22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 ARALIK 1991 UZAK^AKEV OKAY GÖ\EINSİN Düğüm., Büyük ve çözümsüz gibi görünen konuları basit yöntem- lerte çözmenin iki ünlü efsane-öyküsü, İskender'in Gordıum düğümünü kesmesi ve Kristof Kolomb'un yumurtayı dik oturt- masıdır. Kendilerinden sorun çözmesi beklenen insanların toplum- daki başarı değerlendirmesi de büyük ölçüde bu basit, ama hızlı yöntemlere dayandırılır. 12 Eylül öncesindeki yaygın korku ortamının üstüne gelen askeri yönetimin boğuculuğu Turgut Özal'a, farklı bir elve- rişli ortarn sağlamıştı. Özal, bu az beklentili ve sıkıntılı ortam- dan aslında basit, ama kafalarda körleşmiş düğümleri çöze- rek yarariandı. 1983-1987 döneminin çözümcü Ozal'ı arabesk, oportünist soslara iytce bulanınca da ortada ne yana çalıştı- ğı bilinmeyen bir 'işbitiricilik' kaldı. Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın tutuklu 25 bin kitabı serbest bırakma karan, aslında basit bir sorunu en basit yöntemle çözmenin önemli bir örneği. 25 bin kitabı tutuklayıp bir de- poya yığan kafadaki düğümü çozmek gerçekten güç, hatta olanaksız Kafalardaki düğümleri çözme yolunun kafalan kes- mekten geçmediğini yavaşça da olsa öğrenmeye başladığı- •mıza göre en azından ilk aşamayı geçiyoruz. 1960-1980 döneminin düğüm üstüne düğüm atan politika- cısı Süleyman Demirel de son on yılda hızlanan çözülmele- rin bilincinde olduğunu sürekli vurguluyor. 1983'te Özal'ın le- hine çalısan ortamın çok daha elverişlisi, bugün Demirel hü- kümetinin önünde durmaktadır. Fikri Sağlar'ın bir an- _ _ _ _ _ ^ ^ _ _ — ^ ^ ^ ^ ^ _ ^ _ da kitaplann tutsaklığı- na son vermesi gibi İçişleri Bakanı da yarın, hemen bir genelge ya- yımlayıp karakol duvar- larını şeffaflaştırabilır. Yayımlanacak genelge basittir: Karakollarda vatandaşlara kötü dav- ranılamaz. Bu genelge- nin bir örneğinin tüm karakol duvarianna asıl- masını da ısteyebilır İçişleri Bakanı. Ve de ilk olarak kendi seçtiği bir karakolun duvarına ge- nelgeyi kendisi asar. Ters koşullanmaların, bilgisizlik ve aymazlıkların üst üste attıklan düğümleri çözmenin ilk adımları çoğu kez son dere- ce basittir. Kadın Sorunlarından Sorumlu Devlet Bakanı, kadın sığın- ma evlerini çoğattmayı gündeminin ilk maddesine alabilir. Bir- kaç ilde daha hızla kadın sığınma evleri açmak, ne büyük organizasyon ne de büyük maliyet gerektirir. Ama böylece kafalarda birkaç düğüm daha çözülmese bile, gevşemesinin bir adımı daha atılmış olabilir. Demirel ve İnönü'nün Güneydoğu gezisinin de birçok dü- ğümü gevşettiği neredeyse gözle görülmektedır. Ama kafa- larındaki düğümlerin çözülmesine karşı direnenler de hep olacaktır. Bu düğümlerle yaşamayı sevenler de olacaktır. Dü- ğümlerin çözülme girişimlerine direnenler varlık nedenleri- ni bu düğümlere bağlamış olanlardır Başka görüşler de öz- gürce söylendiği zaman kendı görüşlerinin hızla önemsizle- şeceği korkusudur yasakçı kafaların besin kaynağı. Özel, özgür, ama kuralları belirlenmış bir radyo-televizyon düzenine Ozal yönetimi altında niçin geçilemeyeceği belliy- di. Kitaplann niçin tutsaklıktan kurtulamayacağı belliydi. Ka- faları düğüm dolu insanların, bunun tersı bir rol oynamaları belli bir süre için olabilir. Görevdeki yönetim toplumda, düğümsüz geldiği duygu ve beklentisini yaratmıştır. Kitaplann özgürlüğü başta olmak üze- re birçok adım bu beklentiyi güçlendirmiş durumda. Bu bek- lentileri karşılamayan yönetimin sonu bellidir. Düğümleri çöz- me iradesi, toplumda karşılığını kolayca buluyor. Kafalarda çözülmeyi bekleyen daha çok düğüm var, biraz daha cesa- ret. Görevdeki yönetim toplumda, düğümsüz geldiği duygu ve beklentisini yaratmıştır. Düğümleri çözme iradesi, toplumda karşılığını kolayca buluyor. Kafalarda çözülmeyi bekleyen daha çok düğüm var, biraz daha cesaret. ANMADTCF öğrencisi ERCAN KOCA 1963-15 Aralık 1980 Her insanın niteliğinden gelen yaşama hakkı vardır. Bu hak, yasayla korunur. Kimse keyfi olarak yaşamından yoksun bırakılamaz. (tnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Bölüm 3, Madde 6) 12. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz. AİLESİ O Konferans Kararları n Seçim Sonuçları Üzerine n Bir Kez Daha Demirel n Kürtler Azınlık mı? 7. SAYI ÇIKTI BAYİLERDE ELAZIĞ 2. ASLİYE CEZA HÂKİMLİGİ'NDEN ESAS: 1991/97 KARAR: 1991/142 DAVACI: K.H. SANIK: ABDULTALİP YILMAZ Mehmet Şerif oğlu, Emine'den olma, 1960 Klu Palu ilçesi Örencik köyü nüfusuna kayıtlı olup, aynı yer Yeniköy'de otumr, bekâr, okuryazar, galerici, sabıkasız, TC va- tandaşı. SUÇ: Sahte kımlik düzenlemek ve kullanmak. SUÇ TARİHİ: 31.1.1991 Sahte kimlik düzenlemek ve kullanmak suçundan sanık Abciulta- lip Yılmaz, TCK'nm 350 3, 59. maddeleri uyarınca 10 av hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yargıtay yolu açık olmak uzere 25.3.1991 tarihinde verilen gıyabi hukum sanığa tebliğ edilemediğinden, 7201 sayılı Tebligat Yasası'run 28 ve 29. maddeleri uyarınca ılanen tebliği- ne, aynı yasanın 31. maddesi uyarınca ilanın yapıldığı tarihten itiba- ren 15 gün içerisinde tebligatın yapılmış sayılmasına, Karar verildi. tlan olunur. Basın: 46427 İLAN ANKARA ASLİYE 8. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1990/628 Ankara ılı, Çubuk ilçesi, Karadana Köyu, Cilt No: 050/02, Sahı- fe 54'te kayıtlı Hüseyin Ile Akkadın'dan doğma 25.7.1950 doğumlu YÜKSEL HARMAN'ın M.K.'nun 34. maddesi uyarınca GAİPLİ- Cl'ne karar verilmiştir. Ilanen duyurulur. 9.12.1991 Basın: 46464 KURTULUS Türkive'niıı Kültür Politikalan Doğrusu Demirel hükümetinin kültür programını içtenlikle selamlamamaya olanak yok. Türk gibi başhyorlar, umarız gelişmişler gibi de sonuna eriştirirler. Prof. Dr. JALE BAYSAL İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi Yeni Kültür Bakanı Fikri Sağlar, 27 kasım günü Ankara'da yayıncılann ve kütüphane- cilerin katıldıkları bir toplantı düzenledi. Top- lantımn konusu katılmacılara "yayıncılığımı- zın ve kütüphanelerimizin sorunlan, okuma alışkanlığını geliştirecek önlemler" olarak bil- dirilmişti. Yeni bakanı, işe başlayışırun üçun- cü gününde hemen uzmanlar düzeyinde da- nışma ve görüşmelere giriştiği için kutladık. Toplantının havası da çok olumluydu. Bakan, uçak masraflannı ödeyip küometrelerce uzak- tan davet ettiği insanlara nutuk atmaya, Ibni Arabi'den tutturup Jean-Jacque Servan Schreiber'a kadar uzanan iki saatlik "izahlar" yapmaya kalkmadı. Çağırdıklannı dinledi, çe- kingenleri gayrete getirmeye çahştı, akıllı so- rular sordu, durmadan da not aldı. En iyisi de Turgut özal hükümetinden başlayarak, Akbulut, Yılmaz ve Demirel hükümetlerinin programlanndan kültür politikalarına ilişkin bölumleri çoğalttırıp toplantıya katılanlara dağıttırmasıydı. Bu yazıyı o metinlerden ya- rarlanarak yazıyorum. Özal'ın kültür programı Özal programı özetle şöyle demiş: "Kültür ve sanat milli değerlerin korunma- sında ve gelişmesinde olduğu kadar, milletle- rarası ilişkilerde yakınlaşma ve dayanışmanın temel unsurudur. Milletimizin sosyal ve kültürel hayatında önemli rolü olan edebiyat, musiki, resim, folklor, sinema ve tiyatronun geliştirilmesi kültür ve sanat politikamızın ana hedefidir. Eski yapı ve eserlerin korunması ve yaşa- tılmasını, tarihi ve kültürel mirasımıza saygı- nm tabii bir ifadesi olarak görüyoruz. Kütüphanelerin zenginleştirilmesi, modern imkân ve araçlarla teçhiz edilmesi, yurt sat- hına yayılması, okuma zevk ve alışkanlığının teşvik edilmesi zorunludur. Ilim ve kültür ya- yınlarının yaygınlaşması için gerekli tedbirleri alacağız." Özal hükümeti programının en ilginç cüm- lesi şu: "Türkçemizin yapısını ve güzelliğini zede- leyecek gayretlere izin verilmemesi, ana dili- mizin tabii seyri içinde gelişmesi gerektiği gö- 'rüşündeyiz." Ana dilimizin doğal gidişi içinde gelişmesi hepimizin dileğidir. Yalnız, bu gidişi bozanı iyi tanımak gerekiyor. "Tabii seyir" yerine doğal gidiş diyenler, "icab etmek" yerine "gerektirmek" kullanmaya bizi alıştıranlar mı, yoksa çoğunu da yanhş söylediğimiz Os- manlıca sözcükleri yeniden diriltmeye uğra- şanlar, gerilik özentisi peşindekiler mi? Akbulut hükümetinin programmda göze çarpanlar şunlar: "Milli kültürümüz, kalkınma, çağdaşlaşma ve dışa açılma çalışmalannın özünü oluştura- caktır. Hür düşünce, ilmi zihniyet, araştırma ruhu, gelişme heyecanı, metotlu çalışma ve ta- sarruf alışkanlığı gibi çağdaşlaşmanın temeli olan unsurlarm toplumumuzda yaygınlaşma- sını sağlamak için kültürümüzün kaynaklann- dan yararlanmak hedeflenmiştir. Milli kültü- run geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, kalkm- ma politikalannın temel ilkelerinin başında gelecektir. Milli ve manevi değerlerin korun- masında ve geliştirilmesinde, milli bütünlüğün ve dayaruşmanın sağlamlaştırılmasında temel unsur, kültürümüzün araştırılması ve tanıtıl- masıdır." Bütün bu söylenenler arasında en doğrusu milli kültürümüzü araştırma gereğidir. Milli kültürümüzün öğeleri ve ürünleri nelerdür, kül- tür kimliğimiz nedir, bunları bilmeden boyu- na "milli kültür" demenin faydası yok. Ül- kemiz, kökten bir "kültür değişmesi" yaşa- mış bir ülkedir. Bugün elimizde bulunanları dikkatle gözden geçirmemiz, milli ve manevi değerleri ortak bir görüş çevresinde buluşa- bileceğimiz biçimde tanımlamamız gerek. Ma- nevi değer derken amaçlanan Islamiyettir. Hangi tslamiyettir bu? Bugün Iran'da yaşa- nan mı, bizim yüzyıllar boyu tasavvufun et- kisi ile yumuşamış, yerli geleneklerimizle ka- rışmış, ılımlı bir biçimde yaşayageldiğimiz Müslümanlığımız mı? Çemişkezek imamının tanımladığı İslamiyet mi, yoksa ilahiyat pro- fesörü Yusuf Ziya Yörükân'ın ve Hilmi Ziya Ülgen'in anladıkları Müslümanlık mı?(1) Po- litik bir programın sağlam temelleri olmalı ki söylenenltr işite işite bıktığımız sloganlara dö- nüşmesin. . Yılmaz hükümetinin programı, Akbulut'- un kısaltılmış bir örneği. Demirel ne diyor? Demirel hükümeti programına gelince, te- melden bir anlayış ve bakış değişimi sergile- diğini en baştan söyleyelim. Örnekleri aşağıda: "Hükümetimizin kültür politikası kendisini tanımaktan ve açıklamaktan korkmayan bir toplum oluşturmaya yöneliktir." Muzır Kurulu, işte ancak söze böyle başlar- sanız ortadan kaldınlabilir. "Ulusal kültürümüz içindeki dil, inanç ve köken farklılıkları kültür alanımızın zengin- liğidir." Söze böyle başlarsanız il halk kütüphane- PARİSTEN SELÇUK DEMtREL • • . / • «.,.-» +*• lerimize Kürtçe yayınlar girmeli mi sorusunu tartışmaya açabilirsiniz. "Hükümetimiz, ulusal kültürümüzün hür olarak gelişmesi için yoğun bir özendirme ça- bası gösterirken, evrensel değerler ve ürünle- re ulaşmayı da temel bir amaç sayacaktır." Ancak bunu söyleyebildiğiniz zaman yeni bir dünya klasikleri dizisi umabilirsiniz. Ad- nan Saygun'un ve benzerlerinin müziği gâvur müziği imiş gibi, tutup yalnızca tek sesli mü- ziğimizi öğreten bölümlere "Türk Musikisi" yaftası yapıştırmaktan vazgeçebilir, bu kuru- luşlara "geleneksel Türk müziği" ya da "Etnomüzikoloji" gibi adlar arayabilirsiniz. "Ülke dışındaki insanlanmızm kültürel kimliklerini korumaları ve sanatsal gereksi- nimlerini karşılamak için gerekli destek veri- lecektir." Bizim kültür kimliğimiz nedir? Programda, son yılların dünya gündemin- deki en sıcak konularından biri olan "kültür kimliği" konusu ile karşüaşmak da sevindi- ricidir. Bizim kültür kimliğimiz nedir? Çalgıh gazinolarda ve düğünlerde, genç eşleri ve kız- ları ile birlikte çifte telli oynamaya kalkan zen- ginleşmiş taşralı esnaf hangi kültür kimliği- nin temsilcisidir? Dilden düşürmediğimiz örf ve âdetlerimiz bağlamında, bu olayın yeri ne- dir? Üzücü taziye ziyaretleri yerine, bu göre- vi cami avlularında açık başlarıyla yerine ge- tiren kadınlarımızın manevi değerlerimiz an- la>ışı içinde değerlendirmeleri nasıl yapılmak- tadır? Kültür kimliğinıiz konusunun anılma- sı da üzerinde düşünülmesi de çok gerekli bir konu. Konuya bir giriş olarak Çağdaş Yaşa- mı Destekleme Derneği'nin yayını "Çağdaş Kültürümüz" adlı kitabı da burada anmak is- terim. "Kütüphaneler içerikleri ve kitap sayısı yö- nünden gelişmiş toplumlar düzeyine çıkarıla- caktır." Kütüphanelerimizin içerikleri gerçekten de sorundur. Yakın zamanlara kadar "halk kü- tüphanelerimiz kitap mezarhğma dönmüştür" diyorduk. Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, "her kütüphane dilediğini alsın" kararını ver- dikten sonra başka bir sorun ortaya çıktı. İl- lerin kültür müdürleri kendi kuruluşlarınm üyeleri ile aralarına az sayıda kütüphaneci ala- rak listeler hazorladılar, genel müdürlüğe gön- derdiler. Bu tür listelerden bir kaçını gördüm ve il halk kutüphaneleri kuralım dedikse bü- tün il ve ilçelerimizde Diyanet Işleri Başkan- hğı'nın şubelerini açalım demedik diye isyan ettim. Listelerin yüzde doksanı din kitaplarm- dan oluşuyordu. Halk kütüphanelerine din ki- tapları da alınır elbette, bunları da okumak isteyen vatandaşlarımız vardır, ama yüzde doksanı olmaz. "Bilimsel ve teknik gelişmelerin kültürel ge- lişmemizle uyumunun sağlanmasma özen gös- terilecektir. Böylelikle ülke kalkmmasının kül- türel kalkınmadan ayn olamayacağı görüşü tonluma yerleştirilecektir." tşte yana yana beklediğimiz sözler: Ülke kalkınması kültürel kalkınmadan ayrı olamaz! Doğrusu Demirel hükümetinin kültür prog- ramını içtenlikle selamlamamaya olanak yok. Türk gibi başhyorlar, umarız gelişmişter gkri de sonuna eriştirirler. (1) Yusuf Ziya Yörükân, Muslumanlık. Önsöz: Hil- mı Ziya Ulgen. Ankara, T.T.K. Basımevi, 1961. "Di- yanet Işleri Başkanlığı Yayıru: 85" ÇEVREMIZE ÖZEN GÖSTERİR. •Sana, çevre konulanna son derece duyarlı ve çevre korumasına katkıda bulunmaya kararlıdır. •Sana, gelişmiş teknolojiyle ve bilgisayar denetiminde üretildiğinden, çevreye yükü en az düzeydedir. •En son teknolojiye göre kurulmuş olan çift kademeli (kimyasal ve bakteriyolojik) atık arıtma tesisleriyle sanayimizde örnek kuruluştur. •Hava kirliliği açısından doğalgaz kullanımı, çevre kirliliği açısından da geri kazanımlı ambalaj kullanımı gibi konularda öncülük etmektedir. AHMETCEMAL Galilei'nin Sorumluluğu Bertott Brecht'm 1938-39 yıllannda Danimarka'da sürgün- de bulunduğu sırada yazdığı ünlü oyunu Galilei'nin Yaşamı, doğrudan bilım adamının ve bilim yapmanın sorumluluğu- nu konu alır. Oyunun 14. sahnesinde Galilei'nin öğrencisi Andrea karşısındaki tiradı, aynı zamanda eserin bütün öze- tini veren bir doruk noktasıdır. Tiradının sonlarına doğru şöyle der Galilei: "...Bence bili- min tek hedefi, insanoğlunun varoluşunun yükünü hafıflet- mektir. Kendilerinden başkasını düşünmeyen iktidar sahip- lerince gözleri korkutulan bilım adamları bilgiyi salt bilgi uğ- runa biriktirmekle yetindikleri takdirde. bilim kötürüm kılına- bilir ve yeni makineleriniz, yeni boyunduruklara dönüşebilir. Zamanla bulunabilecek her şeyi bulabilirsiniz, ama ilerleme- niz yalnızca insanlıktan uzaklaşma olacaktır. İnsanlıkla ara- nızdaki uçurum günün birinde öylesine büyüyebilir ki yeni bir buluş karşısında atacağınız sevinç çığlığının yanıtı, evren- sel boyutlarda bir dehşet çığlığı olabilir... Direnebilseydim eğer, o zaman doğabilımciler de doktorların Hipokrat Yemi- ni gibi bir yemin geliştirebilırler. bilgilerini yalnızca insanlı- ğın esenliği uğruna kullanacaklanna ant içebilirlerdi! Oysa şimdi umabileceğimiz, her şey için kiralanabılecek, yetenekli cücelerden oluşma bir soydan başka bir şey değil..." Galilei, tiradını şu yargıyla noktaiar: "Ben, uğraşıma iha- net ettim. Benim yaptığımı yapan bir insanın bilimin safında yeri yoktur." Brechfm Galilei'nin kişiliğinde irdelediği sorumluluk, bi- lim adamının bütün kurumlardan bağımsız, salt bilimle uğ- raşmasından kaynaklanan sorumluluğudur. Bu sorumluluk bağlamında hiçbir korkutma ve yarar düşüncesi, bilim ada- mını kendi alanmdaki doğruların ve gerçeğin araştırmacısı olarak yolundan çeviremeyecek, onun insanlığa kendi ışığı- nı taşımasını engelleyemeyecektir. Böyle bir tutum, bilim ada- mının kendi iç dünyasındaki öz kurumlaşması anlamına ge- lir. Bilim adamının kendine ve başkalarma verebileceği/ver- mesi gereken tek hesap, böyle bir öz kurumlaşmayı gerçek- leştirip gerçekleştiremediğinın hesabıdır. Bu hesabın verilmesi, bilim adamının bilimsel özgürlüğü- nü kavrama ve kullanma biçimiyle de doğrudan bağıntılıdır. Çünkü bu özgürlük, gerçekte sözünü ettiğimiz iç kurumlaş- manın ya da Montaigner \n iç kale diye adlandırdığı şeyin sa- vunulması için gerekli olan özgürlükten başkası değildir. Gerek bu iç dünyadaki kurumlaşma, gerekse bununla ba- ğıntılı olan özgürlük, ancak onlara sahip olanın kendisinin zin- cire vurabileceği ya da tehlikeye sokabileceği değerlerdir; başka deyişle birey savunmasını bildikçe, bu değerleri sa- vunabilecek ölçüde bireyliğini koruyabildikçe, dışarıdan her- hangi bir kurumun y^a da iktidarın bunları tehlikeye sokabil- mesi olası değildir. Orneğin buyurgan iktidarların, tiranların eylemleriyle bilim adamının çahştığı dış kurum, yani üniver- site türlü biçimlerde zincire vurulmaya calışılabilir. Ama bu kurumun gerçek taşıyıcısı ve özü olan bilim adamı kendi iç kalesini savunabildiği sürece, sözü edilen eylemlerin etkisi hep geçici olacak, dışarıdan ne denli hırpalanmış olursa ol- sun, bilimin iklimlerı de gölgesiz saygınlıklarını koruyabile- ceklerdir. Bu bağlamda asıl yıkımlar, her zaman iç dünyalannda kendi özgürlüklerinin hesabını yeterince veremeyen bilim adamla- rından kaynaklanır. Ister cuntaların, ıster çağdışı anayasaların ve YÖK'lerin ke- simiyle ortaya çıksın, deli gömleklerinin sıyrılıp atılması ko- laydır. Asıl önem taşıyan nokta, bu gömleklerin bilim kurum- larına giydirilmesindekı sorumluluk payının hesabının, Gali- lei'nin sorumluluğu açısından verilebılmesı ya da verıleme- mesidir...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle