Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 10 ŞUBAT 1991
Kopenhag'dan
Kurnazpolitikaanın skandalıKörfez savaşı Danimarka basınınm baş haberi
olmaktan çıktı bile. Danimarka şu günlerde,
adalet bakanından başlayan ve başbakana
kadar uzanan bir skandalla çalkalanıyor.
„,„„.,„ „„„.„ ti. Sırada başbakamn kendisi
»fcJCKUH Y1LMAZ var gibi. Sosyal demokratlann
isteği gerçekleşirse, yüzyüın ba-
şından bu yana ikinci defa yüce
divanın kurulmasına neden ola-
bilecek.
Dedim ya, skandahn başlan-
gıa oldukça banal bir olaya da-
yanıyor: Olay, Tamil multecile-
rinin eşlerini yanlanna getirmek
için yaptıkları başvuruların
Adalet Bakanlığı masalannda
geciktirilmesinden ibaret. Ama
işin içine ihtiyar ve ihtiraslı bir
bakamn keçi inadı ve bakanlar
kurulunda konuşulanlan anla-
yamayacak kadar gözünü kör
eden yabancı düşmanlığı girin-
ce, idari bir işlemdeki hatadan
ibaret bu olay, Danimarka'yı kö-
künden sarsacak bir skandala
dönüşebiliyor.
Skandal eşlerini yanlanna ge-
tirmek için yaptıkları başvuru-
lara cevap alamayan Sri Lanka-
h Tamil multecilerinin bizdeki
Danıştay'a tekabül eden Om-
budsman'a şikâyetleriyle başh-
KOPENHAG — Körfez sava-
şı Danimarka basınmın baş ha-
beri olmaktan çıktı bile. Dani-
marka'yı şu günlerde gündelik
yaşamı pek yakından etkileme-
yen uzak ve soyut savaştan çok
politik bir skandal sarsıyor.
Hem de derin sallantılar yarata-
rak.
Politik skandal dediysem, öy-
le bildiğimiz türden ahım şahım
bir yaru yok bu skandalın, ak-
sine oldukça banal ve dört yü-
dır zaman zaman gazetelerin en
iç sayfalanna kadar duşen bir
skandal. Dört yıldır zaman za-
man unutulma aşamasına gelen
skandal, küçük bir kartopuy-
ken, önüne geleni alıp birlikte
götüren bir çığa dönüştü bile.
Şimdiden olayın başkahramanı
eski Adalet Bakanı'nın politik
yaşamını sona erdirirken, parla-
mentonun hukuk komisyonu
başkanını ve Adalet Bakanlığ]
daire başkanını koltuğundan et-
yor. Daire başkanlanna ve mü-
şavirlerine "Tamil mültetilerinin
başvurularifli, incetenecek kâgıt-
lann en altına koynn" diye emir
veren eski Adalet Bakaru Erik
Ninn-Hansen, öyle Ombuds-
man'a falan postu bırakmaya-
cak kadar kurnaz bir eski poli-
tikacı olduğunu düşunduğun-
den olsa gerek, araştırmadan
kaçmak için devreye yine kendisi
gibi muhafazakâr partiden par-
lamento hukuk komisyonu baş-
kanı Grettae Fenger Möller'i so-
kuyor ve MöUer'e komisyonda
konuyla ilgili bir soru sordurtu-
yor. Danimarka kanunlanna
göre parlamentonun el attığı bir
konu Ombudsman tarafından
araştınlamadığından araştırma
geçici olarak dunıyor. Ne var ki
kurnaz olduğunu düşünen Erik
Ninn-Hansen, Grethe Fenger
Möller'in soracağı soruyu par-
lamentoya faksla geçecek kadar
da ihtiyatsız. Faksın metninin
televizyon ikinci kanalından bir
gazetecinın eline geçmesi, henüz
skandal boyutuna ulaşmamış
olan olayı skandala dönüştür-
meye yetiyor.
Dedik ya bizim ihtiyar politi-
kacı Ninn-Hansen keçi gibi inat-
Stockhobri'den
Savaşı erotizmle unutmak
Körfez savaşı, yaşama bakışı da gölgeliyor ister
istemez. 'Savaşma seviş' felsefesini yaşatmaya
çalışanlar sadece cuma geceleri açık olan La
Camilla Klübü'nde yoğun erotizmle
kendilerinden geçiyorlar.
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Savaş, ya-
şama bakışı da gölgeliyor ister
istemez. Isveç kaynayan kazana
uzak ama yine de insanlarda bir
durgunluk, bir umarsızlık göz-
leniyor.
Savaşın yarattığı ruh hali için-
de beraber olma gudüsunün ıv-
me kazanması da var hiç kuşku-
suz. Böyle zamanlarda boşver-
mişlikler daha bir artıyor, daha
bir umursamaz oluyor insan-
'" Stockholm'deki sinemalar,
barlar vs daha fazla iş yapıyor,
CNN davuüar eşliğınde savaşı
ilan edeliberi. Savaşı naklen iz-
lemek, bunun bireyin zihninde
nasıl izler bıraktığı yeni bir ol-
gu. Medya teknolojisi savaşın
hizmetinde mi yoksa ona eleşti-
rel ayna tutuyor mu? Batı'da, en
HelsinkVden
Savaşta
donmayan
demokrasi
FÜSUN SAYEK
Beyaz zambaklar ve beyaz ge-
celer Ulkesi Finlandiya'mn insa-
nırun Türklereve dilinin Türk di-
line benzediği "söylence" si-
nin asla gerçek olmadığını keş-
fetmek için Finlandiya'da bir
hafta sonu geçirmek yeterli. Bu
hafta sonu eğer bitmeyen gece-
lerin yaşandığı yaz mevsiminde
değil de "karanlıkların
açümadığı" şubat ayında olur-
sa, etraftaki sessizliğin, insan-
sızlığm nedenini bulmakta epey
zorlanırsınız. Acaba bu sıcak
savaşa tüm uzakhğına rağmen
"savaş sendromu" yaşayan Av-
rupa burjuvazisinin "içe
kapanma" tepkisi mi yoksa so-
ğiık ve karanlık nedeniyle her yü
yaşanan bir durum mu? Sabah
10'da aydınlanan, öğleden son-
ra üçte kararan gun, "karanhk-
ta başlayan karanlıkta biten
toptantüar" sorununu getiriyor.
Ancak dışandaki fîziksel karan-
lık, toplantılann aydınlık sonu-
cunu hiç mi hiç değiştirmiyor.
DünyaTabipler Birliği'nin Hel-
sinki Deklarasyonu'ndan, Hel-
sinki tnsan Haklan Komisyo-
nu'na kadar tum güzellikler bu
içi aydınhk insanlarm duzenle-
dikleri etkirüiklerin sonucu oluş-
muş. Işte yine böyle güzel bir
amaçla Finlandiya Tabipler Bir-
Uğı'nin Dtınya Sağlık Orgütü'-
nün tek çalışrna kanahnın hükü-
metler olmadığı ve yeni açılım-
lar bulunması gerçeği ve isteğiy-
le ve; "herkese sağlık" amacı-
na giden yolda hekim birlikle-
rinin "öneınli bir partner" ola-
bileceği inancıyla oluşturulmuş.
Bu sıcak ve mutlu toplantı-
dan çıkıyor ve -22 derece soğuk-
ta adeta donarak yurümeye ça-
hşıyorsunuz. Birazdan karşüaş-
tığuuz yalruzca içinizi ısıtmıyor,
kanınızı da kaynatıyor. Günler-
dir "acaba neredder" diye me-
rak ettiğiniz Finlandiya halkı
çoluk çocuk, genç, yaşh, kadın,
erkek, öğrenci, işçi, bürokrat
renkler içinde yürüyor, pankart-
larda "savaş istemiyor", rengâ-
renk boyadıkları petrol varille-
rini yuvarlayarak ses yapıyor,
yalnızca Körfez savaşını değil,
yakın komşulan Baltık ülkele-
rinde olanlan da kınıyor ve so-
ğuğu unutturup olayı güzel bir
şölene dönüştürüyor.
Yalnızca dillerinin, iklimleri-
nin değil, demokrasilerinin de
farkh olduğunu görüyor ve kıs-
kamyorsunuz.
azmdan Isvec'te, çıkarlara dayah
ohnayan, bilinçli savaş karşıth-
ğının yerini soğuk bir dışandan
izlemeye dönüştüğü hayli açık.
"Savaşma-seviş" felsefesini
yeni bir kuşak olarak yaşatma-
ya çalışanlar, çatışmaların kö-
tumserliğini "her şey seks için"
sloganı altında yeni bir gece me-
kânında uzerinden atrnaya çalı-
şıyor şu sıralarda. Sadece cuma
geceleri açık olan La Camille
klubü, Bush ve yandaşlarımn
"açgözlülügünden", Saddam ve
öteki Araplann "akdsızlığın-
dan", tsrail'in "yılucı öfkesin-
den" bezmiş olanlann mekânına
dönüşmüş durumda...
La Camilla klubünu farkh kı-
lan özeHk, 19901ann "seksin on
yüı" olacağına ilişkin önermele-
re uygun öğelere yer vermesi.
Kapıda sizi simsiyah "dgbf'lar
giymiş iki dansöz karşıhyor. İç
bölümde ilk bakışta öteki klüp-
lerden farkh bir özellik yok gi-
bi ama saatler 00.00'a yaklaşır-
ken diskjokeyliği de ustlenmiş
olan Nina'nın erotik müziği eş-
liğinde dans pistinin kıyısına iri
bir beyaz perde indiriliyor ve ki-
mi "yumuşak" kimi "sert" per-
formanslar içeren bir porno
filmleri gösterisi başhyor. Bu
gösteri, klübün faaliyetine ilk
başladığı hafta hayli yoğun bir
mahcubiyete yol açmışü, ama
şimdi iştahla bekleniyor.
La Carnilla'run başansı, her
cuma birkaç saatliğine de olsa
kentin sıkılan ve savaşın karam-
sarbğına kapılan kesimi için
açıkhk ve saydamhk ifade ede-
bilmesi. Klübun müdavimleri,
Stockholm'un genç ve yaratıcı
kesimini temsil ediyor. Avrupa-
daki düşünsel ve kültürel akım-
lan günü gününe izlemeye çaba-
layan bir kitle. Aralannda kadın
ve erkek eşcinsellerin oranı da
hayli yüksek, ancak onlar daha
çok kendi aralannda gruplaş-
mayı tercih eder görunüyorlar.
çı, bir de zaten yabancılan hiç
mi hiç sevmiyor, öyle kolay ko-
lay davasından vazgeçer mi?
Olayın skandala dönuştüğünü
görmesine rağmen yabancılar
yasasının sertleştirilmesi yönun-
de parlamemoda siyasi destek
sağlayacağına olan inancından
uygulamasını surdürüyor. Bu
noktada uygulamayı durdursa,
olay kapanacak oysa. Olayın
boyutlannın büyümesi üzerine
Ombudsman araştırmasına de-
vam etme karan alıyor ve sonuç-
ta Adalet Bakam'nı, yasalan
çiğnemekle suçlayan bir rapor
hanrlıyor. Raporda, Adalet Ba-
karu, Tamil multecilerinin eşle-
rini yanlarına getirmek gibi ya-
sal haklarım engellemekle suç-
lanıyor. Yine de kendisi gibi
Muhafazakâr Parti'den Başba-
kan Poul Schldter, Erik Ninn-
Hansen'i korumak için Adalet
Bakanlığı'ndan aiıp parlamento
başkanhğı gibi siyasi sonımlulu-
ğu daha az olan bir mevkiye ge-
tiriyor.
Yaşlılık başına vurmuş bir ke-
re Ninn-Hansen'in; olay tartışı-
lırken, bu sefer de başvuruların
incelenmesinin geciktirilme ka-
rannın zamanın bakanlar kuru-
lunda alındığını iddia ediyor.
Olayın bundan sonrası çorap
söküğü gibi zaten: Parlamento-
ya ve Ombudsman'a yalan söy-
lediklerini kabul eden bakanlık
görevlileri de bakanı ortalıkta
bırakıvermiyorlar mı? Oysa es-
ki memurlarına güvenen Ninn-
Hansen çoktan Danimarka'yı,
kendisi hakkında gizli ve siyasal
bir baskı uygulamakla suçlaya-
rak Avrupa tnsan Haklan Ko-
misyonu'na şikâyet etmiş bile.
Bu şikâyet, o zamana kadar
kendisini korumuş olan başba-
kanı bile çileden çıkanyor ve
Başbakan Schlüter, sürmekte
olan sonışturma tutanaklanmn
kamuoyuna acıklanmasına ka-
rar veriyor.
Şimdilerde bırakalım sosyal
demokratlan ve sosyalistleri,
Muhafazakâr Parti'nin üyeleri
bile eski bakana karşı bayrak aç-
mış durumdalar. Sosyal demok-
ratlann isteği gerçekleşirse Erik
Ninn-Hansen, görevini kötüye
kullanmaktan yüce divana veri-
lecek. Skandalın boyutlan bura-
da sona ermiyor oysa ki. Çun-
ku şimdi de başbakamn kendi-
si, yasadışı uygulamadan haberli
olduğu halde göz yummakla
suçlanıyor ve olayın başbakamn
bile başmı yiyeceği yolunda yo-
rumlar yapılıyor. Gerçi başba-
kan şimdilik politik hayattan çe-
kilmeyi düşunmediğini açıkladı.
Lefepray
thatth©
timeisfrıe
lasttime.
"SADDAM SON OLSUN" — Irak lideri Saddam Hnseyin, Körfez krizinin başlamasından sonra, Batı kamaoynnun gözünde bö-
tün zamanlann en kötü adamlan'nın arasına girdi. Gazetelerden Saddam'ın 'sapıklıklan' hakkında bilgi edinen Araerikan halkı,
sokaklarda da "Eyvah, Hitler geri döndü" yanlı dev panolarla burun bnrnna yaşıyor. (Fotograf: AP)
New Ybrk'tan
Koruması, Saddam'ı anlaüyorIrak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in özel
hayatı ABD'de moda. Saddam'ın eski
korumalarmdan Kerim Djabbouri, Amerikan
dergilerine 'Saddam'ın cuma günleri üç kızla
yattığını, acımasız bir katil olduğunu,
zehirlenmekten korktuğunu' anlatıyor.
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK — ABD'nin en
çok satan Süpermarket dergisi
The National Enquirer Körfez
savaşının başından beri logosu-
nun yanında kuçuk bir Ameri-
kan bayrağı ve "Birliklerimizi
Des'ekliyoruz" sloganı ile çıkı-
yor. Her ifadesiyle Amerikan
popüler kültürunü yansıtan ala-
calı bulacalı dedikodu dergisin-
de savaşın başından beri yaymı-
lanan Saddam Hüseyin'in özel
hayatına ilişkin aslı astan bilin-
meyen iddialar dizisi ilgiyle iz-
leniyor.
Derginin bu haftaki kapağın-
da manşet: "Saddam Hüseyin-
in kornmasının nefes kesen hi-
kâyesi". Kırmızı zemin üzerine
san mavi puntolarla "Genç sev-
gililerini öldöriisii, şeytanl cin-
sel hayatı ve en bü>uk arzusu
'Küçük Ev' " yazılı. Derginin
içinde iki tam sayfayı kaplayan
"özd röporttj", "Gülümseyen
katil Saddam'ın dehşet veren
gizli hayatı" başhğıyla tanıtılı-
yor: Koruma Kerim Djabbouri'
nin anlattığı hikâye sıyah pun-
tolarla başhyor: "Bir gecede üç
kadınla birden yatabilen Sad-
dam Huse\in, sonradan konu-
şan kızlardan birisini oldürttü.
Aynca Saddam'ı yaşlı bir zaval-
Savaş İslamalan nasıl böldü
Körfez Savaşı ve Saddam'ın tavn Türkiye'deki
İslami kesim arasında hangi tartişmalara ve
görüş aynlıklanna yol açt? Hangi Islamcı
kanat, hangi temellerde bir araya geldi ve
birbirleri hakkında neler dedileı?
Baykal sonrası
Baykal'ın Terapo'ya söyleaiklerinden sonra
kanşan SHP'de son durum. Hangi ekip nasıl
güçlendi ya da kan kaybera'. SHP kulisinde
son görûntüler. Timisi, Cankurtaran, Karh ve
Akbel'den eleştiriler.
Türkive dikkat etmeli
İsrcrilli terör uzmanı ile Tel Aviv'de yapüğımız
söyleşi. Uzman uyanyor: "Türkiye teror
yelpazesı içinde, dikkat!"
Amerika'nın fiyaskoları
Amerika'run askeri operasyonlardaki
tiyaskolar tarihi. Belge ve fotoğraflanyla.
Zeybek ile Necef
Necef Uğurlu bu kez Kûltur Bakanı Namık
Kemal Zeybek ile söyleşti; "Davul zuma
evrensellik vs. üzerine."
Özal'ın Kürt cdlesi
Meclis'i ve ANAP'ı kanşüran Nurettin
Yümaz'uı Tempo'ya özel demeci: "Özal bana
annesinin Kürt olduğunu, teyzesinin olene
kadar tek kelime Türkçe bilmediğini anlatt."
Amerikan Müzik Odülleri
Şişko ve çirkin Phil Collins, basketbolcu eskisi
M.C. Hammer, Jackson sülalesinin taklitçi son
ferdi Janet Jackson bu yü sentetik ödullerini
alıp.ihya oldular. Sahte radikal Sting ve
kadayıf şarbcı Peter Gabriel de başka ödüller
alrnışlardı. Kısacası ödüller ve sabipleri
üzerine bir yazı bu.
Seçimlerde
oylar kimlere gidecek
Tempo'nun KAMAR'a yapurdığı kamuoyu
araşürması. Cumhurbaşkanhğı ve genel
seçimlerde partilerin ve liderlerin son
durumlan. Ecevit'in sürpriz atağı
ve DYP'nin eriyişi.
ADNAN HOCA'NIN
GECE DERSLERİ
ADNAN HOCA DOSYASINA DEVAM
EDİYORUZ. BU HAFTA GECE ÖZEL
EVLERDE 12 KİŞİLİK GRUPLAR HALİNDE
DİNLENEN KASETLER VE TOPLANTIDAN
BANDA KAYDEDİLEN KONUŞMALARI VE
BAZI MÜRİTLERİN GERÇEK KIMLİKLERİNİ
YAYINLIYORUZ. AYRICA ADNAN
HOCA'NIN GELİR KAYNAKLARI
VE PARA VERENLER.
lı kadını ve kendi generaUerini
silahıyla bizzat olduıürken gör-
dttm."
Saddam'ın beş yıl koruması
olarak kalan Kerim bir yü önce
işlerin sarpasardığını fark ede-
rek Fransa'ya kaçar. Kerim o
gün bugündur Saddam'ın şer-
rinden saklanmaktadır: "Bagdat
kasabının kan emen hayaünı ilk
kez dergimize Kerim ifşa etti.
— Hüseyin'in yatagına giren
kızlar konuşmasınlar diye öldii-
rülur.
— Hüseyin, Arap dini bay-
ramlannı çılgm seks partileri dü-
zenleyerek kutlar. Uç kızla bir-
den aynı anda sevişir.
— Halkı yoksulluktm kınlır-
ken, Saddam her hafta Paris'e
bir Boeing 707 gönderir. Tanesi
en az 4000 dolara mal olan meş-
hur moda evlerinden takım el-
biseler, ayakkabılar ve şık giye-
cekler aldınr.
— Televizyonda en çok sevdi-
ğı program "Küçük Ev", Mic-
hae London'ı gerçek bir baba
karakteri olarak değerlendirir.
— Yahıız kaldığı zaman ayna-
nın önunde surekli kendini sey-
reder. Makyaj yapar, çılgınca ya-
kışıkh olduğunun defalarca tek-
rar tekrar söylenmesinden hoş-
lanır.
— En büytık korkusu zehir-
lenmektir. Sadece kendisi için
yapıtmış özel şampuanlan ve sa-
bunlan kullanır, ellerini günde
en az 40 kez yıkar.
— Saddam hiçbir zaman tes-
lim olmayacaktır^'
The National Enquirer'e bu
ifşaatlarda bulunan 33 yaşında-
ki eski koruma Kerim, 100 adet
şahsına ait koruması bulunan
Saddam'ın sadece Bağdat'ta 25
evi olduğunu öne surüyor. Ke-
rim'in hikâyesi şöyle başlıyor:
"Konımaya başladığım ilk gün
Saddam'ın gozlerindeki şeytani
pınlüvı farkettim. Çok geçme-
den şüphelerim doğralandı.
Saddam'ı sık sık raasum insan-
lan sogukkanulıkia bldürürken
iziedim, bnnlardan biri 1986'da
gercekleşti. Beji'de birliklerin
teftişi -sırasında Saddam'ı gor-
meye gelen halkın kaiabalıgı
arasından 80 yaşında hasta za-
vallı bir kadın one fırladı. Sad-
dam'a ailenio tek oglunun ölıi-
müne neden oktufnnu haykınh.
Torununun savaşmak islemedi-
gini, Saddam'ın zorla onu sava-
şa gönderdigini soyledi. O ana
dek gulumseyen Saddam'ın yüz
ifadesi bir anda donuklaştı.
Nefret ve kinle doldu. Belinden
tabancasını çıkarıp >
T
aşlı kadını
çenesinden vurdu. Zayallı kadın
acı içinde kıvranarak öldü. Bir
yıl sonra Saddam'ı ofisinde sa-
vaş taktigi konusunda anlaşa-
m*dıgı bir generali aynı şekilde
öldunirken iziedim. Her müba-
rek cuma giınunü Saddam uç
genç kızı yatagına alarak kutlar.
Bu genç kızlar Saddam tçin üni-
versitelerden topianır. Bazılan
15 yaşında bile degikür. Saddam
buloziarlaişinibitirdiktensou*
konuşmasınlar diye onlan orta-
dan kaldınr. Bu zavaUı kızlar öl-
dflriilarken cani diktatör yata-
gında büyük bir keyifle Küçük
Ev'i seyreder. Çok köçök yaşta
babası tarafından terk editen
Saddam, Michad London'ı ger-
çek bir baba karakteri olarak
çok begenir. Her sabah saat beşte
de bir heükopter Saddam'a ta-
ze deve sütü getirmek için seh-
rin guneyine gider. Saddam ahı
boçukta uvandıgmda sütü hazır
olur, sonra yinni dakika vüzer.
Öglen yemeginden sonra nynr,
öğlen uyknlan sırasında bazen
seks için kız getiriür. Insanlann
eüni öpmesinden çok hoslanır.
Aynca gizli gizli boyadığı saç-
lanna iltifat edilmesinden de."
Kenm'in hikâyesi parantezler-
le kesiliyor. Bunlardan biri şöy-
le: "Bu korkunc, vahşi, kan emi-
ci katil ara sıra evinin bahçesin-
de ailesi ve arkadaşlanna man-
gal partileri yapar. Bu partiler-
de aşçüıgı ustlenmek içia ısrar
eder."
" Hikâyeye göre zehirlenmek
korkusu içinde yaşayan Sad-
dam'ın altı doktoru var. Bu dok-
torlann bütün işi gücü Saddam
için sabun ve şampuan üretmek.
Kerim, Saddam'ın her yere ken-
di koltuğu ile gittigini ve sadece
kendi koltuğuna oturduğunu
öne süriiyor. Saddam'ın kendi-
ni öklürmek isteyenlerin koltuk-
ların yastıklanna zehirli iğneler
koymalanndan korktuğunu da
ekliyor gözlemlerine.
Roma'dcuı
'Rûmî, İslamın Dantesi'dir
İtalyanlar Körfez savaşı ile birlikte îslam
kültürüyle daha fazla haşır neşir olmaya
başladılar.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — "Rûmî, Islam'ın
Dantesi'dir" diye yazıyor.
"Panorama" ve ekliyor. "Rû-
mî de kim diye sormak, Dante
kimdir dive sonnaya benzer.
Ama biz lslam kültürü konu-
sunda öylesine cahiliz ki, böyle
bir soru sorulabiliyor. tlelişim,
turizm çagında ve -yüzeysel de
olsa- difer kültüıiere ilişkin beBi
bir merakın >aşandıgı gunu-
müzde bu muhteşem şairi Batı'-
da aydınlar dahi tanımıyor..."
Evet bu hafta "Rûmî"ye bü-
tün bir sayfa ayıran "Panora-
ma", bizim Konyalı Mevlana'-
yı böyle tanıtıyor. "Bayram de-
ğil, seyran değil, eniştem bana
neden merhaba dedi" demeyin.
Körfez Savaşı'nın sonuçları
bunlar. Körfez Savaşı'nın, İs-
lam dünyasım haritaya yerleştir-
mesinden bu yana ttalyan bası-
nında bu tip yazılara sık sık
rastlaruyor. Haftabaşmda ko-
nuya gene kultür sayfasının ta-
mamını ayıran "La Stampa"
ise, "Batı dünyada kendisini
yalnız sanıyordu. tsiam'a ait bir
kültünin olduğunu yeni yeni
keşfediyor. Savaş sayesinde
Araplan tanımaya başuyoruz"
diypr.
Televizyonda iki aydır surekli
Ortadoğu'yu gösteren yayımlar,
ttalyanlar arasında şimdiye dek
Magribli göçmen işçiler ve Hu-
meyni Iran'ıyla özdeşleştirilen
tslam kültürü hakkında giderek
artan bir merak yarattı. Jki yü
önce, Salman Rüşdü'yü ölüme
mahkûm eden bir Ortaçağ fana-
tizmi olarak görülen "lslam";
rönesansı yapan bu sanat ülke-
sinde Batı'nın anladığı bir kul-
tür birikiminden çok uzak gö-
rilnüyordu. îki yıl önce Mısırlı
yazar Necip Mahfuz'un Nobel
Edebiyat Ödulu'nu alması da
pek bir şeyi değiştiraıedi. İtal-
yanlar bunun bir rastlantı oldu-
ğunu düşündüler ve ödülün
Mahfuz'a edebi değerinden çok,
bir Üçüncü Dünya yazan oldu-
ğu için verildiğini varsaydılar.
Faslı yazar Tahir Ben Jelloua'-
un Goncourt Ödülü de gene bir
fantezi olarak geçiştirildi. 2
ağustosta Irak Kuveyt'i işgal et-
tiğinde, ftalyanlann dörtte bire
yakın bir bölümü, bu ülkelerin
nerede olduğunu bilmiyordu.
Şimdi ise kitapçı dükkânlan-
nın vitrinleri Ortadoğu ile ilgili
kitaplarla dohıp taşıyor. Hafta-
hk dergiler Kuran ilavesi veri-
yor. Roma'da 150 milyar üra-
ya yapılan görkemli cami, şu sı-
rada kentin en canlı polemikle-
rinden birini oluşturuyor. Her-
hangi başka bir zamanda kısa-
ca geçiştirilecek olan caminin
minarelerine, gazetelerde sayfa
sayfa yer aynhyor. Cami ile bir-
likte yolunu ve 500 arabalık
park yerini yaptu^an Suudiler
minarelerin 42 metre yüksekli-
ğinde olmasını istiyorlar.
Roma'run ilk camisi ile calka-
lanan İtalyan kamuoyunun sa-
vaşın gidişatından nasıl etkilene-
ceği belli değil. Bu savaş -biraz
da gelişme şekline göre- ya ls-
lam dünyasına ilgjyi ya da mev-
cut önyargüan arttıracak.
Viyuna'dan
Ayazda sıcaklığı yakalamak
Son günlerde yaptığım en keyifli iş, eksi 10
dereceye yaklaşan Viyana ayazında, kendimi
sıcak bir kahveden içeri atmak oldu.
MEHMET MEŞTÇİ
VtYANA — Uzun senelerden
bu yana yaşamak nedir görmüş,
kalbi tahtalannda, gözu duvar-
lannda "doluyorum, öyleyse
vanm" diyen o mekânın dostuy-
sanız, bazı şehirlerde bazı isim-
ler kulağımza siz istemeden ça-
lınır. Hans Hoüein'in dev 'Ha-
as Haus'unun yükseldiği Gra-
ben'de soldan ikinci sokak, Do-
rot Str. 6 numara: Cafe Leopold
Hawelka. Son günlerde yaptı-
ğım en keyifli iş, eksi onlara
yaklaşan sıcacık Viyana ayazın-
da kendimi buradan içeri bırak-
mak oldu. tlk girdiğinizde şaş-
kınlığın verdiği duraksamayla
çevredekileri 'süzer', onlann da
size meraklıca baktıklarını 'se-
zinler' ve inanın bu hafif dozda
auşverişi sonradan çok ararsınız.
İlk anda dikkatimi girişteki
masanın üzerme yığıhnış gaze-
telere yönelttim. Bir sürü gun-
lük Avrupa gazetesi. Gecenin
geç saatlerinde bu gazeteler kelı-
venin içine dağüıp masanın üze-
ri acılana dek buraya oturmak
kural dışı. Ve Hawelka'nın meş-
hur sol duvan: Giriş kapısmdan
dipteki mutfağa dek uzanan bu
duvardaki rengârenk tiyatro ve
sergi posterleri, Viyana Akade-
mik Füarmoni konserinin pem-
be afışi, karikatürler, fotoğraflar
bir süre sonra yavaş yavaş kanı-
ma kanşmaya başladığında dik-
katimi bölük pörçük hayallere
yönlendirdim. Çunku bu sureç
hafif tüketim olgusunun da rol
oynadığı dayanümaz keyif duru-
muyla birleştiğinde infilak ede-
bilirdi, bunu istemedim.
Oturduğum bölme mutfağın
tam karşısında olduğundan, ta-
vanı kararmış bu sevimli mut-
fakla göz göze geldim ve
"bekle" dedi, "birazdan başhyo-
ruz." Nihayet Madam Hawelka
muazzam bir enerjiyle yeni piş-
miş 'Apfel Strudel'leri mutfak-
tan çıkarıp isteyenlere dağıttı.
Çok geçmedi, sıcak şaraplar ay-
nı biçimde ikram edildi. Sıramn,
heyecanla beklenen 'Bnchtl'lara
geldiğini bilmiyordum. Fınndan
hemen çıkmış, içleri erik mar-
melath bu enfes kek parcaaklan
kapış kapış gitti. Bu esnada ser-
vis yapmakla meşgul Madam
Hawelka'ya diktim gözlerimi.
Yetmişini çoktan aşmış bu hari-
ka insan, sanki tüm Viyana'yı
tanıyordu. Gelenlere görülme-
miş bir yakınlıkla yer buluyor-
du bu yaşh kadın, masanıza ge-
lip elini uzattığında ayağa fırla-
yıp selam veriyor ve kişiliğinden
büyülenmiş bir halde biraz da-
ha yamnızda kalması için dua
ediyordunuz. Madam Havvelka-
nın önderliğindeki bu dostluk,
kahvenin en kuvvetli kartıydı ve
sonunda bundan cesaret alan
ben, insanlan izlemeye başla-
dım.
Sabahın birinde Havvelka'dan
çıktım, bıçak gibi soğuğa yüzü-
mu döndüm. Kapısını yavaşça
kapamanın ve ne zaman geri dö-
nebileceğimi düşünmenin key-
fıyle üşumediğime sevindim.
Hızh adımlarla yurümeye başla-
dığımda, inlerin, cinlerin top oy-
nadığı sokaklarda birilerinin nı-
hu beni takip etti, ama kimlerin
olduğunu çıkaramadım.