22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 KASIM 1991 ÇMJMBVRTVETTEN OKURLARA... OKAYGÖNENSİN TV'ye Bakmak S oy boy diziler... Hızla akıp giden eğlence programlan... Bunlann arasında yarış eden haber spikerieri... Ekranda ne olursa olsun artık "TV'ye bakmak" bütün dünyada insanların en temel eylemlerinden biri oldu. TV'ye bakmanın kolaylıkları çok; elinizde bir gazete varken ya da yemek yerken, herhangi bir ev işi yaparken de TVye bakabilirsiniz... TVye göz ucuyla da bakabilirsiniz, zaman zaman göz atabilirsiniz. Bûyük bir olanaklar dünyası... TVye bakmakta rekor kıran iki zengin ülkenin yurttaşlan: Her ABD'li günün ortalama 270 dakikasını TYye bakarak geçiriyor, Kanadalılar ise 264 dakika ile ikinci sırayı alıyor. TYye bakma sümierinin kültürel farklılıklara bağlı olup olmadığı konusunda yapılan araştırmalardan tam bir sonuca varılamadı. Ancak Brezilya bu konuda çarpıcı bir örnek: Bu ülkede okumak tamamen daha varlıklı sınıflara ait bir iş olmuş durumda, bütün yoksullar ise sürekli TVye bakıyor. Avrupa'nın TV severieri ise günde 228 dakika ile Ingilizler. Avrupa'da kuzeye gittikçe TVye bakma süreleri azalıyor, İsveçfte günde 105 dakika ile en düşük noktaya iniyor. .Jb The New Yorker dergisinden — İnsanın dört çağı: Bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk.. TVye bakma süreleri bir ölçüde nüfusun yapısıyla da ilgili. Emekli sayısı ve evde oturan kadın sayısı yüksek ülkelerde TVye bakma ortalamaları artıyor. Nüfusun büyük bölümünün aktif olduğu ülkelerde de doğal olarak azalıyor. UNESCO'nun yaptığı bir araştırmada kıtalara göre ülkeler bölünerek en çok TV severler sıralanmış. Ülkelere göre kişi başına ortalama TVye kaç dakika bakıldığına ilişkin şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Afrika Cezayir 37, Mısır 30, Senegal 19. Amerika ABD 270, Kanada 264, Brezilya 121, Meksika 116, Arjantin 103. Asya Japonya 190, Gûney Kore 114, Çin 36, Hindistan 21. Okyanusya Avustralya 220, Vfen/ Zelanda 123. Doğu Avrupa ~ - Polonya 180, Yugoslavya 165, Macaristan 145, Sovyetler Birliği 128. Batı Avrupa İngiltere 228, ispanya 207, Fransa 178, Irlanda 145, Hollanda 140, Almanya 137, Belçika 132, İtaJya 129, isviçre 125, Norveç 124, Avusturya 122, Danimarka 113, Finlandiya 112, İsveç 105. Turhan Selçuk'tan Daha yoksul ülkelerde TVye bakma sürelerinin az görünmesinin bir nedeni, televizyon alıcılarının henüz bütün evlere girmemiş olmasından. Gelişmiş ülkelerde evlerin % 99"unda en az bir televizyon alıcısı bulunmasına karşın örneğin Afrika ülkelerinde evlerin en çok % 20'sinde televizyon alıcısı bulunuyor. Kişi başına ulusal geliri 3.000 doların altında olan ülkelerde yazılı basının yapısı da değişiyor. Arjantin gibi poiitik yaşamı özellik taşımış bir ülkede ve bir ölçüde diğer Latin Amerika ülkelerinde de yazılı basın TVye göre büyük ağırlık oluşturmaya devam ediyor. Yazılı basının TVye karşı büyük ağırlık taşıdığı iki diğer ülke de Hindistan ve Mısır. Güçlü bir yazılı kültür geleneğine dayanan Mısır'ın böyle bir güce sahip olması doğal görünüyor. 15 resmi dili olan ve binlerce diyalektin konuşulduğu Hindistan ise gerçekten çok özgün bir durumda. Bu ülkede 1.400 günlük gazete ve 4.000 dergi yayımlanıyor. Hindistan basınının iki özelliği de büyük gazetelerin büyük sermaye gruplanna ait olması ve 4 bin dergiden 700'ünün sinema dergisi olması. Azgelişmiş tanımına giren ülkelerde en güçlü ve yüksek tirajlı yayın organları şöyle sıralanıyor: Gazeteler Clarin (Arjantin) 1 milyon, El Ahram (Mısır) 900 bin, Thai Rath (Tayland) 800 bin, El Akbar (Mısır) 800 bin, İndian Express (Hindistan) 660 bin, El Cumhuriye (Mısır) 650 bin, Malayala Manorama (Hindistan) 600 bin, Granma (Küba) 600 bin, Times of India (Hindistan) 550 bin. Haber derglleri Âkbar Al-Yorn (Mısır) 1 milyon 100 bin, Veja (Brezilya) 800 bin, Sunday Times (Güney Afrika) 517 bin, Raport (Güney Afrika) 393 bin, India Today (Hindistan) 340 bin, New Nation (Gana) 300 bin, Panorama Magazine (Filipinler) 3C0 bin, Bohemia (Küba) 262 bin, Silumina (Sri Lanka) 250 bin. Kürt Kimliğiyle Banşıyoruz Çoğulculuğa yürüdüğünü söyleyen Türkiye'nin önüne çıkan bugünkü diyalog ve uzlaşma fırsatını tüm tarafların toplumun ortak mutluluğu için tarihi önyargılardan uzak olarak kullanabilmeleri gerekir. Prof. Dr. DUYGU B. SEZER Bilkent Üniversitesi Sayın Süleyman Demirel'in başkanlığında kurulmuş olan yeni hukümetin önunde çetin iç ve dış sorunların bulunduğu tartışma gö- türmeyen bir gerçek. Sorunların her biri kendi başına son dere- ce karmaşık, kendi başına son derece zor. Fa- kat bunlara yaşamsal bir aciliyet kazandıran unsur, iç ve dış sorunların aynı zaman dilimi içinde yer almakta oluşlandır. Diğer bir de- yişle, Türkiye'nin kendi toplumu için hedef- lemiş olduğu temel iç ve dış değerler ve temel yön aynı anda şiddetli sarsıntı geçirmektedir. Zamanlamadaki bu paralellik ise guçlü bir et- kileşim olgusunu harekete geçirmektedir. Böy- lece, dışarıdaki siyasal gelişmeler içerideki si- yasal tavırlan, akımları ve dengeleri, içeride- ki gelişmeler de dısarının Türkiye'ye karşı yak- laşımlannı ve politikalarını etkilemektedir. Türkiye'nin iç dünyası ile dış dünyası ara- sındaki bu yakın etkileşime örnek olarak Kurt kimliği konusunun son birkaç yıl içinde var- mış olduğu aşamayı gösterebiliriz. Soğuk sa- vaştan galip çıkan Batı'nın, kurulacak 'Yeni Dünya Duzeni'nde demokrasiye ve insan hak- larına tanıdıkları öncü rol, Korfez Savaşı'nm bölgesel güç dengesinde oyduğu gedikler ve bu bağlamda, Türkiye'ye yerleşen Amerikalı ve Avrupalı askeri gücun Kürtluğün savunucu- su rolunü simgelemesi ve üçuncü olarak da, ulusçuluğun, ironik bir biçimde her yerden on- ce Avrupa'da dişlerini yeniden gostermeye baş- laması, hep birlikte el ele vererek, asgariden azamiye kadar derece derece uzanan "Kürtlük" isteklerinin, Türk siyasal sistemi içi- ne meşru bir yer tutarak girmesini sağlamak- tadırlar. Bu meşrulaşma sürecinin en guçlü ka- nıtı, kendilerini Kürt kimliği ile tanımlayan ve siyasal olarak örgütlenen vatandaşların baş- ka bir parti adı altında olsa bile TBMM'de milletvekili olarak bulunmalarıdır. "Kürtlük" "Kürtluk" bir etnik varlığın, bir etnik kimli- ğin toplum ve devlet tarafından tanınması ve bu tanımanın sosyal, ekonomik ve siyasal gerekle- rinin mevcut sısteme sokulması isteği ve iddiası ise, Kürt devleti kurma düşüncesi ile arasında öz- lü bir fark vardır. "Kurt kimliği" ulkusüne say- gı demokrasinin ve ınsan haklarınm bir gereği- dir. Herkesin etnik kökenine ve kimliğine saygı gösterilmesini bekleme hakkı vardır. Kurt dev- leti kurma düşüncesi ise Kürt varlığı olarak mev- cut sistemin içinde mutlu olmanın yollannı ara- mayı ve bulmayı reddeder, mevcut siyasal otori- teden tumuyle kopmayı ve yeni bir siyasal biri- me dönüşmeyi hedefler. Her iki felsefenin, her iki ulkunün Turkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan once de var ol- duğunu biliyoruz. Kurtuluş Savaşı'nın geçersiz kıldığı Sevr Antlaşması, Osmanlı topraklarında bir de Kürt devleti kurulması dileğinı uluslara- rası arenaya getirmişti. Mustafa Kemal'm önder- liğinde dış düşmana karşı kazanılan askeri ve si- yasi zafer, Kürt devleti konusunu meşru siyasal gündemden çıkardı. Fakat bu arada Kürt kimli- ği de bastırıldı. Kürtlerin Kürtlükleri tanındığın- da ilk işleri bir Kürt devleti istemek olur varsa- yımı ile Kurtluk kimliği ne toplumca ne de dev- İetçe hoşgörü ile karşılandı. Bu hoşgörusüz tu- tumumuzu kabul etmek zorundayız. Çünkü, he- pimizin ulkemizde yeşermesini çok istediğimiz demokratik rejimin sağlam kök salabilmesi için özeleştiriye ve empatiye (kendimizi karşımızda- kinin yerine kovmaval pereksinimimiz var. • Bugün durum Kürtlük lehine ileri derecede farklıdır. Kürtlük, bir etnik kimlik iddiası ve bu- nu elde etmeyi arzulayan siyasal bir akım ola- rak Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru siyasal sü- reci içine girmektedir artık. Genelde dış dünya- da tekelci-baskıcı yonetimleri çökertip demok- rasi yolu açan gelişmeler ve ozelde Türkiye'ye Ba- tı tarafından yapılan baskılar Kürtlere mücade- le gucu sağlarken, aynı zamanda Turkiye*nin li- der kadrolarını, demokrasi ve insan haklan ko- nularında derın düşunmeye yöneltmiş, hatta top- lumun çeşitîi güçlu kesimlerinin bu kavramlarla ilgili düşüncelerinin bir evrim geçirmesine kat- kıda bulunmuşlardır. Ayrıca, 12 Eylül rejimi ışı- ğında demokrasiye duyulan özlem toplumun ge- rek onder kadrolannda, gerek halk katmanların- da kokleşmektedir. Meşru siyasal süreç içine girmemiş olan olgu, Türkiye'nin sınırları içindeki bir toprak parçası PARİSTEN SELÇUK DEMÎREL üzerinde bir Kürt devleti kurmaya yönelik görüş- tür, eylemdir. Kürt kimliğini taşıma Ulküsü ile Kürt devleti edinme ülkusü kaçınılmaz olarak birbirlerinin bir parçası değildir. Türkiye için ve Turkler için bu iki olguyu zihinlerde bilerek ve- ya bilmeyerek birbiriyle kanştırmamak çok önemlidir. Türkiye'nin demokratik evrimi için hayati derecede önemli olan bu düşünsel, siya- sal ve idari duyarhlık büyük bir olasılıkla göste- rilmediği için, her Kürt eylemi bir bölücülük ve terörist eylemi olarak algılanmakta ve yansıtıl- maktadır. O zaman da tüm Kürt vatandaşlar, Türkiye'ye karşı gizli komplolara giriyormuşlar- casına, zımnen de olsa, vatanı bölmeye çalışmak- tan suçlanmaktadırlar. Eşit saygınlık Halbuki çok büyük bir Kürt çoğunluğunun is-r tediği en önemli şey nedir? Sanırım, "ben- Kürdüm" diyebilmek. Bunu derken, toplumda Türkle eşit saygınlık görmek. Kürt olduğu için itilmemek, ezilmemek, aşağı görülmemek. Insanı aşağılayıcı ve sindirici davranışların hiç, ama hiçr gösterilemeyeceği bir toplumsal anlayışm, bir si- yasal rejimin ve feodal yapıdan modern üretim ilişkılerine geçişi sağlayabilen bir sosyo- ekonomik düzenin, Kürt ile Türkü dost yapabil- mesi olasılığı yüksektir. Her iki etnik kimliğin banşma zamanı çoktan gelmiştir. Laz kimliği ile sürekli bir barış ve sevgi içinde yaşandığı gibi. Özetlersek: Dış dünyadaki gelişmeler hukuk devleti kavramımn, demokrasinin ve insan hak- larına saygının Türk siyasal kültürüne ve siste- mine entegre edilmesi yönünde Türkiye'ye büyük- bir baskı yapmaktadır. Üçlü ıttifak dışında tüm siyasal partiler demokrasiyi siyasal felsefelerinin temel unsuru yapmışlardır. Sn. Süleyman Demi- rel ve Sn. Erdal Inönü, demokratik bir mücade- le ile bugünkü pozisyonlarına gelmişlerdir. De- mokratikleşmede ve insan haklanna saygıda cö- mert ve cesur davrandığı oranda, Türkiye'nin, kendisine bir müttefik olarak gereksinim duyma- yan, fakat gene de arasından tümüyle uzaklaş- tırma konusunda ciddi kararsızlıklar geciren Batı dünyası tarafından iyi kabul görmesi güçlü bir olasılıktır. Batı'nın bu konuda Türkiye'den bek- lediği, Kürtlerin insan haklanna saygının kurum- - sallaşması olmak gerekir; Türkiye'nin bir Kürt. devleti kurulması yolunda zorlanması değil. Bir Kurt devleti fikri Batı'nın dar çıkarlanna hizmet etmesı açısından desteklenmek istense de, uzun vadede tüm bölgeye, dolayısıyla kendisine sorun olacağından, hesaplarını bu mantık içinde yapa- caklardır. Nasıl ki, aynı Batı gitmiş koskoca Amerika ve Avustralya kıtalannı işgal etmış. Buralardaki yerlj halklara ne olmuş acaba? O halklar artık sade- ce sinema filmlerinde ve antropoloji kitaplann- da görülebiliyor. Dülerini hiç duymuyoruz. Çün- ku hepsi kaybolmuş. lngiltere, Iskoçyayı ve Gal- leri kendine kattıktan sonra İskoç dili tümüyle ölmüş, Galce neredeyse kuüanılmaz hale gelrniş- tir. DiUeri ölmüş tskoçlann, dilleri cüızlaşmış Gal- lilerin, Kuzey İrlandalıların ve koskoca Ameri- ka kıtasının esas sahibi Kızılderililerin, Avustral- ya'nın ve Yeni Zelanda'nın sahipleri "yerli"lerin devlet kurmalarını destekleme diye bir gündem maddeleri var mı ki Batılıların, gelip bir Kürt devleti mantığım savunabilsinler? ölçü, devlet halkı olmaktan çok bir devletin içinde insanca yaşama hakkıdır. Türkiye her şeyden önce ken- disi ile gurur duyabümek için Avrupalıhğın sim- gesi olan Paris Şartı'nın ruhunu benimsemelidir. Fakat demokrasinin önkoşulu ve tek yolu, tüm taraflann ifratlarından kaçmmalandır. Çoğulcu- luğa yurüduğunü söyleyen Türkiye'nin önüne çı- kan bugunku diyalog ve uzlaşma fırsatını tüm zarafların toplumun ortak mutluluğu için tarihi önyargılardan uzak olarak kullanabilmeleri ge- ~ rekir. AHMET COŞAR 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR Atatürk'ün Öğretmenleri... 24 Kasım ûğretmenler Günü, tüm saygıdeğer öğretmen- lere kutlu olsun. Öğretmenler Günü'nün öncelikle ve özellikle en belirgin,' vönü, öğretmen olgusunun Atatürk'le özdeşleşmiş olması-; d.r. Dünyada ve ulkemizde bireyin her konudaki başansıntn yat- nızca eğitımden geçtığini; insan beynı eğitilmeden hiçbir ko- nuda ılerleme ve başarı sağlanamayacağını iyi bilen Atatürk,. öğretmen olgusunu yeterli düzeye getirebilmek için sağlığın- da kendisinin de örnek olduğu coşkulu eğitim idealini orta-, ya koymuştur. ; Bundan 2600 yıl önce Çin dûşünür ve ozanı Kuantzu, hal- kın eğitilmesinin önemini, eğitimin değermi ve yararını şöy- le anlatmış; "Yüzyıl ötesini düşünüyorsan halkı eğit; yüz kez, - bin kez ürün alırsın eğitirsen halkı" demiş. ı 1. Dünya Savaşı'nm Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisf ile sonuçlanması üzerine yurdu işgal eden düşmana karşı-, Türk halkının başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşı'nm evrensel önderi Mustafa Kemal, halkın aydınlanması ve çağdaşlaşma- sının da savaş kadar önemli olduğunun bilincindedir. Bu ne-1 denle Ulusal Kurtuluş Savaşı ile milli eğitim savaşmı birlikte götürür. Düşmanın Ankara'ya 50 km uzakta bulunduğu günlerde, 16 Temmuz 1921'de Ankara'da toplanan eğitim kongresini açış konuşmasında "Gerçi bugün maddi ve manevi kuvvet kaynaklarımızı, milli sınırlarımız içindeki memleketimizde is-' tilacı bulunan düşmanlarımıza karşı kullanmak zorundayız. - Memleket eğitimi için aynlabilen şey gelecek eğitimimizin da-; yanağı olacak bir temel kurmaya yeterli değildir. Ancak ge- niş ve elverişli araçlara kavuşuncaya kadar geçecek savaş ' günlerinde dahi, büyük dikkat ve titizlikle işlenip çizilmiş bir" ulusal terbıye programı yapmaya ve bugünkü milli eğitim öz-: güriüğümüzü şimdiden milli bir yönde çalıştıracak ilkeleri ha-İ zırlamaya çalışmalı- —— — ~ '. yız." demiş. Eğitimin Egıtım ve oğretım ; önemi ile ilgili olarak sİStemİnİn amaCI da 26 Ekim 1922'de Bur- . , _ ! _ , _ „ _ («.«/j;,,!,,»-! sa'da öğretmemere yalnızca kendi utusal yaptığı konuşmada çıkarlanmızı gözeten; yıkıcı "Ordularımızın kazan- değHvapiCI, bÖIÜCÜ deÖİl dığı zafer, sizin eğitim h j , f • • • u a v a a c ı dsğ,ı orduianmzın zafen için DirıeşTincı, Kavgacı aegıı bir yoi hazıriadı. Ger- barışçı, geçmişe saygılı, j çek zaferi ise siz kaza- milli ve manevi değerleri nacak, siz koruyup n r , r i i l V urtsever in<ian sürdüreceksiniz. Bunu yuçıu yunsever ınsan başaracağınızdan şüp- yetİŞtİrmektir. hem yoktur" diye söy- " lemiş. 24 Mart 1923 günü Kütahya'daki konuşmasında ise" "Bir ulus savaş alanlarında ne denli parlak zafer elde eder-' se etsin, o zaferin sağlam sonuçlar vermesi ancak eğitim or- - dusunun varlığına bağlıdır" diye seslenmiştir. Ve böylece Mustafa Kemal bir yandan istilacı düşmana kar-' şı Ulusal Kurtuluş Savaşı verirken öte yandan da Ulusal Eği- tim ve Öğretimin önemini dile getirmiş ve hedefini de gös- termiştir. 25.E1924 günü Ankara'da toplanan Öğretmenler Bir- liği Kongresi'nde "Öğretmenler, yeni nesli siz yetiştireceksi-;, niz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Hiçbir zaman aklınız- dan çıkmasın ki, cumhuriyet sizden düşüncesi hür, vicdanı hür, insanlar ister" dıyerek öğretmenlere büyük bir görev yük- • ler. Büyük Atatürk'ün öğretmenlere karşı gösterdiği bu içten ' sevgi ve güven hiçbir zaman karşılıksız kalmamıştır. Türk Ulu-' sal Eğitim ve Öğretimi O'nun ölümünden sonra zaman za- man içine düştüğü bazı sapmalar dışında Büyük Kurtancı- nın gösterdiği hedefler doğrultusunda tüm ülke üzerinde ya-, yılıp gelışerek ciddi aşamalar kaydetmiş ve bugün görülen (Arkası 19. Sayfada) • Ahmeı Coşar, Yarguuy emekli Boşkanı |
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle