23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 OCAK 1991 KÜLTÜR-SANAT CUMHURtYET/7 Besteci, müzikbilimci, müzik eğitmeni, devletsanatçısı AhmedAdnan Saygun'u 83 yaşındayitirdik Çokseslîlîğin evrenseDiginde' Kültür Servid — 7 Eylal 1907'de İzmir'de doğan Ahmed Adnan Saygun, ilk müzik derslerini tttihat ve Terakki tdadisi'n- deyken bestelediği marşlarla tanman Ismaü Zühtü Kusçuoğlu 'ndan aldı. Ismail Ztihtü Bey'in önerisiyle Rossati adlı bir öğ- retmenden piyano dersleri alan Saygun, 1922'de Macar Tevflk Bey'in öğrencisi oldu, 1923'te Hüseyin Saadettin AreVden armoni dersi aldı. Izmir Lisesi'nde müzik öğretmenliği yaptıktan sonra 1928'de sınavla Fransa'ya, Schola Cantorum adlı müzik okuluna gönderilen Saygun, V. d'Indy ve Eugene Borrel gibi ustaların öğrencisi oldu. 1931'de Türkiye'ye dönerek Ankara Musiki Muallim Mektebi'nde kontrpuan öğretmenliğine atanan Adnan Saygun, 27 yaşındayken Riyaseticumhur Filarmoni Orkestrası'nı (bugün Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası) yönettu 1936'da tstanbul Belediye Konservatuvan- na öğrelmen atanan Saygun, aynı yıl Türkiye'ye gelen Bela Bartok'un Anadolu'da halk müziği derleme gezisine katıldı. J939'da CHP'nin müzik danışmanlığına ve halkevlerinin muzik mufettişliğine getirildi. 1940'ta arkadaşlanyla Ses ve Tel Birliği'ni kuran Saygun, bu dernekte konserler düzenledi, müzik kitaplan yayımladu 1946'da Ankara Devlet Konservatuva- n Kompozisyon ve Modal Müzik BOlümü yöneticiliğine getirilen Saygun, 1947'de Uluslararası Halk Müziği Konseyi Yöne- tim Kurulu üyeliğine seçildi, 1973 'te tstanbul Devlet Konservatuvan öğretim üyeliğine atandı. 1948'de Türkiye'de Batı mü- Ziği çalışmalanm Ozendirmek için verilen tnönü Armağam'm, 19S0'de Fransız hükûmetinin Offıcier l'Acadimie Nişam'ıu, 1958'de Jean Sibelius Beste Madalyası'nı, 1979'da Çekoslovakya'mn Janacek Nişanı'nı, 1984'te Kültür ve Sanat Büyük Odü- lü'nü alan Saygun'a 1971'de Devlet Sanatçısı, 1985'te sanatçı profesör unvanlan verildi. 6Ocak 1991 günü yitirdiğimiz Say- gun, son olarak Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda kompozisyon ve etnomüzikoloji öğretmenliğinisttr- dürmekteydi. Saygun, Türk halk ve klasik müziğini Batı müziğinin kurallanyla işleyip bir ulusal müzik akımı oluşturmayı amaçlayan Türk Beşleri grubunun ülke içinde ve dısında en çok tanınan üyelerindendu Bestelerinde genel olarak izlenimci ve romantik bir hava egemendi. 1934'te lran Şahı'nın Türkiye'yi ziyareti nedeniyle Atatürk bu iki ülkenin ortak bir efsanesinden kay- naklanan bir opera bestelenmesini istemiş, Saygun da Münir Hayri EgeWnin librettosu üzerine "Özsoy" operasmı bestele- mişti. Saygun, 1931'den başlayarak etnomüzikoloji çalışmalanna ağırhk vermiş, özellikle Karadeniz yöresi halk müziğine yönelmişti. Türk ve Macar müzikleri arasındaki ilişkilerden çocuk oyunlan ve tekerlemeleriyle ilgilı mcelemelere kadar ge- niş bir alanı kapsayan araştırmalan da bulunan Saygun'un dıs ülkelerde de seslendirilen "Yunus Emre Oratoryosu" ve "2, Yayb Çalgüar Dârtlüsü" adlı besteleri çağdaş Türk müziğine ülkemiz dısında saygınhk kazandıran yapıtlar olmuştu. Müzikte bir anıtFİLİZ ALİ Çok değil, bundan yaklaşık iki buçuk ay önce hocamız Adnan Saygun'u çok mutlu eden bir konser düzenlenmişti Ce- mal Reşit Rey Konser Salonu'nda. Ho- canıneserlerini, onun öğrencileri seslen- dirmişler, ona saygı ve sevgi borçlarmı ödemisJerdi bir ölçüde o gece. "Adnaa Saygun'a Saygı" konseri dolayısıyla ken- disiyle konuşma yapmak isteyen gazete- cilere, televizyon ekiplerine evini açan Hoca'nın sağuğının son zamanlarda pek yerinde olmadığını biliyorduk. Ama o, çoğu zaman küskünlükleri ve alınganhk- lan yüzünden içine kapansa da bu kez gördüğü gerçekten içten ilgiye karşı du- yarsLzmış gibi görünmek istese de başa- nlı olamamış ve çok ama çok mutlu ol- muş, çok duygulanmıştı. Adnan Saygun Hocamız bu konserden kısa bir süre sonra rahatsızlandı ve tüm bakım ve ihtimama rağmen 6 Ocak 1991 günü 83 yaşında hayata gözlerini kapa- dı. Adnan Saygun, hayatının tümünü ev- rensel müziğin Türkiye'ye yerleşmesine adamıştı. ömrü boyunca Türk müziği - Batı müziği aynmı safsatasına karşı mü- cadele vermiş, müziğin tekliğini savun- muş, yılmadan her fırsatta görüşlerinı di- le getirmişti. Besteci olarak sürekli bir ge- lişme gösteren Saygun, senfonik müzik alanında yarattığı büyük boyutlu eserler ile çağımızın önde gelen bestecileri ara- sında yerini almıştı. Eserleri, başta Sovyetler Birliği olmak üzere dünyamn belli başlı müzik merkez- lerinde çalınan ve övgüler toplayan Say- gun'un hayatının özlem ve gururla anım- sadığı en önemli olayı "Yunus Emre" oratoryosunun Birleşmiş Milletler'de Le- opold S{qkowsk£ tarafujdan yönetilme- siydi. . , Ancak Saygun'un errafbe*eciliği ka- dar önemli yönleri arasında hocalığı, mü- Hayatmın tümünü evrensel müziğin Türkiye'ye yerleşmesine adamıştı. Saygun senfonik müzik alanında çağımızın önde gelen bestecileri arasında yerini almıştı. zikoloji bilimindeki öncü çalışmaları, Türk halk müziği araştırmalan da sayıl- malıdır. Uluslararası yayınlarda Türk müziği üzerine yazdığı makale ve incele- melerle bu konudaki birkaç otoriteden biri olarak kabul edilen Adnan Saygun 1936 yılında üniü Macar besterisi BU* Bartok'un Türkiye'ye gelmesine yardıma olmuş ve Bartok'un Türk halk müziği araştırma ve derlemelerinde kendisiyle iş- birliği yapmıştı. Saygun'un, Bartok'un bu araştırmalan üzerine kendi görüşlerini de içeren "Folk Music Research in Turkey" adlı kitabı bugün Türk halk mü- ziği araştırması yapan müzikologlann en önemli kaynaklarından biri olarak tüm dünya kitaplıklannda bulunmaktadır. Beş operası, ünlü Yunus Emre orator- yosu, senfonileri, piyano, keman, viyo- lacello konçertolan, bestelenmiş yaratıları ile Ahmed Adnan Saygun 20. yüzyd Türk besteciliğinin bir anıtı olarak tarihe gece- cekür. Nur içinde yatsın ve geleceğin müzis- yenlerine ışık tutmaya eserleriyle devam etsin... Ahmed Adnan Saygun: 7 Eylal 1907- 6 Ocak 1991 {Fotograf: Yıldız Üçok) ' .. 5 3 . tUVJtli ' Adnan Saygun'la son söyleşi üi«< • • IÎ * Knltttr Servisi — Ahmed Adnan Say- gun'la yapılan son söyleşi, 10 Ekim 1990 günü bu sayfada yayımlanmıştı. Arkada- şımız Lale FDoghı. Cemal Reşit Rey Kon- ser Salonu'nda düzenlenen A.A.Say- gun'a Saygı Konseri dolayısıyla ünlü bes- tecimizle konuşmuştu. Saygun, bu son söyleşisinde, müzik dünyamızdaki temel sorunlarla ilgili görüşlerini dile getirmiş- • t i . . . Sahneienmemiş yapıtiar: "Bizim mem- leketimiz gariptir. Bir tarafta 'çağdaş Türk musikisi vardır-yoktur' tartışmalan yapılır. Bir taraftan da çağdaş musikiye kimse aldınş etmez. Bizim opera ve or- kestralarımız filan... Benim beş operam var. Bunlardan birincisi -ki Türkiye'nin ilk opera denemesi olmuştur (Özsoy Ope- rası)- 1934'te Ataturk'ün isteğiyle yaptı- ğım bu opera 1984'e kadar hiç hatırlan- mamıştır. Aradan 50 yıl geçtikten sonra operanın 50. kuruluş yılında sahnelen- miştir. Yine Ataturk'ün arzusuyla yazdı- ğım bir perdelik 'Taş Bebek' 1934'ten bu yana hiç sahnelenmemiştir. 'Kerem', 1953'te temsil edilmiş, o tarihten bu ya- na ilk kez bu yıl ele alınacak 'Köroğlu' 1973'te temsil edilmiştir, o tarihten bu ya- na uykuda. 'Gılganuş' -ki tam lirik dram değildir- tamamen kendi anlayışıma gö- re yazdığun bale, konuşma, koro, kısmen opera kanşımı bir çalışma. O daha hiç or- taya çıkmamıştır." Konservatnvar: "Asıl mesele, bizde ikiliğin mevcut olması. Bir Türk Musi- kisi Konservatuvan nedir? Gâvur konser- vatuvan mı? 1982'de Kültür Şûrası'nda 'Yazdığın 'Yunus Emre' dahi Batı musikisidir' diye bağırdılar bana. Eski musikimiz ve yeni antayışımız ikilik ya- ratıyor. Eski eserleri kim inkâr edebilir? Büyük eserler vermişler, ama o çağın eserleri. Çağ değişmiş, Batı'da da deği- şiyor. "Değişecek, ama eskiye bağımlı olarak değişsin' diyorlar. Bakin edebiyat fakültelerine, illa ki divan edebiyatımız yapılsm diye tutturan var mı? öğretilir, ama bugünün edebiyatı olamaz." Milli-gayri milli: "Müzikte siz gayri mühsiniz, biz milliyiz tartışmalan dün- yanın hiçbir yerinde yapılmıyor. Bu tam Tanzimat kafasıdır. Hem Avrupalı hem Osmanh olsun istiyorlar. Buna insanlar bağlanmışlar, ama devletin bağlanması YAPITLARI Özsoy operası (1934) Taşbebek operası (1934) Kerem operası (1948) Köroğlu operası (1973) Gılganuş operası (1983) Yunus Emre oratoryosu (1946) Bir Orman Masaiı bale müziği (1939-43) Orkestra tçin Divertimento (1930) Sezişler, iki klarnet için (1932-33) Manasür Türküsu, koro ve orkestra için (1933) 2, Yaylı Çalgılar Dörtlüsü (1938) »rinci Senfoni (1953) Üçtincü Senfoni (1960) Üçiincü Ya>lj Çaigilar Dörtlüsü (1966) Nefesü Çalgılar İçia BeşU (1968) Çoncerto da Camera (1978) Üç Türkü (1983) KITAPJLARI Türk Halk Musikisiade Pentalonizm (1935) Musiki Nazarijatı (1958-62) Toplu Solfej (1967-68) Modal Solfej (1968) Bela Bartok's Folk Music Re&eaccfa in Turkey Bela Cartok'un Türkiye' deki Halk Müziği A.raşürmalan) (1976) daha da tehlikeli. Televizyon, radyo, Anadolu'yu sarmış kemiriyor. Bugün derleme yapmaya gittiğimizde halk türkülerimizi bulamıyoruz. İnsanlar ar- tık televizyondan öğrendikleri gibi ken- di türkülerini söylüyorlar. Ne yazık ki bizde gerçekleri görmek suretiyle tespit edilmiş bir politika yok. Bir yandan Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, çok takdir et- tigim bir şey yapıyor, sanat liseleri açı- yor. Sonra bir bakıyorsun, Devlet Türk Musikisi Korosu falan bir yığm birirn' açılmış. Bunlar bizim adımlanmızı geri çekmek içindir. Türbanın müzikteki ce- vabıdır. Fizikteki boş kaplar kanunu gi- bi. Gerçek eğitim olmayınca yerini imam hatip liseleri, Kuran kurslan dolduruyor. Ve yann bunlar devletin idaresini elleri- ne alacaklar. Sanat tek başına mevcut de- ğildir. Bütün bunlarla birliktedirf' Yunus Emre: "Benim bütün yazılanm- da en genç zamanımdan bugüne kadar sevgi hâkim olmuştur. Bu sevgi, belki bir ütopya, ama huzuru ancak sevgi verir, getirir. Beethoven'in 9. Senfonisi de sev- giyle yapılmıştır. Benim işimin düstunı, yolu sevgidir. Ben kendimi gerçek sevgi- ye adadım. Yunus Emre de bunu söyle- yen bir insan olduğu için ona bağlandım. Söylediğim her sözde aşk vardır. Tanrı aşkı mı, yoksa başka aşk mı, insan aş- kıyla Tanrı aşkı bir mi?" NEDEDÎLER Türk müziğinin temel direği yıkddı Suna Kan: ömrü boyunca çokseslilik için verdiği akıllıca savaşı devam ettirebilecek miyiz? Mükerrem Berk: Saygun artık bizim malımız değil, dünya malı olmuştur. Gülay Uğnrata: Yalnız Türk çoksesli müziği için değil, eyrensel müzik için de büyük kayıp. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)— Devlet sanatçısı, besteci Adnan Saygun 1 un ölümü müzik dünyasında "büyük üzüntü" yarata. Türkiye'de "çoksesli mâ- dgın kurnculan" arasında yer alan Prof. Saygun; "Onu, onnn yapıtlannı ve çaba dolu yaşamını" yakından tanıyan müzik- çiler tarafından en çok "evrenselliğjyie" anıldı. "Adnan Saygun'un dünya malı" Ölduğunu söyleyen sanatcılar, onun yaşa- mının kendileri ve kendilerinden sonra gelecekler için bir "çagdaşlaşma, ikrleme" örneği oluşturduğunu dile ge- tirdiler. Prof. Adnan Saygun'un ölümü üzeri- ne Cumhuriyet'in sorulannı yanıtlayan sanatçılann görüşleri şöyle: . SÜN A KAN (î>evlet sanatçısı, keman- •et): Türk müziğinin bir temel direği da- ha yıkıldı. Saygun'un müzik tarihimizde herkesçe bilinen evrensel boyuttaki değe- rini burada tekrarlamayacağım. Ama acaba onun ömrü boyunca bıkmadan, usanmadan çokseslilik için verdiği akıl- lıca savaşı bizler, bizden sonrakiler devam ettirebilecek miyiz? Hocaya olan saygı ve sevgimizi, onun çizdiği bu yolda bilinç ve çabayla yürüyerek kanıtlayabUiriz ancak. PROF. MÜKERREM BERK (Devlet sanatçısı, flütist): Adnan Saygun hocayı 1936 yılında tanıdım. Avrupa'dan yeni dönmüş, her yönüyle sanatta büyük mü- cadeleci bir kişi ve besteciydi. O zaman ilk Türk operası olan özsoy'u Ankara 1 da sahneye koymuş, geleceğin ve yirmin- ci asnmızın en ileri müzik adamlanndan birisi olacağını göstermişti. Kendisinden armoni dersleri aldım. Benim kurduğum Ankara Nefesli Sazlar Beşlisi'ne ithaf et- tigi o mükemmel eserini yurtiçinde ve yurtdışında çalarak büyük beğeni kazan- dık. Sayın Saygun'un 50 yıl icersinde yaz- mıs olduğu her eserinde ben de icracı ola- rak bizzat bulundum. Ve Türkiye'nin böy- le bir insana malik olması nedeniyle bü- yük iftihar duyması gerektiğini düşünü- yorum. Saygun artık bizim malımız de- ğil, dünya malı olmuştur. Ümit ederim ki kabrinde çok rahat uyuyacaktır. Çünkü Üzerine düseni en mükemmel şekilde yap- mıştır. GÜLAY UGURATA (Devlet sanatçı- sı, piyanist): Adnan Hoca yalnızca Türk Çoksesli müziği için değil, evrensel müzik için de büyük bir kayıptır. Onun ölümüy- le dünya önemli bir bestecisini yitirdi. Atatürkçu kişiliğiyle, Türk Beşleri'nden biri olarak çoksesli müziğin kuruculuğu- nu üstlendi. Yaşamı boyunca süren üret- kenliğiyle çagdaşlaşma çabamızın en önemli adlanndan biri oldu. Aydınhk gö- rüşleri, yaşamda ve müzikte gericilikle sa- vasımda ışık tuttu. Ben bir piyanist ola- rak onunla çalışma olanağı bulduğuma çok mutluyum. Piyano prelüdleri, Ana- dolu'dan süiti, piyano konçertosu, piya- no ve keman için Demet'i benim yakın- dan tanıdığım, yorumladığım ve çok sev- dıgım eserleridir. Bunlar dünya piyano li- teratürüne de önemli katkılardır. Verim- li bir yaşamı geride bırakması bizim için çok üzücü, ancak yaşamı ve ürünleri Türkiye için büyük bir kazançtır. MEHMET ERTEN (CSO Müdürü, trompetçi): Saygun, ulusal müziğimizin evrensel boyutlarını en mükemmel şekil- de bütün dünyaya ispat etmis ender bes- tecilerimizdendi. Dünyada eserleri en faz- la çalınan ve Türkiye'yi en çok temsil eden bestecimizdi. Öyle ki Saygun, dünya mü- zik çevrelerinde en az Türkiye'deki kadar, belki de daha fazla tanınıyor. Tüm eser- leri Avrupa'daki büyük müzik yayın- evlerine satımııştır. Biz onun bir eserini çalmak istersek telif ücreti ödemek zorun- dayız, öylesine evrenselleşmiştir. Onun eserleri tümüyle kendine özgüdür. Ulu- sal müzik renkleri hepsinde mevcuttur. Ben özellikle bir orkestra üyesi olarak 3. ve 4. senfonilerinin, müziğimizin e\Ten- sel boyutlarda en iyi şekilde temsil etti- ğini düşünüyorum. Yunus Emre Orator- yosu da dünya çapında bir eserdir. SEVİN BERK (Arpist): Adnan Saygun çok şükür ki yaşamı süresince değeri hem Türkiye'de, hem bütün dünyada anlaşıl- mış bir bestecimizdi. öldükten sonra put- laştırüan ve yaşamı boyunca değeri bilin- meyen sanatçılann durumuna düşmemiş olması bizim için kücük de olsa bir avun- tudur. Adnan Saygun gibi değerler ne ya- zık ki çok sık yetişmiyor. Ben kendisine çok büyük saygı duyardım. Küçukken solfej hocamdı. İzmir'de aynı sokakta otururmuşuz. Bu nedenle bana hep "komşum" derdi. Çoksesli müziğimizin bugünkü noktasına gelmesinde büyük katkısı olan Adnan Hoca, kişiliği ve ça- basıyla daha ileri gitme mücadelemize ör- nek olacaktır. SEMÎHABERKSOY(Soprano): "Ata- türk'un emriyle Adnan Saygun'un bes- telediği ilk Türk operası Özsoy'un solis- tiydim. Bu büyük bir olaydı. Librettosu- nu Af aturk'ün yazdığı ve o sıralar Paris'- ten yeni dönmüş olan Adnan Saygun'a bestelettiği operayı 19 Haziran 1934 Salı günü saat 16.30'da Ankara Halkevi'nde oynadık. iran Şehinşahı Pehlevi'nin zi- yareti sırasında, Ataturk'ün sayesinde Türkiye'nin ilk operası sahnelenmiş ol- du. Atatürk üç gün önce de provayı izle- miş ve bizleri dinleyerek seslerimizi im- tihan etmişti. Bu olay, Türk müzik ha- yatında bir devrimdir Adnan Saygun da bu devrimin parçası oldu. Çok çalışkan bir insandı. Isıidatlı, ihtiraslı ve gayret- liydi. Büyük bir dostumu kaybettim." Aşk gelinceAYDIN GÜN Yanılmıyorsam Adnan Saygnn'la ilk karşılaşmam 44 yıl önce olmuştu. Küçük kıskançlıklann tuzağına düşürüimüştü daha önceki yıllarda; Cumhurbaşkanh- ğı Senfoni Orkestrası'ndan aynlmış, Is- tanbul'da çilesini doldurduktan sonra An- kara'ya yeniden dönmüştü. Birkaç dos- tunun (böyle yürekli dostlar da vardır ara- mızda) destek ve güçlendirmesiyle bir amatör koro kurmuştu. Çalışmalar Ce- beci Ortaokulu'nda sürdürülüyordu. Bu koroya katıJanJar arasında ben de vardım. Daha ilk çalışmalarda sezinlemiştim; ya- lansız dolansız bir kişi, kendi ayaklan üs- tünde duran, belkemiği olan, kendini, halkını ve dünyayı bilen, gerçeği arayan, gerçek bir sanatçı vardı karşımızda. Ya- rasız beresiz atlatmıştı sanatçı kişiliğiyle bu devreyi Saygun, "Bir insan eger ger- çekten ezilmek istemiyorsa onu hiç kim- se ezemiyor." Akıl ve yetenek her devir- de cezbedici ve hayran edici bir güç ol- duğu kadar haset ve korku yaratıcı da ol- muştur. Bir Bizans oyununa getirilen Say- gun gerçek anlaşılınca tekrar göreve dön- müştü. Bir turkümüz var "Dagdan daha aşma ile yol olmaz'VAltın yere düşme ile pul ounaz" diye... Daha sonra Saygun'un "Yunus Emre" oratoryosunu bestelediğini duyuyorduk. UzunyıllarParis'teokumuş, Batı kültü- rünü bütün boyutlan ile özümlemiş, da- ha önemlisi Avrupa'da öğrendikleri O- nun kendini ve halkını daha derinden du- yup anlamasına neden olmuştu. Ne ka- dar isabetli bir seçimdi bir oratoryo bes- telemek için. Yunus Emre'ye uzanmak. ^J^şjjtûjjısğı, duyus ve °* 7 isj p pylf* Aoario» •krt«wta kendisi ıdı Yunus; ddf ufgüuV^E- kirdegin çekirdeği, gerçek ana olan/Ana- dolu... Evet Saygun'la asıl tanışmamız bu bü- yük eserin çahşmalan sırasında olmuştu. Oratoryonun tenor solo partisi bana ve- rilmişti. Daha önceki yıllarda bir opera sanatçısımn söylemeyi hayal ettiği guzel ve büyük partiler söylemiştim. Fakat hiç- birinden Yunus Emre'yi söylerken akfağım tadı alamamıştım. İki Anadolu türküsü- 'Yunus Emre'yi radyodan dinleyen bir köylü yurttaşunız Saygun'a el örgüsü bir çift yün çorap armağan etmişti. Saygun, böylece en büyük nişanını almıştı o yıllarda. Saygun, bir ipekböceğinin kozasını örmesi gibi çığırtkanlık etmeden çalışmalanm aralıksız sürdürmüştü. nün emsalsiz bir buluş ve güzellikle bir- birine eşlik ettiği "Badı Sabaya sorsun- lar canan elleri kandedur" diye başlayan tenor soloyu söylerken sanki ayaklanm yerden kesüiyordu; eser Saygun tarafm- dan bestelenmemiş de o anda bu parçayı ben içimden geldiği gibi söylüyormuşum, kendimi dile getiriyormuşum gibi bir duy- guya kapıhyor, hep içimden, "iste ben bu- nn soylemek için doğmuşum" diye düşü- nüyor ve gururlamyordum... Insanın bir sanat eseri ile karşılaşması (seyretmesi, okuması, dinlemesi, veya icra etmesi) o insanın kendini bir başka insanın yüre- ğinde bulması, yeniden keşfetmesi de- mektir; o ana kadar sezinlediği fakat bir türlü bilinç düzeyine çıkaramadığı duy- gu ve düşünceleri, içine girdiği o insanın aydınlığında görmesi, anlayıp kavraması demektir. Kısaak bir andır bu; eğer mut- luluk denen birşey varsa bu kısaak an- dır işte... O tarihte Yunus Emre'yi radyodan din- leyen bir köylü yurttaşımız Saygun'a elör- güsü bir çift yün çorap armağan etmişti. Saygun böylece en büyük nişanını almış- tı daha o yıllarda; halkı onu içine almış- tı, hayır hayır "halk ohnustu n .Saygun da- ha o tarihte». Bir insan gerçeği tüm boyutlan ve bü- tünlüğu ile kayrayıp anladığı zaman, ken- di yaşamını bir büyük sanat eseri haline getirme olanaklannı da elde etmiş oluyor. Saygun bunu gerçekleştiren ender sanat- çılardan biridir. Her büyük sanatçıda ol- duğu gibi onun da başanlannın sırn "sev- me yetenegj" ve "sevme gücünde" yatı- yor... "Aşk gelince cümte eksik biter" de- miyor mu koca Yunus!?! Adnan Saygun'un 75. dogun yıb nedeniyle yazılan bu yaa, Istanbul Feslivaii'nln 10. yıl katalogunda yer almıştır. Cenaze toreni Ahmed Adnan Saygun için 11 ocak cu- ma günü I0.30'da Mimar Sinan Üniver- sitesi'nde ve 11.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde birer tören düzenlenecek. Saygun'un cenazesi aynı gün Dolmabah- çe Camii'nde kılınacak ikindi namazın- dan sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle