Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
\18 ARALIK 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURÎYET/7
Oğıızlar Türkmenistan'dayaşıyor
D A Ğ I L A N S S C B ' D E
T Ü R K İ C U M H U R İ Y E T L E R
OrtaAsya
Uyanıyor
FATİH YILMAZ
Türkmenler, Oğuz geleneklerini sürdürüyorlar. Siyah rengi
sevmiyorlar, ferah ve geniş mekânlarda yaşıyorlar. Toy adı
verilen düğünler Türkmenlerin geçmişteki yaşamlarını bugüne
taşıyan bir köprü görevinde. Başlık parası, son yıllarda damat
adaylarının belini bükercesine artıyor.
Aşkabad'ın işlev gören tek mescidinin adı Mescid-i Aksa.
Mescidin yanındaki medresede 120 çocuğa din eğitimi veriliyor.
Türkmenler, Kudüs'teki adaşımn aksine Mescid-i Aksa'da,
özgürce dini görevlerini yerine getiriyorlar.
KİMLİK KARTI TÜRKMENÎSTAN
IRAh
Niifusu: 3.6 milyon
Yüzölçümü: 488.100 kllometrekare.
Başkenti: Aşkabad
Etnik dağıhm: Yüzde 68 Türkmen, yüzde 13
Rus, yüzde 9 Özbek, yüzde 10 Azeri, Ermeni,
Karakalpak, Ukraynalı.
Kaynakları: Petrol, doğalgaz, kükürt,
Ekonomi: Sanayi, petrol ve doğalgaza
dayamyor. Ülkenin biiyük bölümünun çöl
olmasına karşın, sulama olanaklannın
genişliği sonucu pamuk üretimi de önemli bir
yer tutuyor.
1ÜRKMENÎSTANLJDERİNİYAZOV
Kaynaklanmızı
ortak işletelim
AŞKABAD — Türkmenis-
tan liden Saparmurad Niya-
zov, diktatör olmadığı konu-
sunda ısrarlı. "Diktatör defi-
lim. Yalnızca, bir geçiş döne-
minde işi sıkı tutuyorum" di-
yor Niyazov ve kesinlikle
anarşiye izin vermeyeceğini
söylüyor.
Niyazov'la Türkiye ziyare-
tinin hemen ardından konu-
şuyoruz. Türkiye'den çok
memnun aynlmış. Cumhur-
başkanı Özal'la, Başbakan
Demirel'le görüşmelerini çok
yapıcı olarak nitelendiriyor.
Niyazov, "Türkiye'deıı çok şey
bekliyoruz. Birinci olarak ba-
gımsızlıgımızın tanınmasını,
ikinci olarak da Türkmenis-
tan'ın dogal zenginliklerini
ortak olarak işletmeyi istiyo-
ruz" diyor.
Ingilizce bilen bir tercüman
aracılığıyla Niyazov'a sordu-
ğumuz sorular ve yanıtları
şöyle:
— Türkiye ziyaretiniz nasıl
geçti? Türkiye, sizin beklenti-
lerinizin neresine düşuyor?
NtYAZOV — Türkiye'den
çok şey bekliyoruz. Bağımsız-
lığımızın tanınmasını istedik.
(Türkmenistan, Gorbaçov'a
düzenlenen darbenin ardm-
dan, bağımsızlığını yürürlüğe
koymuştu) Turkiye, bu duru-
mu anlayışla karşıladı. Sanı-
yorum, tanıyacaklar. Aynca,
Türkiye ile ekonomik aîanda
çok şey yapabiliriz. Biz, Türk-
menistan'ın doğal kaynaklan-
nın Türkiye ile birlikte işletil-
mesini istiyoruz. Tilrkiye'den
Türkmenistan'a gelecek olanla-
ra vatandaşük ve toprak vere-
ceğimizi, Türkiye'deyken söy-
ledim. Türkiye'yi biz Batı'ya
açılan bir kapı olarak değil,
büyük potansiyeliyle, Türk-
menistan ekonomisine yol
gösterecek bir ortak olarak
görüyoruz. Türkiye de bu ko-
nuda istekli. Ticaret hacmimi-
zi, birkaç yılda büyük rakam-
Saparmurad Niyazov,
Türkiye'den,
Türkmenistan'ın
doğal kaynaklarının
ortak işletilmesi için
adım atılmasını
bekliyor. Niyazov,
suçlamalara karşın,
diktatör olmadığını,
yalnızca işi sıkı
tuttuğunu söylüyor.
larla telaffuz edilir bir durum-
da görmek istiyoruz. Türkiye
bizim için çok önemli ve bu
önemi, bu dönemde daha da
artıyor.
— Bir Tiirk ortak pazan
düşüncesine yakın mısınız?
NİYAZOV — Olabilir. Biz,
her türlü öneriye açığız. Za-
man, korkunç bir hızla ilerli-
yor. Böyle bir aşamada, düş-
manlıklara yer yok. Bizleri ge-
ri götürecek adımlar atmama-
lıyız. Bunu, şunun için söylü-
yorum: Katıksız bir Pan-
Türkizm fıkri, yarardan çok
zarar getirir. Türk kökenlile-
rin, ekonomik ve kültürel bir-
liği ve servetlerini kendi ara-
lannda paylaşmalan düşünce-
si ben dahil herkesi ilgilendi-
riyor. Bu tür arayışlara karşı
değilim, ancak bu, hiçbir za-
man tek belirleyici olmamalı.
Poiitik birlik, benim için çok
uzaklarda kaİmış bir hayal ve
bunu Türk yetkililerin ağızla-
nndan duyduğumda da mem-
nun oldum.
— Orta Asya'nm en scrt
diktatörii olarak amlıyorsu-
nuz. Komünist Parti hâlâ iş-
başında. Muhalefete göz aç-
tırmadıgınız söyleniyor.
NİYAZOV — Şimdi bakı-
nız. Türkmenistan'ın kendine
özgü koşullan var ve şu an
için tek önemli olan ekono-
mik krizj aşmak. Bu nedenle,
Türkmenistan yönetimi eko-
nomiye birinci önceliği veri-
yor. SSCB'nin çözülmesiyie
birlikte, bir geçiş dönemini
yaşıyoruz. Bu dönem, anarşi-
yi, belirsizliği beraberinde ge-
tiriyor. Yöneticiler, böyle bir
dönemde işi sıkı tutmazlarsa,
beklentilerin hiçbirisi gerçek-
leşmez. Türkmen insanı, bu-
nun farkında. Bir muhalefet
gnıbunun düzenlediği mitin-
ge çok az kişi katılıyor. Mu-
halefet liderleri tutuklanmı-
yor, herkes istediğini söylüyor.
Bu mudur diktatörlük?
AŞKABAD — Uçaktan, Karakum çölünü
seyrediyoruz. Karakum, Türkmeııistan'ın yak-
laşık yüzde 80'ini oluşturuyor. Uçağımız, Aş-
kabad için alçalmaya başhyor, yüksek kum te-
pelerini, vahalan seçiyoruz. Aral Gölü'ne dö-
külen Amu Derya (Seyhan) ırmağımn sulannı
çöle taşıyan kanallar da rahatça görülüyor.
Türkmenistan'ın başkenti, Karakum çölün-
den bıcakla kesihniş bir parça gibi. Kentin bü-
yük çoğunluğu, kerpiçten yapılma tek katlı ev-
lerle dolu. Kentin çevresinden merkeze yaklaş-
tığımızda, üç dört katlı Sovyet imzalı binalar gö-
rülüyor: Bunlar da, Komünist Parti'nin, KGB'-
nin ve parlamentonun binalan.
Sokaklar avıl avıl. Yaşmakh, uzun saçlı üzer-
lerinde mor renkli uzun elbiseleri (don) ile Türk-
men kızları. Kelpekli (kalpak) erkekler. Bıyık-
ları olmayan, sakallan ise çenelerinin altından
göğüslerine kadar uzanan yashlar. Bu tür sakal
biçimine yalnızca Türkmenistan'da rastlanıyor
ve Türkmenlere göre bu, Hazreti Muhammed'in
isteği. Buradan hareketle, yüzünde sakal olan-
ları iyi Müslüman olarak nitelendirmiyorlar.
Aşkabad, sonbaharı yeni karşılıyor. Kentin
içini süsleyen ağaçlann yapraklan tek tek dö-
külüyor. Orta Asya cumhuriyetleri içinde Rus-
ların en mutlu oldukian yer burası. Türkmen-
lerle Ruslar arasında, dile yansıyan bir çekişme
henüz yok. Bunu Ruslar da Türkmenler de söy-
lüyorlar. Lenin heykelleri, komünist simgeler
kenti bir baştan bir başa suslüyor. Stalin de, hâ-
lâ Aşkabad da revaçta.
örneğin, yaşh bir Türkmen kadınıyla konuş-
tuğumuzda, Stalin dönemini özleyip, özlerne-
diğini sorduğumuz zaman şu karşılığı alabiliyor-
sunuz: "Özlüyorum. Onun zamanında her şe-
yimiz vardı. Şimdi, fiyat artışian, beiimizi bü-
küyor. Rahat degiliz. Yeni bir Stalin gerekiyor."
Bu özlem, SSCB'nin hiçbir yerinde kolay ko-
lay bulamayacağmız, Stalin'in resimlerinin, ka-
bartmalı Stalin yüzüklerinin Aşkaba'da iyi bir
pazan olmasıyla da gundemde.
Adının yazıda kullanılmamasını ısrarla rica
eden, Moskova'da yaşayan bir gazeteci dostu-
muza göre ise, "korkuyorlar." Dostumuz, "bu-
rası, hâlâ Stalinizmin yaşadığı bir yer. uısan-
lar, KGB'den, Niyazov yönetiminden korkuyor-
lar. Kimse, işini kaybetmek, KGB tarafından
sorgulanmak Lstemiyor. Ashnda muhalif aydın-
lar var, onlar bile korkuyorlar. Komünist Par-
ti, hâlâ isbasında ve özgtıriük yok" diyor.
Türkmenistan da muhalefet fakiri bir ülke.
Devlet Başkanı Niyazov'a karşı muhalefet, Ko-
münist Parti içinden geliyor. Niyazov, partinin
adım Demokratik Parti olarak değiştirmeyi
planhyor (Bu ay içinde değiştirilecek). İşte bu
noktada, parti içindeki muhalefet, "Niyazov,
demokratsa, biz komünistiz"diyerek, yeni par-
tiye geçmeme karan ahyorlar.
Depremler üzerine çalışmalanyla tamnan
Prof. Odak Odekov, Niyazov'a karşı parti için-
de yürütülen muhalefetin başını çekiyor. Ode-
kov'a göre Niyazov diktatör. En küçük bir mu-
halefete dayanamıyor ve tehditler savuruyor.
Odekov, "Bunu dunya ögrensin, Niyazov'un
yönetimi, baskıya, teröre, insan hakları ihlalle-
rine dayamyor. Şu an için elini bize uzatama-
dı. Fırsat oldugunda bizi de bogacak" diyor.
Sonuçta, Türkmenistan'da iki parti olacak.-
Burada da Komünist Parti içindeki aynlıklar,
muhalefeti doğuracak. Bir yanda, Niyazov li-
derliğinde, Demokratik Parti adı altında örgüt-
lenen muhafazakârlar, diğer yanda da Komü-
nist Parti'de kalacak demokratlar. Bir de he-
nüz parti aşamasına gelmemiş Pan-Türkist Agzı
Birlik (Ağzı Birlik) hareketi.
Agzı Birlik, tek bir lidere sahip değil. Bir li-
derlik kadrosu var ve şair Akmuiammed Vel-
sapar da bu kadronun önde gelen adlarından.
Velsapar, katıksız bir biçimde, tüm Türklerin
birlik içinde olmasını, ekonomilerin bütünleş-
TÜRKMEN K1ZIGÜZEL BAKAR — Türkraenler, 70 yıllık Sovyet iktidan döneminde geleneklerini konıyabilmiş bir halk. Aşkabad sokaklannda
Türkmen kızlannı. don adlı uzun giysileri, göğüslerinin tam ortasına yerleştirdikleri gümüş gülyakalan ve kafalanndaki böriikleri ile görebilirsiniz.
ÜRKMENİSTAN'IN 1 URKIYE'DEN KLENTILERI
Turkmence, Türk dilinin, batı ağızlanndan birisi, Oğuz-
ların konuştuğu dilin devamı olarak görülüyor ve Anadolu
Türkçesinin aksine, Arap ve Fars dillerinin etkisine daha ka-
palı bir yapıya sahip. Bazı sözcüklerin, Türkçe ve Türkmen-
ce karşılıkları şöyle:
Türkçe
alev
tabak
ekmek
anlamak
Türkçe
olmak
varmak
bu
küpe
türkü
gömlek
yumurta
Turkmence
bolmak
barmak
mu
kulak halka
aydım
göynek
tohum
sandalye
sigara
salıncak
Turkmence
alov
tavak
çörek
düşmek
oturgaç
çilim
sallancak
AŞKABAD — Türkmenistan Devlet Başkanı
Saparmurad Niyazov'un bu ay başında
Türkiye'ye yaptığı zdyaret, iki ülke
arasındaki ilişkilerin gelişmesi yönünde
hızlandırıcı bir etki yaptı. Niyazov,
Türkiye'den tanınma isteğinde bulundu.
Türkmenistan'ın, Türkiye'den başta
ekonomik yardım almak üzere beklentileri
şu noktalarda odaklaşıyor:
1) Ekonomik yardım beklenrjsi:
Türkmenistan ekonomisi, güçlü doğal
kaynaklara sahip olmasına karşın, alarm
işaretleri veriyor. Aşkabad'da, hemen hemen
her düzeyde bunu duymak olası. Niyazov da
Türkiye ziyareti sırasında ö/^llikle bu
konuyu gundemde tutmuş. Türkiye'nin
tutumu ise, nakit kredi yerine ortak
yatınmlara gidilmesi üzerine yoğunlaşıyor.
Türmenistan, kredi konusunda ısrarlı.
2) Türkiye'ye doğalgaz ve petrol satnta
İsteği: Türkmenistan, SSCB'nin diğer
cumhuriyetlerine oranla gıda açısından
sıkıntıda değil, ancak yönetim, ileride bu
konuda sorun çıkacağından endişe ediyor.
Bu nedenle, Türkiye'ye satacaklan petrol ve
doğal gaz karşılığında yiyecek almak
istiyorlar. Ayrıca, Türkiye'nin vereceği nakit
krediye karşılık olarak da petrol ve doğalgaz
satmak istiyorlar.
3) Haberieşme arayışı: Türkmenistan ile
Türkiye arasında uydu araalığıyla telefon
bağlantısı kuruhnası yönünde Niyazov'un
ziyareti sırasında ilke anlaşmasına varıldı.
Türkmenler, bağlantımn bir an önce
gerçekleştirilmesinden yanalar.
4) Karşılıklı ticaretin arttınlması:
Türkmenistan, diğer Orta Asya
cumhuriyetlerinin aksine, şahıs işletmelerine
henüz izin vermemiş dıırumda. Orta Asya
cumhuriyetlerinde yaşanan firma enflasyonu,
Türkmenistan'da sıfır. Devlet, hâlâ
komünist ilkeler doğrultusunda yönetiliyor.
Hal böyleyken, Türkmenistan yönetimi,
Türk işadamları ile ortakhk anyor ve
özellikle astragan üzerinde ortak fabrika
kurmak istiyor.
5) Dini yardım: Türkmenistan'da son iki yıl
içinde inşa edilen mescit sayısında kayda
değer bir artış var. Türkmenistan, bu alanda
Suudi Arabistan ve tran'dan yardım alıyor.
Suudi Arabistan ve lran, Türkmenistan'a
dini yayınlar konusunda da büyük bir
yardımda bulunuyorlar. Türkmen din
adamlan, Türkiye'den de dini yayın, Kuran
ve Kuran alfabesi istiyorlar. Bu konuda,
yönetimde de aym yönde istekler var.
mesini, Moskova'dan kesin olarak yüz çevinne-
yi savunuyor.
Geceyi, adının yayımlanmamasını isteyen ga-
zeteci dostumuzun evinde geçiriyoruz. Dostu-
muz, Karacaoğlan'dan koşuklar (şiirler) oku-
yor. Palov (etli pilav) yeyip, şarap içiyoruz ye-
mek sırasında, iki dakikada bir, hafishaneye
(hapishaneye) girmek, işinden olmak istemedi-
ğini söylüyor.
Türkmen evleri, büyük bir avlunun etrafına
dizilmiş banyo, oturulacak yer ve tuvalet ola-
rak kullanılan küçük yapılardan oluşuyor. He-
men hemen herkes, avlusunda kümes hayvanı
yetiştiriyor. Evlerine sauna yapan Türkmenle-
rin sayısı her geçen gün artıyor ve Türkmenler,
saunalarını, zenginlik simgesi olarak tarudıkla-
nna göstermeyi seviyorlar.
Günün ışıklarıyla birlikte, sokaklann canh-
hğı camlardan içeri yansıyor. Gazeteci dostu-
muzla birlikte yürüyerek Aşkabad'ın işleyen tek
mescidine gideceğiz. Evden çıkarken kara bir
kedi önümuzden geciyor. Dostumuz, Türkmen
dilinde küfur ediyor ve Türklerin (tüm Orta As-
ya'dakiler) kara renkten nefret ettiklerini söy-
lüyor. Bunu bir yerlerde okuduğumuzu anım-
sıyoruz. Neslihan Yargıcı akhmıza geliyor, gû-
lüyoruz.
Bir bir sokaklan geçiyoruz. Orta Asya'nın di-
ğer bölgelerindeki gibi, Türkmen kızlan salına
sahna kaldırımlarda arzı endam ediyor. Don adı
verilen uzun giysileri ve göğüslerinin tam orta-
sına üiştirdikleri gülyaka adlı gümüş takılany-
la, sanşın Slav guzeUerine bakmanıza olanak ta-
mmıyorlar. Güzelliklerinin farkındalar ve bu-
nu da silah olarak kullanıyorlar. •
Aşkabad'ın canlı sokaklan geride kalıyor.
Camiye yaklaşıyoruz. Sokaklar tenhalaşıyor ve
biz Aşkabad'ın hizmet veren tek mecsidi
Mescid-i Aksa'nın avlusundayız. Mescidin adı,
kubbenin tam üzerine yazıhnış. Mescidin ima-
mı, lsanguri Abdulmecidoğlu.
Abdulmecidoğlu ile birlikte, mecsidi ve mes-
cidin hemen yakınmdaki medreseyi geziyoruz.
Abdulmecidoğlu, mescidin ve medresenin Türk-
menlerin parasıyla yaptırıldığını, açılışm da Ni-
yazov tarafından yapıldığıru anlatılıyor. Med-
resede 120 çocuk din eğitimi görüyor. Resmi eği-
timin ardından, medreseye geliyorlarmış. Ab-
duimecidoğlu, Suudi Arabistan ve Iran'ın, Aş-
kabad'ın diğer bölgelerinde mescit yaptırmak
istediklerinı ve dini yayınlar gönderdiklerini an-
latıyor.
Abdulmecidoğlu'nun sakalı da çenesinin al-
tında. Türkiye'den yardım beklediklerini söy-
lerken sakalına takılan bakışlarımızı yakahyor
ve "Böyle olması gerekiyor. Hazreti Mnfcaav
med bunu emrediyor" diyor. Sonra, Türkmen
geleneklerinin fanatizme izir. vermediğini, îran
modelinin Türkmenistan'da yerîeşemeyeceğini
söylüyor ve ekliyor:
Kudüs'teki adaşımn çok uzağına düşen Aş-
kabad'daki Mescid-i Aksa'dan aynlıyoruz. Sı-
rada, Kopet dağlannın içindeki Kov Ata var.
Rehberimizin telefonla çağırdığı bir taksi ile yol-
lara duşuyoruz. Bir -aatlik bir yolculuktan sonra
Kov Ata'ya ulaşıyoruz.
Bir dağ düşünün. Dağı oymuşlar ve 200 metre
derinliğe bir havuz koymuşlar. Işte Kov Ata.
Burası, SSCB'nin dört bir yanından gelen tu-
ristlerle dolu. Dağın içindeki 80 derecelik eğimle
uzanan merdivenlerden aşağıya indiğinizde bir
yer altı gölünün hmcahınç dolu olduğunu görü-
yorsunuz. Burasının suyu, romatizmaya, yara-
lara çok iyi geliyormuş.
Zor olan, merdivenlerden çıkmak. Yukan
çıktığınızda, yorgunluktan ölecek gibi oluyor-
sunuz. Kov Ata'nın giriş kapısının hemen önttn-
de bir düğün alayı görüyoruz. Türkmenler, dü-
ğüne toy diyorlar. Gelinin yüzü görünmüyor.
Peçeyle örtühnüş. Bu, yakındaki köylerin âde-
ti. Düğün günü, arabalara binilip Kov Ata'ya
geliniyor. Ancak aşağı inilmiyor. Uğur getiri-
yormuş. Gazeteci dostumuz, başlık parası âde-
tinin köylerde yaşadığım söylüyor. Özellikle son
zamanlarda, başlık parasmda miktarlar astro-
nomik rakamlara ulaşmış.
Aşkabad, yeniden aksama teslim oluyor. Çöl-
den esen rüzgâr, yapraklan havalandınyor. So-
kaklar boşalıyor. Kent, yalmzlıgına bürünüyor.
Firuze'nin çınarının çevresinde Lenin dışında
kimseler kalrnıyor. Farşça da olsa Firuze adı içi-
mizi ısıtıyor.
Yarın: Ozbekistan
A S I L B Î R ÜN
Her şey'aktif öğrenci
9
için
ORHAN ŞtT (D. Ünv. Siirt Eğitim Yüksek Okulu 3. Sınıf)
İyi bir üniversite ile ügili beklentilerim şöyle:
Fakültelerde enteraasyonal standartlar dahi-
linde öğrencinin ihtiyaa gözönünde bulunduru-
larak öğrencinin aktifçiliği esasına dayalı de-
mokratik bir hava içinde derslerin işlenmesi;
Konulann geçmişle bağlantıh, güncel ve ge-
leceğe yönelik esaslar üzerine inşa edilmiş dü-
şüncelerden kurulu olması;
Kalıplaşmış belli başh konular, fikirler veril-
mesin. Öğrencinin düşünce ve davranışlanna kısıtlandırmalar ge-
tirilmesin. Öğrencinin durumu eğitim görevlilerinin kanaatiyle
belirlenmesin. Güncel ve bilimsel yayınlann yer aldığı kütüpha-
ne anlayışuıa gidilsin. Sosyal faaliyetler özgürce işlensin. Öğrenci
bürokratik işlemlerle uğraştınlmasın.
Polisin gerek okul idaresi, personeli gerekse öğrenci ile işbirliği
olmamasını istiyorum.
Özürlü öğrenciler
HALE TURAN (Gazi Üniversitesi, Eğitim Fak., Türk Dili ve
Edebryatı eski öğrencisi)
Aydın doğumluyum; 1984-85'te Gazi Ünv.
Gazi Eğt. Fak. Türk Dili ve Ed. Bölümü'ne baş-
ladım. Daha sonra, üçüncü sınıfa devam eder-
ken geçirdiğim bir trafik kazası sonucu, ben de
yürüme engelli özürlülerden biri oldum.
Evet belki şu an öğrenci bile değilim; kaydım,
donarak buz tuttuktan bir süre sonra silindi!
Ama bu sorunları herhalde yalnız ben yaşamış
olamam ve yaşayabilecek olanları düşünerek
çözümün daha farklı, daha iyi bir boyutta olabilmesi için yazı-
yorum.
Üniversitelerin işlevi hakkmda, öncelikle önemli bulduğum
N 1 V E R S İ T E
bir konu var. Öğrenciyi ahrken daha seçici ve yetiştirirken de
daha sahiplenici bir tutum içinde yapılanması, planlanması ge-
rektiğini düşünüyorum. Bu öğrencilerin bütün sorunlanyla il-
gili bir konu, ön planda sağlık, ileri planda istihdam daha çok
önem kazanıyor. Üniversite, öğrencisinin aldığı eğitim düzeyin-
de, kendine ve topluma faydalı yaşammı destekleyebihne ko-
numunda olmah. öğrencisi, asistanı, öğretim üyesi doçenti...
elbette bu herkes için geçerli; ama özellikle benim vurgulamak
istediğim konu, bu sürecin özürlü birey için hiç de kolay olma-
dığı gerçeği. Belki de bunu anlatabilmem için daha özeie inmem
gerekiyor.
öğrencisiniz, okula devam ediyorsunuz. Bir gün aniden bü-
tün yaşamınızı, ilerideki planlannızı alt üst edebilecek derecede
şiddetli bir kaza geçiriyorsunuz ve içinde bulunduğunuz sağlık
dumununun Türkiye'de ve dünyada belkilerle tedavi edilebildi-
ğini, maddi olarak bunu karşılayabilmenizin mümkün olmadı-
ğını biliyorsunuz... öte yandan öğretmenlik için sağ-
lık raporunuzun olması gibi saçma bir yasa da vardı. îkamet,
sağlık gibi somnlann yanında sanınm bu en önemlisiydi. Belki
kötümser bir tablo bu, ama sonuç ortada: Aileniz de destek ol-
masa hiçbir sosyal güvenceniz, geliriniz yok, yalnızsınız.
Hoca sayısı ve part-time
ASLAN GÜZEL (Dicle Üniversitesi Tıp Fak. 6. sınri
Ben Dicle üniversitesi Tıp Fakültesi'nde gö-
rev yapan hocalan sayı olarak belirtmek istiyo-
rum. istanbul, An kara, tzmir, Adana gibi
büyük şehirlerde bazı anabilim dallarında
20'den fazla öğretim üyesinin mevcut olduğu-
nu biliyoruz. Ancak iş yükü bakımından olduk-
ça yoğun olan fakültemizde ne yazık ki hoca
açığı çok fazla. Birçok bölümde, profesör ve do-
çent düzeyinde hoca bulunmamaktadır. Çocuk
cerrahisi, genel cerrahi, göz, kadın-doğum hastalıkları, kardi-
yoloji ve gastroenteroloji bölümünde görev yapan profesörler
part-time çalışmaktalar.
^ SOSYAL DEMOKRATLAR TART1ŞIYOR
S T İ Y O R U Z ? Dinamik ekip özlemi
Eğer gerçekten üniversitelerde iyi bir eğitimin yapılması amaç-
lanıyorsa kesinlikle hoca açığı kapatümahdır. Bir hocanın da
üniversiteye daha yararlı olması isteniyorsa maddi yönden tat-
min edecek Ucret verilmeli ve part-time (yanm gün) çalışma sis-
temi kaldınlmalıdır. Bir hocanın yarun gün, öğrencilere ders
anlatması, asistan yetiştirmesi, yayın takip etmesi, bilimsel ça-
lışma yapmasına süre olarak nasıl yetebilir? Hele bizim fakül-
temiz gibi fakültelerde hoca sayısı zaten azken bu sistemin
yetersiz olduğu kolayca anlaşümaktadır. Tıp fakültelerinde hasta
muayenesi, teşhis, tedavi, hasta yorumunun usta çırak işi öğre-
tildiği çok kez vurgulanmaktadır. Bu gerçek ortada iken usta-
sız yetişmemizin zaran bize değil, birçok kimseye yansır.
Mütevelli heyetle olmaz
ALİ ERENDOGAN (Çukurova Üniversitesi İİBF İktisat, 3. sınıf)
Bilim üretme merkezleri diye bilinen üniver-
sitelerin endüstri toplumundan bilgi toplumu-
na geçerken insanhk için diğer bir özelliği ise
bilimle birlikte yan kaüte standardından tam ka-
lite standardına yükselerek hızla bir beşeri ser-
maye sirkülasyonunu sağlaması şarttır.
Bu sistemle üniversitelerimizde özerkliğin sağ-
lanması mümkün değildir. Zira bu tür bir ya-
pılanma Türk toplumunun ekonomik, sosyal,
poiitik, psikolojik ve tarihi geiişim süreciyle bağdaşmamakta-
dır.
Diğer bir bakış açısıyla toplumumuzun kültürel-entelektüel
seviyesi belliyken, feodal ilişkilerde bir gerileme görülmezken
ve aşiret düzeni bilinci yıkılmamışken bilim ve üretim birimleri-
nin mütevelli heyetlere bırakılması bir sonuç sağlamayacaktır.
Bunu taşra Universiteleri düzeyinde ele alırsak sonuçları daha
net tahmin edebiliriz.
Esas belirtmek istediğim nokta, üniversite yönetim birimleri
oluşturulurken, görev dağılımı yapılırken siyasal iktidar ve onun
kontrolündeki tüm kurumlardan doğal olarak mütevelli heyet-
lerden uzakta bir anlayışla örgutlenmelidir.
20 Ekim seçimleri öncesinde SHP hangi kesimin partisi ol-
duğunun bilincinde değildi. Kime, neyi, ne zaman, nasıl ve ne
yollardan vereceği belirsizdi. Kimdi bu SHP'liler? 2000'li yıl-
larda SHP, düşünce ve ilke bazında neler yapacaktı? Hangi
örgütle ve kadrolarla yapacaktı? Üretilen politikalann, rapor-
larda yazıldığı gibi değil, halkın anlayacağı bir dille aktarabi-
lecek düzeyde bir örgütü var mıydı? Varsa nerelerdeydi?
Halk bütün bu sorulara yeterince yanıt alamadığı için özel-
likle büyük kentlerde sosyal demokratlardan desteğini çekmiş
bulunmaktadır.
SHP yöneticileri ve kurultaycıbaşılan çevrelerindeki duvar-
ları yıkarak halka inmeli, onların beklentileri, istemleri ve ge-
reksinmeleri doğrultusunda bilimsel bir piyasa araştırması ya-
parak yeniden yapılanmaya ve örgütlenmeye gitmelidirler. Sos-
yal demokratlara gönül vermiş kesimler, Ecevit'i omuzlaya-
rak donığa ulaştıran, 70'lerin özverili, dinamik ve inançlı bir
ekibin özlemi içindedirler. Sadece seçim kampanyası sırasın-
da halka gitmenin hiçbir yararı ohnadığının somut kanıtı, sos-
yal demokratlann kalesi sayılan Kadıköy ilçesinde işçi, esnaf,
küçük memur ve emekli gibi dar gelirli vatandaşlann oy ver-
dikleri sandıklardan, ANAP'm çıkmasıdır.
Ayfer Aktar/Kadıköy-tSTANBUL
Ne İnönü ne de Deniz kavgası
Önemli bir sorun, Türkiye gündeminde olan etnik gruplar
sorunu, öteden beri sosyal demokratlara fatura edilmiştir.
Herkes iyi biliyor ki etnik kokenli yuritaşlanmızın büyük ço-
ğunluğu sosyal demokrat partiler içinde bulunuyor. Bu grup-
lar devletle çözümleyecekleri sorunlarını, bulunduklan parti-
ler içinde çözümlemeye ya da bu partiler içinde ele almaya ça-
lışıyor. Bu da birtakım yanhş değerlendirmelere ve yanlış an-
lamalara ve hatta kötü sonuçlara yol açıyor.
Bu kavga ne 'Inönu' ne de 'Deniz' kavgası; 12 Eyiül kavgası
ve yarasıdır bize. Bu yara yakında sarılır, eski kimliğimizle ve
gücumüzle yeniden gundeme geliriz. Bundan kimsenin kuşkusu
olmasın.
Niyazi Ünsal/ERZtNCAN