27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5 KASIM 1991 Değal Çevreye Uyumlu Flsuılsımsı. Ülke yüzeyinde ivedilikle yürütülecek ve en az beşyıl süre ileyenilenen, ekolojik yapı ve çevre sorunlanna özgü analitik çalışmaları kapsayan peyzaj envanter haritalarmın çıkartılması ve buenvarterlere dayalı ülke peyzaj master planınm ivedilikle hazırlanması gerekir. Doç. Dr. SEMRA ATABAY Yıldız Üniversiîesi Mimarlık Fakültesi tçinde yaşadığımız yüzyılın en önemli özelli- ğj, teknoîojik gelişime koşut hızlı bir şehirleş- me olgusudur. Hızh devitıim kazanan bu olgular, doğanın canlı ekosistemleri üzerinde kurduğu çeşitli içerik ve boyuttaki antropojen baskılarla çeşitli türde çevre sorununu ortaya çıkartmaktadır. Çeşitli ışle\k ri \üklenen yerleşim alanlanna özgü mekânsal planlama kararlan, belirli alanlardaki ekonomik eylemleri etkilediği gi- bi, bu eylemier de fıziksel mekânı ve bunlann üzerinde yer aldığı topografyayı, toprağı, bi- tey (flora) ve direy (fauna) gibi doğal biyotop- lan ve giderek genelde ekolojik yapıyı olumsuz etkilemekte, bunun sonucu çevre so- runlannı yaratmaktadır. Bu bağlamda konu yarar-maüyet kuramma göre incelendiginde, kısa dönemlerde sosyo-ekonomik yararlar ge- tiren bu karar ve uygulamalann, uzun dönem- lerde doğal varhklann yok olması ile tüm topluma mal edilen olumsuz ekolojik maliyet- leri ortaya kovmaktadır. Doğa kendî başına bir değerler sistemi olup poliükacılann ortaya koyacakları arazi kulla- nım kararlannda ekonomik kalkınrna hedef alınırken. doğal kavnaklan ve ekolojik denge- yi tehlike\e atacak kararlar üretilrr.emesıne özen göstermelidirler. Başka bir deyişle sosyo- ekonomık gelişme hedeflerinin doğal sistem- lerle çelişmedıği, uzun süreli ekonomik yara- nn maksimıze edilebileceği planlama yöntemi ancak çevrenin doğal ve kültürel değerlerinin araştmlması ve analizi ile değerlendırme pro- seslerinde de bu eşik analizlennin kullanımı ile olasıdır. Çünkü bu tür planlama kuramında, ekolojik sistemin sosyal-ekonomik ve yarar- maliyet ile uyumu söz konusudur. Ülkemizde rekreasyonel eylemleri içeren turizm sektörü. kalkınmamn ana etmeni gibi kabul edilmekte ve hükümet politikalan da bu olguyu destek- lemektedir. Son on yıla yakın bir zamandır turizm teşvik kararlan ile çevre düzeni planla- n yapılarak Türkiye'nin hemen hemen her yeri turizme açümışUr. Ülkemizin en değerli kıyı şeritleri olan Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz ile miUİ park niteliğindeki orman, yaylalar gibi doğal ve tarihsel kültür alanlan bütünüyle turizm teşvik alanlan olarak belir- lenmiştir. Ülkemiz açısmdan böylesine önemli ve değerli alanlann ekolojik özeÛiklerinin sur- vey ve analizi yapılmadan turizme açılmış olması ve doğal çevreye uyumlu planlama yöntemlerinin kullanılması çevremızde insa- mn ve giderek gelecek kuşaklann sağlığını tehdit edecek biçimde doğal kaynak ve habitat kayıplanna neden olmaktadır. Artik geç de ol- sa ülkemizin politikacı ve plancılan tüm işlev alanlannm pîanlanmasında öncelikle yöre ve alana özgü doğal ve ekolojik yapının peyzaj plancılan tarafından araştınlmasını ivedi ola- rak sağlamahdır. Çünkü bu ekolojik bulgulann fıziksel plan- lamalarda şehir ve bölşe plancılannı yönlendi- receği ve daha sağbklı ışlev alanlan tasarlana- cağı açıktır. Bu bağlamda doğal çevreye uyumlu planla- ma yöntemini "doğal habitatlann ve ekolojik denge"nin korunması politikasına dayalı üç boyutlu bir planlama prosesi olarak tanımla- mak olasıdır. Burada. -Politik boyufc Bölgesel ve yöresel alanlarda- ki fıziksel planlama ve uyguıamalarda plancı- ya doğal kaynaklan ve çevreyi koruma için yol gösterici genel kurallan ortaya koyar ve muhtemel rizikolan önceden denetimi altına alır. -İçerik boyutu: Toplumsal gereksinimleri karşılamak üzere do|al kaynaklann kullanıl- masında ekolojik sürekliliği sağlamak için doğal ve kültürel faktörler ile bunlar arasında- ki ekolojik ilişkikrin ölçülmesi zorunladur. Doğal çevre içindeki biyotoplar iklim bölgele- rine göre özel fızyonomiye sahipürler, çeşitli ve değişik peyzajı simgelerler. Biyotoplar ge- nelde çok sayıda bir arada bir kompleks hahn- de olduğu gibi tek ya da birkaçı bir arada olabiürler. Alanın büyüklüğü ve topografık yapısına bağlı olarak çeşitli türlerden meyda- na gelen bir biyotop ağı sistemi olarak da görülebilırler. Bunlann türüne özgü özellikle- rin tespiti ve sınıflandınlmasının yam sıra birbiri ile olan yaşam ilişkilerinin analizleri yapılarak bölgesel ve giderek yöresel doğal kaynak envanterlerinin elde edilmesi ve gerek- li ölçeklerdeki hantalara aklarılması, fıziksel mekânın sağhklı planlanmasmı sağlar. Doğal çevreye uyumlu planlamanın temeli- ni çevrenin halihazır doğal özellik, nitelik ve potansiyellerinin araştırma yöntemlerinin doğru saptanmasını içermektedir. Bu yöntem doğal verilerin; içerikleri, nitelikleri ve potan- siyelleri ile öngörülen işlevlerin özelliğine bağlı olarak uyum gösterebilirlikleri ve alınabiline- cek önlem seçeneklerinin saptanması gibi aşamalan kapsar. Bu tür planlama prosesi, koruma, sağhklılaştırma yle yenileme gibi ay- nnü planlar ile gerçekleşir. Yukanda değini- len planlama türlerine bağlı olarak bu alanlann kullanımına açılma süre ve etaplan tespit edilmelidir. Doğal kaynaklan çeşitli iş- levlere açma amacı ile yapılan planlamalann ortaya çıkarabileceği doğrudan olumsuz etki ve dolayh olumsuz etkiler bulunabilir ve fıziki planlamanın oluşturduğu etkilenn türü ve sü- releri de değişkenlik gösterebilir. Şöyle ki: Akut zararlar - akut baskılar, belirli süre son- ra etkilenen - belirli süre sonra baskı altına giren - kaynağın hızlı ve yaygın tüketimi - kay- nağın hızh odaksal tüketimi... gibi çevre sorunu yaratan ve zamanla doğal yaşamın ni- teliğini bozan girişimler olarak görülebilir. Lygulama boyutu- Doğal ve kültürel eşikle- re özgü hazırİanmış detaylı survey-analiz planlanna dayalı değerlendirme projelerinin yukanda sözü edilen lcoruma, sağhklılaştırma ve gençleştırme planlama prosesleri doğrultu- sunda feed-back yöntemi kullanılarak uygu- lanması gerçekçi bir planlama yaklaşımıdır. Bu konuda plancı, yatınmcı ve devlet yöneti- mi bu planların geregi gibi uygulanmasındaki bajanyı sağlayan denetçilerdir. Ulkemiz sosyo-ekonomik kalkmmayı hedef ahrken, doğal ve kültürel kaynaklanmızın iş- levine uygun kullanılması, korunması, sağlık- hlaştırması ve yenilenmesi konusunda titızlik göstererek öncelikle ülke halkının oağhğını ve sosyo-ekonomik gelişiminden beklenen ran- tın gelecek yıllarda da devamını düşünmek zorundadır. Bu nedenle ülkemiz politikacılan verimli tanm arazileri, su yûzeyleri, kıyılar, ormanlar, kumullar ve sayısu başka değerli biyotoplann ekolojik yapılanna uygun plan- lama kararlannı içermeyen ve henüz yürür- lükteolan Çevreve İmar Kanunu ile turizm ve imar planlannı tekrar gözden geçirmeli ve ülke mekânında süregelen bilinçsiz ekolojik tahri- be ve yapılaşmaya ivedilikle son verilmesinin gereğinı kavramahdır. însan yaşammın sağhklı devamı için işlev ve ekolojinin birbirine uyumu ön koşuldur. Baş- ka bir deyişle insan etkinliklerinin çevre eko- loüsine uyumluluk göstermesiyle ekolojik ve işıevse] yaşam kurgusu başanya ulaşır. Bu ko- nuda ülke yüzeyinde ivedilikle yürütülecek ve en az beş yıl süre ile yenilenen, ekolojik yapı ve çevre sorunlanna özgü analitik çahşmalan kapsayan peyzaj envanter haritalannın çıkar- tılması ve bu envanterlere dayalı ülke peyzaj master planmın ivedilikle hazırlanması gere- kir. Bu konuda yapılacak planlama politikalan içinde Çevre Kanunu ve yönetmelıklerin nite- lıği en önemli etkendir. Yasal çerçeve, politi- kacı, plancı ve uygulamacmın yanı sıra halkın doğal çevre ahlakını da pekiştirecektir. Ka- nımca doğal çevre ahlakı, doğal çevre politı- kası, doğal çevreye uyumlu planlama, üçlü bir tasarlama-planlama-uygulama prosesidir ve insanoğlunun sağhklı devamını sağlayacak tek yoldur. ARADABIR PROF. PR. CELAL ERTUĞ DMimkratik Yasalarta YeniSeçhn 20 Ekim'dekı erken seçimin Türkiye'nin siyasal sosyo-eko- nomik yapılanmasını değiştiremeyeceğini hep biliyorduk. Yanşan partıler birbınnden farklı olmayan aynt yıpranmış modelin değişik örneklenydiler. Seçmenler büyük bir arayış içinde, çoğunluk kararsızlıktan sıkıntıdaydı. Meydanlarda aynı kalabalıklar, boğa güreşi seyircileri gibi altşılagelmış coşku göstenlerı yaptılar. "Siyasal şov" btnler- ce vaadin havada uçuştuğu arenalara dönüşmüştür. Bu coşkulu alanlardan birmde heyecanlı bir yuntaşa sokularak "Ne söylüyorlar dostum, çok heyecanıısınız" diye sorunca kulağıma eğilip "Bey, eğleniyoruz ışte" yanıtını vermişti. Yurttaş haklıydı, bunca sıkıntıyla boğuşurken tatlı hayaller âlemine çekilip götürülmek hiç de sakıncalı olmayan bir tür tedavi idi. Aynı yurttaşla karşılıklı oturup konuşurken bam- başka ve çok anlamlı bir düsünce tüneline dalıyorsunuz. Buradayurttaş hayaiciliği iterekcıddileşmekte, umutsuzluğu- na çözüm aradığını kanıtlamaktadır. Şunu da ekleyelim ki konuştuğunuz yurttaşlar, eğer çıkar çevrelerinin insanlan, partizan kişiler değılse, hangi kamptan olursa olsun aynı kaygılan paylaşıyorlardı. Ozellikle kenai partilerini rahatça eleştiriyorlar.kınayabiliyorlardı. Yurttaşlarla yaptığımız, yaptığınız söyleşilerin içeriği ge- nelükle gerçeklerden geçiyor. Mevcut siyasal partiler demokratikleşme sürecini yakalayamamış, partileşememiş kurumlardır. Genelde Türk siyasal hayatındaki rahatsızlık şu yada bu partinin iktidarda olmasından yadaolamamasından değil, demokratikleşme çizgisine oturamamış olmasından kaynaklanmaktadır. 12Eylül'den kalma, Partiler, Seçim, Polis Selahiyeti, Göste- ri Yurüyüş vb. yasalar, anayasa ile bir seçime gitmek nasıl bir demokratık değişım getirebilir. Bu konuda "rulet oyununa benzeyen bu seçım yasası ile seçime girmek sürprizlerle dolu bir kumar masasına oturmak değıl midir?" "Belki bıze düşer" umuduyla ozellikle muhaleiet partıleri bu yasayı gos- (Arkası U. Sayfada) "De\ieti Küçültme" Seııdroıım Türkiye, gelişmiş ülke olmak istiyorsa, devleti küçültmeyideğil akılcı birbiçimde büyütmeyi kaçımlmaz görmelidir. OĞUZOYAN Gazi Ü. Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Çeşitli üniversitelerin maliye, iktisat ve kamu yönetimi bölümlerinin 3. ve 4. sınıf- lanndaki öğrencilerimle her yıl giriş ders- lerinde, Türkiye'de kamu kesiminin boyutlannın yaklaşık ne büyüklükte ol- duğunu ve dünya içindeki karşılaşürmah konumumuzu tartışmakla ışe başlanm. Tamamen izlenimsel olan yanıtlar, bir yandan eğitim sistemimizin patolojik ya- pısına işaret ederken, öbür yandan basit ıdeolojik yönlendirmenin toplumdaki etki güçünü gösterir. Öğrencilerin hemen tamamı Türkiye'de devletin boyutlannın her alanda çok geniş olduğu noktasmda birleşir. Somut göster- geler olarak vergi yükûnün (vergi gelirleri- nin milli gelir içindeki payı) ortalama % 50-60 civannda oluştuğu, kamu harca- malan/GSMH oranının daha yüksek olduğu ve bu bakımlardan gelişmiş kapi- lahst ülkelerden çok daha şişkın bir kamu kesimine sahip olunduğu genel kabul gö- rür. ANAP hükümetlerinin söylemelenne ve bu arada özellestirme uygulamasına bakarak, -aynca KIT'lerin yaklaşık üçte biri ya da yansının özelleştinlmiş olduğu sanuarak- 1980"lerde kamu kesiminin da- raltıldığı görüşü dile getirilir. Bu yıl seçim iklimine gjrilmiş olması ve çok çeşitli çevrelerin büyük sermayenin yönlendirmesindeki '"devletin küçültül- mesi" saplantısına tutulmuş obnasının etkisiyle, "tahminler"' çok daha desteksiz gelmeye başladı. Türkiye'de toplam vergi yükünün %70-95 arasında yer aldığmı sa- vunan önemli bir çoğunluk oluştu. Bu küçük örneklemeler Türkiye'de kafa kan- şıklığınm ne boyutlarda olduğunun anlamsız ve saçma (absürd) örneklerini oluşturmuyor ne yazık ki. Kafa kanşıklı- ğımn siyasilerde, akademisyenlerde, medya oluşturuculannda, genel aydın kesi- minde ve sermaye çeyrelerinde de var olmadığını düşünmek için bir neden yok. Bununla birlikte, büyük sermaye çevrele- rinin "devleti küçültme" muratlan çok daha hesaph, öz-çıkarcı ve bilinçli olmak bakımından öbürlerinden aynlmaktadır. Siyasal formasyonlarımız da seçim programlannın iç tutarhlığını düşünmek- sizin aynı sendromu dışa vurmaktalar. Bir yandan rtıemur maaşlannın, tanmsal des- teklemenin, eğitim, sağlık ve öbür sosyal hizmeüerin, ekonomik altyapımn iyileşti- rileceği söylenmekte ve topluma gelişmiş ülkelerin sosyal devleti hedef gösterilmek- te, öbür yandan kamu kesiminin daralüla- cağı "vaat" edilmektedir. Bu denklemin çözümü yoktur! Eğer vaatterin birinci bö- lümü gerçekleştinlecekse ikinci bölümü sahtedır ya da tersi. Bu açıdan en samimi duran siyasal formasyon olarak, devleti küçültme saptantısına (henüz) kapılmış gözükmeyen SHP (ve kuşkusuz SP)'yi görmekteyiz. Bu nedenle de büyük serma- ye çevrelerinin ve sözcülerinin oklanna daha çok hedef olmaktadır. Şimdi sorulanmızın yanıtlanna dönebi- liriz: 1) Türkiye'de bütçe vergi gelirleri' GSMH oranı (yeni milli gelir sensine gö- re) 1990'da sadece %ll.9'dur. Bütçe dışı vergi gelirterini de katsaydık toplam yerei yükü yine de %20'de kalırdı. Gelişmiş ül- kelerde vergi yükü Türkiye'dekinin orta- lama üç katı, toplam vergi yükü de iki katı daha fazladır. Benzer bir durum .kamu harcamalan açısmdan da vardır. Üstelik Türkiye'de kamu harcamalannın dortte bi- ri iç ve dış borç faiz transferlerinden oluşmaktadır. Baü ülkelerinde böyle pa- tolojik bir yapı yoktur. 2) ANAP doneminde devlet hızla büyü- tülmü|tür. Ama ne yank ki bu sağlıksız bir büyüme olmuş, devlet rantiyelere. bankalara ve dış sermayeye rant aktarma orgaruna dönüştürülmuştür. 3) ANAP, 8 yılda KİTlerin temsil ettigi kamu aktifleri değerinin %l"inden azını özelleştirebilmiştir. Üç yılda kalan %99'u nasıl özelleşürebileceğini sormak gerekir- di. 4) Türkiye, doğrudan kamu gjrişimcili- ğinin boyutlan bakımından aa birçok Batılı ülkeden farkh konumda değildir. Kaldı ki, çokuluslu şirketler arasında, başta Japonya ve ABD kökenliler olmak üzere, çok sayıda kamu işletmesi bulun- makta ve özel niteükte birçok çokuluslu şirket de rasyonel ve rekabetçi olmak yeri- ne, cıkış ülkesinin koruması ve siparişle- riyle ayakta tutuhnaktadır. 1) Türkiye, gelişmiş ülke olmak istiyor- sa, devleti küçültmeyi değil akılcı bir biçimde büyütmeyi kaçımlmaz görmeli- dir. 2) Devletin küçültülmesi söylemine "herhalde bunda bir hikmet vardır" diye "kapılan" ya da koşullandınlmaya çalışı- lan halk kitleleri, TÜSİAD anketinin gösterdiği gibi daha çok kamu hizmeti, ya- ni daha çok devlet talep etmektedir. Bu, halkın "bireyleşemediğini" ve her şeyi hâ- lâ devletten beklediğini değil, gelişmiş ülkelerin sosyal devletine olan özlemi dile getiren bir sağduyu olarak değerlendiril- melidir. PENCERE Hümanizma...Deneme, edebiyatta en sevdiğim türlerden biri, belki de birincisidir. Neden derseniz, anlatmaya çalışayım. Bir dağcıya benzetiyorum ben denemectyi, dik, sarp bir doruğatırmanıyor; yamaçta ayağını dayayacağı bir kertik arı- yor. Çeker mi? Elleriyle tutamak seçiyor. Kopar mı? önce sı- nıyor, sonra bir adım atıyor. Serinkanhdtr, ipini atıp takacağı bir kaya parçası gözlüyor; sabırlıdır, adım adım tırmanıyor, sınaya sınaya yükseliyor; kendisine bağlı okurunu da çeki- yor; aşağıya baktığın zaman dipsiz, yukarıya baktığında son- suz; ama, kendini güvendeymiş gibi duyumsuyorsun. En beğendiğim denemecilerin başında Stefan Zweig ge- ttyor; Ahmet Cemal'in Türkçesiyle '"fannın Tarihi"n\ (Can Ya- yınları) elime alınca bir şölendeymiş gibi tadını çıkarmaya bas- İadım, böylesinp keyif, mutluluktur. Ahmet Cemal diyor ki: "Bu kitaptaki denemeleri seçerken k&ndimce renkli bir y&l- paze oluşturmayı amaçladım. 'Yannın Tarihi' ise benim bul- duğum bir ad; be/W Zweig gibileri, onlarla vardığımız her ya- rından sonra başka yannlara da köprûler kurabildikleri için..." Tarih başı sonu belirsiz bir süreç değil mi!.. Tarihi kısa bir doneminde bile kavramak için bu sürecin bilincine erişmek zorundasın; artık yannın tarihi ile dünün tarihi arasında ça- ğımız insanı bir ayrım yapmıyor. Adı, kitaba yakışmtş. * Yannın Tarihi'ne önsöz yazarken Ahmet Cemal, altı çizil- mesi gereken bir alıntıya yer vermiş. Zvveig yazıyor: "Hiçbir zaman galebe çalmış bir gerçeğin kalıbına girema- yon düşünce bile o evrende dinamik bir güç olarak etkili kalır; en aşılamayan ve unutulamayan idealler ise gerçeklesmemiş olan ideallerdir Bundan ötürü bir dûşüncenin daha gerçek- leşm&miş oluşu, o dûşüncenin ne yenilgisini, ne de yantışlh ğını kanıtlar. (...) insanları ayıran noktalan değil, bunlann üze- rinde kalan birieşürici öğeleri vurgulayanlara ve daha yüksek bir hümanizmin egemen olacağı bir çağın geieceğine ilişkin düşünceyi insanlann yürekterinde inançla yenileyenlere insan- lığın her zaman ihtiyacı olacaktır." (Rotterdamlı Erasmus'un Zateri ve Trajedisi) Erasmus (Zvveig gibi) büyük bir hümanistti. 15"ınci yüzyıl- dan 16'ncı yüzyıla yonelen Avrupa'da "karşıtiıklann adatet dü- şüncesinin potasında bağdaştınlmasına ve eritilmesine iliş- kin yüce bir hümanizm" düşü kurdu; Peki, "uluslann ortak bir kültürûn çatısı altında birieşmesi" hiçbir zaman gerçeklese- meyecek bir düş müydü? Hayır... Aradan dört yüzyıl geçtikten sonra Erasmus'un özlemi "bir- leşik Avrupa" tasarımında fıtiz vermedi mü... * Ne var ki Avrupa artık dünya değildir; Akdeniz küçük bir göle dönüştü; hümanizmi Hıristiyanlığın tekelinde sayama- yız; bütün insanlığı kapsamayan her düşünce güdükiür, çağ- dışına düşer, değerini yitirir. Bunu en iyi anlayabilecek olan- iar da Anadolu'da yaşayanlardır. Çünkü biz varoluşumuzu emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşma borçluyuz; yeniden doğuşumuzun mayasını savaşın oluşturması çelişkilerimizi de yaratıyor. Evrene bakışımız nedir: Batı uygarlığını içleyip... Emperyalizmini dışlamak. Artık küçülen gezegenimizde hümanizmanin birinci! koşulu da böylece belirginleşiyor. O zaman Batı'mn dünyaya bakışı da yoksultarla zenginler arasmdaki ortak buluşma noktasını saptamak olmalıdır. Batılı düşünür, bu ufkun genişliğı yerine yalnız Batı'nın özelliklerinde bir dünya düzeni düşlüyorsa, Erasmus'tan çok geridedir. Çünkü Erasmus doneminde Av- rupa'ntn bütün düşünürleri hümanizmayı Hıristiyanlık dün- yasının kapsammda düşünmek zorundaydılar; bu sınırların dışına çıkamazlardı. ; • Stefan Zvveig diyor ki: "En aşılamayan ve unutulamayan idealler, gerçekleşeme- miş ideallerdir." Çok dogrudur... insanlığa yol gösteren ülkülerin yıkılması olanaksızdır. Kı- sa ya da uzun bir süre sonra, er ya da geç, insanlık kendisi- ne yakışan düzeni tarihin sayfalarına yazacak; yazdığı anda da yeni ütkülere yönelecektir. DOGA1 Istanbul, Uluslarafaa Dogı Çevre Koruma Teknîkieri, Teâsleri ve Makinalan île Ölçüm ve Kontrol Bdpmanlan Fuan A.B.D., İngiltere, Almanya, Japonya, Kanada,Halya, İsviç- re, İsveç gibi ülkelerin, sektöriine dünya çapında egemen dev kuruluşlarına ait ürünlerin prezantasyonu yanısıra, uius- lararası düzeydeki Türk kuruluşlarının katılımı ile gerçekulus- lararası nitelikte... Doga sağlığı konusunda dünyadakı en son yenilikler, teknik- ler ve ekipmanlar... Doğal gaz ile iigili teknikler ve ekipman- lar... Su teknolojileri; pis su, temiz su, arıtma ve tuzu sudan soyutlama tekniklert, tesisleri ve materyalleri, su ölçüm, test ve kontrol cihazlan... Hava kirliliğinı önleyici baca ve egzos kontrol teknik ve ekipmanları, hava ölçüm, test ve kontrol ci- hazlan... Kağıt, şişe, alüminyum ve benzeri artık maddeleri işleyip yeniden ekonomiye kazandırma teknik, tesis ve ekip- manları... Enerji tasarruiu teknik ve uygulamaları ile doğa sağlığı konusunda en son yayın ve yenilikler... Türkiyemiz için yeni birçokürün...Dünyanınen sonteknolojilerive tüm sektör çeşitleri... Hepsi birarada... Doğa Bilim & Çevre Teknik'91 pazarlamapotansiyeli.pre- zantasyon kalitesi, olağanüstü katılım kapsamı ile sektörü- nün nitelikli tekfuan... Üstelik, Türkiye'deki tek amaca uygun ve her türlü modern altyapıya sahip dünya standartlarındaki tek özel fuar merkezinde... 7-10 KASM istanbuL HÜtCHl Mnbition Center
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle