Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 ARALIK 1991
UZAK^AKEV
OKAY GÖ\EINSİN
Düğüm.,
Büyük ve çözümsüz gibi görünen konuları basit yöntem-
lerte çözmenin iki ünlü efsane-öyküsü, İskender'in Gordıum
düğümünü kesmesi ve Kristof Kolomb'un yumurtayı dik oturt-
masıdır.
Kendilerinden sorun çözmesi beklenen insanların toplum-
daki başarı değerlendirmesi de büyük ölçüde bu basit, ama
hızlı yöntemlere dayandırılır.
12 Eylül öncesindeki yaygın korku ortamının üstüne gelen
askeri yönetimin boğuculuğu Turgut Özal'a, farklı bir elve-
rişli ortarn sağlamıştı. Özal, bu az beklentili ve sıkıntılı ortam-
dan aslında basit, ama kafalarda körleşmiş düğümleri çöze-
rek yarariandı. 1983-1987 döneminin çözümcü Ozal'ı arabesk,
oportünist soslara iytce bulanınca da ortada ne yana çalıştı-
ğı bilinmeyen bir 'işbitiricilik' kaldı.
Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın tutuklu 25 bin kitabı serbest
bırakma karan, aslında basit bir sorunu en basit yöntemle
çözmenin önemli bir örneği. 25 bin kitabı tutuklayıp bir de-
poya yığan kafadaki düğümü çozmek gerçekten güç, hatta
olanaksız Kafalardaki düğümleri çözme yolunun kafalan kes-
mekten geçmediğini yavaşça da olsa öğrenmeye başladığı-
•mıza göre en azından ilk aşamayı geçiyoruz.
1960-1980 döneminin düğüm üstüne düğüm atan politika-
cısı Süleyman Demirel de son on yılda hızlanan çözülmele-
rin bilincinde olduğunu sürekli vurguluyor. 1983'te Özal'ın le-
hine çalısan ortamın çok daha elverişlisi, bugün Demirel hü-
kümetinin önünde durmaktadır.
Fikri Sağlar'ın bir an- _ _ _ _ _ ^ ^ _ _ — ^ ^ ^ ^ ^ _ ^ _
da kitaplann tutsaklığı-
na son vermesi gibi
İçişleri Bakanı da yarın,
hemen bir genelge ya-
yımlayıp karakol duvar-
larını şeffaflaştırabilır.
Yayımlanacak genelge
basittir: Karakollarda
vatandaşlara kötü dav-
ranılamaz. Bu genelge-
nin bir örneğinin tüm
karakol duvarianna asıl-
masını da ısteyebilır
İçişleri Bakanı. Ve de ilk
olarak kendi seçtiği bir
karakolun duvarına ge-
nelgeyi kendisi asar.
Ters koşullanmaların, bilgisizlik ve aymazlıkların üst üste
attıklan düğümleri çözmenin ilk adımları çoğu kez son dere-
ce basittir.
Kadın Sorunlarından Sorumlu Devlet Bakanı, kadın sığın-
ma evlerini çoğattmayı gündeminin ilk maddesine alabilir. Bir-
kaç ilde daha hızla kadın sığınma evleri açmak, ne büyük
organizasyon ne de büyük maliyet gerektirir. Ama böylece
kafalarda birkaç düğüm daha çözülmese bile, gevşemesinin
bir adımı daha atılmış olabilir.
Demirel ve İnönü'nün Güneydoğu gezisinin de birçok dü-
ğümü gevşettiği neredeyse gözle görülmektedır. Ama kafa-
larındaki düğümlerin çözülmesine karşı direnenler de hep
olacaktır. Bu düğümlerle yaşamayı sevenler de olacaktır. Dü-
ğümlerin çözülme girişimlerine direnenler varlık nedenleri-
ni bu düğümlere bağlamış olanlardır Başka görüşler de öz-
gürce söylendiği zaman kendı görüşlerinin hızla önemsizle-
şeceği korkusudur yasakçı kafaların besin kaynağı.
Özel, özgür, ama kuralları belirlenmış bir radyo-televizyon
düzenine Ozal yönetimi altında niçin geçilemeyeceği belliy-
di. Kitaplann niçin tutsaklıktan kurtulamayacağı belliydi. Ka-
faları düğüm dolu insanların, bunun tersı bir rol oynamaları
belli bir süre için olabilir.
Görevdeki yönetim toplumda, düğümsüz geldiği duygu ve
beklentisini yaratmıştır. Kitaplann özgürlüğü başta olmak üze-
re birçok adım bu beklentiyi güçlendirmiş durumda. Bu bek-
lentileri karşılamayan yönetimin sonu bellidir. Düğümleri çöz-
me iradesi, toplumda karşılığını kolayca buluyor. Kafalarda
çözülmeyi bekleyen daha çok düğüm var, biraz daha cesa-
ret.
Görevdeki yönetim
toplumda, düğümsüz
geldiği duygu ve
beklentisini yaratmıştır.
Düğümleri çözme iradesi,
toplumda karşılığını
kolayca buluyor. Kafalarda
çözülmeyi bekleyen daha
çok düğüm var, biraz daha
cesaret.
ANMADTCF öğrencisi
ERCAN
KOCA
1963-15 Aralık 1980
Her insanın niteliğinden gelen
yaşama hakkı vardır. Bu hak,
yasayla korunur.
Kimse keyfi olarak yaşamından
yoksun bırakılamaz.
(tnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi Bölüm 3, Madde 6)
12. yılında sevgi, saygı ve
özlemle anıyoruz.
AİLESİ
O Konferans Kararları
n Seçim Sonuçları Üzerine
n Bir Kez Daha Demirel
n Kürtler Azınlık mı?
7. SAYI ÇIKTI BAYİLERDE
ELAZIĞ 2. ASLİYE CEZA
HÂKİMLİGİ'NDEN
ESAS: 1991/97
KARAR: 1991/142
DAVACI: K.H.
SANIK: ABDULTALİP YILMAZ Mehmet Şerif oğlu, Emine'den
olma, 1960 Klu Palu ilçesi Örencik köyü nüfusuna kayıtlı olup, aynı
yer Yeniköy'de otumr, bekâr, okuryazar, galerici, sabıkasız, TC va-
tandaşı.
SUÇ: Sahte kımlik düzenlemek ve kullanmak.
SUÇ TARİHİ: 31.1.1991
Sahte kimlik düzenlemek ve kullanmak suçundan sanık Abciulta-
lip Yılmaz, TCK'nm 350 3, 59. maddeleri uyarınca 10 av hapis cezası
ile cezalandırılmasına ilişkin Yargıtay yolu açık olmak uzere 25.3.1991
tarihinde verilen gıyabi hukum sanığa tebliğ edilemediğinden, 7201
sayılı Tebligat Yasası'run 28 ve 29. maddeleri uyarınca ılanen tebliği-
ne, aynı yasanın 31. maddesi uyarınca ilanın yapıldığı tarihten itiba-
ren 15 gün içerisinde tebligatın yapılmış sayılmasına,
Karar verildi. tlan olunur.
Basın: 46427
İLAN
ANKARA ASLİYE 8. HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Sayı: 1990/628
Ankara ılı, Çubuk ilçesi, Karadana Köyu, Cilt No: 050/02, Sahı-
fe 54'te kayıtlı Hüseyin Ile Akkadın'dan doğma 25.7.1950 doğumlu
YÜKSEL HARMAN'ın M.K.'nun 34. maddesi uyarınca GAİPLİ-
Cl'ne karar verilmiştir. Ilanen duyurulur. 9.12.1991
Basın: 46464
KURTULUS
Türkive'niıı Kültür
Politikalan
Doğrusu Demirel hükümetinin kültür programını içtenlikle
selamlamamaya olanak yok. Türk gibi başhyorlar, umarız gelişmişler
gibi de sonuna eriştirirler.
Prof. Dr. JALE BAYSAL İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi
Yeni Kültür Bakanı Fikri Sağlar, 27 kasım
günü Ankara'da yayıncılann ve kütüphane-
cilerin katıldıkları bir toplantı düzenledi. Top-
lantımn konusu katılmacılara "yayıncılığımı-
zın ve kütüphanelerimizin sorunlan, okuma
alışkanlığını geliştirecek önlemler" olarak bil-
dirilmişti. Yeni bakanı, işe başlayışırun üçun-
cü gününde hemen uzmanlar düzeyinde da-
nışma ve görüşmelere giriştiği için kutladık.
Toplantının havası da çok olumluydu. Bakan,
uçak masraflannı ödeyip küometrelerce uzak-
tan davet ettiği insanlara nutuk atmaya, Ibni
Arabi'den tutturup Jean-Jacque Servan
Schreiber'a kadar uzanan iki saatlik "izahlar"
yapmaya kalkmadı. Çağırdıklannı dinledi, çe-
kingenleri gayrete getirmeye çahştı, akıllı so-
rular sordu, durmadan da not aldı. En iyisi
de Turgut özal hükümetinden başlayarak,
Akbulut, Yılmaz ve Demirel hükümetlerinin
programlanndan kültür politikalarına ilişkin
bölumleri çoğalttırıp toplantıya katılanlara
dağıttırmasıydı. Bu yazıyı o metinlerden ya-
rarlanarak yazıyorum.
Özal'ın kültür programı
Özal programı özetle şöyle demiş:
"Kültür ve sanat milli değerlerin korunma-
sında ve gelişmesinde olduğu kadar, milletle-
rarası ilişkilerde yakınlaşma ve dayanışmanın
temel unsurudur.
Milletimizin sosyal ve kültürel hayatında
önemli rolü olan edebiyat, musiki, resim,
folklor, sinema ve tiyatronun geliştirilmesi
kültür ve sanat politikamızın ana hedefidir.
Eski yapı ve eserlerin korunması ve yaşa-
tılmasını, tarihi ve kültürel mirasımıza saygı-
nm tabii bir ifadesi olarak görüyoruz.
Kütüphanelerin zenginleştirilmesi, modern
imkân ve araçlarla teçhiz edilmesi, yurt sat-
hına yayılması, okuma zevk ve alışkanlığının
teşvik edilmesi zorunludur. Ilim ve kültür ya-
yınlarının yaygınlaşması için gerekli tedbirleri
alacağız."
Özal hükümeti programının en ilginç cüm-
lesi şu:
"Türkçemizin yapısını ve güzelliğini zede-
leyecek gayretlere izin verilmemesi, ana dili-
mizin tabii seyri içinde gelişmesi gerektiği gö-
'rüşündeyiz."
Ana dilimizin doğal gidişi içinde gelişmesi
hepimizin dileğidir. Yalnız, bu gidişi bozanı
iyi tanımak gerekiyor. "Tabii seyir" yerine
doğal gidiş diyenler, "icab etmek" yerine
"gerektirmek" kullanmaya bizi alıştıranlar
mı, yoksa çoğunu da yanhş söylediğimiz Os-
manlıca sözcükleri yeniden diriltmeye uğra-
şanlar, gerilik özentisi peşindekiler mi?
Akbulut hükümetinin programmda göze
çarpanlar şunlar:
"Milli kültürümüz, kalkınma, çağdaşlaşma
ve dışa açılma çalışmalannın özünü oluştura-
caktır. Hür düşünce, ilmi zihniyet, araştırma
ruhu, gelişme heyecanı, metotlu çalışma ve ta-
sarruf alışkanlığı gibi çağdaşlaşmanın temeli
olan unsurlarm toplumumuzda yaygınlaşma-
sını sağlamak için kültürümüzün kaynaklann-
dan yararlanmak hedeflenmiştir. Milli kültü-
run geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, kalkm-
ma politikalannın temel ilkelerinin başında
gelecektir. Milli ve manevi değerlerin korun-
masında ve geliştirilmesinde, milli bütünlüğün
ve dayaruşmanın sağlamlaştırılmasında temel
unsur, kültürümüzün araştırılması ve tanıtıl-
masıdır."
Bütün bu söylenenler arasında en doğrusu
milli kültürümüzü araştırma gereğidir. Milli
kültürümüzün öğeleri ve ürünleri nelerdür, kül-
tür kimliğimiz nedir, bunları bilmeden boyu-
na "milli kültür" demenin faydası yok. Ül-
kemiz, kökten bir "kültür değişmesi" yaşa-
mış bir ülkedir. Bugün elimizde bulunanları
dikkatle gözden geçirmemiz, milli ve manevi
değerleri ortak bir görüş çevresinde buluşa-
bileceğimiz biçimde tanımlamamız gerek. Ma-
nevi değer derken amaçlanan Islamiyettir.
Hangi tslamiyettir bu? Bugün Iran'da yaşa-
nan mı, bizim yüzyıllar boyu tasavvufun et-
kisi ile yumuşamış, yerli geleneklerimizle ka-
rışmış, ılımlı bir biçimde yaşayageldiğimiz
Müslümanlığımız mı? Çemişkezek imamının
tanımladığı İslamiyet mi, yoksa ilahiyat pro-
fesörü Yusuf Ziya Yörükân'ın ve Hilmi Ziya
Ülgen'in anladıkları Müslümanlık mı?(1)
Po-
litik bir programın sağlam temelleri olmalı ki
söylenenltr işite işite bıktığımız sloganlara dö-
nüşmesin. .
Yılmaz hükümetinin programı, Akbulut'-
un kısaltılmış bir örneği.
Demirel ne diyor?
Demirel hükümeti programına gelince, te-
melden bir anlayış ve bakış değişimi sergile-
diğini en baştan söyleyelim. Örnekleri
aşağıda:
"Hükümetimizin kültür politikası kendisini
tanımaktan ve açıklamaktan korkmayan bir
toplum oluşturmaya yöneliktir."
Muzır Kurulu, işte ancak söze böyle başlar-
sanız ortadan kaldınlabilir.
"Ulusal kültürümüz içindeki dil, inanç ve
köken farklılıkları kültür alanımızın zengin-
liğidir."
Söze böyle başlarsanız il halk kütüphane-
PARİSTEN SELÇUK DEMtREL
• • . / •
«.,.-» +*•
lerimize Kürtçe yayınlar girmeli mi sorusunu
tartışmaya açabilirsiniz.
"Hükümetimiz, ulusal kültürümüzün hür
olarak gelişmesi için yoğun bir özendirme ça-
bası gösterirken, evrensel değerler ve ürünle-
re ulaşmayı da temel bir amaç sayacaktır."
Ancak bunu söyleyebildiğiniz zaman yeni
bir dünya klasikleri dizisi umabilirsiniz. Ad-
nan Saygun'un ve benzerlerinin müziği gâvur
müziği imiş gibi, tutup yalnızca tek sesli mü-
ziğimizi öğreten bölümlere "Türk Musikisi"
yaftası yapıştırmaktan vazgeçebilir, bu kuru-
luşlara "geleneksel Türk müziği" ya da
"Etnomüzikoloji" gibi adlar arayabilirsiniz.
"Ülke dışındaki insanlanmızm kültürel
kimliklerini korumaları ve sanatsal gereksi-
nimlerini karşılamak için gerekli destek veri-
lecektir."
Bizim kültür kimliğimiz nedir?
Programda, son yılların dünya gündemin-
deki en sıcak konularından biri olan "kültür
kimliği" konusu ile karşüaşmak da sevindi-
ricidir. Bizim kültür kimliğimiz nedir? Çalgıh
gazinolarda ve düğünlerde, genç eşleri ve kız-
ları ile birlikte çifte telli oynamaya kalkan zen-
ginleşmiş taşralı esnaf hangi kültür kimliği-
nin temsilcisidir? Dilden düşürmediğimiz örf
ve âdetlerimiz bağlamında, bu olayın yeri ne-
dir? Üzücü taziye ziyaretleri yerine, bu göre-
vi cami avlularında açık başlarıyla yerine ge-
tiren kadınlarımızın manevi değerlerimiz an-
la>ışı içinde değerlendirmeleri nasıl yapılmak-
tadır? Kültür kimliğinıiz konusunun anılma-
sı da üzerinde düşünülmesi de çok gerekli bir
konu. Konuya bir giriş olarak Çağdaş Yaşa-
mı Destekleme Derneği'nin yayını "Çağdaş
Kültürümüz" adlı kitabı da burada anmak is-
terim.
"Kütüphaneler içerikleri ve kitap sayısı yö-
nünden gelişmiş toplumlar düzeyine çıkarıla-
caktır."
Kütüphanelerimizin içerikleri gerçekten de
sorundur. Yakın zamanlara kadar "halk kü-
tüphanelerimiz kitap mezarhğma dönmüştür"
diyorduk. Kütüphaneler Genel Müdürlüğü,
"her kütüphane dilediğini alsın" kararını ver-
dikten sonra başka bir sorun ortaya çıktı. İl-
lerin kültür müdürleri kendi kuruluşlarınm
üyeleri ile aralarına az sayıda kütüphaneci ala-
rak listeler hazorladılar, genel müdürlüğe gön-
derdiler. Bu tür listelerden bir kaçını gördüm
ve il halk kutüphaneleri kuralım dedikse bü-
tün il ve ilçelerimizde Diyanet Işleri Başkan-
hğı'nın şubelerini açalım demedik diye isyan
ettim. Listelerin yüzde doksanı din kitaplarm-
dan oluşuyordu. Halk kütüphanelerine din ki-
tapları da alınır elbette, bunları da okumak
isteyen vatandaşlarımız vardır, ama yüzde
doksanı olmaz.
"Bilimsel ve teknik gelişmelerin kültürel ge-
lişmemizle uyumunun sağlanmasma özen gös-
terilecektir. Böylelikle ülke kalkmmasının kül-
türel kalkınmadan ayn olamayacağı görüşü
tonluma yerleştirilecektir."
tşte yana yana beklediğimiz sözler: Ülke
kalkınması kültürel kalkınmadan ayrı
olamaz!
Doğrusu Demirel hükümetinin kültür prog-
ramını içtenlikle selamlamamaya olanak yok.
Türk gibi başhyorlar, umarız gelişmişter gkri
de sonuna eriştirirler.
(1) Yusuf Ziya Yörükân, Muslumanlık. Önsöz: Hil-
mı Ziya Ulgen. Ankara, T.T.K. Basımevi, 1961. "Di-
yanet Işleri Başkanlığı Yayıru: 85"
ÇEVREMIZE
ÖZEN GÖSTERİR.
•Sana, çevre konulanna son derece
duyarlı ve çevre korumasına katkıda
bulunmaya kararlıdır.
•Sana, gelişmiş teknolojiyle ve
bilgisayar denetiminde üretildiğinden,
çevreye yükü en az düzeydedir.
•En son teknolojiye göre kurulmuş
olan çift kademeli (kimyasal ve
bakteriyolojik) atık arıtma tesisleriyle
sanayimizde örnek kuruluştur.
•Hava kirliliği açısından doğalgaz
kullanımı, çevre kirliliği açısından da
geri kazanımlı ambalaj kullanımı
gibi konularda öncülük etmektedir.
AHMETCEMAL
Galilei'nin Sorumluluğu
Bertott Brecht'm 1938-39 yıllannda Danimarka'da sürgün-
de bulunduğu sırada yazdığı ünlü oyunu Galilei'nin Yaşamı,
doğrudan bilım adamının ve bilim yapmanın sorumluluğu-
nu konu alır. Oyunun 14. sahnesinde Galilei'nin öğrencisi
Andrea karşısındaki tiradı, aynı zamanda eserin bütün öze-
tini veren bir doruk noktasıdır.
Tiradının sonlarına doğru şöyle der Galilei: "...Bence bili-
min tek hedefi, insanoğlunun varoluşunun yükünü hafıflet-
mektir. Kendilerinden başkasını düşünmeyen iktidar sahip-
lerince gözleri korkutulan bilım adamları bilgiyi salt bilgi uğ-
runa biriktirmekle yetindikleri takdirde. bilim kötürüm kılına-
bilir ve yeni makineleriniz, yeni boyunduruklara dönüşebilir.
Zamanla bulunabilecek her şeyi bulabilirsiniz, ama ilerleme-
niz yalnızca insanlıktan uzaklaşma olacaktır. İnsanlıkla ara-
nızdaki uçurum günün birinde öylesine büyüyebilir ki yeni
bir buluş karşısında atacağınız sevinç çığlığının yanıtı, evren-
sel boyutlarda bir dehşet çığlığı olabilir... Direnebilseydim
eğer, o zaman doğabilımciler de doktorların Hipokrat Yemi-
ni gibi bir yemin geliştirebilırler. bilgilerini yalnızca insanlı-
ğın esenliği uğruna kullanacaklanna ant içebilirlerdi! Oysa
şimdi umabileceğimiz, her şey için kiralanabılecek, yetenekli
cücelerden oluşma bir soydan başka bir şey değil..."
Galilei, tiradını şu yargıyla noktaiar: "Ben, uğraşıma iha-
net ettim. Benim yaptığımı yapan bir insanın bilimin safında
yeri yoktur."
Brechfm Galilei'nin kişiliğinde irdelediği sorumluluk, bi-
lim adamının bütün kurumlardan bağımsız, salt bilimle uğ-
raşmasından kaynaklanan sorumluluğudur. Bu sorumluluk
bağlamında hiçbir korkutma ve yarar düşüncesi, bilim ada-
mını kendi alanmdaki doğruların ve gerçeğin araştırmacısı
olarak yolundan çeviremeyecek, onun insanlığa kendi ışığı-
nı taşımasını engelleyemeyecektir. Böyle bir tutum, bilim ada-
mının kendi iç dünyasındaki öz kurumlaşması anlamına ge-
lir. Bilim adamının kendine ve başkalarma verebileceği/ver-
mesi gereken tek hesap, böyle bir öz kurumlaşmayı gerçek-
leştirip gerçekleştiremediğinın hesabıdır.
Bu hesabın verilmesi, bilim adamının bilimsel özgürlüğü-
nü kavrama ve kullanma biçimiyle de doğrudan bağıntılıdır.
Çünkü bu özgürlük, gerçekte sözünü ettiğimiz iç kurumlaş-
manın ya da Montaigner
\n iç kale diye adlandırdığı şeyin sa-
vunulması için gerekli olan özgürlükten başkası değildir.
Gerek bu iç dünyadaki kurumlaşma, gerekse bununla ba-
ğıntılı olan özgürlük, ancak onlara sahip olanın kendisinin zin-
cire vurabileceği ya da tehlikeye sokabileceği değerlerdir;
başka deyişle birey savunmasını bildikçe, bu değerleri sa-
vunabilecek ölçüde bireyliğini koruyabildikçe, dışarıdan her-
hangi bir kurumun y^a da iktidarın bunları tehlikeye sokabil-
mesi olası değildir. Orneğin buyurgan iktidarların, tiranların
eylemleriyle bilim adamının çahştığı dış kurum, yani üniver-
site türlü biçimlerde zincire vurulmaya calışılabilir. Ama bu
kurumun gerçek taşıyıcısı ve özü olan bilim adamı kendi iç
kalesini savunabildiği sürece, sözü edilen eylemlerin etkisi
hep geçici olacak, dışarıdan ne denli hırpalanmış olursa ol-
sun, bilimin iklimlerı de gölgesiz saygınlıklarını koruyabile-
ceklerdir.
Bu bağlamda asıl yıkımlar, her zaman iç dünyalannda kendi
özgürlüklerinin hesabını yeterince veremeyen bilim adamla-
rından kaynaklanır.
Ister cuntaların, ıster çağdışı anayasaların ve YÖK'lerin ke-
simiyle ortaya çıksın, deli gömleklerinin sıyrılıp atılması ko-
laydır. Asıl önem taşıyan nokta, bu gömleklerin bilim kurum-
larına giydirilmesindekı sorumluluk payının hesabının, Gali-
lei'nin sorumluluğu açısından verilebılmesı ya da verıleme-
mesidir...