22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 ARALIK 1991 BELKİ MURAT BELGE Değişmeyi Sindirmek Türkiye'de halk, teknik yeniliğe açıktır, öteden beri de öyle ol- muştur. Gramofon ilk ortaya çıktığı, taş plaklar basılmaya baş- landığı sıralarda, henüz bunların üretiminı yapmayan Osmanlı toplumu yeni plak şirketlerinin en büyük pazarını oluşturmuş. Ellilerde sıra radyodaydı; altmışlarda, radyonun transistörlüsü yapılınca, adım başında eli radyolu insanlara rastlamaya başla- dık. Yetmişlerde televizyon salgın hastalık gibi yayıldı. Kısa bir süre sonra hep bırlikte 'renkli'sine geçtik. Bununla eşzamanlı, video furyası başgösterdi. Vasa değişip telsiz serbest kalınca, bir zamanların transistörlüleri gibi lokantada, piknik yerinde, oto- büste. eiı telsizli adamlar ortalığı sardı. Otomobile herkes meraklıdır. Yolda bir araba bozulup kalsa, iki dakika içinde meraklılar kuşatır çevresini; teşhis koyar, uya- rıda bulunur, yol gösterirler Bu mekanik oyuncaklara karşı ço- cuksu bir ılgi vardır herkeste. Hayatın maddi düzeyinde böyle, buna karşılık üstyapıda, yani âdetler, gelenek ve görenekler, temel hayat değerlendirmeleri düzeyinde, hiç de böyle degil. Burada Türkiye toplumu yeniliğe fazla açık görünmüyor, değişmeye fazla niyetli görünmüyor. Gün- lük pratıklerini, ilişkilerine (ailesinde, işinde, toplumda) bakış bi- çimini değiştırmeye yanaşmıyor. Ya da tam böyle değil belki: 8u düzeylerde de bir değişim el- bette yaşanıyor. Ama öbur düzeyde kıyaslandığında, buradaki değişmeme direncı daha fazla. Sanırım bu direnç, kısmen Türkiye toplumunu oluşturan bi- reylerin kendi eğilimlerinden, ıçsel yapılarından kaynaklansa da bundan daha fazla, genel ideolojinin ve onu üreten odakların ürünü. Türkiye'de genel ıdeoloji bir hayli muhafazakâr. Son ana- lizde o genel ideolojinin _ _ ^ _ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ _ _ _ _ 2!&. 2 M 2 ! İnattan vazgeçersek yani olojiler de bu temel mu gÖZÛmÜZÜ geÇRIİŞtekİ bİT hafazakârlığı paylaşıyor. r . . ... , . . şoyie ki bugun bu üike- ifleaı ana diKmeyı DiraKip de var olan çeşitli siya- neleceöfi na«ll si/ideoiojik ak.miann geıecege nasıı i topium gidebileceğimizi görmeye r S çalışırsak, belki de dunımuno kadar kötüzamanın değerlerine dönmek istiyor; bir Türk- çü, aslında yaşanmamış bir Türklük tarihini başlatmak derdin- de. Ortalama bir Marksist, belki, sonrasını aynı biçimde yaşa- mamak üzere yenıden 1917'ye dönmeyi özlüyor. 12 Eylül'letop- lumun başına çöken türden Kemalistlerin "aftın çağı" da otuz- lar ve o dönemın tek partili düzeni. Hayatı hem yaşayıp hem de değişimi durdurmaya çalışamaz- sınız. Tarihte, şu ya da bu nedenle beğenilen bir an statikleştiri- lemez, ebedıleştirilemez. Hayat akacak ve her an yeni bir deği- şimi gündeme getirecektir. Gücünüz yetiyorsa -bu da önemli bir fiziksel güç gerektirir- o akışı yavaşlatabılk, yönünü belki değiş- tirirsiniz. Ama bu ancak bir süre böyle gider: Sonunda ya yapı parçalanır ya da engellerini silkeler ve başından berı izlemesi gereken mecraya yönelir. Özellikle siyası hayatımızda, artık çok eskimiş klişeler hâlâ ege- men, hâlâ belırleyıci. Tabularımız, yasaklarımız, totemlerimiz, iç- leri ne kadar boşalmış olsa da hâlâ orada duruyorlar. Duruyor- lar, çünkü onların var olmaya devam etmesinı sağlamak için har- canan olağanüstü kurumsal çabalar var. Toplumun gidişine gö- re kurallan değiştirmek yerıne, toplumu yakasından paçasından yakalayıp çağı geçmiş kurallara uydurmaya çalışan bir dolu 'etkili' ve 'yetkili' var. Gorbaçov'a kadar Sovyetler'de de olduğu gibi. Siyaset muhafazakâr; ideoloji muhafazakâr: Toplumun ideolc- jiyle ilışkisini kuran eğitim sistemı (Eğitimin içeriği) ya da ileti- şim sistemi (örneğin TRT) vb. bunun böyle olması için aşırı özen göstenyor. Böylece toplum, maddi süreçte aslında aştığı birta- Kırn kalıpları tam anlamıyla aşma imkânından yoksun bırakılıyor. Bü da bir değer ikileşmesine, "resmi" ile "gerçek" arasında an- terrtsr bir uçurumun oluşmastna yor açıyor. Bu inattan vazgeçersek yani gözûmüzü geçmişteki bir ideal ana dikmeyi bırakıp geleceğe nasıl gidebileceğimizi görmeye çalışırsak, belki de durumun o kadar kötü olmadığını anlayaca- ğız. Basit, ama bence çok önemli, tek bir örnek vereceğim: Mec- lis'te Kürtçe konuşuldu diye "kan ağlıyorum" diyenler var; oysa asltnda sevinmek gerek; bu ülkenin parlamentosunda nihayet bu kardeş topluluğun dilinde söz soylendi diye. Tarih akar ve kendine uymayan yapay yapılan değişmeye zor- lar. Biz de onunla bırlikte akmak durumundayız. Bunu, istersek, iki ayağımızın üstünde, insanlığın gelişmesi doğrultusunda yü- rüyerek gerçekleştiririz; yoksa, gene o yönde gideriz, ama sele kapılmışçasına sürüklenerek. ÇagdaşSaııatMüze^ıüKıırarkeıı Artık geçerliğini yitirmiş yerel değerlerle, uzun süredir yaşamakta olduğumuz kavram kargaşasıyla ve sanat-bilimsel ölçütleri hiçe sayan tutuculukla yitirilecek zaman kalmamıştır. BERAL MADRA Sanat Eleştirmeni değerlendirmek zorundayız. Modern ve post-modern Yüzyılın sonunda ilk Çağdaş Sanat Müzesi - ni (ÇSM) kurmak üzereyiz. Müze bir yıl içinde kurulsa bile, bunu artık ğelecek çağın müzesi ya da geleceğe yönelik kültür yatırımı olarak gör- mek gerekir. Bizirn yüzyılın sonunda kurabildiğimiz sanat müzesi için dünyada yüzlerce örnek olduğun- dan, bu konuyu yeniden keşfetmemiz gerekme- yecek neyse ki. Ancak 19. yy'dan bu yana geüşmekte olan müze kavramı, modern ve çağ- daş sanat gelişmelerine koşut olarak kavram ve sistem değişiklikleri geçirdiğinden bu konudaki tüm kararlar da bu gelişmelere göre verilmekte- dir. Örneğin, 1978'de Baudrillard'ın şu sözleri oldukça belirleyicidir: 'Müze artık geometrik bir mekânla sınırlanamaz, müze yaşamın bir boyutu olarak vardır." Ülkemizde müze henüz yaşamın bir boyutu durumuna gelmemiştir. Biz, türn yüzyıl boyun- ca "klasik müze" kavramını biliyoruz. Zaman zaman bu klasik müzeye "çağdaş müzecilik an- layışı" başlığı altında eğitici sanat ve kültür etkinliklen eklenmişse de, bu hiçbir zaman Ba- udriljard'ın sözünü ettiği yaşam boyutu değil- dir. Ülkemizdeki kültür ve sanat politikalan. Modern Sanat Mûzesd (MSM) ve ÇSM gibi, başka ülkelerin 20. yy kimliklerinin bir parçası olarak gördükleri müzeleri önemsememiştir. Modern sanatmüzesi Bu ülkede, başka ülkelerde olduğu gibi, çağ- daş kimliği belirleyici bir MSM süreci yaşan- mamışür. MSM sürecinden yoksun bırakilan bir ülkede bir ÇSM kunüacakür. Eğer terim yerindeyse, ÇSM yanm yüzyıllık bir kültür su- çu üstüne kurulacaktır. Sanatın yakın gecmişi- nin belleklerden silinmesine izin veren, kültür anılannın birikmesine ve belgelenmesine ola- nak tanımayan, uluslararası sanat ortamıyla ilişki kurmayan, sanatı yalnız yerel pazar orta- mının değerlendirmesine bırakan bir anlayışın işlediğı bir suçtur bu. Yüzyılın sonunda bir top- lum. kendi sanatı konusunda ansiklopedik ve sıstematik olarak bilgilenememiştir. Dolayısıy- la sanat, enstitüleşmiş bir bilim olma sürecini de geçirmemiştir. Bu ülkede sanat, müzayede- lerdeki zevk ve pazar taleplerine göre değerlen- dirilmelidir. 1980'li yıllann ortasına kadar. kendi kendi- mize katlandığımız ve dışanya göstermediği- miz bu durumu, bu tanhten sonraki "dışa açılmalar" döneminde ülkeye gelen yabancı sa- nat uzmanlanna ve sanatçılara da göstermiş bulunuyoruz. Yüzyıllık yalnızlığın rahatlığı bozulmuştur artık. Gözler üstümüzdedir ve bu işin içinden nasıl çıkacağımız merakla bekJen- mektedir! MSM ile ÇSM arasındaki aynm, kuşkusuz modern sanat ve çağdaş sanat kavramlan ara- sındaki aynma dayanıyor. Yüzyılın ilk yansın- daki modern sanat gelişmeleri bir Geç Modern dönemden sonra Post-Modern olarak adlandı- nlan, yaklaşık 1960'lardan günümüze kadar gelen bir döneme girdi. Bu, Avrupa ve ABD"- deki sanat gelişimidir. Doğu Avrupa ülkeleri, Yakın ve Uzakdoğu ülkeleri, Afnka, Güney Amerika, Asya ve Avustralya"daki 2O.yy sanat gelişmeleri genelde bu şemayı izlemekle bırlik- te, her bölge ve her ülke bu gelişimi kendine özgü süreçler içinde yaşamıştır. Dolayısıyla MSM'ler ve ÇSM'ler bir yandan ait olduklan ülkenin sanat gelişimini yansıtırken, öte van- dan 20. yy sanatımn ana şemasını ızlemek ve uygulamak zorundadır. Bu nedenle biz de Çağ- daş Sanat Müzesi"ni kurarken hem sanat- bilimsel kriterlere uymak hem de kendi ülke- mizdeki sanat gelişimini bu kriterler içinde Eğer kitle çağın sonundaki modern ve post- modern aynmlann bilincinde değilse, kurula- cak olan ÇSM'nin baş ilkesi kitleye bu aynmı en doğru biçimde göstermek olmalıdır; çünkü artık geçerliğini yitirmiş yerel değerlerle, uzun süredir yaşamakta olduğumuz kavram karga- şasıyla ve sanat-bilimsel ölçütleri hiçe sayan tutuculukla yitirilecek zaman kalmamıştır. MSM sürecini yaşamamış bir kitleye artık bu süreci yaştotamayacağımız açıktır. ÇSM süreci de artık yalnız yüzyılın sonundaki özellikleriyle değil, gelecek yüzyılın varsayımsal özellikleriy- le yaşatılmahdır. Burada ÇSM süreci yeni başlarken, uluslararası sanat ortarmnda post- modern sürecin neredeyse tamamlandığından söz edilmektedir. Bu, ÇSM için ikilemli bir du- rumdur. MSM sürecini yaşamamış toplumu 2000'li yıllardaki anlayışa doğru yönlendirmek gereği duyulacaktır, çünkü ÇSM, dünya müze- leri arasında kendine saygın bir yer kapmak isteyecektir. Kurulacak olan müze -eğer ulusla- rarası sanat ortamında yer almak istiyorsa- karşısında iki kitle bulacaktır: MSM sürecini yaşamamış, ÇSM sürecini yalnız sanat pazan mekanızması içinde tanımış bir ülke toplumu ve çoktan 21. yy'a giriş hazırlıklannı tamamla- mış uluslararası sanat kitlesi. Görülüyor ki, ÇSM'nin işi hiç de kolay değil- dir. ÇSM'nin bugüne kadar gerçekleştirilen kuruluş aşamasında, bu sorumluluğu üstlenen- lerin yukanda tanımlamaya çalıştığımız ger- çekleri görüp görmediklerini bılemiyoruz, çünkü burada kısaca değındiğımiz konularda açıklama yapılmadı ya da yapılmaya gerek gö- rülmedi. Bugüne kadar yapılan toplantılarda yapının mimarisi, içeriği ve sistemi konusunda- ki açıklamalann yeterli olduğu söylenemez. Bizlere sunulan yönetmelik taslağı türü belge- lerde kavram ve terim karmaşası. yüzeysel ve statükocu dıyebileceğimiz ilkeler ortaya kon- muştur. özellikle içerik, sistem ve ışleme konu- sundaki açıklamalarda ana sorunlar ve çözümlerin kesin ve açık bir biçimde ortaya konmadığını, bugüne değin yaşadığımız behr- sizliklerin yinelendiğinı. yukanda özetlediğimiz duruma hiç değiniımediğini izleyerek endişe duymaktayız. Burada hem ülkeye özgü hem de uluslararası ölçütte bir ÇSM'den söz ettik. Bunun içeriği- nin, sisteminin ve işlemesinin belirlenmesi de, en az mimari projenin gerçekleştirilmesi kadar bir uzman ekip çalışması gerektiriyor. MSM sürecini yaşamamış ülkede modern sanat uz- manlannın da olmadığı açıktır, dolayısıyla ÇSM'ne aktanlacak hazır bir uzman kadrosu yoktur. Uluslararası sanat ortamında bir "know how" istemek, bu durumda en akılcı ve kestirme yoldur. Bu "knovv how"ı getirecek ki- şi aynı zamanda ÇSM'nin yukanda sözünü ettiğımiz, "uluslararası sanat ortamında yer kapma" işini de çözümlemiş olacak, ÇSM'nin uluslararası programı sağlanmış olacakür. Ancak, ÇSM'nin bu ülkeye özgü sanat gelişi- mini içermek zonında olduğunu da belirttik. Bu ülkeye özgü sanat gelişiminin ana şeması- nın, bu şema içinde yer alan akımlann, kav- ramlann, felsefelerin, sanatçılann ve yapıtlann belirlenmesi. en önemlisi modern ve post- modern süreçlerin tanımlanması ülkemizde şimdiye değin gerçekleştirilmemiş sanat-bilim- sel bir çalışmadır. Bu altyapı çalışması olma- dan bu müzenin içeriği ve sistemi belirlenemez. Bu çalışmanın kimler tarafından yapılacağı son derece önemlidir. Bugüne kadar yapıldığı gibi, bu çalışmayı sanatçı kimliği taşıyan kişılere yaptırmak, bu çalışmanın ana ilkesi olan "ta- rafsızhk" ve "bilimsellik" ilkesini ortadan kaldırmak anlamına gelir. Sanatçılann sanatçı- lar üstüne karar vermesi, yüzyılın sonundaki sanat anlayışının dışında, "gen kalmış" bir tu- tumdur. Ülkemizdeki koşullar çerçevesinde bu altyapı çalışması için. birkaç sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeninden proje istemek ve bu pro- jeleri değerlendirmek en doğru yol olarak gözükmektedir. ÇSM'nin doğumunda sancı çekilecektir; önemli olan. sağlıklı bir çocuğun doğmasıdır. Bunun için öncelikle, bugüne değin Türkiye'- deki çağdaş sanatın dünyadaki çağdaş sanat gelişmeleri içinde yer almasını engelleyen anla- yışlann. kararlann ve davranışlann adım koyalım. Sonra da bunlan onadan kaldırarak, uluslararası ölçütlerde bir karar, tutum ve uy- gulama sisteminin kurulması için çalışalım. PARIS'TEN SELÇUK DEMtREL Gece Mavisi PARLIAMENT 1986 YILI VE 86/10911 SAY1U BAKANLAR KURULU KARAR1NA GÖRE SIGARA SAĞLIGA ZARARL1DIR. Filtresi özel. MEBUSE TEKAY On Bir Yıl Sonra DISK "Anayasa ilkelerı uğruna kurşunlanan, coplanan, hapse atılan yine de toplumcu mücadelesini bırakmayan bizler, Türk işçi sınıfının çıkarları, haklan, özgürlükleri ve onuru için bir- araya geldik." Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurucu- ları, çalışmaya başladıkları 13.2.1967 günü kendilerini tarih sahnesinde böyle tanımlamışlardı. DİSK kuruluşuyla birlikte üye sayısını hızta arttırdı. Eko- nomik mücadelenın yani sıra demokrasi mücadelesini etki- leyen önemli yükselişlere imzasını attı. DİSK hep anılan de- yimiyle, yalnızca işçilerin değil, aydınların, devrimcilerin, de- mokratiarm gözbebeği oldu. Mücadelenın, inancın, kendine saygının ve umudun simgesi oldu. 12 Eylül rejimi en sivri uclarından birini DİSK'e batırdı. DİSK yöneticileri yine coplandı, hapse atıldı, ülke dışında yaşamak zorunda bırakıldı. Malvarlıklan kayyımlara teslim edildi. Ve bugün, yıllar süren yargılama sonunda DİSK ve üyesi sen- dikalar beraat erti. Kamu vicdanındaki ak yerleri mahkeme- lerce de aklandı. DİSK'in faaliyetini sürdürebilmesinin önün- deki hukuksal engel kalktı. 11 yıllık aradan sonra 7 aralık günü toplanacak DİSK Ge- ne) Kurulu eski tüzüğünü yeni yasaya uygun hale getirecek. Tüzük bir kurumun kimlik belgesidir. Izleyeceği hattı belif- ler. Taslakla ilgili olarak kamuoyunda tartışılan tek konu ise yöneticilerin özlük haklarına ilişkin 35. maddedir. Maddeye göre DİSK yöneticilerinden ısteyenler, 1980 sonrasındaki ça- lışmadıkları 11 yıl için de maaş ve tazminat alabilirler. Bütün sendika tüzüklerinde yönetimden ayrılan sendika- cılara kıdem tazminatına benzer bir tazminatın ödenmesine ilişkin maddeler vardır. DİSK yöneticilerinin hukuksal daya- nağı olan dönemlerin tazminatını almalarına kimse karşı çık- maz. Eleştiriler, 11 yıllık ücretin alınması ve tazminatın mik- tarı konusundadır. ^ ^ m ^ _ ^ _ , ^ - - ^ ^ _ _ ^ _ Gündemin birinci madıklannı iddıa ede- RiaddeSİnde DİSK Ve mez. Ama 11 yiiık bağlı sendikaların mağduriyetin karşılan- OİaaanÜStÜ ZOf Vfi "S'ust,^"^: engelferle dolu kongre kir. 12 Eytül'ün sorum- SÜr6Çİ6rİnİ lusu sendikalar değil, t3lll3niİ3lll3İ9n Vf$ devlettir. Bu dönem- uııııamıaıııaıaıı wc deki kayıpların fatura- maiVaniKiaiini sımndaDisKkasaia devralmaları sorunu rına değil, devlete çı- vorriır kartılması beklenir. waıim. Yöneticiler devlet ~ ~ ^ ~ ™ ~ " " " " ~ ~ ~ " ~ ~ " ~ ~ " ~ aleyhine maddi, manevi tazminat açma haklarını kullana- bilirler. Elbette mağduriyet ölçüsü, nasıl giderileceği uzun uzun tartışılabilir. Ama şu anda gündemin birinci maddesinde DİSK ve bağlı sendikaların olağanüstü zor ve engellerie dolu kong- re süreçlerini tamamlamalan ve malvarlıklannı devralmaları sorunu vardır. Yine kayyımlann 11 yıl boyunca sendikalann marvarlığını nasıl idare ertiklerinin, dahası bir suiistimalin olup olmadığının tespiti sorunu vardır. Yasaya göre DİSK ve üyesi sendikalar 11 yıl önceki dele- gelerıyle genel kurullannı toplayacaklar. Bu insanlan bunca yıl sonra bulup bir araya getirmek bile başlı başına bir olay- dır. Üstünde fırtınalar kopartılan malvarlığının iadesi konusu ise, hâlâ Anayasa Mahkemesi'nin gündemindedir. Bu neden- le hak ve özgürlüklerden yana olan herkesin öncelikle DİSK'in işler hale gelebilmesini, malvarlığının iadesini desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Çıkartılacak her tartışma DİSK'e bağlı sendikalann münfesin hale düşmesine neden olacak gelişmeleri yaratabilir. DİSK yöneticilerinin de DİSK imajını unutturacak, parasal tartışmaları gündemden çıkartacak düzenlemeleri yapmalan beklenir. Nitekim Abdullah Baştürk yaptığı açıklamada 35. maddenin yanlış anlaşıldığını vurguladı. Bu da 7 aralıkta tü- züğe geçici bir madde eklenerek 12 Eylül'le başlayan 11 yı- la ait ücret ve tazminat konusuna açıklık getirerek bütün spe- külasyonları önleyeceklerine ilişkin beklentiye haklılık kazan- dırıyor. Türkiye ve dünya çok değişti. Bütün değerler altüst oldu. İşçilerin hak ve özgürlükleri için mücadelenin yöntemi de- ğişti. Ama ne mücadele önemini yitirdi ne de kuruluştaki ta- nımlama. Onlar 12 Eylül mahkemelerinde DİSK'i onurla savundu- lar. işsiz kaldılar, hapis kaldılar, sürgün yaşadılar. Mahkeme salonlarında dinleyicisiz, yalnız kaldılar. Ama başlan hep dik kaldı. Bundan sonra da dik kalacağını umuyorum. MEBUSE TEKAY tstanbul Barosu avukatlarındandır. BAŞSAĞUĞI Genç yaşta yitirdiğimiz değerli yönetmenimiz OKAN UYSALER Yalnızca yakınları için değil, Türk sinema ve televizyonu için de büyuk bir kayıp, üzgünüz. Ailesine ve dostlanna başsağüğı diliyoruz. KONSEPT FİLM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle