Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
I
MHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 ARALIK 1991
CUMHURIYETTEN
İOKURLARA
<U GÖNENSİN
leıiYılaEskiDüşler...
yen sonunda iyimser olmak, biraz da düş
Ifcna.k alışkanlık. 91'in sıkıntılannın gizli gölgeler
Mnj dolaşttğı gazete binalannda iyimser dûşler
r
m ne kadar mümkün...
teokuyan/ann sayısı 92'de biraz olsun artacak
ne
Wr, okullara gazete-kitap girmesi, genç insanlann
^rAşlardan başlayarak okuma alışkanlığı
toralan için bu yıl bir şeyler yapacaklar mı?
faıiönemden kalma Basın Yasası, Özal
cfioncte gelen y&ni yasalar bu yıl değisecek mi?
Eti yetkililer, insanlann haber a/ma özgürlüğünün
<JMWI ve değerinin farkına bu yıl varabilecekler mi?
GöC/yı, yayıncıyı, yazan baştan suçlu gibi gören ve
snt&a da manevi her türlü cezayı hak ettiğini
<*ş/n gazete-kitap okumaz yetkililerin yerini okuyan,
ofcra y© yazanı seven yetkililer alabilecek mi?
<3ö*er, içerikleri ve niteiikleriyle rekabet etme
alnmğına gerçekten kavuşabilecekler mi?
CDkıuj, uydurma haberi aytrt etmeye ve
ctezsajırmaya başlayacak mı?
Dejngörüşlerden rahatsız olmayan, farklı bir şey
sauj; dinleyen ve okuyan insanlann sayısı artacak
rrto
W$r Mhkemenin önüne hiçbir yazının ve yazarın,
gitmediği bir yıl olabilecek mi?
ütekel gibi basın-yayın tekellerinin de kötû
sürekli tekrarlamak yerine önlem almaya
cesaeedecefc yetkililer ve kuruluşlar ortaya
çrkitkek mi?
devrimi bûtün hızıyla ülkemizin de
serrsanı kaplarken ortaya çıkacak kaosu şimdiden
Istrk KB gerçekçi yasal düzenlemeleri yapacak
sorun/iar bulunabilecek mi?
En <*ğri/ kağıdın kâğıt para ya da tuvalet kâğtdı değil
de «fücte yazı basılı kâğıt olduğunu bilen yöneticiler,
asıl sirmluluklarının bu basılı kâğıtfan destekhmek
ldtfiu anımsayacaklar mı?
iik sınıflanndan itibaren çocukları okumaktan
ve kiyan soğutan kitaplar yok olup yerterini çağdaş
ve $<a kitaplar alacak mı?
Gazesnin daha çok insana ulaşması için yeni
yöfttirtv bulunabilecek mi?
52 hat, sonra bu düslehn yarısının gerçek olduğunu
örbte hiç olmazsa yeni dûşler kurmaya
miyiz?..
Kültür Seraveni
tLAN
T.C.
ASLYE 3'ÜNCÜ HUKUK MAHKEMESt
ERZURUM
Esas: 1990/151
Karar: 1990/404
DV/C1-. T.C. Ziraat Bankası Erzurum Şubesi
VECLİ: Av. Ayşegül Koca
DV/Li; Ferit Yıldırıra, Erzurum Dereboğazı köyunde.
DMI vekili davalı Ferit Yıldınm aleyhine mahkememıze açmış ol-
duğı tıaan iptali ve alacağın subutu hakkındaki davanın 5.11.1990
güriL jajılan duruşması sonunda aşağıdaki hükum verilmişlir.
Hü<tM: Davanın kabulü ile davalı borçlu tarafından Erzurum
I'inc ca Mudürlü|tTnün 1990/257 takip numaralı dosyâsında borç-
lununl:î}4.0O0 lira borca karşı yapmış bulunduğu itirazın iptali ile
söz kcaısu miktar itibarı ile borçlunurr alacakh davaaya borçlu ol-
dugumısubutuna takibin devamı ile %40 oranında olmak üzere da-
valı txrjunun icra inkâr tazminatı ile mahkûmıyetine,
Hüholunan miktar itibarı ile 706.020 lira harcın alınmasına, da-
vacı ta-amdan peşin yatınlan 176.500 lira ılam harcının mahsubu ile
davacılin bakıye 529.520 lira ilam harcı alınmasına,
IşbLcava için davacı tarafından sarf olunan 5000 lira başvurma,
176.50) ira peşin harç, 529.520 lira bakiye harç, 4000 lira PTT gide-
ri, 100:3(0 lira bilirkişi ücreti ki toplam 815.020 lira yargılama gideri-
nin daıaıdan tahsili ile davaaya verilmesine, 1.145.680 lira ücreti ve-
kaleün cavahdan alınıp davaaya verilmesine yasa yolu açık olmak
üzere v«|en karar davalıya adresinde bulunmadığından dolayı tebli-
gat yapiunadığından tebhgat Kanunu'nun 28 ve 29'uncu maddeleri
gereğırct ve teblif yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğine, davalı
tarafınlin gazetedeki ilan tarihınden itibaren 15 gün içerisinde tem-
yiz edinediği takdirde, temyız dilekçesini de mahkememize verme-
diği cıbele hükmün kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur.
Basın: 51128
tLAN
İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1990/219
Davalı Mehmet Korkmaz. Belediye garajı yanı eski Antakya yolu
tskendcrın adresinde ikamet etmekte iken adresi meçhul.
Dayacı Güllü KUŞ vekili Av. Mehmet Sarpkaya tarafından davalı
aleyhint ıçüan alacak davası nedeni ile;
Davaa Mehmet Korkmaz adına duruşma gününü bildinr mahke-
memizce ;ıkanlan meşruhatlı davetiye adresinde bulunaınadıgından
bahisk bla tebliğ iade edildiğinden davalı adına ilanen davetiye teb-
lijine kaıar verilmiştir.
Duruştıag u n u o
ı a n
20.2.1992 günü saat 9'da duruşmaya gelmeniz
veya sir emsilen bir vekil göndermeniz, gelmediginiz veya bir vekil
göndermediğiniz takdirde HUMlCnun 509. ve 510. maddesı geregin-
ce durusmanın yokluğunuzda yapılacagı ilanen tebliğ olunur. 9.12.1991
Basın: 51158
ve Kıütör Polıtıkamız
Kültür ve sanat kurumlarının yüzde doksanınm devlete ait olduğu bir
ülkede, en azından genel ana hedefleri saptayarak kaynaklanm
harekete geçirmek yine devletin görevidir.
Prof. HtKMET ŞİMŞEK Orkestra Şefi, Devlet Sanatçısı
"Serüven" deiimi ile başladım yazıma. Zi-
ra Kültür Bakanlığınuzın kuruluşuyla, akıl al-
maz iniş çıkışlar içinde bugüne gelişi, çağdaş
devlet anlayışıyla bağdaşmayacak bir serüven
konusu oluşturmuştur. Olumsuz etkileriyle
trajik, uygulamasıyla komik diyebileceğimiz
bir serüven!..
Yeni Türk devleünin kuruluşu sırasında ye-
terli sanat kurumumuz olmadığından, ayn bir
kültür bakanhğı kurulmayarak işlev MUli Eği-
tim Bakanlıgı'na verilmiştir. (Bu bakanlığın
adının kısa bir süre kültür olarak değişimi iş-
leve etki yapmadıgı için uzerinde durmaya ge-
rek yoktur).
Devlete bağh sanat kurumlarımızın oluşma-
sıyla büyüyen gövdeyı taşımakta mevcut zor-
luk başgösterince, Kültür Bakanhğı kurulması
zorunluluğu ortaya çıktı. Konunun resmiyet
kazanması, Milli Eğitim Bakanı rahmetli 1b-
rahim Öktem'in, sorunlan büıüncu açıdan
sergileyerek gerekli kararlari alrnak üzere 1964
temmuzunda gerçekleştirdiği "Miizik ve Sah-
ne Sanatlan Danışma Kurulu"nda kesınleş-
ti. Kültür ve sanat yaşantımızda çok ouemli
bir dönüm noktası olan, geçmişi özetleyerek
geleceğe ışık tutan bu toplantıda, Öktem'in
sergilediği -pek alışılmadık- her çeşit düşun-
ceye saygıh davrantşı, çağdaş anlayışı, geniş
hoşgörüsü sayesinde, çok önemli kararlar
alındı. Siyasi ömrü yetseydi alınan kararlann
uygulanmasıyla kultur ve sanat yaşantımız
bugün çok daha ileri aşamalara erişmiş ola-
caktı. Bu vesile ile kendisini saygıyla amyo-
rum.
Seriivenin başlangıcı: Halman olayı
Kültür BakanhğYna hazırhk olarak ilk aşa-
mada aynı bakanhğa bağlı Kultur Müsteşar-
hğı kuruldu. Ancak sonraki iktidarda bu ye-
re gelen kişinin, aşırı sağa bağh bağnaz dav-
ranışı yüzünden, bakanhk tasansı sümen al-
tında kaJdığı gibi, kararlar da uygulanmadı.
12 Mart hareketinin en önemli yönlerinden bi-
ri Kültür Bakanhğı'nm kurulmasıyla, başına
Talât Halman gibi büyük bir kültür adamı-
nın getirilmesi olmuştur. tşte serüven buradan
itibaren başhyor, trajikomik yönleri ile...
12 Mart siyasal dengelerinin dalgalanma-
sına ayak uydurmasınâ olanak bulunmayan
sevgili Halman'ı ekarte etmenin tek çaresi,
tam bir Doğulu davranışıyla bulunuyor: Kul-
tür Bakanhğı'nı kaldırmak!..
1972'de başbakanhk, devlet bakanhğına
bağh olarak yürutülen işler 1974'te tekrar ku-
rulan Kültür Bakanhğı'na devredüiyor. 77'de
kısa süre Milli Eğitim'e bağlandıktan sonra
tekrar eski adını ahyor. Yani tam bir yaz boz
tahtası ve çocuk oyvıncağı bir tahteravalli!..
Bir oraya, bir buraya, bir aşağıya, bir yuka-
nya. Sanki bir devlet yönetimi değil, bir aşi-
ret sultası gibi, o anda güçlünün keyfı ne is-
terse salıncak oraya doğru sallanıyor.
Artık tam yerine oturdu, kuruluşu kanuna
bağlanacak derken, 1982'de doğadışı bir ev-
liliğe mahkûm edilerek Kultur ve Turizm ba-
kanlıklan birleştirilivor. t;ler catallatınra da
tekrar ayrılıyor. Ne zaman ve hangi siyasal
dalgalanmanın etkisine kadar olduğunu söy-
lemeye olanak yok. Yann bir bakanz, örae-
ğin Köyişleri veya Sanayi bakanlıklan ile bir-
leştirilmiş veya herhangi bir kuruluşun biri-
mi haline getirilmiş olabilir. Ta ki, kültürün
ulusal ve evrensel fonksiyonu anlaşıhncaya ve
bu anlayışla çağdaş bir kuruluş kanununa ka-
vuşturuluncaya kadar...
Işin en aa yönlerinden biri, bİ2 kültür ve
sanat adstmları ile aydınlanmran bu akıl al-
maz degişiklikler karşısındaki suskunluğu-
muzdur. Btrkaç kişisel girişimin ve dağanık ya-
zılann ahz kalan tepkileri yerine, birleşip gür
seslerle hesap sorsaydık, protesto etseydik, si-
yasiler elbette ki dama taşı oynaüfken"5île esir-
gemedikleri duşüncelerini bu konuda da yo-
ğunlaştırır daha sorumlu davranırlardı.
1991 Yunus Emre ve Sevgi Yıh üişkisiyle iki
yıla yaklaşan çabalarla gerçekleşen Yunus
Emre Oratoryosu Avrupa turnesinin, bir bü-
yükelçimizin"yanhş sinyali üzerine, yeni gelen
Kültür Bakanı tarafından iptaünden sonra,
Orkestra Dergisi'nde çıkan yazvmın ilgili bö-
lümunde bu aykırıhklann trajikomiğini şöy-
le dile getiriyordum:
"Evet, aykırılıkların dehşet verici çelişki-
PARİS'TEN SELÇUK DEMÎREL
Işçi Haklaruuıı Nere^indeyiz?
Sorunları, ancak, işçi haklarını genişleterek, sendikaların işçiyi
doğrudan veya dolaylı ilgilendiren her hususta etkin biçimde
karar ve icraata katılmalarını sağlayarak aşabiliriz. Batı'nın
pratiğinden görüyoruz ki çözümün ilk şartı budur. Tabii başka
şartlar da var, ama hepsi bu ilk şart hayata geçirildikten sonra
ancak gündeme gelebiliyor.
EMRE KOCAOĞLU Endüstri İlişkileri Vzmanı
Namık Kemal'in harika bir beyti var-
dır: "Ne efsunkâr imişsin sen an e>
didfir-ı hürriyet, Esîr-i aşkın oiduk gerçi
kurtulduk esaretten" diye bir yandan dö-
nemin siyasal özlemi "hurriyet"i over-
ken bir yandan da modaya uymak için
"hürriyef'e kavram olarak tapınan ev-
vel zaman entelleriyle dalgasını geçer.
Bugunlerde "esir-L aşkı" olduğumuz
başka şeyler var. Mesela, hızla "demok-
ratikleşiyoruz."
N
Demokrasinin îçeriğinden soz açınca
akla hemen işçi haklan geliyor. Bu iliş-
kiyi uzun uzun anlatmaya gerek yok, sev-
gili Prof. Emre Kongar'ın Denizciler
Sendikası yayınlanndan çıkan nefis ki-
tabını hatırlatmak yeter: "Demokrasi,
Işçinin Ekmeğidir."
Almanya'da ücret artışı
Gerçekten de ulkemızde demokrasinin iş-
lediği dönemlerde toplusözleşme düzeni de
işlemiş ve hem reel ucretler yükselmiş, hem
de milli gelir içinde emeğin payı artmıştır.
Ucretler artmıştır da nereye kadar art-
mıştir? TÜSİAD'ın Gorüş dergisının açık-
ladığına göre sadece Almanya'nın onda bı-
rine kadar artmıştır. Deme'- ki, Alman iş-
vereni işçisine 10 misli para veriyor, aynı
malı üretiyor ve uluslararası pazardaki ay-
nı rekabet şartlarında aynı dolar fiyatıyla
satabiliyor. Hem de oyle satabiliyor ki Al-
manya'nın ihracat rakamları dudak uçuk-
latıyor. Üstelik Almanya'da işçi, yönetime
de katıhyor. Her işyerinde işçilerden olu-
şan bir Betriebstrat var. Bu organ adeta
ikinci bir yönetım kurulu gibi etkili... An-
cak, butun bu haklara rağmen nasıl oluyor
da bir;
yandan da Alman sanayii hâlâ geli-
şıyor, Alman ihracatı dunya rekorlan kı-
nyor, Alman ekonomisi eski Doğu Alman-
ya'yı yutup hazmediyor? Hani, işçi hakla-
n ekonomik gelişmeye engeldi? Hani, uc-
retler yükselirse maazallah enflasyon olur-
du ve ihracat dururdu?
Demek ki işm içyüzü bize anlatıldığı gibi
değilmiş. Kimbilir belki de Almanya'nın ge-
lişmesi, işçi haklarımn ileri duzeyi sayesin-
dedir!
Bizim işçi verimsiz suçlaması
Bu bizim kişisel kerametimiz değildir;
uluslararası toplantılarda Alman sendika-
cılarından, işverenlerinden ve polıtikacıla-
nndan çok duyduk bu görüşü. Derler ki,
"Eğer Almanya'da işçi haklan bu dcrece
gelişmiş olmasaydı. işverenler de rehavete
kapüırlardı, çağdaş yönetim ve işletme tek-
niklerine eğilme gerefeini duvraazlardı."
Karşıt goruş olarak, bizde emeğin verim-
liliğı Almanya'dan daha duşuk denebilir.
Doğrudur; ama, asıl neden, bizde işçinin
çalışmaması değil, işin iyi yönetilmemesi,
yanlış finansman tercihleri, yanlış teknoloji
seçimi, verimsiz pazarlama yontemleri gi-
bi kusurlardır. Aynı işçi, Almanya'ya gur-
bete gittiğinde neden en \erimli işçi oluyor
da kendi ulkesinde verimsiz olsun?
Teknolojiyi reddetmek elbette söz konu-
su değil; ama hangi hszla ve nasıl ayak uy-
duracağız teknolojik gelişmeye? Japonlar,
Almanlar ve lskandinav ülkelerirün yaptığı
gibi ışsizhğe yol açmadan bunu nasıl başa-
racağız? Verimliliği nasıl arttıracağız? tş-
çinin sayısından ve ücretinden kısarak de-
ğil, Batı'nın yaptığı gibi işletme ve yönetim
tekniklerimizi de yenileyerek nasıl yapaca-
ğız bunu? Yani pastayı sağlıklı yollarla nasıl
büyüteceğiz?
Büyüyen pastayı nasıl daha adi! payla-
şacağız? lstihdamı nasıl arttıracağız? tş gü-
vencesini nasıl sağlayacağız? Sosyal güven-
1İ& nasıl geliştireceğiz? İnsanlanmızın ça-
lışma ve yaşama koşullarını nasıl iyileştire-
ceğiz?
Çözümün ilk şartı katılım
Bu soruları uzatmak mümkün. Ama
hepsinin tek bir ortak cevabı var: Katılım.
Bu sorunlan, ancak, işçi haklanm genişle-
terek, sendikaiann işçiyi doğrudan veya do-
laylı ilgilendiren her hususta etkin biçimde
karar ve icraata katılmalarını sağlayarak
aşabiliriz. Batı'nın pratiğinden gorüyoruz
ki çözümün ilk şartı budur. Tabii başka
şartlar da var, ama hepsi bu ilk şart haya-
ta geçirildikten sonra ancak gündeme ge-
lebiliyor.
Işte yeni demokratikleşme maceramız bu
şekilde test edilecek. Bu konuda samimi
isek, bütün çahşanlara sendikalaşma ve
toplusözleşme hakkıru tanımalıytz; mecburi
tahkimi, grev yasaklannı, diğer sendikal ya-
saklan kaldırmahyız. Ayrıca mutlaka her
düzeyde "karara katılım" hakkını tanıma-
lı, devletin ve işverenlerin bağlayıcı bir bi-
çimde sendikalarla istişare etmesini zorunlu
kılmalıyız. Zaten ILO'nun "Tripartism" ve
AT'nin "Sos>al Diyalog" dediği ilkelerin
de özeti bu değil midir?
İşçi haklarını genişletmekten korkmaya-
hm. Türkiye'nin sadece ILO, AT, Paris
Şartı gibi uluslararası aynalara daha iyi
yansıması için değil, ülkemizin kalkınması
ve insanımızın daha mutlu olması için de
gereklidir bu. Kendi sendikacımızın elini
ayağını bağlayan urganları çözmek, Cenev-
re'ye, Bruksel'e ve Paris'e olan borcumuz-
dan çok daha önce, Edirne'den Hakkâri'-
ye kadar kendi vatammıza ve kendi vatan-
daşımıza olan borcumuzdur.
tLAN
GAZİANTEP 1.
ASÜYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas 991/U1
Davacı ıl tüzd kişiliğini tem-
silen GazUntep Valüiği vekili Av.
C. Handan Koral tarafından da-
valılar M.Kamil Ayhan, AJCadir
Ayhan, Fıtma Ayhan, Hatice
Ayhan, Munevver Ayhan, Üm-
ran Ayhan, Sabahat Ayhan,
ömeT Ayhan, Emin Ayhan
aleyhlerine mahkememize açılan
cebri tesciı davasmda;
Davacı vekili Gaziantep ili
Sam köyünde bulunan pafta 3,
parsel 661'de kayıtlı taşınmazın
istimlak edildigini, bedelinin
bankaya bloke edildigini, bugü-
ne kadar fe r a
ğ etmedıklerinden
iş bu tasmmazın davaa idare
adına istimlak nedeniyle tescil
edilmesini istemiştir.
Tttm aramalara rağmen dava-
Ulann adresi bulunamadığından
ilanen tebbğine karar verümiştir.
Bu nederüe yukanda yazüı da-
valıların mahkememizin
1991/141 esas sayüı 28.1.1992 du-
ruşma günltı dosyasına müracar
at etmeleri, bir vekü gönderme-
leri veya delülerini ibraz etmelen,
aksi takdirde dunjşmanın gjyap-
lannda yapılacagı ve karar veri-
leceği meşruhatlı davetiye yeri-
ne kaim olmak üzere duyuruhır.
Basın: 51075
Evsel Atıksuların Arıtımında
Ki omass <C
Biyolojik Paket Arıtma Ünitesi'ni
Bodrum: GuneşBerdev
. Koop.. Gökçe Clut Armoraa, Kazıtaş Vılialan. AmbrosiaOtel. Mercarıtey v
- Koop-, Veni Ulku V- Koop.. Ote! i*ark P«
Oieı. Kargı Ote':. Boytiaş Oleı. MuSKebi Tunzm. Club Baöataş. Mef.m^ Ali Tûrk Oteii. Metetr.'.ur Ötefi. Çomça Otel. Club Baitur. Oub Rora. t
Koyü. CluO Perunva. Hsr^r- Olel. Akbank Msnsupları Y. Ko'oft. Rû«ken! Viüaları. Dub Kadıkale. Batta V. Koop.. Ysşf.yurtluiâ? 1. Koop..{tntur Tatıl
t.Kooç Sayındırtık Müd. Plaı Tes.. Eczakent V Koop.. Egenel Suîtannoy Tes
= ,'sv\ Ev 5" Antura'
tel-, A5»rta Ote'. i^ası
tonOtk AvkalevTKoop^llarmaris: Marmstave Ar ' " " "" ~ '
Koop. Oi^irn: Çanık*?. Y.KoDp. O»tça: UşâKiiiarTatil Koyu Anyapj Y.Koop.,
Eskişehirr Anâöolu Üh
l
/."Kanıpüsu Umit: Brisa A.Ş.. Papatya E'.«r; öp?- "•
MASS ARITMA SİSTEMLERİ İNŞ. SAN. ve Tİfc. VTO. ŞTİ. . . ]>•< _ ,
ıkd&rsCad. 151 C. 37-39 Zincirfikuyu - 80300 istanbu? TeS.: 1751338(4hat) Fax: 1745776: \
• , • • . . . s • " *
leriyle geçti ömrümüz. Tıpkı dişlilerinin ters
dönüşüyle çoğu zaman kendi kendini kemi-
ren çarklar orneği, boşuboşuna yok olan za-
man, güç, para ve umut kayıplarının girdap-
lannda, birinin yaptığıru öteki bozarak sürük-
lenip gittik.
Organlarının büyük çoğunluğu devlete ait
olduğu haldc, çağdaş kültür ve sanat politi-
kamızın oluşmaması yüzünden, iktidar deği-
şikliklerinde her şeyi sil baştan yaptığımiz yet-
mezmiş gibi, aynı partiden olduğu halde, ba-
kanlar veya etkin bürokratların değişiminde
de aynı kaosu yaşadık. Genel politika ve eko-
nomide çoğu zaman rastlanan kısa vadeli de-
ğişimlere karşı, kültür, sanat ve eğitimde ka-
rarlıhk isteyen uzun vadeli programlann ge-
reğini kaale almadık. Bu kannaşa içinde sa-
nat ve kültür kurumlanrruz çoğu zaman fonk-
siyonlannı tam olarak yerine getiremedüer..."
Evet, işin acı yönü, yurdumuzdaki büyttk
potansiyelin düzensizlik, amaçsızhk, organi-
zasyon eksikliği yüzünden yeterince verime
kavuşturulamamasıdır. Bu, yalruz içte değil,
asıl dış- dünyada biçim için yaşamsal konudur.
Zira çağımızda ekonomik, teknolojik ve as-
keri büyük güce sahip olmayan ülkelerin, koı-
dilerini "çağın hemşerisi" kabul ettirebilme-
lerinin tek koşulu, kültür ve sanattaki varlık-
landır. Ama bu kültür, hukuk kültüründen
sanatsal kültüre kadar, geniş kanallara sahip
bir yelpazeden oluşmaktadır. Bugün bizi Av-
rupa topluluklarına alrruyorlarsa bunun en
büyük nedeni budur.
Sakallı Celârin benzetmesi
Atatürk çağının halk fılozofu Sakalb Ce-
lâl şöyle dermiş: "Türkiye Doğu'ya doğru gi-
den bir gemide bazı insanlann Batı'ya ulaş-
maya çalıştıklan bir ülkedir." Son zamanlar-
daki bazı çağdışı uygulamalar bu tanımı şöy-
le değiştirebilir: "Türkiye, Batı'ya giden bir
gemide bazı insanlann rotayı geriye çevirme-
ye çalıştıklan ülke olmuştur."
Burada Atatürk'un şu tanımı bize ışık tut-
maktadır: "Uygarlık öyle bir ateştir ki, ona
'bigane' kalanları yakıp geçer."
Bu ateşi disipline etmek için pusularruzın ib-
resini bir daha sapmamak üzere, ulusal kay-
naklardan da esin alarak, çağdaş, evrensel ge-
leceğe yöneltmemiz gerekir. Liberal yönetimi
ilke edinmiş bir ülkede devletin bu alanda da
aynı yöneltide olması gerek. Ancak, kültür ve
sanat kurumlannın yüzde doksanının devle-
te ait olduğu bir ülkede, en azından genel ana
hedefleri saptayarak kaynaklanm harekete ge-
çirmek yine devletin görevidir. Bu görevin uy-
gulanması için her şeyden önce Kültür Bakan-
hğımızın radikal şekilde yeniden "yapılan-
masına" gereksinmemiz vardır.
ZEHRA İPŞİROĞLU
Otoriter düşünceyle
eleştiıinin birbirieriyle
bağdaşamamalannın
nedeni, eleştirinin,
temelinl kuşkuculukta
bulmasıdır. Mutlak
doğrulan tanımamasıdır.
Eleştirel DüşünceBağnazlığın ve baskının en amansız düşmanı eleştiri-
dir. Bu nedenta tarihin hangi aşamasında, hangi biçimde
ortaya çıkarsaçıksın, eleştirel düşünceye getırilen yasaklar
ve kısıtlamalar baskıl: dönemlerin ortak yanını oluşturu-
yor.
Almanya'da 1936 ytlında Goebbels, yazın eleştirisı üze-
rine yaptığı bir açıklamada, eleştiri kavramı yerine yazm
raporu kavramını getiriyordu. Bu dönemin kültür politika- •
sına göre yaratıcılığtn yeşerdığı yerde eleştınden değil, an- •
cak yaratıcılığa hizmetten söz edilebilırdı. 1940'larda dö-
nemin önde gelen yazarlarından Paul Fechter, "Düşün-
me çağının yerini eylem çağı aldı artık" diyordu. "Kitap-
lara değil, eyleme geçmeye hazır yeni insanlara gereksi-
nimimiz var."
1930'ların Almanyası'nda eleştiriye karşı girtşilen bu sa- '
vaş toplumumuzda son yıllarda yaşanan baskıları ve ya-
saklarnalan yer yer çağrıştırıyorsa da, önemli bir nokta-
da ayrılıyor Bu savaşın özelliği, bilinçli ve sistemli bir karşı :
koyuşa dayanmasıydı. Çünkü amacı, Aydınlanma Çağfn-
dan beri süregelen köklü bir geleneği yıkmaktı.
Sonuçta böylesine köklü bir gelenek, faşist yönetim al-
tında bir süre bastırılabildiyse de, kökünden yok edileme-
di. Savaş sonrası Almanyası'nda faşizmin getırdıği çalkan-
tılar dumlduktan sonra, eleştirel düşünce yine tüm yoğun-
luğuyla varlığını duyurmaya başladı. Bugün çok çeşit
görüşü, düşünceyi bir
arada banndıran gü-
nümüz Alman toplu-
munun en belirgin
özelliği, köklü bir
eleştiri geleneğine
sahip oluşudur. Bu
nedenle bugün Al-
manya'da sesini gide-
rek daha fazla duyu-
ran Neonazi akımın
demokrasiyi zedeleyecek denli tehlikeli boyutlara ulaşa-'
bileceğine inanmak zor.
Toplumumuzda eleştirel düşünceye karşı sürekli bir di-
renişle karşılaşıyorsak da, otuzların Almanyası'nda oldu-.
ğu gibi sistemli bir karşı çıkıştan söz edilemez. Çünkü.
eleştırei düşünce bizde egemen güçler*e güveni sarsacak
denli tehlikeli boyutlara ulaşmış değil. Başka bir deyişle,
bireysel karşı çıkışların ötesine geçemiyor. Bunun da ne-
deni eleştirel düşünce geleneğinin bizde olmaması.
Otoriter Osmanlı İslam geleneğine bağlı olan geçmişi-
miz, eleştirel düşünceye yabancı kalıyor. Eleştirel düşün-
ce ancak cumhuriyet dönemiyle birlikte çağdaşlaşma sü-
reci içinde doğuyor. Ne var ki bir türlü tam kök salıp filiz-
lenemiyor. Cumhuriyetten bu yana bir kimlik arayışı için-
de bocalayan toplumumuzun geçirdiği çalkantılar, eleşti-
rel düşüncenin yeşermesinı engelliyor.
Sözgelimi köy enstitüsü projesi tam gerçekleşiyor ki,
enstitüler kapanıyor. Ya da kurulduğunda Batı üniversi-
teierinin düzeyinde olan İstanbul Üniversitesi kısa süre
içinde yozlaşıp kimliğini yitiriyor.
Otoriter düşünceyle eleştirinin birbirieriyle bağdaşama-
malarının nedeni, eleştirinin, temelini kuşkuculukta bul-
masıdır. Mutlak doğrulan tanımamasıdır. Böylesi bir kuş-
kuculuk, gerçeklerle çok yönlü bir hesaplaşmayı koşul-
luyor. Ünlü politikacı ve tiyatrocu Vaclav Havel eleştirel dü-
şüncenin yaşamımızı yönlendiren temel bir davranış ol-
ması gerektiğini savunurken, "Sözlere duyulan kuşkunun
olumsuz olanı önlerken, aşırı güvencenin felaketlere yoı
açabileceğini" vurguluyor ve kendi toplumunun, yaşadı-
ğı uzun ve baskılı dönemin sonucu genellemelere, ideo-
lojik deyişlere, kalıplaşmış laflara, demagojiye karşı ba-
ğışıklık kazandığını söylüyor.
Kuşkusuz bu bağışıklık dünden bugüne kazanılmamış
Ancak tarihsel bir süreç sonunda türlü baskılar yaşandık
tan sonra elde edilmiş. Kuşkusuz bizler de demokrasileş
me süreci içinde daha nice dalgalanmalar yaşayacağız
Ancak eleştirel düşünceyi, yaşamımızı yönlendiren teme
bir davranış olarak benimsemeye çalışırsak, her türlü gü
dümlenmeye, yönlendirilmeye karşı bağışıklık kazanabi
lıriz. Bu da özgürlük yolunda atılması gereken ilk adım