22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 ARALIK 1991 BURASI TÜRKÎYE HALÛK ŞAHİN YeniBakış yaym oryMUnııdaıı 'The tcmwht't> Tirtdyt Bizim basınımız yabancı gazetelerde Türkiye hakkında ya- rılanlara çok önem verir. Bu önem çoğu kez abartılmış, şişi- rilmiş bir önemdir. Bir bakarsınız, üçüncü sınıi bir yabancı gazetecinin Türkiye'de birkaç gün geçirdikten sonra ikinci sı- nrf bir gazete için çiziktirdiği beylik bir yazı manşetlere çıkı- veroniş. Ama bazen yabancı basın organlarında öyle yazılar çıkar ki bunlar Türkiye'ye bakışta bir dönüm nottasını beliriedik- teri için gorûndüklerinden çok daha büyük bir önem taşır, yeni bir donemin felaket tellallığını ya da muştuculuğunu ya- parjar. Adeta bütün bir orkestraya ton verirler. Ünlü 'The Economist' dergisinin 14 aralık tarihli sayısın- da çıkan Türkiye bölümü, ikinci öbeğe giriyor. Brian Beed- ham taratından hazırlanan 24 saytalık özel bölüm, en azın- dan İngiltere'nin Türkiye'ye baktşında yeni bir bakış noktası- na varıldığını gösteriyor. Bizim oldukça iyi göründüğümüz, ryimser ve iyi niyetli bir bakış açısı bu. Beedham, ev ödevini iyi yapmıs, günümüzTürkiye gerceğini çok iyi kavramış. Daha bile önemlisi, bunu beylik bakış açisına tutsak düşmeden, açık açık yazmış. 'The Economist', dünya basınının en önemli dergilerinden biridir; Beedham'ın yazıian çok önemli bazı kesimlerin Tür- kiye'ye bakışını etkileyecektir. * * • 'The Economist'in Türkiye bölümünün ana başlığı "İsla- mın Ytldızı." Bu kimlik nftelemesi Avrupalı olduğunu kanıtla- makta zorianan Türkiye'de kimilerini irkiltebilir. Oysa Beed- ham, Türkiye'yi, çoğunun geleceği karanlık olan islam ülke- lerinin "çağdaşdünya'yı yakalamaları için bir model olarak gördüğü için "yıldız" nitelemesıni yapıyor. Özetle şöyie diyor. ilkin, iki kutuplu dünyanın yıkılması ile Türkiye'nin 'perife- ri'ye, yani sahnenin kenanna itildiği doğru değildir. Tam ter- sine Türkiye, yeni soğuk savaşın tam merkezinde olacaktır. ikincisi, Türkiye, de- mokrasi yolunda çok ilerlemiş, en önemii sı- navlan geçmiştir. Üçüncüsü, en geç başlanan retorm aianı olan ekonomide henüz kesin not verilmemiştir. Hükûmetlerin verimsiz ve masraflı KİT'lere kar- şı tutumu bu sınavda belirieyici olacaktır. Dordüncüsü, ekonc- mi dıştnda en önemli sc- run Kürt sorunu, en bü- yük olanak ise su kaynaklarıdır. Beşincisi, Türkiye'nin her an köktendinci Müslümanlann eline düşecek, sınırda bir ülke olduğu imgesi yanıltıcıdır. Din- sel partilerin siyasal gelecegi sanıldığı kadar parlak değil- dir. AKıncısı, Türkler kendilerine güvenen, çalışkan ve prag- matik insanlardır. Büyük kentleşme akınını gecekondu mo- deli içinde büyük ölçüde oûzmeleri de bunun kanrtıdır. Nihayet Türkiye, tüm eksikliklerine rağmen Avrupa'yla bü- tünlesme sürecinde çok yol almışttr. Avrupa'nın Türkiye'yi gör- mezden gelebileceğini sanmak Avrupa için ağır bir yanılgı olur. • • * ingiltere'nin en önemli yayın organlanndan 'The Econc- mtst'te Türkiye konusundayapılan bu değeriendirme, son bir- kaç yıldır Alman basınında Türkiye aleyhinde yazıian yazı- laria karşılaştınldığmda, ayn bir önem kazanıyor. 1960'larda yapılan iş bölömünde Türkiye, Avrupa'ya katıl- ma sürecinde Almanya'nın, Yunanistan ise Fransa'nın vesa- yetine btrakıtmıştı. Almanya, Türkiye'nin Avrupa'ya çıkan köp- rüsü durumundaydı. 1990'lara geldiğimizde Türkiye'nin Alman köprüsünden Av- rupa'ya çıkmak bir yana, geri itilmeye çalışıldıgım görüyoruz. Alman kamuoyunun da buna uygun bir biçimde oluşturul- masına Alman hükümetleri destek oluyor, en azından hoş- görüyor. (Hikmet Çetin'in Kohl ve Genscher'le yaptığı görüş- melerin gerçek bir yarar sağlayıp sağlamayacağını henüz bil- miyoruz.) Oysa 1960'lardan bu yana Almanya çok güçlendi. Kendi isteklerini Avrupa'ya kanırta kanırta kabul ettirebiliyor. Htrva- tistan'ın AT taraiından tanınmasına ilişkin karar bunun bir ör- neği. Almanya isterse Türkiye için de çok şey yapabiltr, ama yapmıyor. Alman yükselişi karşısında kaygılanan İngiltere ise bir yan- dan gözünü Atlantik ötesindeki dostundan ayırmazken bir yandan da Türkiye'ye alıcı gözlerie bakmaya başlıyor. Ve iyi şeyler görüyor. TArktye atoyMm yazıian yaalarta Mt 6»ew kazamyor. tZMİR ON BtRİNÇt tÇRA VE tFLAS MÜDÜRLÜCÜ'NDEN tFLASIN AÇILDIĞINA DAİR tLAN 1991/26 tf. Müflisin adı, soyadı ile utrvanr. Eski unvanı: Rozet Tantn Ürtinleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yeıü utıvam: Ray Tanm Sanayi ve Ticaret A.Ş. "Ialatpaşa Bul. No: 33/15 Harputlu Apt. Alsancak-lzmir Yukanda unvanı ile adîesi yaalı butunan ve lzmir Ticaıet Sidl Me- murtugu'nun 53037/K: 3636 numarasında kayıtlı ESKİUNVANI "RO- ZET TARIM ÜRÜNLERİ SANAYİ VETtCARET A.Ş'.', YENİUN- VANI "RAY TARIM SANAYİ VE TtCARET A.ŞTnin lzmir 2. Asli- ye Ticaıet Mahkemesi'nra 12.12.V991 tarih ve 1990/681 esas, 1991/884 kaıar sayü) Varan ile İFLASINA karar verilmiş olup; iflas aynı gün saat ll.S5'ten itibaren açılmıştır. Keyfiyet ÜKıun 166. maddesine göre tebtij ve ilan ol\mur. 12.12J991 Basın: 46761 tLAN BURDUR SULH CEZA HÂKİMLtĞİ'NDEN E&asNo Karar No Hâkim Kâtip Davacı Sanık 1991/288 1991/349 Musa Ayva 17363 Mürüvvet Yavuz K.H. ŞEREF DENİZ, Hüseyin o|lu, Ayşe'den olma, 1948 d'lu, Burdur Çallıca köyü nüfusuna kayıtlı olup Burdur Karasenir Mah. Murat Sok. No: 13/2'de otumr, evli, üç cocuklu, 'okuryazar, sabıkasız, T.C. tslam, mandıracı Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne muhalefet 3.7.1991 27.11.1991 Yukanda açık kimliği ve suçu yanlı sanık hakkında mahkememi- ze açüan V.amu davasının yapılan dunısması sonunda: Sanığın imal edip satışa sunduğu yoğurt ve ayranlann sağlığa az veyaçok zaraı veıccek derecedebozulmuş sayılacağı anlasıldığından, eylemine uyan TCK'nun 396., 647 sayılı yasamn 4., TCK'nun 72. mad- desi uyannca 510.000^ TL ağır para cezası ile cezalandınlmasına, TCK'nun 402/1. tnaddesı uyannca sanığın hapis cezası müddeti- ne ınusavi olarak ctlrme vasıta kıldığı meslek ve sanatının ve ticare- ti» tatiline ve fiilin işleniş şekü veya nıteliğine göre takdiren 7 gün işyerinin kapatümasına karar verildiği ilan olunur. Basın: 46916 Suç Suç Tarihi Karar Tarihi İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLlGl MEZARLIKLAR MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DUYURU BASYAPl-SJS. tstanbul Basın ve Yayın Sanayi Toplu lşyeri Yapı Kooperatifi'ne ait, Bakırköy ilçesi Mahmutbey mevkü S/5 pafta2O51 ve 2052 parseller üzerinde bulunan arazide yapılan çauşmalar esna- sında tespit olunan 100 adet yapılı yapısız mezarlann 30 Arahk 1991 Pazartesi günü ile 10 Ocak 1992 Cuma günleri arasında sabah saat 09.00*da nakil kuburlan yapılacağına ilgililerin bilgisıni rica ederiz. ParisŞartı*ııa Azuüıklar ve Türki> o Paris Şartı'nı Türkiye'de, şu veya bu düzenlemenin uyulması zorunlu kayna|ı ve ölçüsüymüş gibi göstermek, vahim bir yanılgıdır... Yıllar boyunca Türkiye Cnmhuriyeti'nin milli ve tekil bir devlet olduğunu savunanlann Paris Şartı konusundaki bugünkü yanlış resmi edebiyatı hemen kesmeleri kesin bir zorunluluktur. COŞKUN KIRCA Emekli Büyükelçi, DYP İstanbul Milietvekili Son günlerde "Paris Şartı" neredeyse bir çe- şit kutsal kitap mertebesine çıkanldı! Kötü top- İumsal alışkanhklanmızdan biri de ço|u aydm geçinenlerimizin düşünce hayatırun modalara gö- re oluşması ve bu modalarm, ifadekrini, - tekrarlandıkça boşluğu anlaşılan- sloganlarda bulmasıdır. Siyasi yönlendirilişlerimiz böyle be- lirlenir ve kendisini hiçbir zaman 'hataya düşmemiş' sanan ve 'vicdanı her zaman rahat' kalmış olanlanrtuz bu suretle kendi kendilerini tatrnin etmekte başan üstüne başarı kazanırlar! Ne var ki böylesine bir yöntemsizliğin basitleş- tirmeleriyle meseleler çözümlenemez; hatta da- ha da çetrefilleşir ve bir süre sonra siogan fur- yası köpük gibi kaybolur gider. Işte, şimdi bu meşhur Paris Şartı da bir siogan haline getiril- miştir. Oysa, sorulması ve akli biçimde cevap- landırüması gereken soru şudur: Bu Paris Şartı ne söylüyor ve ne söylemiyor? Paris Şartı'nm hukuki bağlayıcıhğı yoktur 21 Kasım 1990 günü imzalanan Paris Şarü, bir kere, bir miHetkrarası hukuk belgesi değildir; mfiletlerarası anüaşraa niteliği taşımaz. Bu se- bepten dolayıdır ki Türkiye'de ve diğer irazacı devletlerde anayasal onaylanma sürecinden ve bu arada Meclis'ten geçirilmemiştir ve kanun ni- teliği de yoktur. Adı geçen Şart, 1 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Sonuç Senedi'nin Avrupa Gü- venlik ve tşbirliği Konferansı'nın (AGÎK) baş- langıç belgesi olarak imzalanmasından sonra ay- nı süreç boyunca imzalanan bütün belgeler gibi sırf bazı siyasi hedefler gösterir ve bu hedeflere imzacı devletler için bağlayıcılık gücü vermez. Kaldı ki bütün bu belgelerde yer alan kavram- lar, çoğu kez, müspet hukuk kuralı niteliği taşı- yamayacak kadar genel ve muğlaktu. Oysa, fel- sefı kavramlara pratik hayatta canhbk kazandı- rabilmek, ancak onları müspet hukuk kurallan haline geürmekle mumkiin olur. Bu belgelerin hukuki bağlayıcıhğı olmayışının bir sebebi de budur. tmzacı devletlerin bu yanh belgelerin içeriği- ne hukuki bağlayıcılık vermevişleri. bu içeriğin milletlerarası örf ve âdet kuralı haline gelmesi- ni de önlemektedir. İmzacı devletler, bu hedeflere kendi egemen- lik yetkileri çerçevesinde kendi ihtiyaç ve şart- lannı dikkate alarak ulaşmaya çalışır ve hukuki baglayıcüık ta^ımayan bu zemin üzerinde bu ko- nularda birbiıleriyle devamh danışma halinde olurlar. Paris Şartı'run azmhklar hakkmdaki hükümleri de işte bu derecede genel ve muğlak- tır. Demek oluyor ki ülkemizde şu veya bu etnik gruba veya onun mensuplanna, kendilerine 6ı- gü şu veya bu hakkın tanınmasını, Paris Şartı'- nın bağlayıcılıgından doğan bir milletkrarası hu- kuk yükümü olarak göstermek temelinden yan- lış bir anlayı^tır. Paris Şartı'mn önemi, aanhklarm veya etnik gruplann veya bunlann mensuplarının kendüe- .rine özgü haklan açısından açık ve seçik tedbir- ler getirmef.inden değildir. Şart'ta böyle tedbir- ler yer ahnaz. Şart'ın önerni, sadece AGtK'i de- vamh bir süreç haline getiren örgütlenmeyi ka- rara bağlamış olmasında ve aynca, artık -eski- Sovyetler Birüği'nin insan haklarından 'devlet'i kişi karşısında smvrlandıranlar ile kişinin devlet yönetimine kaülımını sağlayanlara Karl Marx'- tan kalmış -pek haksız- istihzayla bakma gele- neğinden vazgeçmesinde nokıilanmışu. Ashn- da, Şart, insan haklarının müspet hukuka geçi- şi alanında pek de önemli bir katkı geürmemiş- tir. Birleşmiş-Milletler Genel Kurulu'nun gerçek- te tavsiyeden ibaret bir kararına konu olan Ev- rensel tnsan Haklan Büdirgesi dahil, İkinci Dün- ya Savaşı'nın sonundan beri çeşitli milletlerarası kuruluşlarda ortaya konmuş bu alandaki belge- ler arasında müspet hukuk açısından tek ciddi olanı ve Türkiye'yi hukuk plaıunda bağlayanı Avrupa însan Hakları Sözleşmesi ile bu sözleş- meye ek olarak Türkiye tarafından onaylanmış protokollerdir. Oysa, bu sözleşme ile Türkiye'- nin onayladığı ek protokoüerde azuüıklar ve et- nik gruplar veya mensuplan hakkında tek bir hü- küm dahi mevcut değildir. Paris Şartı'nda azınlık kavramı Paris Şartı, hukuki bağlayıcüığı olmasa da azınlıklar ve etnik gruplar alanında ne demiş, bir de buna göz atahm. Paris Şartı, "azınhk" kavramını, "milli" sı- fatıyla nitelemiş ve sınırlandırrmştır. Metin yo- rumu kurallanna göre bu durumda, "azınlık" kavramı daha geniş bir anlam taşımah; "milli azınhk" ise "azınlık" terimiyle adlandırılan bu daha geniş kavramın bir parçasmdan ibaret ol- mahdır. "Etnik grup" kavramına ise Paris Şar- tı'nda hiç yer verilmemiştir. Daha da önemli olan nokta, Paris Şarü'nın, gerek "azınlık" terimini gerek "milli azınhk" ibaresini tammlamamış olmasıdır. MiUeüerarası metinlerin genel yorumlama ku- rallanna göre bir kavram en az aym nitelikte bir milletlerarası belgede tanımım bulmuş değilse, o kavramı yonımlavıp ona anlamıru vermek, her devletin kendi egemenlik yetkileri içinde kendi başına girişebüeceği bir faaliyettir. Paris Şartı,railletlerarasıhukuk alanında bag- layıcı olsaydı bile, bu kavramlar tanımlanmamış olunca, onlan yorumlama ve manalandırma yet- kisi yine imzacı egemen devletlcre ait olacaktı. Paris Şartı'nda işte bu kavramsal çerçevede bahsi geçen "müli azmhk"lara ilişkin olarak biri Başlangıç Kısmı'nda, diğeri "Gelecek tçin yol Gösterici llkeler" Kısmı'nda olmak uzere iki hü- küm yer alır. Birinci hüküm şöyledir: "Milli azınlıklarm etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin korunacağını ve milli azın- lıklara mensup kişilerin bu kimliklerini aynma tabi tutulmaksızm ve kanun önünde tam bireşit- lık içinde hür olarak ifade etmeye, muhafaza et- meye ve geliştirmeye haklan olduğunu teyit ey- leriz-" İkinci hüküm ise şudur: "Milli azınlıklarm, toplumlanmmn hayatma zengin katküarmı arttırmak azmıyle, durumla- rının daha da iyileştirümesine çalışacuğız- Bartş, adalet, istikrar ve demokrasi gibi halklanmız arasmda dostane ilişkilerin de milli azmlıklann etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin ko- nınmasını ve bu kimliğin geliştirilmesi için ge- rekli şartların yaratılmasmt gerektirdiğine ilişkin derin inancımm teyit eyleriz. Milli azınhklarla ilgili sorunların ancak demokratik bir siyasi çer- çevede tatminkâr olarak çözümlenebileceğini be- yan eyleriz. Aynca, milli azınlıklara mensup ki- şilerin haklarına, evrensel insan haklarının bir parçası olarak, bütünüyle saygı gösterilmesi ge- rektiğini de kabul ediyoruz. Milli azınlıklar ko- nusundaki işbirliğinin antınlması ve bunlann da- ha iyi konınması hususundaki acil ihtiyacı müd- rik olarak, Cenevre'de 1-19 Temmuz 1991 tarih- lerinde milli azınlıklar konusunda bir uzmanlar toplantısı düzenlenmesini kararlaştırmış bulunu- yoruz." Türkiye'de 'annlık" sıfatı ~ Yukarıda beliruldiği gibi Şart'ın bu hüküm- lerinin Türkiye için geçerhliği, Türkiye'nin bu hükümlerde yer alan "milli azudık" terimini na- sü anladığına baghdır. Türkiye'nin, bu konunun AGtK içinde ilk defa ayrmtıh biçimde ele alın- dığı 1985 Nisanı Ottawa toplantısı sırasında ile- ri sürdüğü ve daha sonraki benzeri bütün bel- gelerin hazırlanışı sırasında da tekrarladığı btr yorumsal çekince, devletimizin bu alandaki ge- leneksel görüşti haline gelmiştir. Bu yoruma göre Türkiye, "azınlık" sıfatını, sadece, yürürlükte- ki milletlerarası antlaşjmalarla kendilerine bu ni- telik tanmmış olan topluluklar için var sayar. Türkiye için bu antlaşmalar, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile 18 Ekim 1925 tarihli Türkiye ve Bulgaristan Arasındaki Dost- luk Antlaşması'dır. Bu antlaşmalar, Turkiye'de "azınlık" olarak sadece Rum, Ermeni, Musevi ve Bulgar azınhklarmı tanırlar. Türkiye'de bun- lar dışında ne "milli azmlık" ne de "azınlık" vardır. Avrupa'da "milli azınlık" terimi Fransa, Türkiye'nin bu yorumunu da aşarak, ülkesinde hiç "azınhk" bulunmadığını söyle- mektedir. Nitekim, Fransız Anayasa Divam, son defa, bir kanun metninde yer alan ve Korsika halkını Fransız milktinin bir parçası olarak ta- mmlayan bir ifadeyi, Fransa milletinin bölün- mez olduğu ve Fransız milleti içinde sayüsa bile ayn bir "halk"tan bahsedilemeyeceği gerekçe- siyle iptal etmiştir. Yine kendi ülkeleri açısından tngiltere ve Italya da "milli azınhk" kavramı- PARtSTEN SELÇUK DEMtREL na pek sıcak bakmıyorlar. Amerika dahi, kendi ülkesinde etnik, dilsel veya dinsel sebeplerle hiç- bir topluluğa genel vatandaş statüsü dışında sta- tüler vermediğinden bu kavramdan pek hoşlan- mıyor. Bu kavram, Orta ve Doğu Avrupa'da azınhklarla ilgili pek ciddi çekişmelerden ötürfl daha çok bu bölge devletlerinin ve Almanya'- mn desteğine sahiptir. "Milli azınlık" terimi, bu devletlerce "bağımsız bir devlet halinde örgüt- lenmiş belirli bir millete mensup olup bir başka devletin ülkesinde yaşayan kişilerin oluşturdu- ğu topluluklar" olarak anlaşılmaktadır. Bu du- rumda, bu yorumun sahiplerinin, Türkiye'de - yukanda âkredilen iki antlaşmaya sırf Yunanis- tan ve Bulgaristan taraf oldukTan için- Rum ve Bulgar azmhklanndan başkasma "milli azınlık" niteliği veTen iddialar ortaya atmalan -Türk yo- rumundan bile daha dar olan- kendi yorumları açısından imkânsızdır. Aynca, Almanya, bu ko- nuda ülkesindeki göçmen işçilerden dolayı rahat- sızdır. Zira, Türkiye, kendi yorumunun mantı- ğı içinde çok hakh olarak, statüleri milletlera- rası antlaşmalarda yer alan göçmen işçilerin ve bu arada Türk işçilerinin "milli azmlık" niteli- ği taşıdıklannı ileri sürmekte olup Almanya, bu- na karşıhk, bir etnik gruba "milli azınhk" sta- tüsü tanmabilmesi için o topluluğun mensupla- rının bulunduklan ulke devletinin vatandaşhğı- nı taşımalannın şart olduğunu ileri sünnektedir. Görülüyor ki Paris Şartı'nm "milli azınhk"- lar hakkmdaki hükümlerinin anlamı üzerinde başhca imzacı devletler arasmda görüş birliği bile yoktur. Cenevre Belgesi'nin getirdiği açıkhk Bir diğer önemli nokta da Paris Şartı'nda yer alan "milli annlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerinin konınması ve geüştirilmesi" yolundaki ifadelerden ne aulaşdması gerektiği- dir. Milletlerarası belgeleri yorumlama kuralla- nna göre bu ifadelerin hangi somut tedbirlere götüriıcü biçimde yorumlanması gerektiği de im- zacı egemen devletlerin her birinin kendi yoru- muna bağhdır ve Türkiye, eğer bu Şart baglayı- cı olsaydı ve eğer "milli azınlık" terimini kendi yorumu çerçevesinde anladığını beyan etmiş ol- masaydı bile bu alandaki tedbirierin hangileri olacagını belirlemekte tam bir serbestlik içinde olacaktı. Bu alandaki bir diğer önemli gelişme, yukan- da bahsi geçen Cenevre Toplantısı'nın sonunda . 19 Temmuz 1991 günü yayımlanan belgedir. Yi- ne hiçbir bağlayıcıhğı olmayan bu AGİK belge- sinde yer alan "milli azınlık" ibaresi de Türki- ye'nin aym yorumuna tabidir. Bu kayıtlarla Ce- nevre belgesi, konumuza iki noktada açıkhk ge- ürmiştir. Bunlardan ilki, "milli azınlık"lann bi- rer topluluk halinde kurumsallaştınlmasımn şart olmadığı ve tanınacak kendilerine özgü hakla- nn esas itibanyla "nulli azmlık"lara mensup ki- şttere ait olacağı" hususudur. Diğer nokta da Türkiye'nin istemiyle Belge'ye girmiş olan "Et- nik, kültürel, dilsel veya dinsel bütün farklüık- lann zorunlu olarak milli azınlık yaratılmasına götüntıeyebilecegine" ilişkin hükümdür. Bu hü- küm, Türkiye'ye, kendi vatandaşlan arasında- ki bu tarz farkhlıklann "milli azınlık" yaratıl- ması için yeterii olup olmadıgını takdir etmek hususunda tam bir serbestlik bırakmaktadır. Bu izahlardan çıkan sonuç şudur ki Lozan Antlaşması ile Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması hariç, hiçbir milletlerarası belge Türkiye'yi şu ve- ya bu "azınhk"ın veya "milli azınhk"ın varh- ğını kendi ülkesi üzerinde tanımak ve başkaca bir etnik grubun mensuplanna kendilerine öz- gü olarak şu veya bu hakkı vermek yükümünü getirmekte değildir. Demek oluyor ki Paris Şar- tı'nı Türkiye'de, şu veya bu düzenlemenin uyul- ması zorunlu kaynağı ve ölçüsüymüş gibi gös- termek, vahım bir yanılgıdır. Çünkü, bu Şart'ı gerçekte olduğundan farkh biçimde devletimiz için bir yukümmûş gibi gösterme çabasma ken- di kendimize girmemizin tek sonucu, bu çok du- yarlı alanda yabancı devletlere içişlerimize ka- rışma hakkını -hukuki planda değilse bile- siya- si planda kendi eümizle vermekliğimiz olur. Yo- ğun olduğu kadar muglak propaganda gayret- leriyle âhinleri kanştırmakta fayda görenler, kuşkusuz, bu hatayı bile bile tşlemeye teşne ola- caklardır. Bu itibarla, yıllar boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve tekil bir devlet oldu- ğunu savunanlann Paris Şartı konusundaki bu- günkü yanlış resmi edebiyatı hemen kesmeleri kesin bir zorunluluktur. Etnik konulanmıza nasıl bakmamız gerekti- ği ise bugünkü yazamızm içeriğinden ayndır. Türkiye Cumhuriyeti, bu konuya yaklaşmak için kendi tarihinin ve ilkelerinin ışıgında kendi özel verilerini kendisi tespit ve takdir ederek karar vermek durumundadır. T.C. KAYSERİ 3. SULH CEZA MAHKEMESt HÜKÜM ÖZETt Esas No: 1991/287 Karar No: 1991/826 C.Es. No: 1991/1351-419 Hâkim: Ali Bayraktar 19326 Kâtip: Gürsel Öztûrk 1040 Davacı: K.H. Sanık: Mustafa Ortadağ - Hacıali ve Hatundan olma 1960 D.lu Bünyan ilçesi As- makaya köyü nüf. ky. halen; Başyaacı Besi Et fırmasımn mesul müdürü. Suç: Gıda maddeleri tuzü- ğune muhalefet. Suç Tarihi: 28.11.90. Karar Tarihi: 11.11.1991. Sanık hakkında açüan ka- mu davasının yapılan açık yargılamasında. G. duşünüldü: Sanığın fül tarihinde üretip satışa arz et- tiği sucuklardan alınan numu- neletin incelenmesinde; Clostriddiuim, spc.leri ile E.coü üredi|i, bunun temizlik şartlannariayetedilmemesin- den ileri geldigi, bu nedenle sanığa mahkememizce CK.'nın 396, 402/1-2. md. 3506, 3591,647 sayılı yasarun 4/1. maddeleri uyarınca 490.000.- lira ağır para ctza- sı, 3 ay meslekten men ve 7 gün isyeri kapatümasına karar verildiği işbu mahkeme hük- münün tirajı yüz binin üzerin- de bulunan tstanbul, Ankara ve tzmir'de neşredüen bir ve- ya iki gazetede üanına, ayn- ca suç mahaüinde yayımlanan yerel bir gazetede ilan edilme- sine karar verildi. 3.12.91 Philips'ten Tüketiciye Özel Hizmet: PHILIPS Ürünlerimizle, servislerimizle UgUi tüm bilgiler l Sıt I K M »ijnler sunnoyı Sb edinen AiSps şim* i t möt«nmel bir hizmd sunuyor. Ve s'mnle ftîps orosındc CHEJ btrtwt kunıyx. PMips TûketiciDonı*mo McAea. Herçün, onılıksa 24sod temet wrettk olon W>İtipsTûkeSdDontşrao Merbzi'ndett • P(ilipsMiliSoholûrveYelkitSernsWİMadta»etde(ttilonnıe(J'm«biW Ûriinl»imiaıı lnıBown«Yİo ilgtS sorankmran öotıı»Wif* Sotın obıs olduğunuı yo do ahoyı dûsiiiKİİJgûnüı tûm PHılips televiıyonbn, viieolon, oıx!io ütünleri, PWisWe't« vt ekktrikli e» olerierinîn ftyorton ve öıelliWeriyl« ilgiS detaylı bilgileri olobilin'miı. Aymo Mûlips'len beVlentitenniıı vtfikifVerinizibae iletebilirıimL lciebnumıu sczin için W an oçlchr. Çün'nû jize en iyi hiımeü sunnak biıira gbntmnSv... Sı PVıîps için çok öeğeıiisiraı. Wefe(ionmn bekiiyoruı. iste Tûriaye'n» neres'«<le oluoonra oHınJttAongi btr kod mmva ç«in»eloiıin 24 «rat ûcnüsiz olorakarayobSeceğiniı?hi)ipsTûkelici Doniimo Merkeıi'nin Öze!Tdefonu: 90016 « 3 6 Adres: Philıps Tûketici Donıjmo Merkeri Tolatpoşa Caddesı No 5 Gühepe 80640 İstanbul Fax: 169 30 94 PHILIPS Pasaportumu kaybeHtim. Geçersizdir. NALAN KESEN İNGİLİZCEYİ 8 AYDA KONUŞUN Sizi Amerikalı dostlanmızla tanıştıralım. 349 59 38 Bâtnriye CML 62/3 İSTANBUL BAROSU BAŞKANUCrNÜAN 12733 sicil sayılı Av. Zıya Kekik'in. baroya biidirdiği mevcut adreskrını terk ettıği. yeni adresıni de bıldirmedigi anlaşılmak- la. A\ukaüık Kanunu'unun 72'C maddesı gere|ince adı baro- muzlevhasından 12.12.1991 tarihinde silınmiştir. tleıli kişı. adreslennde bulunamadığı için bu kayıt silme işle- mı kendısıne duyurulamamıştır. İlarıen lebhğ olunur TARDC GÜNERSEL CehaletKonferansı Cehalet Ansiklopedisi. Espri değil. İngiltere'de 1970'lerde yayınlanmış btr eser: Encyclopedia of Ignoran- ce. Uzmanlar kendi alanlanndaki biiinmeyenlerden bah- sediyor. Araştırmacı ruha keyifli bir teşvik. Onlü bir fizikçi "Zaman ve Mekân" konusundaki ktsa ve çarpıcı yazısında şöyle diyor-. "Belki bir gün aşabilece- ğimiz iki kavram." Eh, usta bir fizikçi bile "vazgeçilmez" gelen bu iki kavram hakkında böyle düşünebUiyorsa, biz pek gûvendiğimiz kavramlara daha keyifli bir tevazu ile bakabiliriz. • • • Peki bugün, 1991 sonaererken, çeşitli bilim dallarmda durum nedir? Uzmanlar hangi sorularla cebelleşiyor? Uluslararası bilgi, soru ve kişi trafiğinin epey rahatladı ğ» günümüzde ilginç bir konferans pekâli mümkün: Uluslararası Cehalet Konferansı. Çeşitli ülkelerin önde gelen bilginterinden bazıları ü kemize davet edilebilir, her biri kendi alanındaki sorula dan en önemli bulduğu bir kaçını paylaşabilir. Sayın Erdal İnönü ile Sayın Fikri Sağlaft, bütün düny da bir tevazu, araştırma ve dayanışma sembolü olabil cek olan bu konferansı gerçekleştirmeye davet ediyoruı * * • Birinci Uluslararası Cehalet KDnferansı... Ülkemizde konferansı hak eden şehir, İstanbul'dur. Ülkemizin kül merkezi İstanbul... Tebligler iki ditde derlenebilir: Türkçe, İngilizce. T$\ tapta. Hatta, tercihan, orijinal dilde de. Eğer başks dilse. Çok-dildeki bu derieme, oluşmakta olan "Dün/a /umu"nun çok renkliliğini de yansrtacaktır. Derieme yaygın dillerden olan Türkçe'nin hak ettıği saygın ye masına da katkıda bulunur. Bu konferans her yıl bir başka ülkede düzenlenc Tebligler evsahibi ülkenin ağırlıklı dili, İngilizce ve b bir dilde ise orijinal dilde derlenebilir, yine. Açılış konuşmasını konferansın düzenlendiği şeh bir ilkokul çocuğu yaparsa, bilimsel araştırma ruhunı cuklarda korunması basındaki yankılarla teşvik edi "Yeşermesi" değil, "korunması." Çünkü çocuklar sorularla doludur. Ve bilginlerle sanatçılan en iyi a bilecek kişiler de çocuklardır. Tank Oünersel, tstanbul Belediyest Şehir Tiyatrolan sana
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle