28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 OCAK 19i Hastöhane MELİH CEVDET ANDAY Geçen yıl, mantar sağıltımı için Cerrahpaşa Hastahanesi'ne yatnuştım, dokuz gün kaldım. Bu kez de sağ gözümden cataract ameliyatı ol- mak üzere gittiğirn Beyoğlu Hastahanesi'nde ge- ne dokuz gün geçirdim. Önümüzdeki yıl ne ola- cağını bilemem. Hazırükh bulunmalı; hastalık, sağlık bizün için. Yahya Kemal'in, Meyhane böyledir bir içen daima içer dizelerine benzeterek diyeceğim ki Hastane böyledir bi giren daima gîrer. ölçüyii bozmamak için "bir" yerine "bi' yaz- dım; ama biz konuşurken "bir" demeyiz de, ço- gun "bi" deriz. "Bi şey oldu", "Bi sey görmedim" sözlerinde olduğu gibi. Türk, "r" ünsOzünü çok az kullanır, hele başta hiç kullan- maz. Sözlüğü açın, "r" ile başlayan hiçbir Turk- çe sözcttk bulamazsınız. Bunu kime söylesem, "Peki, rakı?" diye sorar bana. Rakı, Arapça- dır, "arak"tan gelir, o da "ter" demektir. Bunca sevdiğüniz rakının Arapça olması canımızı sıkı- yor anlaşılan! Cataract (katarakt okunur) ameliyatı ne de- mek? Konuşma dilinde "gözbebeği" denilen mer- ceğin, işlevini artjk yapamaz duruma geldiği için gözûmüzdeld merceğin çıkanlıp yerine yapay bir mercek konmasıdır cataract ameliyatı. Ilk du- yanlar için korku uyandırıcı bir söz elbet. Kar- şımızdakini yıldırraak için "Senin göziinü çıkarınm" demez miyiz? Ben demem, ama di- yenler vardır. Çünkü göz bizim en değerli örgen- lerimizden biridir. Bakın sağırlığa o kadar aldı- nJmaz bizde. Benim de sağ kulağım duymuyor, aJdırmıyorum. "Allah elden ayaktan etmesin" deriz de, "Gözden kulaktan etmesin" demeyiz. Batı Avrupa ülkelerinde yapılan bir anketin so- nuçlarma göre, orada insanlar kör olmayı, sa- ğır olmaya yeğliyorlarmış. Sanıldıgma göre, mü- zik sevgisinden geliyormuş bu. Peki, resim sev- gisi ne olacak? Konumuza dönersek... Aünan merceğin ye- rine, yakın yıllara kadar, onun işlevini üstlen- mek üzere, takılıp çıkanlır, camdan yapılma, "lens" denilen bir araç konuyordu. Bu buluş ol- dukça yeni sayıiır. Ama göz cerrahisi özellikle on yîlcür öylesine ilerledi ki, takılıp çıkanlan lens, gözün bebeğine yerleştirilen merceğe bıraktı ye- rini. "Gözünü seveyim" sözünün kapsamı içinde artık bir yabancı madde var demektir. Nedir bu madde? Genelükle bunun pleksiglastan yapılma bir şey olduğu söylenir, ama bu doğnı değildir. Gözün bebeğine yerleştirilen bu mercek, kısaJtılmıs ola- rak P.M.M.A. denilen, poli metyl metakrilat- tır. Burada önemJi bir soru çıkıyor karşımıza: Bu yabancı maddeyi göz neden reddetmiyor? Bunun yamtını bulmak için Jkinci Dünya Sa- vaşı'nın kimi garip olaylanna uzanmamız gere- kecek. İkinci Dünya Savaşı'mn hava muharebelerin- de yaralanıp hastahanelere yatırılan pilotların gözlerinde cam kınklan bulunduğu saptanmış. Bunlar, kırılan, patiayan uçak camlarının par- çacıklarıydı. Pilotlar bundan hiçbir rahatsızlık duymuyorlardı. Hekimlerin çıkardıkları sonuç şu: Demek göz, bu parçacıklarla uyuşuyor, bir arada yaşayabiliyor, onlan reddetmiyor. öyle ise cam, yapay mercek olarak kullanılabilir. En duygun örgen olarak bildiğimiz gözün şu vurdumduymazhğına bakın! Demek ben, organik olmayan bir madde ta- şıyorum şimdi gözümde, bundan ötürü de hiç- bir rahatsızlık duymuyorum, ama doğrusunu is- terseniz, bu yabancılann bütün örgenlerime sız- masıru da istemem. Bedenimin anlığı bozulur di- ye korkarım. Bütün örgenlerimizin böylesi kar- ma bir yapıya dönüşmesi, ruhumuzu da değiş- tirmez mi? Bilmiyorum, belki de ruh, yerli nite- liğini hiç bozmadan sürdürür, yabancılardan etkilenmez. "Bir ben vardır bende bendenuçe- ru." Sağ göztim kapatılmış iken, okuyup yazmayı sürdürdüm hastahanede. Elbet sadece sol gö- zümle yapıyordum bu işleri. Tlıhafı şu ki, ben ay- lardan beri sadece sol gözümle görüyormuşum ve bunun hiç farkında değilmişim. Nasıl anladım? Bir gün evde, yemekte bardağıma rakı koyu- yordum, bütün rakıyı dışarı dökmez miyim? Gerçi sağ gözümde bir bulanıklık vardı, ama bu- nun körlüğe vardığını bilmiyordum. Kuşkulan- dım, sol göziimü kapayıp çevreme baktığımda hiçbir şey görmediğim ortaya çıktı. Hekimlerin dediğine bakılırsa, gören göz, görmeyen gözun yerini tutarmış zamanla. Cataracta ilişkin olarak verdiğim bilgiteri, has- tahanede, ameliyattan önce, Op. Doktor Sayın Naci Sakaoğlu'dan ve Sayın Doktor Vedat Ka- ya'dan aldım. Başıma ne geleceğini bileyim di- ye, meraklıyımdır. Ama bunun iyiliğini gördüm, ameliyata giderken kaygılı, sıkıntılı, tedirgin de- ğildim. Başlarından bir ameliyat geçecek olan- lara öğudum şudur: Ne olup bitecceğini okuyup ya da dinleyip öğrensinler; böylece korkulan bir ölçüde azalacaktır. Karanliktan korkmanıız, bir- takım bilinemezlerin karşımıza çıkabileceği ola- sıhğmdandır. ölüm de onun için korkutur bizi; ne olacağını bilmiyoruz. Ameliyatım elli dakika kadar sürdü, ama bu- nun içinde anestezi gibi hazırhk çalışmaları da var. Gözbebeğimin çıkarılması ve yerine P.M.M.A'nın takılması sadece on dakika tut- tu. Bunda ünlü operatör Sayın Doktor ömer Fa- ruk Yılmaz'ın büyük başarısı söz konusu; gü- cıinü, becerisini, bilgisinden, deneyiminden alan büyük bir hekim. Konuşuyorduk ameliyat sıra- sında, şakalar yapıyordu, ben gülüyordum. Hat- ta bir ara: —Gülmeyin Melih Bey, sarsıhyorsunuz, unut- mayın ki ameliyat masasındasımz, dedi. Odama döndüğümde acıkmış olduğumu an- ladım. Gıizel bir duygu idi bu. Açgözlü değilim- dir, üstelik bir gozüm de kapalı idi. Tek gözle gazetelere baktım, bol bol konuştum. Doktor- ların, hemşirelerin güleryüzlülüğü bana neşe ve- riyordu. Hem iftihar ettim onlarla hem minnet duydum. Hastahanede kaldığım sürece çok az cigara iç- tim, içki isteğini ise hiç duymadım. Montaigne de öyleymiş, diyor ki "Şarap hastalara iyi gel- mez, hasta oldum mu en tiksindiğim şey de şa- rap olur." Bacon'ın sağlık konusunda söyledi- ği de şu: "Hastalıkta sağüğına, sağhğında da be- denini işletmeğe gereken önemi ver. Sağhğında bedenini güçlüklere alıştırmış kimse, ağır olma- yan hastaiıklannı yalnız perhizle, iyi bir bakım- la atlaür. Celsus (*) aynı zamanda bir bilge kişi olmasaydı, hekim olarak, hem sağlıgtn hem de uzun yaşamamn en önemli koşullanndan biri di- ye karşıt şeyleri birbiriyle sürekli değiştirmeği, ama bunu yaparken daha kolay olan aşırı uçla- ra yönelmeği öğütlemezdi. Başka deyişle hem aç kal hem de doyuncaya dek ye, ama doymayı yeğ tut; hem uyanık kal hem uyu, ama uyumayı yeğ tut; hem otur hem kımılda, ama kımıldamayı yeğ tut, demek istiyordu." (*) Birınci vıuyılda yaşamış unlu bir Romalı hekim. ARADA BİR TAIİPAPAYDEV ZonguldaktaBirDestan... insanoğlunun hak araması, emeğinin karşılığını istemesi, bunun için karda kışta yığınlar halinde yürümesi her dönem- öe saygı ile karşılanır. Hele Türkiye'de on yıldır zorla sustu- rulmuş, zaten yetersiz olan ücretleri yarıya indirilmiş, açıkça sömürülmüş, köle yerine konmuş kömür işçilerinin ayağa kal- kıp "Artık yâfer" demeleri saygıdan da öte insanın gözünü yaşartan bir olay. "Biz insanız" diyor bu işçiler, "Bizi insan yerine koymak zorundasınız!" Toprağın yüzlerce metre aftındatozun toprağın içinde, üs- telik her an ölüm korkusu ile burun buruna, iki bükiüm, kaz- ma sallamak ne demek? Bu işçinin eline ayda beş yüz bin lira verip '141 bununla yaşa, çoluk çocuğunu geçindir" de- mek bu pahalılıkta, bu akılsız enflasyon ortamında hangi in- safa sığar? Yıllardır sürüp gelen tersliği, insanlık dışı zulmü bilmiyor mu yöneticiler? O yöneticiler ki bazen bir akşam ye- meginde yiyorlaro parayı. Kömür işçilerinin çıkardtğı kömürte ısıtılmış konutlarda, görkemli salonlarda ha ria ha-hi hi hi gün geçiriyorlar. Nasıl bu kadar duyarsız olunabilir? Nasıl içleri- ne sindiriyorlar? insan haklarından, demokrasiden bunca söz edilen bir çağda, kendi yurttaşlarına, kendi isçilerine nasıl böyle duyarsız ve acımasız davranabilir bu yönetim? Elli bine yakın maden işçisi günlerdir, haftalardır grevde. Tüm Zonguldak halkı ayağa kalkmış, çoluğuyla çocuğuyla yollara dökülmüş, işçileri destekliyor. Yönetim aldırmıyor, hiç- bir çözüm getirilmiyor. Birbirini tutmaz birtakım sayılarla iş geçiştiriliyor. Üretim azmış da istedikleri para çokmuş da... Bunun hesabı şimdi mi yapıfır? Gazete/erden öğreniyoruz kı on yıldır buraya hiçbir yatınm yapılmamış. Vferilen raporlar hasıraltı edılmiş. İlkel bir teknolpjiyle "kömür çıkarın işte" den- miş. Gereksiz bir yığın işçi ahnması da caba! Öyle hesap- sız, baştan kara bir yönetim ki nereden baksanız dökülüyor Bıçak kemiğe dayanınca işçiter "hakkımızı alınz" deyip An- kara'ya doğru yürüyüşe geçtiler. Karda kışta, çoluk çocuk on binlerce insan, tam bir disiplin içinde, göz yaşartıcı bir özve- riyle dag taş yürüdüler. Güncel bir destan bu. Ömeği pek az. Ne yapsındı bu insanlar? On yıldır olduğu gibi dişlerini sı- kıp otürsunlar mıydı? Padişahım çok yaşa diye hu mu çek- sinlerdi? Ama şimdi demokrasi vardı! Kölelik çağı bitmişti. öyle soyleniyordu. Gerçek bir demokraside bunlara gerek kalmazdı elbet. Yönetenle yönetilen bu denli ters düşemez- di. Oy alırken "Benim sevgili yurttaşlarım, Müslüman kardeşlerim" söylevi çekip koltuklara oturduktan sonra "Yok- sul her ülkede var, bizim imkânlarımız bu kadar" deyip çalı- şan insana arkasını dönmek, taş gibi duyarsız davranmak kurnazlık sanılıyordu. Her gün be« kez televizvona cıkıo iler- liyoruz, güçlüyüz söylevleri çe- kiliyordu. Ulkenin varını yoğu- nu satıp, içeriye ve dışanya gırt- lağına kadar borçlanıp, üstelik .• her yıl korkunç enflasyonla hal-1| kın iliğini kemiğini sömürüp bir' avuç zengini daha da zengin J etmek hüner sayılıyordu. Kal- •. kınmak diye yutturulmak iste- niyordu bu. Ama halk yemiyor- du artık. İşçi yemiyordu. Görü- yordu oynanan oyunu. Sözün kısası, "Ak koyun ka- ra koyun" iyice ortaya çıktı. Çalışan insana da demokrasi- ye de düşman bir yönetimle karşı karşıyayız. Bunun artık gizleneceic saklanacak yanı yok. Genç sendikacı Şemsi Denizer'in yönetiminde, göster- melik muhalefetin yıllardır ya- pamadığı bir işi başardılar. De- mek ki bazen sendikalar parti- lerden daha etkin olabiliyor^ /[ Televiz> <MI Ulkemizde halen yürürlükte bulunan anayasamız ve yasalanmız bu alanda devlet tekelini ve dolayısıyla devlet radyo ve televizyonunun tarafsızlığı ilkesini benimsemiş bulunmaktadır. Oysa günümüzde bu tekel fiilen delik deşik edilmiştir; bir karmaşa sürmektedir. AKIN GÖNEN tzmir Milletvekili Bir yanda anayasamızın 133. maddesi ve devlet tekeli öbür yanda bu tekeli kısmen yurtdışında olduğu gibi iddiasıyla kıran bir İcuruluşun yaşaması için zaruri olan yurti- çi reklam toplama işlerini yürilttüğünü ga- zete sayfalarından öğrendiğimiz ve yalan- lanmayan Cumhurbaşkanı'nın oğlu... Bir yanda "bu anayasa hükmünün günün sart- larına uymadığını, değiştirilmesi gerektiğini" sık sık söyleyen bir Cumhur- baskanı öbür yanda anayasamızın 104. maddesi gereği "Anayasanın uygulanma- sını ve devlet organlannın düzenli ve uyum- lu çalışmasını görev olarak yüklenmiş, ana- yasa ve hukukun üstünlüğüne bağlı kala- cağmayemin etmiş" bir Cumhurbaşkanlı- ğı müessesesi... Bir yanda yasaklar ve açılan davalar de- vam ederken öte yanda yayınlar devam et- mekte, yayınlara kabine iiyeleri konuk ola- rak cıkmaktadır. îşin doğrusu ne ise bir an önce onu bulmaya; onun gereği altyapı ve üstyapı'yı getirmek zorundayız. Bu konuda 6 AraJık 1990 tarihli Radyo ve Televizyon Yiiksek Kurulu'nun yayıro- ladığı göriiş ve öoeriler bir doğruya gidişin ilk fırsatı olabilir. öncelikle parlamento çoğunluğuna sahip hükümetin aynntılı bir çalışma yaparak ko- nuyu gecikmeksizin meşru zeminlere, yani parlamento komisyonlanna getirmesi şart- tır ve hatta geç bile kalınmıştır. Seçilecek yol ne olacaksa onun gerekleri tam olarak yerine «etirilir ve sistem oturtulur. Şayet eski sistemde devamda yarar gö- rülüyorsa, onun şu anda olduğu gibi delik deşik edilmesi önlenilir. Bu yapıhrken de elde kuUanılacak reklam giderlerinin dene- timi, frekans planlaması ve parazit yapıl- ması, çalışanlann cezai ve hukuki yönden takibata tabi tutulması gibi yollar ve ben- zerleri etkin biçimde kullanılır. Şayet, çoğulculuğun daha yararh oldu- 6u eörüsü ecemen olursa ona aöre düzen- leme yapılarak haksız rekabet ve sistemi kökten sarsabilecek olan "siyasal çok ses- lilik"i, partiler arasında eşitliğin bozulma- sını önleyici ciddi düzenekler (mekanizma- lar) kurulur. Tersi durumda, yaklaşmakta olan genel seçim'lerde kullanılması kuvvetle muhtemel bir propaganda aracı sistemin temel daya- nağı olan dürüst seçime gölge düşürülmesi tehlike ve tehdidini ister kabul edelim, is- ter etmeyelim beraberinde taşımaktadır. Teknolojinin günümüzdeki baş döndü- rücü süratli gelişimi etkilerini haberleşme alanında da göstermiştir. Dün devletler, halklanna televiz> r on yayınını ulaştırma ça- bası ile çırpınırken günümüzde bu alan özel sektör için çekici bir yatınm alanı haline dö- nüşmüştür. ÖzelükJe serbest pazar ekono- misinin uygulandığı ülkelerde en etkili rek- lam aracı olan televizyon yayın program- Iarı reklam şirketlerinin kıyasıya savaşım verdikleri bir sektör durumundadır. Kitlelerin etki altına alınmasında başka hiçbir araç ya da kurumun sahip olmadıgı *adar üstün bir güce sahip olarr radyo- televizyon işletmeciliği bu gûcü nedeniyle politik mücadelede de tartışmasız en etkili bir propaganda aracıdır. Gerek bir yatınm alanı olması gerekse sosyal ve siyasal yaşamın düzenlenmesin- de bu derece etkin gücü olması nedeniyle bu alan tartışıhrken ve düzenlenirken son derece dikkatli olmak gerekir. Yapılacak hata, sonucu tahmin edilemeyecek kadar geniş bir alanı etkiler. Hatta, sistemi bile kökünden etkileyebilecek duruma gelebilir. İzlenecek yol Bu konuda ikili bir yol izlenilebilinir: Ya şimdi bizde olduğu gibi devlet tekeli benim- senilir ya da alan serbest rekabet düzeninin koşullanna uygun tarzda düzenlenir. Bu düzenleme yapılırken dikkat edilecek husus çağdaş, çoksesli çoğulcu demokrasinin ge- rekleri ile teknolojinin sağladığı olanakla- nn ülke gercekleri ile bağdaştınlmasının iyi yapılması, gerek ekonomik alanda gerekse siyasal alanda haksız rekabet sayılabilecek koşulların önlenmesini sağlamak, aynı za- manda ulusal bütünlük ve kültürün bundan zarar görmesini önlemek an a amaç olma- hdır. Ulkemizde halen ^rürlükte bulunan anayasamız ve yasalanmız bu alanda dev- let tekelini ve dolayısıyla devlet radyo ve te- levizyonunun tarafsızlığı ilkesini benimse- miş bulunmaktadır. Oysa günümüzde bu tekel fiilen delik deşik edilmiştir; bir kar- maşa sürmektedir. Şu andaki rutum, ken- dini düzenleyen kurallan zorlamakta, âdeta bu alanda sistemi tehdit eden bir başıboş- luk devam etmektedir. Bir yanda devlet tekeli bir yanda bu te- kelin delik deşik edilişi... Ve ilevlet yapısı içerisinde yer alan belediyelerin yayın ça- balan, çanak anten kurma yanşı devam et- mekte... Adaletsiz seçime yol... Bu sistemi temelinden sarsıcı, partiler arasmdaki dengeyi mevzuat yetersizhği ne- deniyle kökten bozucu yurtdışı yayın kar- maşası şu anda devlet tekelinde olan radyo- televizyon yayınlanndan tatmin olmayan ve belirli yüzleri ve onlann sözlerini devamlı olarak topluma şınngaladığı şikâyetlerinin ayyuka çıktığı günümüzde zahiri bir çok- seslilik gibi görülebilir ve hatta alkışlana- bilir de. Ne var ki gerekli düzenleme yapıl- maz ve seçim zamanı propaganda eşitliği sağlanmazsa bu konuda bugün en çok al- kış yapanların yarın en çok feryat ettikle- rini görürsek hiç şaşırmayahm. Çünkü, günümüzde yünirlükteki anaya- samızın hakem ve koordinatörlük görevi verdiği birçok yetkilinin bu görevlerini ye- rine getirirken takındıkları tavır ve beyan- lannm anayasamızın ruhuna uygun taraf- sıziık ilkesine uymadığı günümüzde ciddi ciddi tartışılmaktadır. Sistemi korumak, ondan en çok yarar- lanarak belirli yerlere gelenlerin de görevi- dir. Bunun tersi, sistem çökerse ondan en çok yararlananlar en çok zarara uğrarlar. Çünkü elinde hiçbir şey olmayanın kaybe- deceği çok şey olmayacaktır. Bu doğa yasasını unutmamakta yarar vardır. Doğan Kardeşln Çocuklara Armağanı: Kardeş Card babay a •Çorap Yeni ULKE Bu sayıda: Mihri Bellı, Musa Anter, Vecihı TimuroğJu, Faı'k Candan, Çetin Uygur, N. Heval, Rahnıi Saltuk *!«*• • » ^ ^ • • 5 Tüm bayilerde Tel: 513 34 32 - 33 TARABYA'DA Sanatçılar ve Dostlar Yapı Koopcratifi'ndcki 3 oda, 1 salon, duşlu yatak odası 140 m2 hakkımı devrcdiyorum. Tel: 162 07 36 (Akşam) İLKMECLİS Hıfzı V. VelidedeoğJu J5.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul ödemeli gonderilmez. Çocuklar, Doğan Kardeş bu yıl abone olanlara Kardeş Card armağan ediyor. Kardeş Card çocukların indirim kartı! Giyim mağazalannda... hamburgercilerde... oyuncakçılarda... kırtasiyecilerde... Daha aklınıza ne gelirse! * Hepsinde sizler için indirim var. jL. + Geçerli olduğu her yerde Kardeş Card'tan yararlanabilirsiniz. Kardeş Card sürprizlerle dolu... DOĞANİKflRDES» Kardeş Card almak mı? Çok kolay. Doğan Kardeş'e abone olun. Karhnızı •* hemen alın! DOĞANİKARDES 'AylrfcÇocuk Dergisi Abone formlan Doğan Kardeş Oergisi ve Yapı Kredi Bankası Şubelerlnde bulunmaktadır. Kardeş Card Dogan Kardeş ve Card34 ışbırlıgi ile gerçekleştirılmiştır Arjc PENCERE Televizyonlu Savaş!.. Savaş!.. Can kurban böyle savaşa.L Evde, televizyon karşısında yumuşak koltuğuna gömülmüş, şıpıtık terfikleri ayağında, çiz gili pijaması üstünde, ensesi göbeği yerinde, ayaklannı pute uzatmış, bir elinde viski, ötekinde şamfıstığı, badem, nndık.., Televizyonlu savaş.'.. Karşında CNN, BBC, Stan, TFTT ve ötekiler. Konuşmacı- (ann biri bitiriyor. öteki alıyor, Bush kilisede vaaz veren pa- paz suratıyla konuşuyor, Gorbaçov ne şiş yansın ne kebap diye çabalarken tekliyor; arada sırada kamuoyuna gaz ver- mek için kocası Arap çöllerinde Veysel Karani'ye dönüşen gözü yaşlı Amerikalı kadınlar ekrana çıkarılıyor; Irak harıta- sında bombalanan yerler gösteriliyor. — Irak yerle bir... — DemeL Bir halk yaşıyor mu o haritada? Dicle kıyılarında soluk alıp veren insanlar mı var?.. Basra'dan Kerkük'e kadar uzanan topraklarda mijyonlarca kişi silinmiş; Amerikan medyası, kos- koca ülkeyi Saddam'ın gaddar kişiliğine sığdırmış; bir savaş mı seyrediyoruz? Kanlı bir katile uygulanan 'operasyon'u mu? Yoksa bir basketbol maçını mı izliyoruz? — Bir viski daha... — Mersi... — Hangi kanaldasın? — CNN... — Patronu Jane Fbnda ile yaşıyor değil mi? — Evet... — Evleneceklermiş... — Gazeteler yazdı. Savaş odamızda, yumuşacık koltuğumuzun karşısında; sa- vaş karannı verenler bir bir ekrana çıkıyorlar; hepsi de ce- ketli kravatlı, uygar suratlı. ağızları faf yapan ciddi adam gö- rüntüsündeler. Ama, söylediklerinin haklılığına kendilerinin de inanmadığını yansıtan bir havalan yok mu? Tümü de anasın/n gözü.. Profesyonel... Eskiden savaş insanların çoğunluğuna bu kadar yakın de- ğildi; düştüğü yeri yakardı; din uğruna, vatan için, halk adı- na savaş yapıldığına çoğu kişi inanırdı; sanki bir "moral" de- ğeri var gibiydi savaş/n. çağımızda maskesi düştü, iskelet su- ratında oyuklaşan gözleri anlamsızlaştı; televizyonlu odala- rımızda fındık fıstık yiyerek, viskilerimizi yudumlayarak izle- diğimiz savaşın hiçbir ahlaki değeri, moral yanı, inanılacak yönü olmadığını artık iyice biliyoruz. Bir varil ham petrolün fiyatını tekelinde tutmak isteyen "büyük patron"un insanları robot gibi kullanması, katliamın soysuzluğunu arttırıyor; dik- tatörün Allah'a sığınması da halkına karşı acımasızlığını ba- ğışlatacak hiçbir kutsal boyut taşımıyor. — Biraz daha viski?.. — Buzlu olsun!.. * Oün bir, bugün iki... 'Süperdey', teknolojinin son aygıtlarıyla Irak'a yükleniyor; bizim 'Türk-İslam sentezcileri' de def ve darbuka ile dümtek tutarak savaş davullannı gümbürdettiklerini şanıyorlar. Ara- besk üzerine savaş çığırtkanlığıpda Türkiye İkinci Cephe"ye dönüştü. Herkesin dilinde: — Irak yerle bir, toz duman... — Ne yapmalı? — Fırsat bu fırsat... Politikanın daonurlusu, savaşın da haklısı vardır; parsa top- larım diye güçlünün yanında zayıfa çullanmanın pis bir yant yok mu? Osmanlı'nın mayasında bir söylence var. Ertuğrul Bey aşi- retiyle birlikte Anadolu'da konup göçerken bir vadiye ulaşır; birbirine girmiş iki ordu göriir; zayınn yanını tutup güçlüye -karşı savaşır; meğer yenilgiye doğru gidenler bir Türk boyu, ötekiler Bizans tekfurunun adamlarrymış. Eskiden öğretmen- ler derlerdi ki: Biz böyleyiz, zayıfa karşı güçlüyü tutarız. Cümle fırsatçı, ganimetçi, parsacı ve kurnaz Osmanlı mu- kallidi, Türk-İslam sentezini güçlünün yedeğinde zayıfa kar- şı savaşarak mı tutturacaklar? TEŞEKKÜR Hastalığımın teşhisi ve tedavisi sırasında yakın ilgisini esirgemeyen, gerekli ihtimamı gösteren Kartal Devlet Hastanesi Başhekimi Sa>ın Dr. ALİ YAYLA'ya, yerinde mudahale ile beni yeniden sağlığıma kavuşturan Başhekim Yardımcısı, Astım Klinik Şefi, Sayın Dr. YAŞAR YILMAZKAYA'ya ve Dr. ESRA ŞEBNEM ÖZTÜRK'e Astım Klıniği'ndeki tüm hemşıre ve personele sonsuz teşekkurlerimi sunarım. MZAMETTİN KIRDMLIOĞLU -SERVERTANILLI- yüzyılların gerçeği ve mirası İNSANLIK TARİHİNE GİRİŞ III XVI VE XVII. YÜZYILLAR SAY Dağrtım Ltd. Şti. Ankara Cad. No.: 54 Sırkecı - İst. Tel.: 512 21 58-528 17 54 •tf İNSAN OLMANIN ONURUNU TAŞIYANLAR... HEP BİRLİKTE ZONGULDAK HALKINI AÇLIĞA VE SOĞUĞA TERK ETTİK... SUÇLUYUZ... ANKARALI ELEKTRIK MUHENDİSLERİ Haşım AYDINCAK, Canan ERTUĞRUL, Salih ŞENGÜN, talat ALP, Kenan DEMİRÇIVİ, Ramazan PEKTAŞ, Asuman ÇATAKÇİNLER, Yaşar AĞTAŞ, Ahmet ASATEKIN,' Yaşar'ALPER, Erhan USTAOĞLU, Öz YAKUPHANOĞLULARINDAN, Levent GÖRÜR, Cenan OKÇUOĞLU, M Cem ÖZMEN, Nesimı ABAT, Ali YİĞİT, Aydın GÜRPINAR, Oğuz ÜLKER, Hakkı DOĞUSAN, Murat ÖZŞOY, Cengız GOLTAŞ, Necmi BUĞDAYCl, Cennel GÜNEŞ. Levent DERICI, Alaaddm YOLCU, Arımet DEMIREL. Mehmet ELMAS, Medırıa HOCAOGLU, Emin YILDIRIM, Sevda EMER, Serhat ÖZYAR, Hasan ÖZKAZANÇ. Murat IRMAK, Selım ESKIİZMİRLILER, Engın BAKLACIOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle