Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 15 ARALIK 1991
DUŞIŞLERI
BÜETENİ
NAZLI ERAY
'Gündüz Külahlı, Gece
Silahir,MemurD
Sevgili okurlanm, bu hafta sütunumasizler için bir devlet me-
murunuçağırdım. Devlet memuru Dırayet Bey şimdi karşımda
oturuyor. Hepimizin yakından tanıdığı, yaşamın aşındırdığı,
avurtlannahafıfbirgölgedüşmüş;bildiğinizbirmernurvatan-
daş işte.
'Sayın Dirayet Bey, sütunuma hoşgeldınız. Nasılsınız?'
'Hoşbuldukefendim.Pekıyideğılım Bunalıyorum.Çokbu-
nalıyorum. Yanı sıze anlatamam nasıl bunaldığımı.'
Tahmin edebilıyorum Dırayel Bey Mali konulardan dolayı bu-
nalımınız herhalde.'
'Efendim, tam üstünebastıntz. Paradan bunaiıyorum. Bupa-
ra mahvedecek beni!'
'Vah vah Dirayet Bey. Parasızlık değil mi?'
'Hayır efendim, tam tersi. Para bolluğu bunalttı beni. Fazla-
sı da fazlaymış, ne bıleyim? Para içinde yüzüyorum. Elimi ne-
reye atsam para akıyor.Adetabir para yağmuru.lnanınbıktım.
Paradan bıktım. Tüm çevremdeki bolluğu, varlığı ve dünya ma-
lını bir kenara itip, Hindistan'da tevekküle çekilmeyi düşü-
nüyorum.'
Şaşırmıştım.
'Aman Dirayet Bey, siz Devtet Su İşleri'ndeçahşmıyor musu-
nuz? Bağışlayın, yanılıyormuyum yoksa? Hayır, bir an Baronde
Roschild ile konuşuyorum sandım. Yanılıyorsam düzeltın efen-
dim.' _ _ _ _ _ _ ^ ^ _ ^ ^ ^ _ ^ ^ ^ ^ _
Devlet memuru Dirayet Bey
şimdi karşımda oturuyor.
Hepimizin yakından
tanıdığı, yaşamın
aşındırdığı, avurtlanna
hafifbirgölgedüşmüş;
bildiğiniz bir memur
vatandaş işte.
'Doğru,' dedi Dira-
yet Bey. Devlet Su İş-
leri'nde çalışıyorum.
Ama benim bu anlat-
tıklarımınoraylabiril-
gisiyokki.'
'Nasıl yani efen-
dim, anlayamadım.
Bu para bolluğu... Si-
zi böylesine bunal-
tan...'
'Efendim', dedı Di-
rayet Bey. 'Yaşamımın ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ _ ^ ^ ^ ^ ^ _
başka bir yönünden
sözettım sıze. Bu para bolluğu, bengeceyatağımayatıpda, uy-
kuyadalıncabaşlıyor. llkyıllardaçokiyıydi.Hoşumagıdiyordu
rûyamdagördüğüm paralar. Benım olan paralar Yıllar yılı rüya-
da paraları göre göre pek tabii işlerimi ilerlettım. Yanı yaşamı-
mın bu uykudageçen zengin bölümünü değerlendirdim. Evle-
rim var, konak aldım, son model arabalar; uşakvar, aşçı var, dos-
tum var; yanş atlarım var, teknem var; geçen gün de birözel uçak
aldım. Yani aklınızanegelirse var. Değerlendirdim rüyalarımı.
Ne bileyim, şımdi aklıma gelenlerı sayıyorum; seçkin bir anti-
kakoleksıyonum var, tablotoplarım, altın kürdanladişımi karış-
tırırım; şarap mahzenim var, güneyde ufak bir adasatın aldım,
Bodrum'da 2 vılla, Boğaz'da yalı. Çamlıca'da köşk... Anamur'da
bırmıktartoprak,Göztepe'dekooperatıf hıssesı; karımı kırama-
dım, Etıler'de yuzme havuzlu mustakil ev, hisse senetleri... De-
ğerlı taş koleksıyonları; Sebinkarahısar'da karımın üstüne ya-
pılmış 100 mılyon değerinde ev.'
'Aman Dirayet Bey, sanki mal beyan ediyorsunuz...'
'Bırakın açılayım, rahatlıyorum.'
'Anlattıklarınız müthış Dirayet Beyciğim. İnsanın inanası gel-
miyor. Çift hayat yaşıyorsunuz sanki!'
'Evet, öyle sayılır. İsviçre'de kayak, Monte Carlo'da rulet, Pa-
ris'te gece hayatı... Yıllarca yaşadım bunları rüyamda. Bolluk
ki ne bolluk. Ama inanın, insan paradan da bıkıyor işte. Her şe-
yim var. Bunalıyorum şimdı. Hepsınden kurtulmak istiyorum.
Hindistan'agideceğim. Hint Fakiri hayatı yaşayacağım. Dünya
malısıktı beni.'
'Bağışlayın Dirayet Bey, alınmayın ama bunlar hep zengin
"rüyalar". Mutlubırkulsunuzki.böylerüyadaparayadoymuş-
sunuz. Ama, "Hint Fakırı olayım" diyorsunuz; parasız, pulsuz,
(Arkası 19. Sayfada)
Romadan
Tüm tanrüaryrtapınağıPantheon'un evsahipliğini
yapan 3 evsizden biri Alfonso.
Iki büklüm gezen 70
yaşlanndaki Maria ise gül
satmayı yeğliyor. Bir çıkın
yaptığı eşyalarını yanmdan
hiç ayırnuyor.
NtLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Alfonson, her sabah Pant-
heon'un tam karşısındaki hamburgerci-
nin iskemlelerinden birini çekiyor ve gü-
neşlenmeye koyuluyor. Aklına eserse ya-
nından geçerken para veren hanımlann
elini opüyor ya da yere düşup bayılana
dek içiyor.
Pantheon'un evsahipliğini yapan 3 ev-
sizden biri Alfonso. Iki buklüm gezen 70
yaşlanndaki Maria ise gul satmayı yeğ-
liyor. Bir çıkın yaptığı eşyalarını yanın-
dan hiç ayırmıyor ve elinde hep sabah-
lan halden aldığı bir demet goncayla ge-
ziyor, ama goncalar hiç açmıyor ve aç-
madan soluyorlar. Roma tmparatorluğu
döneminde yapıldığı günkü gibi kalan
2000 >illık Pantheon'un sütunları arasın-
da bir de Türk dolaşıyor. 'TSm tannla-
nn tapınagı" sayılan bu mabedi kendi-
ne mekân seçen evsizier arasına onun da
yakın zamanlarda katıldığı anlaşüıyor.
Sohbeti biraz koyultunca, "Bir Türk ta-
oıdığıma çok sevindim. Göriışelim" di-
yor.
Pantheon, yalnız evsizlerin cenneti de-
ğil ashnda. Mükemmel kubbesiyle Ro-
ma sanatımn şaheseri sayılan mabet ve
önündeki yaklaşık 700 metre karelik
meydan Rorna'da turistlerin, ressamla-
nn, seyyar şarkıcılann, gençlerin en sev-
diği buluşma yerini oluşturuyor. Bir
meydandan çok, bir salonu andıran ala-
nın tam ortasında dikilitaşlı bir çeşme
duruyor. Navona, Minerva, Ispanyol
merdivenleri gibi Roma'nın en görkem-
li meydanlanna Mısır'dan getirdikleri di-
kilitaşlan diken eski Romahların bir güç
ve "phalüc" sembolü olarak gördükleri
bu anıttan çok hoşlandıklan anlaşıhyor.
Her dikilitaşın etrafında da mutlaka son-
radan eklenen bir barok çeşme göze çar-
pıyor. Pantheon'daki dikilitaş da bu ku-
rala uyuyor ve taşın etrafındaki çeşme si-
yasi gösterilere, seçim soylevlerine ve so-
kak konserlerine sahne oluyor. Rehber-
leri etrafında toplaşıp, arada bir mola ve-
ren turistler çoğu kez burada uzun uzun
durup Pantheon'u inceliyorlar.
Meydanı çevreleyen pembe, şeftali, sa-
n, bej renkli bitişik düzen evlerin önün-
de de uç büyük teras kahvesi bulunuyor.
Kıyasıya rekabete rağmen her zaman do-
lu olan bu kahveler, yahıız yağmurlu
gunlerde masalarmı içeri ahyorlar. Çün-
kü Izmir gibi yumuşak bir iklime sahip •
olan Roma'da, şubat ayında bile paltoyla
dışanda yemek yenebiliyor. 1913 yılından
beri hizmet veren "Bar Deila Rotonda"
lcahvesinin duvarlannda asılı duran sa-
rarmış siyah-beyaz fotoğraflar, bir za-
manlar tramvaylann geçtiği meydanın
Pantheon yalnız evsizlerin cenneti değil. Mökemmel kubbesiyle Roma sanatımn şahaseri sayılan mabet ve önündeki yakla-
şık 700 metrelik meydan Roma'da turistlerin, ressamlann, seyyar şarkıcılann, gençlerin buluşma yerini oluşturuyor.
nostaljik yükünu yansıtıyor. Dışanda ka-
pının Ozerinde de taşa kazılmış ilginç bir
yazı göze çarpıyor: "Buenos Aires
Belediyesi" diyor bu yazı. Kraliyet aile-
sinin derin uykusunu bozmamak için
meydanın yerlerini Arjantin ormanlann-
dan gelen tahtayla kaplatnuştır. Yıl 1857,
kraliyet ailesinin "uykusu" ile Panthe-
on'da yatan Italyan krallan kastedüiyor.
Ünlü ressam Rafael de burada krallarla
birlikte yatıyor.
Bir zamanlar ebedi istirahatgâhların-
daki krallan ayak sesleriyle rahatsız et-
mekten çekinen Romahlar, yılzyıhn ba-
şında asfalt döşenen meydanda güçlu
motosikletlerin ve vespaların çıkardığı
gürultuden artık hiç rahatsız olmuyor-
lar. Meydaru çepeçevre çeviren kentin ün-
lu diskotek (Casanova) ve barları (Mas-
sa, Hemıngway, Cornacchie) hafta sonu
ve yaz gecelerinde buraya görülmemiş bir
motosiklet trafiği çekiyor.
Roma'nın her köşesinde olduğu gibi
eskiyle yeninin yan yana iç içe yaşadığı
meydanın en özgun örneklerinden biri-
ni de Giuseppe Petrella oluşturuyor. 62
yaşındaki Giuseppe, meydana açılan
"Via Della Rosetta" sokağmda, sokağın
adını taşıyan kentin en pahalı balık lo-
kantasının yanı başmda 6-7 metre kare-
lik mınicik bir dükkânın içinde ayakka-
bı tamirciliği yapıyor. Tek bir ampulün
aydınlattığı tezgâhın üzerinde hiç maki-
ne bulundurmuyor Giuseppe. Çunkü
1941'de amcasından devraldığı dükkâ-
nında yalnız el emeği ve göz nuru kulla-
nıyor. Bir zamanlar "Gina Lollobrigida"
gibi artistlerin ısmarlama pabuçlannı ya-
pan tamirci Giuseppe, hâlâ dükkânın vit-
rininde bu eski 'yapıtlannı' sergiliyor.
'50'li '60"h ltalyan neorealizm filmleri-
nin karelerinden çıkmış gibi duran Pet-
rella, Pantheon'un eski sükûnetini mum-
la anyor, "ama" diyor "îtarya'nın yaşa-
dıgı ekonomik mucize buraya da geldi.
Çok degil '50lerin soouna dek bu mey-
danda her sabah kent dışından gelen
gündelikçi işçüer emeklerini pazara çı-
kanriardı. Sabahlan meydana kazmalan
ve kürekleriyle dolan işçilerle patronlar
bir el sıkışmastndan başka bir raukave-
le yapmazlardı..."
20 metre ilerdeki "Albergo Del Sole"
ise o zamandan bu yana ulaşılan refahı
sergiliyor. 1497'de "turistlere" kapıları-
nı açan ve Roma'nın "en eski oteli" olan
"Albergo Dd Sole" ıki kişilik odalan için
gecede 1.5 milyon TL istiyor. 30'lardan
bu yana buyukelçilerin, kardinallerin, sa-
natçılann ve Simone de Beuvoir ile Sart-
re'ın oteli olarak tanınan "Del Sole"nin
yanı başmda Thomas Mann'ın evi bulu-
nuyor. 20D metre daha ilerde 1500'lerden
kaİma bir diğer evin ustündekı bir baş-
ka tabela burada da Stendhal'ın yaşadı-
ğını söylüyor. Goethe'nin "en sevdiğim
meydan" diye anlattığı Pantheon, 700
metre karede Roma'nın büyüsunü özet-
liyor.
Lefkoşcfdan
Kıbns'ta
yalnızhk
hüznüKıbrıs halkı, Türkiye
dışındaki ülkelerle
hiçbir alanda ilişki
kuramama, sportif
etkinlik bile
yapamamanın
üzüntüsünü yaşıyor.
SEZER DURU
LEFKOŞA — KKTC hükü-
metinin davetlisi olarak 18 ya-
bancı basın mensubu arkadaş-
la birlikte Kuzey Kıbns'a dört
günlük bir gezi yaptık. Masma-
vi bir gökyüzü, pınl pınl bir gü-
neş, tertemiz bir hava. tlk etki-
lendiğuniz seyler bunlardı.
Kıbns insanı okumuş, bilgili,
kültürlü, medeni Sokaklarda
rahat yürünüyor, trafik kuralla-
nna herkes uyuyor. Lokanta,
otel ve alışveriş merkezlerinde
insana olağanüstü bir servis ve-
riliyor. Fiyatlar normal. tki bin
liraya içilen Türk kahvesi gerçek
bir Türk kahvesi, küçük bir tepsi
içinde ve yanında bir bardak su
ile geliyor. Okka ve arşın birim-
leri geçerli. Çarpık yapılaşma
yok, yeni yapılan sosyal konut-
lar iki katlı, bahçeli, insanca ve
güzel. Savaştan bu yana olduk-
ça toparlanmış görunüyorlar.
Ama yalnızhkları, Türkiye dı-
şındaki ülkelerle hiçbir alanda
ilişki kuramama durumunda ol-
malan, seyahat güçlUkleri, spor-
tif etkinlikler bile yapamamala-
n, insan haklan kurallannın bu
biçimde çiğnenmesi onları
üzüyor.
Tanıdığım en ilginç kişi bir ki-
tapçı oldu. Kemal Rüstem ve
kardeşi. 1937 yüında kurulan ki-
tabevinin savaştan önce Mago-
sa, Limasol, Baf, Girne, Larna-
ka'da birer, Lefkoşa'da ise iki şu-
besi vanmş. Şimdi yalnız Lefko-
şa'daki Saray Oteli karşısında
yer alan Ana Kitabevi kalmış.
Kemal Rustem Bey yakında Lef-
koşa'da dört katlı bir kitabevi
açacağiru, bunun Ortadoğu'nun
en büyük kitap satış yeri olaca-
ğmı söylüyor. Her konuda kitap
bulunacakmış. Kemal Rüstem
Bey ayrıca yıÜarca önce bir ya-
yınevı de kurmuş. Kitaplan In-
giltere'de bastınp orada ciltlet-
tiği için son derece kaliteli. Dün-
ya çapında yankı uyandıran
Lord Kinross'un "Autürk" ad-
h kitabı bu yayınevinin bir ürü-
nü.
Okur sayısının Kıbns'ta yük-
sek olduğunu bir kitapçıdan
duymak son zamanlarda aldı-
ğım en iyi haber oldu.
Stockhobnden
Benli Cindy meydan okuyor
Singer'in yeni teknolojik harikası, bilgisayarlı Ouantum la, dikiş daha kolay, daha
çabuk, daha profesyonel...Ve çok zevkli...
1851 yılında Memtt Sınger tarafından gelıştınlen ılk dıkjş
makınesınden bu >ana tam UO yıl geçtı Ve Sınge; 144
yıldıronculu^unu. lıderlığını surdurdu Yenılıklenn yaralıcısı
oldu TeknobııdaımaSmgerıtaiıpettı Sıngerşımdıde
Ouantum ile dıkış makınesı teknoloıısınde yeni bir sa>fa
açtı Bilgisayarlı Ouantum varatıcı vonunuzu ortaya
(ıkaracak Sız sadece duşunecek tasaflayacak ve
ısteyeceksınız Gensını Ouaotum yapacak Daha zevklı
daha çabuk. daha prcrfesyonel ve kolayca
I
İşte Ouantum un ûstun özellıklennden bazılan
» Bılgısavarlı hafnalı LCD ekranlı
• Sanayı tıpı mekıklı zıg-zag
• 2IOdeğışıkmotıfvedesen
• Pantolon paçatsı kol kenan dıkme '
• Bılgısayariı dokunmatıkgen dıkış
• Baskı ayağı basınc, ayan
• Orerekonarma dıkışı
• Ozel teğel sokme aletı
• Ozel etek baskı ayağı
• Duzfun ve sen pıko
• Kumaşı çevırmeden
sağa sola ve
ılen gen dıkış yapma
• Hafıza duğmesı ile bırçok
desen ve harfı an arda
defalarca yapabılme
• Makınedıkışehazııolmadığında
hatayı gosleren ışıklı gostenje
• Duğme fjenışlığıne gote otomatık
ılık vapabılmek ıgn ozel ılık ayağı ve ılık levyesı
• 1 değışik boy ve 2 ayn haıf karaktenyle vazı ışleme
• Otomatik olarak kendl kendine iğneye Iplik takroa
• Otomatik olarak kendl kendlne ıplik kesip temizleme
• Kasnaksız 25 mm genışlığınde motıf yapabılme
• Kumaşın ıpatmasınıofilemek ıçnoverlok dıkışı
• Eiektronık pedallı veya pedalsız (ahştırma, dupdurma
• Btlgısayarlı omek seçme duğmelen
• Omek yonu değıştırme duğmesı
• Sessız çalışma rahat ve kolay kullanım
• Beyaz işte duzgun ve doujulu kolber sarma
• Nakış. aplıke zınar dıkışı, termuar dıkışı yapma
• Bilgisayarlı ıplik gergmhk ayan
• Bilgisayarlı omek kûçultme duğmesı
• Alından aydınlatma
• Bilgisayarlı sıklık. seyıeklık ayan
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Köşebaş-
lannı Cindy tutmuş durumda.
Dimdik edasıyla, yan çıplak,
meydan okuyor, nemi yan ya-
nya donmuş kaldınmları arşın-
layan Stockholm sakinlerine.
Avam tabakasınm kaçınılmaz
mağaza zinciri H-M'in Noel
atağı Cindy'yi ayağimıza kadar
getirdi. Nasıl olduysa oldu, yer-
küresinin en masraflı modelle-
rinden -evet, o- Cindy Craw-
ford, kent merkezinin dört ya-
nındaki reklam panolarında
yan-kitsch giysilerle ve -bu mev-
simde ne hikmetse- mayolarla
boy gösteriverdi. Stockhokn'ün
alımlı kızlan nafifçe hasetle ba-
kıyorlar Cindy figürüne " N e
işin var burada" der gibilerden.
Oğlanlar ise galiba boyu iki
metreyi bulan mayolu resmi
odaya asmarun senaryolanyla
meşgul.
Kısacası Cindy, her kent gibi
eski SSCB'nin nükleer ünlemli
çökuşünün ürpertisini yaşayan
Stockholm'ün itiraz edilmeyen
H-M'in Noel alagı Cindy'yi ayağimıza kadar getirdi.
provokatöru.
Bence bu görüntulere Stock-
holm'ün ihtiyacı yok. Mayolu,
gülümseyen Cindy'leri çoğaltıp
büyüterek savaşa hazırlanan,
savaşan kentlere asmak gerek.
Insanhğın tarihi hep bireyi
doğrudan ilgilendirmeyen kış-
kırtmalarla, o kışkırtmadan bu
kışkırtmaya suruklenmekle do-
lu. Kışkırııcısını seçenleriyse
türlu çeşitli yakıştırmalar yağı-
yor.
Öyle anlaşıhyor ki milliyetçi-
liğin haklısı, haksızı, her çeşidi
insanlığm akülanması önünde,
evrenin sırrını bulduğunu iddia
eden her ideoloji gibi yeni bir
engel oluşturacak.
Gelişme adı verilen yanılsa-
maya dinamiti "icat" ederek
katkıda bulunan Alfred Nobel'-
in ruhu "nükleer silahlı ilk iç
savaş" tartışmalannın gundem-
Londru'dan
Singer dikiş makineleri 200.000 TL den başlayan taksitlerle!
Size uygun alternatifleri bayinizle göriişüniiz,...
i i
Yılhk Ycnilik
S1NCER
TeknolojiSînger'itakipeder
Kennedynin ekran dizisiEDİP EMİL ÖYMEN
LONDRA — Ingiltere'de
mahkeme dendi mi, akla hemen
beyaz peruklu, kara cubbeli
avukatlar, yanm gozlüklerinin
uzerinden buz gibi bakarak yıi-
zünde kaş oynamadan fırtma
estiren yüzyıllık yargıçlar, bir ti-
yatro dekoru ve mizanserü için-
de süren, çoğu zaman "fani"le-
rin konuşulanı anlamadığı du-
ruşmalar gelir. Mahkeme bina-
lan, salonlan, krah'çenin arma-
sıyla süslü, ciddi ve vakur adres-
lerdir. Mahkemenin statüsü
yükseldikçe binası da yukselir.
Hele "Yuksek Mahkeme" tam
bir tapınaktır. Eski yuzyıllardan
kalma bir katedral gibi. Gotik
kulelerinden Rapunzel uzanıp
da saçlarını kaldırıma sarkıta-
cakmışçasına. Karo mozaikli
sonu görunmez koridorlarında,
bir elindeki dosyalan göğsüne
bastırmış, bir eli cebinde, siyah
pelerinini savurarak uzun adım-
larla geçen "başka bir dünyanm
insanlan" hukukçular. Bayan
hukukçular ise fizik yasalanna
ters duşer bu koridorlarda: Fi-
zikte ışık ve görüntü, sesten hız-
hdır ya, "Yuksek Mahkemc'de
bu yasa işlemez. Uzun uzun ka-
rarlı ve ritmik lopuk sesi gelir,
neden sonra bayan hukukçu or-
taya çıkar.
Her saniyesi bir ceset ciddiye-
ti ve kesinliğinde yaşanan Ingil-
tere'de mahkemeye ses alma ay-
gıtı, fotoğraf makinesi giremez.
İşte bu yuzden, Küçük Ken-
nedy'nin Florida'dan naklen ya-
yımlanan duruşması, uzun sure-
dir seks skandalına hasret Ingi-
liz orta sınıfı içm beklenmedik
bir nimet oldu. "Küçük Ken-
nedy, kadına tecavüz etti mi, et-
medi mi?" sorusu, duruşma bo-
yunca her gün saatlerce Mur-
doch'un "Sky-TV" ekranlann-
dan yansıdı. Amerika için mah-
kemeden naklen yayın doğal.
Irangate'in esas oğlanı Oliver
North, siyah yargıç Clarence
Thomas, "Mahkeme dizileri"-
nin kahramanları. Ama İngilız-
ler, bu kez dizi dizi televizyon
dizilerine bir yenisinin eklendi-
ğini gördüler: "Kennedy Dizi-
si". lngiliz basınının "Utanmaz
Avustnüyalı" dediği Rupert
Murdoch sayesinde. Amerika
ile saat farkı nedeniyle öğleden
sonraya rastlayan yaymlar, ev
işlerini bitirip, çocuklan okul-
dan almayan, kocası eve gebne-
den, akşam yemeğini duşunme-
den önceki "özgür saafleri"nde
orta sınıf kadınlarım ekrana
mıhladı. ' Yaptı mı, yapmadı
mı? Nasıl yaptı? Nasıl yapar?
Yapar mı? Neden yapmasın?
Neden yapsın?" üzerine çeşitle-
melerle bu yeni dizi, Kennedy'-
nin aklanmasıyla bitti. "Dian"
sırasında Şky'in rakibi CNN'di.
Ama nafile. tşı zordu. Hem
dunyadan haber verecek, hem
saatlerce naklen yayın yapacak.
CNN için her şey hızlı, anında,
ve şipşak olup bitmeliydi. Ku-
düs'e düşen Scud'lar gibi birkaç
saniye surmeliydi olay. Oysa
Kennedy duruşması "uzadıkca
uzadı". Murdoch için sorun de-
ğildi bu. Onun izleyicisi hazır-
dı, kulturune çok ters düşse de
"naklen mahkeme yayını"na
hasretti. "Sky"m bu dizi saye-
sinde, aralara aldığı reklamlar-
dan sağladığı gelir ise henuz
açıklanmadı.
de olduğu bir sırada, salı akşa-
mı, Stockholm kent sarayında
geleneksel -hayır, birinci değil!-
90. şölende kaldınlan sampan-
ya kadehleriyle şadedildi.
Nobel ödullerinın sahiplerine
teslimi törenleri, bu yıl ilk kez
değişik bir mekâna sıçradı. Her
yıl kent merkezindeki Konser
Sarayı'nda yapılan tören, ko-
nuk say.sı artsın diye, güney
semtlerinde bir dev bombe gibi
duran gösteriş abidesi Küre'de
(Loben) gerçekleştirildi. ödül
sahipleri 5500 çift el tarafından
alkışlandı, önceki törenlerin 2
bin çift elıne karşüık. Kral XVI.
Karl Gustav her zamanki gibi
sarsaklık dozunu ustaca ve bi-
linçle sempatih'kle bütünleyerek
sıcak ilgi odağı oldu. Kırmızıla-
ra ve pırlantalara bürünmüş
Kraliçe Silvia ise zarafetin sim-
gesiydi. Yalınlığı ise bordo ipek
giysisini gri şah ile "giıleyen"
Nadine Gordimer ustlenmişti.
Kiri Te Kanawa'nın süsledi-
ği ödul töreni ardından şölen
faslına geçildi. Hemen her za-
man edebiyat ödülü sahibi ile
yanyana oturan Kraliçe Silvia
bu kez geleneği kırdı. ÇünkU
Gordimer kadındı, dolayısıyla
sohbet gorevi bu kez krala düş-
tü. Silvia ise tıp ödülü sahibi -
eski yurttaşı- Bcrt Sakmann'la
hücrelerin işlevi uzerine tezler
üretti.
Servis su gibi işledi. Gelenek-
sel olarak San Remo'dan gelen
yanm ton çiçek salonu süsler-
ken 1300 konuk som bahğı, ör-
dek goğsu ve parfait dondurma-
lı mönüyu tattılar.
Kent sarayı dışında, üzerinde
soğuk buharlar tüten suda bir
tekne geceyansına doğru hava-
ya toplam 1.5 ton havai fişek
gönderdi. Patlamalar Stock-
holm semalannda ışıklarla yan-
kılanırken, dondurmalarını tat-
makta olan konuklara Nadine
Gordimer bir anekdot aktarı-
yordu.
Gordimer'in Nobel Odülu'nü
aldığını duyan bir komşusunun
küçuk kızı, duyuruyu TV'de de
görunce çok heyecanlanmış, ba-
basına koşmuş.
— Baba, Nadine, Nobel'i al-
dı diyorlar, demiş.
— Evet öyle, demiş babası.
— Peki, demiş kız, daha ön-
ce aldı mı?
— Hayır, diye yanıtlamış
adam. O hayatta bir kez oluyor.
— Demek ki babacıgım, de-
miş kız, çiçek hastalığı gibi bir
i