi. Talabani
ve Barzani'nin örgütleriyle gizli
görüşmeleri isim vermeksizin
basın toplantısında açıklayan
özal, Iraklı Şii gruplanyla ve
başkalanyla da temas kuruldu-
ğunu belirtti. özal, Türkiye"de
Kürtlerin durumuyla da ilgili
geçmişten gelen bazı yanlışlıkla-
nn düzeltileceğini diplomatik
bir üslupla dile getirdi.
Başbakan Yıldınm Akbulut
dün saat 11.00'de Genelkur-
may*a giderek 5 saât süreyle haf-
talık olağan brifingini aldı. Ak-
bulut'a Körfez krizi sonrası böl-
gede oluşan askeri gelişmelere
ilişkin bilgi verildi. Akbulut'un
brifingin son dört saatini Genel-
kurmay Başkanı Orgeneral Do-
ğan Güreş'İe yemek yiyerek ve
başbaşa sohbet ederek geçirdi-
ği öğrenildi. Akbulut bazı heyet-
leri kabulünden önce gazeteci-
lerin, "Talabani diyaloğuyla il-
gili bir açıklamanız olacak mı ne
düsünüyorsunuz" sorusuna,
"Şimdilik bir açıklamam yok.
Belki daha sonra" karşılığını
verdi. Ancak Akbulut •heyetleri
kabulü sırasında yaptığı konuş-
mada, "Türk milleti ve Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve ülkesi bir
ve bütündür" diye konuştu.
Devlet Bakanı ve Hükümet
Sözcüsü Kemal Akkaya, Sam-
sun'da gazetecilerle konuşurken
Kürt liderlerinin Ankara'daki
görüşmelerinde Türkiye'den
Irak'm 1971 Anayasası'nda tanı-
nan haklara uyulması konusun-
da destek istediğini söyledi.
ABD'nin tepkisi
öte yandan AA'nın haberine
göre ABD Dışişleri Bakanhğı
Sözcüsü Richard Boucher,
Türkiye'nin Kürt liderlerle gö-
rüşmesinin, Türkiye'nin Irak'-
ın toprak bütünlüğüne ilişkin
politikasının değiştiği anlamına
gelmediğini bildirdi.
Dünkü brifingde sorulan
bir soru üzerine sözcü, bu ko-
nuda özel bir yorum yapmaya-
cağını söyledi ve "Türkiye'nin,
örneğin Irak'ın toprak bütünlü-
ğünün korunmasına ilişkin po-
litikasını değiştireceğine ilişkin
bir belirti gormedik" dedi.
Ozal, Gk>rbi'yc öğüt verdi
Siz merak etmeyin. Bizde kısa
sürdü. Sizin de durumunuz dö-
(Baştarafı 1. Sayfada) fc dedi:
teknik işbirliğinin geliştirilmesi- "Gorbaçov'a dedim ki 1980
ni öngören ve çifte vergilendir- öncesinde biz de bu haldeydik.
menin önlenmesini içeren iki an-
laşma daha imzalandı.
Cumhurbaşkanı Özal'la Baş-
kan Gorbaçov iki gün içinde özal ayrıca Gorbaçov'la gö-
toplam beş saat görüştüler. rüşmesi sırasmda vicdan ve din
Görüşmeler sırasında Körfez özgürlüğü, düşünce özgürlüğü
savasından sonra Ortadoğu'da- ve teşebbüs özgürlüğünün öne-
ki gelişmelerle iigili görüş alış- mini anlattığını da söyledi.
verişinde bulunuldu. özal, Cumhurbaşkanı özal, Baş-
"Körfez krizi konusunda Gor- kan Gorbaçov'un dün akşam
baçovia gorüş aynlığımız yok" onuruna verdiği yemekte yaptı-
dedi. ğı konuşmada da bu ziyaretiyle
iki ülkenin devlet başkanı Ka- Türkiye ile SSCB arasındaki iliş-
radeniz Ekonomik tşbirliği Pro- kilerin daha da gelişeceğini be-
jesi'nin de gerçekleştirilmesi için lirterek iki ülke arasında imza-
ilke arüaşmasına vardılar. Bu lanan "Dosthık, İyi Komşuluk
konuda dün düzenlediği basın ve tşbirliği Antlaşması"nın An-
toplantısında Turgut özal, bir kara ve Moskova'nın bu yönde-
soru üzerine "Gorbaçov'la ilke ki siyasi iradelerinin en somut
örneği olacağını kaydetti.
Ülkesindeki 'glasnost' ve
'perestroyka' politikalannın
uluslararası ilişkılerdeki yansı-
ması olan *yeni düşüncenin'
oluşmasında ve bunun sonucu
olarak ortaya çıkan geri dönül-
mez tarihsel gelişmelerdeki ön-
derlik rolünden dolayı Gorba-
çov'u takdir ettiğini belirten
özal şöyle konuştu:
"Gerçekten günümiizde tari-
hin akışını bir daha geri dönül-
mez biçimde değiştiren önemli
gelişmeler vuku buluyor. Büyük
dalgalanmalar yaşanıyor. Eski
yapdar yıkılıyor. Yeni örgütlen-
meler ve güvenlik arayışlanna
dernleşmesi çerçevesinde kulla- gidiliyor. Biz bu çerçevede 1990
nabilecek. Bu arada Türkiye'nin kasımında aktedilen Avrupa
Sovyetler'den ithal ettiği doğal Güvenlik ve tşbirliği Konferan-
gaz da 5 milyar metreküpten 10 sı Paris zirve toplantısını Avru-
olarak anlaşıyoruz. Karadeniz
refah projesinin gelecek için
önem taşıdıgı inancındayız" de-
di.
"Ortadoğu sorunünun özün-
de Füistin sorunu yaöyor" diyen
özal, basnı toplantısında "Bu
sorunun çözülmesi gerekiyor.
Bu yalnız bölgenin değil tüm
dünyanın çıkannadır" diye ko-
nuştu.
SSCB'ye Türkiye'nin açacağı
kredi miktarı 100 milyon dolar
arttınlarak 300 milyondan 400
milyon dolara çıkanldı. Türki-
ye'nin bu kredisinin 200 milyon
dolannı PTT, Sovyetier'in tele-
komünikasyon alanındaki mo-
milyar metreküpe çıkarılacak.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Sovyetler Birliği Başkanı Gorba-
çov'u ve dün görüştüğü Rusya
Federasyonu Başkanı Boris Yelt-
sin'i Türkiye'ye davet etti. Gor-
baçov ve Yeltsin'in hangi tarih-
lerde Türkiye'ye gelecekleri da-
ha sonra saptanacak.
Bu arada Sovyetler ve Rusya
Federasyonu'ndan iki heyetin
Türkiye'ye gelerek "pazar eko-
nomisi ve özeileştirme" konula-
nnda inceleme ve temaslarda
bulunması kararlaştınldı.
Başkan Gorbaçov'un
SSCB'deki en büyükrakibiRus-
ya Federasyonu Başkanı Boris
Yeltsin, dün Türkiye Cumhur-
başkanı'yla yaptığı görüşme sı-
rasında gazetecilerin onünde
Özal'ı övdü, "Bize de iktisatçı
bir başkan lazım" dedi.
Yeltsin, Türkiye'nin izlemiş
olduğu Körfez politikasını da
"dengdi ve mantıklı" olarak ni-
teledi ve olumlu bulduğunu
açıkladı. Yeltsin, "Son yıllarda
Türkiye'de gerçekleştirilen eko-
nomik reformlan ilgiyle izliyo-
nız" dedi.
Cumhurbaşkanı Özal, Gor-
baçov'la yaptığı görüşmeyle il-
gili olarak dün öğleyin ENKA-
nın inşa ettiği bir hastanede
Türk işçileriyle konuşurken şöy-
pa tarihinde bir dönüm noktası
olarak teiakki ediyoruz. Bu top-
lantıda kabul edilen belgelere
büyük önem atfediyoruz."
Cumhurbaşkanı Özal,
SSCB'deki insan haklanna da-
valı ve inanç özgürlüğünü öngö-
ren politikalar çerçevesinde laik
ve demokratik Türkiye'nin Sov-
yet cumhuriyetleri ile ilişkileri-
ni de geliştirebileceğini vur-
guladı.
Ortadoğu
Geçen yedi ay boyunca Kör-
fez bunalımına barışçı çözüm
getirümesine çalışıldığım, bu
alanda Başkan Gorbaçov'un
gösterdiği çabaları da takdirie
karşıladığını belirten Cumhur-
başkanı Özal, Körfez bunalı-
mıyla uluslararası camianın hu-
kuk düzeninin çiğnenmesine
izin vermeyeceğinin açıkça orta-
ya koyulduğunu belirterek şun-
ları söyledi:
"Şimdi bölgede istikrar ve ka-
lıcı bir banş için gerekli şartla-
rın sağlanması ve açılan yarala-
nn sardması öncelikli bir hedef-
tir. Bu çerçevede, bölgedeki her
Ülkenin toprak bütünlüğüne ve
bağımsızlığına riayetin zorunlu
olduğuna inanıyoruz.
Irak'ın da hukukun Ustünlü-
ğüne baglı, istikrarlı bir ülke
olarak uluslararası camiadakî
saygın yerini bir an evvel alma-
sı en içten dilegimizdir."
Cumhurbaşkam özal, Türki-
ye'nin Ortadoğu sorunünun çö-
zümü için düzenlenecek uluslar-
arası bir konferansa ev sahipli-
ği yapmaya da hazır olduğunu
vurguladı.
Kıbns sorunünun, adadaki si-
yasi acıdan eşit iki halkın ortak-
lığının yıkılmasından kaynak-
landığını hatırlatan Cumhur-
başkanı Turgut Özal, taraflann
eşitliği ilkesine dayanmayan hiç-
bir çözümttn de gecerli olama-
yacağını bildirdi.
özal, Kıbns Rum tarafını, so-
runu uluslararası forumlarda
propaganda ve baskı yöntemle-
riyle çözümlemekte ısrar etmek
yerine, çabalarını BM Güvenlik
Konseyi'nin 649 sayılı karannın
gösterdiği hedeflere doğru yo-
ğunlaştırmasım istedi.
İkili ekonomik ilişkiler
Türkiye'nin son on yılda ya-
şadığı ekonomik deneyimin Ba-
tı'da yüzyıllar süren aşamaJarı
kısa bir sürede gerçekleştirmesi-
ni olanaklı kıldığım hatırlatan
Cumhurbaşkanı özal, Türkiye1
nin bu alandaki bilgi ve deneyi-
mini Sovyetler Birliği ile paylaş-
maya hazır olduğunu belirtti.
Onerdiği Karadeniz ekono-
mik işbirliği bölgesi projesinin,
Karadeniz'in bir banş, istikrar
ve refah denizi haJine gehnesini
amaçladığım bildiren özal, bu
projenin mal, hizmet ve serma-
yenin daha serbestçe dolaşımı-
na zemin hazırlayarak Karade-
niz havzasının Avrupa ve dün-
ya ekonomisiyle daha kolay bü-
tünleşmesini sağlayacağına
inandığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
konuşmasmın sonunda SSCB
Başkanı Mihail Gorbaçov ve eşi
Raisa Gorbaçov'u en kısa za-
manda Türkiye'de ağırlamaktan
memnuniyet duyacaklannı da
vurguladı.
Moskova'daki temaslanm ta-
mamlayan Cumhurbaşkanı
Özal ve beraberindeki Türk he-
yeti bugün Kiev'e geçecek.
Magic Box'a
TRT sanstirti
Bu arada Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın Moskova'da yap-
tığı basın toplantısı TRT'nin ha-
ber bültenlerinde görilntülü ola-
rak yayımlanırken özal'ın önün-
deki bir mikrofonun üzerinde
"Star 1" yazması nedeniyle TRT
sansür uyguladı. TRT'nin, Star
1 yazılı bölgeyi Ankara'dan si-
yah bir leke ile karartarak "elek-
tronik sansür" uyguladığı görül-
dü. 20.00 haberlerindeki bu ka-
rartmadan sonra, geç saatlerde
yayına giren bültenlerde ise siyah
lekenin üzerine Ankara'dan
"TRT-Moskova" sczlerûıin ya-
zıldığı dikkat çekti.
SHP'de program 'sanık'
(Baştarafı 1. Sayfada)
rek program kurultayının vakit
geçirilmeden toplanmasını iste-
di. Eski Genel Sekreter Deniz
Baykal'ın, parti programına yo-
nelik yeni görüşlerine katıldığı-
nı ifade eden Erdoğan, "Ancak
bunu Baykal söyiüyor, diye kar-
şısına çıkmak ya da bu görüşle-
re katdanlann onun yanhsı ola-
rak gösterilmesi yanhşur" dedi.
Ankara Milletvekili Tevflk
Koçak, yerel yönetimlerdeki ba-
şarısızlıkların yanı sıra
"yolsuzluk" söylentilerinin halk
üzerinde SHP'ye karşı önemli
ölçüde puan kaybettirdiğini söy-
ledi. Koçak, bu sonuçlar üzerin-
de Genel Merkez yönetiminin
hatası olup olmadığmın tartışıl-
ması gerektiği görüşünü savuna-
rak "SHP, örgütlenmesinden
programına kadar kendini yeni-
lemett. Program ve tüzük knrul-
tayı topbmmah. Parti içerisinde-
ki büiik ve berabeıiigin bu şe-
kilde sağlanacagına inanıyo-
rum. Türkiye'deki sornnlan
sosyal demokrat politikalarla
çözebümemiz için ideolojimizi
yenilemek zorundayız" diye ko-
nuştu. Edirne Milletvekili Erdal
Kalltan da SHP'nin önüne bü-
yük hedefler konması gerektiği-
ni, ancak böyle bir heyacanın
bulunmadığını söyledi.
Kalkan, "Biz tnonü n i , Bay-
kal mı, ayn bir genel merkez mi,
söylentilerinden bıktık. Topram
bizden birlik ve bütünlük isti-
yor. Yeni bir programia bunu
başarabilecegimize inanıyorum.
ÖzeDikle dış politika, deyletin
demokrattkieştirilmesi, ulusal
savunma ve iç güvenlik konala-
nnda acilen yeni politikalar
belirlemeliyiz" diye konuştu.
Eski SHP genel sekreterlerin-
den Fikri Sağlar da dünyadaki
hızlı değişim karşısında parti
programının "çağdaş ve
güncd" hale getirilmesi zonın-
luluğu bulunduğuna değindi.
Sağlar, "Ancak önceUkle 1987
programına sahip çıkılmalı ve
hayata geçirilmeliydi. Geçen yö-
netim programa sahip çıkma-
mış, bir kenara atmışar. Bugün-
kü yönetim de gerekli ilgiyi gös-
termede yavaş kalmıştır" dedi.
SHP'nin politika üretememesi-
nin örgütlerin katıhrmmn sağla-
hkte günün koşullarına ve de-
mokrasiye uydurulması gerekti-
ğini ifade etti. Cankurtaran, es-
ki Genel Sekreter Baykal'ın;
"güzel şeyter" söylediğini belir-
terek "Ancak daha önceld dar
kadrocutuk aniayna yiae öne çı-,
karsa, söylenenlerin bepsi söz-
de kalır. Parti küçulür, kitleler
güven daymaz. Bizbn yaklaşı-
mımız bütünlüktür" dedi. Eski-
şehir Milletvekili Cevdet Sehri
de, sadece program yapmamn
ve yeni hedefler belirlemenin ye-
terli olmadığı söyledi. Selvi,
SHP'nin kitleler karşısında so-
rumluluğunu yerine getirebüme-
si ve yeni hazırlayacağı hedefle-
re ulaşabilmesi için örgüt içi bir-
lik ve beraberliğin sağlanması
gerektiğine dikkat çekti. Köklü
bir program değişikliğine gerek-
sinim olmadığıru söyleyen Sel-'
vi, SHP programında "ufak
tefek" tadilatlar yapılabileceğini
bildirdi. Kocaeli Milletvekili
Erol Köse ise SHP'nin yeni olu-
şumlara uygun politikalar belir-
lemesi ve yeni kararlar alması-
nın zorunlu olduğunu vurgula-
dı. Köse, "Bu haümizie hiç iç
acıcı degüiz. Astanda bütün par-
tilerde bir duraganlık var.
ANAP bile, kendini parçalama
pahasma yenleşme çabas Için-
de gözüküyor. 19rTdeki prog-
ramdan sonra dünya degktti.
Program yeniden ele alınmalı.
B u a n zaman geçüümeden ya-
pılması gereklidir" diye konuş-
tu.
Bu arada, SHP tstanbul tl
Başkanı Ercan Karakaş, parti-
sinin Istanbul'daki oy oranında
düşüş görühnesini tartışmak
üzere bölge milletvekilleri ve
PM üyeleriyle toplantılar dü-
zenleneceğini açıkladı. Karakaş,
aynı toplantılann daha sonra da
örgüt temsilcileri ve belediye
başkanlarıyla yapılacağmı bil-
dirdi. Karakaş, SHP progra-
mındaki değişiklik konulannın
tartışılabileceğini, ancak parti- -
nin acil olarak yerel yönetimJer- -
le ilgili bir programa gereksini-
mi olduğunu belirtti.
Bakırköy Belediye Başkanı
Yıldınm Aktnna da, SHP'nin
oy oranının düşmesinin tstanbul
dışındaki yerlerde de aynı dü-
zeyde olması halinde, bunun
namamasından kaynaklandığı- parti genel politikalanndan kay-
nı ifade eden Sağlar, "Bu asa- naklanacağını beUrtti. Aktuna,,
mada program degisikh'gi tartış- düşüşün sadece Istanbul'da gö-
malannı hadatmflmn olumlu ol- rülmesi sonucunda ise nedenini
dufunu, ancak bunun ilçe ör
gütleri düzeyinden geçirilerek
kademe kademe genişletilip bir
kunıltayla şekillendirilmesi"
görüşünü savundu.
Türkiye'nin 10 yıldan beri uy-
gulanan ekonomik, sosyal ve si-
yasal politikalann yarattığı çö-
küntüden kurtarılması için sos-
yal demokratların tüm solun
birliğini sağlaması gerektiğini
savunan İçel Milletvekili Ethem
yerel yönetimlerde aramak ge-
rektigini ifade etti. Aktuna,
SHP'Ii belediyelerin iktidar ta-
rafından engellendiğini, bunun
da halk üzerinde parti adına
olumsuz etki yaptığını belirtti.'
Aktuna, SHP'nin genel merkez
politikalarında da "yetersizlik '
ve beürsiztik" bulunduğunu öne '
sürerek ','Son kurultay aslında
partiye bir dinamizm getirdi. Bir
nevi kendimizi yenileme olana- '
CankurUran SHP'de yönetme gı venH. Hiç kimse deştirflen
yöntemlerinin de prograrrua bir- eodişe duynuunalı" dedi.